Olayların takvimi 1 Haziran 1956 Ankara : Türk - İngiliz Kültür Derneği tarafından Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi Plâstik salonunda tertip adilen (iki üstat mimar: Koca Sinan ve Sir Christopher Wren) isimli sergi bugün 17.30 da İngiltere Büyükelçisinin bir konuşmasiyle anılmıştır. Sinan ile Wren'm eserlerinden alman 300 e yalcın fotoğrafla 50 ye kadar rölöveyü ihtiva eden serginin açılış merasiminde mebus iar, belediye reisi, sivil ve askerî erkân, .belediye ve il genel meclisi üyeleriyle 'kordiplomatik temsilcileri ve kalabalık bir davetli grubu hazır bulunmuştur. ingiliz Büyükelçisi Sir Regimald James Bovker önce dâhi mimar Koca Sinan'ın (heykeline bir çelenk koymuş ve iki üstad mimarın hayat ve eserlerinden müşterek ruhu Krten bir konuşma yaparak demidir ki: «Açmak üzere bulunduğumuz bu- sergi, Türk Koca Sinan ile İngiliz Sir Christopher Wren'in mimarisini kutlamaktır. İkisini bir araya getirmemizin sebebi. hayat ve eserlerinin birbirine çok benzemesi değil, her ikisinin de memleketlerinin dehasını tam mârasiyle ifade etmelerindendir. Sergimiz sadece her iki milletin yaratıcı kudretini değil, aynı zamanda memleketlerimize, birleştiren devamlı dostluğun bir sembolüdür. Koca Sinan'ın eserlerini yarattığı devirle İngiliz meslektaşı Sir Christopher Wren'dn eserlerini yarattığı devir ara-sınd'a bir asırdan fazla bir zaman vardır. Meselâ, Edirne'deki Selimiye Camii, iki Sinan bunu şaheseri addederdi, 1575 senesinde bitirmişti. Halbuki, Londradaki Sen Pol kilisesine ondan yüz yıl. sonra 1675 de başlandı. Bununla iberaîber, ayrı asırlarca ve Avrupanın ayrı kaşelerinde yaşamış olan bu iki millî mimar arasında sayanı hayret derecede benzerlikler mevcuttur. Mimarlık bütün sanatlar içinde en şümullü olanıdır. Estetik, fen, pratik, resim, heykeltraşlık, riyaziye, mühendislik ve sosyoloji gibi geniş bilgi sahalarını içine alır. Binaenaleyh, uzun bir tahsil ister. Gerek Sinan, gerek Wtct mimariye olan dehaları sonradan inkişaf eden müstesna kabiliyette insanlardı. Mimariye başladıkları vakit gençlik çağlarını ağmış elmalarına rağmen ikisi de son günlerine kadar fevkalâde verimli oldular. Mimarlik bütün sanatlar içinde eri teknik olanıdır. Sinan ve Wren ilk yıllarını ilmî tetkiklerle geçirdiler. Sinan askerî mühendislik. "Wven matematik ve astronomi tahsil etti. Yine, mimarlık bütün sanatlar içinde âmme hayat ve müesseselerime en yakın ilgili olanıdır. Gerek Sinan, gerek Wren memleketlerinin kendilerine en çok muhtaç olduğu tarihî bir devrede hizmetlerini ifa ettiler. 1453 senesinde İstanbul Bizanslılardan alınmıştı. Sinan'ın büyük iba?arısı, onu cami, su kemerleri ve âbideleriyle bk Müslüman şehri ve Türk İmparatorluğunun payitahtı ihaline getirmesidir. Londra, "Wiren'in hayatının ilk Otuz yılında herhangi bir felâkete müsait bir şekilde tahta binalariyle elan bir orta çağ şehri idi. Fakat, 1666 yılındaki büyük yancın, kenar mahallelerden gayri, .bütün şehri mahvetti. Wren'ın büyük (başarısı, 'bu şehri ekonomik ve dinî inkılâplara uyarak ve modern zamanların dojfucu olarak vasıflandırabileceğimiz yeni bir ruhla ye baştan inşa etmesidir. Bu sergi Türk - İngiliz Kültür Derneği ile İnigiliz .kültür heyetinin müştereken (hazırladıkları ve Türk - İngiliz mevzuu üzerinde Ankarada acılan sergilerin beşincisidir. Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi sayın dekanı, sergi salonunu bize türfere daha tahsis etmişlerdir. .Bizlere gösterdikleri devamlı lütuf ve işbirliğinden dolayı candan teşekkürlerimizi iiade etmek (istenim. Son olarak, Emlâk Kredi Bankası tarafından Koca Sinan'ın hatırasına izafeten dikilen iu heykelin geçen aralık ayında açılması dolâyısiyle sergimizin mevzuu tam zamanını bulmustur. Onun dehasına olan büyük hayranlığımızı bu münasebetle ifade ederken (bîl-hassa memnuniyet duymaktayım.» İngiltere Büyükelçisinden sonra Maarif Müsteşarı Osman Faruk Verimer şu konuşmayı yapmıştır: «Bugün burada Türk ve ingiliz milletlerine unutulmaz emekleri geçen, her iki milletin san'at tarihlerinde ölümsüzleşen büyük mimarın hatırasını taziz için tertip edilmiş olan bir sergiyi açmak üzere toplanmış bulunuyoruz. Eserleriyle milletlerin kalblerine yaşayan namları nesillerden nesillere intikal edeğelen bu değerli sanatkâr Jar İngiliz mimarı Sir Christophar Wrenils Türk mimarı koca Sinan'dır, Mimar Sinan, bilindiği gibi, XVI. yüz yılda, İngiliz mimarlık sanatının en bu yük değeri olan Ohristopher Wrenise ondan bir asır sonra yalamıştır. Mimar Sinan yarattığı 330 dan fazla eserle çevrilmiş dehasının imzasını koymuş, Türk topraklarına dünya ölçüsünde sanat değeri tanıyan âbideler kazandırmistir. Dinî eserleri arasında. Süleymaniye, Selimive camileri başta gelir. Sivil mimarîde inşa ettiği köprüler, su kemerleri, saraylar, kervansaraylar, şifa yurtları ve hamamlar her biri ayrı ayrı birer anıt eserleridir. Bütün memleket sathına yayılmış olan bu eserler" Türk mimarî sanatının renç nesillere iftiharla gösterilebilecek örnek eserler d:r. Mimar Sinan'ın uzun ömrü boyunca -yarattığı bu eserler yanında yetiştirdiği talebeler de en az onlar kadar ehemmiyeti harailir. Çünkü, kendisinden feyzalan birçok mimar, Koca Sinan'ın sanatını kendi memleketlerinde devanı ettirdikleri gibi ayrıca dünyanın .muhtelif yerlerine dağılarak oralarda dâ Türk mimarlığının en güzel örneklerini meydana getirmişler. Geçmişte İstanbul ile Londra şehrinin kaderlerinde müşterek taraflar göze çarpar. Her iki .şehir de büyük yangın felâketlerine uğramış, birçok değerli eserinin ibu yangınlarda kül olduğunu görmüşlerdir. 1666 senesinde ç:/kan yangın Londra şehrini mahvetmiş, fakat aynı zamanda bu yansın Sir Chris-topher Wren gibi büyük 'bir mimarın sanatını .göstermesine âmil olmuştur. Sir Christopher Wren de Mimar Sinan gibi memleketine şaheserler 'kazandırmış o da yarattığı eserlere dehasının damgasını vurmuştur. Türk - înigiliz Derneği ve İngiliz Kültür heyeti tarafından hazırlanan İbu sergide her iki Ölümsüz sanatkârı milletlerimiz adına hürmetle şükranla anmak bizler için bir zevktir. Bu sergi aynı zamanda Türk ve İngiliz milletleri arasında yaşayan kuvvetli dostluğa bağımın tezahürüne bir defa daha tekerrürünü ümit ve temennisiyle sergiyi açmaktan şeref duyuyorum.» Osman Faruk Verimer'in bu konuşmasından sonra sergi topluca gezilmiştir. Koca Sinan ve Wren sergisi, yarın saat 10 dan itibaren halkın ziyaretine açılacaktır. İzmir: Türkiye Ziraî Donatım Kurumu tarafından yarım milyon lira sarfiyle meydana getirilen Aydın Ajansı tamirhane ve tesisleri, bugün saat 16 da yapılan bir törenle çiftçinin hizmetine girmiştir. Törende Aydın Valisi Enver Saatçıgil, Türkiye Ziraî Donatım Kurumu Umum. Müdürü Adnan Çiftçi, Meclisi İdare Azaları, İzmir Şubesi Müdürü, mülkî ve askerî erkân ile çok kalabalık bir halk ve çiftçi topluluğu hazır bulunmuştur. "Törene, istiklâl marsı ile başlanmış, valinin kısa bir hitabesinden sonra Ziraî Donatım Kurumu Umum Müdürü Adnan Çiftçi,, .bir konuşma yaparak kurumun ziraatının teknik ihtiyaç vasıtalarının karşılanmakta olduğunu rakamlarla izah etmiştir.. Umum Müdür kurumun kurulduğu tarihten 1950 senesine kadar müstahsile 104 milyon lira değerinde ziraî malzeme intikal ettirdiğini, 1951-1955 yılları arasında ise bu miktarın 284 milyon liraya çıkarıldığını belirtmiştir. Umum Müdür ayrıca, kurumun, memleket ziraatının inkişafına hizmet etmek maksadiyle ziraî, sınaî ve ticarî sahada faaliyette bulunan teşekküllerle iş ve sermaye ortaklığı yaparak traktör, kimyevî gübre, tiftik ve yapağı ile kauçuk sanayii kollarında çalışan şirketlerin faaliyetlerine kurucu olarak cem'an on milyon 750 bin lira sermaye ile iştirak etmiş bulunduğunu bildirmiş, mühim bir mevzu O-arj hayvan ye müdavksının ihali için de çalışılmakta olduğunu söylemistir. Müteakiben, geniş bir çiftçi topluluğunu sinesinde barındıran Aydın ve civarının ihtiyacını karşılayacak olan bu yeni ve modern ziraî tesislerin' kur delâsı, "hayırlı ve uğurlu olması» temennisi ile kesilerek tesisler gezilmistir. 2 Haziran 1956 Ankara : Hükümet 1956 yılı şeker kampanyalarında işlenecek pancar fiatlarina kilo başına 1,5 kuruş zam yapılmasına karar vermiştir. Ayrıca uzak mesafeler den pancar 'taşımak mecburiyetinde bulunan müstahsiller için mesafe uzak lığına göre değişen bir taşıma tazminatının yerilmesi de kararlaştırılmışlir. Bundan başka iki seneden beri verilmekte olan erken söküm priminin ödenmesine bu vılda devam edilecektir. Bu suretle 956 kampanyası pancarları için geçen seneye nisîbetle kilo başına vasati 2 kuruş zam yapılmış bulunmaktadır. İstanbul : Başvekil Adnan Menderes, bu sabah İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi konferans salonunda yapılan Türk tifo cemiyetinin yüzüncü yıldönümü merasimini, yapmış olduğu şu konuşma ile açmıştır: «Türk Tıb Cemiyetinin 100 ncü yıldönümü merasimini tesit için toplanmış olan bu 'güzide heyeti derin bir hürmet İe selâmlarım: Türk Tıb Cemiyetinin 100 ncü yıldönümünü kutlamak için yapılan törende ilk sözü bana vermiş olmalarından dolayi bu cemiyetin muhterem idarecilerine ve cemiyetin 'başkanı muhterem Doktor Kâzım İsmail Gürkan'a de rin şükranlarımı arz ederim. Türk Tiib Cemiyeti 100 seneden bari mevcuttur vs 100 senelik uzun tarihi ne müstesna başarılar kaydetmek mazhariyetine nail olmuş .bulunmaktadır. Bu cemiyete emek vermiş, ömürlerini hasretmiş olan ve aramızdan ayrılmış bulunan mensuplarını, bu tören münasebetiyle hayırla yadetmek cok yerinde olur. Herhangi bir cemiyetin 100 sene ve müstesna başarılarla luammer olabilmesi cidden nadir rastlanan mazhariyetlerdendir. Memleketimizin denilebilir ki en eski osmiyet Türk Tıb cemiyetidir. Dünyadaki emsali arasında da en eskilerden sayılabilir. Türk Trib Cemiyetinin 100 ncü yıldönümünü kutlarken 'Türk Tıb âksine de birkaç cümle ile sözlerimi intikal ettirmeme müsaade 'buyurmanızı rica ederim. Türk tabalbetinin memleketin medenî v.e ilmî haysiyet ve şerefini lâyıkı İle temsil edebilecek bir seviyece bulunduğunu büyük bir iftiharla kaydetmekle bahtiyarım. Tıbbiyeli, doktor tıbbiyeli memleketin öteden beri çok sevdiği ve saydığı 'bir hüviyet ve şahsiyettir. Memleketimizde bir asır boyunca hiçbir siyasî ve içtimaî büyük hâdise yoktur ki, tıbbiyeli doktor onda şeref hissesini alımı; bulunmasın. Memleketin ilim hayatında olduğu kadar saflık davasında da tıbbiyeli ve tıbbiyeli doktor müstesna hizmetler ifadeğe İmiktir. 'Bundan başka memleketimizin bir asırlık hayatında, tıbbiyeli ve tıbbiyeli doktor haklı olarak milletin vicdanında lâyık olduğu saygı ve hürmet yerini almış bulunuyor. Türk Tıb Cemiyetinin yüzüncü yıldönümünü tesit ederken iste bu hislerle meşbu bulunmaktayım ve ilk sözün ba na verilmiş olmasını tekrar şükranla kaydederek cemiyete daha bir çok seneler müstesna başarılara mazlıar olarak çalışabilmesini Türk .tababetine ve memleketimizin ilmînayatına daha nice müstesna hizmetler ifade bilmeye muvaffak olmaBinı candan temenni ederim. Ankara : İşçi Sigortalariyle ilgili kanunlardan İhtiyarlık Sigortası Kanunu ile iş kazaları, meslek hastalıkları ve analık sigortaları kanununun işçiler lehine tâdili için yeni tasarılar hazırlanmış olduğu gibi hastalık v.e analık sigortası kanunu da yeniden ele alınmış ve sigortalılara büyük faydalar sağlayacak tâdilleri havi bir tasarı hazırlanmıştır. Bu tasarı da diğerleriyle birlikte alâkalı vekâletlere gönderilmiştir. 1951 yılının mart avında yürürlüğe girmiş olan hastalık ve analık sigortası kanunu peyderpey teşmil edilmiştir.. Bu kanunun hâlen tatbik edilmekte olduğu 28 vilâyet şunlardır: Adana, Adıyaman, Afyon. Amasya, Ankara, Balıkesir, Bilecik, Bolu, Bursa Çanakkale, Çankırı, Çorum, Diyarbakır, Edirne, Hatay, İçel, İstanbul, İzmir, Kırklareli, Kocaeli, Kütahya. Malatya, Manisa, Sakarya, Samsun, Sivas, Tekirdağ, U?ak. Pek yakınca Elâzığ, Gaziantep, Kayseri, Maraş, Nevşehir, Nişde, TokatT Urfa, Yozgat vilâyetlerinde de kanunun talibikin'e başlanacaktır. Hastalık ve analık sigortasının analıkla ilgili hükümleri, iş kazalariyle meslek hastalıkları ve analık sigortaları kanunundaki hükümlere mütenazırdır. Hastalık ve analık sigortasının tatbik edildiği yerlerde diğer kanunun ana hükümleri tatbik edilmez Hastalık ve analık sigortasında yapılan, değişiklikler şunlardır: Mer'î kanunca, tedavi için başka yertere (gönderilecek kimselere refakat edeceklere yolluk ve zarurî masraf verilebileceğine dair bir hüküm mevcut değildir. Yeni tasarıya göre, tedavi için başka yerlere gönderilmesine olduğu gibi refakat edecek kimseye de yolluk ve zarurî masraftan ödenecektir. Yeni tasarı sigortalıların eşlerinin doğumdan ileri gelecek hastalıklarının da tedavi imkânını sağlamaktadır. Mer'î kanundaki 15 günden az devam edecek hastalık hallerinde ilk 3 gün ödenek verıhniyeceği kaydı, 10 gün devam eden hastalık halleri şeklinde sigortalılar lehine tâdil olunmuştur. Hastalık ve analık yardımlarından fay Yalanmak için aranılmakta olan 163 gün çalışma ve prim ödeme şartı da gene sigortalılar lehine 150 güne indirilmiştir. Mer'î hastalık ve analık sigortası kanununa göre gebelik hallerinde doğum dan üç hafta evvel ve doğumdan sonra altı haftava kadar ödenek verilmektedir. Yeni tasarıda doğumdan evvelki müddet de altı haftaya çıkarılmıştır. Mer'î kanunda sigortalık hakkım kaybetmiş kimselerin hastalık hallerinde tedavilerinin yapılması için geçmiş 15 ay içinde 160 gün çalışmış ve prim ödemiş olmaları şartı mevcuttur. Yapılan değişiklikle sigortalık hakkını kay bedenler de muayyen bir müddet zarfında hastalandıkları takdirde 160 gün prim ödem'-1 ?artı aranmaksızın sağlık yardımlarından faydalanacaklardır. Hastalık sigortasının tatbikine geçildiği mahallerde, ancak 1 mart 1951 tarihinde iş kanununa tâbi işyerlerinde ça aştıkları tesfbit edilenler kanun hükümlerinden istifade ederlerdi. Yeni tasarıya ek madde ile hastalık sigortasının tatbikine geçildiği tarihte sigortalı olanlar gecen bir sene zarfında prim ödemiş sayılacaklar ve bu siluetle has talik ve analık yardımlarından faydalanacaklardır. Ortopedi tedavisi ile protez yapılması icabettiği takdirde bu çeşit tedavilerin müddeti haricinde yapılan masrafları da kurum ödeyecektir. Ankara : Basın - Yayın ve Turizm Umum Müdürü Muammer Baykan, Basın - Yayın ve Turizm Umum Müdürlüğünün yeni faaliyetleri hakkında muhabirimize aşağıdaki izahatı vermiştir: Tanıtma faaliyetleri: «Kısa bir müddet evvel kurulmuş bulunan temas ve enfarmasvon şubemiz dokümantasyonunu tamamlamış /bulun maktadır. 'Bu şubemiz memleketimiz hakkında sorulan sualleri sür'atle cevaplandıracak şekilde hazırlanmıştır. Bugüne kadar memleketimiz hakkında yazı ve kitap yazmak isteyen bir çok yabancı yazarın talebi bu şubemiz tarafından süratle cevaplandırılmış ve bu yolda müsbet faaliyete geçilmiştir. «Türkiye» isimli Ye memleketimiz hakkında iktisadî, malî, ziraî, sınaî, içtimaî ve kültürel her türlü malûmatı özlü bir şekilde veren bir kitap hazırlanmış ve bu kitabın yabancı dillere tercümesine başlanılmıştır. İngiliz ce olarak çıkarılacak olan bir derginin de Ih azıklıkları ikmâl edilmiştir. Film vs fotoğraf işleri: Memleketimizin rnuhtelif sahalarında girişilen sınaî, iktisadî, sosyal, kültürel ve diğer kalkınma haraketlerini geniş halk kütlelerine duyurmak için film, ve fotoğraf servisimiz çalışmakta ve hazırlanan filmler dünya memleket üzerine ve Anadolunun her yerine yollanmaktadır. Baz: mühim hâdiselerin filmleri günü gününe sinemalarda oynatılmaktadır. Bir Amerikan film müessesesine yaptırılmış olan renkli iki turistik filmin İngilizce kopyaları Amerikanın dört bir yanında gösterilmektedir. Bu turistik filmlerden Fransızca, Almanca, İspanyolca vs Arapça kopyalan da yapılmaktadır. Bir Belçika film müessesesi hâlen memleketimize ait umum müdürlüğümüz için iki renkli film hazırlamaktadır. Senaryosu hazırlanmış olan ('Kalkınan Türkiye) adlı yeni bir renkli filim hususunda tanınmış bir Amerikan firmasıyla anlaşma yapılmak üzeredir. Film faaliyeti dışında, baraj, fabrika, yol, ziraî makineleşme, elektrifikasyon gibi mevzulardaki faaliyeti tesbit eden resimler ve iç ve dış basma intikal ettirilmiş (bulunmaktadır. Bu mevzulardaki süratli kalkınmayı belirten «Kalkman Türkiye fotoğraf sergisinin son hazırlıkları tamamlanmaktadır. Sergiyi Anadolu'nun en uzak köşelerine kadar göndererek, iktisadî kalkınmamız hakkında vatandaşlarımızı aydınlatmaya çalışacağız. Bu sergiyi değişik bir şekilde Amerika Birleşik Dev leti ininde de teşhir edeceğiz. Radyolarımızın tevsii ve ıslâhı işiyle meşgul olmaktayız. İstanbul radyosundaki program ıslâhatı radyo dinleyicilerinin büyük bir ekseriyetini memnun etmiş bulunmaktadır. Ismarlanmış cilan yedek malzeme geldiğindi bu radyonun dinleme sahası genişletilmiş olacaktır. Ankara radyosunun bilhassa alaturka programı ile meşgul olmak üzere bir arkadaşı radyo müdürüne yardımcı olarak iş basma getirmiş bulunuyoruz. Bu sahadaki çalışmalarımız semerelerini çok yakında verecektir. Ankara radyosunun tevsii ve ıslâhı plân ve projeleri bitmiş, ihale şartnameleri hazırlanmıştır. önümüzdeki haftalar içinde ihale yapılacaktır. Bu tevsi ve islâh işinin ikmâlinden sonra Ankara radyosu daha geniş ve iyi imkânlar içinde çalışmaya başlıyacaktır. Sosyal ve iktisadî meselelerimizi ve dünya olaylarını köylümüze nakledecek yeni ve cazip bir programın hazırlıkları tamamlanmıştır. 15 dildeki kısa dalga propaganda yayınlarımız islâh edilmiş bulunmaktadır. İktisadî kalkınmamız hakkındaki ve memleketimizi her yönden tanıcı mahiyetteki konuşmalar büyük (bir a-lâka toplamaktadır. Turizm: İç turizm sahasında memleketimizin turistik etüdlerine devam edilmektedir. Bugüne kadar Adana, Amasya, Ankara, Antalya, Denizli, Hatay, İçeL, Kayseri, Konya, Nevşehir, Niğde ve Sakar ya vilâyetlerinin turistik etüdleri yapılmıştır. Dışarıdan gelen turist sayısı Sher yıl biraz daha artmaktadır. Büyük şehirlerimizde yapılan ve yapılacak olan büyük ve modern otellere mu vazi olarak turist sayısının artacağı muhakkaktır. Anadoluda bir motel -zincirinin vücuda 'getirilmesi için turizm bankası ile müşterek olarak çalışmaya başlanılmıştır. İskenderun da bu yıl açılan turizm şefliğimiz şimdiden musibet neticeler elde .etmiştir. Geçen yıl İstanbulda açılıp büyük bir (başarı kazanmış olan tercüman rehber kursunun bir aynı. ya kında Ankara ve İzmirde de açılacaktır. Turistik neşriyat: Her kısmı kendi çalışma sahasında tanınmış profesör va yazarlarımıza hazırlattırılmış bulunan Türkiye hakkında 300 renkli fotoğraf ve resmi ihtiva eden turistik kitap ikmâl edilmiş bulun maktadır. Fransızcası yapılmaya başlanmış olan bu kitap çok tanınmış bir Fransız tâbi tarafından bu yıl içinde (basılacaktır. Ayrıca muhtelif dillerde renkli resimlerle süslü Ayasofya, Topkapı sarayından 50 şaheser, Türkiyede tatil, Türk çiniciliği, göreme, karagöz, Türk atasözleri adlı kitaplar yanında Bursa, Akçakoca, Antalya, İzmir broşürleri kSe basılmıştır. Memleketimizin itina ile seçilmiş, çok ıüzel 200 fotoğrafını ihtiva eden «Türkiye albümü" adlı eserin baskısı foir-buçuk aya kadar tamamlanmış olacaktır. Türk nükte ve fıkra üstadı Nasreddin Hoca'nın 50 güzel fıkrasını ihtiva eden renkli resimlerle süslü kitabın baskısı da bitmek üzeredir. Amerikadaki enfarmasyon teşkilâtımızı genişletmiş bulunuyoruz. New-york Haberler Bürosu, Washington Basın Ataşeliğimiz yanında, îbu ay sonunda San Fransisko Haberler Büromuz da açılmış bulunacaktır. Bu büromuzun faaliyete geçmesiyle Birleşik Amerika'-nın Batı eyaletlerinde tanıtma ve enfarmasyon faaliyetlerimiz tamamlanmış olacaktır. San Fransisko Büro Müdürlüğüne .tayin edilmiş olan genç ve kıymetli arkadaşımız N.ejat Sönmez vazifesi başına hareket etmiş bulunmaktadır. Ingilterde genişleyen haber verme ihtiyacımızı karşılamak üzere Londradaki Basın Ataşeliğimizin faaliyet sahasını 'genişletmek yolundayız. Alâkalı diğer vekâlat ve bankalarımızla müştereken Picadeily meydanı civarında bir büro açılması hususundaki teşebbüsümüz müsbet yola girmiştir. Araç memleketleriyle artan münasebetlerimizi karşılamak üzere tesisi kararlaştırılmış olan Bağdad Basın Ataşeliğimizin teşkilâtını çok kısa bir zaman içinde tamamlayıp, oradaki büromuzu bir iki ay gibi kısa bir zamanda açmış »bulunacağız1.» Kozan: Bugün kazamızın kurtuluş bayramı kutlanırken modern bir kütüphanenin de merasimle temeli atılmıştır. Kütüphane 240 metrekarelik, bir yer işgal etmekte olup 50 bin liraya malolacaktar. Halkın (yardımiylle inşa edilecek olan kütüphane "bir müzeyi de ihtiva edecek ve Kozanlı halk şairi Karacaoğlanın adını taşıyacaktır. Nazilli: Şehrimizde belediye tarafından yaptırılan ve 127.000 liraya mal olan mezbaha bugün saat 11 de kalabalık halk kitlesinin iştirak ettiği merasimle işletmeye açılmıştır. Ankara : Birleşik: Amerika hükümetinin davetlisi olarak 6 hafta müddetle Amerika'nın muhtelif eyaletlerinde tetkiklerde bulunacak olan Ankara Valisi Cemal Göktan, Bursa Valisi İhsan Safari Çağ-layangil, Balıkesir Valisi Hilmi İncesulu, Erzurum Valisi Niyazi Akı ve Konya Valisi Cemil Kcleşoğlu bugün saat 14.45 de şehrimizden ayrılmışlardır. Davetli valiler yarın Amerikaya müteveccihen İstanbuldan ayrılacaklar Ankara : Hariciye Vekâletinden bildirilmiştir: 1948 yılından beri memleketimize yapılmakta olan Amerikan iktisadî yardımının 1955-56 yılma isabet eden taih sislerinden evvelce tekevvün edenler zamanında ilân edilmişti. Haziran 1956 sonunda nihayete eren 1956 devresine ait yardım tutarı 130 milyon dolara baliğ olmuştur. Bu meblağın 80 milyon doları direkt iktisadî yardımdır. Baki 50 milyon do lar ise, ordu 'ihtiyacına ayrılan istihlâk maddeleri, ziraî mahsul fazlası yardımı ve Kızılaya tahsis edilen yardımlar dan terekküp etmektedir. 80 milyon dolarlık iktisadî yardımın yüzde 65 i piyasanın yedek parça, ham madde ve akaryakıt gibi başlıca ihtiyaç maddelerine tahsis edilmiş bulunmaktadır. 1955-1956 Amerikan yardım programı tahtında sağlanan mevzuu bahis ihtiyaç maddelerinin önümüzdeki aylar zarfında peyderpey vüruduna intizar edilmektedir. Karaman: Kazamıza bağlı İli sira nahiyesi isminin "Kâzım Karabekir» olarak teftiş etmesi münasebetiyle dün nahia Merkezinde bir merasim yapılmıştır. Merasimde merhum general'in hayatı ve hatıraları anlatılmış, nahiyeye «Kâzım Karabekir» ismi verilmesinin uyandırdığı memnuniyet belirtilmiştir. Ankara : Reisicumhur Celâl Bayar, memleketimizi ziyaret etmekte olan GLin-ey Doğu Avnroa Müttefik Kuvve deri Başkumandanı Oramiral Fechteler ve refikaları şerefine bugün bir öğle yemeği ver mistir. Bu yemekte, Hariciye Vekili Prof. Fu-ad Köprülü, D-svlet Vekili ve Millî Müdafaa Vekâleti Vekili Şem'i Ergin, Riyaseticumhur Umumî Kâtibi Fikret Belbez, Hariciye Vekâleti Umumî Kâtibi Büyükelçi Nuri Birgi, Erkânı Harbiyei Umumiye İkinci Reisi Korgeneral Rüştü Erdelhun, İktisadî İşbirliği Teşküâtı Umumî Kâtibi Orta Elçi Melih E&snfoel, Güney Doğu Avrupa Müttefik Kuvvetleri Başkumandanlığı Kur snay Başkanı General Robert, Amerikan 'Maslahatgüzarı Mr. Kohler, Amerikan İktisadî Yardım Heyeti Reisi General Riley, Amerikan Askerî Yardım Heyeti Reisi Gsneral Dewey, Güney Doğu Avrupa Müttefik Kuvvetleri Baş kumandanlığı nezdinde Türkiye temsilcisi General Cemal Aydınalp, Riyaseticumhur Başyaveri Kurmay Albay Refik Tulga, Riyaseticumhur Hususî Kalem Müdürü Faruk Berkol, Riyaseti cumhur Baştabibi Prof. Doktor Recai Ergüder ve Protoko Umum Müdürü Şemsettin Mardin refikalariyle birlikte hazır bulunmuşlardır. 3 Haziran 1956 Amasya: Vilâyetimizin. Taşova kazasının Boraboy köyünü şoseye bağlayan yeni yol, bugün saat 12 de törenle açılmıştır. Törende, Amasya mebuslarından bazıları., Amasya ve Samsun Valileri, Basın Yayın Umum Müdürlüğü temsilcileri, Taşova, Merzifon, Göynük, Lâdik, Turhal, Zile'den gelen heyetlerle basın mensupları, vilâyetimiz ileri gelenleri, civar kaza ve köylerden gelen binlerce halk hazır bulunmuştur. Yurdumuzun ikinci bir Aband'ı olacak değerde güzelliklere sahip bulunan bu şirin göle giden yolun inpası 20 senedenberi beklenmekte idi. halkımız için hayatî bir mesele teçkü eâ;en bu inşaatın nihayet tahakkuk etmesinden duyulan memnuniyeti Amasya Valisi Mazlum Yegül, bugünkü merasim sırasında yaptığı konuşmada bilhassa belirtmiştir. Vali, yolun inhası hususunda hükümetin gösterdiği müzaherete ve bu arada Maliye Vekili Nedim Ökmenin yakın ilgisine teşekkür ederek kurdelâyı kesmiştir. Müteakilben söz alan Amasya mebusa Kemal Eren, Amasya ve Bor ab oy hakkında tarihî bilgi verdikten sonra Boraboy'un turistik bir bölge haline getirilmesi için bütün Amasyalıları işbirliğine davet etmiş (bu gayenin tahakkuk edeceği hususundaki inancını belirtmiştir. Taşova - Samsun şosesinden ayrılarak Boraboy gölüne uzanan 5 kilometrelik yeni yolun açılış merasimi bu suretle yapıldıktan sonra motorlu vasıtalarla bu yoldan geçilmek suretiyle hep birlikte göl bölgesine çıkılmıştır. Etrafı çam ve Amasya ormanları ile çevrili bulunan Boraboy civarını gezen misafirler, ibu çevrenin tabiî güzelliklerini doya .doya seyrettikten sonra büyük bir hayranlık içinde avdet etmişler -dir. İstanbul : Basın Yayın v.e Turizm Umum Müdürlüğünün davetlisi olarak îstanibula gelmiş bulunan Alman Matbuat Heyeti,bugün şehirde gezintiler yapmış ve akşam Umum Müdür Muammer Baykan'ın Hiltorrda verdiği yemekte bulunmuştur. Yemekte, İstanbul Vali ve Belediye Re isi Prof. Gökay, Alman Başkonsolosu, 'konsolosluk erkânı ve Türk - Alman Dostluk Cemiyeti mensupları hazır bu Ummuşlardır. 4 Haziran 1956 Ankara : İngiltere Kraliçesi İkinci Elizabeth'in doğum yıldönümü münasebetiyle Reisicumhur Celâl Bayar ile Majeste Kraliçe Elizabeth arasında tebrik ve teşekkür telgraflar: teati edilmiştir. Ankara : Büyük Millet Meclisi bugün saat 15 de Reisveklilerinden Fikri Apaydın'ın riyasetinde toplanarak, Millî Korunma Kanununun tadiline dair kanun lâyihasının müzakeresine devam etti. Bu mayanda lâyihanın 57 nci maddesine, muhtekirlerin ölüm cezasına çarptırılması hükmünün konulmasına dair olan takrir acık oya sunularak reddedildi. Ve lâyihanın son maddesinin konuşulması sırasında, vaktin gecikmiş olmasından dolayı bugünkü toplantıya son verildi. Büyük Millet Meclisi çarşamba günü toplanacaktır. 5 Haziran 1956 Ankara : Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasından bildirilin istir: 6 haziran 1956 çarşamba gününden itibaren reeskont haddi ile senet üzerine avanslarda faiz nisbeti %6, tahvil üzerine avanslarda faiz nisbeti %6 1/2 olarak tesbit edilmiştir. Ankara : Reisicumhur Celâl Bayar, bugün, beraberinde Sıhhat ve İçtimaî Muavenet Vekili Dr. Nafiz Körez olduğu halefe Keçiören'deki Atatürk Sanatoryumunu ziyaret etmiştir. Reisicumhur, hastahane Başhekimi Dr. Operatör Enver Bozyakalı ile memlekette tüberküloz durumu ve tedavi: şekilleri üzerinde görüşmelerde bulunmuş, hastahanenin modern sıhhî tesis-lerirudien olan rehabilitasyon tesisleri hakkında izahat almıştır. Reisicumhur müteakiben hastaları ziyaret 'etmiş ve kendilerine geçmiş, olsun demiştir. Bilâhare hastahanenin atelyesinde has talarm yapmış oldukları el işlerini tet kik eden Celâl Bayar, hastahaneden ayrılırken gördüğü intizam ve çalışmalardan dolayı memnuniyetini izhar etmiştir. Ankara : Demokrat Parti Meclis Grubu Başkanlığından tebliğ olunmuştur: Demokrat Parti Meclis Grubu bugün saat 15 de Manisa Mebusu Muzaffer Kurbanoğlu'mm başkanlığında toplanmıştır. Açık bulunan Grup Reisliği için yapılan seçimde büyük bir ekseriyetle Aydın Mebusu Dr. Namık Gedik seçilmiştir. Yine açık bulunan Grup idare heyeti azalığı için yapılan .seçimde Denizli Mebusu Hamdi Sancar seçilmiştir. Mebus ara seçimleri İçin cereyan eden müzakereler sonunda bu sene ara seçimi yapılmaması iki aleyhde reye mukabil .grubun ittifakıyla tasvip olunmuştur. Vakit geciktiği cihetle 12 haziran salı günü saat 15 de toplanmak üzere celseye nihayet verilmiştir. İsparta: Vakıflar Umum Müdürlüğü tarafından şehrimizde yaptırılmasına karar verilen modern işhanınm temel atma merasimi bugün saat 14 de yapılmıştır. Merasimde, Vali Tugay Kumandanı, Vilâyet ileri 'gelenleri ile kalabalık bir davetli kitlesi hazır bulunmuştur. Valinin, İspartanın kazandığı eserlere bir yenisini daha ilâve etmenin sevinci ni belirten konuşmasını müteakip «İs-partalılar için hayırlı ve uğurlu olsun» dileğiyle temele ilk harç konmuştur. 250 bin liraya çıkacak olan işhanı şehrimizdeki esnafın büyük ve mübrem ihtiyacını karşılayacaktır, Ankara : Kahire radyosu (haziran başından itibaren hergün Türkçe neşriyat yapmağa karar vermiştir. Radyo bu neşriyatla Türk ve Mısır milletlerinin dostluğunu takviyeye çalışacağını ilân etmektedir. Eğer (bu doğru ise, Mısır idarecilerinin siyaset ve hattı hareketlerinde muazzam ve çok hayırlı bir değişiklik vuku bulduğun a hükmetmek icabeder. Hakikat şudur ki; daha bundan dört gün evvel verdiği bir beyanatta Mısır Başvekili Aıbdünnasır, Bağdad paktını tahrip için mücadele, yaptığını açıkça söylemiştir. Filhakika Mısır idarecilerinin Bağdad paktı ve onun azasın dan Türkiye aleyhindeki tezvirat kanı panyası maalesef bütün hızı ile devam etmektedir. Son haftalar zarfında, bu tahrik kampanyasının bilhassa .Suriye ve litoya'-da tezahürlerine şahit oluyoruz. Ezcümle bazı Suriye gazetecileri, Mısır propagandacılarının bir tertibine, bilerek veya ibilmiyerek âlet olup Türkiye hak: kında tamamien yalan haberler vermektedirler. Bu meyanda ıgüya resmî Türk makamları İsrail'in Türkiye'de Araplar aleyhinde 'geniş ölçüde propaganda yapmasına müsaade etmişlerdir ve hâlen Türkçe olarak basılan birtakım İsrail trakları, memleketimizin her tarafında dağıtılmağa başlanmıştır. Diğer taraftan 25 mayıs tarihli bazı Şam gazeteleri, İsrailin Türkiyeye sözde bir teklif yaptığından bahsetmek tedir. Bu teklife göre Suriye ile Lübnan, İsrail ile Türkiye tarafından paylaşilacakmış. Bu arada Marunî, Dürzî ve Kürt ekalliyetleri müstakil hale getirilecekmiş. Yalan ve gülüne olan bu gibi tezvirattan, Mısır Propagandacılarının ve onlara bilerek âlet olan ekseriya sol temayüllü Suriyeli 'gazetelerin maksatları açıktır: Arap devletleri Türkiye ile daima hasmane bir hava ininde yaşamalıdırlar ki Mısır'ın onlar üzerindeki hegemonya arzuları tahakkuk etsin. Mısır idarecilerinin kardeş ve dost Libya'da aleyhimizdeki tahrikatı da çirkin tezahürler halinde devam etmektedir. Bilindiği gibi Libya'da bir Türk -Libya Dostluk Cemiyeti vardır. Oradaki Mısır propagandacıları bu cemiyetin başkanım gayrımeşru bazı usullerle istifaya sevketmişler ve Türkiye'nin İsrail'le münasebetlerine ait yalanlar uydurarak cemiyeti Libyalıların gözünden düşürmek istemişlerdir. Gene Litoyadaki aynı tahrikçiler. Türk-Libya Cemiyetinin spor kolu olan «Tur gut Reis Spor Klübü» nü baltalamak için onun azalarını istifa ettirmeğe çalışmışlar, kulübün duvarlarına «yahu-di kulübü» ibaresini taşıyan yaftalar yapıştırmışlardır. Öte yandan Atatürk ve Enver Paşanın hatıraları bulunan Deme kasabasında, 27 mayısta bir Türk fahrî konsolosluğu açılırken, buna manî olmak için türlü tezvirat ve tahrikatta bulunmuşlardır. Şurasını da şükranla belirtmek isteriz ki Kahire tahrikçilerinin Libyadaki bu gayretleri çok zaman, dost ve kardeş Libyalıların müdahaleleri ile akamete uğramaktadır. Mısır idarecilerinin prestij ve emperyalizm maksadiyle giriştiği bu tezvirat ve tahrik kampanyasının hududu da belli değildir. Daha birkaç gün evvel Mısır matbuatı Afrikada İngiltereye ait olan ve Araplarla hiçbir alâkası bulunmayan Kenya halkını isyana sevketmek üzere yazılar yazmışlardır. Tamamen hükümetin emrindeki bu matbuat, kendi milletinden en basit hakikatleri Hüe 'gizlerken etrafa dulrma-dan ateş saçmakta, Mısır milletini bilmediği mecraların peşinden sürüklenerek istemektedir. Şurasını da belirtmek isteriz ki, biz lüzum hasıl oldukça Mısır idarecilerinin tahrik ve tezvirlerine cevap veriyorsak v.e bu vesile ile onların kardeşlik perdesi altında diğer Arap memie-ketlerindeki tahriklerinden bahsetmeğe mecbur oluyorsak, maksadımız Mısır ile o memleketlerin arasını açmak değil, hakikatleri ve bize karşı yapılan tezviratı meydana çıkarmaktır. Türlü yollarla diğer Arap memleketlerinin iç işlerine müdahale .eden ve onların haricî münasebetleri üzerinde â-dieta bir murakabe tesisine yeltenenlerin ancak Kahirenin idarecileri olduğu artık cümlenin malûmudur. İşte bu şartlar iğinde biz Kahire radyosuntun Türk - Mısır dostluğundân bahsetmesini ihtiyatla telâkki etmekte ve hatta dostluk kisvesi altında tezvirata girişilmek istenmiş olmasından şüphelenmekte haklıyız. Bütün temennimiz, biraz evvel söylediğimiz gibi, Mısır idarecilerinin, (hatalarım idrak, ederek söylediklerini hakikaten değiştirmiş olmalarıdır. Çünkü derin ve tarihî sempatilerle bağlı bulunduğumuz Mısır milletinin menfaatleri de bunu icabettirir. 6 Haziran 1956 İstanbul : Örfî İdare Kumandanlığı, Örfî idarenin sona ermesi münasebetiyle şu veda tebliğini yayınlamıştır: Örfî idare sona ermiş bulunmaktadır. Örfî idarenin devamı müddetince halkımız, vekarlı anlayışı ile işlerimizi kolaylaştırmak, temkinli hareketleriyle de örfî âdarenin anlamında mevcut bulunan tedirgin edici tedbirlerin 'tesirinden uzak kalmak dirayetini göstermiştir. Basınımız da örfî idare mevzularında, ağır 'başlı ve basiretli neşriyatiyle kumandanlığın işlerini kolaylaştırmıştır. Muhterem halkımıza ve basınımıza teşekkür ederim. 3 Kumandanlk, vazifelendirilmesine sebep olan hâdiselerin tahkikinde ve umumî efkârın teskini ve emniyetin sağlanması v.e bozulmaması hususunda, kanun çerçevesi içinde kalmağa titizlikle gayret etmiştir. Buna rağmen yasaklardan, tebliğlerden men ve tahditlerden zarar görenler ve tedirgin olanların, .bunu, kumandanlığın vazifelerinin tam bir şekilde ifası hususundaki gayretlerinin mecburî bir neticesi olduğunu 'kabul edeceklerine eminim. 4 Bu .gibi hâdiselerin milletimizin basma bir daha gelmemesini candan dilerim. Orgeneral Nurettin Aknoz İstanbul : İstanbul Valiliğinden tebliğ edilmiştir: Örfî idare bu gece yarısından itibaren sona ermiş bulunacaktır. Mevcut kanun ve nizamlar çerçevesinde vilâyet ve şehrin emniyet ve asayişi teminat altındadır. Örfî idarenin sona ermesini vesile ittihaz ederek herhangi bir şekilde vatandaşların huzurlarını kaçırmağa teşebbüs edenler hakkında başta İller İdaresi Kanununun kamu güvenliğine ait sarüı hükümleri basta olmak üzere mevcut kanunlarımız hükümlerinin şiddetle tatbik edileceğini hatırlatırken aziz hemşehrilerimin kanun ve nizamlara karşı bağlılık ve riayetkarlıklanndan emin bulunduğumu bildirir ve Ulu Tanrıdan yurdumuzu ve şehrimizi her türlü felâketlerden korumasını niyaz ederim. İstanbul Valisi Ord. Prof. Fahrettin Kerim Gökay Ankara : Eski otobüs garajlarının Amerikan yardım heyetine devri ve karşılığında Amerikalılar tarafından yol malzemesi verilmesi dolayısiyle (bugün saat 11.00 de belediye otobüs garajlarında bir merasim yapılmıştır. Amerikan elciliği maslahatgüzarı Mr. Kohler ile Amerikan Yardım Heyeti Başkanı, A-merikan Yardım Heyeti mensupları jile Belediye Reisi Orhan Eren, Belediye Meclisi Başkan Vekilleri Neemeddin Sahir Sılan, İrfan Erdem, daimî encümen reisi Dr. Selâmı Birgen ile Belediye Meclisi üyelerinin hazır bulundukları merasim, Amerikan yardım, heyeti hava grubu başkanı Albay Kiefer'in ko nuşması ale başlamış ve Altoay Kiefer bu konuşmasında ezcümle şunları söylemiştir: «Amerikan; hava kuvvetleri mümessili sıfatiyle, Ankara belediyesi ile aramızda vaki anlaşmanın tamamlanması için atılan ilk adım olarak bu vasıtaları size teslim etmekle şeref duyarım. Bu fırsat iki memleket evlâtları arasındaki arkadaşlık bağlarının müteaddit sembollerinden biridir. Sizler Ankara hemşehrileri, bize karşı göstermiş olduğunuz büyük samimiyet, hüsnü niyet, bize sizinle müşterek çalışmak fırsat ve cesaretini verdi. Ö-nümüzdeki birkaç hafta içerisinde size tevdi edeceğimiz teçhizatın mütebaki kısımları, anlaşma hükümleri gereğince tarafınızdan kullanılmak üzere size teslim edilecektir. Siz, anlaşmanın size ait kısmını tamamlıyorsunuz. Biz de kendimize ait kısmı tamamlayacağız. Bu müşterek gayreti itmam için be raîberce çalışmamız memnuniyet bahs olmaktadır. Ayrıca bize karşı göstermiş olduğunuz yardımlarınıza hassaten teşekkür ederiz.» Amerikan Yardım Heyeti Hava Grubu Başkanının <bu konuşmasına Belediye Reisi Orhan Eren mukabele ederek, şunları söylemiştir: «Bugün burada Türk - Amerikan dostluğunun ve kardeşliğinin yeni bir tezahürüne şıahit olmaktayız Milletlerin" birbirlerine karşılıklı yardımlarının ifade ettiği büyük mânâ bugün burada şekillenmiş bulunuyor. Amerikan Hava Kuvvetlerinin Ankaradaki teşkilâtının bina ve garajlara olan ihtiyacını karşılayacak ve bizim de modern yol sistemimizin ilerlemesine âmil olacak mak inalların karşılı'klı anlayış iba-vası içinde mukavele hükümlerine göre yediçerimize icaren devri daha önce arzettiğim yardımın fiiliyata intikalidir. Ankara halkına büyük faydaları olacağında şüphe etmediğimiz modern teçhizatın mukavele ile bize intikalini temin için büyük gayretler sarfeden hukukçu Mr. Dannic'h. hâlen Amerika'ya avdet etmiş 'bulunan Albay Smith ile Albay Kficfer'e teşekkür eder garajların Tusag'a ve madem teçhizatın da Ankara halkına hayırlı ve uğurlu olmasını delerim.» Belediye Reisinin bu konuşmasından sonra vasıtalar belediye'ye teslim edilmiştir. Teslim merasiminde Belediye Reisi Orhan Eren, hayırlı olması dileğinde bulunmuş Vş kamyonu bizzat kullanarak ilk tecrübesini yapmıştır. İstanbul : Kartalda Soğanlık mevkiinde yapılan 190, hürriyet tepesinde 360 göçmen e-viriin. inşaatı tamamlanmıştır. İnşaatı ikmal edilmiş olan bu göçmen evlerinin tevziatı yakında yapılacaktır. Tevziattan .istifade etmesi gereken, fakat şimdiye kadar beyanname vermemiş olan muhecir ve mültecilerin İstanbul Toprak ve İskân Müdürlüğüne acele müracaatları bildirilmiştir. Ankara : Amerika Birleşik Devletlerinin Ankara Büyükelçiliğine tayin edilmiş bulunan Ekselans Fleteher Warren bu akşam saat 19.25'. de uçakla İstanbula uğrayıp foir müddet tevakkuftan vs Yeşilköy hava meydanında kendisini karşılamaya gelenlerle görüştükten sonra saat 20 de Panamerikan uçağıyla hareket etmiş ve saat 21 de Ankaraya gelmiştir. Beraberinde refikası da bulunan Büyükelçi Warren Esenlboğa hava alanında hükümetimiz adına. Protokol Umura Müdür Muavini Yümn'i Sedes, Hariciye Vekili adına Hususî Kalem Müdürü Ziya Tepedelen ile Amerikan Maslahatgüzarı Mr.- Kohler, Amerikan Askerî Yardım Kurulu ve İktisadî Yardım Heyeti Başkanları ile Büyükelçilik mensupları ve basın mensupları tarafından karşılanmış ve kendisine «hoş geldiniz» .denilmiştir. Mr. Warren kendisini istikbale gelenlerle ayrı ayrı tanıştıktan sonra basın mensuplarına şu beyanatta bulunmuştur: '(Türkiye'ye muvasalatımızda bu kadar candan ve samimî bir şekilde karşılan inak benim için büyük bir şereftir. Göstermiş olduğunuz nezakete teşekkür ederim. Hakkında çok şeyler işittiğim ve hükûmetim ve milletimin derin hayranlık duyduğu memleketinize gelmeyi uzun zamarudari beri arzu ediyorum. Türkiye ye 'gelen herhangi bir kimsenin, bu memleketin tarihî ve kültürel ananeleri ve eski 'medeniyetlere ait zengin kaynaklarını tam mânâsiyle müdrik ol mamasına imkân yoktur. Asırlar boyunca Eğenin Türk saMllfâri, Boğazlar, Akdeniz, Karadeniz ve Anadolu'nun geniş yaylalarında doğup (gelişen medeniyet, dünya tarih kitaplarında herkesin aşina olduğu sahifelerdîr. Kısa toir müdidlst evvel; zannedersem 23 nisanda, Türk halkınm temsilcilerinden müteşekkil Büyük Millet Meclisinizin, ilk defa olarak Türkiye Cumhuriyet vatandaşları adına teşriî selâhiyetini kullanması hâdisesini tss'id .eden millî hakimiyet 'gününün 36 ncı yıldönümünü idrak ettiğini hatırlıyorum. «Hal km hükümranlığı» demokratik hükümet felsefesinin esas siyasî inançlarından biridir. Ve büyük müttefiklerimizden biri olan memleketinizin siyasî hürriyet tarihinde, böyle dikkate şayan toir dönüm noktasının tes'idine bir gün hasrettiğini görmek huzur vermek tedir. Ümidim, haltta inancım, esas vazifemin, uzun zamandan heri hür dünyanın kollektif güvenlik 'bünyesinde bir temel taşı olan kuvvetli dostluk, bağlarını idiame ve kuvvetlendirmeğe çalışmak olacaktır. Washingtonda 'bulunduğum mülddet zarfında yüksek hükümet resmî şahsiyetlerinden çoğu ile görüşmek fırsatına sahip oldum. Her yerde Türkiye'nin bir müttefik ve cesaret verici ilerlemelerle gelişmekte olan bir millet olarak samimî bir şekilde övüldüğünü işittim. Hükümetimin ve Amerikan halkının Türk halkına selâmını getiriyorum. Yeni vazifeme -başladıktan sonra yapmayı arzu ettiğim ilk şeylerden biri siz gazeticelerle tanışmak olacaktır. Birkaç gün sabredeceğinizi ümid ederim. Ondan sonra bir araya gelerek karşılıklı ilgi duyacağımız fikir teatisinde bulunabileceğiz. -Gösterdiğiniz hüsnü kabulden dolayı bir defa daha teşekkür eder ve yakın zamanda sizleri .görerek konuşmak fırsatını (bulacağımı ümid ederim.» İstanbul : NATO Deniz Kuvvetleri Başkumandanı ve Akdenizdeki İngiliz Kuvvetleri Kumandanı Amiral Sir Guy Grantham bugün saat 16.30 da Birmingham kruvazöründe 'bir 'basın toplantısı yapmış IH, Memleketimizi bir kere daha ziyaret etmek fırsatını bulmaktan mütevellid memnuniyetini izharla sözlerine başlayan Amiral, Maltada'ki NATO Akdeniz Kuvvetleri Başkumandanlık karargâhının çalışma tarzını izah etmiş vs müttefik kuvvetlerin Akdenizdeki durumu hakkında umumî malûmat verecektir. Sir Guy. Akdeniz Bölşesi Baskumandanı olarak aynı zamanda NATO Cenuibuşarkî Akdeniz Kumandanı bulunan Türk Deniz Kuvvetleri Kumanda m Oramiral Sadık Altmcan ile işbirliği yapmaktan dolayı duyiuğu memnuniyeti ifade ederek sözlerini bitirmiştir, ve bundan sonra gazetecilerin bazı suallerini cevaplandırmıştır. İngiltere'nin Akdenizdeki (kuvvetlerinin kumandan:, «icap ettiği takdirde "İngiliz harp gemilerinin ne kadar zaman zarfında Kıfcns Adasına ulaşabileceklerine* dair bit suali: «zaten orada gemilerinin bulunduğunu, munzam kuvvetlerin ise 49 saat içinde A-daya gidebileceklerini ifade etmek suretiyle cevaplandırmıştır: İstanbul : Japonya'nın 11 Orta Doğu memleketindeki Büyükelçi, elçi ve maslahatgüzarlarının iştirakiyle üç günden beri İstarJbulda yapılmakta olan yıllık mu:tad (diplomatik bölge toplantısı bugün sona ermiştir. Bu toplantı esnasında Japon diplomatlan gerek umumî olarak Orta Doğu meselelerini gerekse bu rbolg-enin Ja-ponyayı doğrudan doğruya ,alâ!kadar .eden problemlerini incelemişlerdir. Misafir Japon hariciyecileri buıgün öğleden sonra otomobille Kilyos'a kadar gitmek suretiyle Boğazda bir gezinti yapmışlardır. Ankara : Çelik silo inşaatına büyük bir önem veren Toprak Mahsulleri Ofisi Umum Müdürlüğünce, Amerikadan takriben 4 milyon dolar kredi temin edilmiştir. Bildirildiğine göre, bu kredi ile siloların montaj ve inşası iğin Amerika'ya mubayaa edilen lüzumlu makina ve memleketimize gelmiş bulunmaktadır. ı İstanFoul: Dünya Tıb Cemiyeti İdare Meclisi azalarından ve beynelmilel pfizer ilâç sanayii müesseselerinin umum müdürü Dr. John E. Mc. Keenn Rockeçeller tesisi tarafından şerefine verilen öğle yemeğinde yaptığı konuşmada ezcümle şunlar ısöylemiştir: «Türkiye'nin, memleketim ve bütün dünya m uvaceihe sindeki ehemmiyetini müdrikim. Stratejik bakımdan, bir müttefik sıfatiyle, hür dünyanın iktisadî ve siyasî müdafaasında Türkiyenin 'kıy metli iştirak ve işbirliğine güveniyoruz, iİleri .görüşlü Amerikalıların Türk - Amerikan işbirliğine inandıklarını ve memleketimizin iktisadi kabiliyet ve istikbaline kuvvetli inançları olduğunu belirten Dr. Mc. Keenn, şöyle devam etmiştir: «Bir çoğunusun bildiği gibi pfizer Türk iktisadiyatında bir müddett enberi yer almaktadır. Beraber çalıştığımız diğer milletlerde olduğu gibi Türkiyede de milletin hayatına iştirak etmek ve adeta iyi bir vatandaş, olmak istiyoruz.» Ankara : 1 haziran 1955 tarihinden 31 mayıs 1956 tarihine kadar müstahsilden 1 milyon 173 ibin 230 ton hububat satın alınmış ve müstahsile 333.036.010 lira ödenmiştir. Alım kampanyası başından itibaren dış memleketlere 112.163.524 Türk lirası karşılığı 262.300 ton buğday 259.329 ton arpa, 22.000 (ton yulaf ve 2.109 ton pirinç satışı yapılmış, -"bunlardan 255 bin 631 ton ibuğday ile 254 254 ton arpa, 17.410 ton yulaf ve 2.070 ton pirinç fiilen teslim edilmiştir. Bu devre içinde 337.550 kilogram afyon satışı yapılmış, bu miktardan 256 bin 016 kilogramı fiilen teslim edilerek, temin edilmiştir. Ankara : Amerika iktisadî yardımından faydalanmak üzere faaliyete geçen Toprak Mahsulleri Ofisi Umum Müdürlüğü ilk parti olarak Amerikaya 240 bin ton mecmu kapasitede 60 çelik silo ve ayrıca Exİmşexport İmportbankkredisin den de istifade ederek bu silolara ilâveten ikinci parti olarak 230 bin ton kapasitede çelik silo malzemesi mubayaa etmiştir. İlk partiyi teşkil eden malzeme tamamen memleketimize gelmiş ve sürati mümküne ile iş yerlerine tevzi edilmiştir. İkinci parti mubayaaya ait malzeme de peyderpey g-elmekte olup keza bunlar da iş yerlerine gönderilmektedir. İkinci parti malzeme yurdun muhtelif bölgelerinde tesis olunacak 12 ve 20 bin ton kapasiteli 9 çelik siloya ait bulunmaktadır. Ankara : M.M.V. .Temsil Bürosundan bildirilmiş.-tir; Yüksek rütbeli kumandanlar arasında yapılan yer değişikliği ve yeni tayinler yüksek taıstikten çıkmıştır. Orgeneral İsmail Hakkı Tunaboylu Erkânı Harbiyei Umumiye Reisliğine, Orgeneral Nurettin Baransal Yüksek Askerî Şûra Azalığma, Orgeneral Nured-din Akr.oz Kara Kuvvetleri Kumandanlığına, Orgeneral F.eyzi Mengüç Yüksek Askerî Temyiz Riyasetine, Korgeneral Nazmi Atan 1. Ordu Müfettişliğine, Korgeneral Necati Tacan IH. Ordu Müfettişliğine, Erkânı Harbiyei Umumiye II. Reisi Korgeneral Rüştü Erdelhün 2 nci Ordu Müfettişliğine,, Erkânı Harbiyesi Umumiye Harekât Başkanı Korgeneral Salih Coşkun Erkânı Harbiyei Umumiye 2 nci Reis-Vekilliğine, 5. Kolordu Kumandanı Korgeneral Fahri Özdilek Millî Müdafaa Vekâleti Müsteşarlığına, Tümgeneral Namık Argüç 5. Kolordu Kumandan Vekilliğine ve Tümgeneral Celâl Alkoç 66 nci Tümen Kumandanlığına-tâyin edilmişlerdir. 7 Haziran 1956 Ankara : Karaibük tesislerinin ikinci kademe-tevsiinin ihalesi mevzuunda hazırlanmış olan plân ve projelere göre muhteliti yabancı firmalardan alman tekliflerin tetkik ve mukayeseleri bitirilerek Krupp firmasına ihale edilmiş ve bu hususta tanzim olunan mukavele bugün İşletmeler Vekili Samet Ağaoğlu'nun hazır bulundukları bir toplantıda Türkiye Demir ve Çelik Sanayii Umum Müdürlüğü ile Krupp firması temsilcileri tarafından imzalanmıştır. Bu anlaşmaya göre, hâlen senede 185.000 ton olan çelik istihlâli 16-20 ay sonra 400.000 tona baliğ olacak, ve böylece 150.000 tonluk hadde mamulü, istihsalinin de senede 300.000 tona yükselmesi imkânı ihzar edilmiş bulunacaktır. .Anlaşmaya nazaran yapılacak is 12 milyonu dış tediye olmak üzere 21 milyon liralık bir yatırımı gerektirecektir. Mukavelenin dış tediyeye taalluk «den kısanı krom cevheri verilmek suretiyle karşılanacağından 12 milyon liralık dış tediye için ayrıca bir döviz tahsisine lüzum kalmıyacaktır. Bu anlaşma 1950 den bu yana muhtelif kademeler halinde tahakkuk ettirilen Ve (ettirilmekte bulunan Karabük tev-.siatının1 bir kısmını teşkil edecektir. Filhakika 1950 den bu yana Karabük' .de 11.5 milyon lira sarfı ile 300.000 ton kapasitede ikinci bir kok fabrikası 6.7 milyon lira sarfı ile 18.000 ton kapasitede bir santrifüj boru fabrikası, 9 milyon lira sarfı üe 225.000 ton kapasitede bir sinter tesisatı, bir milyon lira sarfı ile çelıkhaneye .bir mikser ilâvesi yapılması temin olunmuştur. Hâlen hepsi hizmete girmiş olan bu te -siklerle ve ayrıca istihsali arttırmaya ve randımanı yükseltmeye matuf olarak alınan 'tedbirlerle 1950 yılma 113 bin ton olan pik v-e mayi inadien istihsâli 1955 yılında 200.000 tona ve yine 'aynı yıllarda çelik istihsâli 76,000 ton dan 150.000 tona, kok istihsâli 307.000 tondan 507.000 tona, boru istihsâli 8 bin tondan 17.000 tona yükselmiştir. "Bundan bir müddet evvel ihale edilmiş olup inşaat v.e montajı devam etmekte olan ve bu yıl ininde ikmâli derpiş olunan ağır profil ve ray haddehanesi tevsiatı da 52 milyon liralık bir yatırımı gerektirmektedir. Bu suretle 1950 den beri Karabük tesisleri için 100 milyon lira civarında bir" yatırım derpiş olunmuş ve bunun tamamı siparişe ballanarak 60 milyon liralık kısmı da fiilen tahakkuk ettirilmiştir. "Bu defa Krupp firması ile imzalanan mukavele gereğinde celikhane tevsiatına fiilen başlanırken Karabük'ün üçüncü kademe tevsii işinin ihalesi de yapılmak suretiyle çelik istihsâlinin 700.000 tona çıkması ve hadde mamulleri istisâliniin de 600.000 tona yaklaşması temin edilmiş olacaktır. Ankara : ;Bİrinci dünya kupası şampiyonasına
İştirak -edin serbest güreş karşılaşmalarında birinci ve grekoromen karşılaşmalarında ikinci olan güreşçilerimiz bu akşam saat 22.45 de Başvekil Adnan Menderes tarafından kabul edilmişlerdir. Başvekil kendilerine iltifatta bulunmuş ve (birer altun saat hediye etmiştir. İstanbul : Istanlbul Valiliğinden tebliğ edilmiştir: Örfî İdare, sabahtan itibaren sona ermiş bulunmaktadır. Mevcut kanun ve nizamlar 'çerçevesinde Vilâyet ve şehrin .emniyet ve asayişi teminat altındadır. Örfî İdarenin sona ermesini vesile ittihaz ederek herhangi bir şekilde vatandaşların huzurlarını kaçırmağa teşebbüs edenler hakkında, başta iller idaresi kanununun kamu güvenliğine ait sarih hükümleri almak üzerej mevcut kanunlarımız hükümlerinin şididetle tatbik edileceğini hatırlatırken, aziz hemşehrilerimizin kanun ve nizamlara karşı bağlılık ve riayetkârhklarından emin bulunduğumu bildirir ve Ulu Tanrıdan yurdumuzu ve şehrimizi 'her türlü felâketlerden korumasını niyaz ederim. İstanbul Valisi Ord. Prof. F. K. Gökay Ankara : Bir yıllık staj müddetlerini ikmâl e-K?!=n hâkim namzetlerinin kur'aları Adliye Vekâletimde Adliye Vekili Prof. Dr. Hüseyin Avni Göktürk'ün 'huzuru ile çekilmiştir. Hâkim namzetlerine kısa bir hitabede bulunan Adliye Vekilimiz sözlerine, genç stajyerleri selâmlamakla ve 'adalet mesleğine fi'ilen intisabın kendileri için bir bahtiyarlık teşkil ettiğini ve bunun yarattığı tatlı heyecanı unutmamaları gerektiğini ve mülkün temeli olan ve emniyet nizamının .tesisinde büyük rolü bulunan adaletin ulviyetinden v.e vazifenin vicdan huzuru ile yapılması lüzumundan bahisle meslekî 'temennilerde bulunarak kendileriyle daima alâkadar olunacağını beyanla muvaffakiyetler dilemiştir. Bu münasebetle adlî islerimiz hakkında kendisinden malûmat rica edilen Adliye Vekili profesör Avni Göktürk, arkadaşımıza aşağıdaki beyanatta bulunmuştur: «Bugün vazifie yerleri kur'a ile tesbdt olunan 13 hâkim namzedi adalet hizmetine girmiş bulunmaktadır. Bu arkadaşlarımızın .da kendilerine tevdi olunan adalet tevzii gibi en mukaddes vazifeyi diğer meslektaşları gibi büyük Tair feragat ve vatan severlik duygusu içinde başaracaklarına emin bulunmaktayım. Vekâlet olarak, adalet hizmetinin gerek teşkilât gerek personel ve gerekse mevzuat bakımından aksamadan ifası hususunda elden gelen gayret sarfedilmektedir. Son defa Büyük Millet Meclisince kabul edil-en 6650 sayılı kanunla hâkim ve C. Müddeiumumileri için yeniden 25 adet 100, 50 adet 90, 100 adet 80, 150 adet 70, 150 adet 60 liralık -kadro tahsis edilmiş ve bu kadrolar sırası gelen hâkim ve C. Müddeiumumilerine tevzi edilmiş, bulunmaktadır. Bu suretle 1504 hâkim ve C. Müddeiumumisinin kadro talbsisi suretiyle terfileri icra kılınmış ve terfiye lâyık görüldükleri halde kadrolarının müsait olmaması sebebiyle terfi edemiyen 709 hâkim ve C. Müddeiumumisinin maaşları 4598 sayılı kanuna göre bir üst dereceye çıkarılmıştır. Askerlikte ge-ç-sn hizmetin kıdeme ilâvesi hakkındaki 6724 sayılı kanundan istifade suretiyle ,de ayrıca 108 hâkim üst dereceye tefii ettirilmiştir. Yine aynı zamanda 6651 sayılı kanunla kabul edilmiş bulunan 100 adet 60, 100 adet 50, 100" adet 40, 100 adet 35 liralık baçkâtip ve zabıt kâtibi kadrosu dia sıraları gelem başkâtip ve zabıt kâtiplerine tevziedilmiş ve teselsül suretiyle bunlardan 1150 kişi kadro altmış bulunmaktadır. Adalet mekanizmasında vazife alan elemanlarm terfi ve terfihleri mevzuunda mevcut imkânlar nisbetimde hassasiyetle duran Demokrat Parti iktidarının (bu hususta yaptığı hamleler hakkında mukayeseli bazı malûmat vermeyi uygun bulurum. 1.3.1956 tarihinde hâkim ve C. Müddeiumumisi kadrosu 5 adet 100, 79 adet S0, 89 adet 80, 200 adet 70, 283 adet 60, 415 adet 50, 609 adet 40, 769 adet 35 liralık olmak üzere 2454 den ibaret iken 1.3:1956 tarihinde bu kadro 50 adet 100, 195 adet 90, 277 adet 80, 458 adet 70, 533 adet 60, 607 adet 50 ve 724 adet 40, 579 adet 35 liralık olmak üzere 3424 e ve Ibaşkâtip ve zabıt kâtiplik kadrosu 46 adet 40, 79 adet 35,. 175 adet 30, 271 adet 25, 866 adet 20, 1858 adet 15 liralık olmak üzere 3295 den ibaret iken 1,3.1956 da 100 adet 60, 100 adet 50, 185 adet 40, 283 adet 3ö, 349 adet 30, 631 adet 25, 1300 adet 20, 2107 adet 15 liralık olmak üzere1 5055 e baliğ olmuş ve eskiden 40 liradan yukarı kadrolu terfi imkânı bulunmayan başkâtip ve kâtiplerin 60 liraya kadar kadrolu terfileri imkânı sağlanmış bulunmaktadır. Bu rakamlar tetkik edildiği takdirde bu mevzudaki hamlenin şümul ve derecesi meydana çıkar. Bunun haricinde 1956 yılı başından itibaren vekâletimizin faaliyeti hakkında kısaca malûmat vermede fayda mülâhaza ediyorum. 1956 yılı başında teşkilâttan gelen 1955 yılı i? cedvelleri önünde yaptığımız tetkikat neticesinde senelik iş durum--lan göz önünde tutulmak suretiyle, bir yerde yeniden müstakil bir ağırceza mehkemesi, sekiz yerde asliye hukuk iki yerde asliye ceza, 17 yerde sulh mahkemesi ihdas .edilmiş ve iki vilâyet teki mürsttep ağırceza mahkemesi müstakil ağırceza haline ve 25 mahaldeki tek hakimli asliye mahkemeleri verilmek suretiyle faaliyete geçirilmiş bulunmaktadır. Bunun dışında tesîbit edilen diğer bazı yerlerin de hâkim ve-kâtip kadroları takviye edilecektir. Adalet mensuplarının terfi ve terfihleri ve adalet teşkilâtının memleket ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir duruma getirilmesi hususundaki çalışmalara muvazi olarak ana kanunların memleket ihtiyaçlarına göre tâdili için tegik.il edilen muhtelif komisyonlar faaliyetlerine devam etmektedirler. Bu cümleden olmak üzere, devletimizin esas teşkilâtının bünyemize uygun şekilde yeniden güziden geçirilerek bu hususta bir metin hazırlamak üzere teşkil edilen komisyon çalışmalarına .devam etmektedir. Türk medenî kanununun 25 senelik tatbikatı ve memleketin bünye ve ihtiyaçlarına uygunluk derecesi .göz önünde bulundurulmak ve inkılâp esaslarına sadık kalmak kaydiyle yeni bir metin hazırlanması hakkında evvelce kurulan komisyon mesaisini muntazam bir şekilde yürütmektedir. Komisyon mesaisi ikmâl edildikten sonra hazırlanacak metin ilim hey'et-larinin mütalâalarına arz edilecek ve bilâhare Büyük Millet Meclisine sunulacaktır. Türk medenî kanununun tâdili yolunda girişilen mesaiye -muvazi olarak bu kanun çerçevesini aşan ve âmme ve idare hukuku bakımından tanzimi icap eden mısralar ve sular mevzuunda incelemek ve memlektin hâlen ulaştığı ziraî inkişaf ve İktisadî merhale göz önünde bulundurulmak suretiyle bir lâyiha hazırlanmak üzere kurulmuş bulunan komisyonla çalışmalarına devam etmektedir. Günün icaplarına ve modern hukuk esaslarına ve bilhassa içtimaî bünyemize uygun yeni bir ceza kanunu hazırlanması için profesörlerden ve yüksek dereceli hâkimlerden müteşekkil iki komisyon kurulmuş ve bu komisyonlar bir taraftan kanunun 28 senelik tatbikatına elde edilen neticelerden ve diğer taraftan kriminoloji sahasındaki inkişaflardan ve bu hususta bugüne kadar vekâletimize e yapılan çalışmalardan hazırlanmış. esaslardan faydalanarak yeni bir ce'za kanunu lâyihası meydana 'getirilmiştir. Kanunun tatbik kabiliyetini arttırmak maksadiyle mezkûr lâyiha hakkında hukukçularımızın ve teşkilâtımızın mütalâaları alınıp bildirecekleri hususlar hakkında yeniden revizyona . tâbi tutulduktan sonra Büyük Millet Meclisine sunulacaktır. Duruşmaların sürat, sadelik ve bilhassa emniyetle icrasını sağlamak maksadiyle usul kanunlarının tâdili hususunda hazırlanan hukuk ve ceza muhakemeleri usulü kanunu lâyihaları ile büyük bir ihtiyaca cevap verecek olan ticaret kanunu lâyihası Büyük Millet Meclisine sevk edilmiş idi. Bunlardan ticaret kanunu lâyıhasmm encümendeki tetkikatı ikmâl edilmiş ve umumî hey'etin tetkiklerine arz edilmiş bulunmaktadır. Kısa bir zamanda müzakeresinin ikmâl edileceğini umduğumuz bu lâyiha kanunlaştığı takdirde hukuk sahasında çok (kıymetli bir eser milletimizin hizmetine arz edilmiş olacaktır. Noterlik, icra ve iflâs, harçlar, adlî tebligatın posta idaresi vasıtasiyle yapılması ve bunların aksayan tarafları göz önünde tutulmak suretiyle, kurulan komisyonlar tarafından çalışmalara başlanmış bulunmaktadır. Yukarıdan beri arz edilen bu çalışmaların kısa zamanda semerelerini vereceği ve adalet hizmetinin kendisinden beklenen faydaları sağlayacağına inanmış bulunuyoruz." Aksaray : Aksaray'ın SuHanhanı Nahiyesinde 444 çiftçi ailesine dağıtılan 60 bin dönüm toprağın tapularını tevzi etmek üzere, Devlet Vekili ve Millî Müdafaa Vekaleti Vekili Semi Ergin, refakatinde Niğde mebuslarından Ahmet Kadıoğlu Cavit Kavurmacı, Sadettin Ertun ve Ulvi Arıkan ile Toprak İskân Umum Müdür muavinleri olduğu halde Aksaraya gelmiş, samimî tezahüratla karşılanmıştır. Tapu tevzi töreni, dün belediye meydanında yapılmış ve Semi Engin ,alkımlar arasında, meydanı dolduran binlerce Aksaraylıya hitap ederek, hükümetin umumî Hjlitikası, iktisadî kalkınma hareketleri ve bu sahada Aksaray' m hissesi ile Aksara vın. çeşitli mevzuları üzerindi- etraflı izahatta-bulunmuştur. Semi Ergin, şimdiye kadar AkSaray'da 300 bin dönüm toprak dağıtıldığını, ayrıca köyler için 199 bin 906 dönüm msr'a tahsis edildiğini, 1956 yılı idinde de -ayrıca 120 bin dönüm dağıtılacağını ifade ettikten sonra, hazır bulunan çiftçilerin 'tapuları-.nı vermiştir. Bundan sonra Aksaray'daki müesseseler ziyaret edilmiş, belediye (bahçesinde Aksaraylılarla samimî hasbihaller4e (bulunulmuş ve akşam geç vakit "Devlet V-skili ile refakatindekiler samimî tezahüratla Ankaraya uğurlanmıştır. 9 Haziran 1958 İstanbul : Yabancı sermayeyi teşvik kanunundan faydalanarak dünyanın en büyük antibiotik müstahsili C'has. Pfizer and Co. İne. Amerikan şirketi ile Türk sermayedar Ortaşark T.A.Ş. tarafından memleketimizde kurulacak antiSbiotük falbrikasının temeli dugün saat 13.30 da merasimle atılmıştır. Vali ve Belediye Reisi Prof. GÖkay ile fabrikamın Türk ve Amerikan kurucuları Amerikan Başkonsolosu davetliler Ve basın mensuplarının hazır bulundukları bu merasime bandonun çalmış olduğu Türk v-~ Amerikan millî marşları ile başlanmıştır. Ortagark Şirketi İMüdürü Muhalifler Turhan'ın şimdiye kadar Pfizer firması ile yaptıkları yakın işbirliğini belirten konuşmasından sonra Chas. Pfizer an'd Co. İne. Umum Müdürü Dr. Mckeen bir hitabede bulunmuş.. Türk-Amerikan işbirliği üzerinde durarak demiştir ki: «Bugün biz burada yalnız bir antiibio-tik fabrikasının temelini değil, daha ileri bir istikbalin temelini de atıyoruz. Bu fabrika bittiği zaman Pfizer Türkiyede Terramycin ve benzeri gibi hayat kurtaran ilâçları imâl edecek ve toöyleoe Türk halkının sıhhatini korumaya yardım edecektir. Biz de kendimizi Tür'kiyenin en samimî dostlarından addettiğimiz için fabrikanın açılacağı günü heyecanla beklemekteyiz, çünkü bujün Türk - Amerikan münasebetlerimin daha da yakınlaşmakta bulunduğuna bir de il olacaktır. Bu fabrika Türk - Amerikan ilim adamları, 'mühendisleri, araştırıcıları, doktorları ve ziraatçılarının beraberce çalışmasına ve iki memlekete ait birçok sıhhî meselelerin hallin-S' yardım edecektir. Ziraat sahasında Pfizer'in terramycin ve agrimyein gibi antibio tikleri sayesinde İbirçok hayvan ve nebat hastalıklarını ortadan kaldıracağız. Bundan başka terramycin ve vigofac gibi hayvan ve nebatların fevkalâde gelişmesine sebep olan maddelerin sayesinde ziraî istihsalin artmasına yardım edeceğiz. Bu yeni fabrikanın bitmesiyle Türk mühendisleri, ilim adamları ve işçileri için yeni iş iirikânlaırı dia hazırlamış olacağız. Faibrikanm sadece inşası .bile İstanbul ve Türkiye ekonomisine maddî faydalar sağlıyacak-tır. Bu seıbeplerden biz Pfizer mensupları ve Türk ortaklarımız ve eminim ki: Türk Shal'kı ve Türk ilim adamları bu fabrikanın fbİteceŞi ve Türk terramycin ve diğer Pfizer müstahzarlarının elde edileceği günü heyecanla bekliyoruz. » Dr. Mckeen'den sonra bir konuşma yapan İstanbul Valisi ve Belediye Reisi Prof. Gökay dünya sulhuna hizmet yolunda yapılan çalışmalardan ibahset-miş ve Türk - Amerikan igtbirliğinin bu çalışmalara her sahada en iyi (bir delilini teşkil ettiğini söylemiş, dünyada en büyük saadetin insanlığa hizmet etmek olduğuna işaret etmiş ve bir doktor olarak antibio tiklerin hastaları çok kısa zamanda iyileşmeleri bakımından memleket ekonomisinde oynayacağı rolü tebarüz ettirdikten sonra, «cankurtaran ilâçlar olarak vasıflandırılan antibiotiklerin memleketimizde istihsalini sağladıkları için Pfizer rye Ortaşark şirketlerine bu şehrin Belediye Reisi olarak teşekkürü bir vazife bilirim» demiş ve «hayirb uğurlu ve memlekete faydalı olması dileğiyle temele ilk harcı koymuştur. Adana : Adana'dan sonra üç günden beri Tarsus'a ve ayın 8 inden beri de Mersin'e Seyhan barajı hıdro-»elektrik (santralinden ceryan verilmektedir. Şehrimizdieki Bossa, Paktaş ve güney sanayi gibi tesisatını ikmâl etmiş bütük fabrikalar da ceryandan faydalanmağa başlamışlardır. Diğer taraftan öğrendiğimize göre, Ceyhan ve İskenderun'a temdit edilecek havaî hattı projeleri tamamlanmış tır. Yakında ihale edilecektir. Ankara : İşçi Sigortaları Kurumu Umum Müdürü İlhan Altan, Kurumun 1955-1956 yılı çalışmaları mevzuunda bugün saat 19 da Umum müdürlük binasında bir basın toplantısı yapmış ve gazetecilerin sordukları muhtelif sualleri cevaplandırmıştır. Umum Müdür İlhan Altan, 12 haziran salı günü Çalışma Bakanı Mümtaz Tarhan'ın bir konuşmasiyle çalışmalarına başlayacak 11 genel kurul toplantısının hazırlıklarının tamamen ikmâl edildiğini belirterek ezcümle şuaları söylemiştir. «Memleketimizde sosyal sigortaları uygulamak üzere 1946 senesinde kurul muş 'bulunan İşçi Sigortaları Kurumunun faaliyet sahası ve sağladığı menfaatler, yıldan yıla büyük ölçüde bir gelişme kaydeylemiştir. Bu gelişmeyi, esas itibariyle, birisi yeni sigorta kollarının ühdasi, diğeri de bu sigortalardan sağlanan menfaatlerin seviyesi ile faydalananlar sayısındaki artış olmak üzere, iki grupta mütalâa etmek mümkündür. Filhakika, 1946 da yalnız iş kazalariyle meslek hastalıkları sigortası ve analık sigortası uygulanmağa başlamış, 1950 yılında ihtiyarlık sigortası, 1951 yılında da hastalık ve analık sigortası tatbik mevkiine konulmuş ve bu suretle sosyal emniyet sahasında yeni sigorta kollarının ihdası bakımından memnuniyete şayan bir ilerleme sağlanmıştır.
Sosyal sigortalar, bidayette yalnız iş kanununa tâbi işyerlerinde çalışanlar hakkında tatbik edilmekte iken, 952 yi İmda (basın mesleğinde çalışanlara ve 1955 yılı ipdasmda gemi adamlarına teşmil edilerek, bunlar da sosyal sigortaların temin ettiği menfaatlerden faydalandırılmışlardır. Bu inkişaf neticesinde, 1955 yılında,, sigorta kanunlarına tâbi işyerleri sayısı 20 bine, bir takvim ayı zarfında çalışan sigortalı sayısı da 550 bine yükselmiştir. İşçi Sigortaları Kurumunun 1955 yılı faaliyeti, muhtelif sosyal sigorta kolları itibariyle, şu suretle hülâsa edilebilir: İş kazalariyle meslek hastalıkları sigortası: Bu yıl, kuruma 30.500 i? kazası ile mes-lek hastalığı vak'ası intikal etmiştir. Sigortalılara, i§ kazaları veya meslek hastalıkları halinde gerekli sağlık yardımı yapıldığı, işgÖremezlik ödenekleri tediye edildiği gibi, malûl olan sigortalılara veya ölen sigortalıların hak. sahibi kimselerine bu sigortadan aylık da bağlanmaktadır. 1955 yılı sonunda bu sigorta kolundan aylık alanlar sayısı 7.387 dir. İş kazalariyle meslek hastalıkları sigortasının 1955 yılı sigorta masrafları, teknik karşılıkları ile birlikte, 13 milyon lirayı bulmuştur. Analık sigortası: 1955 yılında, hastalık ve analık sigortasının henüz uygulanmadığı bölgelerde, kuruma intikal eden analık vakası 25 bin, bu vak'alar dolayısiyle yapılan sigorta yardımlarının tutarı dia 3 milyon liradır. İhtiyarlık sigortası: İhtiyarlık sigortasından tescilli sigortalıların 1955 yılı sonundaki sayısı 1.200.000 dir. Bu sigortadan 1955 yılı sonuna kadar 3539 sigortalının kendisine veya hak sahiplerine toptan ödeme yapılmış, 5009 sigortalının kendilerine veya hak sahiplerine de aylık bağ lanmıştır. İhtiyarlık sigortasının, 1955 yılı sigorta giderleri yekûnu teknik karşılıkları ile birlikte 79 milyon liradır. Hastalık vs analık sigortası: Sağlık tesisleri cummuna göre bölge bölge tatbik mevkiine konulmakta o-lan hastalık ve analık sigortasından 1955 yılı sonunda 'bütün sigortalıların % 68 i faydalanmıştır. Bu sigortanın yeni bölgelere teşmili suretiyle bu nisbet 1956 yılı sonunda % 78 i bulacaktır. Bu yıl, kuruma, sigorta kolu şümulüne giren 124 bin hastalık ve 28 'bin ana lik vak'ası intikal etmiştir. Bu vak'alar dolayısiyle yapılan sigorta yardım ve masrafları yekûnu 31 milyon liraya baliğ olmuştur. Sağlık yardımlarının matlup şekilde temin edilebilmesi için, ihtiyaç duyulan yerlerde, kurum tarafından sağlık tesisleri kurulmaktadır. Kalen kurumun S hastahane, 1 sanatoryum, I sanatoryum - Prevantoryum yataklı 8 dispanser ve 18 sağlık istasyonu bulunmaktadır. Sağlık .tesislerindeki yatak sayısı da 1538 dir. Kurum, sigortalıların mssk-sn sahibi olmalarını hedef tutan çalışmalarını da yıldan yıla geliştirmektedir. İşçi mesken kooperatiflerine, % 4 faiz ve 20 sene vâde ile; inşa bedelinin % 90 ı nisbetinde kredi verilmektedir. 1955 yılı sonunda, finanse edilen mesken sayısı 5199 a, acılan kredi yekûnu da 47 milyon liraya baliğ olmuştur. yılı sonunda 50 milyon liraya yaklaşan bu kredinin, 1956 yılı iş programında 77 milyon liraya çıkarılması derpiş edilmiştir. Bu suretle inşa edilmiş ve edilecek işçi meskenleri sayısı yılı sonunda 10 bine yaklaşacaktır. Sigorta yardım ve muamelâtı kurumun taşra şubelerince yürütmektedir. Bu yardımlar ve muamelelerin daha sürat ve suhuletle yapılabilmesi için şube sayısı icap ve ihtiyaca göre arttırılmakladır. Mevcut şubeler sayısı hâlen 24 ü bulmuştur: Kurumun 1955 yılı sonunda mevcut varlıkları yekûnu 297 milyon liraya baliğ olmuştur. Bilindiği üzere, bir kâr müessesesi olmayan kurumun bu fonları, kazalarıyla meslek hastalıkları ve ihtiyarlık sigortalarından tahsis edilmiş gelirlerin müteakip yıllarda yapılacak ödemelerini, ihtiyarlık sigortasına tâbi bulunan ve sayısı 1 milyon 200 bini aşan sigortalılara ilerde yapılacak tahsislerin gerektirdiği tediyeleri teminat altına almak üzere tefrik edilmiş teknik karşılıklardır. İşçi Sigortaları Kurumunun bir yıl içindeki çalışmaları, her yıl toplanan genel kurul tarafından etrafiyle incelenir ve sosyal sigortaların tekâmül ve inkişafı tezekkür edilir. Kurumun 1955 yılı çalışmaları da 12 haziranda Ankarada toplanacak olan genel kurul da aynı suretle gözden geçirilecektir. Bu vesileden faydalanarak, kurumun çalınmaları hülâsa halinde belirtilmiş bulunmaktadır. Memleketimizdeki sosyal sigortaların d£:pis olunan yeni kanunlarla kısa bir müddet zarfında daha da gelişeceği muhakkaktır.» Haziran - İzmir : Karşıyaka - Menemen ve Bergama kazalarını şehrimize bağlıyan ve güzergâhı .tabiat güzellikleriyle süslü bulunan yüz kilometrelik İzmir - Bergama şosesinin asfaltlanmasına başlanmıştır. Bir aydan beri devam eden asfaltlanma igi Menemen kazasını ve Gediz köprüsünü geçmiş ve şosenin yarısı asfaltlanmıştır. Temmuz sonuna kadar yüz kilometrelik yolun tamamı bitmiş alacaktır. Bütün malzeme dahil, bu işe 500 bin lira sarfedilmektedir. Turistik bir merkez olan Bergama'nın İzmire yeni ve asfelt bir yolla bağlanması muhitte ve gelen turistler üzerinde memnunluk yaratmıştır. Vilâyet de tarihî eserleri ve âbideleri ihtiva eden Teos ve Klaros harabelerine gidisn ylan İhaleye çıkarmıştır. Böylece İzmir'in turizm, bakımından önemi göz önünde bulundurularak hükûmet ve vilâyetçe eski ve tarihî eserlere giden. yollar ele alınmıştır. Bu yoi lar da inşalarını müteakip asfaltlanacaktır. Ankara : Reisicumhur Celâl Bayar, bugün Kırıkkalenin Alçılı köyünü. Ziyaret etmiştir. İki sene kadar evvel seller dolay isiyle .heyelana maruz kalarak harab olan tou köy, bilâhare hükümetin yakın alâkası, Toprak ve İskân Müdürlüğünün igayret ve köylülerin emeğiyle kısa zamanda modern bir köy haline getirilmiş bulunmaktadır. Bu münasebetle köyde bugün yapılan .merasimde Büyük Millet Meclisi Reisi Refik Koraltan, Çalışma Vekili Mümtaz Tarhan, Ankara mebusları Hazım Türegün, Razim . Eren, Fuat Seyhun, Fuat Zincirkıran, Necmi İnanç Ankara Vali vekili Sedat Tolga, Belediye Reisi Orhan Eren, Emniyet 'Umum Müdürü Kemal Aygün, Kızılay Umum Müdürü Fikri Akurgal, Toprak ve İskân İşleri Umum Müdür Muavini Galip AcSatepe, İl Genel Meclisi asaları ve Demokrat Parti İl İdare Heyeti ve azaları hazır bulunmuşiar--dır. Öğle üzeri Alçılı köyüne varan Reisicumhurumuz methalde köylüler ve .sevinenler tarafından hararetle karşılanmıştır. Burada evvelâ Kırıkkale Kaymakamı Hakkı Kavrakoğlu Ibir konuşma yaparak binalardan ibaret olan eski köyün yerine kurulan modern ve örnek Alcü köyünün inşasında hükümetin ve Kızılay m yardımlarını şükranla anmış ve şöyle demiştir: «Hükümetin köy dâvasına verdiği bü-yük önemi bütün vatandaşlar müdrik .bulunmaktadır. Köylerimizin yol, suve mektep gibi medenî ihtiyaçları bu dâvaya verilen ehemmiyet sayesinde hiç şüphesiz kısa zamanda başarılacak tır. Müteakiben küçük bır kız çocuğu bir şiir okumuş, daha sonra Büyük Millet Meclisi Reisi Refik Koraltan kısa bir konuşma yaparak demiştir ki: «Sevgili köylü vatandaşlarım, Küçük ve samimî yavrunun güzel şiirinde söylediği gibi ««yıkılan köy ve yükselen köy» iste bu iki kelime şimdi vücuda gelen 'bu eserin mânâsım belirtmiş oluyor. Asıl hizmet bu tabiî felâketleri müteakip devlet balbanm o felâkete uğrayanlara yardım elini uzatmasıdır. İşte, o mesut devrenin içindeyiz, onun mesut eseri karşısındayız. Bu yeni yuvanızda hayatınız şenlik, saadet ve refahla dolu geçsin. Bu konuşmayı müteakip Büyük Millet Meclisi Reisi Refik Koraltan alkışlar arasında kurdelâyı kesmiştir. Modern bir köy evinin gezilmesinden sonra köylüierin tezahüratı arasında Akılı'dan ayrılan Reisicumhur, Büyük Millet Meclisi Reisi ve refaraktlerindaki zevat Delice nahiyesine gelmişler burada da köylüye tapu tevzii merasiminde hazır bulunmuşlardır. Reisicumhur Celâl Bayar, tevzi olunacak tapuların ilkini bir köylü vatandaşa bizzat vermiştir. Büyük Millet Meclisi Reisi Refik Koraltan tapuların tevzii merasimi münasebetiyle bir konuşma yapmış ve ezcümle demiştir ki: ««Nahiyenizin adı Delice, fakat görüyorum ki işleriniz ve gidişleriniz akıllıcadır. Akıllı ve kıymet "bilir vatandaşların duygularına tercüman oldunuz. Bu güzel duygularınızın ifadesi, şimdi şu masa üzerinde yığılı olan ve tapulama komisyonunun ciddî verimli çalışmaları neticesinde hazırlanarak sim di verilen tnlgiye göre sayısı 3100 ü bulan ve 15 ibin dönüm arazinin emniyetini ifade eden vesikalardır. Filhakika yıllar ve asırlardır toprak sahiplerinin ve hele köylü vatandaşların çeşitli dert ve iztiraplarmın yanında, 'balbasından, ecdadıdan intikal edip de kanunen serbestçe tasarruf hak kına sahip olmadığı toprak meselesi vardı. Bu hayatî mevzu, yıllar ve asırlar toprak sahibinin de, yuvanın da köyün de cemiyetin de hayatını, emniyetini tehdit etmiş ve bu yüzden korkunç hâdiseler tekevvün etmiştir. Eğer vatandaş, toprak yüzünden suç işlemeye gitmişse sahibi olduğu toprağın sınırına sahip olamamasından mey dana 'gelen ıstıraplar buna sebep olmuştur. Sizin sevginizle ve tam istimadmızla kurulan iktidarımız, nasıl kısa bir zamanda büyük memleket meselelerini ele alarak onları cevaplandırmak yolunda müsbet eserler vermişse onlardan birisi ve elbet en ehemmiyetlisi de bu tapulama faaliyeti olmuştur. Bildiğiniz gibi yurdun her tarafında sayısı milyonları aşan arazinin tapuları tapulama komisyonlarınca verilmiştir. Ve bu hayırlı faaliyete devam edilmektedir. Bundan sonra herkes çocuğu ile beraber bu topraklar üstünde rahatça çalışmak imkânını bulacaktır. Böylece topraklarına emniyetle sahip olan vatandaşlarımıza daha çok huzur içinde refah ve saadet içinde uzun ömürler dilerim.)) Refik Koraltan'dan sonra Delice Belediye Reisi gösterdikleri yakın alâka dolayısiyla Reisicumhur ve Büyük Mil let Meclisi Reisi ile diğer zevata teşekkürlerini bildirmiştir. Buradan Kırıkkaleye gidilmiş, makine ve kimya endüstri kurumu bölge müdürlüğünde bir müddet istirahat edilerek ilgililerden izahat alınmıştır. Reisicumhur Celâl Bayar, Büyük Millet Meclisi Reis: Refik Koraltan ve diğer zevat Kırıkkale'den tezahüratla uğurlanmışlar ve saat 18 de Ankaraya avdet etmişlerdir. 11 Haziran 1958 Ankara : Birleşik Amerika altıncı filosu 12-14 haziran'da, Dikilide bir çıkarma tatbikatı yapacaktır. «Medlandex 2-56»-ismi verilen bu manevradan gaye takriben 13.000 bahriye ve deniz piyade personeline karada ve denizdeki harbin müteaddit veçheleri hakkında realist bir eğitim saklamaktır. Akdeniz1 bölgesinde helikopter ilk defa olarak bu tatbikatta kullanılacak ve deniz piyadesine mensup on be;; helikopter refakat uçak 'gemisi (Uss Siboney) den havalanarak karaya çıkan askerî birlikleri destekliyecektir. Yapılacak bu manevralara Türk hava kuvvetleri Kurmay Başkanı korgeneral Fasih Kayabalı ve Türk harto filosu kumandanı tuğamiral Kemal Arkun ile kara deniz ve hava kuvvetlerinin müşahitleri de iştirak edecektir. Ankara : M.M.V. Temsil Bürosundan bildirilmiştir: İstiklâl Harbinde büyük hizmetleri ve: yararlıkları olan, uçaksavar tümen ku mandanı tümgeneral Fikri Oğuz'un cenazesi bugün askerî merasimle' Hacı Bayram camiinden dostlarının, Vekâletler mümessilleri ile generaller ve-yüksek rütbeli subayların iştirâkiyle kaldırılmiştır. Askerî mezarlıkta Erkânı Harfoiyei U-mumiye 2 nci reisi tarafından merhum, generalin kahramanlık ve feragatli çalışmaları ve hal tercümesi yâd edilmiş ve saygı duruşunda bulunulmuştur. Ankara : Gıda maddeleri (Gıma) Türk Anonim Şirketinin kurulması mevzuundaki hazırlıklar tamamlanmış ve şirket statüsü buçün saat 17 de T.C. Ziraat Bankasında kurucular tarafından merasimle imzalanmıştır. Verilen malûmata göre, şirketin kuruluş maksadı gıda ve ihtiyaç maddelerini istihsâl ve imâl mahallerinden-mübayaa ve tedarik ederek müstehlik vatandaşa müsait fiatla satışını temine matuf olup bu suretle şirket memleketin istihsâl bölgeleriyle Ankara İstanbul ve İzmir gibi başlıca istihlâk merkezleri arasında mübadele koordinasyonunu sağlıyacak ve faaliyet .sahasına giren mahallerde sabit ve .seyyar satış teşkilâtı kurarak gıda, giyim ve diğer zarurî ihtiyaç maddeleri fi atlarında istikrar teminine çalışılacaktır. Başlıca istihlâk pazarlarımızda bu esaslar dahilinde faaliyete geçecek olan şirketin başlangıç sermayesi 16.000.000 Türk lirası olup kurucularını T.C. Ziraat Bankası, Sümerbank, T. İş Ban-.kası, T. Ticaret Bankası, T. Vakıflar Bankası, Denizcilik Bankası, Demirbank, Osmanlı Bankası, Hollanda BanJsaısı, Doğubank, T. Ekspres'bank, Selanik 'Bankası, Halk 'Bankası, Devlet Üretme Çiftlikleri Umum Müdürlüğü, .Et ve 'Balık Kurumu, Toprak Mahsulleri Ofisi, Şeker Şirketi Migros Türk, Ankara Belediyesi, İstanbul Belediyesi, İzmir Belediyesi ve memleketimizdeki tarım satış kooperatifleri birlikleri (gibi başlıca millî 'bankalarımızla teşekkül ve müesseselerimiz teşkil etmektedir. Kısa zamanda faaliyete geçecek olan şirket, iktisadî hayatımızda devamlı bir gelişme kaydeden istihsal faaliyetlerine muvazi olarak yurdumuzda mus takar istihlâlk pazarları tesisine çalışılacaktır. Ankara : Büyük Millet Meclisi bugün saat 15 de reisvekillerinden Fikri Apaydi'ın riyasetinde toplandı. -Celse açıldığı zaman, bazı kanun lâyihalarının iade edilmesine mütedair "Başvekâlet tezkereleri okundu. Bundan sonra söz alan adalet encümeni reisi Muğla mebusu Nuri Özsan, üiç ve'kil hakkında tahkikata ait raporun tâli komisyon tarafından muhtelit tahkikat komisyonuna havale edilmiş bulunduğunu, dosyanın tetkik edilerek muhtelit komisyon raporunun tanzim olunması için onîbeş günlük bir mehile ihtiyaç duyduğunu, bugün öğleden evvel muhtelit encümen toplanıp meclise getirilmesi için karar alındığını bildirdi. Nuri Özsan bu arada eski devlet vekili Dr. Mükererm Sarol (hakkındaki tahkikatın ikmal edildi&ini raporunun tanzim olunarak tabedilmek ü-zere matbaaya verildiğini taıb işi bitirilir bitirilmez raporun yüksek meclise takdime kılınacağını da sözlerine ilâve etti. Nuri Özsan'ın onbeş günlük mehil talebi kabul edildi. Nuri özsan'ı taküben söz alan Malatya m-Eİbusu Nüvit Yetkin (C.H.P.) bundan, bir müddet önce Türk Ceza Kanununun 481 inci maddesini ilgilendiren içtihat mevzuu üzerinde bazi arkadaşlariyle beraber ayrı bir meclis tahkikatı açılmasını tazammun .eden takririn Elâzığ mebusu Selâhaddin Toker (Hür. P.) de idarî kazaya gitmeık selâhiyetinin memurlara tanınması hakkındaki takririnin hâlâ encümenden gelmediğini söylediler. Riyaset verdiği cevapta, Nüvit Yetkin' in takririnin ruznameye almacağım,Selâlhaddin Toker'in takririnin ise Adalet Encümenine tevdi edildiğini bildirdi, Adliye Encümeni adına konuşan Rize meşbusu İzzet Akçal da, eldeki diğer tekliflerle birlikte Selâhaddin Toker'in teklifinin de tetkik edilmekte olduğunu, cuma günü bunun rapora bağlanacağı ümit edildiğini söyledi. Bundan sonra ruznamedeki kanun lâyihalarının sözlü sorulardan önce konuşulmasını istiyen takrir okundu, Kocaeli mebusu Turan Güneş (Hür. P.) takririn aleyhinde konuştu. Takrir kabul edilerek kanun lâyihalarının müzakeresine geçildi. Kanun lâyihaları Büyük Millet Meclisinin bugünkü toplantısında, İl idaresi Kanununun bir maddesinin değiştirilmesi hakkındaki kanun teklifinin, Telsiz Kanununun 31 inci .maddesinin değiştirilmesi hakkındaki kanun lâyihasının, berat taleplerinde aranan formalitelere müteallik Avrupa anlaşması ile ihtira beratlarının milletlerarası tasnifi hakkında bir Avrupa anlaşmasına iştirak edilmesine dair kanun lâyihasının, emekli sandığı kanununun bazı maddelerinin tadiline dair kanun lâyihası, askerî öğrencilerden başar: göster em iyenler hakkındaki kanunun 3 üncü maddesinin tadili hakkındaki kanun teklifinin, su/baylar hey-S'tine mahsus terfi kanununun mu- addel 11 nci maddesinin tadiline dair kanun lâyihasının, ast subay kanununun bazı maddelerinin değiştirilmesi hakkındaki kanun lâyihasının Kırıkkale yapısı 81 mm. iki bin adet piyade havan mermisinin Libya devletine hibe edilmesi hakkındaki kanun lâyihasının orman umum müdürlüğü teşkilât kanununda değişiklik yapılması hakkındaki kanun lâyihasının, köy efeleri Ve köy sağlık memurları teşkilâtı yapılmasına ,diair kanunun bazı maddelerinin değiştirilmesi hakkındaki kanun lâyihasının, Merkez Bankası kanununun bazı maddelerinin tadiline dair kanun lâyihasının çay kanununun bir maddesinin değiştirilmesine dair kanun lâyihasının, denizde can emniyetinin korunması hakkında da 1948 yılında Londra'da toplanan milletlerarası konferansta kabul edilen nihai karar ile eklerine katılmamıza dair kanun lâyihasının, Maarif Vekâleti kuruluş kadrolarıyla merkez kuruluş ve görevleri hakkındaki kanunda değişiklik yapılmasına dair kanun lâyihasının, devlet memurları aylıklarının tevhit ve teadülüne dair olan kanunun tapu ve kadastro umum müdürlüğü kısmında değişiklik yapılmasına dair kanun lâyihasının birinci konuşmaları yapıldı. Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail devleti hükümeti arasındaki 4 temmuz 1950 tarihli ödeme anlaşmasına ek protokolün tasdiki hakkındaki kanun lâyihasının birinci müzakeresi sırasında söz alan Manisa mebusu Hikmet Bayır (müstakil), İsrail devletinin, oradaki Türk mallarına el koyduğunu söyledi ve lâyihanın kabul edilmemesini istedi. Büyük Millet Meclisi çarşamba günü toplanacaktır. 12 Haziran Ankara : İşçi Sigortaları Kurumunun 11 inci genel kurul, toplantısı »bugün saat 10 da umum müdürlük 'konferans salonunda yapılan merasimi müteakip çalışmalarına (başlamıştır. Bu münasebetle vatulan merasimde mebuslar iktisadî devlet teşekkülleri umum müdür temsilcileri, akademisyen üyeler, sigorta teşkilâtı ileri gelenleri ile kalabalık bir davetli grubu ve basın mensupları hazır [bulunmuştur. Yoklamayı müteakip alkışlar arasında kürsüye gelen Çalışma Vekili Mümtaz Tarhan, şu konuşmayı yapmıştır: «Muhterem arkadaşlar, İşçi Sigortaları Kurumunun 11 inci genel kurul toplantısını açıyorum. Bu toplantıya katılan üye arkadaşlarımı ve huzurlariyle bize şeref veren kıymetli' misafirlerimizi saygı ile selâmlarım. Müsbet ve yapıcı müzakere ve tenkidler noksanların tamamlanmasına hizmet eylemektedir. İş Kanununun şümul sahasının genişletilmesi; sigorta müessesesinin iş hacminin artmasına ve sigortaların yardım sahalarının tevessülüne yol açmıştır. Tetkikinize sunulan rapordaki rakamlar hizmetlerin hangi merhalelere ulastiğini b&iiğ bir surette gösterecektir. Sigorta yardımlarının dar ve cılız miktarlardan, sigortalıları tatmin edecek reel miktarlara çıkarılması ve aktüel hesapların vereceği bütün imkânların iyi bir hizmet anlayışı içinde gerçekleştirilmesine çalışması zarurî' idi Son aylarda sigorta mevzuatında 'bu hedefe müteveccihen tâdiller alâkalı muhitlerce çok müsbet akisler meydana getirmiş ve umumî bir memnuniyet havası yaratmıştır. Yeni tâdillerle sigorta müesses elerimizde mevcut bir takım boşlukların da doldurulması zarureti kendisini hissettirmiş bulunuyor. Bu cümleden olarak, umumî iş mevzuatımızın daha iyi bir hâle getirilmesi ve şümul sahasının genişletilmesi hususundaki çalışmalarımız yanında, sigortalılara sağlanan menfaatler nisan 1956 ayında kabul edilen yeni kanunlarla genişletilmiş olduğu gibi tatbikattan elde edilen neticeler, edinilen tecrübeler sosyal sigortaların esas ve prensipleri ve teknik sigorta saha- larmm verdiği imkânlar nazara alınmak suretiyle (işkazalariyle meslek hastalıkları) (analık) (hastalık analık) sigortaları kanunlarının daha mütekâmil hale getirilmesi ve sigorta yardımlarının arttırılması için 'gerekli tâdil lâyihaları hazırlanmış, hâlen ihtiyarlık sigortası .bünyesi içinde kısmen derpiş edilmiş bulunan maluliyet ve ölüm sigortalarının tam .bir sakilde kurulmalarını teminin de (maluliyet, ihtiyarlık ve ölüm sigortaları) kanunu ayması ihzar edilmiştir. Pek yakında Büyük Millet Meclisine sunulacak olan bu lâyihalar kanunlaşınca, sosyal emniyet sanasında sigortalılar lehine yeni bir merhale katedirriş olacaktır. Ayrıca, Vekâletimiz tarafından lâyık olduğu ehemmiyetle ele alman işçi meskenleri dâvasının, sosyal sigorta fonlarından faydalanılmak ve gerekli yeni organizasyon sağlanmak suretiyle, .en iyi sakilde hâl ve intaç edilmesi ve kurum fonlarının en uygun tarzda isletilmesi imkânlarının temini hususlarında çalınmalarımız da son safhasına (gelmiş bulunmaktadır. Değerli arkadaşlar, Sayın genel kurulunuzun mesaisi, ana hatları, itibariyle iki ve Şıe arzetmektedir. Bunlardan birincisi, gecen faaliyeti dev resinin çalınma raporunda ve bilânçosunda ifadesini "bulan tatbikatı tahlil etm.Ek, ikincisi de kurum hizmetlerinin "icap ve ihtiyaçlara daha uygun bir seviyeye çıkarılması hususunda ileriye matuf tedbir ve kararlar hakkında temenni ve tavsiyelerde "bulunmaktır. Yüksek heyetinizin, bilgi ve tecrübelerinden mülhem, açık, faydalı' ve yapıcı mütalâa ve telkinleriyle, sosyal sigorta sahasında, kısa zamanda daha mütekâmil bir seviyeye ulaşacağımıza güplıe yoktur. Mesainizin, memleketimiz ve sigorta kurumunuz için hayırlı ve başarılı olmasını diler, muhterem heyetinizi tekrar saygı ile selâmlarım. .Mümtaz Tarhan’ın kongre başkam sıfatiyle yaptığı <bu açış konuşmasından sonra riyaset divanı seçimlerine geçilmiştir. Çalışma Vekili, kongreyi .yaki-nen takip ederek daha faydalı olabilmek için yerine vekil olarak Prof. Muammer Tonga'yı tâyin ettiğini kongreye bildirmiştir. Bilâhare yapılan seçimlerde Süreyya Birol (işçi) Alâaddin Orhan (işveren), Hadi Okan (işveren) ve Ziya Hepîbir (İşçi) kâtipliklere getirilmiştir. Atatürkün hâtırasını taziz için yapılan ihtiram duruşunu müteakip gündemde tenkidlerle dileklerin birleştirilmesi seklinde bir tadilât yapılmış ve kongreye 'başarılar temenni eden yüzden fazla telgraf okunmuştur. Kongrenin saat 9-14 arasında aralıksız çalışma sı teklifinin kabulünden sonra faaliyet raporunun okunmasına geçilmiştir. Ankara : iktisat ve Ticaret Vekâletinden bildirilmiştir: Mer'î dış ticaret rejimi hükümleri dahilinde 15:9.9'55 tarihinden evvel bilumum tediye şekillerine göre verilmiş bulunan ithal müsaadeleri mevzuu em tiada mal değişiklikleri aşağıdaki hükümlere tabidir.
Akreditif muamelelerde mal be Uzun vadeli kredili, vesaik mukabili, mal muikalbili muamelelerde mallan gümrüklerimize getirilmiş bulunan, ithal müsaadelerine ait mal değişikleri müracaatları en geç 15 temmuz 1956 tarihine kadar ithal mallarındaki ihtilâfları tetkik heyetlerine yazılı olarak yapılacaktır. Heyetler bu talepleri: memleket, İthal müsaadesinde yazılı malın, ismi, gümrük tarife ve istatistik numaraları, Gelen malın ismi, gümrük tarife ve istatistik numaraları, Malın cif kıymeti, Tediye şekli, Gösterilmek suretiyle listeler vekâlet dış ticaret dairesine en 'geç 3 temmuz 1956 günü aksamına kadar intikal ettireceklerdir. Vekâletçe yapılacak tetkiki müteakip memleket ekonomisi bakımından lüzumlu ve ekonomik muadeleti görülen ve tamamen vekâletin takdirine tâbi olarak kabul edilen talepler, ayni kanaldan müracaat sahibi firmalara ve T.C. Merkez Bankasına gönderilecektir. İthaline müsaade edilecek mallardan gümrüklere getirilmiş olanların, değişiklik kararının firmalara tebliği tarihinden itibaren 15 gün içinde, getirilmemiş bulunanların yine değişiklik kararının firmalara tebliği tarihinden itilbaren 45 gün kinde gümrükten çekilmesi lâzımdır. 11 haziran 1956 tarihine kadar gerek doğrudan doğruya firmalar ve gerekse heyetler tarafından vekâletimize intikal Ettirilmiş bulunan mal değişikliği talepleri aynı şekilde tetkike tabi tutulacağından alâkalıların bir dilekçe ile 30 Haziran 1956 akşamına kadar vekâletimiz dış ticaret dairesine müracaatla taleplerini yenilemeleri lâzımdır. «Mal değişikliği yapılamaz» kaydını ihtiva eden ithal müsaadeleri de ikinci madde hükmüne tâbi tutulacaktır. Dış ticaret işlerine dair 565; 569,570 sayılı sirkülerler yürürlükten kaldırılmıştır. Ankara : Reisicumhur Celâl Bayar, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Eisenhower'e bir telgraf göndererek, geçirmiş olduğu ameliyat dolayısiyle âcil şifalar temennisinde bulunmuştur. Anraka : Öğrendiğimize göre, Ankaradaki Sovyet Büyükelçisi geçen cuma 'günü Sovyetler Birliği Başvekili Bulganin'in silâhsızlanma meselesi hakkında Başvekil Adnan Menderes'e bir mesajını Hariciye Vekili Prof. Fuat KÖprülü'ye tevdi etmiştir. Bulganin, bu mesajında, silâhsızlanma-, mes-âesinin dünya sulhu ile milletlerin.. refahı v-a 'bilhassa komşu devletlerin münasebetleri için taşıdığı ehemmiyeti .belirtmektedir. Sovyet Başvekili bilâhare Birlenmiş Milletler çerçevesindeki silâhsızlanma gayretlerinin henüz. s-emere vermemesine rağmen, dünyadaki gerginliğin gevşediği şu sırada dev letlerin kendiliklerinden silâhlarını" ve-silâhlı kuvvetlerini azaltması lüzumuna temasla, Sovyetler Birliğinin daha önce vâki 640.000 kişilik azaltmaya ilâveten ahiren de 1.200.000 kişiyi terhis ettiğine isareıt etmektedir. Bulganin'in bu mesajına Sovyetler Birliği hükümetinin silâhsızlanma mev zuunda 14 mayısta neşrettiği beyanname de ekli bulunmaktadır. Sovyetler Birliği Başvekili, Türk hükümetinin de, Sovyet hükümetine imtisal en, silâhsızlanma mevzuunda tedbirler ittihaz etmesi ümidini izhar eylemektedir. İyi haber alan mahfilde belirtildiğine-göre, Bulganinin mesajı hâlen tetkik edilmektedir. Ankara : İktisat ve Ticaret Vekili Zeyyaü Mandainci, bu akşam Ankara radyosunda şu konuşmayı yapmıştır: «Yarından itibaren 1956/57 yılı hububat piyasasını açmış olacağız. Hükümetimizin iktisadî hayatımızın muhtelif sektörlerinde almış olduğu tedbirler camiası içinde ziraî İstihsale ne kadar geniş 'bir yer verdiği cümlece malûmdur. Bu gayretlerimizin mahsulü olarak ziraî istihsalimizin 1950 den evvelki yıllara nisfoetle mühim artışlar olmuştur. Bu artışlar, devamlı olarak yükselen iç istihlâki rahatça karşıladığı gibi beş sene gibi kısa 'bir zamanda memleketimize 900 milyon lira civarında bir döviz de temin etmiş bulunmaktadır. Anormal tabiat şartlarının meydana. getirdiği düşük mahsul seneleri hariç artık devamlı ve müstakar ihracatçı memleketler araşma girmiş bulunmaktayız. Bu gidişle, şüphesiz millî iktisadiyatımız için çok hayırlı bir gidiştir. Ancak bunun için hükümetimiz ve müstahsilin tam bir anlayış içinde yekdiğerini tamamlaması; teşvik etmesi ve istihsalimizin daha geniş bir. surette artmasına çalışması icabetmektedir. Gayretlerimiz dünya piyasaların, da aranan nevide standard mahsulün istihsaline teksif edilmek lâzım gelir ki hedefimize ulanmak mümkün ol "Esasen, dünya piyasalarında sert buğday, arpa ve yağlı tohumlar, bugün içinde en çok aranılan ve en yüksek fiat bulan maddeler olduğu cihetle müstahsilin bu yoldaki gayret ve faaliyetlerinden ;mfemlekerimiz ikadar şahsen kendisi de istifade edecektir. jşte bu vaziyeti gözönünde bulunduran hükümetimiz iyi vasıflı sert buğday istihsalini teşvik için gecen sene müstahsile aynı maksatla ödenmiş [bulunan kilo başına 3 kuruşluk primi 5. 6. 1956 tarih ve k/1016 sayılı hükümet. kararı mucibince 5 kuruşa yükseltmiş bulunmaktadır. Bunun dışında kalan nevi ve vasıflı hububatın fiatları is-e geçen sene toprak mahsulleri ofisi tarafından tatbik edilen fiatlardır. Bu duruma göre girmiş bulunduğumuz mubayaa devresinde primli sert buğdaylar 35, verimli yumuşak buğdaylar '31 primsiz (buğdaylar 30, karışık buğday 29, Sina mmtakasinda yetişen buğdaylar 28, çavdar 25, beyaz arpa ve beyaz yulaf 25, çakır arpa, siyah yulaf ve Sina mıntakası arpaları 2,2 kuruş baş fiat esasından ve vasıflarına 'göre tenzilât yapılmak üzere mubayaa edilecektir. "Bu yeni piyasa devresinin müstahsil ve müstehlik için olduğu gibi bütün memleketimiz için de (hayırlı ve uğur lu olmasını candan temenni ederim.» Adana : Unesco ve İlonun müşterek temsilcisi "Hollandalı M. Dubrunyn, »beraberinde Brezilya hükümetinin teknik müşaviri olduğu halde şehrimize gelmiş ve bugün saat 17 de Ticaret ve Sanayi Odasında sanayicilerle görüşmüştür.Toplantıyı Ticaret ve Sanayi Odası Umumî Kâtilbi Hamza Eroğlu açmış ve mütehassıslara «hoş geldiniz» dedikten sonra sözü onlara bırakmıştır. M. Dubrunyn şehrimizde Adana ve civarının tekstil sanayiine cevap verecek bir tekstil okulu açılması hususunu ve ayni zamanda da tekstile müteallik kurslar verilmesi mevzuunu teferruatı ile görüşmüştür. Hazır bulunan fabrikalar mümessilleri tekstil okulunun açılması zarureti üzerinde durmuşlardır. Neticede, Adana' da bir ttekstil okulunun açılması kararlaştırılarak bunun için bir malî ve bir de teknik komite teşekkül etmiştir. M. Dulbrunyn yarın sabah saat 10 da malî komite ile, saat 17 de de teknik komite ile görüşmeler yapacak ve fikir teatisinde bulunacaktır. Ankara : 6731 sayılı MİUÎ Korunma Kanununun tatbikine başlanması üzerine piyasada hissedilir derecede bir fiat düşüklüğü görülmektedir. Belediyelere verdiği selâhiyefe dayanılarak aynı kanunun tatfbikine Ankara Belediyesi bugünden itibaren tbaş-lıyacaktır. Ankara Belediyesi bugün Ticaret Odasına yeni kanun çerçevesi dahilinde esnafın kullanacağı etiket numunelerini göndermiş ve ilgili tüccarın Ticaret Odasına müracaat etmek suretiyle -etiket numunesini almalarını bildirmiştir. Bundan evvel kâr haddine tâbi olmı-yan maddeler üzerine konan etiketlerde .maliyet fiatı göster ilm ey ip sadece malın cinsi ile satış fiatı gösterilmekte idi. 6731 sayılı kanun bütün maddiele-ri kâr haddine tabi tutmuş olup konacak etiketlerde maddenin veya malın cinsi, evsafı, fatura numarası, tarihi, fatura sıra numarası, maliyet ve satış fiatı gösterilecektir. Ankara : İktisat ve Ticaret Vekâletinden /bildirilmiştir: Mer'î dış ticaret, rejimi hükümlerine tevfikan vekâletim izce bilumum tediye şekillerine göre verilmiş .bulunan ithal müsaadelerine ait müddet temdidi ve memleket değişikliği taleplerinin aşağıdaki esaslar dairesinde tetkiki uygun görülmüştür. Müddet temdidi: 1) a 11 Haziran 1956 akşamına kadar bedeli tamamen transfer edilmiş olan mallardan müddeti iğinde gümrüklerimize .getirilmiş olduğu halde gümrüklenemem iş veya müddeti içinde gümrüklerimize getirilememiş olanlarla, b Diğer tediye şekillerine göre verilmiş müsaade mevzuu olup hâlen gümrüklerimize getirilmiş veya 11 haziran IS'56 günü akşamına kadar mahreç memleketten yüklenmiş bulunanların (bu husus konşimento veya hamule senedi ile tevsik edilecektir.) En geç 31.7.1956 günü akşamına kadar ithaline müsaade edilmiştir. Bu mevzudaki müracaatlar yukarıdaki hususların tevsiki şartiyle T. C. Merk-ız Bankasınca is'af olunacaktır. Birinci maddede yazılı haller dışında kalan müddat temdidi taleplerimer'i düş ticaret rejimine dair talimatları 13 ve 26 ncı maddeleri hükümlerine tabidir Dış ticaret işlerine dair 565 sayılı sirkülerle 567 ve 569 sayılı sirkülerin müddet temdidi hakkındaki hükümleri kaldırılmıştır. Memleket değişikliği: 4 Memleket değişikliğine müteallik ticaret işlerine dair 572 sayılı sirkülerin 4 üncü maddesinde gösterilen müracaatlar müddeti 15.7..1956 akşamına kadar uzatılmıştır. Uzun vadeli kredi ile yapılacak, ithalâta mütedair 552 sayılı sirkülerin neşrinden evvel veya sonra verilmiş kredili ithal müsaadelerinde memleket değişikliği talepleri mezkûr sirkülere göre ibrazı meşrut vesaikle (kredi ve fiat uygunluğu belgeleri) birlikte yapılmak şartiyle vekâletimize e tetkike tâbi tutulacaktır. İzmir : İngiltere'nin Akdeniz donanmasına: mensup 3 parçadan müteşekkil bir filo tümamiral Holland Martin kumandasında ıbugün saat 18.00 de limanımıza gelmiştir. Şehri top atımı ile selâmlayan filoya karadan da mukabele edilmiş, füo men direk dışında demirlemiştir. İngiliz filosu limanımızda cumartesi gününe' kadar kalacaktır. İstanbul : Amerikan hükümeti tarafından hibe-suretiyle memleketimize verilmekte o-lan yetmiş bin ton buğdayın 18 bin tonluk ü:üncü partisi Amerikan bandıralı Amerocean çilebi ile limanımıza gelmiş ve toprak mahsulleri ofisi İstanbul bölge müdürlüğü personeli tarafından normal tabttiye müddetinden sltı gün 12 saat 32 dakika daha evvel boşaltılmıştır. Normal olarak 13 gün 10 saat 32 dakika tahliyesi gereken buğdayların altı gün 22 saatte bir rekor sayılabilecek müddette tahliyesi sayesinde ticaret hukukuna göre 3261 dolar döviz kargılığı 9131 liralık bir döviz elde edilmiş bulunm aktadır. Ankara : Afganistan millî bayramı münasebetime Reisicumhurumuz Celâl Bayar'la majeste Afgan Kralı Mohamnıedi Za--her Şah arasında tebrik ve teşekkür telgrafları teati .edilmiştir. 13 Haziran 1958 Ankara : Reisicumhur Celâl Bayar bugün saat 17.30 da, itimadnamssini takdime gelen Amerika Birleşik Devletlerinin yeni Büyükelçisi eksedân- Fleteher Warren'i Çankaya'da mutad merasimle kabul etmiştir. Bu kabulde Hariciye Vekili Prof. Fuat Köprülü de hazır bulunmuştur. Ankara : K/951 sayılı kararın bazı maddelerinin tâdil ve ilgasına vs "bu karara yeni hükümler eklenmesine dair K/1018 sayılı .kararın yürürlüğe konulması icra vekilleri heyetince kararla;mif ve K/1018 sayılı karar bugün resmi gazete ile yayınlanmıştır. K/1018 sayılı karar şuaur: Madde 1 K/951 sayılı kararın 3; 4, 9, uncu maddeleri kaldırılmış aşağıdaki şekilde tâdil edilmiş, 8 inci maddesi kaldırılmış ve di^er maddeleri de aynen mer'iyette bırakılmıştır. Madde 3 Millî korunma kanununun .6731 sayılı kanunla muaddel 31 inci maddesinin 4 ncü 'bendinde bahsi gecen faturaların: a Sekli: a) En az 10X15 santimetre ebadında, h) :kGr.yaLarı yek diğerinden ayrılmaz defter yaprakları ha.inde, c) En az bir asıl ve bir kopyalı nüsha halinde olacaktır. b Muhteviyatında en az aşağıdaki malûmat bulunacaktır: Satıcının adı ve soyadı, ticaret unvanı r-2 adresi, telefon numarası, Müteselsil fatura numarası ve tarihi, Alıcının adı ve soyadı, ticaret unvanı adresi, Hangi sıfatla satış yapıldığı (imalâtçı, ithalâtçı, ihracatçı, toptancı, perakendeci, komisyoncu). Alış faturasının tarih ve numarası, Malm cinsi,
Malın markası, i) ölçüsü (kilo. aded, düzine, vesaire), İ) Satış fiyatı, k) Tutarı,
1) Perakendeciler arasında yapılan satıhlarda alman kâr nisbeti, m) Evvelki satışlardan alınmış kâr yüzde nİ£ibsti yskûnu, o Muhafaza müddeti: İmalâtçı, ithalâtçı, ihracatçı, komisyoncu, toptancı ve perakendesi ile mutemet hakikî ve hükmî şahıslar arasında yapılan ticarî alım ve satım muamelelerinde faturaların asıl nüshaları ile kopyalarının verenler ve alanlar tarafından tanzimi tarihinden itibaren 10 s.ene müddetle muhafaza edilmesi mecburidir. Müşterilerin talebi üzerine verilen faturaların kopyalarının da verenler tarafından ayni müddetle saklanması mecıb'Uridir. Madde 4 6731 sayılı kanunun 31 inci maddesinin birinci'-bendine göre ithalâtçı, toptancı ve perakendeciler için te-lbit olunan maliyet unsurları aşağıda 'gösterilmiştir: a ithal olunan mallarda:
ıMenşe faturasına nazaran sif mu Akreditif muameleleri'veya banka garantileri için ödenen normal faiz,,komisyon ve masrafları, Siparişe ait mektup ve telgraf ücretleri ç) ithal hakkı satış bedeli, (tevzin fonuna taJbi eşyada ödenen prim.) ) sigorta ücretlerime gümrükte yapılacak ekspertiz neticesinde tesbit edilip sigortacı tarafından mal bedelinin ödenmiyen % 5 faizsiz payı zaruri sürveyans masrafları Menşe şahadetnamesi ve lisans resmi masrafları, i) İlk gümrük kapışma kadar yapılan zarurî munzam nakliye, tahmil ve tahliye masrafları, g) Zarurî gümrük antrepo masrafları, h) Depoya kadar dahilî nakil, liman tahmil ve tahliye masrafları, i) Gümrükte ödenen resim ve harçlar (cezalar hariç) ekspertiz ücretleri (muvakkat, kaibul yoluyla ithal olunan eşyada ibu masraf unsuru maliyete dahil edilmez.) j) Gümrük komisyoncularına verilen norma komisyon ücretleri, k) Vadeli satışlarda normal faiz ve komisyon, İthalâtçılar tarafından ithal edilen malların gümrük antrepolarında daha yüksek gümrük resmine tabi tutulması için ameliyeler yapıldığı tesbit edildiği takdirde gümrükte ödenen fazla resimler ve masraflar maliyet unsurlarına dahil edilmez. b Toptan satışlarda: a) Mubayaa bedeli, fo) Amlbalâj masrafları, c) Mubayaa yerinde satış mağazasına veya deposuna kadar yapılan tahmil nakliye, tahliye, sigorta ve ardiye masrafları (aynı mal irin bu masraflar birdefa kabul olunur.) ç) Buzhanede muhafazası zarurî olan maddeler için buzhane ücreti. Müstahsilden veya borsalardan yapılan mubayaalarda mutat borsa masrafları, İmâl mahiyetini haiz olmayıp temizleme, ayıklama, kesme, karıştırma,pişirme ve tuzlama gibi basit ameliyelerden ibaret bulunan ve fiilen yapıldığı İspat edilen müteamel işçiliklere ait masraflar, Vadeli satışlarda normal faiz ve komisyon, c Perakende satışlarda: Mübavaa bedeli. Vesikaya müstenit mahallî teamüle uygun ambalaj vs nakliye masrafları. İthal, toptan ve perakende satışlarda: İthalâtçı satışlarda (a), toptan satışlarda (b). perakende satışlarda (c). fıkralarında yazılı, masrafların yekûnları üzerir bunun ve kararname ile tesbit edilen kâr hadleri ilâve olunmak suretiyle o malın ithal, toptan veya perakende âzami satış fiyatı bulunur. Madde 9 6731 sayılı kanunun 31 inci maddesinin birinci bendinde yazılı, bir hizmet veya sanat veya emek karşılığı alınacak ücretler veya fiyat veya tarifelerinin tesbiti hususunda valiler selâhiyetli kılınmıştır. Madde 2 K/951 sayılı karara ait listedeki kâr hadleriyle 'bu listeye 8, 9, 10, 11: 12, ve 13 sayılı tebliğlerle ilâve edilen malların kâr hadleri aynen muhafaza .edilmiştir. Madde 3 Bu karar neşri tarihinden itibaren mer'idir. Ankara : İşçi Sigortaları Kurumu 11 inci genel kurulu reis vekili Prof. Muammer Tonganın riyasetinde bugün de çalışmalarına devam etmiştir. Faaliyet ve hesap raporları üzerinde muhtelif işçi ve işveren delegeler söz akmışlar, iş yerlerinin Islâh edilerek daha sıhhî bir duruma getirilmesi, meskkî hastalıkların tekrar gözden geçirilmesi, kıdem tazminatının işveren tarafından değil tıpkı ihtiyarlık sigortası gibi, işçi sigortaları kurumuna ö-denecek cüz'î 'bir meblâğ mukaîbili kurum tarafından organize edilmesi hakkında temennilerde bulunmuşlardır. Birçok isçi meselelerinin işçiler ;!ehme halledildiğini memnuniyetle tesbit e-den hatipler giderilmesi istenilen aksaklıklar hakkında da dileklerde bulunmuşlardır. Rapor üzerindeki konuşmalara yarın da devam olunacaktır. İzmir : İzmirde bulunan İngilterenin Akdeniz filosuna mensup Manx Man, Checron ve Fart du Quensne harfe gemilerinden mürekkep filotillaya kumanda eden filotilla kumandanı tümamiral Holland Martin. bugün saat 17:30 da Manx Man harb gemisinde bir basın toplantısı tertip etmiştir. Toplantıda Türkiyeyi ziyaretten duyduğu bahtiyarlığı belirterek söze başlayan tümamiral, şu beyanatta bulunmuştur: «Nato'nun 'oir üyesi olarak Türkiyeyi ziyaret etmek bizim için ayrı bir hususiyet taşımaktadır. Türkiyenin Nato topluluğu için stratejik pozisyonunun ehemmiyetini tamamiyle anlamış bulunuyoruz. Ben Medfles: Dragon tatbikatında Türk gemileri ile beraber vazife aldım. İstanbul'dan İzmir'e getiren de Türk gemileri ile müşterek küçük bir tatbikat yaptık. Benim asıl vazifem Nato dışında millîdir. Fakat icap ettikçe Nato kuvvetleri ile de (birlikte tatbikat yapıyoruz. Eğer harib olursa bir vazifemiz de deniz yolu ile Türkiyeye yapılacak nakliyatın emniyetini sağlamaktır. Fakat Nato'nun asıl vazifesi harbe mani olmaktır.» Bu beyanattan sonra gazetecilerin muhtelif sorularını cevaplandıran tümamiral, ıgemid's atom silâhı bulunmadığını, birkaç devletin bu silâha malik olduğunu belirttikten sonra Türk deniz kuvvetleri hakkında sorulan suali şu şekiîlde cevaplandırmıştır: «Sizce Türk deniz kuvvetleri hakkında mütalâamı Med.£İ£x Dragon tatbikatı ile İstanbuldan İzmire gelirken yaptığımız küçük tatbikattan edindiğim intibaa dayanarak söyleyebilirim. Kanaatim ?ok musibettir. Turfe filosun da manevra kabiliyeti, bilgi, silâhları kullanma mükemmeldir. Bilhassa Türklerin diğer Nato devletlerine nis-betle, aradaki lisan zorlusunu yenmek hususunda sarfettikleri gayret dikkati çekecek derecededir.» Basın tonlantısmdan sonra Manx Man harb gemisinde bir kokteyl verilmiş, davette, İzmir Belediye Reisi, İkinci Yurtiçi böl'ge kumandam, basın mensupları ve İzmirdeki İngiliz kolonisi hazır bulunmuştur. İngiliz filotillası cumartesi gününe kadar limanımızda kalacak bu müddet zarfında filotilla -mensupları Bergama ve Efes'i zivaret edeceklerdir. Ankara : Toprak Mahsulleri Ofisi Umum Müdürü Feridun Üstün, 1956-1957 yılı hıibufoat alım devresinin başlaması münassıbstiyle bugün Toprak Mahsulleri Ofisi umum müdürlüğünde bir basın toplantısı yapmıştır. Toprak Mahsulleri Ofisi umum. müdürü demiştir ki: Geçen yılki istihsalimiz bir evvelki mahsûlden iyi olmakla beraber 1953 senesinde idrak olunan mahsûl seviyesinde bulunmamasına reğmen, Toprak Mahsulleri Ofisi olarak memleketin ekmeklik ve yemlik ihtiyacı karşılanmış ihracat dolayısiyle döviz ternin edilmiştir. Bu meyanda 883.870 ton buğday, 53.873 ton çavdar, 206.045 ton. arpa, 22.567 ton yulaf, 6.680 ton mısır olmak üzere ceman 1.173.035 ton hububat satın almış .bulunuyoruz. Bu. mubayaa miktarına karşılsk müstahsile Ödediğimiz meb âğ 317 milyon liraya varmıştır. Buna mukabil memleket. dahilî istihlâk için sattığımız huibubat miktarı da 810.647 ton buğday, 43.719 ton çavdar, 46.750 ton arpa, 25.598 ton yulaf, 14.351 ton mısır olma'k üzere ceman 941.065 tondur. Ayrıca, memleket ihtiyacı olan döıvizin bir kısmın: olsun temin edebilmek gayesiyle, yine ou devre zarfında yabancı memleketlere 225.000 ton buğday, 254.000 ton arpa, 17.00 ton yulaf, ve 2.1C0 ton pirinç olmak üzere ceman. 52S.O0O ton hububat satılmış ve 'bu su-refile 100 milyon Türk lirası mukabili döviz sağlanmıştır. Geçen yıla ait mücmel malûmatı verdikten sonra yeni hububat alım kararnamesinin ihtiva ettiŞi hususları şöyle gözden geçirebiliriz: Esas buğday fiyatı 30 kuruş olup geçen yıllara nazaran toir değişiklik yapılmamıştır. Ekmeklik topttan buğdaylarına nazaran daha iyi evsafta olan bazı yumuşak buğday çeşitlerine iki seneden beri verilmekte olan bir kuruşluk prim bu sene de ödenecektir. Geçen sene, içerisindeki dönme ve yumuşak nisbeti % 30 a kadar olan makarnalık sert 'buğdaylara üç kuruş pirim verilmekte, bu evsaftaki buğdaylar arasında her hangi îbir fark gözetilmemekte idi. Halbuki bu sene, içerisinde Î-İÇ dönme ve yumuşak .bulunmayan sert 'buğdaylara beş kuruş pirim verilecek ve dönme yumuşak nisbeti arttıkça pirim miktarı da azalacaktır. Ayni zamanda geçen yıl azamî yumuşak ve dönme nisbeti % 30 katoul edildiği halde müstahsil lehine olmak üzere bu sene bu nisbet % 40 a çıkarılmış bulunmaktadır. Makarnalık sert buğdaylar için böyle bir fiyat farkının tanınması sebebi, bir taraftan sert (buğdayın v*8 piriminin yumuşaklara nazaran daha az olması, ve diğer tarailtan da dünya piyasalarında sert buğdaya daha .yüksek fiyatla müşteri bulunabilmesidir. Çavdar fiyatlarında herhangi bir değişiklik yapılmamış ve fiyat yine 25 kuruş olarak tesibit edilmiştir. Yemlik hububattan arpa ve yulaf için, ekim ve istihsalini teşvik maksa-diyle iga'&en seneden itibaren verilmekte olan üc kuruşluk pirimin Ödenmesine bu yıl da devam edilecektir. Bu suretle 'beyaz arpa ve beyaz yulaf 25 kuruş fiyat Üzerinden satın alınacaktır. Ayni şekilde (biralık vasfını haiz arpalar da yine 26 kuruş üzerinden mubayaa edilecektir. Çakır arpayla Hatay, Adana ve Antalya'nın ova kısımlarında yetişen arpaların ve ayrıca, memleketimizin bazı kısımlarında istihsal edilmekte olan siyah yulafın fiyatında bir değişiklik yapılmamış ve geçen sene olduğu gibi 22 kuruş kabul edilmiştir. Müstahsile her bakımdan azamî suhuleti sağlamayı vazife edinmiş olan, Toprak Mahsulleri Ofisi taşra teşkilâtını tevsi etmek lüzumunu duymuş v.e geçen sene 330 yerde alım yapılmasına karşılık bu yıl alım merkezi adedini 354 e çıkarmıştır. çiİnde bulunduğumuz istihsal yılının iklim şartları oldukça rnütehavvil seyretmiştir. Güz ve kışın normal bir safha .göstermeşine mukabi- bilâhare kış mevsiminin âdeta yaz içerisine girisibilecek kadar uzamış olması tenebbütün gecikmesini intaç etmiştir.Alman malûmata göre, ıgüney ve güney doğuda istihsal durumu memnuniyet vericidir. Bu mıntıkalarda hasat ve harman başlamış olup İskenderun' da yeni mahsûl alımlarına devam edilmektedir. Orta Anadolunun istihsal durumu hakkında tahminimiz geniş bir istihsâl bölgesi olan Orta Anadolu' da da 'bereketli bir mahsulün idrak o-lunm asıdır. Bu şartlar muvacehesinde ofisımizce geçen seneden fazla miktarda hububat mubayaası ve binnetice ihraç, imkânlarımızın da artması umulmaktadır.» Toprak Mahsulleri Ofisi umum müdürü hububat ' tekniği Üzerinde yapılan çalışmalara temas ettikten .sonra demiştir ki: Toprak Mahsulleri. Ofisi bir taraftan hububat istihsalini teşvik ve hububatın kaliteleri üzerinde çalışmalar yaparken diğer taraftan da satın alman hulbubatın en iyi ve en modern şekilde muhafazalarını sağlamak yoluna girmiştir. Bu mey anda geçen mübayaa devresi zarfında işletmeye ağılan 40 bin tonluk muhafaza tesisi ile beraber yeni istihsal mevsimini kutladığımız 'bu günde ofisin elinde ve kendi malı olarak 1.033.900 tonluk muhafaza tesisleri bulunmaktadır. Gerek bu tesislerde sabit olarak mevcut ve gerekse ofisin merkezlerinde seyyar şekilde 'bulunan temizleme cihazları vasi-tasiyie nâlen saatte 1000 ton hutouibatın temizlenmesi kabil olmakta ve bilhassa ihtiyaca tahsis edilen hububat bu cihazlardan geçiri1 ip temizlenerek hem malımızıın kalitesi iyiles/tirilmekte ve hem de yüksek fiyat elde edilmesi sağlanmaktadır. Yukarıda ibildirilen muhafaza yerlerine ilâveten önümüzdeki devre 34.000 tonluk' betonarme Haydarpaşa silosu ile memleketin muhtelif yerlerinde olmak üzere 186.000 tonluk çelik silo da işletmeye açılacaktır. Ayrıca, Ankara ve Konyada 60 şar bin, İzmirde 20 bin ve Trabzonda 10 bin tonluk dört adet betonarme silonun inşaası ilerlemiş olup Mersin'de kolay ve ucuz yükleme yapmak maksadiyle kurulacak olan 100.000 tonluk betonarme silonun da temeli çok yalanda atılacaktır. Satın alman hububatın muhafazasında azamî hassasiyet gösteren Toprak Mahsulleri Ofisi inşaat mevzuunu bir program tahtında yürütmekte olup bu programa göre 1961 yılı sonunda 1.801.000 tonluk modern muhafaza tesisine sahip olacaktır. Bu suretle hububatın hem iyi şekilde depolanması ve hem de yükleme ve boşaltma kolaylık ve tasarruf sağlıyacaktır ki bu tasarrufun para olarak yılda 26 milyon lira raddesindedir. "Hitama er-sn .devrede bir taraftan buğday ihaç etmişken diğer taraftan da buğday ithal edilmesi herhalde üzerinde durulan ve burada kısaca açıklanması faydalı (görülen bir mevzudur. Hepimizin bildiği gibi, memleketimizde ekmek imalinde yumuşak buğday kullanılmaktadır. Halbuki geçen kampanyada müstahsilden satın aldığımız buğdaylar meyanmda bulunan yumuşak buğday miktarı ihtiyacımızı karşılamamış, buna mukabil mubayaa edilen ve daha ziyade makarna ve bulgur imalinde kullanılan sert buğdaysa ihtiyacımızın fevkinde olmuştur. Bu vaziyet karşısında Ofis, dünya piyasalarında yumuşak buğdaya nazaran 1.5 misli nisbette yüksek fiyat bulan sert buğdayın ihtiyaç fazlasını ihraç edip sert buğdaya nazaran % 30 nisbetinde daha ucuz olan yumuşak buğdayı ithal etmekle hem dahili ihtiyacı karşılamış hem de aradaki büyük fiyat farkı dolayısiyle memlekete döviz temin etmiş bulunmaktadır. Bu sebeple bu teşebbüs tamamen iktisadî ve ticarî bir tesebbüs olup kanaatimizce aksi hal mucibi tenkit olabilir. Hemen şunu ilâve edetim ki bu vaziyet yalnız bizim memleketimize mahsus değildir. Meselâ büyük istihsal memleketelerinden Fransa senevi 2 milyon ton ihracat yapmasına rağmen sırf kalite ıslâhını temin maksadiyle ayni zamanda buğday ithal etmektedir. Ayni surette dünyanın en büyük müstahsili ve ihracatçısı Birleşik Amerika dahi sert buğday ithal etmektedir.1 haziran cuma gününden itibaren 1956 19'57 afyon mubayaa devresine de girmiş bulunuyoruz. Hükümetimiz bu sene afyon alım fiyatlarını "A» sınıfı pirimli 49.89 ve pirim-siz 45.36 lira, «B» sınıfı pirimli 43.95 ve pirimsiz 39.96 lira, «C» sınıfı pirimli 40.39 ve pirimsiz 36.72 lira olarak tes-fo-it etmiştir. Geçen afyon kampanyası içerisinde müstahsilden 221.639 kilogram afyon satın alınarak müstahsile 8.122.835 lira ödenmiştir. Yine ayni devre zarfında mukaveleye bağlanan afyon satışlarının yekûnu 337.550 kilogram olup fiili teslimat miktarı 256.016 kilogramı bulmuş ve bu teslimat diolayısiyle memlekete 9.769.520 Türk lirası karşılığı döviz temin edilmiştir.» Toprak Mahsulleri Ofisi umum müdürü Feridun Üstün, daha sonra basın mensupları tarafından sorulan muhtelif sualleri cevaplandırmıştır. 14 Haziran 1956 İstanbul : Eski İstanbul Şehreminlerinden Ord. Prof. Dr. Operatör Cemil Topuzlunun şehreminliği zamannmda vücuda getirmiş bulunduğu Gülhane Parkına dikilen büstü bugün saat 17 de merasimle açılmıştır. Kıymetli heykeltr aşlarımızdan Zerrin Bölükbaşı tarafından çok sanatkârane bir şekilde hazırlanmış olan bu büst ün açılışında İstanbul Valisi ve Belediye Reisi Prof GÖkay mebuslar eski İstanbul şehreminleri ve Belediye reisleri, Vali muavinleri Belediye Reis muavinleri, rahatsızlığı dolayısiyle bu merasime iştirak edemiyen Dr. Cemil Topuzlunun çocukları, torunları ve akrabaları basın mensupları davetliler ve kalabalık bir halk topluluğu hazır bulunmuştur. Büstün açılması münasebetiyle bfcr konuşma yapan İstanbul Valisi ve Belediye Beisi Prof- Gökay tarihî Gülhane Parkının kuruluşunda veni esaslar dahilinde İstanbul şehremaneti vazifesini görürken unutulmayacak eserler yapmış olan Cemil Topuzluya İstanbul şehri hemşehrilerinin /bir kadirşinaslık eseri olan ibu büstün açılışının yapılmasından dolayı duymakta bulunduğu memnuniyeti ifade ederek sonra Cemil Topuzlunun Gülhane parkını meydana getirirken maruz kaldığı güçlüklerden bahsetmiş ve mumaileyh bunlara göğüs germesini bildiğini söylemiş Bundan sonra Cumhuriyet devrinde vazife almış bulunan şehremini ve belediye reislerinden hayatta kalanlarla ebediyete intikal edenleri hürmet ve minnettarlık hisleri ile selâmlayan Prof. Gökay, seleflerinin şehre yapmış oldukları büyük işlerden bahsetmiş ve birinin bıraktığını arkadan gelenin bırakılmış olan yerden devam ettirdiğini bunun bugünden yarma uzanan bir tesanüt zinciri olduğunu belirterek Paris'in Bolonya ormanları ne ise Istan-bulun da Gülhane parkının İstanbul yakasında oturan vatandaşlara akciğer tesirini göstereceğine işaret etmiş, altı yılını doldurmuş bulunan Bahar ve Çiçek Bayramından ve İstanbul Belediyesinin Gülhane parkında eski şehremini ve Belediye reisleriyle ilim ve fikir adamlarının büstleri ile bir galeri meydana getirmek hararında olduğunu müjdelemiş v,e sözlerini şöyle bitirmiştir: «Cemil paşa hocamızın büstünü açmasını talebesi ve eski şehremini Emin Erkuldan rica ederim.» Büstü açmak üzere büste yaklaşan eski şehreminlerinden operatör Dr. Emin Erkul kısa bir hitaîbede bulunarak Gülhane parkının tesisi esnasında Cemil Topuzlu'nun maruz kaldığı tenkidlerden ve bilahare kendi hâtıralarından bahsetmiş ve bu kadirşinaslıklarından dolayı başta Cumhuriyet Hükümeti olmak, üzere bütün alâkalılara teşekkürlerini bildirmiştir. İstiklâl Marşının dinlenmesini müteakip Operatör Dr. Emin Erkul büstün kurdelasını kesmiş ve ibüst alkışlar arasında açılmıştır. Ankara ; Hususî sermayenin teşebbüsü ile kurulmuş olan Buğday Bankası, bugürr-saat 10.30 da Reisicumhur Celâl Ba-yar'm da hazır bulunduğu bir merasimle açılarak hizmete girmiştir. Buğday Bankasının Ziya Gökalp caddesindeki merkez binasında yapılan bu merasimde Büyük Millet Meclisi Reisi Refik Koraltan, Devlet Vekili Emin Kalafat, Çalışma Vekili Mümtaz Tarhan, şehrimizin malî ve iktisadî müesseseleri ileri gelenleri ile Vilâyet ve Belediye erkânı, basın mensupları ve kalabalık bir davetli kütlesi hazır bulunmuştur. Buğday Bankası idare meclisi reisi Şemsi Demirkıran açılış töreninde bir konuşma yaparak demiştir ki: -Memleketimizin bugün içinde bulunduğu iktisadî inkişafa muvazi olarak artan bankacılık ihtiyacını karşılamak maksadiyl'i millî ekonomimize naçiz, bir ünite olarak katılmıya karar ver.sn bankamızın açılış törenine şeref vermek lütfunu esirgemediğinizden dolayı gerek şahsım ve gerek bankamız camiası adına en derin teşekkürlerimi arzederim. Tarnamiyle hususî teşebbüs ve sermayenin meydana getirdiği bir malî müessese olan bankamız, memleket ve milletimize faydalı her nevî iş ve teşebbüse vasıta olmak ve icabında fiilen iştirak etmek üzere kurulmuş bir ticaret ve mevduat bankası olmakla beraber hassaten millî ekonomimizin te melini teşkil eden buğday ve hububatın ziraat, ticaret Ve sanayi ile uğraşanları imkânları nispetinde finanse etmek ve istihsalden baslıyarak bu tün idtisadî faaliyet sahasında İbu sektörün rasyonel bir şekilde teşkilâtlanıp inkişafında müsbet bir rol oynamağa çalışacaktır. Memleketimiz için çok hayırlı olacağına inandığımız bu teşebbüsün muvaffak olması için bugünden itibaren gayretli ve emin adımlarla huzurunuzda yola çıkıyoruz. Bu yolculuğumuzda kıymetli halkımızın sayın büyüklerimizin itimat ve müzaheretlerinin bizimle beraber olcağına güveniyoruz. Şiarımız ciddiyet, tevazu ve sebat olacaktır. -Şimdi, millî bankacılığımızın banisi sayın Reisicumhurumuzdan uğurlu elleriyle bankamızı açmalarını istirham ediyoruz.» Şemsi Demirkıran'ın bu konuşmasını müteakip Reisicumhur Celâl Bayar, kurdelâyı kesmek suretiyle Buğday Bankasını açmıştır. . Eskişehir: Kanada hükümetinin, vermiş olduğu c-86. e tipi jet uçakları ile ses duvarını aşan yüz Türk pilotuna Kanada Hükümeti adına ses süratini aşma diploma ve rozeti, 4 üncü hava üssünde yapılan bir merasimle tevzi edilmiştir. Eskişehir Valisi, Belediye Reisi, generaller, askerî ve mülkî erkân ve davetlilerle Kanada hükümeti adına jet uçak Üarını imal eden fabrikanın mümessili D. J. Macdonel ve Kanada hava subaylarının iştirak ettiği törene İstiklâl marşı ile başlanmıştır. Dördüncü hava üssü kumandanı, diploma tevzii merasimi münasebetiyle bir konuşma yapmış, daha sonra jet uçaklarını yapan fabrikanın mümessili söz alarak ezcümle demiştir ki: "Türk subaylarının çalışmalarını ve uçuşlarını Kanadia'da bulunduğum zaman da takip etmiştim. Türkiyede de aynı şekilde çalışmalarına devanı ettik lerini memnuniyetle müşahede -binekteyim. Şimdi kendilerine tevdi edeceğimiz diploma ve rozetler, Kanada hükümetinin sevgi 'v-e hayranlığının bir hatırası olacaktır.» Jet pilotlarımıza Kanada hükümeti adına tevdi edilen diplomanın metni şöyledir: «Kanada fabre uçağı ile ses duvarını aşıp ses süratini geçme rozet ve diplomasim almağa hak kazanmamız beni çok memnun etti. Montreal'de yaptığımız bu uçaklarla iftihar ediyoruz. Ancak uçaklarımızın şöhreti, bunu uçuran pilotların cesaret ve meüıaretine dayandığını müdrikiz. Tayyarelerimize şöhret kazandırmakta oynadığınız rol için size candan teşekkürü büyük bir " borç biliriz.» Ankara : Reisicumhur Celâl Bayar bugün Çankaya'da Çalışma Vekili Mümtaz Tar-han riyasetinde muhtelif vilâyetlerden gelen iş ve isçi bulma mümessillerinden müteşekkil 150 kişilik hey'eti ve Aydın m,e!busu Cevat Ülkü riyasetinde Bağdad'a gidecek Türkkuşu idareci ve öğretmenlerinden müteşekkil hey'eti, ayrıca Emniyet Umum Müdürü Kemal Aygün başkanlığında. Ankara'da kurs ;görmekte olan emniyet müdürlerini kabul .etmiştir. Tokyo : Tokyo ile Ankara arasında Panamerican Hava Yolları tarafından ihdas edilen uçak seferleri bugün başlamıştır. Bu münasebetle, Ankaraya hareket eden ilk uçağın pilotuna Ankara Belediye Başkanına verilmek üzere Tokyo Belediye Başkanı tarafından bir tebrik mesajı ile bir Japon bebeği tevdi edilmiştir. 15 Haziran 1956 Ankara : İktisat ve Ticaret Vekili. Zeyyat Mandalinci, bu akşam saat 18.50 de Ankara radyosunda şu konuşmayı yapmıştır: -Muhterem vatandaşlarım. 11/6/1956 pazartesi gününden itibaren meriyete giren Millî Korunma Kanununun tatbikatiyle alâkalı hususların arz ve izahı ve vaki olabilecek tereddütleri önliyebilmek için radyo gazete sinde gün aşırı yayınlanacak tebliğlere mukaddem olmak üzere ilk konuşmayı açıyorum. Bu kanun piyasada tedhiş yaratmak için değil bilâkis ticaretimizin istihsal imalât ve ithalâttan başlayıp istihlâke kadar giden muhtelif merhalelerinde istikrar ve sükûnet yaratabilmek maksadiyle çıkarılmıştır. Maksadımız 24 milyon vatandaşın iztirabı bahasına her türlü millî ve ahlâkî endişeden uzak bir şekilde gayri meşru kazanç peşinde koşan kimseleri durdurmak ve böyle bir niyet besleyenleri intibaha getirmektir. Ancak ibu kanunun tatbikinde muvaffakiyetin, tek sırrı hükümetin girişmiş bulunduğu icraatta kendisine tüccarımızın mesuliyet şuuru içinde müzahir olması ve muhterem halkımızın işi bir vazife anlayışı içinde benimsemesidir. Bu kanunun tatbikiyle beraber daha şimdiden piyasada bazı maddelerde 0,35 e kadar varan bir ucuzluk müşahede edilmektedir. Ve fakat ibu ucuzluğu geçici telâkki eden bazı vatandaş larm da piyasaya anormal bir şekilde hücum etmekte oldukları görülmektedir. Talep fazlalığının piyasada sun'î olarak anormal bir durum yaratması tehlikesine binaen ve İbu kanunun iyi tesirlerini sekteye uğratmamak için halkımızın mubayaalarında ihtiyaçlarının seviyesinde kalmaca itina göstermeleri lâzım gelmektedk. Esasen hükümet kanunun tatbikatında nizama riayetkar olmayanlara karşı müsamahasi'z ve şiddetle 'hareket et inekte dosvam edecektir. Bunun için fiyatların tesbit edilen kâr hadleri dahilinde kalacağını ve binaenaleyh ucuzluğun geçici değil devamlı olacağını temin etmek isterim. Kal» di ki, bu arada hükümetimiz ayrıca mal bolluğu temin edebilecek şekilde ithalâtı kolaylaştırmak ve fazlalaştır-mak suretiyle de tedbirler almış bulun maktadır. Lüks maddeler mevzuundki tereddütleri izale için şunu da izah etmek isterim ki, 'bu maddeler 1018 sayılı koordinasyon kapariyle istisna edilmiş değildir. K/951 sayılı karar muvakkattir. Ve kâr kadleri yeniden gözden geçirilip esaslı karar ve ek cedveller çıkıhcaya kadar (bir nizam boşluğumu kapamaktadır. Lüks maddeler K/961 ve K/1018 sayılı kararla istisna edilmiş değildir. Kanunî hadlere yani ithalâtçı, toptancı ve perakendeci olmak üzere ceman yekûn %55 kâr 'haddine bağlıdır. Hilafı ağır hapis ve ağır para cezasını müstelzimdir.» İstanbul : İran, Irak. Pakistan, İngiltere, Birleşik Amerika ve Türkiye delegelerinin iştirakiyle pazartesi gününden beri İstanbul Teknik Üniversitesinde toplanmakta bulunan Bağdadi Paktı Eğitim Tâli Komitesinin çalışmaları bugün sona ermiştir. Bu sene Ocak ayında Bağdad'da ilk toplantısını akdeden Bağdad Paktı İktisadî Komitesi tarafından teşkil olunan Eğitim Tâli Komitesinin toplantılarına. Türkiye delegesi Nusret Köy-men başkanlık etmiştir. Toplantılarda muhtelif fikir teatilerinde bulunulmuş, pakta aza memleketlerin talebe ve eksperlerine verilecek bursların yerleri hakkında tafsilâtlı malûmat verilmiş ve talebe yerleştirilmesi hususunda tavsiyelerde bulunulmuştur. Bütün bunlardan başka komite hazırlamakta olduğu Öncü projelerle endüstri ve ziraat alanında işçi ve ustabaşılarla, âmme idaresi elemanlarının yetiştirilmesi meselesini ön plâna almıştır. Komite projelerin 1957 senesinde tahakkuk ettirilebilmesini sağlamak için alâkalı devletlerden bu mevzularda derhal harekete geçmelerini ve ilgili tekliflerini bir an evvel sermelerini istemiştir. 16 Haziran 1956 Adana: Adanaya 130 kilometre mesafede bulunan ve Eti medeniyetini sembolize eden büyük kültür merkezlerinden biri olan Karatepeye giden yolun Kadir -li'den sonraki kısmının inşası devam etmektedir. Yolun uzunluğu 23 kilometredir. Hâlen 8 kilometrelik kısım tesviye edilmiş (bulunmaktadır. 28 kilometrelik Kadirli - Andurun yolu elül'de bitecektir. Feke - Eskitaban nahiyesi yolundaki Elemen deresi köprüsü bir ay sonra tamamlanacaktır. Bitince yolun, yapılmasına başlanacaktır. Saimbeyli'yi Kayseri'ye bağlayan yol üzerindeki köprüler ikmal edilmek üzeredir. Tamamlanınca bu yolun da inşasına başlanacaktır. Seyhan barajının iki sahilini takiben Cevherli nahiyesine gidecek olan ana yolların tesviyesi tamamlanmıştır. Kop rüler inin hazırlıklar başlamıştır. Etraf köy yolları peyderpey bu ana yollara bağlanacaktır. Tuzla nahiyesi yolunda geçit vermiyen KaragÖçer üzerine kop rü yapılmaktadır. Ayrıca devlet kara yollarınca Ceyhan nehrinin Nanto kalesi civarında ve Kadirli - Savrun suyu üzerine iki büyük köprünün inşasına başlanmıştır. Ankara : Hâlen Ankarada bulunan «Kibrıs Türk tür Partisi» Başkanı Dr. Fazıl Küçük ile «Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu» Umumî Kâtibi Hazım Remzi bu sabah Hariciye Vekilimiz Prof. Fuad Köprülü tarafından yeniden kaıbul edilmişlardir. Öğrendiğimize göre Dr. Fazıl Küçük ve Hazım Remzi Kıtorıs'a avdet etmedeki önce bugünlerde İstanbula giderek orada da bir hafta kadar kalacaklar ve bu arada yerli ve yabancı basın mensuplariyle bir basın toplantısı yapacaklardır. Merzifon: Kazamız belediyesi 240 bin lira sar-fiyle mevcut 300 kilovat saatlik elektrik türbin .grubuna ilâve olarak aynı takatte ikinci bir tesis yaptırmıştır. Takviye edici mahiyette olan îbu lokomobil .grubu, bügüm merasimle işletmeye açılmıştır. Merasimde sivil ve askerî erkân ile kalabalık bir halk topluluğu hazır bulunmuştur. Bu vesile ile bir konuşma yapan kaymakam, Belediye Meclisinin çalışmalarını Övmüş ve hükümetin gösterdiği yakın alâka ve müzaherete kaza adına teşeldriirlerini bildirmiştir. İzmir: Dün vefat etmiş olan İzmir mebusu Ekrem Hayri Üstündağ'm cenazesi, bugün istir ah afcgâhma tevdi olunmuştur. Cenaze merasimine Reisicumhur, Büyük Millet Meclisi Reisi vs Başvekil adına da cslenkler gönderilmiş bulunuyordu. Kemeraltı Camiinde kılman cenaze namazını müteakip matem havası çalan bandonun da katıldığı merasimde, Büyük Millet Meclisini temsilen idare âmiri Meihmet Aldemir, mebuslar, vali, 'belediye reisi, İkinci Yurt İçi Bölge Kumandanı, siyasî partiler temsilcileri, merhumun yakın akraba ve dostları ile kalabalık bir cemaat hazır bulun muş ve Ekrem Hayri Üstündağ'ın naşı, asrî mezarlıktaki ebedî istirahat yerine tevdi edilmiştir. 17 Haziran 1956 İzmir: M.M.V. İzmir Temsil Bürosundan bildirilmiştir: Yedinci Kore değiştirme tugayımızın ikinci ve son kafilesi bugün saat 14 de «General Blatchford» askerî taşıt gemisiyle Kore'ye müteveccihen limanımızdan ayrılmış ve kahramanlarımız heyecanlı bir törenle uğurlanmışlardır. Törende Vali Muavini, Belediye Reisi, İkinci Yurtiçi Bölıge Kumandanı, generaller, mülkî ve askerî erkân ile kalabalık bir vatandaş topluluğu hazır bulunmuştur. Belediye Reisi Enver Dündar Başar, kahramanlarımıza hitaben İzmir şehri adına foir konuşma yaparak, İkinci Kore kafilesine de İzmirliler adına iyi yol culuklar temenni ettiğini belirtmiş ve ezcümle demiştir ki: «Sizler Kore'de yalnız Türklüğün cengâverlik hasletini değil, efendilik ve çelebiliğini de temsil edeceksiniz. Her birinizin Türklüğü mükemmel temsil edeceğinizden emin bulunmaktayız. Temennimiz mütarekenin devamıdır. Hat ita suliıün tesisidir. Ancak, harp olursa herbirimizin Türk kahramanlığını bir defa daha göstereceğinize inanryoruz. Bundan sonra İkinci Yurtiçi Bölge Kumandanı Korgeneral Cemal Gürsel bir konuşma yaparak demiştir ki: «Çok uzak diyarlarda Türk milletinin asıl ve neciro vasıflarını, Türk ordusunun vakur ve kahraman geleneğini temsil edeceksiniz. Bu şerefli vazifenin ciddiyet ve ehemmiyetini iyi kav radığmıza ve 'bu hüviyetinizle her 'bulunacağınız yerde, müttefik silah arkadaşlarınızın sevgi ve saygılarını kazanacağımıza da inanıyoruz. Şuna da mutlak surette inanıyoruz ki, gerekirse düşmanlarımıza da Türk askerinin kahramanlık ve yenilmez karakterinin üsltün bir inkişaf gösterdiğini de göstereceksiniz. Bu inançla sizlsri uğurlar hepinize iyi şanslar dilerim.» Müteaküben İzmir ve Seferihisar Belediyeleri ve diğer teşekküller adma Tugay Komutanı Cemil Uluçevik ve İkinci kafile başkanı Kurmay Albay Cavit Yenicioğlu'na buketler verilmiştir. Tugay Komutanının yaptığı veda konuşmasından sonra bando marşlar çalarken kahramanlarımızı hamil gemi de ağır ağır limanımızdan ayrılmış v-a diğer gemiler tarafından düdük çalınmak suretiyle selâmlanmıştır. . Ankara : İktisat ve Ticaret Vekâletinden tebliğ edilmiştir. Muaddel Millî Korunma Kanununun hükümete verdiği selâbiyete istinaden çıkarılması gerekli koordinasyon karamalara azamî sür'at ve ehemmiyetle devam edilmektedir. Kanunun üıdas maksadı, Büyük Millet Meclisi komisyon müzakerelerinin ışığı ve hükümetlerinin ihzarı için geceli gündüzlü çalıg-reisi Başvekil Adnan Menderes'in, tatbikatın bu maksadı en iyi şekilde istihsale uygun olmasına atfettiği e-hemmiyet ve hassasiyet .gözönünde tutularak yapılan bu çalışmalar, bizzat İktisat ve Ticaret Vekili ile müsteşarının iştirak ve nezaretleri altında, vekâlet alâkalı daire reisleri ile Kafia, Sıhhat ve İçtimaî Muavenet, Ziraat, Münakalât, İşletmeler Vekâletleri ve Ticaret ve Sanayi Odaları ve Borsaları Birliği temsilcilerinden mürekkep geniş bir İhtisas hey'eti halinde, cumartesi ve pazar günleri de fasılasız devam etmiştir. Bu mesaî sonunda kâr nisbetleri, satış usulleri ve şartları gibi kanunun tatbikatını aydınlatacak hükümleri ve ilk cetvelleri ihtiva edecek koordinasyon kararı 'hazırlanmış ve pazartesi akşamı ilân edilmiş olacaktır. Ayrıca teşkilâtın tamamlanması için yüksek Meclise sunulmuş olan Ücretler Kanununun çıkmasına intizaren İktisat ve Ticaret Vekâletinden ve muhtelif teşekküller mütehassıs elemanlarından teşkil edilmiş bulunan muvakkat kontrol hey'eti fiilen vazifeye başlamıştır. Bu arada muhtelif ekipler, tetkik ve kontrol maksadiyle bazı bölgelere hareket etmij bulunmaktadırlar. Teşkilât tamamlanıncaya kadar vazifesine devam edecek olan muvakkat heyet, bu mesaisini aslî vazifelerine ek olarak ve tam bir vazife anlayışı ve memleket duygusu içinde ifa etmektedir. Bozüyük: İnönü Muharebelerinde şehit düşen a-ziz kahramanlarımızın hatırasını taziz maksadiyle, heı sene olduğu gibi, bu yıl da Bozüyük Şehitliğinde tir merasim yapılmıştır. Bu merasime B. M. Meclisi adına Bilecik Mebusu General Yümnü Üresin, Mu?ia Mebusu Tiatık Poyrazoğlu, Bilecik Mebusu Şevki Ha-sırcıoğiu 11= Bilecik Valisi, Bilecik, Ankara, İstarJbul, Afyon, Kütaihya, Eskişehir ve Kocaeli ile civar kazalardan gelen hey'etler ile kalaibalık bir halk grubu iştirak etmiştir. Saat 15 de bandonun çaldığı matem havasiyle yürüyüşe geçilmiş ve bilâhare- davetliler şehidlikteki yerlerini almışlardır. Belediye Reisinin merasimi açış konuşmasını müteakip aziz şe-hicilerin hatırasını taziz için ihtiram du ruşu yapılmıştır. Bozüyük Kaymakamı Reşid Ertüzün'ün konuşmasından sonra sonra Bilecik Mebusu General Yümnü Üresin alarak vatan uğrunda şehid düşen kahramanlarımızdan takdir ve sevgiyle bahsetmiş ve yarattıkları hamaset destaniyle her zaman iftihar edeceğimizi belirtmiştir. Yümnü Üresin'in konuşmasını, Mu^la mebusu Natık Poyrazoğlu'nun nutku takip etmiştir. Ordu adına genç bir subayın konuşmasını takiben merasim kit'ası havaya üç el ateş ederek merasime son verilmiştir. 18 Haziran 1956 Ankara : Panamerikan Hava Şirketinin Japonya ile Türkiye arasında ihdas ettiği u-çak seferleri dolayısiyle, Tokyo Belediye Reisi Seiichiro Yasui tarafından Ankara Belediye Raisine bir dostluk mesajı ve .orijinal Japon bebeği gönderilmiştir. Mesaj ve bebek ilgililer tarafından Belediye Reisine tsvdi edilmiştir. Ankara Belediye Reisi de bu vesile ile Tokyo Belediye Reisine bir mesaj ve hediye gönderecektir. Tokyo B.elediye Reisinin dostluk mesajının metni a-a gıdadır: «Sayın Belediye Reisi, Pan Amerikan Hava Yollarının Tokyo ile güzel Ankara .şehrinizi doğrudan doğruya bağlayan ilk yeni hava yolunun açılmasını en mühim bir fırsat bilip, 'bunu bir zevkten ziyade bir şeref addederek, Tokyo halkı namına candan tebriklerimi siz ekselansa ve Ankara halkına gönderiyorum. Şüphesiz, bu iki memleketin başkentlerinin ilk defa ve ebediyen Ibir birine bağlanması, bu iki şehir halkının da karşılıklı sevinç ve memnuniyetine sebep olmaktadır. Pan Amerikan idaresinin nezaketinden istifade ederek, size, memleketimin yegâne imalâtı olan 'bir Japon "befbeğini, yarın saat 01.00 de Tokyo'yu terkedip parlak an'aneleri ve modern kültürü ile meşhur olmuş güzel şehrinize vasıl olacak olan uçak ile gönderiyorum. Benim sa'bit kanaatim şudur ki} iki şehrimizi (birleştiren Pan Amerikan Ha va yolu memleketlerimize devamlı sey yah akınını, büyük bir dostluğu ve anlayışı temin edecektir. Candan temennilerimle.» Ankara : 6731 sayılı kanunla tâdil edilen Millî Korunma Kanununa göre, yeni maliyet unsurlarım, kâı hadlerini tâyin eden Ve azamî satış fiyatları ile komisyon, nakliye, nakliye komisyonu, tellaliye, simsariye giibi ücretlerle bir hizmet ve ya sanat veya emek kargılığında alınacak sair ücretleri ve bilumum fiyat ve ücret tarifelerini tesbit hususunda belediye teşkilâtı olan yerlerde belediyelere, olmayan y rler için valilere selâhiyet veren ve ayrıca etiket ve fatura şekil ve muhteviyatiyle sair esasları tesbit eden koordinasyon kararı bugün yüksek tastikten çıkmıştır. Kâr hadlerini tesfoıt eden listelerin ilk kısmı bu akşam saat 20.35 de Ankara radyosunda okunmuştur. Yüzü mütecaviz maddeyi ihtiva eden bu listelerde malların mahiyetine göre, ithalâtçı, toptancı ve varsa ikinci toptancı ve perakendeci kâr yüzdeleri gösterilmiştir. Koordinasyon kararı ile diğer listelerin Ankara radyosunda okunmasına yarın saat 19.20 de devam olunacak ve bunu müteakip Başvekil Adnan Menderes bu mevzuda bir konuşma yapacaktır. Koordinasyon kararı çarşamba sabahı resmî 'gazetede yayınlanacaktır. 19 Haziran 1956 Kayseri: Vilâyetimizin Keşi nahiyesine bağlı Eşkale köyünün su bendi bugün saat 11 de başta vali Kâzim Atakul olduğu halde kalabalık bir davetli kütlesinin ve' civar köy ve kasabalardan gelen halkın iştirak ettiği bir merasimle açılmrştır. 1955 yılında inşasına başlanan bendin açılışı münasebetiyle bir konuşma yapan vali, köylünün birinci derecede ihtiyaç duyduğu üç esaslı dâvadan içme suyu, ilkokul ve köy yollarına hükümetin verdiği ehemmiyeti (belirtmiş ve 216 bin litre su alan bu bendin civar köylere sağlıyacağı faydaları izah etmiştir. Ankara : K/1020 sayılı koordinasyon kararının tam metni şudur: Madde 1 Millî Korunma Kanununun 6,11,14,20,21,28,29,31,32 ve 65 nci maddeleri gereğince bilumum malların alım v-e satımı aşağıdaki maddelerde ya zıh (hükümlere tâbi tutulmuştur. Madde 2 Gerek ithal veya İhraç olunan, gerekse memleket dahilinde imal veya istihsal edilen bilumum malların alım ve satımı aşağıda yazılı maliyet unsurları nazara alınmak suretiyle kâr haddine tâbidir. Bu ıkarara bağlı 1 sayılı listede gösterilen mallar hizalarında yazılı ;kâx hadlerine veya azamî satış fiatına ve bunun haricinde kalan inallar da Millî Korunma Kanununun 6731 sayılı ka nunla muaddel 31 nci maddesinin IX ncu bendinde yazılı kâr hadlerine tâbidir. Lüzum görülen maddelerde müstahsil için azamî satış fiyatı v.e imalâtçı için imalâtçı kârı ayrıca tesbit olunacaktır. Madde 3 Millî Korunma Kanununun muaddel 31 nci maddesinin 1 nci bendine göre: İthalâtçı: Satış kasdiyle yabancı memleketlerden mal getirmek üzer-e mer'î dış ticaret mevzuatı gereğince, «ithahalâtçı vesikası» nı hamil olan hakikî ve hükmî şahıslardır. (Kendi imalâtına mahsus olmak üzer-3 iptidaî madde veya yardımcı malzeme ithal eden sanayi ve küçük san'at -erbabı, maliyet hesaplarında, işbu ithal malları üzerinden ayrıca ithalâtçı kârı ilâve edemezler.) Toptancı: Müstahsilden, ithalâtçıdan, imalâtçıdan veya diğer bir to-tancidan mal alıp ticaret ve sanayi erbabına satan hakikî ve hükmî şahıslardır. Perakendeci: Müstahsilden veya ticaret ve sanayi ve kütük san'at erbabından mal alıp doğrudan doğruya müstehlike mal satan hakikî ve hükmî .şahıslardır. İthalâtçı, toptancı ve perakendecileriçin satış fiyatlarının hesaplanmasında kabul olunan maliyet unsurları aşağıda gösterilmiştir: a) İthal olunan mallarda: Menşe faturasına 'göre cif veya cif mubayaa fiyatı, Akreditif muameleleri veya banka garantileri için ödenen normal faiz,komisyon ve masrafları, 3} Varsa, ithal hakkı satış ibedeli, OK/907 sayılı karar mucibince tevzin 'fonuna tâbi eşyasında ödeneni meblâğdır.) Siparişe ait mektup ve telgraf ücretleri, Menşe şelıadetnamesi masrafları, Sigorta ücretleri ve gümrükte yapılacak ekspertiz neticesinde tespit edilip sigorta, tarafından mal bedelinden ödenmeyen % 5 fransiz payının zarurî sürveyans masrafları, Ciften sonra ilk gümrük kapısına kadar yapılan liman, tahmil ve tahliye masrafları, Zarurî gümrük antrepo masrafları, Gümrükte ödenen resim ve harçlar (cezalar harin) ekspertiz ücretleri (muvakkat kalbul yolu ile ithal olunan eşyada bumasraf unsurları maliyete ithal edilmez), Gümrükten tüccar deposuna kadar nakil masrafları, Gümrük komisyoncularına verilen normal komisyon ücretleri, Muvakkat ihraç usulü ile hariçte ibir ameliyeye tâbi tutulup tekrar ithal olunan mallarda faturaya müstenit imaliye ve nakil ücretleri, 13)Umumî katma, hususî bütçeli daire v.e müesseselerle 'belediyelere ve İktisadî devlet teşekküllerine yapılan satış ve taahhütlerde, taahhüt masrafları. İthalâtçıya tanınan kâr yüzdesi yukarıda yazılı ilk altı maliyet unsuru kıy met yekûnu üzerinden hesaplanır. Müteakip unsurlar sadece satış maliyetine dahil edilip kâra mesnet teşkil edemez. İthalâtçılar tarafından ithal olunan malların gümrük antrepolarında fuzu len bekletilmesi ve daha yüksek gümrük resmine tâfbi tutulması irin ameliyeler yapılması yasaktır. Bu yüzden gümrükte ödenen fazla resimler ve masraflar maliyet masraflarına dahil edilmez. b Toptan satışlarda maliyet unsurları : Mubayaa bedeli, Malın cins ve nev'ine has ve müteamel, vesikaya müstenit ambalaj masrafları,
Mubayaa yerinden satış mağazasına veya
deposuna kadar yapılan normal tahmil, nakliye, tahliye, sigorta ve
ardiye masrafları (aynı inal için bu masraflar ancak bir defa kabul olu Buzhanede muhafazası zarurî cilan maddelerde buzhane ücretleri, Borsa mevzuu mallarda borsada mutâd mubayaa masrafları, îmal mahiyetini haiz olmayıp temizleme, ayıklama, kesme, karıştırma,pişirme ve tuzlama gibi ibasit ameliyelerden ibaret bulunan ve fiilen yapıldığı tevsik edilen müteamel işçiliklere ait masraflar, Vâde ile yapılan satışlarda, bu vâdenin süresine göre normal faiz ve komisyon, Umumî, katma, hususî bütçeli daire v.e müesseselerle belediyelere ve iktisadî devlet teşekküllerine yapılan taahhütlerde lüzumlu taahhüt masrafları, Toptancıya tanınan k'âr yüadiesi yalnız ttıülbayaa bedeli üzerinden hesaplanarak ilâve edilir. Müteakip unsurlar satış fiyatının hesaplanmasında sadece maliyet masrafı olarak dahil edilip kâr hesabına mesnet teşkil edemez, c _ Perakende satışlarda maliyet unsurları: 1) Mübayaa bedeli, 2) Mahallî teamüle uygun ve vesikaya müstenit ambalaj, nakliye ve sigorta masrafları. Perakendeciye tanınan kâr yüzdiesi yalnız mubayaa bedeli üzerinden hesaplanır. Müteakip masraflar sadece sa tış fiyatı hesabına ithal edilir, kâr yüz desine mesnet teşkil edemez. Yabancı memleketlerden ithal olunan veya memleket 'dahilinde imâl edilen tıbbî ve ispençiyari müstahzarların ge rek imâl ve ithallerinde ve gerekse toptan veya perakende satışlarında maliyet fiaıtları, 1262 sayılı ispençiyari ve tıbibî müstahzarlar kanununun 4348 sayılı kanunla değişen 7 nci maddesi gereğince, İktisat ve Ticaret Vekâletin ce (hazırlanacak esaslara göre tesbit olunur. Madde 4 Tüccar, esnaf vesair alâkalılar tarafından muayyen kanunlara gö re tutulması icabeden defterlerden baş ka ne gibi defterlerin tutulması gerek tiğini tesbite İktisat ve Ticaret Vekâleti yetkilidir. Madde 5 Millî Korunma Kanununun 31 inci maddesinin 1 inci bendinin 2 nci fıkrası mucibince, a) Belediyeler, belediye hudutları dahilinde, valiler, belediye hudutları haricinde kalan yerlerde satılacak (bilumum gıda maddelerinin (sebze ve meyve dahil) ve havayicİ zaruriyeden olan maddelerin ve çiçeğin azamî satış fiatlarmı veya bir hizmet veya san'at veya emek karşılığı alınacak ücretlerle bilumum fiat ve ücret tarifelerini,belediye hudutları dahilinde yapılacak nakliyat ücretlerini tesbite yetkili kılınmıştır. Turizm müessesesi belgesi almış olanlar hakkında da bu fıkra hükümleri tatbik olunur. b) Komisyon ve nakliye 'komisyonu ücretleriyle dellâliye ve simsariyeleri tesbite, ticaret ve sanayi veya ticaret odasının mütalâası alınmak suretiyle belediyeler ve odaların bulunmadığı yerlerde doğrudan doğruya belediyeler ve belediye hudutları dışındaki yerlerde ise valiler yetkili kılınmıştır. c) Hususi kanunlara göre teslbit edilmiş olan ücret tarifeleri mahfuzdur. Eczalıanelerdo izhar edilen reçetel-sr-de yazılı ilânların fiatları, 6197 sayılı eczacılar ve ecza'haneier hakkındaki kanunun 39 ncu maddesi gereğince Sm hat ve İçtimaî Muavenet Vekâletince tesbit edilir. d) Belediye mevzuatına istinaden fi-atları tesbit olunan maddelerin de bu İfratlar üstünde satılması veya satışa arzedilmesi yasaktır. e) Şehirlerarasında insan ve eşya taşıyacak nakil vasıtalarının ücret tarifeleri ;bu vasıtaların hareket mahallerin-deki belediyelerce tesbit ve valiliklerce tasdik olunur. Madd-9 6 Millî Korunma Kanununun muaddel 31 nci maddesinin IV ncü bendinde bahsi geçen faturaların şekli, muhteviyatı ve ne suretle saklanacağı aşağıda gösterilmiştir: a) şekli: a - En az 10X15 santimetre eb'adında,Kopyaları yekdiferinden ayrılmaz defter yaprakları halinde veya müteselsil numaralı münferit varakalar (föyvolan) halinde c - En az bir asıl ve bir kopya nüshalardan ibaret olacaktır. Müteselsil numaralı varakalar halinde tanzim kılman faturaların ticarethane veya müessesede kalan nüshasının, son faturanın tanzimi tarihinden itibaren en geç on gün içinde en cok 200 vara-kı geçmemek üzere ciltlenmesi lâzımdır. Gerek defter ve gerek: münferit varakalar halinde tanzim olunan faturalara tarih ve matbu ve müteselsil numara vaz'ı mecburîdir. Ciltten maksat, faturaların den ayrılmasına imkân vermiyecek şe kilde dikilmesi, tellenmesi veya zamklanması gibi ameliyelerdir. Kapak vaz'ı meclburiyeti yoktur. b) Muhteviyatında en az aşağıdaki malûmat bulunacaktır: a - Satıcının adı ve soyadı, adresi, varsa ticaret, unvanı ve telefon numarası, b - Müteselsil fatura numarası ve tarihi, c - Alıcının adı ve soyadı, adresi, varsa ticaret unvanı, d - Hangi sıfatla satış yapıldığı (imalât çı, ithalâtçı, ihracatçı, toptancı, perakendeci, komisyoncu, mutemet), e - Alış faturasının tarih ve numarası, f - Malın cinsi, g - Malın markası, h - Malın evsafı, i - Miktarı, ölçüsü (kilo, adet, düzine vesaire) j - Satış fiatı, k - Tutarı, 1 - Toptancılar veya perakendeciler arasında yapılan satışlarda alman kâr nisbeti, kâr m - Evvelki satışlardan alınmış yüzde nisbeti yekûnu, Eü karara -bağlı listede yazılı bilumum makine, alet ve zatüühareke vasıtaların yedek parça satışlarında tanzim edilecek faturalarda yukarıdaki (e.l.m.) fıkralarında istenilen malûmatın verilm-e si mümkün olmadığı takdirde, yazıl-tnıyacağı gibi (h) fıkrasındaki (malm evsafı) hanesine yedek parça numarası yazılmakla iktifa olunabilir. Makul bir sebebe müsteniden alış faturası mevcut olmıyan mallarda 6731 sayılı kanunun neşrine tekaddüm ed«n son envanter 'kıymetleri nazarı itibare alınır. Tıbbî ve ispençiyari müstabcarların, ec za ticarethaneleri, eczahaneler veya ecza depoları tarafından yapılan alım satım muamelelerinde, tanzim kılınacak faturalarda a,b,c,d,f,g,ih,i,j,k, iben-d-lerirude yazılı hususlardan başka, mevcutsa müstahzarların imalât seri numaralarınında kaydedilmesi şarttır. Ancak 'bu faturalarda alış faturasının tarih ve i umarasmm bulunmasına lüzum yoktur. - Muhafaza müddeti: İmalâtçı, ithalâtçı, ihracatçı, komisyoncu, toptancı Ye perakendeci ile mutemet hakikî ve hükmî şahıslar arasında yapılan ticarî alım ve satım muame lelerinde faturaların asıl nüshaları ile kopyalarının, verenler ve alanlar tarafından tanzimi tarihinden itibaren 15 sene müddetle muhafaza edilmesi mecburîdir. Yukarıdaki b fıkrasında bahis mevzuu envanterlerin ve müşterilerin talebi ü-zerine verilen faturaların kopyallarının da verenler tarafından aynı müddetle saklanması mecburîdir. Bir hata dolayısiyle müteselsil numaraları taşıyan faturalardan iptal edilen ler olursa bunlar da defter veya cilt içinde ve teselsül numarası mahallinde muhafaza edilecektir. Madde 7 Millî Korunma Kanununun muaddel 31 nci maddesinin 6 ncı bendinde yazılı vesikanın şekil ve muhteviyatı ve muhafaza müddeti aşağıda gösterilmiştir: a) Şekli: a - En az 10X15 santimetre db'admda, b - Kopyaları yekdiğerinden ayrılmaz defter yaprakları halinde veya münferit varaklar (föyvolan) halinde, c - En az bir asıl ve bir kopya nüshalardan ibaret olacaktır. Müteselsil numaralı varaklar halinde tanzim kılman vesikaların ticarethane veya müessesede kalan nüshasının, son vesikanın tanzimi tarihinden itibaren en geç on gün içinde ve en çok 200 varakı geçmemek üzere ciltlenmesi lâzımdır. Gerek defter ve gerek münferit varaklar halinde tanzim olunan vesikalara tarih ve matbu ve müteselsil numara vaz'ı medburîdir. Ciltten maksat, vesikaların birbirinden ayrılmasına imkân vermiyecek şekilde dikilmesi, tellenmesi veya zamklanma sı gibi ameliyelerdir. Kapak yaz'ı mecburiyeti yoktur. b) Muhteviyatında en az aşağıdaki malûmat bulunacaktır: a - Satıcının adı ve soyadı, adresi, varsa ticaret unvanı ve telefon numarası, fo - Müteselsil vesika numarası ve tarihi, c - Alıcının adı ve soyadı3 adresi, varsa ticaret unvanı, d - Malın istenilen miktarının tamamen veya kısmen verilmemesinin vazıh ve sarih sebepleri, c) Muhafaza müddeti: İmalâtçı, ithalâtçı, toptancı ve peraken deci hakikî ve hükmî şahıslar arasında yapılan alım ve satım muamelelerin de bir malın mevcudu bulunmadığına veya istenilen miktarda verilemiyece-ğine dair satıcı tarafından müşteriye verilen vesikaların kopyalarımın 15 sene müddetle saklanması mecburîdir. Madde 8 Aşağıda gösterilen hususlar müstesna olmak üzere, ithalâtçılıkla -toptancılık veya perakendecilik ve alelumum toptancılıkla perakendecilik hiçlbir suretle aynı şahıs uhdesinde birleşemez. a - Müstahsil veya imalâtçılar ayrıca toptancı veya perakendeci satış teşkilâtı veya' mağazaları kurdukları takdirde istihsal ve imâl ettikleri mallarm satışlarında toptancı veya perakendeci sıfatiyle de hareket edebilirler. b - İlişik 2 sayılı listede gösterilen ziraatla alakalı maddelerin bünyeleri ve satış hususiyetleri itibariyle bunları it hal, imâl veya başkalarından müfbayaa suretiyle ihtivaç sahiplerine intikal ettiren ticarethane ve müesseselerden tamir, yedek parça, bakım servisi ve öğretim teşkilâtını bir kül olarak kurmuş bulundukları Ziraat Vekâletince tesfoit edilmiş olanların ithalâtçılıkla toptancılık veya perakendecilik sıfatları uhdelerinde birleşebilîr. c - 984 sayılı kanun hükümler gereğin ce tıtobî ecza ile kimyevî maddelerin ithalâtçıları, !bu maddelerin (ayrıca tap tancı kârı almamak şartiyle) toptancılığını da yapaibilirler. d - Bu karara bağlı 1 numaralı listede yazılı bulunan bilumum makine, alet, tesisat ve zatülhareke îyagrtalaia ait yedek parçaların ithalâtçıları, bunların imalâtçısı olan fabrikaların Türkiye mümessili veya umumî satıcısı olduklarını tevsik etmek şartiyle bu ticarethane veya müesseseler, ithalâtçılık veya perakendecilik sıfatlarım uhdele rinde birleştirebilirler. İmalâtçı fabrikaların mümessili veya umumî satıcısı olmıyan yedek parça ît halatçıları aynı zamanda perakendecilik yapamazlar. Ancak, bunlar bir veya müteaddit vilâyetlerde müteşekkil olmak üzere mmtakavî veya Türkiyeye şamil satış teşkilâtı Veya koop-sratifler kurdukları ve bu suretle bu maddelerin satış hususiyetlerine uygun şekilde satış yaptıkları İktisat ve Ticaret Vekâletince kabul ve tasdik olunduğu takdirde bu ticarethane veya müesseselerin ithalâtçılıkla perakendeciliği uhdelerinde birleştirmeleri caizdir. Yukarıda yazılı istisnalarda değişiklik yapmağa veya diğer maddeleri müstesna kılmağa <Jb) 'bendinde yazılı maddeler dcin Ziraat, (c) bendinde ya'zılı olanlar için Sıhhat ve İçtimaî Muavenet 'v.e bunlar haricindeki maddeler için İktisat ve Ticaret Vekâleti yetkilidir. Madde 9 - a) Sıhhat v-e İçtimaî Muavenet Vekâletince hususî kanuna göre tesbit edilmiş ve etiket mahiyetinde olan amibalâjları üzerinde ve amibalâj içindeki prosriektüslsrinde yazılı fiat-lar tıbbî ve ispençiyari müstahzaratın azamî fiatlarmı teşkil eder. Bu mallanın bu fiatlar fevkinde satılması yasaktır. Gümrük v.e İnhisarlar Vekâletinin inhisar maddeleri için tertip edeceği resmî fiat listeleri etiket mahiyetindedir. h) Muhtelif nevi taş ve kömürleriyle kok kömürlerinin ve bunların tozlarını ihtiva eden briketlerin fiatlan K/ 964 sayılı koordinasyon hey'eti kararı hükümleri dairesinde tesbit olunacaktır. c) İ.C.A. yardımı gereğince memlekete ithal edilmiş bulunan ziraat alet, parçalar vesair maddelerin ithal ve satış usullerine dair 22.11.1949 tarihli ve 3/10138 sayılı İcra Vekilleri Hey'eti kararnamesiyle yürürlüğe konulmuş bulunan 10138 sayılı talimatnamenin 12 nci maddesi mucibince ithalâtçı firmalarla Ziraî Donatım Kurumu arasında yapılmış ve Ziraat Vekâletince tasdik olunmuş protokollara göre Millî Korun ma Kanununu tâdil eden 6731 sayılı ka nümün meriyet tarihi oi'an H.,6.,1956 tarihine kadar fiatları tesbit edilerek satıga arzolunmuş bulunan malların üatları bu malların azamî satış fiatla-ndır. Bunların bu fiatlar üstünde satılması yasaktır. Mezkûr tarihten sonra ithal olunmuş v-c olunacak maddeler bu kararname hükümleri dairesinde kâr hadlerine tabidirler. Madde 10 K/932 sayılı karara istinaden İktisat ve Ticaret Vekâletince meriyete konulmuş veya konulacak sirkülerlere tevfikan tahsis ve tevzie tâbi tutulan mallarda ithalâtçılar hiçbir suretle toptancı veya perakendeci (kârı alamaz. Madde 11 İktisat ve Ticaret Vekâleti: s.) Lüzum 'göreceği ithal ve ihraç maddelerinin muayyen fiattan fazlaya ithal veya muayyen fiattan noksanına ihracım, , &0 Memleket ihtiyacı için hariçten ithali zarurî olan maddelerin miktar, cins ve nevilerini tayin ve tesibit ve memleket ihtiyacı için zarurî olmayan maddelerin ithalini, tahdit veya men etmeye selâhiyetlidir. Madde 12 İktisat ve Ticaret Vekâleti, gümrüklere gelmiş olup tayin ve ilân edilecek müddetin hitanımda alâkalılarca çekilmeyen malları alâkalılar nam ve hesabına memlekete sokma ğa, tayin edeceği esaslara göre sattırmağa ve gerekli tedbirleri almağa selâhiyetlidir. Madde 13 Bu kararname hükümleri nin yerine getirilip getirilmediğini kontrole, yapılacak şikâyet ve ihbarları dinlemeye ve neticelerini teslbite İktisat ve Ticaret Vekâleti müfettişleri veya <bu işlerle vazifelendireceği memurlar selâhiy etlidir. Bunların selühdyetleri mahal ile tahdit edilmiş değildir. Bu müfettiş ve memurlardan maada vilâyetlerde valilerin, kazalarda ^kaymakamların nezareti' altında "belediyelerin selâhiyetli kılacağı memu-lar da mahallen bu kontrolü ifa ile mükellef tir er. Belediye teşkilâtı olmayan yerlerde selâhiyetli memurları valiler tesbit eder. "İktisat ve Ticaret Vekâleti, Türkiye ticaret odaları, sanayi odaları ve ticaret borsaları birliğini de, bünyesine mensup unsurlar veya 'birliğe dahil odalar -ve borsaların unsurları marifetiyle bu murakabeyi yaptırmak hususunda vazifelendirebilir. "Madde 14 İsim ve sarih adresi belli olmayan veya namı müstearla ihbar yapan muhbirlerin bu ihbarları naza-Ti itibare almmryacağı gibi, gösterilen adreste muhabirin bulunmaması veya bulunduğu halde böyle bir ihbar ya--pılmadîğmm zabıtla tevsiki halinde-ihbar mektupları veya dilekçeleri üzerine herhangi bir muamele yapılmaz. Şifahen yapılacak ihbarların zapta geçirilmesi mufabirlerce kabul edilmediği takdirde bu ihlbar dahi nazarı itibare alınmaz. "Madde 15 Memleket dahilinde imal edilen dokumalar hariç olmak üzere her türlü kullanılmış veya kullanılmamış çiyim, kuşam yasiyle manifatura ve tuhafiyecilik mevzuu eşyanın sey yar satıcılık suretiyle müstehlikin ayağına götürülerek satışa arzedilmesi veya satılması yasaktır. M"add.e 16 İcabı halinde halk ve Millî Müdafaa ihtiyaçlarını karşılamak ve ihtikârı önlemek maksadiyle 7 nci mad dede yazılı Vekâletler Millî Korunma Kanununun 11 ve 14 ncü maddelerine istinaden gerekli tedbirleri almağa selâhiyetliğdir. "Muvakkat madde Millî Korunma Ka nununun tadiline mütedair 6731 sayılı kanunun muvakkat birinci maddesi ge reğince durumlarını İslaha mecbur olan hakikî ve hükmî şahıslar mezkûr kanunun meriyete girdiği 11.-6.1956 tarihinden itibaren kanunen muayyen mehil içindeki K/51 ve K/1005 sayılı kararların tanıdığı şekilde ve işbu karara bağlı 1 sayılı listede veya listeye dahil olmayan mallar için muaddel 31nci maddenin IX ncu bendinde yazılı nislbette kâr hadlerini alabilirler. Madde 17 K/951, K/1005 v.e K/1018 sayılı kararlar ile bunlara ait tebliğler meriyetten kaldırılmıştır. Madde 18 Bu karar neşri tarihinde meriyete girer. Ankara : İşçi Sigortaları Kurumu II. Genel Kurulunun mesaisi '"bugün saat 9 da başlayan ve saat 15 e kadar devam eden celsesi ile sona ermiştir. Komisyon çalışmaları dün nihayet bul muş ve raporlar teksir edilerek delege-Lere dağıtılmıştır. Raporlar okundu. Delegeler raporlar üzerinde görüşlerini ^belirttiler. Komisyon sözcülerinin izahlarını müteakip reye konan raporlar kabul edilerek yö netim kurulu ibra olundu. İşçi Sigortaları Kurumu Genel Müdür-rü Vekili İlhan Altan Genel Kurul müzakereleri esnasında ileri sürülen tenkit ve dilekler hakkında bir konuşma yaptı. Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Cemal Kiper de bir banka kurulması ve sağlık işleri etrafında açıklamalarda bulundu. Görüşmeleri müteakip yönetim kurulunda mücMeti sona eren bir işveren v-s bir işçi üyenin yerlerine seçim yapıldı. Yönetim kurulunda müddeti sona eren işçi üye Ekrem Özkılıç ve yine yönetim kumlunda müddeti sona eren işveren üye Muhittin Taner yeniden yönetim kuruluna üye seçildi. Genel kurul gündemi sona ermişti. Çalışma Vekili adına kurula riyaset -etmiş bulunan Profesör Muammer Tolga riyaset mevkiini Çalısına Vekiline terketti. Kürsüye gelen Çalışma Vekili Mümtaz Tarh an bir haftadır devam eden ıgenel kurul toplantısında Türk işçisinin gerek iş mevzuatı cephesinden, gerek sosyal sigortalar bakımından dertlerinin, dileklerinin, şikâyetlerinin feirer nizama konulduğunu bu toplantıların verdiği intibalarla yeni hamleler yarat inak imkânının elde edileceğine işaret ettikten sonra dedi ki: «Bütün gayretlerimiz gerek işçinin, gerek işverenin sosyal adalet ölçüleri içinde millî istihsalâta beraberce hizmet etmelerini temindir.» İşçi hakları (bahsinde konuşan Çalışma Vekili «politikamız hükümet olarak Türk işçisini mesut bir hale getirebilmektir. Gene işveren hakkında politikamız h.ergün işvereni daha çok istihsal yapan, hergün kazancını arttıran ve arttığı kazanç nistoetin.de memleketin refahına hizmet eden birer varlık haline getirmektir.)) Dedikten sonra eksik olan bütün sosyal sigortaların tamamlanmasının hedef tutulduğunu ezcümle işsizlik sigortası, ölüm sigortası, mesuliyet sigortası gibi sosyal sigortaların sigortalık lehine tadil edileceğini hattâ bu sigortaların, sigortalıların ailelerine de teşmil edileceğini belirtti. Kurulması derpiş olunan banka mevzuatına da temasla sigortacılıkta randımanı arttıracak tedbirlerin düşünülmesinin de zarureti bulunduğunu, bu itibarla kurulacak bankaya konulacak sermaye ile randımanın bugünkünün kat kat üstüne çıkacağını beyan etti. İşçi meskenleri bahsinde de konuşan Mümtaz Tarhan işçi meskenleri işinin asıl meskene muhtaç olan az gelirli işçi vatandaşlarımızı da mesken sahibi yapmak gayesiyle yeni bir sistemin meydana ıgetirileceğini ve tetkikler neticesinde ,bir kanun projesinin hazırlandığını açıkladı. Sözlerini «hedefimiz işçi vatandaşlarımızın ve işveren vatandaşlarımızın- ve büyük Türk topluluğunun refaitı ve saadetidir» diyerek bitirdi ve delegelere teşekkür etti. 20 Haziran 1956 Ankara : Hariciye Vekili Fuad Köprülü Başvekâlete şu istife mektubunu göndermiştir: Yüksek. Başvekâlete: İzahına lüzum görmediğim sebeplerden dolayı Hariciye Vekilliğinden istifamm-kabulünü derin saygılarımla rica ederim. İstanbul Mebusu Fuad Köprülü Bu istifa kabul edilmiş, Hariciye Vekâleti Vekilliğine Dahiliye Vekili Et hem Menderes tayin olunmuştur. Ankara : Afganistan Kralı Majeste Zahir Şah,. rahatsızlığı dolayısiyle kendilerine âcil şifa temennisinde bulunan Reisicumhurumuz Celâl Bayar'a, bu nazik alâkasından dolayı teşekkürlerini bildirmiştir. Ankara : Japonya ile Ankara arasında P.A.A, Hava servisi tarafından ihdas edilen uçak seferleri münasebetiyle3 Tokyo Belediye Reisinin yolladığı dostluk me sajına, Ankara Belediye Reisi Orhan Eren bir mesajla teşekkürlerini bildire rek simle işlenmiş kıymetli bir seccade göndermiştir. Mesaj ve hediye ilk seferden Tokyo'ya avdet eden uçağın kaptan- pilotuna teslim edilmiştir. Ankara Belediye Reisinin Tokyo Belediye Reisi M. Yasui'ye yolladığı mesajın metni aşağıdadır: «Nazik mesajınızı ve güzel Japon bebe ğini büyük bir memnuniyetle aldım. Gösdermiş olduğunuz nezakete çok teşekkür ederim. Pan Amerikan Hava Yollarının yeni ihdas ettiği v-a Ankara ile Tokyo'yu doğrudan doğruya birbirine bağlıyan yeni hava yolu sayesinde şehirlerimizin ve memleketlerimizin çok büyük istifadesi olacağına eminim. Pan Amerikan Hava Yollarının nezaketinden istifade ederek bugün saat 8.45 de Ankara'dan modern, güzel ve efsanevî şehrinize uçacak olan ilk tayyare ile bir hatıra gönderiyorum. Lütfen Ankara halkı namına siz ekselansınıza ve Tokyo halkına gönderdiğim bji derin sevgileri ve tebrikleri kabul ediniz. "En derin temennilerimle.» Ankara : Mısır millî bayramı münasebetiyle Reisicumhurumuz Celâl Bayar ile Mısır Başvekili Ekselans Cemal Abdülnasır arasında tebrik ve teşekkür telgrafları teati edilmiştir. 21 Haziran 1956 Ankara : "Hariciye Vekâleti Temsil Bürosundan bildirilmiştir: İtalya Reisicumhuru Ekselans Giovannî Gronchi, Reisicumhurumuz Celâl Bayar tarafından vaki daveti kabul etmiş olun, önümüzdeki ekim ayının, ilk günlerinde Ankaraya resmî bir ziyarette bulunacaktır. "Bu ziyaret, Türkiye ile İtalya arasındaki sıkı dostluk ve işbirliğinin yeni ve güzel bir tezahürünü teşkil edecektir. Ankara : "Başvekil Adnan Menredes, bugün, saat 10.30 da Fransız Büyükelçisi J.ean Paul Garnier, saat 11.30 da Birleşik Amerika Büyükelçisi Fletcher Warren ile saat 20 de Irak Büyükelçisi Şakir "£lvadi, ve saat 20.30 da da Lübnan Büyükelçisi Muhommed Ali Hamad ile "Başvekâlette görüşmüştür. 22 Haziran 1958 Ankara : Basın, Yayın ve Turizm Umum Müdür lüğünün davetlisi olarak memleketimizi ziyaret etmekte olan Batı Almanya "Federal Hükümeti Matbuat ve İstihbarat Dairesi Şefi Edmund Forcbach ve tu teşkilâtın orta ve uzak doğu şubesi müdürü Willi Ritter ile 5 gazeteciden müteşekkil misafir Alman heyeti, mihmandarlariyle birlikte bugün saat 9 da uçakla İzmire hareket etmiştir. Ankara : Nevşehir vilâyetinin' Avanos kazasına bağlı Abdi, Gerce, Karayanalak ve Çağşak köyleri aynı vilâyetin Kozaklı kazasının merkez nahiyesine bağlanmiştır Ankara : İç Ticaret Umum Müdürü Dr. Mazhar Özkol Millî Korunma Kanunun tatbikatı ile ilgili olarak Ankara radyosunda su konuşmayı yapmıştır: "Millî Korunma Kanununun muaddel şekli 11 günden beri yürürlüğe girmiştir. Yeni hükümlere göre hazırlanan koordinasyon kararıyla kâr hadlerini tesbit eden 1 sayılı liste ve ishalâtçılıkla perakendecilik vasıflarının bir-legefcileceği halleri gösteren 2 sayılı liste 18 ve 19 haziran akşamları radyoda okunmuş ve metinleri de resmî gazete iie ilân edilmiştir. Kanun 24 milyon müstehlikin, sun'î fiat artışları veya mal saklanması suretiyle İstismarını önlemek gayesiyle olduğu kadar, doğru dürüst ve makul hadlerle çalıştığına inandığımız büyük tüccar v-a esnaf kitlesinin rahat ve emniyetle, yaptığının hesabını her zaman açıkça verebilmesi gayesini güden bir maksatla 'hazırlanmıştır. Bu itibarla kanun, büyük ekseriyeti .teşkil eden tüccar, sanayici ve esnaf zümresine değil, muayyen ibir darlığı her türlü kayıtlardan azade olarak istismara kalkışan ve nisbeti mahdut bir fırsatçı zümreye müteveccihtir. Kanun yalnız fiat mekanizmasını istihdaf ederek fiat ihtikârlarını önlemek gibi dar maksada da müteveccih olmayıp, maliyetin her sınıfta nasıl hesap edileceğim, unsurlarını tesbit etmek suretiyle tavzih etmekte ve ticarî maksatla satışa arzedilen her malın cins, evsaf ve koordinasyon kararında zikredilen hususlardan başka satış fiatı yanında maliyet fiatmı da yazdırmak suretiyle etiket konulmasını veya listeler yapılmasın ıtüccar ve esnaf arasında her türlü ticarî alış ve satışlarda ve müstehliklerin talebi üzerine satış fiatı 250 kuruşu geçen hallerde fatura verilmesini mecburî kılmak suretiyle Türkiyede yeni bir iktisadî ve ticarî nizam esaslarını kurmuştur. Filhakika kamın şimdiye kadar pazarlık gibi hem alıcıyı hem de dürüst satıcıyı iz'ag eden ve medenî memleketlerde hemen tamamen kalkmış eski ve lüzumsuz bir sistemi ortadan kaldırdığı gibi kararname ile tesbit edilen unsurlar dahilinde hesa© edilecek maliyet ve satış fiatlarmın yazılması suretiyle de Ibir taraftan makul fiat ve kârla da satsa gene fazla aldığı zan ve töhmeti altında kalan tüccar ve esnafımızı böyle bir zan ve ithamdan kurtarmak, diğer taraftan da sayın halkımızın aldığı malın kaça mal olduğunu bilmek suretiyle bir .huzura kavuşmasını sağlamaktır. Aynı zamanda kanun, efkârı umumi-yenin en müessir kuvv-et olarak kont-rolda hükümetimize yardım etmesini sağlamıştır. Sayın halkımızın, kendi menfaati icabı olarak, bu yardımı, tüccar ve esnafı sıkmıyacak ve müc'iç olmıyacak ve diğer taraftan da Ibana ne demiyecek ve işi hafif tutmıyacak şekilde, milletimize has vekar ve olgunluk ölçüsü içinde yapacağına eminiz. Türkiye'de, ticarî maksatlarla yapılan satışlar fatura, etik&t veya liste mecburiyetine tâbi olduğu gibi kâr hadleri koordinasyon kararma ekli listede gösterilen mallar hizalarında yazılı bulunan kâr hadlerine veya satış fiatlarma tâbidir. Valiler veya Belediyeler Millî Korunma kanununun ve koordinasyon kararının verdiği yetkiye dayanarak mahillî şart ve icaplara göre kâr haddi veya azamî fiat tâyini suretiyle malların satış fiatlarmı tesbit edecek ve bu had ve fiatlarla bunun dışında kalan Ibütün mallar hükümet veya belediyelerin hilâfına. kararı olmadıkça Millî Korunma kanununun 31 inci maddesinin 9 uncu bendinde yazılı kâr hadlerine tâbi olacaktır.İmalâtçılar için maliyet unsurları tesbit edilinceye kadar bunlar mümasili ithal malları için tanınan kâr hadlerine tabidir. Ayrıca Belediye hudutları içinde Belediyeler, Belediye hudutları dışanda valiler, Turizm belgesi almış yerler de1 dahil olmak üzere, fiat listelerini, nakliye, tellaliye, simsariye ve komisyon ücretleri gi<bi kanunda sayılı hususlar için fiat tesbitinden maada bir hizmet. veya san'at veya emek karşılığında a-lmacak sair ücretleri tesbite de yetkili kılmıştır.Bu selâhiyet dahilinde meselâ bir tüccar veya bir sanatkârın veya küçük esnafın yaptığı hizmet veya sanatının ücretini de tesbite yetkilidirler. Vali ve Belediye Reislerimizin kendilerine tanınan bu selâhiyetleri halkımızın ve meslek erbabının menfaatlerini mahallî şartlara gore en iyi şekilde telif ederek ve mümkün olan sür'~ atle kullanacağına kaniiz. Diğer taraftan ibu kanunun tatibikatını aksatmak için bazı kimseler ellerindeki malları muvazaalı bir şekilde devir veya mevcut malların iyisini sa'klıyarak kötüsünü arzetmek veya lüzumlu- hazırlıkları yapmak bahanesiyle dükkânlarını kapamak veya satışı durdurmak veya Millî Korunma kanununun son muaddel şeklinin neşrinden evvel, çalıştırdıkları 'kimselere verdikleri ücreti zahirî surette arttırmış göstererek müstahdemlerinden yüksek fatura almağa ve bu farkın bir kısmını. veya tamamını kendilerine hasrettikten toaşka bu sun'î şekilde yükseltilmiş ücretler üzerinden kâr hadlerini tahakkuk ettirmiye kalkışabilirler. Müddetsiz olarak dükkânlarını kapatmak ve satıştan imtinaya yeltenmekj kanunun ruh ve maksadına aykırı ha-ceketlerdir. Tetkike gelen selâhiyetli bir memura, kanuna ve buna istinaden çıkarılan kararlara kanunun neşri tarihinden itibaren yapılması mümkün olan hazırlıkları tevsik edemiyenlerin durumları kanunla istihdaf edilen gayenin tahakkukunu Önlemek ve bu gibi kimseleri Millî Korunma kanununun ağır müeyyidelerine maruz-bırakmak gibi bir tehlike taşımaktadır. Bu itibarla kanun ve kararnamenin hüsnüniyetle tatbiki için lüzumlu, hazırlıkların .büyük bir gayretle yapılması ve kontrola gelen salahiyetli memurlara (geçen müddet içinde yapılacak amî gayret ve hazırlığın yapıldığını tevsik edebilecek vaziyette bulunmak lâzımdır. Ayrıca muvazaalı şekilde yapılmış devir ve satışlarla maliyet unsurlarını yükseltmiye müteveccih fiat arttırmaları makûl sebebe dayanmadığı takdirde ve bilhassa kanunun neşrinden sonra yapılmış olanlar üzerinde ehemmiyetle durulacak ve suç unsurları araştırılacaktır. Bu kanunun tatbikatında ilgili memurlardan başka ihtiyaç sahipleri nasıl vazifeli ise mağaza sahipleri de vazifelidir. Bu itibarla karaborsa ve ihtikâr niyetiyle mal istedikleri zehabını tevlit eden şahıslar derhal Millî Korunma otoritelerine veya emniyete itibar suretiyle piyasadan malın karaborsaya intikalinin önlenmesi icab eder. İhtiyacından fazla mal mubayaa edenler hakkında gerekli tedbirler alınacaktır. Telâşa kapılmağa, ihtiyacından fazla mal almağa mahal yoktur. Diğer taraftan ihbar müessesesinin bir şantaj, bir taciz veya menfaat müessesesi haline getirilmemesinin en büyük teminatı da Türk halkının vekar ve vicdanıdır. Arada çıkacak istisnalara, kanun mümasil suçlarda tanınan cezanın üç mislini vermekle tedbir aldığı gibi 1020 sayılı koordinasyon kararının 14 üncü maddesiyle de isim ve adresi sarüh bulunmıyan, ciddî olmıyan ve tevsif edilemiyen ihbarların nazarı itübare almmıyacağını belirtmek suretyile gerekli ihtiyat tedbirleri alınmıştır. Buna mukabil bir vatanî hizmet duygusu içinde fırsatçı ve muhtekirleri ihbar edenlerin isimleri resmî makamlarca saklı tutulabileceği gibi, ihbar neticesi tebeyyün edenlere hâkimin takdir edeceği bir ikramiyenin verilmesi de derpiş edilmiştir. Türk halkının menfaat ve selâhiyeti uğruna istismarı önlemek ve ticaret piyasasının bazı nisbeti küçük fırsatçılar yüzünden son zamanlarda aldığı karışık durumu düzenlemek, medenî anlamda bir. ticaret ahlâkı ve sistemi koymak maksadiyle çıkarılan bu kanunda halkımızın olduğu kadar büyük nisbetleri itibariyle dürüstlük ve emniyet şartları içinde çalışmak istiyen ticaret erbabının ve sanayicilerimizin ve esnafın yardımına güveniyoruz. Kanun sizin içindir, telâşa kapılarak fazla mal almağa lüzum yoktur. Hükümete yardımcı olan Türk milletine hayırlı olsun." 23 Haziran 1956 Ankara : Aiganistandaki son deprem felâketi dolayısiyle Kızılay umumî merkezi tarafından teşkil edilen yardım ekibi ile lüzumlu yardım malzemesi, bu sabah saat 4 de askerî üs nakliye uçağımızla Kabil'e gönderilmiştir. Ankara : M. M. V. Temsil Bürosundan bildirilmiştir: Fransa Büyükelçisi Ekselans M. J. P. Garnier tarafından bugün Fransa Büyükelçiliğinde yapılan bir törenle Gül-hane Tıp Akademisi Dahiliye Profesörü Dr. General Burhanettin Tugan'a Fransa hükümeti tarafından tevcih e-dilen «'bahriye sağlık hizmeti şeref madalyası» verilmiştir. Merasimde Elçilik erkânı, yüksek rütbeli subaylar ve Temsil Bürosu mümessili hazır bulunmuşlardır. 24 Haziran 1956 Ankara : Bundan bir müddet Önce Çocuk Esirgeme Kurumu Gaziantep çocuk yuvasına şahsen 10.000 lira bağışta bulunan Başvekil Adnan Menderes'e bir altın madalya verilmesi hususunu karar altına almış olan Çocuk Esirgeme Kuru- mu genel merkez idare hey'etinin bu arzusu, bugünkü yıllık genel kurul kongresinde delege ve temsilcilerin alkışlar arasında ittifakla tasvip ve kabul .edilmiştir. Ankara : Çocuk Esirgeme Kurumu genel kongresi bu sabah saat onda tekrar toplanarak çalışmalarına devam etmiş, tüzüğün iki maddesinde tadilât yaptıktan ve dilekleri tesbit ettikten sonra genel merkez heyeti seçimine geçilmiştir. Yapılan tasnif neticesinde, şu zevatın seçildiği anlaşılmıştır. Osman Şevki Çiçekdağ, Ömer Sanaç, Burhanettin Onat. Atif Benderlioğlu, Ahmet Muhip Dıranas, Hasene İlgaz, Tahsin Nahit Uygur, Hulki Alisban, Refet Aksoy, Vehibi Kaç, Muzaffer Canıbolat, Lâtif Aküzüm.. Dr. Samüh Ünal, Galip GÜltekin. Süheylâ Yapar,. Baha Ak?it, Şemsi Ağaoğlu, Öz-can Şan, Yakup Gürsel, Avukat Necati Sepici,. Süreyya Sofuoğiu, Şemsi Demirkıran, Mehmet Ali Demir. İzzet Akçal ve Rıfkı Şalim Burçak. Bu netice riyaset divanı tarafından umumî hey'ete iblâğ edilmiş, alkışlar arasında y-sni genel merkez hey'etine "başarılar temenni olunmuş ve Osman Şevki Çiçekdağ ile kongre başkanı Tah sin Nahit Uygur birer konuşma yaparak kongreyi kapatmışlardır. Mesaisini bitiren kongre heyeti topluca Anıt Kabre giderek Aziz Atatürk'ün kabrine çelenk ve çiçekler koymuştur. Bu arada kongre Cumhurreisimiz Sayın Celâl Bayar ve Başvekilimiz Adnan Menderes'e saygı ve teşekkür hislerini belirten telgraflar çekilmesini alkışlar arasında karar altına almıştır. Anıt Kabri ziyaretten sonra delegeler Çocuk Esirgeme Kurumunun Keçiören yuvasını ziyaret etmişlerdir. Sivas : Sivas'ın Koyulhisar kazasına bağlı İskender, Seydi;kale ve Yeni Arslan köyokullarının temeli bugün merasimle atilmıştır. Merasimde Vali, askerî ve mülkî erkân ile kalabalık bir .halk top luluğu hazır bulunmuştur. Bu- münasebetle, Vali Kadri Erogan bir konuşma yaparak bu inşaat mevsiminde 67 Köy okulunun temelinin atılmış olduğunu ve bunların hepsinin 1956 1957 ders yılma yetiştirileceğini hâlen Suşehri. Zara ve Hafik kazalarına bağlı nahiye ve .köy okullarının tamamlanmak üzere olduğunu söylemiş ve hazır bulunanları Önümüzdeki haftadan itibaren açılış merasimlerine davet etmiştir. 25 Haziran 1956 Erzurum : Üçüncü ordu silâh sergisi, bugün saat 14.30 da üçüncü ordu müfettişi korgeneral Necati Tacan tarafından merasimle açılmıştır. Merasimle Vali vekili, mülkî ve aske'rî erkân ile kalabalık bir halk topluluğu hazır bulunmuştur. Bu sergide Türk ordusunun gücü ile kara, deniz ve hava kuvvetlerimizde mevcut silâh ve malzeme, halkımıza tanıtılmıştır. Bu arada mehter takımı gösteriler yapmış ve sergi Erzurumlular tarafından çok büyük rağbet görmüştür. Ankara : Büyük Millet Meclisi, bugün saat 15 te reisvekillerinden İhsan Baç'ın başkanlığında toplanarak Millî Korunma kanununda yapılan son değişikliklerin tatbikatı dolayısiyle lüzumlu teşkilâtın kurulmasını sağlıyan kanun teklifini, İktisat ve Ticaret Vekilinin takriri üzerine, takdimen ve müstac-len müzakere ve ka'bul etti. Savunma meto'usu Ekrem Anıt tarafından hazırlanmış olan bu teklifte, son Millî Korunma kanunu tâdilleri ile memleketin iktisadî nizamına mühim ve kuvvetli müeyyideler vazedildiği cihetle, bu teşkilâta çerek devlet kadrolarından, gerek serfoest sektörden kifayetli ve liyakatli eleman sağlanma sı, ve bunlara verilecek maaş v.e ücretin 3656 ve 3659 sayılı kanunların gumulû haricinde tutularak, müktesep hak teşkil etmemek üzere, İcra Vekilleri heyetince tesbit olunacak kadro maaş ve ücretile çalıştırılabilmesi hedefi güdülüyordu. Bu kanun teklifi üzerine söz alan 'bütün hatipler, alâka ve münasebeti dolayısiyle, Millî Korunma kanununda yapılan tadillerin son tatbikatına da temas ederek, piyasada görülen ucuzluk karşısında vatandaşın duyduğu memnuniyeti belirttiler. İlk sözü Demokrat Partiden Tokat mebusu Ahmet Gürkan aldı. Memlekette umumî bir sevinç havası yaratmış olan muaddel Millî Korunma kanununun tatbikatta daha iyi netice verebilmesi için, müzakere edilmekte olan tek lifin sür'atle kabul edilmesi gerektiğini söyledi. Ayrıca Millî Korunma kanunu ile ilgili kararnamelerin yeniden gözden geçirilmesini, ithalâtçıya çok. fazla kâr hadleri tanınmışsa bunların düzeltilmesini istedi. Ankara mebusu Talât Vasfi Öz, Ticaret Vekâleti tarafından neşrolunan 1020 numaralı koordinasyon kararının vüzuhlu bulunduğunu söyledi. Ticaret erbabının, kararnamenin tatbikatı ile ilgili olarak, aydınlanmak üzere, gerek belediyelere, gerek doğrudan doğruya vekâlete yaptıkları müracaatlara tatmin edici cevaplar alamadıklarını belirtti. Ağır ceza tehdidi altında ibulunan bu vatandaşların ayni zamanda ir-şad etmek lâzım geldiğini kaydeden Talât Vasfi Öz, kanunun tatbikatı ile meşgul olmak üzere kurulacak yeni teşkilâtın rehberlik vazifesini de isabetli bir şekilde görerek azamî şefkatle hareket etmesi gerektiği noktasında İsrarda durdu. Koordinasyon kararının "birinci derecede ilgilileri dahi zühule gönderebilecek kadar vuzuhsuz olduğunu, yeni teşkilâtı kurarken vatandaşı aydınlatmak üzere bir müracaat bürosu teşkilini de derpiş etmek gerektiğini (belirterek sözlerini bitirdi. İktisat ve Ticaret Vekili Zeyyat Mandalinci, söz alarak kürsüye geldi. Daha önce konuşan her iki hatibin mütalâ -alan üzerine, bu konuda memleket ölçüsünde mevcut olabilecek tereddütleri izale maksadiyle ,bir konuşma yapti. Zeyyat Mandalinci dedi ki: «Üzerinde hepimizin mutabık kalmamız lâzım gelen mühim bir nokta var. Bu da şudur: Millî Korunma kanunu, bir kontrol nizamını tesis etmek üzere yüksek Meclisin kabul ettiği bir kanun mudur, yoksa memleketimizde hepimizin ayrı ayrı şikâyetçi olduğumuz bozulmuş bir ekonomik nizamı yeniden tesis etmek için yapılmış bir kanun mudur.? Mes'eleler mücerret olarak prensiplerinin dışında teker teker ele alındığı zaman insanı şaşırtabilir, yanlış istikametlere imâle edebilir. Muayyen bir1 mevzu üzerinde, muayyen bir kalem eşya üzerinde tatbik edilen bir kâr haddi ,bazı vatandaşları tatman edebilir. Bazı vatandaşları tatmin etmiyebilir. Esasen herkesin birden tatmin edilmesinin imkân ve ihtimâli yoktur. Fakat bütün mesele, kaleme alınmış bulunan koordinasyon kararının ve bundan sonra neşredilecek koordinasyon kararının umumî konjoktüru içinde, şartların hangi ekonomik politika çerçevesi içinde değişmiş olduğunu izah etmek ve anlamaktır. Bü. gün memleketimizde mevcut bulunan, istikrarsızlığın bize gösterdiği yol şudur: Bir taraftan en yüksek kazançlarla muayyen bir hayat seviyesi tesis etmiş bulunan bir vatandaş grubu vardır. Bunun yanında en aşikâr kazançlarla hakikaten geçim darlığı içinde yaşıyan bir vatandaş grupu vardır. Bizim sıkıntımız bu iki grup arasındaki muvazenesizlikten ileri gelmektedir. Hayat şartlarının günhe gün devam e-den ağırlaşması karşısında asgarî geçime dahil olan zümrelerden daha iyi yaşama imkânları bahşetmek için devletin takilbetmesi lâzım gelen politika bu gibi vatandaşların hayat seviyesini yükseltmek istikametinde, olmak lâzım gelir. Fakat bu istikamette yapılan tecrübeler göstermiştir ki, memur maaşlarına yapılan zam, amele ücretlerine yapılan zam ve buna mümasil zamlar, geçim durumunu değiştirmemektedir. Çünkü bu sektörler içerisindeki vatandaşlarm daha iyi yaşaması, için .yaptığımız zamlar diğer sektörler içersinde hayat pahalılığını ve fiyatların yükselmesini intaç etmektedir. Bu, fasit bir zaruret halinde devam edip gitmfe istidadındadır.» İktisat ve Ticaret Vekili, bunun önüne geçmek için, gayri meşru kazançlar sağhyarak yüksek hayat seviyesi temin eden insanlar üzerinde, ikinci gruptakiler lefhine bir muvazene tesis etmek 'zarureti' mevcut olduğunu belirtti. Bu muvazenesizlik karşısında, aynı yüksek hayat seviyesini muhafaza hususunda hiç kimsenin hak iddia edemiyeceğini kaydederek şöyle devam etli: «'Bu durumda olanların, meşru sermayeleri ve yaptıkları işin kendilerine temin etmesi lâzımıgelen meşru kazanç haddine ve şartlarına inmeleri, muvazeneyi tesis için yapılacak .en 'makul harekettir. Onun için hükümet olarak (bizim verdiğimiz karar şudur: 20 30 bin lira sermayesi olan bir vatandaşa, mutlaka iki senede bir apartman yaptırmak mecburiyetinde değiliz. Ve mutlaka kendisine senede 2-3 yüz bin lira kazanç sağlamak zorunda da değiliz.» Zeyyat Mandalinci, bu durumda olanların makul seviyede 'bir kârla yaşamağa kendilerini alıştırmaları gerektiğini hatırlatarak sözlerini şöyle bitirdi: «Kâr hadlerinin te^bitinde bir az kıskanç davrandı isek sebebi, bu anlatıştaki bir endişenin mahsulü olan gay retten ileri gelmiştir.» İktisat ve Ticaret Vekili, ithalâtçı teşvik olunurken perakendecinin mağdur edilmemesi yolundaki mütalâaya da temasla, bir defa, ithalâtçının umumî masraflarım dikkate almak gerekdiği, saniyen, ithalâtçıların kâr hadleri, sadece carî ihtiyaç maddeleri üzerinde bir az yüksek tutulmuş olduğunu, fakat lüks eşyadaki ithalâtçı kâr hedlerinin askarîye indirilmiş bulunduğunu söyledi ve dedi ki: «Eğer (biz, carî ihtiyaçlar için piyasa ihtiyacını karşılamaz, piyasayı beslemezsek bu kanunun tatbikatından müsb3t netice alamayız. Bunun için carî ihtiyaç maddelerinin memlekete sür'atle gelmesi için teşvikkâr bazı hükümler kabul ettik. Ve bu maddelerin ticaretini cazip bir hale koymak istedik. Hükümetin politikası, carî ihtiyaç maddeleri mevzuunda piyasadaki 'bolluğu derhal doldurmak gayesine matuftur ve bu gayretin mahsulüdür. Bu arada şu ciheti belirtmek isterim: Niyetimiz şu veya bu tüccarı boğmak, tüccar arkadaşlarımızın geçim imkânlarını ortadan kaldırmak değil (bilâkis mevcut nizam içinde, meşru kâr hadleri içinde onların geçimlerini temin etmektir.» İktisat ve Ticaret Vekilinin (bu izahların dan sonra Manisa bağımsız meb'usu Hikmet Bayur söz aldı. Millî Korunma kanunu tadilâtını tatbikatta halkın benimsediğini kaydederek söze başladı. Şimdi görüşülmekte olan kanun teklifinin piyasanın kontrolü ile ilgili bulunduğuna işaretle, kontrollar, evvelden haber edilerek değil, fakat haibersiz ve devamlı yapılacak olursa iyi netice alınabileceğini açıkladı. Millî Korunma kanununa rağmen bir kısım malları kaçırıp saklıyanlar olduğuna dikkati çekerek 'bunlar hakkında tedbir alınmasını istedi. Demokrat Partiden Kocaeli meb'usu Sadettin Yalım, tatbikattan herkesin memnun olduğunu, böylece hükümetin memlekette pahalılık yaratmadığı, fakat ancak fahiş fiyatlarla satış yapılması yüzünden sun'î bir pahalılık vücut 'bulmuş olduğunun anlaşıldığını belirtti. Kontrol teşkilâtında ek görevli olarak eleman çalıştırılmasını temen ni etti. Demokrat Partiden Sürt mebusu Mehmet Süalp, Millî Korunma kanununun tatbikatında verimli neticeler elde -lunabilmesi için, vazifelendirilecek memurlara geniş selâhiyetler verilirken bunlar hakkında cezaî müeyyide de koymak lâzım geldiğini söyledi. Bu teşkilâtta devlet memurları da çalıştırılabileceğine 'güre, bunların ayni zamanda iki vazifede nasıl çalışabileceklerini sordu. Demokrat Partiden Bursa mebusu Muhlis Erâener, bu kanunun Millî Korunma kanunu tadilâtı ile birlikte umumî heyete getirilmemiş olmasını tenkid etti. Bu yüzden, memlekette mevcut sütunlardan uzunca bir zaman faydalanma imkânının heder edildiğini ileri sürdü. Millî Korunma kanunu ile ilgili olarak çıkarılan kararnamelerin daha basit ve kolay anlaşılır hale getirilmek suretiyle hepsinin bir araya toplanmasını, böylece tatbikatta kolay 3ık sağlıyacak bir vuzuh, getirilmesini istedi. ."Demokrat Partiden Tokat mebusu Osman Hacı Baloğlu Ticaret Vekâleti teşkilâtının bugünkü halile kifayetsiz olduğunu, hazırlanmış bulunan yeni teşkilât kanununun bir an evvel Meclise getirilmesi lâzım geldiğini söyliyerek konuşmasına başladı, Milli Korunma kanununun tatbikatındaki muvaffakiyetsizliğin bugüne kadar daima kont-toi mekanizmasının kifayetsizliğinden ileri geldiğini, bu itibarla Ticaret Vekâleti, önce bünyesi bakımından mücehhez bulunmazsa, yeni kurulacak kontrol teşkilâtının semere sağlayamıyacağını belirtti. .Demokrat Partiden Seyhan mebusu Mehmet Ünaldı, kanunun tatbikatından milletçe inşirah duyulduğunu ifade ettikten ve kontrol isinde asıl vazifenin vatandaşlara düştüğünü belirttik ten sonra, yeni kurulacak teşkilât ü-zerinde fikirlerini açıkladı. Tatbikata "hiç ara vermeden, -bütün şiddeti ile devam etmek (gerektiğini, yasak kısa sürer diye düşünenlerin bu ümidini behemehal kırmak gerektiğini bu teşkilâtta Ticar-st Vekâletinin mutlaka ehliyetli elemanlara yer vermesi gerektiğini, 'bir de sirküler ve kararnamelerin daha acık ifadelerle hazırlanması yerinde olacağını söyleyerek konuşmasını tamamladı. Demokrat Partiden Samsun mebusu Ekrem Anıt, bu kanun, teklifni getirmiş olan mebus sıfatiyle teklifin ana "hatları hakkında etraflı izahlarda bulundu. Bu arada, teşkilâtta çalıştırılacak, elemanların mesuliyetlerinin de belli olduğunu, hâlen mer'i Millî Korunma kanununda bu hususta hükümler yer aldığını vazifelerini ihmâl ettikleri takdirde derpiş edilen ceza hükümlerinin, bu memurlar hakkında iki misli olarak tatbik olunacağını hatırlattı. Ayrıca, bunlar hakkında memurin muhakemat kanunu hükümlerinin de tatbik edilmeyeceğini belirtti. Ekrem Anıt, teşkilâtta vazife göreceklere ödenecek mi? ve ücretlerin neden barem kanunu şumülü dışında bırakıldığını da açıklıyarak Meclisin ilgili 'komisyonlarınca gerekli tadillere uğramış olan teklifin kabulünü istedi. Demokrat Partiden Elâzığ mebusu Hüsnü Göktürk, Millî Korunma kanunu tatbikatında esas kontrol vazifesini halkın üzerine alması ve böylece resmî makamların isini kolaylaştırması gerektiğini söyledi. Komisyon sözcüsü ordu mebusu Refet Aksoy görüşülmekte olan tasarının gayesini açıkladı ve Millî Korunma makamları ile elde edilen nisbet neticeyi devam ettirebilmek için, bu teşkilâtta çalışacaklara verilecek ücretleri ilgilendirdiğini söyledi. Teknik izahlarda bulunurken fazla ödenecek olan bu memurlar için mesuliyet hükümlerinin mer'i kanuna «şasen vazedilmiş 'bulunduğunu belirtti. Bunların mal be yanatma tâbi tutulması hakkındaki mütalâaya hükümetin dilediği memuru mal beyanında bulunmağa davet edebileceğini hattâ gerekirse bu kanunun tatbikatında vazife alacaklara mahsus olmak üzere, bu mahiyette ayrı bir kanun da getirilmesi mümkün bulunduğunu söyledi. Refet Aksoy, görüşülmekte olan teklifin kabulü ile Ticaret Vekâletinde bir Millî Korunma dairesi kurulacağını, bu dairenin faturaları tetkik, murakabe işlerini tedvir, tahsis ve tevzi muamelelerini ifa ve nihayet idarî ve hukukî isleri düzenlemek gibi dört vazifesi bulunacağını izah ederek tafsilât verdi. Başka söz istivan olmadığı için, maddelere geçildi ve müstaceliyetle .görülen teklif böylece kanun halini aldı. Müzakeresi tamamlanan diğer lâyihalar. Bundan sonra, ikinci müzakeresi yapılacak kanun lâyihalarının konuşulmasına geçildi ve Kırıkkale yapısı 81mm. lik iki "bin adet havan mermisinin Libya devletine hibe edilmesi hakkındaki lâyiha, Orman Umum Müdürlüğü teşkilâtına dair bir kanuna bağlı cetvellerde değişiklik yapılması hakkındaki lâyiha, köy ebeleri ve köy sağlık memurları teşkilâtı yapılmasına ve Sıhhat ve İçtimaî Muavenet Vekâleti teşkilâtı ve memurin kanununun bazı maddelerinin değiştirilmesine dair kanun lâyihası, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası. kanununun bazı maddelerinin tadiline dair kanun lâyihası, Rize mebusu Hüseyin Agun'un çay kanununun bazı maddelerinin tâdiline ait kanun teklifi, denizde can emniyetinin korunması hakkında 1948 yılında Londra'da toplanan milletlerarası konferansta kabul edilen nihaî karar ile eklerine katılmamıza dair kanun lâyihası, Maarif Vekâleti kuruluş kadrolariyle merkez kuruluş ve görevleri hakkındaki kanunda değişiklik yapılmasını tazammun eyleyen kanun lâyihası, devlet memurları aylıklarının tevhit ve teadülüne dair kanuna bağlı 1 sayılı cetvelin Tapu ve Kadastro Umum Müdürlüğü kısmında değişiklik yapılması hakkındaki kanun lâyihası kabul edildi. Birinci defa müzakeresi yapılan lâyihalar. Meclisin bugünkü toplantısında, Giresun mebusu Abdullah İzmen'in hukuk usulü muhakemeleri kanununun 5464 sayılı kanunla muaddel 81 inci maddesinin değiştirilmesi hakkındaki kanun teklifinin, Amasya mebusu Mustafa Zeren'in pasaport kanununun 14 üncü maddesinin bendine bir fıkra eklenmesi hakkındaki kanun teklifinin Gaziantep mebusu Süleyman Kuranel' in yapı ve imar kanunu teklifinin birinci müzakereleri yanıldı. 50 milyon liralık iç istikraz akdi hakkındaki kanun lâyihasının birinci müzakeresi sırasında söz alan Kocaeli mebusu Ekrem Alican (Hür. P.) ,bu kanun lâyihası dolayısiyle 1955 yılı bütçe tatbikatının neticesi hakkında malûmat verilmesini istedi. Maliye Vekili ile, Bütçe Encümeni sözcüsünün salonda bulunmamasından dolayı, ıbu lâyihanın müzakeresi gelecek toplantıya bırakıldı. Bundan sonra Vakıflar Urnum Müdürlüğü vazife ve teşkilâtı hakkındaki kanun lâyihasının müzakeresine geçildi. Meclisin bugünkü toplantısında, ziraat encümeninde müzakeresi bitirilmiş olan orman kanunu lâyihasının, Adalet, Dahiliye, Maliye ve Bütçe Encümenlerinden seçilecek beşer azadan muvaf kat bir Encümen kurularak bu Encümende müzakeresi teklifi de ka'bul olundu. Büyük Millet Meclisi çarşamba günü toplanacaktır, Samsun: Samsun'da inşası tamamlanmış bulunan muvakkat kolej binasının açılış merasimi bugün kalabalık bir davetli kitlesinin huzurunda yapılmıştır. Halkın ve hükümetin işbirliği ile meydana gelmiş bulunan kolej binası, Vali Turgut Başkayanm hayırlı ve uğurlu olması temennisiyle hizmete açıldıktan sonra davetliler tarafından gezilmiştir. Daha sonra davetliler toplu bir halde Kadıköy semtinde 250 bin liraya ihale edilerek inşası bitmek üzere olan Kâzımpaga ilk okulunu gezmişlerdir. 26 Haziran 1956 İstanbul : Basın Yayın ve Turizm Umum Müdürlüğünün davetlisi olarak 3 haftadan beri memleketimizi ziyaret etmekte bulunan Federal Almanya gazetecilerinden müteşekkil yedi kişilılv heyet bugün öğle üzeri Frankfurt'a müteveccihen İstanbuldan hareket etmişlerdir. Ankara : 20 Haziran 1956 tarihli resmî gazetede neşredilen K/1020 sayılı kararın 15 inci maddesi «memleket dahilinde imâl edilen dokumalar hariç olmak ü-zere h-sr türlü kullanılmış veya kullanılmamış giyim, kuşam eşyası ile manifatura ve tuhafiyecilik mevzuu eş yasının seyyar satıcılık suretiyle müstehlilün ayağına götürülerek satışa arzedilmesi veya satılması, yasaktır hükmünü ihtiva etmektedir. J3u hüküm bir takım fırsatçıların her türlü kontrolden azade kalarak müstehlikin ayağına gitmek suretiyle murakabesi imkânsız satışlar yapılmalarını önlemeğe, bu gibi eşyanın bu ellere düşmesi imkânını bertarat ederek müstehlikin normal yollar ve fiyatlarla ihtiyaçlarını tedarik etmelerini sağlamağa matuf "bulunmaktadır. Bu itibarla, halkımızın da bu tedbirin tatbikine yardımcı olmaları, memnuiyete rağmen bu gibi satış teklifleriyle karşılaşmaları halinde keyfiyetten kontrol veya emniyet mercilerini "haberdar etmeleri faydalı olur.Ancak belediyenin sarih müsaadesine bağlı pazar yerleri, tahdit edilen mahallerde kalmak ve kontrol altında tutulmak kaydı ile, bundan müstesnadır. İzmir : Mili' Korunma Kanunu tatbikatı ve diğer mevzular hakkında Ankarada ilgili makamlarla temas eden Ege bölgesi sanayi odası başkanı Osman KiTbar şehrimize avdet etmiş ve temasları hakkında şu 'beyanatı vermiştir: Millî Korunma Kanunu ile onu besleyen koordinasyon kararları, memlekete iş hayatında istikrar ve itimad havasının uyanmasına yaramıştır. Şunu büyük bir memnuniyetle haber verebilirim ki. köylümüz dahil olmak ü-zere müstehlik kitleler, hükümetçe İmmış ve tatbikine kısmen geçilmiş olan kararları, bir bütün halinde tasvip eylemiştir. Halkımız şimdiye kadar rastlanmadık bir emniyet havası "içinde ihtiyaçları tedarike başlamıştır. Fiyatlarda karşılaşılan gerilemeseler müs tehlik kitleye iştira hevesi vermiştir.» Osman Kibar, kanun tatbikatı üzerinde hükümetin büyük bir hassasiyetle durduğunu, kâr hadlerinin tâvininds en az iş sahipleri kadar hassas davrandığını belirterek sanayi branşlarındaki .imalâta ait maliyet unsurlarının tesibiti için İzmir Ticaret Odasında çok ciddî çalışmalara geçildiğini, hazırlanacak listenin en kısa zamanda İktisat ve Ticaret Vekâletine takdim edileceğini, onu takiben de listenin dışındaki sanayi branşlarım ilgilendiren hususların ele alınacağını izah etmiştir. Ege bölgesi sanayi odası başkanı, ek listedeki malların ithalâtçısı durumunda olanların da ayni kârla çalışacaklarını, yeni dış ticaret rejimine ait hazır lıklara Ankara'da devam edilmekte olduğunu, ithalâtta fiyat kontrolünün o-dalar birliğinin de iltihakı ile çok dikkatli bir mekanizma tarafından kontrol ve idare olunacağını sözlerine ilâ ve etmiştir. İzmir : Karargâhı getrimizde bulunan Nato Güney doğu Avrupa müttefik kuvvetleri kumandanı korgeneral Read'in Yunan yardımcılığına tâyin olunan tuğgeneral Meletios Aleksandrakis. bugün uçakla Atinadan Cumaovası hava alanına gelmiştir. General Akksandrakis, Nato Güney doğu Avrupa kara kuvvetleri karargâhına muvasalat ettiği zaman kendisini Türk, Yunan ve Amerikan erlerinden müteşekkil 'bir ihtiram kıt'ası selâmlamşıtır. Kurmay Başkanı William Bullock refakatinde karargâha «firen y-sni kuman dan yardımcısı, burada çalışan subaylarla tanışmıştır. General Aleksandrakis, yeni görevi hakkında verdiği 'beyanatta «altı milletin subay ve erlerinin dünya -ulbün'ü korumak amacı ile 'beraberce çalıştıkları bu Nato kumandanlığına tâyin edilmek banim için bir şereftir.» demiştir. General, yeni Nato görevine Yunan Genel Kurmayı harekât başkanlığından gelmektedir. İzmir : Vilâyetimizin tütün, pamuk, zeytin gibi istihsal rekoltesi yüksek olan bölgelerinden Torbalı, Tire, Bayındır, ve Ödemiş kazalarının anayolları üzerinde bir müddetten beri vapıları devam etmekte olan büyük köprülerin inşaatı ile ayak imlâsı İşleri tamamiyle bitirilmiş, ve bu köprüler geçide açılmıştır. Bunlardan Torbalı kazası önündeki Çaybaşı köprüsüne 187.715, Bayındır kazası önündeki Engeneli ve Falaka köprülerine 210.000, Ödemiş kazası yolundaki ilk kurşun köprüsüne 122.105, Tire kazası Çatal yolundaki Hüseyin-ağa köprüsüne 288.290, Tire - Torbalı yolundaki Rahmanlar köprüsüne de 447.527 lira sarfedilmiştir. Bu altı köprünün inşaası ve bunların imâl işlerinin ikmâli ile hizmete açılması büyük ibir istihsal ve nakliye merkezi olan bu bölgede sevinç ve memnuniyet uyandırmıştır. İstanbul : Alman hükümeti matbuat ve istihbarat dairesi şefi bay Försbaeh'in birden bire vazifesinden azledildiği hakkında bazı Türk gazetelerinde çıkan haberleri yalanlamak üzere hareket ettiği aynı dairenin yakın ve uzak doğu şulbesi müdürü Willy Ritter, matbuat ve istihbarat dairesini iki seneden beri tedvir etmekte olan mumaileyhin başka mühim bir vazifeye naklen tâyininin Türkiyeye hareketinden evvel takarrür ettiğini bildirmiş ve bu sefbeple naklin Türkiye seyahati ile hiçbir alâkası ve münasebeti olmadığını kat'î bir lisanla teyid etmiştir. 27 Haziran 1956 Ankara : Elli nahiyemiz, yeniden tam teşkilâtlı ihale getirilmiştir. Bu nahiyeler şunlardır: Köşk, Marmara, Sivan, Simek, Tah-taköprü, Etili, Öğdem, Bekili, Eğil, Ka zar, Aşuta, Ovacık, Olur, Kaymaz, A-raban, Yağmurdere, Erzin, Namrun, Hoyrat, Adagide, Aralık (Başköy), Gökçeağaç, Felâniye, hereke, Hüyük, Yeniceoiba, Zıvarık, Örencik, Osman-cali, Gücük, Süngülü, Yerkesik, Gelve-li, Korgan, Güneysu, Dikibryık, İluh,(jBatmaz), Dikmen, Çetinkaya, Ağva-nis, Dernekpazarı, İğdır, Karakeçi,. Ceplânpmar, Hasbek, Kocanoz, Kozlu.. Ankara : İktisat ve Ticaret Vekâletinden bildirilmiştir: 6731 sayılı kanunun muvakkat birinci maddesi müstehlike satış yapacak mağaza teşkilâtına mâlik bulunan hakikî ve hükmî şahıslardan ithalâtçı veya. toptancılara, durumlarını mezkûr kanuna intibak ettirmek üzere 6 aylık mehil tanımıştır. Bu durumda olanların perakende satışlarında K/1020 sayılı karara göre maliyet hesaplarını yapmaları ve kâr hadlerini almaları caizdir. Ancak bu kâr hadleri mezkûr karara ek (1) sayılı listede veya Millî Korunma kanununun 6731 sayılı kanunla değişik 31 inci maddesinin IX uncu bendinde gösterilen miktarları geçemez. Tevzie tâbi mallarda ithalâtçılar perakendeci kârı alamazlar. Keyfiyet tavzihan ilân olunur. 28 Haziran 1956 Ankara : Viyanada 17 haziran günü Avusturya Cumhurbaşkanının bir hitabesiyîe a-çılmış (bulunan dünya enerji konferansına 50 den fazla memleket 3.000 e yakın delege ile iştirak etmiştir. Seçkin ilim adamları ve mühendisleri, bütün dünyada durmadan artan enerji ihtiyaçlarının karşılanması hususunda kongreye sunulan 278 rapor üzerinde müzakere ve münakaşalarda bulunmuşlardır. Türkiye, Viyana'da yapılan bu 50 inci dünya enerji kongresine 3 raporla iştirak etmiştir. En fazla delege gönderen memleket 365 delege ile Almanyadır. Daha sonra sırasiyle Avusturya 354, İngiltere 274, Amerika 250, Fransa 124, Sovyet Rus;ya 88, İtalya 88, İsveç 59 Danimarka 46 delege göndermişlerdir. 'Türkiye 'bu kongreye 12 delege gönder mistir. Türik heyeti Türk millî enerji komitesi balkanı ve Nafia Vekâleti şirketler reisi yüksek mühendis T. Fikret Suer'in başkanlığında Nafia Vekâletinden devlet su işleri umum müdürü yük. Mühendis Süleyman Demirel, elektrik iğleri etüt idaresi umum müdürü İbrahim Deriner, etüt kolu müdürü yük. müh. Hidayet Turanlı, İstanbul ETT umum müdürü Haydar KÖk, İzmir ESHOT umum müdürü yük. müh. Fethi Manguoğlu, iller 'bankasından hidroelektrik müdürü yük. müh. Namık Sılay, Etibanktan Dr. müh. Cavid Erginsov, İstanbul teknik üniversitesinden elektrik fakültesi dekanı Prof. Tungut Boduroğlu ve ordinaryüs Prof. Dr. Nami Serdaroğlu ve teknik okuldan Prof. Ali Berkol'dan müteşekkildir. :21 haziran gecesi ŞönTarum sarayında Avusturya hükümeti tarafından verilen resmi kalbul ve ziyarette Türkiye' nin Viyana Büyükelçisiyle Türk delegeleri hazır bulunmuşlardır. Delegelerimizden bir kısmı çeşitli santral ve elektrik tesislerini tetkik etmek üzere milletlerarası teknik turlara katılmışlardır. İstanbul : Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri ve İspanya arasında Maarif Vekâleti basma yazı ve resimleri derleme müdürlüğü eliyle Öteden 'beri yeni yayınların mübadelesi yapılmaktadır. Merkezi Washington'da bulunan Smithsonian İnstitution adlı milletlerarası mübadele servisi tarafından son bir buçuk senede 68 sandık kitap ve dergi yollanmış, founlar Ankara ve İstanbuldaki ilgili devlet dairelerine özel kurumlara v.e şahıslara tevzi olunmuştur. Buna mukabil memleketimizin resmî yayınlarından dört sandık kitap ve dergi Amerikaya gönderilmiştir. İkişer nüsha olan bu yayınlardan birer nüshası Amerikan millî kütüphanesi vazifesini ıgören kongre kütüphanesi.ne, birer nüshası da Amerikanın en büyük kütüphanelerine tahsis olunmuş tur. İspanyadan da daha az miktarda olmak üzere kitap ve dergi gelmektedir. Ankara : Millî Korunma Kanunu hükümlerinin, tatbikatta müessiriyetini sağlamak maksadiyle, Adliye Vekâleti, bazı Vilâyetlerde yüksek dereceli hâkimlerden müteşekkil toplu Millî Korunma mahkemeleri teşkiline karar vermiştir. Pek yakında faaliyete geçecek olan bu mahkemeler, müstakilen ve müstemirren Millî Korunma suçlarına taallûk eden dâvalara (bakacaktır. Ayrıca irtikâp ve ihtilas gibi ehemmiyet arzeden dâvalar da toplu Millî Korunma mahkemelerinde görülebilecektir. Adliye Vekâleti, Millî Korunma kanununun tatbikatı ile meşgul olmak üzere, müstakilleri ve müstemirren vazifeli müddeiumumîlik heyetleri de kuracaktır. 29 Haziran 1956 Ankara : İşletmeler Vekili Samet Ağaoğlu Anadolu Ajansına şu beyanatta bulunmuştur: «Vekâletimize bağlı iktisadî devlet teşekküllerine, sermayesinin yarısı bunlar tarafından verilmiş bulunan şirket ve müesseselere bugün yaptığım 'bir tamimle bu hususları bildirmiş bulunmaktayım: Hangi rjartiye mensup olursa olsun (bu teşekküller mensuplarının partilerinde delegelik, idare heyeti reis ve âzâlığı gibi faal vazife sahibi olmalariyle teşekkül mensupluğu içtima edemeyecektir. Bunlar ya partilerindeki veya teşekküldeki vazifelerinden birimi tercih durumundadırlar. Teşekkül mensupları partili şifahiyle ve parti toplantılarında bağlı olduklan teşekkül hakkında konuşma yapmaları disİDİin cezasiyle karşılanacaktır. Bu karar ile iktisadî devlet teşekkülleri ve onların kurdukları müesseler zararlı parti çekişmelerinin sahnesi olmaktan kurtarılmış ye memlekitimizin kalkınması bakımından haiz oldukları ehemmiyetle mütenasip maddî ve manevî ve karşılıklı saygıya dayanan bir disiplin sahasına daha ziyade sokulmuş bulunmaktadırlar.» Ankara : Ekonomi ve Ticaret Bakanlığından bil dirilmiştir: Madde: 1 K/1020 sayılı kararın 8 inci maddesine (e) fıkrası olarak aşağıdaki fıkra eklenmiştir. « e Gerek memleket dahilinde neşr.edilmiş ve gerek haristen ithal olunmuş her nevi kitap, risale, mecmua, gazete, harita, takvim vesair matbuanın 'bünyeleri ve memleket dahilinde ve 'beynelmilel müteamel satış hususiyetleri nazara alınarak bunların satışında ithatçılıkla toptancılık veya perakendecilik veya toptancılıkla perakendecilik aynı gahıs uhdesinde birleşebilir.» Madde: 2 K/1020 sayılı kararın 6 ncı maddesinin (bj bendenin fatura muhteviyatına ait kısmı kitap, risale, mecmua, gazete harita takvim vesair matbua ticareti ile meşgul olanların verecekleri faturalara mahsus olmak Üzere aşağıdaki şekilde ayrıca tesbit olunmuştur. Bu gijbi faturalar en az su malûmatı muhtevi olacaktır. a) Satıcının adı ve soyadı, adresi varsa ticaret unvanı ve telefon numarası, 'b) Müteselsil >ve maflbu fatura numarası ve tarihi, Alıcının adı ve soyadı varsa ticaret unvanı, Alıcının malı hangi sıfatla aldığı, Malın cinsi kitap, mecmua, risale, gazete vesaire şeklinde) f) Malın miktarı (fiatlarma ve cinslerine göre tasnif olunmuş adet olarak) g) Perakende azamî satış fiatı, h) Alıcıya yapılan iskonto miktarı, 6 ncı maddenin diğer hükümleri matbualar hakkında aynen tatbik olunur. Madde: 3 Memleket dahilinde neşrolunmuş veya hariçten ithal edilmiş kitap, mecmua, gazete, harita, takvim vesair matbuanın azamî satış fiatları aşağıdaki ^-akilde hesaplanır: 1) Memleket dışında neşredilmiş ve memlekete ithal olunmuş kitap, risale, mecmua vesair ma'tfbuadan, ^ Kitaplar, Malın etiketi mahiyetindeki kapağındana iri veya tafoii tarafından yazdırılmış olan fiatm. Üzerinde yazılı fiatı bulunmayan kitaplarda nair kataloglarının veya o kitaba ait faturada kayıtlı ve kitabın üstünde yazılı satış fiatmın en çok % 60 mm, Mecmua, gazete vesair matbular a) Üzerinde Türkiye'de Türk parası ile satış fiatı tesbit edilmemiş olan mecmua ve gazetalerin vesair matbuanın üzerinde yazılı satış liatmm, En cok % 30 inin ilâvesi suretiyle bulunacak rakamın merkez bankası kuru ile tekabül ettiği Türk parası, bu kitap mecmua, gazete vesair matbuanın perakende azamî satış fiatı olup memleketin her tarafında bu fiatlar fevkinde perakende satılmaları yasaktır. b) Üzerinde Türkiyedeki satış fiatı Türk parası olarak gösterilen, kitap,mecmua ve gazetelerle diğer matbuanın azamî satış fiatı üzerlerinde yazılı olan fiatlardır. Bunların mezkûr fiatlar üstünde satılmaları yasaktır. II) Türkiye'de neşrolunmuş, kitap-, mecmua vesair matbuanın üzerlerinde etiket mahiyetinde olarak yazılı malın mahiyet ve hususiyetini tebarüz ettiren malûmat arasında bulunan iatları azamî satış fiatlarım teşkil eder. Bu matbuaların bu fiatlar fevkinde satılması yasaktır. Gümrüğe tâbi matbuaların azamî satış fiatlan tesbit olunurken gümrük resmi yukarıda zikri geçsn % 60 veya 80 hesabında nazara alınmamak şartı ile satış fiatma ilâve olunabilir. Memlekete ithal olunan kitap, risale, mecmua ve gazetelerle sair matbualar ithalâtçı tarafından toptancıya azamî satış fiatmm % 30 u ve perakendeciye % 20 si ve toptancının aldığı ibu gibi malların perakendecisine satışında azamî fiatmm 20 noksanı ile satılır. V) Memlekete ithal olunmuş kitap,mecmua ve gazete vssair matbuanın satışında, bunlar gerek müşterisinin .siparişi üzerine ve gerek doğrudan doğrüya itfnal edilmiş olsunlar yukarıda yazılı azamî satış fiatma posta ücreti, ambalaj bedeli, muhabere ücreti ve.sair namlarla hiçbir ilâve yapılamaz. Madde: 4 Sümerbank, Etibank, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu, Türkiye Deri ve Çslik İşletmeleri, Türkiye Selüloz ve kâğıt işletmesi, Türkiye şeker fabrikaları ve bunların iştirak ettikleri müessessler, iştigal mevzulanmn, âmme ihtiyaçlarının mütevazin bir surette karşılanması, imâl ve istihsal maddelerinin satışının halkın ihtiyaçlarını, mümkün mertebe a-yağınla karşılıyabilecek bir şekilde düzenlenmesi zaruretinin arz ettiği satış hususiyeti dolayısiyle, Millî Korunma kanununun 6831 sayılı kanunla muaddel 31 inci maddesinin VIII inci "bendinin birinci fıkrası hükmünden is tisna edilmiştir. Madde: 5 4 üncü maddede yazılı teşekkül ve müesseselerin istihsal ve imâl ettikleri maddelerin imalâtçı, toptancı ve perakendeci azamî satış fiatlarım, bu teşekkül ve müessese ve fabrikaların istihsal imâl ve ithal ettikleri malların satış usul ve şekillerini, tesbite İşletmeler Vekâleti selâhiyetlidir. " Şeker, taş kömür ve kok kömürleri ile .briketlerin fiatlarının tesbitinde kömürlerin satış tevzilerine ait hükümler mahfuzdur. Madde: 6 Borsa muamelelerinin hususî kanunlarına tevfikan aleniyet için de yapılması ve müstahsil mallarının değer fiatlariyle satılmasını mümkün kılması bakımından arzettiği zaruret ve hususiyet dolayisiyle 'bu muameleler Millî Korunma kanununun 6731 sayılı kanunla muaddel 31 inci maddesinin VIII ve IX uncu bentleri hükümlerinden istisna edilmişlerdir. Borsada alım ve satımı kararlaştırılmış olan maddelerin tescil edilmemiş olanları bu kanun hükümlerine tabidir. Borsada muamele görmesi mecburi maddelerden belediyelerce narh konulmuş olanlar hakkında belediyele toptan fiat üzerinden kâr hadlerini alatıilirler. Borsa muamelelerinde de fatura mecburiyeti esası caridir. Ancak alım ve satımların hususiyetine binaen bu faturaların muhteviyatı İktisat ve Ticaret Vekâletince ayrıca testoit ve ilân edilir. Madde: 7 K/1020 sayılı kararın 5 inci maddesinin( a) bendine .aşağıdaki hüküm ilâve edilmiştir. «Belediyeler, belediye hudutları dahilinde ve valiler. Belediye hudutları haricinde satılacak ve yukarıda bahsi geçen nevi maddelerden lüzum gördüklerine muaddel 31 inci maddenin IX uncu bendinde yazılı hadlerl-e mukayyet olmak şartiyle kâr hadlerini tâyine de yetkili kılmmış-tır. Madde: 8 Millî Korunma kanununun 6731 sayılı kanunla muaddel 31 inci maddesinin VIII inci fıkrası mucibince akaryakıt ve madenî yağların satış hususiyetleri dolayısiyle ithalâtçı ile toptancı veya perakendeciliği ve alelumum toptancılıkla perakendeciliği aynı şahıs uhdesinde biri eşebilirler. Madde: 9 Bu karar 11.6.1956 tarihinden itibaren mer'idir. Ankara : Dost ve kardeş Irak'ta hava gösterileri yapmak üzere 18 haziranda memleketimizden ayrılmış bulunan Türk Hava Kurumu Türkkuşu havacı ve paraşütçüleri "bugün şehrimize avdet etmişler ve Etimesgut (hava alanında merasimle karşılanmışlardır. Bu merasimde mebuslar, hava kuvvetlerine mensup general ve yüksek rüt-foeli subaylar ile kalalbalık bir halk topluluğu hazır bulunmuştur. İlk olarak c 47 askerî nakliye uçağı ve hemen arkasından da te'ker teker beş Manjister tayyaresinden ibaret filo meydana inmiştir. Pilot ve paraşüpçülerin yerlerini almalarını müteakip Türk Hava Kurumu başkanı Amasya Mebusu Mustafa Zeren kısa bir konuşma yaparak kendilerine h.05 geldiniz demiştir. Heyet Başkanı Aydın mebusu Cevat Ülkü seyahat intibaları hakkında bir muha'birimize aşağıdaki beyanatta bulunmuştur; ((Dostumuz ve müttefikimiz, kardeş Irak'a yapmış olduğumuz ziyaretten büyük bir memnuniyetle avdet etmiş bulunuyoruz. Hava Kurumu ve Türkkuşu heyetine karşı gösterilmiş bulunan, içten ıgel-en sevgi tezahüratı, şahıslarımızda doğrudan doğruya Türk milletine gösterilmiş bulunmaktadır. Asırlar boyunca Türk - Irak milletlerinin miHekalbilen yaşadıkları ve yaşatmakta oldukları hâtıralar bugün de kardeşlik münasebetlerinin -sn derin mâna ve mevhumu içerisinde yer almış bulunmaktadır. Çok muhterem Melik hazretlerinden yegân yegân fertlerine kadar Türk milleti hakkında beslenen sevgi ve itimada bizzat şahit olmuş bulunmanın bahtiyarlığı içerisindeyiz. Tamamiyle kültürel ve sportif bir temas mahiyetinde olan *bu ziyaretimiz yüzibinleri a-an bir topluluk muvacehesinde muvaffakiyetle neticelenmiştir. İntizam ve gösterilerdeki en büyük hisse de Türk Hava Kurumunun, yine Türk milletinden aldığı yüksek ilham ve kuvvetin neticesi ve bu kuruma gönül vererek vazife 'gören çok kıymetli havacılarımızın ve paraşütçülerim izindir. Bu güzide elemanlarımızla ne kadar iftihar etsek yeridir,» İstanbul : İstaribui teknik üniversite senatosu ve-yönetim kurulu, İsletmeler Vekili Sa-met Ağaoğiu ile Süreyya Ağaoğlu,, Gültekin Ağaoğlu ve Tezer Taşkıran tarafından tesis olunan «Abdurrahman Ağaoğlu mükâfatı» ve tesis şartlarım görüşmüş ve teknik üniversiteye karşı duyulan yakınlığın 'bir nişanesi olarak kabul ettikleri bu teşöbbüsden mües-sislere teşekkür etmeyi kararlaştırmıştır. Teknik üniversitenin muhtelif fakültekrindeki matematik, fizik, kimya gibi umumî bilimlerle, genel mukavemet, betonarme, bina bilgisi, motorler, elektroteknik ve elektrik makineleri ğübi m-sslekî 'branşlarda temayüz eden öğrencilerin beşer yüz lira mükâfatla taltiflerini istihdaf eden tesis, mües-sisler tarafından on sene müddetle garanti altına alınmış bulunmaktadır. Muvazi bir hava içersinde sadece çalışmayı tsşvik, bir başarıyı değerlendir me gayesi güden tesis, hususiyle 'gençlerimizin yaratıcı kabiliyetlerini ne-malandırmaya hizmet gibi bir mâna taşımaktadır. 30 Haziran 1956 Ankara : Hariciye Vekâleti matlbuat bürosundan tebliğ edilmiştir: Afganistan Başvekili Altes Muhammedi Davud ile Hariciye Nazırı Altes Naim Han'ın Başvekilimiz ile Hariciye Vekilimizi Afgan hükümetinin .misafiri olarak Aflganistana resmî bir ziyaret. yapmağa davet ettikleri ve bu ziyaretin pek yakında yapılacağı geçen a-yın ortalarında ilân edilmişti. İşlerinin kesreti selbebiyle mevzuu bahis ziyaretin bir az tehiri hususunda Başvekilimizin vaki ricasının, dost Afgan hükümetince kabul edilmesi neticesinde, ziyaretin 25 temmuz da başlaması için iki taraf arasında mutabakat hâsıl olmuştur. Ankara : Büyük Millet Meclisinin 27 haziran tarihli toplantisında müzakere ve kabul edilmiş olan (toplantılar v.e gösteri yürüyüşleri) hakkındaki kanun bugünkü resmî gazetede yayınlanarak, yürürlüğe girmiştir. Büyük Millet Meclisi müzakereleri 6 Haziran 1956 Ankara : Büyük Millet Meclisi bugün saat 15 de Reisvekillerinden Fikri Apaydm'-m riyasetinde toplandı. Celse açıldığı zaman, ruznamede mevcut bulunan kanun lâyihalarının sözlü sorulardan evvel müzakere edilmesi hakkındaki takrir kabul olundu. Böylece Millî Kounma Kanununun tâdiline dair kanun lâyihasının son maddesinin konuşulması sona erdirildi ve lâyihanın lehinde Çanakkale mebusu Nusret Kirişçioğlu, aleyhinde de Zonguldak mebusu Hüseyin Balık fikirlerini beyan ettiler. Neticede lâyiha kanunlaştı. Bundan sonra, ruznamede mevcut bulunan Basın Kanununun bazı maddelerinin tâdili hakkındaki kanun lâyihası ve nesir yoliyle veva radyo ile işlenecek bazı cürümler hakkındaki 6334 sayılı kanunun tâdiline dair kanun lâyihalarının görüşülmesini isteyen takririn müzakeresi sırasında, söz alan Burdur mebusu Fethi Çelikbas (Hür. P.) bu neviden bir takririn reye sunulmasının usulsüz olduğunu ileri sürdü. Rivaset. ise takririn oya sunulmasında nizamnamenin hükümleri haricine çıkılmadığını belirtti. Neticede takrir oya sunularak, mezkûr lâyihaların takdimen görüşülmesi kabul edildi. Usul hakkında söz alan İstanbul .mebusu Nadir Nadi (Bağımsız) 5880 savıh basın kanununun 1950 yılında acele ile çıkarılmış olmasının daima tenkitlere uğradığını belirttikten sonra, şimdi müzakeresine başlanacak olan la vidaların da enkcümenden acele İle çıkarılmış olduğunu ileri sürdü ve 3'âvihalarm yeniden gözden geçirilmesi için encümene havale edilmesini istedi bu hususta da bir takrir verdi. Riyaset makamı, lâvihalarm MecHse vaktinde gelmiş olduğunu bildirerek, mezkûr takririn ova sunulmayacagını bildirdi. Bundan sonra her iki kanun lâyihasının birlikte konuşulmasını zamanın ilerleyen takrir ova sunulurken, söz alan Fethi Çelikbas. (Hür P.), Turan Güneş (Hür. P.). Nüvit Yetkin (CHP.1! bu takririn de nizamnameve aykırı olduğunu, lâyihaların avn ayn konusulma-smm icap ettiğini sövlediler. İzmir mebusu Behzad Bilgin (DP.), takrfl: p^b;'bî "R^ıVııo AVcîf (T) P.l -'^p s:rndive kadar birçok birbiriyle alâkalı bulunan birçok kanun lâyihalarının birlikte müza-Verp edildiğini misallerle Gösterdiler. Bu takrir de kabul olunarak, her iki lâyihanın birlikte müzakeresine başlandı. Adliye Vekilinin konuşması: Müzakerelerin başlangıcında ilk sözü alan Adliye Vekili Prof. Hüseyin Avni Göktürk, her iki lâyiha hakkında geniş malûmat vererek şunları söyledi: Son zamanlarda memleketimizde münteşir bazı gazete ve mecmuaların, kendilerine mevdu geniş ve demokratik hak ve hürriyetlere pek yakından mum as imkânları kötüye kullanmak suretiyle nesir mevzuları haricine taşıp tecavüzkâr ve tahripkâr yayınlarda bulundukları küfriyat, şetmiyat, tehzil ve tezyife saptıkları ve politik mücadele adı altında neşret- ' tikleri yalan haberlerle devletin itibarını sarsmağa veya ahlâk kaideleri ve karşılıklı saygı çerçevesi dahilinde kalması icabeden tenkit hudutlarım aşarak şahısların şeref, haysiyet ve hususî ahvalini tezlil ve teşhire-giriştikleri görülmektedir. Halbuki matbuatımıza, bir taraftan halka doğru haber iletmek ve daima hakikatleri ifade ederek umumî efkâra doğru göstermek, tenkit ve münakaşalarda nezahat ve saygı çerçevesini aşmıyarak umumî ahlâkı yükseltmek ve halkımızı uygun yoldan tenvir etmek ve yetiştirmek gibi pek mühim ve mukaddes bir memleket vazifesi mevdu bulunmaktadır. Aynı zamanda matbuatımıza âmme menfaatlerinin ve millî iyilik ve refahımızın korunmasında ehemmiyetli vazifeler düşmektedir. Bu vazifelerin bihakkın ifa edilebilmesi için lüzumlu olan şartların başında, matbuat hürriyetinin geldiğine şüphe yoktur. Ancak her hürriyet gibi matbuat hürriyetinin de ihtimamla kullanılması ieabe-der. Bunun da hakikatleri sadakatle yazabilmek, tenkit vs havadis, iftira, tezvir, hakaret ve tecavüz başıboşluğu halinde tereddisini Önliyecek esaslı tedbirlerin alınması lüzum ve zarureti asikârdıı. Hakikat şudur ki, matbuat hürriyetinin en korkunç düşmanı bizzat bu hürriyetin suiistimalidir. Muhterem arkadaşlarım, Bugün memleketimizde esefle görülen manzara, matbuat hürriyetinin mahdut da olsa bazı nesir organları tarafından devletin baka ve selâmetini ve milletimizin manevî ahlâkî selâbetmi ve âmme hizmetlerinin selâmetle ifasını tehlikeye düşürecek, ic ve dış huzuru bozacak arları kaideleri ve içtimaî kıymetleri çiğniyecek, devlet ve hükümet otoritesini sarsacak şekilde tereddiye doğru götürüldüğü ve çok eski devirlerden kalma küfür ve hiciv edebiyatının ve söğüsme itiyadının alabildiğine geliştiği veva bu gayenin bilerek veya bilmiyerek takip edildiği kanaati hasıl olmaktadır. Bu elim halin ibret ve dikkate sayan acı müşahhas misallerine hergün rastlanmaktadır. Haber verme hürriyetinin, devlet haricî ve dahilî itibarını ve topluluktaki istikrarını kökünden sarsacak, âmme huzurunu ehemmiyetli surette bozacak mahiyette ve istikamette kullanılması ve çeşitli yalan ve uydurmaların veya maksadı mahsusla vamlan yalan ve tahriklerin hergün ortaya çıkması artık umuru âdiye haline gelmiştir. Bütün bunların neticesinde yüksek millî menfaatlerimizin geniş ölçüde haleldar olduğunda şüphe yoktur. Bu vesile ile muhterem arkadaşlarım, vatanımızın hangi coğrafyanın ve günün ne çeşit siyasî şartlarının içinde bulunduğu noktası üzerinde dikkatle durmamız lüzumuna bilvesivle işaret etmek isterim. Tenkit ve münakaşa namı altında her türlü iftira, tezvir, istihfaf, istihkar, tezyif ve isnatlara başvurulmak suretiyle şeref ve haysiyetlere taaddi olunmakta ve resmî taazzuv ve şekillerin faaliyetleri ve idaredeki mesul şahıslar daimî ve sistemli bir tehdide maruz bırakılmakta ve aklü hayale getirilmesi zor ve yalan haber ve havadislerle âmme efkârı haksız ve yersiz olarak bulandırılmakta, idare edenlerin manevî muvazene ve vekarlarınm bozulmasına sistematik bir surette uğraşılmaktadır. Hülâsa aziz arkadaşlarım, âmme hizmetini ifa edenlerin cümlesinin bugün muayyen maksatlı bazı mevkutelerin maddî ve manevî baskısı altında oldukları söz götürmez bir hakikattir. İfa ettiği fonksiyon bakımından âmme hizmet ve vazifesinden farklı olmayan faaliyetin ifasında matbuatımızın vatanperver, dürüst ve şerefli varlığına, bir ekalliyetin faaliyeti de olsa asla yakışmıyan bu hazin ve tehlikeli hal âmme vicdanında derin ve ıztıraplı akisler yaratmaktan hali kalmamaktadır. Her sabah ve akşam gazetesini, mecmuasını açan yüzb inlerce vatandaş namus ve şerefe matuf taaddilerin ürküntüsüne ve yurdun, devletin, hükümetin bugünden yarma her suretle batmasına ramak kaldığı yollu neşriyatın telkin ettiği üzüntü ve yersiz endişeye maruz bırakılmaktadır. Demokratik idareyi kabul etmiş olan memleketler, rejimlerini ve sosyal bünyelerini bu nevi taaddi ve tecavüzlerden koruyabilme ve dolayısiyle matbuat hürriyeti suiistimalini önleme maksat ve gayesiyledîr ki, gereken tedbirleri almakta asla tereddüt etmemişler ve bu sayede demokrasinin yaşayıp gelişebileceği temiz ve saf iklimi çoktan meydana getirmişlerdir. Ayrıca demokrasinin inkişafında büyük ırolü olan fazilet ve saygı mefhumlarına geniş bir kıymet verdikten maada otorite fıkdanına badi olabilecek hususları bertaraf eylemişlerdir. Evvelâ, her demokratik idarede matbuat hususî kanunlarla meslek haline getirilmiş, nizam ve disipline bağlanmıştır. Mukayeseli bir şekilde tetkik ve tesbit ettiğimiz ileri demokrasiler mevzuat ve hükümlerinden birkaçını. Örnek olması bakımından huzurunuzda müsaadenizle arzedeceğim. Esasen muhtelif encümen çalışmalarında bu hususlar bütün teferruatiyle ayrıca arz ve izah edilmiş bulunmaktadır. Ezcümle İsveç Matbuat Kanununun 7 nci fasıl madde 4 numara 9 hükmü İle «Kraliyetin emniyetini, halkın iaşesini âmme nizamını veya dahilî emniyeti tehlikeye koyacak yahut hükümete veya âmme işlerine müteallik kararları dihaza selâhiyetli diğer bütün şekillere olan saygıyı sarsacak mahiyette yanlış haber ve diğer yalan mahiyetteki beyanları neşredenler» teorim edilmiş ve böylece şeref ve haysiyetler, kelimenin en geniş mânâsiyle korunmuştur. Anglo Sakson âleminde şeref ve haysiyetlerin ne derecede bir titizlikle himaye edildiği ve bu maksatla yüz sene evvel hususî kanun isdar olunduğu ve tedbirler alındığı ayrıca zikre şayandır. Kanun dışı edilmemiş olmasına rağmen. Komünist Partisi organı ola gazeteyi dağıtacak ve satacak tek bir bayii çıkmayan İngiltere'de şerefleri koruyucu örf ve âdetlerde teessüs etmiştir. Ve bu ülkede şeref ve haysiyetlerin korunmasına matuf kanunî tedbirin tam bir asır evvel ittihaz edilmiş olduğunu da, bilhassa ve tekrar kaydetmek isterim. Kıfa Avrupasmda, şeref,- haysiyet ve itibarların korunmasına, umumî ahlâk ve âdabın muhafaza ve inkisafına hususî hayatın her türlü müdahale ve tecavüzlerden masun tutulmasına, devlet otoritesinin muttıafazasına matuf bilcümle müeyyideli ve -tecbirli tesbit ve teessüs olunmuştur. İsviçre, Avusturya ve Alman hukukuna göre, söğme, hakaret ve iftirayı hakaret namlariyle şeref aleyhine vaki cürümlerin sahası genişletilmiştir. "Muhterem arkadaşlarım, bu söylediklerimin vesikaları matbuat kanunları ve mer'î kanunlar halen elimizdedir. Muhterem Bölükbaşı arkadaşım şu yersiz tarizi ile 'bu vesikalardan şüphe ediyorlarsa müsaade buyursun derhal maddelerini okuyayım: Batı Almanya'da olduğu gibi, politika ile iştigal edenlerin şeref ve haysiyetleri hususî bir hüküm halinde tesirli ağır müeyyidelerle korunmuştur. Fransız Matbuat Kanununda da dikkate şayan hükümler mevcuttur. Bu cümleden olarak, muayyen suçlardan dolayı mahkûmiyet halinde (yalan haber ve havadis neşri de dahildir) mevkutenin kapatılmasına mahkemece karar verilebilmektedir. Yine Fransız sistemine göre gazete sahipleri, mesul müdürlüğü deruhte etmekle kanunen mecburdurlar. Fransız Matbuat Kanununda dikkate sayan hükümler vardır. Bu cümleden olarak muayyen suçlardan dolayı tasarımızdaki muvakkat kapama hükmü yerine arkadaşlarımız şuna inansınlar ki, Fransız kanunlarında daimî kapama mevcuttur. Bundan başka mevzuatın koruyamadığı manevî halleri ve önleyemediği bâzı mahzurları ve noksan cihetleri tatbikat, ictihadat cemiyetin ihtiyaçlarına uygun olarak bertaraf etmiştir. Gerçekten bu memleketlerin tatbikatı bizden çok farklı olup mağduru ziyadesiyle himaye etmektedir. Ve bu sayede şeref ve havsiyetler tam ve kâmil manâsıyla korunmakta, fert veya devlet hizmeti ifa eden vazifeliler her türlü endişeden azade vs masun kılınmış, içtimaî kıymetlere, mukaddesata, devlet otoritesine vaki tecavüzleri önlemiş, valan haber ve havadisin mahalli tesirleri mümkün mertebe bertaraf edilmiştir. Bilhassa memleketimizde hususiyet arzeden ve yurdun âli menfaatlerine mugayeretinde şüphe edilmeyen bir takım fiil ve harekeltere de burada işaret etmek zairuretindeyiz. "Ezcümle, meml ek etimizi ziyaret etmiş olan. yabancı mütehassıslardan hazılarınm sözleri, bevanları dışarıda itibarımızı, içeride huzurumuzu bozacak, süohe ve tereddüd yaratacak mahiyette tahirif ve tağyir olunmak yahut kül halinde değil de, bunlardan yalnız bir kısmı alınmak suretiyle varjilan neşriyatla umumî efkâr teşviş edilmekte ve devletin itibarını kırmağa müsait zehap ve telâkkilerin husulüne sebebiyet verilmektedir. Hattâ alâkalı şahsiyetlere de yaptıkları beyan ve tavzihlerinde bu hali üzüntü ve hsvretle karşıladıklarını açıklamak lüzum ve zaruretini hissetmişlerdir. Beyle yarayıssız neşriyatın yurdumuzda kanun dışı edilen cerevanlann da kasıtlı .veya kasıtsız işine sıradıkhrı. toplulukta otorite fıkdanına badi zehaDİar uyandırhkları, bazı vatandaş gruplarına tesir İcra ederek onları bilâ sebep havsivet ve şereflerinden ve hattâ vabıs kendi havat ve istikballerinde deşil, devletin bakasmda da endişe ettirici teşebbüslerini kırıcı bir ^ruh haleti içerisinde bedbin duruma düsürmeye müncer bir takım neticeler doğurdukları her gün daha acık bir surette" müşahede edilmektedir. Matbuatın cemiyet muvacehesindeki müsbet mevkii demokratik idare nin gelişmesini, kökleşmesini ve millî birliğin istikrarını temin gibi mevzularda kendine düşen vazifenin kıymet., ehemmiyet ve şümulü hiç bir zaman, inkâr edilemez. Ancak, matbuatın yapıcı ve birleştirici kuvveti yanında, suiistimal suretiyle yıkıcı ve yıpratıcı tesir ve faaliyetini de unutmamak icabeder. Şu halde matbuat hürriyetinin kötüye kullanılması halinde matbuat hürrivetinden beklenen faide yerine bilâkis devlet yüksek menfaatleri haleldar olur, cemiyetin huzur ve sükûnu bozulur, devlet mefhumu sarsılır. Bu sebepledir ki, matbuat hürriyetinin, Teşkilâtı Esasiye Kanunumuzun-âmir hükmü dairesinde bir statüye bağlanması lüzumu kabul edilmiş bulunmaktadır. Nitekim, meşrutiyetten bu yana matbuata ve matbaacılığa müteallik hususî kanunlar tedvin edilmiştir. Partimiz iktidara gelir gelmez derhal 1881 numaralı ve 1931 tarihli eski devrin matbuat kanununu ilga etmiş ve bunun verine demokratik inkişafı temin .edici ve yeni hükümleri muhtevi mer'î basın kanununu getirmiştir. Bu kanunun dert senelik tatbikatından elde edilen tecrübelere göre gerek basın kanununun ve gerek diğer kanunların sref ve havsiyetleri tam ve kâmil mânâs] ile koruvamamasj, yalan haber ve havadisin müleyyidesizliği yüzünden cemiyetteki huzur ve sükûnun bozulması karsısında 6334 sayılı kanunun tedvini mecburiyeti hasıl olmuştur. Kamuların ihtiyaçlardan doğması hukukî ve içtimaî bir bedahettir. Ve mevcut kanunların İhtiyaçlarjmızi karşılayıp karşılayanı s d iğ mı takip etmek de sosval bir zarurettir. Su hal^.e ihtiyaçlarımızı en iyi bir şekilde karşılamak için hâdiseler bizi daima ikaz etmelidir". İste her yeni kanunî fssar-ruf bu ikazların eseridir. Başka ifade ile her yeni kanun veya hüküm tabiat ve zarureti eşyanın icaplarından do£sr. Gerçekten, kanunlara vs mevzuattaki diğer hükümlere rağmen şeref ve haysiyetlerin masuniyeti' sağlanamamış ve matbuat hürriyetinin yalan haber ve havadis neşir ve işaası suretiyle suiistimali maalesef Önlenememiştir. Arzettiğim gibi tedkik ettiğimiz 'bilcümle ileri demokrasiler bu bsîrste gereken müeyyide ve tedbirleri çoktan kabul etmiş bulunmaktadırlar. Bizim bu husustaki tedbirleri noksan olarak aldırımız ve gereken hüküm ve müeyyideleri almakta geç kaldığımız da bir hakikattir. Adliye Vekili bundan sonra, her iki lâyihanın maddeleri üzerinde teknik malûmat vererek konuşmasını sona erdirdi. Adliye Vekilinden sonra, reis, sözü Malatya mebusu İsmet İnönü'ye verdi. İsmet İnönü'nün konuşması: C.H.P. Meclis Grubu adına konuşan İsmet İnönü, müzakeresine başlanan lâyihaların, iktidarın umumî politikasını hatali bulan vatandaşları söylemekten ve yazmaktan men edeceğini, iktidarın suç tarifinden âciz kalan bir kasıt ile, tenkirt yazarlarını mahvetmeye çalıştığını söyledi. Bu kanunların tatbike konulmasıyla çetin bir baskı devrinin başlayacağını öne süren İnönü, bu kanunlar vasıtasıyla indî ve takdirî iddialarla savcılara dâvalar açtırılacağım, 16 hâkimin emekliye ayrılmasının bu kanun lâyihalarının arzu olunan hükümlerle tatbik edilebilmesi için bir Ön hazırlık sayıldığını da sözlerine ilâve etti. İsmet İnönü bundan sonra vatandaş haysiyet ve şerefinin korunması nimetinden muhalefetin tek taraflı olarak mahrum edildiğini, savcıların vazifelerini daima iktidar lehine kullandıklarını, muhalefet aleyhindeki tecavüzler karşısında da kayıtsızlık gösterdiklerini beyan -etti. Hatip bundan sonra, Meclis haricinde yapılan konuşmalarda kullanılan sözleri naklederek savcıların bu mevzularda.tarafgirane hareket ettiklerini söyleyince, ayrı bir haber olarak verdiğimiz hâdise çıktı. 'Sükûnetin iadesinden sonra sözlerine devam eden İsmet İnönü, her iki "kanun lâyihasının demokrasiyi zedelediğini tekrar etti ve Adliye Vekilinden, misal olarak ele aldığı yabancı memleketlerde ispat hakkı müessesseinin mevcut olup olmadığı ve bu memleketlerde Adliye Vekilinin görülen lüzum üzerine hâkimleri emekliye ayırıp ayırmadığı suallerini sorarak kürsüden indi. Turan Güneş'in konuşması: Hürriyet Partisi Meclis Grubu adma konuşan Kocaeli Milletvekili Turan Güneş, her iki tasarının çok ağır hükümleri ihtiva ettiğim, belirterek sözlerine şöyle başladı: "Mevcut basın kanunu birçok bakımlardan tenkitlere uğrarken simdi bu "hükümleri ağırlaştırmanın söz ve yazı hürriyetimi tamamen kaldırmak gibi bir netice vereceğini kaydetti. Turan Güneş, bu lâyihalar kanunlaşacak olursa medenî âlemde Türkiye'nin itibsırı sarsılacağını, yabancı memleketlerde neşredilen haberlere temas eden hükümleri ile haberleşme hürriyetinin de ihlâl olunacağını söyledi. penVokrat-iktHann bu neviden kanunlar çıkarmakla zorlukları bertaraf edemiyeceğini. her iki lâyihanın hem anayasaya hem insan hakları "beyannamesine aykırı olduğunu kaydetti, Turan Güneş, «bunlar şiddet kanunlarıdır» dedi. Daha sonra, matbuat hürriyeti mevzuunda konuşarak yabancı memleketlerin basın kanunları ile üVüi hükümler ve kararlar okumak suretivle mukayeseler yaHot'. Np=dr suçlarından dolavı müteselsil mesul^vet esası vaz olunmasının demokrasi anlayışı ile kabili telif bulunmadığını anlattı. Tutpti Gün'es sözlerine devamla, iktidarın bu neviden lâvjhalsr f ^ b'r nolis rpümine. bir şiddet, reiimine girm'ekte oWu?u fikrinde bulundu, fakat hürrivetin tadını tadan Türk milletinin grtık bu nevi bftc'kı-Wa rağmen demokrasinin ffeliprop.c.i ve yerleşmesi için çalışacağım söv-jtedi. Hatip bund'an sonra, her iki lâyihanın teknik icapları üzeninde durarak, bu cer>"be]erm teknik bakımdan da hatalı olduğunu söyledi. Bölükbaşı'nm konuşması:, basın kanunu üzerinde müzakereler cereyan ederken Adnan Menderes tarafından yapılmış konuşmayı ele aldı. O zaman görüşülen1 tasarı, şimdi müzakere edilenden çok daha hafif olduğu halde Menderes'in buna karşı ileri sürdüğü mülâhazalar üzerinde durdu. Bugün iş başındakilerin zihniyet itibariyle on sene öncesine nazaran daha geriye kaldığını iddia etti. Bölük'başı, yeni tasarının. Modern hukukla münasebeti bulunmadığını, tek hedefin tenkidi ortadan kaldırmak olduğunu söyledi. Cumhuriyetçi Millet Partisi sözcüsü, tasarıda derpiş edilen cezaların ağırlığından, tenkidin her türlüsü yasak edileceğinden, yeni hakaret çeşitleri icat edildiğinden bahsetti. Daha sonra diğer memleketlerde hakaret suçlarına verilen cezalarla tasarıdaki hükümlerin mukayesesini yaptı. Yeni kanunla tenkid ve murakabe vazifesinin imkânsız hale geleceğini söyledi. Misal gösterilen batı memleketlerinde aynı mahiyetteki suçlara bu kadar ağır cezalar konulmadığı gibi gazetecilerin oralarda ispat hakkından da mahrum edilmemiş olduğunu beyan etti. Bölükbaşı, muhalefet kongreleri ile açık ve kapalı toplantılarda da konuşmanın hemen hemen imkânsız hale getirilmek istendiğim söyledikten sonra bu kanunun meclisten çıkmaması gerektiril ı'i belirterek kürsüden ayrıldı. Hilmi Dura'nın konuşması: Demokrat Parti Meclis Grubu adına kürsüye gelen Kastamonu Mebusu Hilmi Dura, bizde basının hiçbir deviırde kendisine hürriyet verildiğini kabul etmediğini, basınımızın içinde bulunduğu devirden şikâyetle fırsat bulamadığı yegâne devrin tek parti devri olduğunu belirterek söze başladı. Resmî vazife sahiplerinin ve vatandaşın şeref ve haysiyetini boruma bahsinde alınmasını bizzat gazetecilerin istedikleri tedbirlere dair neşredilmiş makalelerden parçalar okudu. Dördüncü kuvvet sayılan basının, vatandaş şeref ve haysiyetini ihlâl eden neşriyatından bazı numuneler karşısında kanunî tedbirler almanın hükümet için bir vazife olduğunu söyleyen Hilmi Dura, hürriyet mesuliyet esası ile telif etmek gibi tamamen hukukî ve demokratik mahiyette ve böyle bir hareket karşısında telâş göstermenin yersiz olduğunu belirtti «Hürriyet, yalnız sövüp saymak ve hiç'bir sınır tanımayan bir başı boşluk değildir» dedi. Türkiyede yüksek millî menfaatleri koruyan kanunların dün olduğu gibi bugün de, yarın da daima tedvin edileceğini kaydeden Demokrat Parti sözcüsü, bugün muhalefet basınında yazı yazan, bazı muharrirlerin mensup olduğu partileri vaktiyle iktidarda iken basın hürriyetinin suiistimaline karşı tedbir alınması zaruretini müdafaa eden yakılarından parçalar okudu. Hilmi Dura, kahir bir ekseriyetin reyi île işbaşına gelen bir iktidarın, vazifeye başladığı ilk günden itibaren nasıl bir muhalefet ve basın anlayışı ile karşılaştığını da birçok gazetelerden yazılar naklederek gösterdikten sonra, şunları ilâve etti: «Türk vatandaşının .güvenliği, refahı, hürriyeti ve hattâ hayatı, bu topluluğun güvenliğine, refahına, 'hürriyetine ve hayatına bağlıdır, bağlı kalacaktır. Bu topraklar üstünde doğduk ve bu topraklar üstünde yaşamak zorundayız. Maddî manevî bütün kıyımetlerimiz bu vatanın ve bu cemiyetin hayatına ve mukadderatına bağlıdır ve bağlı olması lâzımdır. Vatandaş olarak haklarımızın hududu ve hürriyetlerimizin genişliği, bir uzvu olduğumuz cemiyetimizin bugünkü ihtiyaçları ile gelecekteki temenniler iyi e kayıtlanmıştır. Tetkikimize sunulan tasarıların da' mânası ve ruhu bundan ibarettir. Bu hükümler susturma hükümleri değildir. Yazı yazan ve konuşan herhangi vatandaşa eziyet etmek arzusu ise. Demokrat Partinin kapattığı eski devirlerde cari olmuştur. Bu memlekette basın ve söz hürriyeti her mmlekette olduğu gibi olmalıdır. Fakat, vatandaş şeref ve haysiyeti ve Türk vatanının selâmeti de gene her Demokrat memleketteki gibi taarruzdan masun kalmalıdır.» Komisyon sözcüsü ile diğer hatiplerin mütalâaları: Müteakiben encümen sözcüsü Nutıret Kirişçioğlu söz aldı. Bu tasarıların, memleketi muhalefetin iddiaları hilâfına karanlık bir istikbâle değil, bilâkis nurlu bir istikbale götüreceğini kaydeden Kirisçioğlu, yeni basın kanununun getirdiği yenilikleri eski kanunla mukayese etmek suretiyle etraflı bir şekilde izah etti. Demokırat Partinin basın hakkındaki görüşü değişmediğini, değişen şeyin şartlar olduğunu belirtti. «Matbuat hürriyetinin hürmetkarıyız, ancak basıiı hürriyetinin yanında vatandaşın şeref ve huzurunu da temin etmek zorundayız. Bu kanunlar, işte bu maksatla, memleketin iç huzurunu sağlamak maksadiyle hazırlanmış bulunmaktadır.» Konya mebusu Hamdı Ragıp Atademir (D.P.), basının bizde s^asetin istismarına maruz bırakılacağını, dün basını tazyik altında bulunduran insanların bugün onun müdafii kesilmeleri de muhalefetin samimiyetsizliğini göstermeğe kâfi olduğunu söyledi. Demokrasinin tenkid gücüne dayandığını, herkesin şerefi ile oynamanın demokrasi ile alâkası bulunmadığını belirtti ve gazetecilerin kültür seviyeleri ve meslekî durumları üzerinde durarak fikirlerini belirtti. Zonguldak mebusu Hüseyin Balık (bağımsız), ise bugünkü Demokrat Partinin, basın mevzuunda muhalefet yıllarındaki Demokrat Partiden bambaşka şekilde düşündüğünü ileri sürdü. Daha sonra Demokrat Parti Grubuna baskı yapıldığını, Demokrat Partinin de millete baskı yaptığını iddia etti. Bunun üzerine reis kullandığı «baskı» sözünün geri alınmasını istedi. Hatip sözünü geri almayınca reisin daveti üzerine kürsüden ayrılmak zorunda kaldı. Başvekil Adnan Menderes'in konuşması: Bunun üzerine reis sözü Başvekil Adnan Menderes'e verdi. Başvekil bugünkü müzakereler sırasında bu kürsüden son derece mütehevvir ve hiddetli konuşmalar yaüildıshna dikkati çekerek lâtife ile sözlerine bâşlryacağmı belirtti ve 400 küsuır mensubu olan Demokrat Parti grubunun ekalliyet tarafından nasıl tehdit edildiğini kaydetti- Fakat, «burada tehditler savuran, tabancalar atan, nerede ise ellerine birer sopa alarak üzerimize hücum edecek kadar c üt'eti erini arttıran arkadaşlarımız hakkında birşey konuşacak değilim» onu başka bir konuşmama tehir ediyorum» dedi Kendisinden önce konuşan hatibin baz', sözleri dolayısiyle 1946 seçimlerine ait bir iki hatırasından bahsettikten sonra şöyle devam etti; «Burada, gene mütehevvir, tehdîtkâr ve merkezi sıkleti itibariyle sanki getirilmekte olan kanunla memleketin muazzam bir felâkete maruz bırakılmakta olduğunu ifade eden ve memleketi buna inandırmak isteyen konuşmalara şahit olduk. Birtakım insanlar vardır ki herhangi bir hâdisenin atiyen muhtemel inkişafları hakkında bir türlü sıhhatli tahminlerde bulunamazlar, aldanırlar. Heyecanlarının mağlûbu olurlar ve bu kanun kabul edilecek olursa şu hâdise, şu kabul edilecek olursa, hüdanekerde. göklerin direkleri almmışcasına kıyametler kopar zannederler. Bunlar eğer düşüncelerinde samimî iseler onları mazur görmek lâzımgelir. Fakat bir kısım insanlar da vamiır ki. bütün bu vaveylayı sadece ve sadece takâp etmekte oldukları gayeleri için vasıta yaparlar, ihtiraslarının oyuncağı halinde kullanırlar. Ben bunlardan bir iki misal vereyim. Meselâ hergün Atatürk'ün heykellerine tecavüzler vaki olmakta devam etti. Bir noktaya geldik ki bir gecede 17 heykel kırdılar. Bununla da iktifa etmediler Zafer Mevdamn-da. Öğle tatili sırasında bu meydanı hıncahınç dolduran münevverlerin gözleri önünde bir bedbaht, bir gafil, bir cahil kendisinde o derece cüret buldu ki, tırmandı ve Atatürk'ün heykelini kırmaya tasaddi etti. Oür'-et etti. Bir başka sefer, Mecliste, toplantı esnasında, samin yerlerinden ezan okudular. Ezan mukaddestir. Ezan eVkatı hamsede okunur. Yerinde okunur, camide veya mescidde okunur. Burada niçin okudular? Bir kargaşalık yapmak için. İşte taaddileri, tasaddileri bir zamanlar burada . ezan okumak, heykelleri kırmak yolunda tecellî etti. Biz hükümet olarak düşündük ve bir kanun getirdik. Bu kanun İnkılâpları Koruma Kanunu i:ii. Bu kanun Atatürk Kanunu idi Bu kanunun müzakeresi esnasında bir kısım, a^kadaşlarımız fevkalâde samimiyetle, acaba ne oluyor endişesiyle, bir kısmı da hükümetten ve iktidardan geldiği için bunun reddedilmesi lâzımdır kanaatiyle bu kanunu reddetmeğe çalıştılar. O zam'an kottu.sulanları Meclis zsıbıtîarmda bulabilirsiniz. Bu. zabıtları tetkik edince gereceksiniz ki, ;bu kanun kabul edildiği takdirde (hürriyetten eser kalmayacaktır. Bu kanun kabul edildiği takdirde evlât babayı sam mazi ayacak t ir Bu kanun kabul edildiği takdirde şunlar olacaktır. Bunlar olacaktır dediler, bugün muhalefet adına burada konuşulanları dinledikçe gayrı ihtiyarî o zamanki konuşmaları hatırladım. Muhterem arkadaşlar o kanun kabul edildi. Ne oldu? Hangi hürriyet takyide uğradı? Bir hürriyet takyide uğradı: Atatürk'ün heykelini kırma hürriyeti... Birşey durdu: Atatürk'ün heykeline ve inkılâplara tasad-dî eden çekiç darbesi.... Soruyorum sizlere: O kanun için ileri sürülmüş olan endişelerden bugün ortada eser var mıdır? O kanunun mevcudiyetini bile unuttunuz. Ama, kanun, cemiyetimizin nizamını tesis etmek suretiyle vazifesini gördü. Şimdi de, görüşmekte olduğumuz kanunlar dolayısı ile gazetelerde büyük manşetler: Hürriyet kefenleniyor, elden gidiyor, nidaları... Önümüzdeki 15 günlük neşriyat, Türk milletine, bütün bunlarm yalan olduğunu veya yanlış ve isabetsiz tahminlerde bulunulduğunu, veyahut da maksadı mahsusla, politik maksatlarla inandırmak istenilen isnatlardan baret olduğunu isabt etmiş olacaktır. Bunu gördükleri zaman ne söyleyecekler diye düşünüyorum. Atatürk Kanunu nasıl ki mütecavizin çekicini durdurmuş ise bu kanunla da, hatta ne dereceye kadar olduğunu bilmiyoruz-, sa'bah akşam hürriyetleri ve haysiyetleri payimal eden, namus, haysiyet ve şeref mefhumuna zerre kadar ehemmiyet vermeyen şerefsizlerin taadd'ilerini1 önlemek istiyoruz . Büyük bir hünermiş gibi, kalkarlar, Adnan Menderes 1946 da şunu, 1948 de bunu söyledi derler. Adnan Menderes bunları söylemese idi bilmiyordum bavullarını nelerle dolduracaklardı? O- zaman söylediklerimin hepsine tekrar imzamı atarım. Biz eğer söylediklerimizin eri, hakikî idealist insanlar olmasaydık, 1S50 de iktidara geldiğimiz günün ertesi günü. hiç bir ise el sürmeden matbuat kanununu ele almazdık. Ve devrisabık yaratmıyacağız sözümüze sadık olmasaydık iktidara geldiğimiz günün ertesi günü Af Kanununu çıkarmazdık. Matbuat Kanununda o zaman yaptığımız tadiller ve tashihler nelerdir? Korkunç iftiralar.. Bunu, derin bîr nikbinlik içinde idealizmin safiyet ve samimiyetiyim mümkündür sandık. Hatta garbın ileri demokrasilerinden daha ileri bir matbuat hürriyetini bu memlekette payidar kılabümenin büyük bir şeref teşkil edeceğini düşünerek böyle bir şerefin serabı arakasında koştuk ve yaptık. Fırsatçılar ertesi günü derhal harekete geçti. Bir tek kimse de, aşk olsun şu Demokrat Partiye., bakın, il'tdaa gelir gelmez Matbuat Kanunu adetâ yok etti, mesuliyetsizlik hududuna götürdü ve memlekette, dünyanın hiçbir tarafında mevcut olmayan geniş bir 'hürriyet .nizamını tesis etti, demedi, aksine olarak ferdası gün hürriyetsizlikten rejim buhranından bahsettiler. Bomlar bugünün lâfları değil, tâ 1950 de iktidardan düşüp de muhalefete geçtikleri andan itibaren başladıkları teranelerdir. Ben bugünkü koniismalarm hepsini dinledim. Fakat yeni olan biç/bir şey işitmedim ve öğrenmedir. Muhalefete düştük lerî gün neler konuşdularsa bugün aynı şeyleri tekrar ettiler. Bu devrede yazıp söylediklerini bir araya getirmekteyiz. 1950 senesinde iktidara geldiğimiz günden bugüne kadar Demokrat Parti iktidarının nasıl şenî, müstekreh, kötü, çirkin, garezkâr, vatansızca taaddiler karşısında bulunduğunu, bu devre içinde yazılan yazılardan birtakım örnekler vucudia getirmek suretiyle, âmmenin nazarı önüne sekeceğim. Burada nasıl mesuliyetsizlik sabasında yürümüş, olduğunu, nasıl mübalâtsızca, înasıl şeref ve haysiyetleri bir paraya alarak, nasıl vazife ve millet menfaatini bir tarafa bırakarak onlardan kendini sıyırmış olduğunu kâinat görecektir. Ötede beride, memleketimizi kötülemek neticesini doğuracak dahi olsa, Türkiye'de hürriyet devri kapanıyor, Türkiye zulmet içine giriyor de mekten çekinmediler. Bütün bunlaıı zaten vatandaşlarımız bilirler. Fakat bir de toplu bir 'halde görmeleri lâzimgeîir. Bunu bütün dünyaya göstereceğiz. Bizim söyliyeceğimiz şudur: 950 de iktidara geldiğimiz zamanki mevzuat olarak, tatbikat olarak matbuat rejimi ne idi, 950 den bugüne kadar matbuat1 rejimi ne olmuştur? Evvelâ bunları mukayese etmek, ondan sonra söz sahibi olmak hakkını kendinde görmek lâzımgelir. Başka memleketlerin herhanlgi bir gazetesi buradan aldıkları birtakım telkinlerle Türkiyed'e matbuat hürriyeti yok, kaldırıldı, yahut zaten yoktu, bu sefer büsbütün kaldırıldı, diyecek olursa biz ona o kitabı sunacağız ve «senin .memleketinde bunlar yazılır mı?» diye soracağız. Başvekil Adnan Menderes, D.P. iktidara gelmeden evvel, aleyhine dâva ikame edilen gazetecilerin nasıl hapse atıldıklarını, hattâ Mecliste seçim tutanakları görüşülürken, Aydm'da 1946 seçimlerinin hangi şartlar altında yapıldığına dair bizzat kendisinin meclisteki beyanatını, içinde bir tek tezyif kelimesi bulunmayan, terbiye ve nezaket dairesinde söylenmiş sözleri neşrettikleri için 13 gazetecinin nasıl sürüm sürüm süründürül-düklerini hatırlattı. 1950 de D.P iktidara gelmeden evvel matbuatın böyle bir rejime maruz tutulduğunu kaydeden Başvekil, 1950 seçimlerinden 4 gün evvel İstanbuldaki nutkunda. C H.P. liderinin, iktidara geleceğinden emin olarak, şiddet usullerinin bertaraf edileceğinden nasıl bahsettiğine işaretle dedi iki: «Halbuki şimdi de mülâyemet usulü takip ediyorlar. Öyle bir mulâve-met ki başlarınıza tabanca atılıyor. Bir avuç ekalliyet büyük ekseriyete tahakküm etmek istiyor. Bu kanun çıkmayacak, .eğer çıkarsa bu kanuna baş kaldırarak nihayet kalkın ey ehli vatan matbuatın hürriyeti nehye-dilmektedir, diyorlar. Gazeteci 2 gün kaldı diye yazıyor. İki gün "kaldı, hareket etmezsen bu hamiyet perverane ve vatan perverane bir şey olmaz sonra her şey bir sükût kefenine bürünecektir, eğer bir tasaddide bulunmak isteyen, kanun dışı harekete temayül eden insanlar varsa, vakit kalmadı, iki gün kaldı, harekete geçiniz, diyor. İste matbuat hürriyeti bunlar... Memleketin nizamı nerede kaldı? Bir çok neşriyata işaret etmek suretiyle bu memleketi ihtilâle bir çok defalar teşvik edici yazılar yazdıklarını, sözler söylediklerini bir vesika ile değil, bin vesika ile ispat etmeğe hazırız. Bunların hepsini cem ve telfik edilmiş cildini herkes görecektir. Herkes anlayacaktır. Şimdi bu devreye hürriyetsizlik devresi diyorlar değil mi? Nerenin hürriyetsizliği bir avuç ekalliyet mecliste sizi konuşturmuyor. Sonra mecliste konuşamıyoruz, tehdid altındayız diyor, Kalkıyor birisi diyor ki, sizden yegân yegân hesap soracağız? Kim bu hesap soracak olan? Tehevvürün onda yarattığı bu şaşkın hayale kahkahalarla gülmek lâzım. 30 kişilik bir heyet, 500 kişilik bir heyetin karşısına çıkıyor, siz neden bizim gibi düşünmüyorsunuz, siz neden bizim arzularımıza göre konuşmuyorsunuz, diyor. Bizleri divanı âliye sürecekler, istiklâl mahkemelerine, halk mahkemelerine götürecekler, hepimizi meclis önünde sallandıracaklar. Hayale bakın arkadaşlar, zafa bakın..» Başvekil Adnan Menderes, en küçüğünden liderine kadar, hesap sorma lâfının ağızlarından düşmediğini, sokak mitinglerinin küfür ve palavra edebiyatı dolu olduğunu belirttikten sonra bunlardan bazı misaller de verdi. Bir hâdisenin beynelmilel teamüllere göre tasfiyesi tedbirlerinin bir safhasını tatbik etmek üzere İzmir'e giden Nafıa Vekilinin bu hareketini ima eden bir hatibin, İzmirde'ki konuşması sırasında, Bakandan «Yunan kavası» diye bahsettiğini söyledi ve sordu: «Beyefendiler, bu ne biçim haysiyetsizlik? Milletçe öyle bir duruma düşmekteyiz ki, adetâ narkotikler gibi damarlarımız mefluç bir duruma gelmiştir. Bu yazılan yazılardan binde birisi için kıtal vaki olabilir. Adamlar birbirlerini Öldürebilirler. Amma yaza yaza öyle alıştırmışlar ki, âdeta haysiyet ve şeref hislerinden tamamiyle tecerrüd etmişiz gibi, birtakım haysiyetsiz, şerefsiz ve namussuz insanların haysiyet ve şeref mefhumlarını bertaraf etmesinden ve tasallutlarından dolayı bunlar bize adetâ tabiî imiş gibi görünmeğe başladı. Korkunç şey. Hele bir gazetesi olan, hiçbir mukabele tehdidi altında bulunmadan, bir köşe başında yüksekçe bir taşın üstüne çıkan, yaptığı kötü fiilin hiçbir endişesini duymadan, haysiyet ve şerefleri ve en feciî memleket menfaatlerini kendi kör ihtirasları için ayaklar altına almaktan çekinmiyor.» Acman_ Menderes,_ konuşmasının burasında 1950 seçimlerinden iki gün evvel İnönü'nün İstanlbulda söylediği nutku ele aldı. Şiddet usullerinin bertaraf edileceği taahhüdü yanında birçok noktalarda basın hürriyetinin demokratik memleketlerdeki kayıtlarının Türkiye'de de tatbik edileceği yolunda C.H.P. liderinin o zaman söylediği sözlerin, o zaman mevcut rejimi daha da sıkmak mânasından başka bir şeye delâlet etmediğini izah etti. Keza aynı konuşmada üniversiteye de bir tehdit savrulmuş olduğunu hatırlatan Menderes, 1950 de memleketin demokrasi tatbikatı yakınımdan işte böyle bir manzara arzettiğini belirtti. Ve hürriyet yoktur denilen bu memlekette neler söylenip yazıldığına dair, bazı misaller daha verdi1. Başvekil, evvelâ, en büyük gazetelerimizin sütunlarında iktidar hakkında değil fakat, ortaya yazılmış olan birtakım yazıları, bu kürsüde tekrar edem iveceğini, çünkü bunların o derece âdî, müstehcen ve bayağı olduğu nu söyledi ve bu neşriyatın mahiyetlerine sadece telmih ile iktifa ede-rek işte matbuatımızın hali dedi Adnan Menderes, iktidar hakkında yazılanlardan örnekler vermeden evvel sordu; «Bunlara nasıl tahammül etmişsiniz? Bizim tahammülümüz, idealimizden ileri geliyor. Fakat memleket nasıl tahammül etmiş? Bu tecavüz ve tahrikler karşısında mucizevî olarak nasıl kendini kurtarabilmiş? Asıl şayanı şükran olan budur.» Başvekil, müteakiben şöyle devam etti: «İşte bunlardan biri: «millî şeref ve 'haysiyeti olmayanlar hükümeti idah re edemezler» diyor, yani biz, millî şeref ve haysiyetten de uzağız. Bir diğeri; «Demokrat Parti kodamanlarının çeşit çeşit apartmanları vardır. Demokrat Parti kodamanlarının hepsi hırsızdır» diyor. Sorarım, bunu namuslu bir adam söyler mi? Bu, namussuzluktur.Bir başkası: «Emin Kalafat ufak" tefektir. O anasının şalvarına girsin.» diyor. Bir umumî gevşeme içinde, mafsallardan herbiri kopar hale gelmiş gibi. Cemiyet, eczai ferdrvesine ete kılmak tehlikesi göstermektedir. Biz muhalefette iken verdiğimiz sözü tuttuk. Devri sabık yaratmayacağız, dedik. Hürriyet sağlamak için matbuat kanununu tahrip ettik. Altı sene, Demokrat Partinin sinesi delik deşik oldu. Daha da örnekler vereceğim.» Başvekil, iktidar mevkiini bir kara cette işgal etmiş diye yazan gazetecinin beraet ettiğini de zikrettikten sonra «eğer tedbir almakta altı ay daha gecikmiş olsaydık anarşi uçurumunun kenarında kalacaktık. Kendini bilen, .sij'asî dirayeti olan bir iktidarı, tam altı sene hürriyeti tahdit etmek için siyasî en küçük bk emel dlaüıi beslememiş olduğunu bütün millete isbat etmiş olan bir iktidarın, bir ananın sütü kadar helâl olan hakkını kullanarak tedbir alması, aynı zamanda kendisinin vatana karşı en mukaddes, en mücbir vazifesidir.« Başvekil, demokrasi edebiyatından türlü denemeler yaparak on binlerce defa söylenmiş sözleri tekrarlayanların 25 senelik mazide memleketi nasıl idare etmiş oldukları malûm bulunduğunu, yurdun yüzde 75-80 ni bunların taş devri mahrumiyetine terk ettiklerini hatırlattı. Şimdi de bizi garpten ayıran korkunç mesafenin kapatılmasını bile istemediklerini ilâve etti. Adnan Menderes, müteakiben mahkeme ilâmına mevzu teşkil etmiş olan bir yazıdan şu parçayı okudu: «Herife bak be ,ben onun için hesap yermekten kaçtığını söyledim. Ey hesap kaçağı, millet murakabesinden çekinen rezil, utanmaz. Milletin denetlemesi nasıl olur, müzakere ile olur. Bu asîl milletin murakabe hakkını çal cehenneme kadar gitsin.. Millet beni seçti diye milletin hakkını çiğnemek... Nerede bu bolluk?... Siyasî emniyeti anlamış bir millet bu rezilleri hiç bir zaman tutamaz. Etrafına topladığı midelerine bağlı bir sürü milletvekili.. Trabzon babası mısın ulan? Adam murakabe takririnin ne demek olduğunu bilmiyor. Yukarıda bir delik, aşağıda bir delik, bu lâfları ne kadar çekeceğiz. Siyasî hakkını millet nasıl kullanacak?» Başvekil bu yazıyı okuduktan sonra: şunları ilâve etti: «Şimdi hükmü de okuyayım, cemiyetin nizamı nasıl kurulmuştur görünüz. Memlekette bir psikoz yaratılmıştır. Hakimi de, mahkûmu da bu. tesirin altındadır Hayır arkadaşlar, işte biz, bu meş'um gidişe (dur) diyoruz.» Menderes bundan sonra, bu yazıyı yazan hakkındaki mahkeme ilâmını okudu. Bunda, suçlunun neticeten 6 gün hapsine ve 950 kuruş ağır para cezası ile tecziyesine karar verildiği belirtiliyordu. Başvekil, bu hükmün temyizce de tasdik edilmiş olduğuna işaret etti. Bu netice karşısında suç isleme bakımından cüretin arttığını nitekim, aynı adomm yeni bir yazısında, gene daha ağır hakaretlerde bulunduğunu anlattı. Bu misallerin, iktidarın basını tehdit ettiği iddialarına cevap teşkil ettiğini söyledi. Sun'l kıtlık buhranlarının muhalefetin telkinlerinden doğduğunu Ankarada iki gün önce şeker buhranını buna yeni bir misal teşkil ettiğini ifacte-eden Adnan Menderes, halkı istifçiliğe teşvik ettiklerini anlattı. Seçime 3.5 sene varken mitinglerde, toplantılarda yapılan bu telkinlerde telâffuz olunmayan asıl hedefin, içtimaî heyetin bütün mafsallarını birbirin den ayırmak ve dağıtmak olduğunu belirtti ve konuşmasını göyle tamamladı: Namus ve haysiyet hislerinde hiçbir hassasiyet göstermeyen şeref ve haysiyetlere karşı çok mübalâtsız olanların, bir de siyasî ihtiraslarla gözleri karardıktan sonra, bütün bir topluluğu, bütün Demokrat Parti topluluğunu envali çeşit ağır ithamlar altında, «haysiyetsizlik, namussuzluk, şerefsizlik» ithamları altında bulundurmalarını «matbuat hürriyeti cümlesindendir» diye kabul etmekte kendimizi mazur addetmekteyiz. Biz bu kanunla hakikî hürriyetin şimdi temelini atmaktayız. Bu anarşik nizam içinde hürriyet denilen, demokrasi denilen çok nadir ve hassas nebat neşvünema bulamaz, mahvü nebût olur, nadan ellerde perişan olur. Nadan ellerin cesaretini kıracağız. Bu kanunun maksadı bundan ibarettir. Arkadaşlar.» Başvekilin alkışlar arasında sona; eren konuşmasından sonra sıra ile Sabahattin Sönmez, Himmet Ölçmen, Nüvit Yetkin, Behzat Bilgin, Hamdullah. Suphi Tanrıöver, Başvekil Adnan Menderes, Fethi Çelikbaş, tekrar Başvekil Adnan Menderes ve Sait Bilgiç söz aldılar ve sabah saat 2.30 da kanun lâyihalarının maddelerinin müzakeresine geçildi. Celse devam etmektedir. Müzakerelerin bu kısmının tafsilâtı yarınki bültenimizde verilecektir. Büyük Millet Meclisindeki müessif hâdise Ankara : Büyük Millet Meclisinin bugünkü toplantısında. Adliye Vekilinden sonra Malatya mebusu İsmet İnönü. Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubu adına konuşurken müessif bir hâdise olmuştur. Hatip, Meclis haricinde yapılan konuşmalarda kullanılan sözleri tekrarla savcıların bu mevzularda tarafgirane hareket ettiklerini iddia eyleyin-ce. Bursa mebusu Muhlis Erdener (DP.) müdahalede bulundu ve muhalefetin yapmış olduğu toplantılarda iktidar hakkında kullandığı küfürlerin de mevcut oMuŞunu söyledi. Bunun üzerine Tunceli mebusu Arslan Bora (C.H.P.) MnMis Erdener üzerine bir çanta attı. Cumhuriyet w"?lk partisi sıraİRırmH.pn birkaç çanta daha atıldı. Hâdise, gürültülere seb^bi-vet verdi. Demiok'rat parti sıralarından hâdisenin büyümesine mani olundu. Reis Fikri Apaydın, bu hâdise üzerine, müdahalede bulunduğu için Muhlis Erdener'in*, oanta attığı için Arslan Bora'nm birer celse meclis toplantısına katılmaması tekliflerini ayrı ayrı reye koydu. Muhlis Erdener'-in meclisten cıVması teklifi kabul olunmadı. Arsîan 'Bora'mn bir celse 'mecMsten çıkarması hakkındaki inzibatî tedbir kabul edildi ve Arslan Bora, salonu terketti. Kivük Millet M°cl;si müzakerelerine devam etti. Bu hâdiseden iki saat sonra, reis Fikr' Apavdm aynı celsede müzakerelere devam olunduğu sırada Meclis umumî hevetine bu hâdisenin atılan bir çantadan bir tabanca çıkması üzerine arzettiği gelişme hakkında su beyanatta bulundu: Muhterem arkadaşlar, biraz evvelki müessif patırtı hâdises'1 olurken muhalefet sıralarından atılan çantalardan birisinin kapağı açılmış ve içinde bir tabanca olduğu görülmesi üzerine tabanca .alınmıştır. Derhal keyfiyetten haberdar olan Meclis Reis:, hâdiseyi tevsik için bilgisi olan arkadaşları çağırmış ve arkadaşların ifadesini şimdi okuyacağım .şekilde tesbit etmiştir. Bu ifadeler, alındıktan sonra çantanın ve içinde çıkan tabancanın Hürriyet Partisinden Diyarbakır Mebusu Mustafa Ekinci'ye ait olduğu anlaşılması üzerine Mustafa Ekinci davet edilmiş, atılan çantanın kendisine ait olup olmadığı sorulmuş, Ekinci kendisine ait olduğunu söyleyince çantanın içinden çıkan tabanca kendisine gösterilmiş, evet bu tabanca benim çantamın içinde idi ve fakat oğluma aittir. Benim bir tabancam varsa da vesikalıdır demiştir. Bunun üzerine Meclis Başkanı. Dahilî Nizamnamenin 214 ncü maddesini okuyarak Meclisi terketmesi lüzumunu bildirmiş ve böylece Mustafa Ekinci de Mecîis'-ten çıkıp gitmiştir. Keyfiyeti yüksek heyetinize arzediyorum. Şimdi zabıtları okuyoruz: 1 6.6.1956 tarihli 73 ncü in'ikadda basın lâyihasının müzakeresi sırasında İsmet İnönü kürsüde bulunduğu sırada çıkan bir hâdise esnasında Bursa mebusu Muhlis Erdener'e fırlatılan iki çantadan zarf kapaklı koyu kahve. renkli çantanın yere düşerek açılması ile içinde kılıflı bir adet tabanca görülüp Ordu mebusu Fevzi Boztepe tarafından alınarak riyasete tevdi edildi. Çantanın, içinden düşen ve Mustafa Ekinci'ye ait olan mektupla birlikte mumaileyh tarafından Çorum mebusu Kemal Bİberoğlundan istenerek alınması ile mezkûr çantanın Mustafa Ekinciye aidiyeti sabit olmuştur. Çantadan, çıkan tabancanın beyanı: Cinsi toplu, 24101 numaralı, içi 6 mermi ile dolu, namlu far 32-s Wctg. İşbu zabıt varakası keyfiyeti tesbit sadedinde tanzim kılındı Ordu Mebusu Konya Mebusu Konya Mebusu Fevzi Boztepe Ahmet Koyuncu Muhittin Güzelkılmç Ordu Mebusu Çorum Mebusu İstanbul Mebusu Selâhattin. Orhon .Kemal Biberoğlu Mükerirem Sarol 2 Riyaset huzuruna davet edilen ve bu esnada aşağıda isim ve imzaları yazılan zevat yanında Diyarbakır Mebusu Mustafa Ekinci Mecliste Bursa mebusu Muhlis Erdener'e fırlatılan ve bu esnada açılan çantanın kendisine ait olduğunu içinde zuhur eden ve kendisine gösterilen (42101) numaralı toplu tabancanın da oğluna ait olduğunu ve ayrıca kendisininde vesikalı bir tabancası bulunduğunu beyan etmekle bu zabıt varakası tarafımızdan bittanzkn imza edildi. 6.6.1956 saat: 13 T.B.M.M. Reisi İdare âmiri t Refik Koraltan Mehmet Aldemir İdare âmiri Ordu mebusu Kanunlar Müdürü Nüzhet Akın Fevzi BoatepeFehmi Güngen "Elde edilen mütemmim malûmata göre, Diyarbakır Mebusu Mustafa .Ekinci (Hür. P.) nin 1955 senesi ağustosunda ruhsatname alınmış, fakat temdit edilmemiş 14337 sayılı Mauser markalı bir tabancayı taşıma mezuniyeti vardır. Oğluna ait olduğu iddia edilen tabanca için. ise, mahallinde yapılan tahkikattan böyle bir mezuniyet alındığı tesToit edilememistir. Meclis Dahilî Nizamnamesinin Büyük Millet Meclisi dahilinde silâh taşımanın yasak olduğu hakkındaki 214 ncü maddesi şudur: «Meclise silâhlı girmek yasaktır. Giren her kim olursa olsun riyaset marifetiyle Meclis binasının dışarılına çıkarılır.» Büyük Millet Meclisindeki müzakerelerin tafsilâtı 7 Haziran 1956 Ankara : Basın Kanunun bazı maddelerinin tadili hakkındaki kanun lâyihası ile neşir yoliyle veya radyo ile işlenecek bazı cürümler hakkındaki 6334 sayılı kanunun tadiline dair olan lâyiha üzerinde, dün gece Büyük Millet '."Meclisinde cereyan .etmiş olan müzakerelerin tafsilâtı şöyledir: Muhtelif partilerin, ileri sürdükleri mülâhazalar: Her iki lâyiha hakkında ileri sürülen mütalâalara karşı Başvekil Adnan Menderes'in yapmış olduğu konuşmayı takiben Reis, Konya Mebusu Sebahattin Sönmez'e (bağımsız), söz verdi. Sebahattin Sönmez, bu lâyihaların teferruatı, noktası, virgülü üzerinde durmıyacağmı söyledikten sonra, iktidarın, küfür ve hakareti önlemek vadiyle gruptan aldığı selâhiyeti taşmış olduğunu, söz ve yazı hürriyetini katleden hükümlerle buraya gelmiş bulunduğunu ileri sürdü. Hatip, bu lâyihalarla memleketin yepyeni bir rejimin arefesinde bulunduğunu bildirdikten sonra, bunlara kırmızı oy verilmesi teklifinde bulundu. Konya Mebusu Himmet Ölçmen (D.P.). îsmet İnönü'nün Ulus gazetesinde neşr'edilen makalesini mevzuubahs ederek, İnönü'nün bu yazısında ileri sürdüğü iddiaları cevaplandırdı ve eski iktidar devrinde çıkarılan basın kanunlarından maddeler okuyarak misaller getirdi ve muhalefet partilerinin iktidarın çalınmasını güçleştirmek için gösterdikleri faaliyetin vatanperverliğe sığmadığını ifade ettikten sonra, müzakeresi yapılmakta olan Jâvihaların millî huzur ve sükûn kanunu olduğunu vatandaşın sabırsızlıkla bu kanunları beklediğini ifade eyledi. Eu sırada Reisvekili İhsan Baç kürsüyü terketrriiş yerini Fikri Apaydın almıştı. "Malatya mebusu NüvH Yetkin fC.H.P), getirilen kanun lâyihalarlyle basın ve toplantı hürriyetine en büyük bir darbenin vurulmuş olduğunu söyledi, tekliflerin Anayasanın sağladığı eşir ve toplaniti serbestisine demokrasinin ana şartı olan siyasî partilerin mücadele ve propaganda serbestisine, hukuk prensiplerine .aykırı olduğunu iddia etti. İzmir mebusu Behzad Bilgin (D.P.), bu lâyihaların müzakeresi sırasında muhalefet adına konuşanların objektivite esasından ayrıldıklarını onların hâdiselere hakikî şekli ile temas etmediklerini belirterek sözlerine başladı. Behzad Bilgin, basın hürriyetini nazarî olarak hâdiseler haricinde müdafaa eder gibi görünmenin ve bir takım prensipler ortaya atmama. çok kolay olduğunu ifade ettikten, sonra basında müşahede edilen ve muhalefetin istediği matbuat hürriyetinin tipik misalleri sayılan yazılar ve karikatürlerden örnekler verdi. Hatip, bu kanunun herkese tatbik edileceğini, muhalif ve muvafık matbuatın ayni kanun hükümleri dairesinde hareket edeceklerini söyledi ve lâyihaları hazırlıyari komisyonun çalışmaları hakkında izahat vererek, komisyonun vazifesini yapmış 'olduğunu basın mesleğinde çalışanların durumunu sağlamlaştıracak hükümleri vazetmiş bulunduğunu, bununla beraber lâyihanın mükemmel bir halde Meclise gelmiş olduğunu İddia etmediğini, müzakereler sırasında maddeler üzerinde İslâhat edici değişikliklerin de yap ilebileceğini belirtti. Behzad Bilgin, bu kanunlarla, muhalif, muvafık bütün gazetelerin bundan böyle memleket meselelerini tetkik ederlerken kullanacakları lisanın daha seviyeli ve daha: kaliteli bir hale geleceğini, şahsî vıekar ve haysiyetin korunacağını, nihayet-memleketin yüksek menfaatine hizmet etmek yollarının açılacağını beyan etti. Müzakerelere gece yarısından sonra da devam kararı alınıyor. Behzad Bilgin konuşmasını yaparken, reis saatin 24 e geldiğini ve 6 haziran günü sona ermiş olduğunu bildirerek müzakerelere 7 haziran perşembe günü devam edip etmemesi mevzuunda reye başvurdu ve müzakerelerin devamı kabul olundu. İstanbul mebusu Hamdullah Suphi Taamöver (bağımsız), müzakere edilmekte olan lâyihaların hem güzel hem de sıkıntılı tarafları mevcut olduğunu söyledikten sonra, Romanya'da partilerin mecliste çalışma usulleri hakkında malûmat verdi ve bizde yapılan münakaşaların fazla hararetli olduğunu, bu yüzden de bazan bazı şahıslara karşı yersiz ithamlarda bulunulduğunu ileri sürerek, bunun doğru olmadığını sözlerine ilâve etti. Dana sonra müzakeresi yapılmakta olan lâyihaların kabulü halinde bun-dar hayırlı neticeler çıkmayacağını ve lâyihalar aleyhine rey vereceğini sövler Sultan Hamid devrinden, Meşrutiyetten, Millî Mücadele günlerinder. ıralar nakletti. Başvekil Adnan Menderes'in konuşması Tp'';n konuşmasını takiben Başvekil Adnan Menderes söz alarak kürsüye geldi. Başv ki'l. Hamdullah Suphi Tanrıöver'in tarih bilgisi ve güzel lisariiyfe birtalkifm nasihatler verdiğini, fakat nasihat vermenin başka, iş başında n anın başka şeyler olduğunu kaydetti ve dedi ki:"Biz İsmet Paşanın dün yaptıkları ve söyledikleri ile bugün söyledikleri .arasındaki 'tezadı bu kürsüye getirdik. Bunun üzerinde konuşuyoruz. Bir fikir haysiyeti, bir siyasî .ahlâk mevcut olduğunu söylüyoruz. Hamdullah Suphi Tanrıöver'den birtakım umumî mülahazalarla Mithat Paşa devrinde, Abdülhamid sofralarına kadar uzanan bir musahabe değil, bizim ileri sürdüğümüz fikirler üzerinde müşahhas mütalâalar bekledik. Yine Hüseyin Cahid'in falan tarihte Abdülhamid zamanında nasıl ve hangi vazifeye geldiğini ve Tanrıöver'in naklettiği üzere o zaman bir vesile ile dört duvar arasında neler konuşulduğunu işitmekten ne mânâ çıkarabiliriz? Çünkü o günün santiarını şimdi burada takdir edecek vaziyette değiliz ki.. Amma onun çok iyi bildiğimiz tarafları var. Bugün yazdığı yazılar var. .Muhtelif devirlerde yazdıklarını birbiriyle mukayese ederseniz ne kadar tezadlarla dolu olduğu derhal meydana çıkar. Bir zaman sözde hürriyet taraftarı olmuştur. Sonra tek parti taraftarı kesikniş ve İsmet "İnönü iktidardan uzaklaştırılıncaya kadar tek parti hâkimiyetinin ve mutlak hâkimiyet sisteminin en müfrid müfridliğini yapmakta devam etmiş ve iktidardan düşer düşmez, bu sefer sanki fevkalâde müfrid bir hürriyetçi rolünü alarak yeni iktidarı, en yıkıcı usullere başvurarak, hakaret, tezyif, isnat ve iftira velhasıl herşeyi mubah sayarak en haksız ve insafsız hücumlarına hedef tutmuştur. Yalçm'ı bugün bu hüviyeti ile banıyoruz, yoksa Tanrıöver'in naklettiği Abdülhamid zamanına ait hikâye velev doğru olsa da kimseyi alâkadar etmez ve hiçbir mânâ ifade etmez. "Dikkat buyur muşsunuzdur; Hamdullah Suphi'nin konuşmaları parçaları arasında irtibatlar iyice tesis edilmemiş hissini verir. Onun konuşmaları âdeta sinemada gelecek .filmin reklâmını yapmak ye o film hakkında seyircilere bir fikir vermek için gösterilen kopuk, oradan bir parça, buradan bir .parça -alınarak bir araya getirilmiş programlar halindeki film reklâmlarına benzer. Onun konuşmalarında kanaat tevlidine ve 'hükme medar olarak mantıkî bir teselsül ile fikirlerin ifadesini a-ramak beyhudedir. Muhterem Hamdullah Suphi pek nadir olarak konuşur ve meselâ altı ayda veya senede bir nutufk söyler, anlaşılan emek çeker ve bu n&-d:r nutukların güzel olmasını ister, bu sebepten olacak ki fikirlerin insicam ve mantıkiliğinden ziyade nutkun çekici ve güzel olmasına daha ziyade ehemmiyet verir. Ve hakikatleri nutuklarının bu hususiyetine göre şekillendirir. Biz ise, güzel nutuklar vermek üzüntüsü içinde değiliz, asırlarca ihmale uğramış bu vatanın binbir dert ve ihtiyacına her an cevap verebilmek îcirt geceli gündüzlü uğraşıyoruz, biz, sözün, nutkun güzel olması mak-sadiyle hakikatlere şekil vermeğe değil, sözlerimizle hakikatleri ifadelendirmeğe mecbur olan insanlarız. Muhterem Hamdullah Suphi nüfusu 25 bin iken Ankarava gelişini anlatarak bugün Ankara'nın yarım milyonluk bir şehir haline geldiğini hatırlatıyor, ve o günden bugüne kaydedilen terakkilere işaret etmek istemiyor; fakat acaba kendisi 1950 ile busun arasında memleketin her sahada ne mesafeler ve merhaleler katetmiş olduğunu biliyor mu, bu hususta kendisine sarüh fikir verecek malûmat ve rakamlara ehemmiyet vermiş midir? Eğer bunları bilse ve öğrense idi, bir kısım basının szgm bir cephe halindeki aleyhimize {hücumlarını bir memlekette bîr içtimaî, iktisadî ve sivasî felâketin vücuduna "hamletmekten muhakkak şiddetle sakmrrdı. 1950 ile bugün arasında millî servet bakımından, iktisadî cihazlarıma bakımından, millî envestismanca eriştiğimiz merhale bakımından hiçbir fikir beyan etmeden nasıl oluyor da Abdüîhamid devrinden Meşrutiyete. Meşrutiyetten -Millî Mücadeleye, Millî Mücadeleden bugüne atj ayarak, bugünün eserleri üzerinde hiç durmadan ve hiçbir ikna edici deMİ vermeden, bimühaba böyle konuşma yapmak cesaretini kendisinde buluyor. Ricam ve istirhamım, su olacaktır: Fevrî fırça darbeleriyle bir nevi anlaşılması güç kübik resimler yapar gibi konuşacağına, memleket meselelerini lâzım olan ciddiyetle inceleyen ve hakikatlerden bahseden bir konuşma yapsın da hepimizi tenvir etsin. Tercümesinden istifade edelim,- İşte şimdi, ben kendisinden bunu bekliyorum. Başvekil plansızlık iddialarına cevap veriyor Başvekilden sonra Hürriyet Partisi Meclis Grupu adına konuşan Fethi Çelikbaş, lâyihaların üzerinde durarak, lâyihada ucundan kenarından bazı garp memleketlerinin bazı mevzuatından bahsedilmiş olduğunu, fakat bütün bunların sadece muayyen bir maksada hizmet etmek yolunda kullanılmış bulunduğunu ileri sürdü Fethi Çelikbaş. bu kanunlar kabul edildiği takdirde memlekette hayat pahalılığına ve iktisadî sıkıntıların, mevcudiyetine dair hiçbir şey yazılamıyacağını söyledi ve bütçe müzakerelerine temas .ederek, orada söylemiş olduğu sözleri tekrarla iktisadî ve sınai kalkınma mevzuunda fikirlerini tekrarladı, bugünkü kalkınma--nın plânsız olduğu fikrinde bulundu. Fethi Çelikbaşm konuşmasını takiben tekrar Başvekil Adnan Menderes: kürsüye geldi. Menderes şöyle konuştu: Fethi Çelikbaş uzun yıllar hükümete iştirak etmiştir. Beraber çalıştık. O zamanlar hep, her işi pek iyi yaptığımdan ve daima bana karşı duymakta olduğu takdir ve hayranlık hislerinden bahsederdi. Bu ne zamana kadar böVle devam etti? Hükümetten ayrılıncaya kadar. Hatta naçiz şahsım hakkında bu hislerinin birçok delil ve vesikaları da vardır. Meselâ Erzurum Şeker Fabrikasının temel atma merasimine o da benimle gelecekti, gelemedi, ve bana Erzurum'a Şeker Şirketi Umum Müdürü vasıta--siyle bir telgraf gönderdi. Bu telgrafı okumak isterim. Mahzur da görmüyorum. Çünkü vaktiyle iktisadî devlet teşekkülleri umumî heyeti raportörü sjfatiyîe benim, imzamla o zamanın Curmhurreisi İnönü'ye çekilmiş' bir telgrafı Halk Partisi mensupları benim için sanki siyasî ahlâk bakımından bir nakise imiş gibi yüzlerce defa yüzüme çarptılar. Halbuki her yıl mesaisini bitirince umumî heyet inamına çekilmesi mutad olan bir telgraftı o... Şahsıma ait olarak değil, elbette daha ziyade raportörlüğünü yaptüğım heyete ait olan mutad bir merasim telgrafından başka birşey değildi. Hatta çok muhtemeldir ki bu gibi telgrafları o heyetlerin muvazzaf kâtipleri yazar ve imza koyarlardı. Ve aradan 15 yıla yakın bir zaman geçti. Hâlâ zaman zaman bazı Halkçılar o telgraftan bahsederek beni küçük düşürmeğe çalışırlar. Çelikbaş, şimdi Halkçılarla çok sıkı ahbaptır ve onların yolundadır. Onun için ben de küçük bir mukabele yapmaktan kendimi alamıyarak onun bana çektiği işte biraz evvel bahsettiğim, telgrafı okuyacağım. Hem bu telgrafın üzerinden 15 sene geçmedi, daha bir buçuk senelik bir meseledir bu..Bakın şu telgrafa: «Memleketimizin ümranı ve milletimizin refahı yolunda bir haftadanberi yekdiğerini takip eden merasimlerde bulunamamak benim için büyük bir talihsizlik olmuştur. Şimdiden yarının mes'ut, müreffeh ve mamur Türkiyesi teressüm etmeğe başlamıştır. Beş sene sonrasını tasavvurumdan canlandırıyor ve heyecan duyuyorum. Bu muazzam muvaffakiyet âbidesinin mimarı sayın Başvekilimize saygılarımın duyurulmasını rica eder, fabrikanızın hayırlı ve uğurlu olmasını diler, hepinize sağlık ve başarı dileklerimi yollarım.» Bu telgrafın ifade ettiği derin takdir ve hayranlık mânası aşikâr. Dahası da var, Kütahya Şeker Fabrikasının işletmeye açılması merasimine Çelikbaşla beraber 'gittik, orada bir nutuk söyledi. Bu nutuk o zaman tele alınmış. Orada da naçiz şahsım hakkında neler söylemedi, beni ne kadar medhetti. Yeni Çelikbaş gerek şahsım, hakkındaki, gerekse iktidarımızın iktisadî politikası hakkındaki fiirlerini ne zaman değiştirdi? O güzel nutkundan bir hafta sonra... Çünkü Kütahya'dan döndükten bir hafta sonra artık vekillikten istifa etti. Fethi Çelikbaş böyle. Ya şu karşımızdaki sıralarda oturan Hürriyetçi mebuslar ne zaman ve niçin fikir ve program . değiştirdiler? Şimdi iktidarımızı öylesine kötülüyorlar ve hakkımızda o kadar ağır konuşuyorlar ki insanın onlara şu suali soracağı geliyor, Tam iki sene evvel 954 de seçim kampanyasında seçmenlerinize elbette nutuklar söylediniz, programlarınızı -izah ettiniz? Acaba o zaman bugün yapmakta olduğunuz gibi, bütün nutuklarında ve sözlerinizde Demokrat Partiyi yıkmak için en ağır itham yaparak ve bizi kötüleyerek mi kendinizi mebus seçtirdiniz? Bugün herkes gibi bunlar da, Fethi Çelikbaş da programsızlıktan, hatalardan bahsediyor. Gazeteler böyle yazıyor, bunun için mecmualar neşrolunuyor, Forum, rapor, rapor... 950 de Fethi Çelikbaş bütçe komisyonu ikinci reisi idi. Şimdiki parti arkadaşları da hep mebus ve birer komisyonda vazife görüyorlardı. Grupta Mecliste, komisyonda yapacağımız işler hakkında izahat verirdim. Hep kabul ederlerdi. O zaman plansızlıktan vesaireden hiç bahsetmezlerdi. Hatta altı senelik iktidarımızın beş seneye yaklaşan bir kısmında simdi Hürriyet Partisinde yer almış olan üç milletvekili sıra ile İktisat ve Ticaret Vekilliği yaptılar. Şimdi konuşmakta oldukları bu tenkid edebiyatını ne zaman Öğrendiler ve mesuliyetleri aşikâr olmasına rağmen şimdi konuştukları gibi nasıl konuşabiliyorlar? Halbuki son zamana kadar bunlar bugün sahip bulunduklarını iddia ettikleri yüksek fikirlerinden ne yazık ki bize kırpıntılar dahi getirmediler. Forum, rapor, rapor, bir sürü gazeteler ve alay alay tenkid ve hücumlar... Peki, fakat 950 de iktidara geldik. Yeni bir devir açıldı. Elbette bir takım yeni işlere girişilecekti. Şimdd ortalığı velveleye verenler o zaman ne yapılması lâzım geldiği hakkında hiçbir şey söyleyemediler. Sebebi basit... Bu memlekette bir şey yapılabileceği kimsenin aklına gelmiyordu da ondan... Bir milyar 300 milyon liralık bütçe, 200 milyonu da açık... Kim ne yapılabileceğini tasavvur edebilirdi? Simdi bütün vatan sathını kaplayan çeşit çeşit teşebbüsler ve eserler karşısında gözlerini uğuşturarak geç kalanların ve bir ise yaramamış olanların yersiz teessürü içinde şurası iyi olmadı, burası çok tehlikeli oldu, diye avaz avaz haykirıyorlar. Darbımesel meşhurdur, ev yaptıracak ol akıl veren çok olur... Pencereler küçük oldu, kapılar büyük diyenlerin hüsran eseri olan 'hücumlarına mukabele etmekle kaybedecek .vaktimiz de pek yok.. Maddeler ürerinde sez alan hatipler: Fethi Çelikbaş'm bu telgrafını okuduktan sonra kürsüden ayrılan Başvekili takiben reis, İsparta Mebusu Sai't Bilgiç'e (D.P.) söz verdi. Sait Bilgiç, basın hürriyetinin mukaddes olduğunu, fakat memleket evlâtlarının hürriyetinin de en az bunun kadar mukaddes bulunduğunu söyliyerek sözlerine başladı ve bu arada İnönü'nün yapmış olduğu konuşmayı cevaplandırarak, eski iktidar devrinde çıkarılmış olan baskı kanunlarından bahsetti Basarı .Kanununda yapılacak :tadilâta bütün gönlü ile taraftar olduğunu. 6334 sayılı kanunun bazı maddelerinin tadili hakkındaki lâyihanın 'bazı hükümlerini ise ağır bulduğunu söyledi. Sait Bilgiç'in konuşmasını takiben lâyihaların heyeti umumiyesi üzerindeki .müzakerelerin sona erdirilmesi hakkında kifayet takrirleri okundu. Saat 2.30 olmuştu. Bu takrirler kabul olundu. Aynı zamanda lâyihaların müstaceliyetle müzakere edilmesi hususundaki Önergeler de kabul edilecek maddelerin müzakeresine geçildi. Bu müzâkereler sırasında Konya mebusu Ziyad Ebüzziya (Hür. P.) Zonguldak mebusu Sebati Ataman (D.P.) Kars mebusu Turgut Göle (C.H.P.) Muvakkat Encümen Mazbata Muharriri Çanakkale mebusu Nusret Kiriş-çioğlu (D.P.) Kocaeli mebusu Turan Güneş (Hür. P.) Burdur mebusu .Fethi Çelikbaş (Hür. P.), İzmir mebusu Pertev Arat (D.P.), Erzurum Jnebusu Bahadır Dülger (D.P.), İzrcür mebusu Behzad Bilgin (D.P). Ma-.nisa mebusu Adnan Karaosmanoğlu, Elâzığ mebusu Selâ5ıaddin Toker (Hür. P.), Kocaeli mebusu Sadeddin Yalım (D.F.) Manisa mebusu Hik-.jrıet Bayur (bağımsız) Balıkesir mebusu Mekki Sait Esen (D.P.) İstanbul mebusu Firuzan Tekil (D.P.) muhtelit encümen adına Denizli mebusu Hamdi Sancar (D.P.) söz alarak konuştular. Adnan Menderes'in iki ^konuşması: Cevap hakkının ne yolda 'kullanılacağını tashih eden hükümler görüşülürken bunların tadilini isteyen bir hatibin mülâhazalarına karşı Başvekil Adnan Menderes cevap hakkım istilzam eden yalan neşriyatın muazzam bir dosyasını yapmak mümkün olduğunu belirterek dedi ki: «Gün yoktur ki beş tane, on tane, yirmi tane yalan haber uy durul marruş olsun, ilgililer bunları tekzip etmekten bıkmışlardır. Tekzip etmek, yazılanın tesirlerini ortadan kaldarmak demek değildir. Esasen bu dakikayı gayet iyi bildikleri için tekzip etmeyi göze alarak sabah akşam yalan imal etmektedirler. Yalan haberleri okuyanların mutlaka tekzibi de okuyacaklarını kabul etmek imkânı yoktur. Bir mesele ortaya atıldıktan sonra, bu tekzip edilse dahi vicdanlarda bırakacağı orüsûbun bertaraf edilmesi mümkün değildir." Adnan Menderes, yalan haberler üzerinde bir misal daha verdikten sonra şöyle devam etti: «Gazeteciliğin ciddiyeti ve vekarı vardır. Gazeteci, dürüst olmak mecburiyetindedir. Mütalâa ve tenkidini istediği gibi yapar. Edep ve terbiye dairesinde istediğini yapar. Diğer taraftan efkârı umumiyeyi yalanla dolanla aldatmaya hakkı yoktur. Enformasyon, tarafını yalana istinat ettiremez. Bu, mağşuş yağ satan köşe bakkalı gibi efkârı umumiyenin emniyetini suiistimal etmekten başka mânâyı tazammun etmez.» Başvekil aynı madde üzerindeki diğer bir konuşmasında da şunları söyledi: «Gazetelerin mübalâtsız ve şuursuz yazıları ile millî bünyemizde açtıkları rahneler temin ettikleri faydalarla karşılaştırıldığı takdirde ne kadar zararlı olduğumuzu izaha hacet yoktur. Arzedeyim: Seyhan Barajı açılıyor, iki bin kuzu kesilmiş, 3 vagon İstakoz, gitmiş, şu yapılmış, bu yapılmış diye yazdılar. Bunların doğru olmadığına dair şiddetli neşriyat yapıldı. Ne oldu? Amerika efkâorı umumiyesine hitap eden çok geniş tirajlı Time mecmuası, kebab yiyen Türkler, zevk için baraj yapan Türkler, diye bizim gazetelerden alıp bu yalan haberleri kendi sayfalarına nakletti. Bize yardım için karar verecek Amerika efkârı umumiyesine yaydı. Bir defa 2 bin koyun da yalan, iki bin kuzu da yalan, iki yüz kuzu da yalan.. İstakoz baştan başa yalan. Kim uyduruyor bunları? Yok mu doğruyu yazacak? Öte taraftan günün memleketi alâkadar eden fevkalâde mühim hâdiseleri var. Amma hayır, onlar bir tarafa bırakılır. Nerede heyeti içtimaiyeyi kötü gösterecek, memleketimiz hakkında menfî ve bedbin kanaatler tevlidine sebep olacak noktalan varsa bunları yazarlar. Ondan sonra bir gazetenin yazdıklar.!, yazacakları sadece haber mahiyetinde, kabili tekzip olacak mahiyette değildir. Çizgi ile, birtakım lâtife ile, şahıslar hakkında, herhangi bir topluluk hakkında, herhangi bir cemiyet, herhangi bir zümre hakkında, toptan vatan hakkında menfi olacak telkinler yapa^-cak tarzda idarei kelâm edebilen, yüzlerce misal karşısında bulunmaktayız. Bunları kısmen kanun ile men etmek mümkün olmakla beraber asıl gazeteciliği her türlü vatan endişesinden mahrum, sadece kazanç ihtirasına dayanan, biır meslek olmaktan çıkarmak lâzım gelir. Bu hal ne zamana kadar devam eder? Vatansever, her türlü menfi menfaatlerden uzak olma haddi mevcut bulunmadıktan sonra bu zararlı vaziyetlerin devanı edip gitmesi mümkündür. Hangi memleketteyiz? Hangi memlekette yaşıyoruz? Bu memleketin türlü birçok dertleri vardır. Eski iktidarları bu dertlerin perdesinin ucunu bile kaldırmak lüzumunu duymamıştır. Diğer taraftan da bu memleketin asırlarca geri kalmış bir hürriyet ve demokrasi inkılâbı vardır. Bütün dünya bugün en tehlikeli devrini yaşamakta ve Türkive denilen memleket de bu tehlikenin en nazik noktasında kân bulunmaktadır. Bu gün is başına gelenler hürriyet inkılâbını, demokrasi inkılâbını süratle tahakkuk ettirmek gibi çok nankör ve fevkalâde zor bir vazife ile katrşı karşıyadır. Amma bunun yanında memleketi silâhlandırmak mevcudiyetini müdafaa- edebilmek, mevcudiyetinin bekasım teminata bağlıyabilmek için mahrum vatandaşları, yalınayak başı kabak, yarı aç, buğday ekmeği ile dahi karınlarını doyuramıyan vatandaşları sosyal bakımdan, iktisadî bakımdan kalkmdırıp dünyanın içinde 'bulunduğu tehlikelere karsı teçhiz etmek için her çareye baş vurarak süratle kalkındırmak mecburiyetindeyiz. Bu kadar zor vazifelerin altında olan bir iktidara, memlekete hizmet etmekte olan bir iktidara, memleketin bekasını teminat altına almak için didinen bir iktidara, neme lâzım, ben gazeteciyim, gazetemi satmaya bakarım, neme lâzım, ben muhalifim, her türlü kayıttan muarrâyım, onlar vazifesini yapanlar, memleket menfaatini koruyanlar ben kanunların verdiği bütün müsaadelerden istifade ederim. İktidara çelme atarım, onu .sabotajlara maruz bırakmak için sebep addederim, dendiği takdirde işte böyle kanun hükümleri gelir, arkadaşlar." Başvekilin bu açıklamasını takiben cereyan eden görüşmelerde, tasarı maddeleri ile ilgili olarak verilmiş olan tadil tekliflerinden bazıları, komisyonun da iltihakiyle kabul edildi, bazıları reddolundu. Bu müzakerelerin sonunda, reis, her iki lâyiha müstaceliyetle gÖrüşülmekte olduğu için, biri leibte, diğeri aleyhte konuşmak isteyen iki mebusa söz vereceğini bildirdi. Burdur mebusu Fethi Çelikbaş (Hür. P.) aleyhle, Denizli mebusu Hamdi Sancar (D.P ) de lehte konuştular Bunu takiben Başvekil Adnan Menderes söz istedi., reis iç tüzük hükümleri gereğince, müzakeresi sona eren tasarılar üzerinde, oya başvurulmadan önce, ancak biri lehte, diğeri aleyhte iki hatip konuşabileceği için Başvekile söz yermedi. Sıra oylama muamelesine gelmişti. Burdur Mebusu Fethi Çelikbaş ile 25 arkadaşının imzaladığı bir takrir riyasete sunuldu. Bu takrirde esbabı mucibe zikredilerek her iki kanun lâyihasının açık oya sunulması istenmekteydi. Reis, Meclis Dahilî Nizamnamesi gereğince, esbabı mucibesi bu neviden takrirlerin reye vazedilmeyeceğim söyledi buna mukabil Malatya mebusu Nüvit Yetkin ile 17 arkadaşı tarafından imzalanan ve layilıalarm açık oya sunulmasını tazammun eyleyen takrir ise, Dahilî Nizamname hükümlerine uygun olduğu için oya sunularak kabul edilerek her iki lâyiha da açık o'ya arzedildi. Neticede neşir yoüyle veya radyo ile işlenecek cürümler hakkındaki 6334 sayılı kanununun tadiline dair olan kanun lâyih asman oylamasına 343 mebus iştirak etti. 297 kabul ve 51 red oyu ile lâyiha kanunlaştı. Keza basın kanununun bazı maddelerinin tadiline dair olan lâyihaya da 328 mebus rey verdi. Bunlardan 274 ü kabul, 48 i red oyu kullandılar. Ve lâyiha kabul edildi. Böylece, her iki kanunun müzakeresine çarşamba günü saat 15 de akdettiği oturumda başlamış olan Büyük Millet Meclisi, çalışmalarına arasız bütün gece devam etmek suremle, perşembe sabahı saat 7.30 da çalışmalar mı bitirdi. Meclis yarın saat 15 de toplanacaktır. Kıbrıs'a dair Hariciye Matbuat Bürosunun tebliği 8 Haziran Î956 Ankara : Hariciye Vekâleti Matbuat Bürosundan bildirilmiştir. Yunan matbuat ve radyosunun, dünya efkârını enosis dâvasına kazanmak maksadiyle .girişmiş bulundukları sistemli propaganda faaliyeti son zamanlarda yeni bir veçhe ile devam etmektedir. Filhakika ötedenberi Kıbrıs'ta vuku bulmakta olan enosiscilerin tedhiş harekâtı bir masumiyet perdesi arkasına konulmak ve Rumca konuşan Kıbrıslılar, oradaki Türklerin sistemli tecavüzüne maruz kalıyormuş gibi gösterilmek istenmektedir. Hakikat şudur ki, tedhiş hareketlerinde bulunanlar enosis çilerdir. Eno-sisçilerin Türk ve İngilizlere karşı giriştikleri tecavüzler sayılmryacak kadar çoktur. Ada valisinin, mahallî cemaatlara, silâhlarını teslim etmeleri hususunda vaki emrine yalnız Türkler icabet etmiş, enosisçi Kıbrıslılar ise, değil silâhlarını teslim etmek fakat kaçak olarak daha da fazla teslihat temin etmeğe başlamışlardır. Bunun neticesi olarak silâhsız ve müdafaasız Türkleri tehd'it etmeğe ve Türk polisleri öldürmeğe başlamışlar ve hatta Vasilya köyündeki ekalliyette kalan Türklere tecavüzde bulunarak kadınları ve çocukları yaralamışlar, bir Türk polisinin cenaze merasimimden dönen ahaliye bomba atmak cüretini bile göstermişlerdir. Bu hücumlar karşısında Türkler, miting yapmak ve bir iki cam kırmak gibi nümayişlere tevessül etmek mecburiyetinde kalmışlardır. İşte köylerde geçen hâdiselerin esası budur. Arasıra ve bir nefis müdafaası halinde Türklerin böyle mevziî mukabelelerde bulunmasının, Yunan matbuat ve radyosu tarafından tahrif ve İstismar edilerek dünya efkârına nakledilmek istenilmesi hakikaten taaccüp ve teessüfe şayandır. Yunan matbuatı, ahiren tahrikatı daha da ileri götürmüş bulunmaktadır. Ezcümle son günlerde bu matbuatta. Kıbrıs'a bazı Türk subaylarının gönderildiği ve orada mutasavver bir çete muharebesi için Silifke kasabasında şimdiden 12.000 Türk'ün talim ve terbiyesine başlandığı yolunda haberler çıkmaktadır. Hatta Atinada münteşir Vradini gazetesi, Kıbrıs Türklerinin beş aydır adada bulunan Türk subaylarının talimatı tahtında ve bir plân dahilinde Rumlara karşı faaliyete geçtiklerini, Silifke'de çete muharebesi talimi gören 12.000 Türk'ün zamanı gelince adaya çıkarılmalarını tetkik etmek üzere ahiren, bazı Türk ve İngiliz subaylarının gizli bir toplantı yaptıklarını ve talim görenlerin NATO'ya ait malzeme 'ile teçhiz edilmediklerini ispat etmek için Türk orduşundakin den farklı silâh ve cephane ile teçhiz edildiklerini yazmıştır. Bu asılsız haberlerin yukarıda bahis mevzuu edilen maksatlarla dünya efkârını heyacana getirmek ve Kıbrıs'ı Yunanistan'a ilhak etmek için -alıp yürüyen tezvir propagandalarının lehine ve Türkiye aleyhinde bundan istifade etmeğe çalışmak maksadını taşıdığı şüphesiz bulunmakla beraber, bazı zihinlerde hasıl olabilecek tereddütlerin izalesi için işbu tavzihin neşrine lüzum görülmüştür. » İktisat ve Ticaret Vekilinin basın toplantısı 3 Haziran 1956 Ankara : İktisat ve Ticaret Vekili Zeyyad Mandalinci bugün saat 16.30 da Ankara Gazeteciler Cemiyetinde bir basın toplantısı yapmış ve şu beyanatta bulunmuştur: «1950 den'beri devam edegelen hummalı bir iktisadî kalkınma faaliyetinin normal nefes alma devresi içinde bulunmaktayız. Baştanbaşa değişen ekonomik, sosyal ve psikolojik konjonktürün icabettirdiği yeni tedbirlerin alınması ve bu konjonktür esasına göre teessüs edecek sağlam ve müstakar bir temel üzerinden yeni hamleler yapılması icab etmektedir Aşağı seviyedeki bir istikrarın bozulması neticesi 5 seneden beri daha yukarı seviyede bir müstevi tesisiyle meşgulüz. Gayemiz 'bu müstevi üzerinde kalmak değil daha yüksek bir seviyede bir istikrar kurabilmek için hamle yapabilecek sağlam bir zemini tesis etmektir. Bu anlayış içindedir ki devlet idare cihazında ve tatbikata müteallik prensiplerde revizyonlar yapılması zarureti hasıl olmaktadır. Bünyede değişiklik ihtiyacı hayatiyeti yüksek uzuvlarda müşahede edilen bir keyfi'yet-tir. Türk cemiyeti inkişaf halindedir. Her yeni geçen gün "bu cemiyeti yeni icaplarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu icapların neticesi vaki değişiklikler ancak milletimizin istikbali ve devletimizin büyük devlet olmak kabiliyetinin teminatı olarak kabul edilmek icabeder. Üzerinde yaşadığımız memleketin mal sahibi olarak ümranında bizlere düşen manevî mesuliyet, evlât ve eyaliinize daha mamur bir şekilde intikalini temin hususundaki vazifelerimizi nefislerimizin ufak tefek feragati bahasına da olsa jenerasyonumuzun .şerefle deruhte etmesi lâzımgel-diğinde hiçbir memleket çocuğunun şüphesi olduğunu zannetmiyorum. Bu memleketin üzerinde emaneten oturmadığımız: taşına toprağına kaderimizi bağladığımızı sözle değil ancak ona hakkını vermekle ispat etmek mümkündür. Bu imanla hareket eden hükümetin bir rüknü olarak Ticaret Vekâleti, dünya konjonktürünün bünyesinde millî ekonomimizin işgal ettiği mevkiin empoze ettiği normal ve zarurî değişiklikleri bugüne kadar yaptığı gibi bundan sonra da .yapmakta devam edecektir. Bu zaruretin bir neticesi olarak bir ayı mütecaviz tetkik neticesinde vardığım bazı kararları ve istikbale muzaf olarak düşündüğüm teşkilât ve iç ve dış ticarete ait bazı hususları .arzetmek istiyorum. Teşkilât Kanunu : Büyük Millet Meclisinde hâlen müzakere edilmekte bulunan sanayi, maden ve enerji vekâletinin kurulusuna müteallik kanun projesinde vekâletimin iktisadî fonksiyonlsTinın bu vekâlete devri derpiş edilmiştir. Mütemadiyen genisleven ticarî ve sosyal bünyemize uygun bir teşkilâtın dürj>ya koni'onktürü icaplarına göre taikv'yesi lâzım gelmektedir. Bu sebeple vekâletim teşkilât "kanunu tesansı hazırlanmış ve Türkiye Büyük Millet Meclisine arzedilmek üzere Başvekâlete takdim edilmiştir. îç Ticaret: 1 Ekmek mevzuu: Büyük şehirlerimizde ekmek kalitesinin yükseltilmesi ve ekmeklerin iyi pişirilmesi ve bavatlamasının önüne geçilmesi naaksadiyle fırıncıların fennî maya kullanmaları mecburiyetini tszammun eden karar İcra Vekilleri. Heyetine takdim edilmiştir. "2 Büyük şehirlerde et ihtiyacının normal ve devamlı bir şekilde karşılanabilmesi için Et ve Balık Kurumuna vazife verildiği gibi istihsal pazarlarından ucuz ve sürekli nakliyatın temini hususunda da alâkalı daire ve teşekküller nezdinde teşebbüse geçilmiş bulunmaktadır. Ambalaj mevzuu: Memleketimizin döviz ihtiyacının karşılanmasında büyük eh emmiye ti olan ihracatımızın lâzımı .gayrı mufariki olarak kabul etmemiz icabeden ambalaj maddeleri mevzuunda Vekâletimiz su kararları almıştır: Ambalaj maddelerini ehemmiyetleri sırasiyle acil tahsisler ve transfer kolaylıkları temin etmek suretiyle ihtiyaç mevsiminden evvel yetiştirmek. İhraç mallarının maliyetleri üzerindeki menfi tesirlerini izale edebilmek maksadiyle bu maddelerin ucuza ve vaktinde temini için ihtiyacı mümkün mertebe muvaffak ithal voliyle karşılamak. Bu arada, işbu prensiplerin tatbikatı olarak Vekâletim izce kanaviçe, teneke, ambalaj, çuval, kalay gibi maddelerden olanların tevziine başlanmış ve bakiye ihtiyaçların tamamlanması için de tahsis ve transfer muameleleri süratlendirilmiştir. Tevzi işleri: Tevzi'ile alâkalı olarak 11 sayılı sirkülerin tatbikatında çıkan müşkiîâtı bertaraf etmek , daha süratli ve âdilâne İşleyecek bir sistemin ikamesi için yapılan çalışmalar son safhasına gelmiştir. Ancak odalar ve esnaf birlikleri ihtiyaçları ile alâkalı hususların tespitini müteakip bir sirküler neşredilecektir. Bu münasebetle söylemek isterim ki, esnaf teşekküllerinin dağınıklıktan kurtulması ve teşkilâtlanması yalnız kendi menfaatleri "bakımından değil aynı zamanda vekâletimin ihtiyaçlara cevap verebilmesini kolaylaştırmak bakımından da çok faydalı olacaktır. Bu arada, esnafın kredi ihtiyacının daha geniş ölçüde karşılanması zaruretine işaret etmek ve bu icabın yerine getirilebilmesi için de Vekâletimin aktif bir şekilde harekete geçtiğini memnuniyetle ifade etmek isterim. Dış ticaret : Dış ticaret mevzuu hiç şüphesiz ki istihsalimiz ve ihracetaimzl'a alâkalıdır. İhraç maddelerimizin dünya piyasalarında mevkiini sağlamlaştırabilerek için standardizasıyona ehemmivet verilmekte ve bu hususta teknik formasyona ver verilmiş bulunmaktadır. Vatandasın meslekî bilgisini arttırmak ve iktisadî gelişmemizi süratlendirmek hükümetimizin tuttuğu volim esasını teşkil etmektedir. Bu essıs ve prensibi göznonünde tutan Vekâletim, pamuk ziraati ve ticaret: ile uğraşanlara bir hizmette bulunmak ve -onları bugündü nizamlara göre yetiştirmek üzere istihsal merkezleri olan Adana ve İzmir'de birer kurs açmaktadır. 20 haziran'dan 20 temmuz"'.: kadar devam edecek olan bu kurslarda pamukla alâkalı olanlara pamukların dünya piyasalarına standart olarak arzedilmesi hususunda tatbik edilen metodları ve tatbikatı gösterilecek ve pamuk eksperi yetiştirilmesi bu kursların gayesini teşkil edecektir. Diğer mevzular üzerinde de buna mümasil teşebbüsler yapmak kararındayız. Ticarî mübadelelerimizin günden güne artması ve mallarımızın gün geçtikçe daha çok taleple karşılanması bu gayretlerin ne katlar lüzumlu olduğunun ve müsmir olabileceğinin delilidir. Dış münasebetlerimiz : Alman ve İtalya hükümetlerinin memleketimizle olan ticarî münasebet-terinin genişlemesi hususunda gösterdikleri büyük anlayış ve işbirliği zihniyetinin ticarî münasebetlerimizin hacmini önümüzdeki yıllarda mevcudun çok daha üstüne çıkaracağından şüphe etmemekteyim. Bu arada diğer memleketlerle olan ticarî münasebetlerimizin inkişaf seyrini memnuniyetle müşahede etmekteyim. Büyük Amerikan milletinin yaptığı ve yapmakta olduğu dostane yardımlar millî ekonomimizin gelişmesinde kuvvetle âmil olduğu gibi sosyal huzur ve sulh potansiyeli olarak dünya muvacehesinde oynadığımız hayır rolünde bizleri takviye etmektedir. Bu arada tütün ve krom gibi mühim, ihraç mallarımızın B. Amerikana ihracının artması dış ticaret hacmini genişletmesi bakımından memnuniyet bahistir. Memleketimizin ekonomik gücünün inkişafı ve sosyal bünyesinin kuvvetlenmesinin tabiî neticesi olarak iştira kapasitesinin artması karşısında ithalâtımızın istihsali arttırabilecek istidatta olabilen maddeleri kolaylıkla temin edebilecek hale gelmesi zarureti karşısındayız. Bu münasebetle şu tedbirleri almış bulunuyoruz: 1 Madenlerin işletme ihtiyaç maddeleri : Maden işletme ve ihraç etmek hakkına malik olan hakikî ve hükmî şahısların işletmede kullandıkları malzemeleri yaptıkları ihracat bedellerinden ithal etmek imkânını sağlamak maksadiyle hazırlanan dış ticaret İşlerine dair sirküler birkaç güne kadar neşredilecektir. Bu sirkülere göre bir milyon liraya kadar ihracat yapanlara %12 ye bir milyondan üç milyona kadar ihracat yapanlara %10 a, üç milyondan yukarı ihracat yapanlara da %6 ya kadar ithal müsaadesi verileceği gibi muvakkat ihraç şekliyle ihracat yapanlara fob kıymet tutarının %5 ne kadar ithal imkânı bahşedilmiş olacaktır. 2 Gümrüklerdeki inallar : Vekâletimizde usulü dairesinde verilmiş ithal müsaadelerine istinaden getirilmiş olup da müddeti içinde gümrüklenememiş malların yukarıda gösterilen espri dahilinde tasfiyesi için alınan kararlarımız bir iki güne kadar neşredilmek üzeredir. Bu arada tahsisi yapılmış ve ithal müsaadesine bağlanmış olan siparişleri ilgili memleketlerden getirmek imkânına malik olmayan ithalâtçılarımıza bir .kolaylık olmak üzere memleket değişikliği hususu, derpiş edilmiştir. 3 Muvakkat ihraç : Bundan böyle yapılacak anlaşmalarda muvakkat ihraç müsaadesi ancak istihsalin .teşvikine matuf mallara inhisar edecektir. 4 Düşük kaliteli .pamuklar : Bilhassa .Ege ve Çukurova bölgelerinde mevcut olup ihracı müşkül bir durum arzeden düşük kaliteli pamukların ihraç edilmesi üzerinde şikâyetler vaki olmaktadır. Bu pamukların 1956-1957 mevsiminin başlamasından evvel dış pazariara serbestçe ihracı hakkında ileri sürülen mütalâa esas itibariyle yerindedir. Kaldı ki halen tatbik edilmekte olan 1/1 nisbeti dahilinde EPU sahasına ihracına da imkân görülmemektedir. Bu itibarla düşük kaliteli pamukların 15 ağustos tarihine kadar ihraç suretiyle tasfiyesi imkânlarını derpiş eden talimatımız birkaç güne kadar tatbik mevkiine konacaktır. Bu talimat mevcut pamukların kooperatifler birlikleri kanaliyle ihracına mütealliktir! 5 İzmir Fııan : Geçen yıl İzmir Entarnasyonal Fuarına 15 devlet iştirak etmiş ve 12 milyon 400 bin liralık kontenjan veril-mistir. Bu vıl iştiraklerini bildiren 15 devlete 12.500.000 liralık kontenjan tahsis edilmiştir. Bundan böyle iştirak edecek devletlere de ayrıca kontenjan verilecektir. Dış ticaretimizde birinci derecede zarurî olan maddelerin ithalâtına ehemmiyet verileceği .gibi bunların bilhassa istihsali arttıracak ve ihracatı teşvik edecek mahiyette olanlarına rüchaniyet verilecektir. Bu meyanda lüks mahiyette telâkki edilen maddelerin ithal edilmemesine azamî derecede itina olunacağı gibi aynı zamanda dış ticaretimizde menfi tesirleri bulunan kaçakçılığın normal ekonomik yollarla bertaraf edilmesi için de veni tedbirler alınmaktadır. Dış ticaret revminin tatbikatta aksaklık gösteren hususlarının veni bastan gözden geçirilmesi hususunda çalışmalara başlanmıştır. Netice haziran ayı içinde ilân edilecektir. Şimdilik matbuata verebileceğim hususlar bunlar olacaktır. Yîaînız bu arada bir nebze de millî korunmadan bahsetmeyi favdalı görmekteyim. Hiç şüphesiz ki yukarıda arzettiğim hususlar ekonomik ve sosval hayatımızın norma! fonksiyonunu temine matuftur Alınmış ve almaç? k bir çok tedbirler yanında paralel tedbirler mahiyetindedir. Bu arada Büvük Millet Meclisinin kabul buyurmuş olduğu Millî Korunma Kanununun tatbikatiyle mükellef bulunan Vekâletimiz bu tatbikatın tszammım ektirdiği teşkilâtın, kuruluşunu süratle tamamlamak kararındadır. Gayesi yalnız nizam tesisi olan bu kanunun tabikatında azamî hassasiyet vs enerüyle hareket edilecektir. Temennam bol cezp verilmek deöil ceza verecek unsur bulamamaktır. Ümid ederim ki bu kanunun tatbikatını, tüccarımız hükümlerinin derpiş ettiği hususata süratle intibak ve sadakatle kolaylaştırmış olacaktır. Bu inanç içinde hani sebeple olursa olsun teraküm etmiş bazı stokların piyasaya süratle intikal ederek 'bir madde bolluğu yaratacağını ümit etmekteyim. -Bu beyanatı müteakip İktisat ve Ticaret Vekili gazetecilerin sorularını -cevaplandırmıştır. Büyük Millet Meclisinde Kıbrıs hakkında bugün cereyan eden müzakereler c 13 Haziran 1956 Ankara : Büyük Millet Meclisi, buıgün saat 15 de Reisvekili Fikri Apaydm'ın başkanlığında toplantığı zaman Denizli mebusu Baha Akşit söz alarak şunları söylemiştir: «Kıbrıs'ın Türkiye ve Türk milleti için ne kadar hayatî ehemmiyete haiz olduğunu huzurunuzda tekrar .etmeyi lüzumsuz telâkki ederim. Bu mevzuda hükümetimiz görüşünü dünyayıa bildirmiş bulunmaktadır. Türk milleti ve Türk hükümeti ağır başlı ve hakkından emin, dostluğa kıymet verenbir devlet olarak vakar içinde hâdiseleri takip etmektedir. Hal böyle iken geçenlerde Yunan Parlâmentosunda Kıbrıs mevzuunda görüşmeler yapılmıştır. Yunan Parlamentosundaki, bu görüşmelerden sonra, Yunan Parlâmento Reisi dünya parlâmentolarına ada'daki Türklerin oradaki Rumlara karşı fecî tedhiş hareketinde bulunduklarını protesto eden telgraflar göndermiştir. Adada dünyanın .gözü önünde cereyan eden hâdiseleri Türk milleti çok iyi takip etmektedir. Tedhiş hareketinde bulunanlar, ada'daki Rumlardır. Tedhiş hareketlerini kimlerin gölgelediği ve idare ettiği bilinen hakikatlerdendir. Bu hakikati tahrif etmek suretiyle dünyaya mesele ters olarak aks-sttirilmek istenmektedir. Maksat, bundan istifade suretiyle dünya muvacehesinde Türkiveyi antipatik göstermek için bu işi parlâmentoya getirmek suretiyle Ada'nm Yunanistan'a ilhakını sağlamaktı. Bu durum karşısında Türk milletinin ve Büyük Millet Meclisimizin daima gerekli hassasiyeti göstermesi lüzumu aşikâr olduğuna göre, Bayük Meclis Riyaseti tarafından dünya parlâmentolarına birer telgraf çekilmek suretiyle hakikî vaziyetin bildirilmesi hususunun karara bağlanmasını ve hükümetimizin bizi bu mevzuda tenvir etmesini" arz ve teklif ediyorum. Bu mevzuda bir takririm vardır, lütfen kabul buyurmanızı rica ediyorum.^ Müteakiben reis, Hariciye Vükili Profesör Köprülü'ye söz vermiş ve Profesör Köprülü şu beyanatta bulunmuştur: «Muhterem Baha. Akşit arkadaşımızın bahsettiği Kıbrıs hakkındaki görüşüme, Yunan Meclisinde vukubulmuş ve Meclis Reisi de dünya parlâmentolarına filhakika bir mesaj göndermiştir. 5 haziran tarihinde yapılan bu müzakerelerin sıklet merkezi ve bu müzakereler sırasında hâkim olan hava ve haleti rulhiye hakkında bir fikir edinebilmesi için Meclis Reisi M. Rodopulos'un dünya parlâmentolarına gönderdiği anlaşılan mesajın metnini müsaadenizle aynen okuyacağım: «Kıbrıs halkının ehemmiyetsiz ekalliyeti azaları, İngiliz idaresinin müsamahasından istifade ederek, ada halkının bilindiği gibi altıda beşini teşkil eden Kıbrıslı Yunanlıları öldürüyorlar ve yaralıyorlar. Bundan başka Lefkoşa, Larnaka, Magosa ve Kıbrıs'ın diğer başka noktalarında Yunanlıların mallarını yağma .ediyor, ateşe veriyor ve tahrip ediyorlar... «İngiliz idaresi, mücrimleri cezalandırmak ve adadaki Yunan halkının tamamiyle imhasını hedef tutan bu cürümlerin istikbalde yenilenmesine mani olmak için hiçbir tedbir almıyor., «İngiliz makamatının bu tarzı hareketi, Türk güruhunun yeni cürümler işlemeğe teşvik ettiği gibi, sulh için de pek yakın tehlikeler ,arzetmektedir. «Yunanistan Millet Meclisi, bu barbarca hareketler ve İngiliz idaresinin müsamahası karsısında duyduğu derin nefretti ifade eyler. Meclis, şiddetli protestosu ile birlikte hürriyet için mücadele eden Kıbrıs halkı aleyhine bu yapılanı ihbar eder. Nihayet bu büyük adada hürriyet ve sulhun avdeti için hür milletler parlâmentolarının desteğini talep eder.» Profesör Fuad Köprülü bu telgrafı okuduktan sonra beyanatına şöyle devam etmiştir: «Evvelâ ,şunu söyleyeyim ki, Kıbrıs'ın umumî nüfusu içinde Türklerle bir nevi Rumca konuşanların adedi arasındaki niabet, M Rodopulos'un mesajında iler'i sürdüğü gibi 6 dia 5 nisbetiride değildir. En büyük bir tarafgirlikle bunu, olsa olsa 5 de 4 olarak vasıflandırmak mümkündür ki, bu bile . biraz mübalâğalı olur. Fakat hu .mesajın hakikatleri baştan aşağı tahrif edip tamamen tersine gösteren tarafı, orada vuku bulan fecainin tasvir ediliş tarzıdır. Kıbrısta gizli bir tedhişçilik teşkilâtı vardır ki bu, kendisine E O K A adını vermektedir. Bu teşkilât, adadaki Rumca konuşan cemaattan bazı kimselerle, Yunanistan'dan Kıbrıs'a gizlice sivil kıyafetinde gönderilmiş olan Yunan subayları ile bazı tedhişçilik mütehassıs ve gönüllülerinden müteşekkildir. Bunların ellerindeki .silâhlar, bir kısmı esasen elierip.de bulunup maîbadlî makamların teslimini emretmesine rağmen gizledikleri silâhlarla, külliyetli kısmı Yunanistan'dan doğrudan doğruya gizlice gönderilen veya gene oradan gelen paralarla tedarik edilmiş silâhlardır. Bir seneyi mütecaviz ıbir zamandan beri bu teşkilât adam Öldürmek, tehdit mektupları göndermek, ötedenberi bombalar patlatmak veya yangınlar çıkarmak suretiyle Kıbrıs'ı Yunanistan'a ilhakı iddiasını -ki buna Eno--sis ismini vermektedirler- zor ve dehşet ssçmak suretiyle tahakkuk ettirmek gayesini gütmektedirler. İşittiğimize göre, bunlar Kıbrısta yaptıklarından başka Londra'da bir panik havası yaratmak için oraya da ajanlar (göndermişler, hatta New-york'taki Birleşmiş Milletler Merkezine. Kıbrıs'ı Kurtarma Teşkilâtı namına meçhul şahıslar tarafından tele^-fon edilerek binaya bomba konulacağına dair tehditler savruluvormuş. "Kibrısta Rumca konuşan ve mecmuu 370.000 kadar olan kimselerin hepsinin E.O.K.A. tedhiş taraftarı âzası olduğunu zannetmek asla doğru olmaz. Bunlar arasında bu teşkilâtın faaliyetlerimi tasvip etmiverüerin, bundan bizar olanların hattâ Türk Cemaatiyle iyi geçinmek lüzumuna kani bulunanların adedinin büyük olduğunu söylemek mübalâğalı olmaz. Fakat bunlar tedhişçilerin tazyiki altında sinmiş yahut istemeye istemeye onlara tâbi olmuştur. Mecmuu 120.000 e baliğ olan Kıbrıs Türklerine gelince: Bunlar, bugüne kadar sabır ve tahaımımülleri, metanetleri ve kanun ve nizamlara riavet kârliklariyle temayüz etmişlerdir. Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhakına bütün mevcudiyeti eriyle muarız oldukları halde böyle fecî bir haksızlığın önüne geçilmesi bakımından .anavatanları Türkiye'nin azmine ve sebatına, İngiliz idaresinin adalet ve basiretine ve cihan efkârı umumiyesinin nasafetine itimad etmektedirler. Zorbalıkla ve tezvirci propagandalarla hakkın çiğnenemiyeceğine inanarak, dürüst ve mertçe, dâvalarını müdafaa etmek yolunu tutmuşlardır. Bundan dolayıdır ki, bundan bir müddet evvel Kıbrıs Valiliğinin ellerindeki silâhların hükümete teslim edilmesi hususunda isdar ettiği emre, E. O.K.A.'cıların yaptıklarının tamamen hilâfına olarak, riayet etmişlerdir.. Ellerinde, Türkiye'den gönderilmiş veya Türkiye'den gelme para ile satın alınmış silâhları da asla yoktur. İşte Yunanistan Meclis Reisinin 'bütün dünya parlâmentolarına gönderdiği bu .mesajın da tedihisçilik yapmakla ve barbarlıkla itham ettiği cemaat budur. Şimdiye kadar tedhişçiler, bu cemaate mensup şahıslardan mahallî idare emrine en dürüst ve feragatkâr şekilde vazife gb'ren bazı polisleri şehid etmişlerdir. Türk cemaatı efradının bulunduğu bazı köyler tedhişçiler tarafından tahrip edilmiş sakinleri, ihtiyar genç, kadın erkek kanlı tecavüzlere mâruz kalmıştır. Bütün bunlara mukabil, bu cemaat erkânı, nefret ve infiallerini meş'um nümayişler yapmak ve vüs'ati ve şiddeti bakımından mâruz kaldıkları fecayi ile asla kıyas edilemiyecek basit mukabelelerde bulunmaktan kendilerini m en edememişi erdir. İşte Mösyö Rodopulos'un. mesaiında «fecayi, barbarlık, tedhiş™ diye tavsif edilen hareketler de bunlardır. Masum kimseleri .öldürmekten dolayı iki tedhişçinin geçenlerde idam edilmesi üzerine, rehine olarak ellerinde bulunan iki İngiliz askerini mukabele bilmisil olmak üzere boğazlayan .tedhişçilerin bu hareketi karşısında infial duymak şöyle dursun, dam edilen bu iki şahsı millî kahraman ilân edenlerin, cemaatlerine mensup fertlerin öldürülmesi, yaralanması, kadın ve çocukların masumlarına tecavüz edilmesi karşısında infial gösteren Türkleri barbarlıkla ve tedhişçilikle itham ederken ne kadar fecî bir tezada düştükleri meydandadır. Bütün bu sözleri söylemekten maksadım, asla bir heyecan havası yaratmak değildir. Bilâkis sizlerden rica ve istirhamım şudur; Heyecana kapılmıyalım. Hakikatlerin olduğu gibi ortaya konulmasının,, haksızca, yolsuzca, insafsızca hareket edenlere karsı ifade ettiği itinam, hiddetle kullanılabilecek en ağır kelimelerden daha beliğ ve daha müessirdir. Bana Akşit arkadaşımızın, Yunan Meclisi Reisinin bahis mevzuu mesajına mukabil sayın Büyük Millet Meclisi Reisi tarafından, bu mesajla yanlış mülâhazalara sevkedilmek istenilen parlâmentoların ikaz edilmesi teklifine ben de taraftarım. Çünkü, bu tamamen meşru bir meseledir ve bunun mes'uliyeti bu mukabeleye tizi mecbur etmiş olanlara raci bulunacaktır. Mösyö Rodopulos'un bu mesaimda barikatların bu derece göz göre göre-tahrif edilmesiyle .takip edilen, maksatların aşikâr olanları şunlardır: Dünya efkârı uonumiyesi nazarında, Krbnstaki Türklere karşı antipati ba-t'ta kaibilse nefret uyandırılmak ve bu suretle onlar, kale alınmaya lâyık bulunmayan ,muzır ve hattâ bertaraf edilmesi gereken bir kitle şeklinde gösterilmek istenmektedir. Aynı vesile ile tedhişçiler, birer mazlum kahraman ve yaptıkları fecayi de (meşru ve ulvî hareketler olarak kabul ettirilmek istenmektedir. Bu suretle, milletlerin kendi mukadderatlarını kendilerinin tayini yani self-determination- prensibi perdesi altında gizlenen Enosis dâvasına -yani Kibrisin Yunanistana ilhakı gibi doğrudan doğruya mahut «megali Jdea» nm bir tecellisini teşkil eden dâvaya- cihan efkârı umuBilyesinde sempati toplatmak istenmektedir.
Ayni zamanda da, geçen sene reddedilmiş
olmasına rağmen,bu Acaba tedhişçilerin Türk cemaatine karsı ilerde fecaati bakımından demiyeceğkn, çünkü, şimdiye ksdar yapılanlar kâfi derecede fecîdir,fakat vüs'ati bakımından- daha mühim hareketlere geçmeleri için zemin hazırlamak maksadı da 'mı güdülmektedir? İşin içlinde1 böyle menfur bir maksad da varsa, buna karsı ingiliz dost ve müttefiklerimizin son derece müteyakkız ve tedbirli olması icap eder. Bu hususta lâzım gelen teşebbüsleri hangi bir şekilde müdahale mahiyetini vermeksizin- yapmış bulunuyoruz. Kıbrıs Valisi Mareşal Sir John Harding'in adada nizam ve asayişin tesisi için icabeden herşeyin yapılacağı hakkında geçen gün yeniden 'yaptığı alenî beyanatı inşirahla öğrendik. Kıbrıs adasında ika edilen tedhiş cinayetleri, biraz evvel işaret ettiğim, gibi, Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhakı iddiası uğrunda gösterilen gayrı meşru faaliyetlerin bir cüz'üdür. Biz, gerek işin bu cüz'ü, gerek iddianın heyeti umumiyesi hususunda en büyük hassasiyeti göstermekteyiz. Kıbrıs'taki soydaşlarımızı yalnız bırakmamız asla mümkün ve mutasavver olamaz. Meselenin, yani ilhak iddiasının heyeti umumiyesine gelince: Bu hususta en yüksek resmî şahsiyetlerden tutunuz da muhtelif memleketlerdeki Yunanlılara kadar, Enosis'ciler 'tarafından yapılan propagandaların kesafeti ve şekli cidden şayanı dikkattir. Garbı Almanya halkına, ikiye bölünmüş olan Almanya'nın birleştirilmesi meselesi ne ise Kıbrısla .Yunanistan'ın .birleştirilmesinin de aynı şey olduğu yolunda akıllara hayret verici şeyler söylenmekte, Fransa'da Lord Byron'lar, Chateau Briand'lar, Viettor Hugo'lar zamanında yazılan romantik şiirler ve cereyan eden hâdiseler hatırlatılıp Kıbrıs me&elesi Yunanistanm istiklâlini kazanması hâdisesinin bir eşi olarak gösterilmek istenmektedir, Yunan medeniyeti mefhumu istismar edilmektedir. Birleşik Amerika'da, bu büyük devletin mevcudiyetini medyun bulunduğu, milletlerin kendi mukadderatlarını kendilerinin tayin etmeleri, yani self-determination ulvî prensibinin, Kıbrıs'ta tatbik .edilmesinin insaniyet için bir vazife teşkil eylediği ileri sürülmekte, ıbu mesele Amerika'nın yakında vuku bulacak olan dahilî intihabatmda başlıca bir mesele haline getirilmek istenmektedir. İstiklâlini yeni kazanmış memleketlerde Kıbrıs meselesinin emperyaîistlikîe mücadele meselesi olduğu kanaati yaratılmağa çalışılmaktadır. Velhasıl, her memlekette, o" 'memleketin en hassas olduğu telden çalınmak suretiyle ve bittaibi, Türkiye'nin bu işteki hayatî durumuna temas edilmeden ve Kibrıstaki Türklerin ehemmiyeti hiçe indirilerek onlara ekalliyet hakları tanınması meselesi diğer ufak bir teferruat meselesi varsa bunu, bu hakların tanınması, temin edilmesi suretiyle en basit ve tabiî şekilde halledilebileceği söylenerek- ilhak lehinde efkârı umumiyeler seferber edilip hükümetleri tazyike sevketmek istenmektedir. İşin İç yüzünü her yerde, bütün meşru vasıtalarla izaha bütün imkânlarımızla gayret ediyoruz ve edece&Iz. Bu^u yaparken müttefik Yunanistan hakkında ölçülü konuşmaya, Türk - Yunan dostluk ve ittifakına verdiğimiz ehemmiyet ve kıvmeti tebarüz ettirmeğe daima itina gösteriyoruz. Çünkü, biz, kanlı istiklâl mücadelemizden sonra bu dostluğu kurmak lüzumunu anlryan, onu kurmasını bilen Atatürk'ümüzün kivssetinden ve varıcı realizminden ilham almaktayız ve Elefterios Venizelos'un salim görüşünün de Yunanistan'da galebe çaldığından hâlâ ümidimizi kesmek istemiyoruz. Sun'î şekilde ortaya cıkarılsın ye çok vahim neticeler tevlid edebilecek bir tarzda mütemadiyen körüklenen bu Kıbrıs meselesi hakkındaki noktai. nazarımızı hariciye bütçesinin yüksek meclisinize sunulması münasebetiyle birkaç ay evvel burada arz ve teyid eylemiştim şimdi, sadece, bu tezimizde hiçbir değişiklik olmadığını ifade ile iktifa edeceğim. Bizim kat'î olan bu durumumuz muvacehesinde, sanki ortada tarafların karşılıklı ufak tefek anlayışlı ve munsifane tâvizleri ile müsbet şekilde halli mümkün olan bir mesele varmı's Ha biz "mütemadiyen menfi şekilde TıgTeket ediyormuşuz kanaati cihan efkârı umumivesinde ysratılmava çalışılmaktadır. Halbuki, mesele asla böyle değildir. Taraflardan birisi, "bizim de cok itibar ettiğimiz ve fakat her yerde, her zaman körü körüne tebrik edilmesinin mümkün ve muhik olamıyacağı bilcümle milletlerarası hukuk âlimleri ve bir cok sîyaset adamları tarafından teslim edilen ve müteaddit misallerle sabit olduğu veçhile fiiliyatta da tatbiki mümkün o1mamak olan milletlerin kendi muVcnlderatlanm bendelerinin tavın etmeleri (self-determination) prensibini âlet ederek Kıbrıs'ı ilhak gibi maratısm. kabul edemiyeceği bir iddiayı ileri sürmekte bu iddianın tıpkısı için Türk - Yunan Hostlu&unu yıkacak. NATO'yu sarsacak, 'Balkan Paktını atalete uğratacak- bir keleme ile sulh ve Rum'vet cephemizde rafineler açacak- hareketlerden ve sözlerden çekinmekte ve ondan sonra Ha. bize dönüp: Vaziyet çok vahimdir, bir şeyler yapıp bu işi halletmelisiniz» demektedir. "Bu iddianın, bu ilhak iddiasının, mesnediz, gavn mâlrıl ve bize gavrı dostane olduğunu söylemek, bu iddianın tahakkuku için tevessül Pen hareketler'n vahim neticeler tevlid etmekte olduğunu. Lo7^"n rauahec]name«-Dershane cmamn cok tehlikeli olacağını tebsrü-' etfîı-"ek ve hatırlamak menfilik midir? .Yıkıcılığa mani olmak istemek, bilâkis yapıcılık değil midir -Bütün bunları izah ederken acı hakikatleri onu daen mutedil ve dostane ifadeler kullanarak- söylemeğe mecbur kalıyorsak bunun mesuliyeti bizi bu mecburiyetin karşısında bırakanlara racidir. Maruzatımı bedbin ifadelerle bitirmiş olmamak için sunu söylemek isterim: Bütün bu hakikatler ci'han efkârı umumiy esince yavaş yavaş anlaşılmaktadır. «Yavaş ysıvaş» diyorum. Çünkü maalesef demagojiye müsait mevzularda her zaıman mantığın galebesini sür'atle temin etmek mümkün oluyor. Sonra şunu da itiraf etmek lâzımdır ki, dünyanın Türkiye-ve Kıbrıs a nisibetle uzak köşelerinde bulunanlar, bizim için hayatî bir efhemmiyet arzeden bu meseleyi, me.alesef, bizim gibi yakından, inceden inceye ve iddiaları vakıalar ve hakikatlerle karşılaştırıp kontrol ederek tetkik e'mek zahmetini ihitiy-ar etmiyorlar ve kulaklarına çalman bazı sözlere göre, ne kader 'büyük fenalık yapabileceğini hissetmeden -hatta belki de hüsnü niyetle- sathî ve yanlış hükümler veriyorlar . İşte bundan dolayıdır ki, demin Yunan Meclisi Reisinin bazı muhitleri yanlış düşüncelere sevk edebilecek hakikatlere aykırı mesaîma mukabil, bizim de sesimizi, o mesaim ulaştığı aynı muhitlere ulaştırmamız hususunda Baha Akşit arkadaşımızın .mütalâasına iştirak ettiğimizi RTzeylerim.» Fuad Köprülü'nün alkışlarla karşılanan bu beyanatını müteakiben Rsis Fikri Apaydın, Denizli mebusu Baha Akşit tarafından verilmiş olan şu tezkereyi okunyuştur: «Şifahen de arzettiğim veçhile, Kıbrıs'ın Türkiye için arzettiği hayatî ehemmiyet, ve .orada yaşayan Türklerin hergün tedhiş hareketlerinin elim neticeleriyle yüz yüze bulunduğu, dünyanın gözü önünde cereyan eden ve hepimiz tarafından bilinen bir hakikattir. Hâl böyle iken .geçenlerde Yunan Parlâmentosunda' Kıbrıs'a dair yapılan müzakereler sonunda Y'unan Parlâmento Reisinin dünya parlâmentolarına, Kıbrıstaki Türklerin oradaki Rumlara karsı fecî şekilde tedhiş har-e^ ketlerine girişmesini protesto eden telgraflar gönderdiği öğrenilmiş bulunulmaktadır. Hâlen Ankarada bulunan Tür'k Cemaati Reisi Dr. Fazıl Küçük tarafından, hakikatlere tamamen aykırı olan Yunan Parlâmento Reisinin protesto telgrafına karşı Tür'k cemaatinin infial ve hayreti, ajansa beyan edildi. Sun'î şekilde ortaya çıkarılmış olan, Kıbrıs meselesi, birbirini takip eden şaşırtıcı ve tahrif edici propagandalarla dünya umumî efkârına tamamen ters bir şekilde aksettirilmektedir. Benim anladığım, 'bundan maksat Türkiyeyi cihan efkârı umumiyesine karsı antipatik göstermek, işi patırtıya ve kim yurduya getirmek suretiyle Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhakını temin etmektir. Yunan Parlâmento Reisinin bütün dünya parlâmentolarına gönderdiği bu mesnetsiz telgraf muvacehesinde: 1)- Büyük Millet Meclisi Reisimiz tarafından dünya parlâmentolarına birer telgraf gönderilmesi suretiyle hakikî durumun bildirilmesi hususunun karara bağlanmasını .arz ve teklif ederim..» Reis, Baha Akşit'in bu takriri üzerine, bu mesele hakkında Büyük Millet Meclisi Reisi tarafından dünya parlâmentolarına birer mesaj gönderilmesini umumî heyetin, tasvibine sunmuş ye bu teklif ittifakla ye sürekli alkışlar arasında kabul .olunmuştur. Büyük Millet Meclisinde bugünkü müzakereler Ankara : Büyük Millet Meclisi bugün Reisvekillerinden Fikri Apaydm'm reisliğinde yaptığı toplantıda, Toprak Mahsulleri Ofisi hesabına yaptırılacak çelik siloların inşaat ye montaj işlerinde yolsuzluklar olduğu iddiasiyle eski İktisat ve Ticaret Vekili Sıtkı Yırcalı ile eski Hariciye Vekâleti Vekili Fatin Rüştü Zorlu haklarında meclis tahkikatı açılması sebebiyle C H.P. Kars mebusu Hasan Erdoğan tarafından verilmiş olan takriri müzakere ve red etti. Bu takririn görüşülmesine başlandığı zaman, reis ilk sözü eski İMisat ve Ticaret Vekili Sıtkı Yıırcalıya verdi. Sıtkı Yırcalı, dedi ki: «FOA yardımından temin edilen Amerikan kredisi ile satın alman 240 bin ton İstiap hacminde çelik siloların inşaat ve montaj işlerinin Re'ymont Byrns Onganizstion isimli Amerikan firmasına ihalesi, bilâhare bu firma ile, çıkan ihtilâf neticesinde aynı işin ve buna ilâveten kurulacak silolar mecmuu 470 bin ton istiap hacimli çelik silo montaj işlerinin Raymond Concrete Pil Co'ye devir1 ve ihalesi münasebetiyle Toprak Mahsulleri Ofisi Umum Müdürlüğü ile mezkûr firmalar arasında akdedilmiş mukavelelerden dolayı Cumhuriyet Halk Partisinden Kars mebusu Hasan Erdoğan'ın meclis tahkikatı açılması talebine ait takririne arzı cevap ediyorum:
Ana mukavele 25.4.1954 tarihinde
akdedilmiş tasfiye ve devrin ana Toprak Mahsulleri Ofisi hükmî şahsiyeti haiz bir müessesedir. Vekâletten alacağı direktif ve .mütalâalar işlerinin umumî prensip ve politik veçhelerine ait tereddütlere inhisar etmektedir. Geri kalan bütün yetkinin malî ve hukuki hususları kendisi tertip tanzim- ve yürütmekle mükelleftir. Esasa gelince; 12 milyona yakın hibe ve 6 milyonluk munzam kredinin şart ve mahiyetine nazaran bu mukavelenin ilk akdi ile tasfiye ve devrin yapılmasında işin bir Amerikan firmasının nezaret ve murakabesinde yapılması mecburiyeti Hariciye Vekâletindeki tanzim edilen protokollar-da ve mezkûr vekâlet kanalıyla Ankara ve Was!hin£tün'da girişilmiş olan teşebbüslerde anlaşılmış ve bu hususlar yazı ile de vekâletimize teyid edilmiştir. Tasfiye ve devir bir Amerikan firmasının nezareti altında bulunduğu takdirde Toprak Mahsulleri Ofisince teklif edilmiş ve devri üzerine alan firmaya verilmesi hususu da için müstaceliyet ve firmanın ehliyeti müsellem olduğu mütalâası ile yine Toprak Ofisi Umum Müdürlüğünce muvafık .göTÜlmüştür. J3u husus vekâletim ize e bu teklif üzerine uygun mütalâa edilmiştir. Kaldı ki tasfiye ve devirde Amerikan firmasına sadece nezaret ve murakabe hakkı tanınmış inşaat ve montaj işlerinin. Türk mühendis ve müteahhitlerine ihalesi hususu temin edilmiştir. 3 Tasfiye ve devir anlaşması dolayısiyle kabul edilen 75 bin dolar ve 150 bin T.L. lık tediyeler ilk mukaveleye göre hiç bir vesikaya istinat etmeden ödenmesi kabul edilen sabit masraflardan iken devir ve tasfiye esnasında bu sarfiyat fatura resmî musaddak defter kayıtlarına göre hakikî masraflara inhisar ettirilmiş ve tasfiye anlaşmasının 3 ncü maddesinin 5 nci bendindeki hükümlere dayanarak ödenmiştir. 4 Vergiler ana mukavelenin sarih hükümlerine göre esasen ofis tarafından ödenecektir. Ve bu hükme istinaden ofisçe ödenmiştir. Bütün bu mukaveleler, görüşmeler, cereyan eden muameleler Toprak Mahsulleri Ofisi, İktisat ve Ticaret Vekâleti, Hariciye Vekâleti, Amerikan Yardım Heyeti ile kademeler arasında görüşmeleri tespit eden resmî protokol, muhabere ve resmî kayıt ve vesikalara dayanmaktadır. Ve bütün hu vesikalara da teknik heyetlerin raporları bağlıdır. Ve bunlar da Tıer üç idarenin dosyalarında mevcut olan evraktır. Hâdisede bilhassa 12 milyon dolara yakın bir hibe ile 6 milyon dolarlık bir kredinin memleket leyhine kullanılıp kullanılmaması, bu husustaki şarta riayet ederek iptal edilip edilmemesi meselesi mevcuttur. Memleketin bütün hububatını her mevsime ulaştırabilecek imkânların büyük bir kısmını sağhyacak olan böyle bir işin muayyen bir şarta riayet etmek suretiyle bir. an evvel gerçekleştirilmesi için elden gelen her türlü gayretin gösterilmesinden "başka ne yapılabilirdi? Aksine olarak bütün bu görüşme, yazışma ve teşebbüslerden, sonra, hayır, bir Amerikan firmasının murakabesini istemiyoruz, hibesinin ve kredinin bu şartını kabul etmiyoruz demek suretiyle dün takip ettiğimiz, suale ..maruz kaldığımız hareket tarzının aksini takip etseydik ve o zaman da 35-40 milyon Türk Liralık hibe iptal edilmekle kalmayıp ayrıca memleketimize kadar gelmiş ve iş yerlerine kadar sev-kedümiş silo malzemesinin 20-22 milyonluk bedeli, dolar olarak, bizden istenmiş olsaydı bugün bize tevcih edeceğiniz mesuliyet sualine nasıl cevap verebilirdik? İşte asıl o zaman bizi bu mesuliyetten kurtaracak tek mazeretimiz bulunmazdı Hiçbir maddî ve hukukî sebebe dayanmadan 60 milyon liralık bir menbadan ve onun »temin edeceği tesislerden memleketi mahrum etmek suretiyle ürkeklik ve keyfî bir takdir hakkının kurbanı olurduk. İddia edilen hususların geri kalanları sadece bu gibi mukavelelerin mahiyetinden doğan hususiyetlere taallûk etmektedir. Onlarda da ne usul ve ne esas bakımından bir mesuliyet mevzuu yoktur. Diğer işlerde olduğu gibi bunda da hattâ bazan ağır bile telâkki edilebilecek bir titizlikle meseleleri tedkilk edip millet menfaatlerine göre en iyi sekli vermeğe uğraştık. Fakat bir defa da müsbet kanaata .vardıklar sonra kararlarımızı geniş ve cezrî olarak almakta ve memleket menfaatlerine en uygun bir tarzda tatbik için de maddî ve manevî takatimizin vüs'ati dahilinde cesaretle hareket etmekte tereddüt etmedik. Bu hâdisenin cereyanını tevsik eden vesika ve muameleler de bu hareket tarzımızın yeni bir delilini vermektedir, Er âdil ve en iyiye hükmedip karar verecek olan yüksek niyetmişindir.» Fatin Rüştü Zoylu'nım konuşması Eski Hariciye Vekâleti Vekili Fatin Rüştü Zorlu da yaptığı konuşmasında ezcümle şunları söyledi: ((Arkadaşımız Hasan Erdoğan'ın silolar hakkındaki takriri üzerine muhterem arkadaşım Sıtkı Yrrcah'nm konusmasından sonra bana söyleyecek pek az şey kalıyor. Mesele gayet basittir. Türk ve Amerikan hükümetleri, iktisadî işbirliği anlaşmasının tatbik safhalarından biri olarak Türki-yenin en büyük ihtiyacı ol'an iki yüz küsur bin tonluk kapasitede bir silonun imali hususunda anlaşmaya varmışlardır. İlk önce bu çelik siloların malzemesi için 7 milyon dolarlık bir para tahsis edilmiştir. Bu para tahsis edilirken, bunun montajının ehil firma tarafından 'yapılması sağlanmış bulunuyordu.^ Bu .çelik silolar 53-54 tahsisinden malzeme olarak gelmiştir. Ve 954 senesi iptidasında hepsi teslim edilmiş bulunmaktadır. Şimdi bunların montaj işi kalıyor. Montaj işi yapılırken bunun ayrıca 1 milyon 200 küsur bin dolarlık bir .masrafı mucip olacağı ortaya çıkıyor. Türk - Amerikan makama ti bir araya geliyor ve bunun da temin edilebileceği söyleniyor. Fakat bunun da şartı aynıdır. Yani bir Amerikan firmasının montaj işleriyle meşgul olması şartı.. Burada arkadaşım Hasan Erdoğan soruyor, diyor ki, Türk firmaları neden bu montaja iştirak ettirilmemişti-r de sadece Amerikan firmaları .iştirak ettirilmiştir? Bu, bize verilen, paranın şartlarından doğan bir vecibedir. Bu, iktisadî işbirliği anlaşmasının iki tarafı bir araya gelerek vardıkları bir neticenin icabatındandır. Binaenaleyh herhangi bir suiidare, herhangi bir yanlış hareket mevzuubahis değildir. Şarta uygun oîarsk Amerikan firmaları müracaat ediyorlar ve bunların yaptıkları teklifler toprak ofisin teknik heyetleri tarafından tetkik ediliyor ve buna göre içlerinden 'bir firmaya ihale ediliyor. Burada, usul bakımından beni alâkadar eden bir husus yoktur. Çünkü o tarihte vekâlet makamını işgal etmediğim gibi metousluk sıfatını da haiz bulunmuyordum. Fakat, muamelelerde tam ve dürüst hareket edildiğine kani olduğumu belirtmek isterim. Bilâhare bu mukavelenin tatbikatına başlanıyor ve Amerikan firması ile birtakım ihtilâflar çıkıyor. Bu ihtilâf II ay kadar devam ediyor ve iki taraf birbirinden şikâyetçi oluyor. O zaman FOA gene aramızdaki anlaşma icaToatmdan olarak müdahale ediyor. FOA, .Toprak Ofis ve Amerikan şirketi arasında cereyan eden müzakerelerde bir anlaşmaya varılamıyor. İşler de yürümüyor. O zaman Toprak Ofis işi feshetmek yoluna gitmek istiyor. FOA idaresi kargısına çıkıyor, bunu fesih yoluna giderseniz ben de verdiğim 7 milyon dolarlık malzeme bedelini geri alırım, diyor. Ticaret Vekâletine müracaat ediyorlar. Orada yaptıkları konuşmalar neticesinde Hariciye Vekâletinde bir toplantı tertibine karar veriyorlar. Toplantıda işin kârlı ve zararlı tarafları uzun uzun teşrih ediliyor. Amerikalılar taleplerinde musir davranıyorlar. Bir yandan da Toprak Ofisin elinde bulunan ,yedi milyonluk çeliğin bedelinin Amerika'ya iadesi, 6.5 milyonluk henüz kullanılmamış kredinin iptali gibi meseleler mevzuu bahis oluyor. Fesih ve tasfiye şıkları inceleniyor. Fesih edersek bütün bu 17 milyon dolardan mahrum olacağız. Tasfiye yoluna gidersek bunlar .bizim üstümüze kalacak. Gene bunlardan istifade edceğiz. J3u iki vaziyet .arasında tercih.. Hangisini tercih ederseniz, tereddüd etmeğe imkân yok. Gayet tabiiî olarak dolar yardımlarının .devamını ve alınan 7 milyon doların iade edilmemesini tercih etmiş bulunuyoruz. Bunun üzerine de müzakereler devam ediyor. O sırada ÎCA'-nm daire başkanı değişiyor. Yeni bir zat geliyor. İşte o zaman 'ben Hariciye Vekili bulunuyordum. Ekim 1955 de müracaat ediyoruz. Diyoruz ki, bırakın bunu biz yapalım, siz de bu paraları geri 'almaktan vazgeçin. Amerikan hükümeti ve banka aynı cevabı veriyorlar, diyorlar ki: Fesih yoluna giderek evvelce size verdiğimiz 7 milyon dolar geri alınsın, hibe olarak verdiğimiz 2,5 milyon dolar iptal edilsin, ilgili banka da, ben de kredimi keserim. Gene aynı vaziyet karşısında bulunuyoruz. Verilecek karar aklı selim bakımından gayet tabiî olarak aynı oluyor. Ve gene bu işin idare ve nezaretinin bir Amerikan firmasına verilmesi şeklini ihtiyar ediyoruz. Vergi ve zarar bahsine gelince: Bunu Sıtkı Yırcalı arkadaşım gayet vazıh şekilde vesikalara dayanarak izah etti. Bunların vesikaları meydanda ve açıktır. Hasan Erdoğan'ın (konuşması Takrir sahibi Kars mebusu Hassn Erdoğan (C.H.P.) kürsüye geldiği zaman çelik silo inşaatının Amerikan firmalarına verilmesi üzerinde durmadığını belirtti. Ancak Amerikan firmaları arasında bir tercih yapıldığını, inşaatın en müsait teklifi veren firmaya değil, üçüncü derecede teklif yapan firmaya ihale edildiğini, daha sonra Toprak Mahsulleri Ofisi ile firma arasında ihtilâf basgösterdiğini, isin uzun zaman sürüncemede kaldığını, bu arada Ofisin firmaya müteaddid imkânlar sağladığını,ihtilâflar halledilmeyince inşaat isinin başka bîr Amerikan firmasına verildiğini, bu yeni .firmanın da yeni teklifler ortaya attığını, sövledi. Hasan Erdoğan, bundan sonra bu silo inşaatı dolayısiyle yapılacak Amerikan yardımı üzerinde durarak yardımın yarısından fazlasının idarî nezaret karşılığı olarak inşaatı deruhte eden Amerikan firmalarına peri verildiğini ifade etti- Bundan sonra, idarî nezaret mukavelesini ele alan hatip, idarî nezaret mukavelesine de riayet edilmediğini, beyan eyledi.Meclis tahkikatı talebi kabul edildiği takdirde, elindeki vesikaları ortaya çıkaracağını bildirdi. Ticaret Vekilinin konuşması : İktisat ve Ticaret Vekili Zeyyad Mandalinci, Hasan Erdoğan'ın ileri sürdüğü .fikirleri cevaplandırarak, 1952-53 yıllarında silo inşası için tahsis edilen Amerikan yardımı hakkında izahat verdi. Daha sonra silo insatının ihalesine talro olan yedi Amerikan firmasının durumunu, anlattı. Ve ToDrak Ofisin bir Amerikan firmasını tercih etmesinin sebeplerini sulattıktan sonra sözlerine söyle devam etti: «îtaimond Concrete Pay müesses esinin işe gec başlamasına gelince,bu da bir realitedir. Hakikaten, buradaki misyonun bir ümit için bize yazdığı mektup, bu mektuba cevap ve nihayet, mecburiyet karşısında Raimond Concrete Pay müessesesiyle yaptığımız anlaşmanın meriyete girmesi için Amerikan hükümetiyle vaki formalitelerin ikmali bu gecikmeyi zarurî kılmıştır. Nihayet bunlar 24 saatlik foir iş değildir. Bir devlet mekanizması .içinde birkaç ayda görülebilecek işlerdendir. Nitekim birkaç ay" bu. şekilde geçmiş ve R. Concrete Pay şirketi işe 'birkaç ay geç başlamıştır. Bugün,fiilen, iki aydanberi, bu firma çalışmakta ve 24 inşaat yapmaktadır ve. ,24 yerde yapılan inşaat için bu firmaya ödenen para 1802378 lira:. 12 kuruştur. Bunu Ticaret Vekâleti ve hükümet adına memnuniyetle-karşıladığımı belirtmek isterim. Bunun yanında bir de ortalarda dalma dolaşan bir söylenti vardır. Birçok maddeler bozulmuş, gelen malzeme mahvolmuş vesaire. Birçok yerlerde inşaata süratle başlamayı temenni ettiğimiz için Toprak Ofisi nakliyat yapmış ve çimento nakletmiştir. Hakikaten hiç bir suretle elimizde olmıyan sebepler yüzünden bir gecikme ve bu yüzden bir zarar olmuştur. Bunun da miktarını söyletmek isterim. İnşaat yerlerine ofisin taşımış bulunduğu bir miktar çimentodan 100 ton kadarı hakikaten evsafını kaybetmiştir. Bunun kıymeti ise 10 bin liradır. Fakat, bunun da bir gramı dahi zarar edilmemiş ve hepsi temel inşaatında kullanılmıştır. Bir nokrayı dahe. müsaadenizle izah etmek isterim. Elimizde bu firma ile Toprak Mahsulleri Ofisi arasında yapılmış olan bir mukavele vardır. Bu mukavelede gayet sarifh bir hüküm mevcuttur. Bu tamamen unilatöral-dir. Toprak Mahsulleri Ofisi 'bu mukaveleyi feshetmek imkânlarına sahiptir. İsterse şu anda, yüksek meclis Ibuna karar verirse, hükümetiniz Toprak Mahsulleri Ofisine emir verir ve .1 (milyon, 800 bin liradan ibaret olan anlaşmanın bu kısmını feshettir eb ili r. Amma neticede kâr mı olur yoksa zarar mı? Zarar olur arkadaşlar. Bir defa bize Conditionnel olarak verilmiş bulunan yardımların karakter ve hüviyeti için de dünyanın her tarafında tatbik edilen, ahkâmın, şartların icabı olarak, 9 milyon dolarlık bir ve 6 milyon 50 bin dolarlık iki malzemeden ve bu arada da 1 milyon 695 bin dolarlık gene inşaat yardımından sarfınazar etmekliğinıiz lâzım gelir. Zannediyorum ki, bu hususları arzetmek suretiyle yüksek meclise bazı nokralar üzerinde lüzumlu malûmatı vermiş bulunuyorum.» Muammer Çavuşoğlu'nun konuşması İktisat ve Ticaret Vekilinin konulmasından sonra kürsüve gelen Nafıa' Vekili Muammer Çavuşoğlu da çelik silo inşaatının maliyet ve kâr esası üzerinden tahlilini ysıparsk, inşaat için firmalarla yapılan anlaşmalarda bir yolsuzluk bulunmadığını, vapılan masrafların zarurî olduğunu belirtti ve Türk firmalarının niçin bu işe sokulmadığı mevzuunda da ezcümle şunları söyledi: «Türk müteahhitleri, birçok ıjpleri muvaffakiyetle, başarı ile tatbik etmişlerdir. Ancak silo insaftı bize verilmiş olan hibe şartı olarak ortada duruyor ve bu işin Amerikalı firmalarca yapılması lüzumu ileri sürülüyordu. Bu şartı dikkatten uzak tutmamak icabeder. Nihayet, Türkiyede. hiç tatbik edilmeyen çelik siloların Türk müteahhitleri tarafından yapılacağını iddia etmek, parayı veren Amerikalı mükelleflere (karsı biraz güç olurdu. Zaten onlar da bunu derhal reddederlerdi. Bize bu işi .yapan Türk firmalarından misal gösterin, derlerdi. Kaldı ki, bu işten, temin edilmiş büyük bir fayda da vardır. Burda, Amerikalıların .şevki idaresi ve nezareti mevzuu bahistir. İşin, Amerikalıların şevki idaresi ve nezareti altında Türk müteahhitleri tarafından yapılmış olması hakikaten büyük bir faydadır.» Fethi Çelikbaş'ın konuşması Burdur mebusu Fethi Çelikbas (Hür. P.) Nafıa Vekilinin beyanatından sonra kürsüye geldi. Fethi Çelikbaş, mevzuu müzakere olan ve Toprak Ofisle alâkalı Amerikan firması arasında imzalanan mukavelenin kend vekilliği zamanına isabet etmesinden dolayı söz aldığını bildirdi. Fethi Çelikbas bu durum muvacehesinde eğer meclis, tahkikatın açılmasına karar verirse, bu tahkikata kendisinin de sokulmasını talebetti ve mezkûr mukavelenin imzası sırasında Fatin Rüştü Zorlu'nun Hariciye Vekâleti Vekili olarak kredi işiyle uğraştığını söyledi. Fatin Rüştü Zorlu oturduğu yerden, kendisinin o zamanlar mebus ve Hariciye Vekâleti Vekili olmadığını, yalnız NATO'da büyükelçilik vazifesini gördüğünü bildirdi. Bunun üzerine Fethi Çelikbas, Fatin Rüştü Zorlu'nun Büyükelçilik şıfatiyle ve iktisadî işbirliği umumî kâtibi olarak Toprak Ofisle olan münasebetlerde büyük rol oynadığını ifade eyledi ve hâlen müzakeresi yapılmakta olan mesele meclis tahkikatı mevzuu haline gelirse alâkalı vekil sıfatiyle bu tahkikat sırasında birçok şeyler söyleyeceğini sözlerine ilâve etti. Başvekil Adnan Menderes kürsüde: Bunun üzerine kürsüye gelen Başvekil Adnan Menderes, sözü geçen yardımın ne kadarı kredi, ne kadarı hibe olduğu hakkında Fethi Çelikbaş'ın bir sualine temas ederek konuşmasına başladı ve ezcümle dedi ki: «Burada bunun ne kadarının kredi, ne kadarının hibe olduğu 50 defa tekrar .edildi. Bunun bir kısmı kredi, bir kısmı hibedir. Hibe şartı, Amerika üzerinden kullanılması, Amerikalı firmalara yatırılmasıdır. Bu katıksız hakikat kendisine malûm olsun. İnşaatta henüz .netice alınmadan niçin 6 milyon dolarlık kredi alınmış ve işler niçin bu mecraya sevkedilmiş deniyor. İşte işleri bu mecraya sevke-den iradedir ki, suçlu görülmesi lâzımgelir. Burada hükümet, mukavelenin akdinde hiç bir anormal vaziyet olmadığını, işin doğru ve dürüst cereyan etmiş bulunduğunu ifade etti. Ondan sonra gene hükümet adına yapılan beyanda, isin tahkiki sonunda muamelelerin anormal cerevan etmediği belirtildi. Fethi Çelikbas muamelelerinin butlanını ifade eder tarzda konuştu, siz yalnız kendimize ait olanını söylediniz, halbuki mukaveleyi ben akdettim diyor. Kendisinden hesap soran vok, isteven yok, zaten rolü mukavele akdetmekten ibaret kalmış şimdi, bir tahkikat açalım da bir cümbüş olsun, diyor bunun neticesi ne olacak? Kendi zannınca kahraman olacak? Kendisi hükümette değil, hükümet de olmak ihtimali de mevcut değil, yalnız bir mukavelenin aktinde bulunmuş bu akdedilen mukavelede de mesuliyeti mucip hiçbir şey yok. Hal böyle iken «benim de isimim karıştırıldı, benim hakkımda da tahkikat açılsın» diye ifadede bulunmak hamamda şarkı söylemeğe, gurbette öğünmeğe benzer. Bu meclisi dolduran muhterem zevatın zihninde Fethi Çelikbaş'ın bu işle alâkası olduğuna dair zerre kadar bir şüphe ve tereddüt mevcut değildir. Bu vaziyette behemehal tahkikat açın diye, sırf ucuz bir kahramanlık elde etmek için burada söz alıyor. Bu yakışmaz ciddiyetle kabili telif değildir. Daha ciddî mevzular vardır. Tahkikat açılmasını onun için isteyin. Şunu da söyliyeyim ki kendisi bir müfteridir. Çünkü işleri evvelâ Fatin Rüştü Zorlu bu yola sevketmiştir, diyor. Verilen cevapta «ben o tarihte vekil değildim» deniliyor. O zaman diyor ki «vekil değilsen iktisadî işbirliği kâtibi umumîsi de md değildin? Cevap: «hayır o da değil» bu sefer diyor ki, «amma sen nüfuzlu bir şahsiyetsin, bu işleri bu şekilde sen yaptırırsın.» Muhterem arkadaşlar, işte iftira buradadır. Ve işin çirkin tarafı budur. Bu çeşit mantıkla böyle bir vahinıeyi daha da ileriye götürebiliriz. Bu mukaveleyi vekilken kendisi imzalamış, ondan sonra vekillikten çıkmış demek ki mukavelenin imzasında Fethi Çelikbaş acaba bilâhara -mahzur diye söylenen, suiistimalleri mucip diye tasvir edilen halleri mukavelenin imzasından evvel hazırladı da sonra vekillikten ayrılması sebebiyle tatbikine imkân bulamadı da, onun için mi böyle bir batıl vâhimenin içine girdi. Dün beraber çalıştığı, kararlara beraberce iştirak ettiği arkadaşlarını,hem de iştirak zamanına ait hususlardan dolayı yuvarlak lâflarla, hiçbir öze, esasa istinat etmeden burada kötülemesi, haklarında kötü telâkkilere, kötü kanaatlere .yol açacak sözler söylemesi, müfterilikten başka birşey değildir, arkadaşlar.» Önergeler üzerindeki müteakip görüşmeler Başvekili takiben Konya mebusu Himmet Ölçmen söz aldı. Silolar mevzuunda burada takrir sahibi tarafından okunan r?kamların realitelere intibak tarafı mevcut olmadığına işaret eden Himmet ölçmen, teklif sahibi iki firmanın teklifleri arasında 7-8 milyonluk fark olmasına r?&men çok ,fiyat veren firmaya ihalenin yapıldığı yolundaki iddiaların da asılsız olduğunu açıkladı. Sabit kâr teklifleri arasındaki farkın sadece 500 bin liradan ibaret olduğunu belirterek bu işin safhaları etrafında teknik müdellel izahat verdi. İhaleyi tasdik eden Toprak Ofisi idare meclisi .ile fen heyetinin raporlarında hiçbir muhalefet şerhi mevcud bulunmadığını kaydetti. Sözü g'eçen 500 bin liralık farkın da, müddet, personel adedi ve kullanılan, teçhizat ve malzemenin kiralanması veyahut satın alınması gibi ayrı hususiyetler dola'yısiyle meydana gelmiş bulunduğunu aşılattı. Ofisin, en isabetli hareket hattını takip ettiğini acıklıyan Himmet Ölçmen, müteahhidin ivi çalışmamış olabileceğine, ,fakat vakıa böyledir diye hâdisede mutlak bir volsuzluk veya hırsızlık aramağa kalkmanın yersizliğine dikkati çekti. Mukavelenin tasfiyesi sırasında ödenen, paranın tamamen rakamlara müstenit .sarfiyat olduğunu, milyonlarla İfade edilmek istenen kaybın hakikatte 50 bin Türk lirasından ibaret bulunduğunu söyledi. Fethi Çelikbaş tekrar söz aldı. Bu mesele D.P. Grupunda görüşülürken kendi ismi etrafında bir tereddüt havası yaratıldığını, ayrıca bu mukavelenin kimin zamanımda imzalandığı hakkında burada sual sorulmak suretiyle kendisinin ima edildiğini ileri sürdü. Mevzua bu sebepten girdiğini yoksa münakaşayı umumî 'bir istikamete şevke tanenin kusuru kendisinde olmadığını kaydeden Çelikbaş, eğer mukaveleyi, vekâleti zamanında kendisi imza etmişse Ofisle Vekâlet arasımda bir yazışma olup olmadığını öğrenmek istediğini belirterek kürsüden ayrıldı. İktisat ve Ticaret Veikili Zeyyad Mandalinci, filhakika bu mesele üzerinde Ofisle Vekâlet arasında, Fethi Çelikbaş zamanında bir yazışma olduğunu söyledi ve tarih ve numarasını verdi. Bunda "döviz kaymaklarımız müsaade etmediği için ihalenin yalnız Amerikan firmaları arasında yapılması zaruridir ilah...» deniliyordu. Zeyyat Mandalinci, hrbe ve kredi unsurlarına da temas etti. 26 nisan 1954 tarihinden evvel sağlanan on milyon liralık kredinin 7 milyon liralık kısmını ofise tahsis edenin bizzat Fethi Çelikbaş olduğunu açıkladı. Son olarak tekrar takrir sahibi ..Hasan Erdoğan kürsüye geldi. Toprak Ofisin raporundan parçalar okudu ve en uygun teklifi hangi firmanın verdiğini bu rapordaki izahatı mukayese ederek çıkarmak mümkün, olacağını ileri sürdü. Fakat asıl tasfiye .anlaşması üzerinde durmak gerektiğini belirterek görüşünde İsrar, ettiğini söyledi. Reis, başka söz isteyen olmadığı için, Kars 'mebusu Hasan Erdoğan'ın takririni reye koydu. Neticede, çelik silolar inşaatından dolayı eski İktisat ve Ticaret Vekili Sıtkı Yırcalı ile eski Hariciye Vekâleti Vekili Fatin Rüştü Zorlu hakkında Meclis tahkikatı açılması hakkındaki talep, büyük bir ekseriyetle reddolundu. Cuma günü saat 15 de toplanılmak üzere reis saat 19.20 de oturuma son verdi.
Büyük Millet Meclisi taüzakereleri
Ankara : Büyük Millet Meclisi bugün saat 15 de Reis Refik Koraltan'ın riyasetinde toplandı. Celse açıldığı zaman, ruznamede mevcut bulunan kanun lâyihalarının sual takrirlerinden önce konuşulmasını derpiş eden takrir kabul olunarak lâyihaların müzakeresine geçildi. Türk Ticaret Kanunu lâyihası ; Türk Ticaret Kanunu lâyihasının müzakeresi münasebetiyle söz alan Adliye Vekili Prof. Hüseyin Avni Göktürk, lâyihayı takdim ederken şu konuşmayı yaptı: «Meriyette bulunaın 865 numaralı (Ticaret Kanunu) ile bu kanunun bir devamı olan 1440 numaralı (Deniz Ticaret Kanunu) nun ilgası ile bunların yerine yüksek tasvibinize arzolunan (Türk Ticaret Kanunu) tasarısının kabulünü rica ediyoruz. Bu iki mühim ana kanunun neden dolaıvı tadiline lüzum hissedildiği sayın BaşveMİ Adnan Menderes tarafından 17.11.1951 tarihinde Büyük Millet Meclisi riyasetine takdim olunan tasarının esbabı muebesinde izah edilmiştir. Tasarı ve esbabı mucibe o tarihte tevzi edilmiş ve her birinizin takdirinden geçmiş olduğu cihetle hükümetin bu husustaki görüşü yüksek 'heyetinizin malûmudur. Ancak memleketin ekonomik ve ticarî hayatında pek büyük ehemmiyeti haiz olan bu ana kanunların tâdili lüzumunun bugüne kadar üzerinde tekrar tekrar hassasiyetle durularak elde edilen neticelere göre bir kere daha yüksek heyetiniz huzurunda kısaca İzahını yapmayı faydalı ve zarurî telâkki etmekteyiz. Bugün tatbik edilmekte olan Ticaret Kanunu 29/ mayıs/ 1926 tarihinde Büyük Millet Meclisince kabul edilmiş .ve 28/ haziran/ 1926 tarihinde resmî gazete ile neşredilerek 4/ ekim/ 1926 tarihinde meriyete girmiştir. 30 senedenberi meriyette bulunan "bu kanunun tâdili fikri meriyetinin daha ilk senelerinde bıa$ gö&i'ermiş ve o zaimandanberi neşredilen, makalelerde, ilmî etüdlerde, meslekî eserlerde. Adliye Vekâletince teşkil olunan komisyonlarla İstanbulda Ticaret ve Sanayi Odasında tacirler ve hukukçulardan terekküp eden komisyon tarafından hazırlanan raporlarda, reylerine ^müracaat olunan hâkim ve hukukçular tarafından serdedilen mütalâalarda hep, kanunun tâdili lüzumu belirtilmiştir. Meriyetinin daha ilk yıllarında beliren bu umumî kanaat bugün bu ihtiyacın daha şiddetle mevcut olduğu merkezindedir. Filhakika, Ticaret Kanunumuz daha meriyete girdiği anda tadile muhtaç bulunuyordu. Zira bu kanun hazırlanırken mecelle henüz meriyette idi. Ticaret Kanununu hazırlayan komisyon Mecellenin kaldırılıp verine İsvjcre Medenî Kanununun ikame edileceğini bilmiyordu. Yeni kanunu hazırlamaya memur edilen komisyon, en ziyade Avrupa kaynaklarından istifade suretiyle yepyeni bir eser vücude .getirmeyi hedef ittihaz etmişti Bu zihniyetle işe başlayan komisyon yeni kanun tasarısını fıkha istinad eden, Mecelle ile telife imkân görmediği için medenî hukuk vazifesini gören Mecelleden tamamen müstakil ve aslında medenî 'hukuk sahasına girmesi lâzım gelen bir çok meseleleri ihtiva eden bîr kanun hazırlamayı düşündü ve böylece borçlar hukukunda tanzim edilmesi icabeden bir çok kaide ve (prensipleri de ihtiva eden ve mecelleden tamamen müstakil hüviyette bir kanun projesi meydana çıktı. Bu proje son şeklini aldıktan sonra, inkılâplarımızın zarurî neticesi olarak Mecellenin ilgası, ,m!odern medenî kanunlardan birisi olan İsviçre Medenî Kanununun kabulü meseleleri ortaya çıktı. Hukuk Inkilâbını bir an önce tahakkuku düşüncesiyle İsviçreden alman medenî kanun ve borçlar kanajnu projesiyle hususî komisyonca hazırlanan Ticaret Kanunu projesi, aralarındaki ahenk temin edilmeden Büyük Millet Meclisince kabul edilerek 4 ekim 1926 tarihinde meriyete kondu. İste daha o günden itibaren Medenî Kanunla Ticaret Kanunu arasında bir ahenksizlik meydana gelmiş bulunuyordu. Malûm olduğu üzere medenî kanunla ticaret kanunu arasındaki ahenk bu kanunlar arasındski münasebetin temini ile tesis olunabilir. Bunun için de esas kaidelerin Medenî Kanunda, istisnaların da ticaret kanununda tanzimi lâzım gelmektedir. Halbuki İsviçre medenî kanunu ile borçlar kanununun iktibas etmekle ticarete müteallik birçok hususî hükümleri bu iki kanunla kabul etmiş bulunuyorduk. Zira İsviçre'de ticarete müteallik hususî hükümler ayrı bir ticaret kanununda tanzim edilmiş olmayıp esas itibariyle borçlar kanununda yer almış bulunmaktadır. Bu kanunları İsviçreden alırken (ticaret şirketleri, kıymetli evrak, ticaret, kanunun unvanı ve ticaret sicili)ni ihtiva eden İsviçre Borçlar Kanununun üçüncü kısmını iktibas etmemiş, fakat diğer kısımları olduğu gibi almıştık. Diğer cihetten borçlar hukukunda tanzimi icabeden bir çok kaideleri ihtiva eden ticaret kanunu projesini de kanun haline koymuştuk. Böylece bu iki kanun arasındaki ahengin temini şöyle dursun, aynı mesele ve mevzularda bir yığın mükerrer ve mütazat hükümler ortaya çıktı. Hukukun en mühim müessese ve mevzularında çok sayıdaki tekerrürlerin ne kadar karışık bir durum yarattığını izaha bile lüzum yoktur. Bu karışıklık sadece bu tekerrürlerin yarattığı halin neticesine inhisar etmeyip bu mükerrer hükümlerden bazıları arasındaki çok büyük farklardan ve tezatlardan husule gelenler de vardır. Bu halin başka hiç bir memleketin mevzuatında bulunduğunu tahmin etmemekteyim. Bu mükerrer hükümler dolayısiyle mahkemelerin vazifesi ve muamelenin mahiyeti bakımından o kadar çok meseleler ortaya çıkmıştır ki, bu çeşitli meseleler karşısında ilgililer hukukî durumu tâyinde tereddüde düşmekte, kanunu tatbik vazifesiyle muvazzaî ulanlar da her yeni hâdise karşısında bu hükümleri telif yükü karşısında kalmaktadırlar. Hükümlerin çokluğu yüzünden ortaya çıkan meseleler bazan tefsir yolu ile de halle dilebilnek'te, yekdiğerine zıt kararlar ve içtihatlar ortaya çıkmaktadır. Ticaret Kanununun ticaret şirketlerine ait hükümleri ile Medenî Kanunun hükmî şahıslara müteallik hükümleri arasında ahenksizlik de bir çok münakaşalara sebebiyet vermiştir. Binaenaleyh, başka sebepler mevcut olmasa bile yalnız bu durum, Ticaret Kanununun tadilini haklı gösteren başlı başına bir sebeptir. Adliye Vekili, daha sonra kanunun dil bakımından da bugün merî kanunlardan' hiç birine uymadığını misallerle belirtti, bazı hükümlerin artık ihtiyaçlara uymaz hale geldiğini kaydetti. Adliye Vekili Prof. Hüseyin Avni Göktürk, bundan sonra, lâyihanın maddeleri üzerinde teknik malûmat verdi ve konuşmasını şöyle bitirdi1. Tasviplerinize arzolunan tasarı ticaret kanuniyle uzaktan yakından alâkalı muhitlerin, ve ihtisas erbabının mütalâaları alınmak suretiyle uzun bir mesai neticesinde hazırlanmıştır. Bu sahadaki ihtiyaçları karşılamak, kara ve deniz ticaretimizin inkişafııu sağlamak, tatbikattaki pürüzlü meseleleri halletmek ve isleri sürüncemeden kurtarmak için ne mümkünse yapılmıştır. Bilhassa Adliye Encümeniniz yıllarca bu kanun üzerinde çalışmış çok esaslı, hayırlı ve isabetli tâdiller yapmıştır. Böylece beşerî eserlerde istihsali mümkün olan mükemmeliyette bir eser vücuda gelmiştir. Bu kanunun müstacelen, tercihan ve kül halinde müzakere ve kabulü lâzımdır. Müstaceliyet ve tercih sebeplen izahatımdan anlaşılmış bulunmaktadır.. Kül halinde müzakeresi meselesine gelince: Büyük kodların "bilhassa teknik hususiyetleri olan ve tam bir sistem teşkil eden bu gibi ana kanunların madde madde müzakeresi mutad değildir. Bilâkis, muhtelif zümrelere mensup erbabı ihtisasın tetkikinden geçmek suretiyle hazırlanan bu gibi ana kanunların kül halinde müzakere ve kabul edilmiş olduğunu hatırlattıktan sonra, sözlerini şöyle bitirdi: «Yüksek Meclisin muhterem azasının lâyihayı 15 gün zarfında tetkik buyurarak yapılacak tadil tekliflerinin evvel emirde yüksek riyasetçe Adliye Encümenine havale buyur utmasını ve orada yeniden tetkik ve bir mazbataya raptedildikten sonra yüksek Meclisçe sadece bunlar üzerinde, gene tercihan ve müstacelen görüşülmesi suretiyle kanunun yürürlüğe giriş ve uygulanma şekli hakkındaki kanun ile birlikte kül halinde kabulü ile maksada erişebileceğini yüksek takdirlerinize saygı ile arzederim.» Neticede, Türk Ticaret Kanun Lâyihasının müzakeresine başlanılması dolayısiyîe. tâdil tekliflerinin 23 haziran tarihine kadar riyasete verilmesini, 29 haziran tarihinde de Encümen tâdil teklifleri hakkındaki raporu ile lâyihanın takdimen, müstaceliyetle ve kül halinde görüşülmesini derpiş, eden ve Adliye Vekili tarafından imzalanmış bulunan takrir reye vazedilerek kabul olundu. Büyük Millet Meclisi pazartesi günü toplanacaktır. Büyük Millet Meclisi Reisi Refik Koraltan'ın Dünya Parlâmentolarına yolladığı mesaj: 17 Haziran 1956 Ankara : "Yunan Parlâmentosu Başkanı Mösyö Rodopulos'un Kıbrıs'taki tethiş hareketlerinin mes'uliyetini Türklere yükleyerek dünya efkârı umumiyesini Enosis dâvası lehine kazanmak mak'sadiyle bütün memleketlerim parlâmentolarına 6 haziranda yolladığı mesaj üzerine, Büyük Millet Meclisinin 13 haziranda ittifakla ittihaz ettiği karar gereğince Büyük Millet Meclisi Başkanı Refik Koraltan aynı memleketlerin Parlâmento Başkanlarına aşağıdaki mesajı göndermiştir: «Yunan Millî Meclisi Reisi Mösyö Rodopulos, Yunan Parlâmentosu adına, dünyadaki bütün parlâmentolara 6 haziran'da gönderdiği bir mesajda, «güruh» ve «ehemmiyetsiz bir ekalliyet» diye tavsif ettiği Kıbrıs'taki Türklerin oradaki halkı öldürdüğünü, yaraladığını, mallarını yağma ettiğini iddia eylemiş ve bunu protesto ederek yardım talebinde bulunmuştur. Hakikatleri baştan basa tahrif etmek suretiyle, bir yandan, Kıbrıs ta ika edilen cinayetleri masum Türk cemaatine yüklemek, öte yandan da, dünya efkârı umumiyesinde Kıbrıs'ın Yunanistan tarafından ilhakı dâvası lehinde sempati 'toplamak gayesini güden bu telgraf bütün Türkiye'de derin bir infial uyandırmıştır. Reisi bulunduğum Türkiye Büyük Millet Meclisi, 13 haziran içtimaında, tam bir ittifakla ve heyecan içinde bana, Yunan Millî Meclisi Reisinin mesajını gönderdiği bütün (parlâmentolara Türkiyenin infialini ve hakikatleri telgrafla ifade etmek hususları, Türkiye Büyük Millet Meclisi namına, şahsınızın ve memleketinizin parlâmentosunun yüksek takdirlerine arza müsaraat ediyorum. Kıbrıstaki Türk cemaati, Mösyö Rodopuîos'un mesajında iddia olunduğu gibi, ehemmiyetsiz değildir. Adanın 500 binden ibaret bulunan mecmuu nüfusu içinde ve takriben 370 bin Rumca konuşan halka mukabil 120 bin. Türk aslından Kıbrıslı vardır. Kıbrısta tethiş hareketlerine bir seneden fazla bir zamandan beri sistemli bir şekilde tevessül eden, E.O.K.A. isminde gizli bir teşkilâttır ki, bu, oradaki Yunanca konuşan halktan bazı kimselerle Yunanistan'dan gizlice gelmiş subaylar tethişçilik mütehassısları ve gönüllülerden müteşekkildir. E.O.K.A. azaları, ellerindeki silâhları mahallî hükümetin emri hilâfına olarak, muhafaza ettikten başka 'gizlice Yunanistan'dan silâh almış ve oradan gelen paralarla silâhlar temin etmiştir. Bunlar, bir zamandan beri, mahallî idare emrinde çalışan Türk polisleri öldürmeğe başladıkları gibi. Türklerin bulundukları köylere de geniş taarruzlar tertipleyerek, kadın, erkek, çocuk, büyük herkese kanlı ve utanç verici tecavüzler yapmakta, evlerini, mallarını tahrip etmektedirler, bütün bu vakıalar fiilî delillerle ve vesikalarla sabittir. Kıbrıstaki Türklere gelinde: Bunlar mahallî hükûmetin emrine itaat ederek ellerindeki silâhları teslim ettikten başka kendilerine -E.O.K.A.cılar İçin olduğu gibi dışarıdan silâh yardımı da yapılmamaktadır. Bu itibarla Mösyü Rodopulos'un telgrafında ileri sürülen tethisçiliğe tevessülü mümkün kılacak maddî imkânlardan dahi mahrumdurlar. Eesasen, Mösyö Rodopulos'ua «gürük» diye tavsif ettiği bu Türkler, kanun ve nizamlara riayetkârlıkları ile tanınmış ve Kıbrıs'ın Yunanistan tarafından ilhakına bütün mevcudiyetleriyle muarız olmalarına rağmen haklı dâvalarını meşru yollardan müdafaayı tercih etmekte olmaları ile temayüz etmişlerdir. Tedhişçilerin ika ettikleri fecaiden duydukları nefreti ifade ve nefislerini müdafaa için tevessül ettikleri hareketlerin, tethisçilerin yaptıkları ile yalnız mahiyet bakımından değil, şiddet ve vüs'at bakımından da, en ufak ölçüde kıyas kabul edemiyeceği açık bir hakikat olarak ortadadır. Kıbrıs adasında olup bitenler gibi Kıbrıs meselesinin heyeti umumivesi hakkında da hakikatleri tamamen tahrif eden ve bütün, gayesi bu adayı Yunanistan'a ilhak gibi haksız bir dâvayı tahakkuk ettirmek olan bir sürü propagandalar yapılmaktadır. Bu bakımdan da hakikî durumu olduğu gibi göıpteı-er. islerin Ic vüzünü acığa vuran Kıbrıs ile hayatî alâkası bulunan. Türkivenin marsık, hak ve nasafet kaidelerine dayanan tezini ve durumunu izah eden h^r cok resmî vesikalar mevcuttur. Bunların ana hatlarını bile -kısa olmasını tercih ettiğim- bu mesajımda hülâsa etmek dahi çok uzun süreceği cihetle vfitı devletlerimden ve memleketinizin parlâmentosundan Türkiye Büyük Millet Meclisi namına:
Kıbrıs'ın durumunda yersiz ve haksız
herhangi bir tahavvülün vukuu, Tezvirci ve tahrik edici propagandalara itibar evlemmenizi. 3) Kıbrıs meselerin masumane bir «self-determirıatTon» meselesi olma-vırj, hakikatte hukukî, .sivasî tarihi, stratejik ve sair bir cok sebeplerden dolayı asla -tahakkukuna meydan verilmemesi lâzım gelen bir takım gayri meşru siyasî hesapların neticesi olduğunu ve sun'î bit şekilde ortaya atılıp kasden alevlendirildiğini teslim buyurmanızı, 4) Bütün bu sebeplere binaen, zatı devletlerinin veya memleketinizin parlâmentosunun, en iyi niyetle olsa bile, sadece bir taraftan sadır olan vesikaları veya iddiaları nazarı itibar e alarak, tezvirci ve tahrik edici propagandaların tesisi altında kalarak her hangi bir faaliyet göstermeleri takdirinde, bunun adalet ve nasafet dâvasına ve hakikatlerin tezahürüne hesapsız ve nereye kadar gidebileceği evvelinden k estir ilmiyecek zararlar ika edeceğini düşünmenizi rica ile iktifa ediyorum. Saygılarımın kabulünü rica ederim. Refik Koraltan Türkiye B.M.M. Reisi Büyük Millet Meclisi müzakereleri: 18 Haziran 1956 Ankara : Büyük Millet Meclisinin bugünkü toplantısında, İzmir mebusu Pertev Arat'ın eski Devlet Vekili Mükerrem Sarol hakkında Meclis tahkikatı icrasına dair takriri üzerine kurulmuş olan rnuhelrf tahkikat encümeninin Tdu husustaki mazbatasını müzakere etti. Okunan mazbatada, Tahkikat Encümeni, büyük ekseriyetle, tahkik mevzuu olan altı madde üzerinde yaptığı izahlarda doktor mükerrem Sarol'un malî veya cezaî mesuliyetini mucip bir durum görülmediğini belirtmekte idi. Encümenin bazı azaları muhalif kalmışlar ve bu şekilde şerh vermişlerdi. Mazbatanın okunmasını müteakip, usul hakkında söz alan Manisa mebusu Muammer Alakant (Hür. P.)' mazbatanın maddeler halinde müzakeresiyle reye böylece vazımı istedi. Bu talebi kabul edildi. Mevzu üzerinde ilk sözü, Malatya mebusu Zeki Tülunay (C.H.P.) aldı. Yazılı beyanatını okuyarak, muhtelit encümenden ve malî komisyondan niçin ayrıldığını izaha başladı. Komisyon âzalarının evvelâ meseleyi dikkat ve itina ile ele aldıklarını, kendisinin de bu faaliyete samimiyetle katıldığını söyledi, fakat sonradan talî komisyonun ve âzalarının maksatlı müdahalelere maruz kaldığını, azaların hükümeti töhmet altında bırakmamak maksadiyle tarafsızlıktan ayrılmak yolunu tuttuklarını, taîî komisyondan, bunun üzerine ve fakat haksızlıklar görüldüğü için çekildiğini ve durumu bu^ün açıklamak istediğini 'beyan etti. Bu -arada, Encümen Reisi Halil Ozyörük'ün bir gün, Encümen müzakere halinde iken, telefonla Başvekil tarafından aranıp çağrıldığını ve Halil Ozyörük'ün bu mesele için Başvekil beni çağırmış diyerek kalkıp gittiğini iddia etti. Tolunay sözlerine devamla, hüsnüniyet sahibi azaların mazbatada muhalif rey kullandıklarını söyledi. "Bu sözler protestolarla karşılandı. Reis İhsan Bay, hatibe sözlerini geri almasını, bazı azaları hüsnüniyet sahibi olarak görürken diğer azaları suiniyet sa'hiibi olarak itham etmesinin doğru görül em iyeceğini ihtar etti. Tolunay sözlerini tavzihle kimseye hakarette bulunmadığını ifade etti ve devamla, İstanbul'da doktor Mükerrem Sanol'un istintak günü Başvekille birlikte yemek yediğini ve 'bunun Tahkik Encümeni üzerine bir nevi baskı olduğunu ileri sürdü. "Hatibin sözleri sık sık «sadede» sözleriyle (karşılanmakta ve hakikat olmayan dedikodular yapmaması kendisine ihtar edilmekte idi. Esasen hatip, yazılı beyanatını yirmi dakika okumuş bulunuyordu. Bu sebeple ve yapılı Beyanların yirmi dakikayı aşamıyacağı hakkında dahilî nizamnamede -mevcut hükme istinaden, Reis Tohmay'm konuşmasına son verdirdi. Tolunay'm konuşmasında isminin geçtiğini ve bir noktayı derhal tavzih edeceğini söyleyen doktor Mükerrem Sarol söz alarak kürsüye geldi. Ve tahkikat komisyonunda her şey adetâ laboratuvarda hurdebinle inceden inceye tetlkik edildiği halde, ıkendisinden evvel ıkonuşan hatibin bazı arkadaşları töhmet altında bırakmak ve iktidarı kapkara .göstermek niyetinde olduğunu söyledi. 'Bu esnada, Malatya mdbusu Ahmet Fırat (C.H.P.) oturduğu yerden 'müdahale ederek doktor Mükerrem Sarol'a hırsızlık isnat etti, Mükerrem Sarol da buna mukabelede bulundu. Gürültüler arasında, Reis, Ahmet Fırat'a sözünü geri almasını ihtar etti. Ahmet Fırat sözünü geri almayınca, dahili nizamnameler hükümleri gereğince, kendisi meclisin reyi ile bir celse için salondan çıkarıldı, doktor Mükerrem Sarol -ise sözünü geri aldı, ve konuşmasına devam etti. Kendisinin İstanbul'da Başvekille beraber yemek yediği haberinin yalan olduğunu, fakat bu yalanın muhalefet gazetelerinde adetâ bâr edebiyat mevzuu haline geldiğini söyledi ve dedi ki: .(Hâdiselerin cereyan ettiği andan ve bilhassa tahkikatın açılması kararından itibaren Başvekilin yüzünü görmedim. Bir kere Meclis koridorunda karşılaştım, bir kere de evlâdımın bir ihtiyacı dolayısiyle yardımlarını niyaz etmek için görmek istedim. "Bunun dışında, tahkikat komisyonunun âzalarının hiç birisi ile tahkikat devam ettiği müddetçe, doğrudan doğruya veya vasıtalı Ibir 'şekilde hiç "bir konuşmam olmadı. Tahkikatın seyri üzerine gölgeler düşürmek ve "bizi umumî efkârm husumetine maruz bırakmak için yapılan bu işler sa-clece ayıptır. Ve Meclisin kutsiyeti ile kabili telif değildir.» Bu sırada, Tolunay kendisine sataşıldığı iddiasiyle söz istedi. Bu husus reye kondu ve red edildi. BunHan sonra kürsüye gelen Başvekil Adnan Menderes şu konuşmaya yaptı: «Muhterem arkadaşlar, sözlere ismim, karıştığı için huzurunuza üç beş dakika işgal etmek mecburiyetini hissettim. Dr. Mükerrem Sarol Başvekille konuştu, yemek yediler, tahkikatın selâmeti cerevanı (bozuldu gibi, sözlerle böyle mühim bir mesele âmme vicdanında saibel endir ilmektedir. Bu yolda ne derecelere kadar ileri gidilmiş olduğunu gördünüz. Bu noktayı umumî efkârın bilmesi için tavzih »etmek mecburiyetindeyim. Gazeteler yalan yazdı. Yalan yazarlar, yalanı yazdıktan sonra da ertesi gün, da'ha ertesi gün bu yalanı başmakale mevzuu yaparlar 'bütün ıbeş senenin hâdiseleri işte böylesine cereyan etmiştir. Beş senenin hikâyesi bundan ibarettir. Dün bir dostumla konuşurken bu dostum 'benden «oğlunuzdan Paris'ten haber alıyor musunuz?» idiye sordu. Oğlum Paris'e gitmedi dedim, gazeteler yazdı. Nato'ya tâyin edilmiş gitti dediler, cevabını verdi. Geçende grup müzakerelerinde de arzetmiştim Gazeteler (bir yalan işitip yazdılar ve ertesi günü o yalan üzerine istinat etmek üzere yalanlardan kat kat kaşaneler kurdular. Bu da tıpkı onun gibidir. Şimdi, muhterem arkadaşlar, mesele şudur: Doktor Mükerirem Sarol 'bugün hâlen Mecliste aranızda mıdır mebusa mudur? İradeyi milliyeyi tecelli ettiren bir ferd midir? Kendisinin, herhangi bir taksiri olup olmadığını tahkikat bildirecektir. Hakkında hüküm sadir olmamış bdr insana nasıl hırsız diye bağrılır? Hâdise şöyle cereyan etti: Grupta tahkikat açılması kararını vermek içirtbaşlıyan müzakerelerin iptidasında, hükümetin bir çok âzası ısifa etti.- Eğer istifa etmemiş olsalardı. Teşkilâtı Esasiye Kanunumuza ve mevzuatımıza göre, bu fta'hkikat cereyan ederken de kendileri vekâlet vazifesini ifa edebilirlerdi. Muhterem arkadaşlar, ne konuşuyoruz? Yani herşeyi telvis etmek her şeyi mutlaka âmme vicdanında zehirlemek, her hâdiseye bir damla zehir" katmak için, bu memleketin mânevi huzurunu bozmağa ne hakkımız var? Bu memleketin manevî huzuruna kasdetmek, kıymak yakışır mı? Bu mecliste cereyan eden bütün müzakereler bir ekalliyetin ne dereceye kadar müteaddı hareket etmekte olduğunun şahididir. Hırsız derler, bağırırlar, çağırırlar, kavga ederler, hakaret ederler, tabanca taşırlar, her şeyi yaparlar, ;bu zevat ne yapmak niyetindedir? Bu memleketi nereye götürmek istiyorlar? Burada konuşan, henüz hakkında hüküm verilmemiş bir insana, hüküm verilmek için huzurunuza getirilen bir insana, hırsız diye nasıl bağırırlar? Bu ne biçim işitir? .Hırsızlık, ancak suç sabit olduktan sonra görüşülebilir^ Bunu bugün şimdi kim söyleyebilir?. Şerefe, haysiyete, namusa, kanuna, nizama, nihayet Büyük Millet Meclisinin vekar, şeref ve hassiyetine bu derece teaddi nerede görülmüştür?. Bir an için, farz ediniz, jya bunlar ekseriyette olsaydı, yani 500 kişi olsaydı, vaziyet ne olurdu? Allah bu memleketi bunların şerrinden koTusun. Başvekilin bu sözleri şiddetle alkışlandı. Başvekil, (beyanatı esnasında ayrıca şunları da söyledi: «Haklarında nizamnameyi tatbik edersiniz, kendilerinin mağdur edildiklerini söylerler. Halbuki dahilî nizamname der ki: Meclîste -okumalar 20 dakika olabilir. Reis ihtar ediyor, iki dakikanız, bir dakikamız kaldı, diyor. Bunun kadar tabiî bir şey olamaz. Vaktiyle beyanatımı okumak vaziyetinde olduğum zamanlar, yirmi dakika sonra beni kürsüden indirirlerdi. Buna, da hiç kimse itiraz etmezdi çünkü dahilî nizamname sarihtir. Yirmi dakikadan sonra hatibin okumasına devamı arzu edilirse, bu cihet yüksek. Theyetinize sorulur aksine karar verilmediği takdirde o hatip mutlaka kürsüden iner. İşte bunu dahilî bir mağduriyet vaziyeti olarak göstermek istiyorlar.» Başvekilden sonra muhtelit tahkikat komisyonu adına söz alan Erzurum .mebusu Abdüikadir Eryurt, tâli komisyonun mesaisine katılmaktan hangi sebeplerle sarfınazar ettiğini bir az evvel izah etmiş olan Zeki Tolunay'ın, komisyon reisinin Başvekil ile yaptığı konuşmayı da sebepler arasında gösterdiğini belirterek şöyle dedi: «Tâli Komisyonun nasıl hassasiyetle ve vicdanlarının sesi altında çalıştığım kendileri de gayet iyi bilirler. Bununla beraber, mevzuu bahis ettikleri mesele tâli komisyonda görüşülmüş, bu yüzden bir de münakaşa ,-açılmıştı. Bendeniz 'bu münakaşayı kendi ifademle değil zabıttan Zeki Tolunay ile Halil Özyörük arasındaki 'konuşmayı aynen okumak suretiyle cevaplandırmış olacağım. Arkadaşımız tahkikatın başladığı günden 14/4/1956 tarihine kadar bizimle teşriki mesai etti ve gayet dostça 'bir çalışmada bulundu. O âna kadar aramızda herhangi bir ihtilâf da husule gelmedi. Bu, zabıtların tetkikinden .gayet iyi anlaşılır.» Abdülkadir Eryurt, müteakiben o toplantının zaptını okudu, Bunda komisyon başkanı Halil Özyörük'ün davet üzerine telefona konuşmağa gittiği ve sonra «bu, mesele için beni Başvekil istedi, gidiyorum11 tarzında bir cümle sarfettiğini, komisyon toplantı halinde iken Zeki Tolunay ifade etmişti. Zeki Tolunay, «eğer Başkan, hakikaten (tahkikatla ilgili bir mesele için görüşmüşlerse heyetin tenviri bakımından izahını istirham ederim» diyordu. Fakat bu sözleri komisyon âzası tarafından «ibu mesele için değil bir mesele için» şeklinde tavziıh olunduğu gibi, komisyon başkanı Halil Özyörük ün derhal bir tavzihte bulunduğu zabıtta zikrediliyordu. Tâli komisyon sözcüsü Abdülkadir Eryurt tarafından zabıttan aynen nakledilen bu tavzihinde Halil Özyörük aynen şunları söylüyordu: «Almanyada çocuk hastalıkları ihtisasını yapmış Nezihi Onaran isminde "bir doktor için Başvekilden bir randevu istemiştim. Başvekâlet hususî kalem müdürü telefon ederek beni çağırmış. Heyete, komisyondan ayrılmak Vediğim zaman, Başvekile bir mesele için rica edeceğim, diye ayrıldın1.. "Maksadım, komisyonun mesaisinin devamını temin etmek ve fasılaya ma-lıal vermemekti. Mehmet Zeki Tolunay'm "bir mesele» demesi tamamen yanlıştır. Yanlış işitmiş olacaklar. Bu mesele ile Başvekilin ne alâkası olabilir ki, bu tarzda bir sev söylemek mümkün olsun. Bütün arkadaşlar şehadet ediyorlar ki bir mesele için Başvekile gideceğimi söyledim. Mehmet Zeki arkadaşımla birbuçuk sıvdır tahkik komisyonunda beraber çalışıyoruz. En "küçük taraf.girane bir hareketimi gördüler mi Söylesinler.» "Komisvon sözcüsü, Halil Özycrük'ün naklettiği bu izahat karşısında Zeki ETolunay'm verdiği cevabı da zabıttan okudu. Bunda Tolunay şöyle diyor- «Arkadaşlar, mademki böyle söylüyor, ben yanlış işitmiş olacağım, mesele voktur.» Komisyon sözcüsü bu açıklamayı müteakip kürsüden ayrıldı. Müteakiben Hürriyet Partisinden Bursa mebusu Raif Aybar söz aldı. Uzun. bir konuşma yaparak, tahkikat mevzuu maddelerden birincisi hariç diğer beş maddede zikri geçen vak'alardan dolayı Dr. Mükerrem Sarol'un divanı âliye şevkini istedi. Bu beş maddede bahsi geçen maddeleri ayrı ayrı tahlil ederek eski Devlet Vekili hakkında son tahkikatın açılmasını^ durumun divanı âlinin kararı ile tenevvür edebileceğini söyledi. Birinci madde hakkında sadece bazı noktaların, izahını istemekle iktifa etti. Daha sonra gene Hürriyet Partisinden Burdur mebusu Behçet Kayaalp-konuştu. Birinci maddeyi teşkil eden ve Mükerrem Sarol'un bankalardan, usulsüz ve fazla kredi aldığı iddiasını ihtiva eden meselede cezaî ve malî hiç bir mesuliyet görmediğini belirterek söze başladı. Müteakip maddelerin geniş bir tahliline girişerek bunların malî ve cezaî mesuliyeti mucip cepheleri bulunduğunu izah ile 'bu hâdiselerde suç olup olmadığını divanı âlinin tesibit edebileceğini, kazaî bir merci olması bakımından takdir hakkını meclisin değil, divanı âlinin kullanması lâzım geldiğini ileri sürdü. Burdur mebusu Behçet Kayaalp, konuştuğu sırada Reis İhsan Baç kürsüden ayrılmış, yerini Fikri Apaydın almış bulunuyordu. Hatibin konuşması sona erince, başka söz alan bulunmadığı için. Reis Fikri Apaydın, tahkikat komisyonu raporunu madde madde oya koydu. Birinci maddenin tevsii tahkikat için komisyona iadesini isteyen ve Raif Avbar tarafından verilmiş olan takririn reddinden sonra birinci madde dolayısiyle Mükerrem Sarol hakkında verilmiş olan mesuliyetsizlik kararı oya konularak kabul edildi. Müteakip 5 madde üzerinde gene Raif Aybar'ın vermiş olduğu beş takrir vardı. Bu takrirlerde, Dr. Mükerrem Sarol'un divaını âliye sevÜd isteniyordu. Sırasiyle oya konulan bu takrir de reddolundu. Ve bütün bu hâdiselerde Dr. Mükerrem Sarol'un malî ve cezaî mesuliyetini gerektiren hiçbir unsur görülmediğini tesbit eden komisvon raporu, her maddeyi ayrı ayrı oya konulmak suretiyle meclis umumî heyeti tarafından kabul edildi. Bunun üzerine Reis Fikri Apaydın şunları söyledi: «İttihaz buyurduğumuz karar gereğince, tahkikat komisyonu mazbatasının heyeti umumiyesi ve maddeleri üzerindeki müzakereler bir arada yakılmış, fakat maddeler. Dahilî Nizamnamenin 108 inci maddesi gere-ğince ayrı aıyrı reye arzolunmak suretiyle mesele neticelendirilmişti. Bövlece, Mükerrem Sarol'un divanı âliye şevkini mucip bir hal olmadığı kevfiyeti yüksek Meclisin tasvibine iktiran etmiş bulunmaktadır.» Alkışlarla karşılanan bu berandan sonra Büyük Millet Meclisi, 20 haziran çarşamba günü toplanmak üzere bugünkü çalışmalarda son verdi Büyük Millet Meclisi müzakereleri 20 Haziran 1956 Ankara : Büvük Millet Meclisi bugün saat 15 de Reis Vekillerinden Fikri Apaydın'ın riyasetinde toplandı. Celse açıldığı zaman, Hariciye Vekâletinden istifa eden Prof. Fuad Köprülü'nün istifasının kabulü ile Dahiliye Vekili Ethem Menderes'in Hariciye Vekâletine Vekillik etmesi muvafık görüldüğüne dair Riyaseti Cumhur tezkeresi okundu. Bundan sonra zabtı sabık ve geçen celsedeki usulsüzlükler hakkında Malatya mebusu Nüvit Yetkin (C.H.P.) söz istedi. Reis, Mecliste dünkü müessif hâdise dolayısiyle C.H.P. grubundan riyasete bir tezkere gelmiş olduğunu, keza tezkereden evvel de hâdiseye ıttıla kesbedilmiş bulunduğunu, riyasetin icabını yapacağını bildirdikten sonra, sadece zabtı sabık hakkında konuşmak üzere Nüvit Yetkin'e söz, verdi. Nüvit Yetkin, geçen celsedeki müzakereler sırasında riyaset makamının birçok defalar tarafsızlığa ve Dahilî Nizamnameye aykırı hareketlerde bulunduğunu, nisaib bulunmadığı bildirilmesine rağmen yoklama yapmadığını, müzakereye devam edilerek, ekseriyet bulunmayan bir toplulukta mühim kararların alındığını, gene aynı celsede Mehmet Zeki Tolunaya söz verilmediği halde Başvekilin izinsiz olarak kürsüye çıktığını, son zamanlarda hükümet tarafından getirilen zecrî tedbirlerin müzakeresinde, riyaset tarafından yemek paydosu dahi verilmeden, mesainin 16 saat devam ettirildiğini, muhalefet ve muhalefetten gelen talep ve kanaatlere karşı müsamahasızlık gösterildiğini söyledi. Nüvit Yetkin'in bu konuşmasına cevap veren Reis Fikri Apaydın,. muhalefetin zaman, zaman, müzakerelerin tam karar safhasında, Dahilî Nizamnamedeki hükmü ileri sürerek yoklama yapılmasını istemelerinin vaki: kaybına sebebiyet verdiğini belirtti ve riyaset makamının daima bitaraf bir şekilde hareket ettiğini bildirdi. Gündem hakkında söz alan Manisa mebusu Muammer Alakant (Hür. P.) riyaset makamına cuma günü kendileri tarafından verilmiş bulunan istizah takririnin hâlâ ruznameye alınmamış olduğunu söyledi ve bunun sebebini, sordu. Reis de mezkûr takririn Önümüzdeki günlerde ruznameye alınacağını ifade etti. Üç eski vekil hakkında tahkikat komisyonu raporunun müzakeresi Bundan sonra Muğla mebusu Nuri özsan tarafından verilmiş olan takririn kabulü ile eski İktisat ve Ticaret Vekili Sıtkı Yırcalı, eski Malive Vekili Hasan Polatkan ve eski Devlet Vekili, Başvekil Yardımcısı ve Hari-cive Vekâleti Vekili Fatin Rüştü Zorlu haklarında açılmış olan Meclis tahkikatının neticesine dair muhtelit tahkikat encümeni raporunun müzakeresine geçildi. Reis, raporun müzakeresi kül halinde yapılarak maddelerinin ayrı ayrı reye sunulacağını söyledi ve rapor okundu. Bu mevzuda ilk sözü alan Gümüşhane mebusu Zeki Başağa (D.P.) bu tahkikatın açılması için D.P. Meclis Grubuna bizzat kendisi takrîr verdimi için konuşacağını bildirdi ve mevzuübahis üç vekil haklarında açılan tahkikatın nihayet bir neticeye bağlanarak hakikat ortaya çıfotıjh için duvduğu mernnuniveti bildirdi. Raporu tatminkâr bulduğu için buna müsbet rey vereceğini ifade etti. Hürriyet Partisi Meclis Grubu adına konuşan Manisa mebusu Muammer Alakant, tahkikatın yalnız üç vekil değil, bütün hükümet azalarına teşmili hakkındaki talepleri kabul edilmediği için muJhtelit tahkikat encümenini terk ettikleri gibi, şimdi de aynı sebeple raporun müzakeresine iştirak etmiyeceklerini 'bildirdi. Kırşehir mebusu Tshir Taşer (C.M.P.) raporu dikkatle dinlediğini söyledikten sonra, aynı raporun muhtelit encümen (tarafından gayet kapalı bir şekilde karara bağlandığını, çürük lâstik ve kamyon mevzularında vazıh malûmat verilmediğini, döviz komitesinin faaliveti hakkında da raporda bilgi bulunmadığını, diğer taraftan 6-7 eylül hâdiselerinden dolavı hükümetin sorumluluğunu mucip deliller mevcut olduğu haldp hükümet hakkında tahkikat açılması talebi reddedilirken, aleyhlerinde en ufak bix delil bulunmayan bu üç vekil hakkında tahkikat açılmasının politik mülâhazaların ıbir neticesi olduğunu iddia etti ve her bakımdan noksan ve kapalı gördüğü raporun encümene iadesini isteyerek bu hususta bir takrir verdi. Malatya mebusu Nüvit Yetkin (C H P.) grup olarak kendisinin daha ziyade tahkikatın esas prensipleri ve seyir istikameti üzerinde durmak istediğini söyledi ve 'tahkikatın yalnız üç vekil hakkında değil, o zamanki hükümetin 'bütün azalarına teşmil edilmesi fikrinde bulunduklarını tekrar etti. Nüvit Yetkin bundan sonra, hakkında tahkikat acılan herhangi "bir vekilin, tahkikat neticesi alınıncaya kadar makamında kalabileceği hakkında gecen celsede Başvekil tarafından söylenen sözleri cevaplandırarak, bu görüşü doğru bulmadığım beyan etti. Hatip bu arada, muhtelit tahkikat komisyonunun İstanbulda çalışmaları sırasında, örfî idarenin, mevcut olduğunu, bundan do^avı da şahitlerin arıkça bildiklerini söylemekten korktuklarını. Başveldlin, bu üç eski vekile karşı hususî bir sevgi ve itimad gösterdiğini, bu durumun da tahkikata tesir ettiğini, tahkikat dosyasının iruMe''1- encümen âzâlsı VacH Asena'nın dolabında kilitli kaldığını, keza muhtelit encümenin bazı şahitleri dinlemediğini, döviz tahsisi mahiyetindeki meselelerin tahkiki sırasında ihbarları bir kenara bırakın indî kanaatlerine göre hareket ettiğini ileri sürdü vr tahldka-tın malûL noksan olduğunu sövleyerek bunun haklı haksız şüphe ve endişeleri çoğaltacağını sözlerine ilâve etti. Mihtet ncüı-nr-n. p-hr konuşan Vacit Asena (D.P.) örfî idare a bulunan İstanbulda tâli encümenin nasıl faaliyette bulunduğunu anîaitt ve Nüvit Yetkin'in İstanbuldaki şahitlerini sırf örfî idare korkusundan bildiklerini söyleyemedikleri yolundaki iddiasının, komisyona ve aynı zamanda B.M.M. sine bir hakareti tazammun eylediğini de belirtti ve tahkikat tâli komisyonunun İstanbulda bütün şahitlerini dinlediğini, bütün iddiaları dikkatle incelediğini, vazifesini tam bir dürüstlükle ifa ettiğini söyledi. Vacit Asena, bundan .sonra tahkikat evrakının, ehemmiyetine binaen kendisi tarafından mu'hazafa edildiğini ifade ederek kamyon lâstikleri mevzuunda durdu bunların normal evsafta olduklarını tebarüz ettirdi. Kastamonu mebusu Hilmi Dura (D.P.) bugünkü müzakereler sıracında muhalefete mensup mebusların yaptıkları konuşmalarda kullandıkları taktiği belirteceğini söyleyerek sözlerine başladı ve muhalefetin asıl maksadı, 'bu üç vekilin mahkûmiyetine dair bir karar alınmasını sağlayarak doğrudan doğruya hükümeti ve zımnen de Demokrat Parti iktidarını lekelemek olduğunu tebarüz ettirdi. Hatip sözlerine devamla, Nüvit Yetkin'in haklarında tahkikat açılan vekillerin vazifesine devam edemiyeceği yolundaki iddiasını cevaplandırarak, Teşkilâtı Esasiye Kanununun 50 nci maddesini okudu. Bu maddede «divanı âliye şevkine dair Türkiye Büyük Millet Meclisinden karar çıkıncaya kadar vekil vazife başında kalabilir» denilmekteydi. Hilmi Dura bu arada, Hürriyet Partisi sözcüsüne de cevap vererek onların sırf kendi istekleri kabul edilmediği için bugünkü müzakereye iştirak etmediklerini, bunun demokrasi adâbiyle kabili telif olmadığım, böylelikle Hürriyet Partisi Meclis Grubunun teşriî vazifeyi ifadan kaçtığını söyledi. Müteakiben Zonguldak mebusu Sebatı Ataman (D.P.), söz aldı. C.M.P. nin raporun münakaşasından nasıl çekindiğine dikkati çekti. Tahkikatın salim cereyan etmediğini ileri sürerken, hiç bir delil göstermediklerini, sadece efkârı umumiyede tereddüt uyandırmak gayretinde olduklarını ve böylece de politika yaptıklarını ifade etti. Sebatı Ataman dedi ki: «Raporun münakaşasından, kemali dikkatle kaçmıyorlar. Çünkü, raporu hazırlayan, tetkik eden arkadaşlarımızın ve bizlerin, bu üç eski vekilin tamamiyle suçsuz olduğunu kendilerine kabul ettireceğimizden korkuyorlar. Halbuki miting meydanlarındaki nutuklarda, bu vekiller suçlu olmasaydı, Demokrat Parti Grubu Meclis tahkikatı açılmasına karar vermezdi, diye söylemişlerdi. Şimdi ise, tahkikat neticelenecek, ortalık aydınlanacak, diye endişe ediyorlar. Maksatları, dedikodulara zemin hazırlamaktır. Millet Partisi adına konuşan arkadaşımız, rapor üzerinde bir görüş ifade etti. Bunu ben şahsen memnuniyetle karşıladım. Ama Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan arkadaşımız, raporun etrafımda suiniyetle karanlık bir hava yaratmaya çalışıyor. İşte bu, politika yapmaktır. Ve politikanın da en kutusudur.» Sebatı Ataman'dan sonra reis sözü, Cumhuriyet Halk Partisi grubu adına tekrar Nüvit 'Yetkin'e verdi. Nüvit Yetkin, kendisine atfolunan «suiniyet)) kelimesini ve «kötü politikacılığı» iade ederek konuşmasına başladı. Vacit Asena'nın bir sözüne temasla daha evvelki ifadesinde, kendisinin Meclise hakaret mânasını tazarranun eden bir sözü sarfetmedİ-ğini, tahkikat komisyonunun örfî idare hâkim bulunduğu bir devrede İstanbulda çalışmış olduğuna ve sadece bu noktaya işaret ettiğini açıkladı. Hükümetin: mesuliyetine iştirak ettiği bir hâdisede Meclis tahkikatının Örfî idare altında salim cereyan edemiyeceğini ileri sürdü. Nüvit Yetkin, komisyon raporları- tevzi edildikten sonra, esas tahkikat dosyasına nüfuz etmeğe çalıştıklarını, fakat dosyayı bir türlü elde edemediklerini bildirerek, «rapor üzerinde, münakaşayı kabul etmeyişimiz, politika yapmak için değildir. Biz, grup olarak mesuliyetler mevzuunda bir 'karar ittihazını Uygun bulmadığımız ve grup arkadaşlarımızı kararları ile başbaşa bıraktığımız için. rapor üzerinde durmuyoruz» dedi. Ve bu arada şunları söyledi: «Arkadaşımız hangi deliller getirdiniz diye soruyor. Bu üç eski vekili biz itfbam etmedik ki delil getirelim. Bugün dahi bu arkadaşlar suçludur demiyoruz. Daha salim bir tahkikat yapıldığı takdirde dahi, (bu üç eski vekilin temize çıkması ihtimalini gözden uzak tutmuş değiliz.» Cumhuriyetçi Millet Partisinden Kırşehir mebusu Tahir Taşer, biraz evvelki sözlerine verilıme'k istenen mânayı tavzih ile konuşmasına başladı ve bu arada dedi ki: «Benim maksadım, bu üç kıymetli vekil hakkında son 'tahkikatın anılmasını istemek değil, hazırlanan komisyon mazbatasına göre bu arkadaşların esasen divanı âliye sevk edimelerini gerektiren bir delil yoktur. Yalnız ben, evvelki .meslekî alışkanlık eseri, komisyon fezlekesini kifayetsiz buldum. Noksan buldum. Fezleke, 'her türlü süpne ve tereddüdü izale edecek .şekilde yazılsın, şahidlerin. ifadeleri ve vesikaları da fezlekeye geçirilsin isterdim. Ortada delil yıok, şu halde bu arkadaşlarımız, niçin aylarca kâzip bir işkence, manevî bir üzüntü altında bırakıldılar? Demek ki, Meclis tahkikatına lüzum yoktu Demokrat Parti Meclis grubu, bu .tahkikatın açılmasına karar verdiğine göre, ellerinde deliller olması lâzım gelir. Eğer delil yok idi de, Burhanettin Onat Meclis tahkikatı açılması hakkındaki .talkririni ceffelkalem verdi ise, o zaman kendisi bir. müfteri durumundadır.» Tafoir Taşer, sözlerini bitirirken mazbatanın daha vazıh yazılması için muhtelit encümene geri verilmesini talep etti ve kürsüden ayrıldı. Müteakiben muhtelit tahkikat encümeni reis vekili Muğla mebusu Nuri Ozsan söz aldı. Demokrat Partinin muhalefette bulunduğu devreye ait bir hatırasını nakletti. Bir Cumhuriyet Halk Partisi Vekili hakkında o tarihlerde kurulmuş olan Meclis tahkikatı komisyonuna Demokrat Parti adına kendisinin iştirak ettiğini, tahkikatın sonuna, kadar 'bu vazifede kaldığını anlattıktan sonra dedi ki: «Bu eski C.H.P. Vekili hakkında .o kadar çok lâf edilmişti ki, bizim küçük bir muhalefet şerhimiz, bu mevzuda polemik yapmağa son derece müsait bir zemin hazırlayabilirdi. Komisyon çalışmalarını bitirince Demokrat Parti gruibuna giderek tahkikatın safhalarını ve neticesini arzettim ve son tahkikat açılmasını icabettirir mahiyette delil olmadığını ifade ettim. Grubumuz, 'bir şahsın şerefiyle oynamak bize yakışmaz, binaenaleyh bir insan olarak ademi takip kararma iltihak edeceksin, dedi. Bu şekilde karara iltihak ettim. Biz, yıllarca hakkında dedikodu yapılmış 'bir kimse için bile bu mevzuu bir gün da[hi siyasî polemik ve istismar mevzuu yapmadık.» Nuri Özsan, sözü komisyon mazbatasına getirerek, bu üç eski vekil hakkında hangi şartlar içinde tahkikat açıldığını hafızalarda canlandırdı. Muhalefet ve matbuatın sanki bir bildikleri varmış gibi, birtakım dedikoduları ele alarak, mütemadiyen tahkikat açılmasını istediklerini, feu durum karsısında hiçbir şeyin gözlerden nihan kalmaması ve her sevrt ortaya dökülmesini istediklerini anlattı ve bu maksatla bütün muhalefet partilerine de tâli komisyonda yer verilmiş olduğunu belirtti. Nuri Özsan, izahatına devamla ezcümle şunları ilâve etti: «Arkadaşımız, dosyanun kendilerine gösterilmediğini söylüyorlar. Biz onlara,, bin küsur cümlelik (bir dosyanın yarım saat içinde gözden ıgeçiriî-mesi 'gibi dar bir imkân yerine komisyonun faaliyette bulundu&u uzım aylar .boyunca bizzat komisyonun faaliyeti içinde bulur .r il ı imkânı"! bile sağladık. Halbuki, komisyonun çalışmalarına ancak birkaç ay katıldılar. Neticede hiçbir şey çıkmıyacağını anlaıyınca bir polemik ve siyasî taktik eseri olarak ayrıldılar. Tahkikat sonuna kadar, belki geri dönerler diye, yerlerine başkasını seçmedik. Kendilerine açık tuttuk.» Tahkikat komisyonu Reis Vekili, muhtelit komisyonun, muhalefet grubuna resmen tezkere yazarak delilleri varsa komisyona getirmeleri talebinde 'bulunduğunu, kendilerini birçok şeyler biliyormuş gibi göstermelerine rağmen getire getire bakanlarla ilgisi bulunmayan, sadece bazı memurları ilgilendiren bir hâdiseyi bildirdiklerini, bu meselenin de tahkikat İcrası için Başvekâlete havale olunduğunu açıkladı. Tahkikat dosyasını incelemek arzusunu da ancak dün göstermiş olduklarını ve bir C. H.P. mebusunun bir defa talep etmiş bulunduğunu, nakletti. Dosya, riyasete tevdi edilmiş 'olduğunu ve ilgili mebus da o anda -bulunmadığı için kendilerine verilmediğini söyledi. Nuri Özsan, şerefleri ilgilendiren mevzularda politika yapmanın ve bu yoldan netice istihsaline çalışmanın iyi bir sey »olmadığını hatırlatarak, eğer bu üç vekilin mesuliyeti cihetine 'gidilmesini gerektiren bir hâdise biliyorsa onu buraya getirmeğe Nüvit Yetkin'i davet etti. Örfî idarenin Mmi, ne zaman ifade vermekten veya ihbarda bulunmaktan alıkoyduğunu sordu ve «muhalefetten veya matbuattan ne gibi deliller getirilmiş ve komisyonun Önüne serilmiş de komisyon bunlarla ilgilenmemiştir.» söylesinler» diye ilâve etti. TNfuri Özsan, konuşmasını su sözlerle bitirdi: «Ortada, politik bir hava yaratmak gayreti mevcuttur. Bunun iyi bir şey olmadığını ifade ile iktifa ederim.» Daha sonra muhtelit komisyon adına Erzurum mebusu Abdülkadir Eryurt söz aldı. Hürriyet Partisinin bu tahikat hükümete teşmil olunmadığı için komisyon çalışmalarına katılmadığı yolunda Muammer Alakant tarafından ifade olunan mütalâalara temasla muhtelit komisyonun ilk toplantısına Hürriyet Partisinin mebuslarının katıldığını, tâli komisyonda da Hürriyet Partisinin vazife almak istediğini ve bu talepleri kabul edildiği halde sonradan komisyondan çekildiklerini anlattı. Nüvit Yetkin'e de cevap veren Abdülkadir Ertyurt, C.H.P. grubu tarafından yapılan ihbarın bir boru tevzii ve ihalesine ait olduğunu, tahkikat komisyonunun incelediği meseleler arasında böyle bir konu mevcut bulunmadığını, üstelik dört vekilden hiç birini de bu mevzuun ilgilendirmediğini açıkladı. Bu yüzden gereği yapılmak üzere bu müracaat, muhtelit komisyona havale edildiği zaman bu kararı, tâli komisyondaki C.H. P. üyesinin de imzalamış olduğunu söyledi. Manisa mebusu Muammer Alakant (Hür. P.), filvaki bidayette muhtelit komisyonun faaliyetine katıldıklarını, faikat tâli komisyona iki ü-e seçilmesi talebi red olunduğu için ve o zamanlar Hürriyet Partisi grubu tarafından açıklanan sair sebeplerle komisyonun mesaisinden çekildiklerini söyledi ve hareketlerinde başlangıçla münteha arasında bir tezad "bulunmadığını anlattı. "Malatya mebusu Nüvit Yetkin (C H.P.) tekrar kürsüye gelerek,daha evvel konuşan fos.; "...tiplerin bazı sözlerini cevaplandırdı ve dedi ki: «Bir suç mevcut olduğu iddiasiyle ortaya .çıkarak bu tahkikatı biz talep -etmiş değiliz. Böyle bir şeyin davacısı da olmadık. Bu talep ekseriyet grubundan geldi. Binaenaleyh, 'bizim, bir suçlu yaratmak ve idame etmek istediğimiz iddiası varid değildir." Malatya mebusu hakkında tahkikart açılmış bir vekilin vazifeye devam edip etmeyeceği mevzuunda fikirlerini açıkladıktan sonra Nuri Özsan'ın eski bir C.H.P. vekili için açılan tahkikatta D.P. nin nasıl bir yol tutmuş olduğunu belirten beyanatına temas etti ve şunları söyledi: «Takdire şayan olan bu hareketi överiz, esasen, biz, kimseyi itham etmiyoruz. Eğer, daha salim bir tahkikat yapılmış olsaydı gene de aynı neticeye varılabilirdi. Fakat o zaman bu tahkikat efkârı umumiyeyi daha çok tatmin ederdi.» Nüvit Yetkin., üç vekili ilgilendiren ve tahkiki gerektiren pek çok hususlar mevcud bulunduğuna dair kendilerinin daha evvel de hiç bir söz sarfetmemiş olduklarını kaydettikten ve tâli komisyona grup adına yapılan ihibarm muhtelit komisyon tarafından tahkik edilmesi geTekirken bunun Başvekâlete havalesine maruz olduklarım açıkladıktan sonra Burhanettin Onat'm Meclis tahkikatı açılmasına karar verildiği gün meclis-cte söylediği sözlerden bazı satırları naklederek kürsüden sıyrıldı. Muhtelit komisyon adına .tekrar söz alan Abdülkadir Eryurt, C.H.P. grubunun ihbarı meselesi etrafında yeniden izahat verdi. Tahkikat komisyonunun, kendisine hangi mevzular havale edilmişse ve hangi vekiller hakkında inceleme yapılması vazifesi tevdi edilmiş ise, bu maddeler ve o şahıslarla mukayyet olarak çalışması gerektiğini izah etti. Bunun dışında kalan ihbarları, ilgili mercie tevdi etmek lâzım geldiğini anlattı ve dedi ki: «Komisyon, bu bah'isde vazifesini yapmıştır. İhbar edilen iş vekillerle ilgili değildir. Ve Şeker Şirketine ait bir boru ihalesi meselesidir. Haklarında tahkikat izni verilmiş olan ne Ticaret Vekilinin, ne Maliye Vekilinin, ne de Devlet Vekilinin bu hâdise ile alâka ve münasebeti bulunmadığı îc:n. memurlar hakkında da tahkikat yapılmak üzere, bu ihbar merciine verilmiştir.» Kendisine sataşıldığı için söz istemiş olan Antalya mebusu Burhanettin Onat, ortada delil olmadığı halde Meclis tahkikatı talep ettiği için Burhanettin Onat'm müfteri mevkiine düşmüş olduğunu söyleyen Tatfıir Ta-şer'e cevap vermek üzere kürsüye geldi. Sözü geçen takrire hakikaten kendisinin imza koymuş olduğunu, hem de esbabı subutiye mevcut olmadığı halde bunu imzaladığını söyledi ve dedi ki: «Su halde neden verdik bu takriri? Şunun için, şu suiistimal var, hırsızlık var, şu vekâlette böyle, bu vekâlette söyle işler oluyor diye muhalefet mitinglerinde, kongrelerinde, aylar ve aylar söyleyip duruyorlardı. Telkin öyle 'kuvvetli bir zehirdir ki, değil bir mebusun, bir devlet adamının ve'halkın, fakat peygamberlerin ve ilâhların başını bile makûs istikamete çevirebilir. İste bu isnatlar, memleketin her tarafına nüfuz eder hale gelmişti. Büyük çoğunluğumuz bunun tesiri altında kalmıştı. O efkârı âmmenin manevî baskısı altında başka ne apafoilirdik Meseleyi bir Meclis tahkikatına przettjk. İnceden inceye elensin, tahkik edilsin, şayia hâlinde olanlar, iş itil eni er, işitilmeyen! er ortaya dökülsün, diye. Tahkikat heyetimiz,efkârı umumiyeye ilân etti, bunlar -haricinde bilinen, işitilen ıbirsey varsa ihbar edilsin, kabul edeceğiz dedi. Efkârı umumiye önünde, kendi vicdanımız önünde kendimizi terbiye edcibilmetk için bunu yapmağa medburduk ve yaptık. Üç vekilin birden Meclis tahkikatına verilmesi ne demektir ve nerede görülmüştür? Ama biz bunu hüsnüniyetle yaptık. Demokrasinin ruhuna iman ederek, zaruretlerine inanarak, icabı budur, diyerek yaptık. Ama neticesi ne oldu? İlk neticesi mitinglerde görüldü. Dediler ki: «Görüyor musunuz. Suiistimaller, hırsızlıklar almış yürümüş. Delili de, "üç vekili kendilerinin Meclis tahkikatına vermesidir.» Sizler de biliyorsunuz: Biz, bu işlerde yolsuzluk vardır, diye Meclis tahkikatına karar vermedik. Ortadaki dedikoduları, şüpheleri hakikate çıkarmak için bu yola gittik. Durum bu olduğuna göre, şimdi bu şekilde hareket etmeğe bu arkadaşların hakları yoktur. Diyorlar ki: «Meclis tahkikatı açtıklarına göre, elbette bir bildikleri vardır, açıklasınlar. Eğer bildiğimiz bir şey olsaydı, onu bütün delilleri ile ortaya koyarak ve bunda zerre kadar 'tereddüt etmezdik. Esasen C.H.P. üyesi arkadaşımız, tâli komisyonun faaliyeti sırasında en küçük bir ip ucu bulmuş olsaydı, komisyonun çalışmalarını kendisi terkedip gider miydi?» Burhanettin Onat, esassız vehimlerle bütün bir tahkikatı gölgelendirmeğe kalkmanın yersiz olduğunu belirttikten sonra, şunları ilâve etti: «işte şimdi netice alınmıştır. Bu netice, meclis tahkikatına arzedilen üç vekilin cezaî ve »malî mesuliyeti mucip hiçbir harekette bulunmadıkları .merkezindedir. Bu rapor karşısında, bu neticeyi cerh edecek delil getirmiyorlar, şu şahitleri dinlemediniz demiyorlar, şu mevzu ele alınmadı demiyorlar, fakat umumî olarak, .kapalı cümlelerle ve karanlığa kurşun sıkmak kabilinden müphem ithamlarda bulunuyorlar. Mesele kapansa "bile zihinlerde şüpheler kalsın, bu işte suç vardır, fakat örtbas edildi, intibaı uyansrn istiyorlar. Bu korkunç bir ithamdır. Bu, bir memleketin, bir cemiyetin sukutu için bütün şartların mevcudiyetini ilân eden meşum bir iddiadır. Eğer bu mevzulara ait ellerinde delilleri varsa niçin getirmediler? Getirdiler de kimse alâkadar mı olmadı? Keşke böyle hareket ederek bize yardım etmiş .olsalardı da, Tahir Taşer arkadaşımın beni tavsif ettiği gibi, müfteri vaziyetine düsmeseydiım. Kaldı ki, bu mesele üzerinde, su anda, henüz musibet karar da verilmiş değildir. Sarih delilleri varsa şimdi ortaya çıksınlar ben de imzamı, ortalığı bulandırmak ve seçim balığı avlamak için suyu mütemadiyen bulanık tutma yoluna gitmesinler. Bir parti menfaati için, memleketin âli menfaatlerine kıymasınlar.» Bu sözleri müteakip reis, kifayet takririni oya koydu ve bu takrir kabul edildi. Raporun yeniden tanzimi için komisyona iadesi volunda Kırşehir mebusu Tahir Taşer tarafından verilen takririn reddi üzerine reis Fikri Apaydın, .mazbatanın maddelerini ayrı ayrı oya koydu ve büyük bir ekseriyetle kabulü .üzerinde şunları söyledi: «Eski İktisat ve Ticaret Vekili Sıtkı Yırcalı, Maliye Vekili Hasan Bolatkan, Devlet Vekili ve Başvekil Yardımcısı ve Hariciye Vekâleti Vekili Fatin Rüştü Zorlu haklarında Teşkilâtı Esasiye ve Adliye encümenlerinden mürekkep muhtelit encümence yapılan tahkikat sonunda hazırlanan, mazbata gereğince, adı geçenler haklarında, selâhiyetlerinin kötüye, kullanılmasından, mütevellid, gerek cezaî ve gerekse malî herhangi bir mesuliyet tevcihini muhik gösterecek hiçbir hal ve keyfiyet bulunmadığına Meclisçe karar verilmiştir.» Reisin neticeyi tesîbit eden ve sürekli alkışlarla karşılanan bu beyanatından sonra Meclis, 22 haziran cuma günü saat 15 de toplanmak üzere bugünkü çalışmalarına son verdi. Toplantılar ve Gösteri Yürüyüşleri Kanun lâyihası üzerinde Büyük Mîllet Meclisinin bugünkü toplantısında cereyan eden müzakereler 27 Haziran 1956 inkara: Büyük Millet Meclisi bugün saat 15 de r e isvek il lebinden İhsan Baç'm başkanlığında toplandı. 150 milyon liralık ufak para basılması hakkındaki kanun lâyihasının bir an evvel kcinun halini alabilmesi için, gider vergileri lâyihasını incelemekte bulunan komisyonda görüşülmedi hakkında Maliye Vekili Nedim Ösmen tarafından verilen takririn kabulünü müteakip, gündemdeki kanun lâyiha ve tekliflerinin diğer maddelere tercihan görüşülmesi kararlaştı ve Vakıflar Umura Müdürlüğünün vazife ve teşkilâtı hakkındaki kanun lâyihasının maddeleri üzerinde geçen celsede başlanmış olan görüşmeler ikmal olunarak acık oya arzı suretiyle böylece kabul edildi. Toplantılar, .gösteri yürüyüşleri hakkındaki kanun lâyihasının gündemdeki diğ<?r maddelere takdimen müzakere olunması hakkında Dahiliye Vekili Ethem Menderes tarafından verilmiş olan takririn kabulü üzerine de Meclis umumî hey'eti. böylece bu müzakereye başladı. Toplantılar ve gösteri yürüyüşleri kanan lâyihası, hâlen yürürlükte olan hükümleri mânâ, kıymet ve hayatiyetini çoktan kaybetmiş olan 1325 ve 1328 tarihli İçtimaat-ı Umumiye ve Tecemmüat Kanunlarını yürürlükten kaldırarak yerine günün ihtiyaçlarına cevap verecek yeni hükümler getiriyordu. Vazettiği esaslar hakikî ve hükmî şahısların, 5545 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununa göre muayyen olan seçim propaganda devresi zarfında, muhtelif seçimle; dolıayısiyle açık veya kapalı yer toplantıları yapmalarını ve hükmî şahısların kendi mensupları arasında hususî kanun ve nizamnamelerine tevfikan kapalı yerde içtima akdetmelerini tamamen serbest bırakmakta idi. Si-vasî partiler, seçim propagandası devresi dışında da açık veya kapalı içtima yapabilecekler, fakat bunun için, kanunda gösterilen şartlar dairesinde alâkalılara birer 'beyanname vererek toplantının sebep, maksat ve güvesini vazıh 'bir şekilde göstermek suretiyle müsaade alacaklardı. Gösteri yürüvüşler; de bu hükme tafoi tutuluyor, toplantı ve yürüyüşe müsaade edildiği takdirde ne gibi tedbirler alınacağı, memnu fillerle kanunsuz toplantıların nasıl dağıtılacağı ayrıca açıklanarak ceza hükümleri de gösterilmiş bulunuyordu. Demokrat Parti adına Kemal Biberoğlu'nun konuşması: Bu kanun lâyihası üzerinde ilk sözü Demokrat Parti Meclis grubu adına Çorum mebusu Kemal Bifoeroğlu aldı. Lâyihanın mülhem olduğu prensiplerle getirmekte olduğu espri hakkında grubun görüşünü izah ederek şöyle dedi: «Bu lâyiha, Anayasa teminattı altında bulunan toplanma hak ve hürriyetlerini bertaraf etmediği gibi, siyasî mahiyetteki toplantılar için. bugün mevcut olan kanun hükümleri 'hilâfına tahdit edici yeni hükümleri de ihtiva etmemekte tamamen aksine Anayasa ve diğer mer'î mevzuatımıza tamamen zıt düşen bir fiilî ve zararlı gidisli mevcut kanunî hükümlere murtabit ve muvafık kılmak maksat ve gayesini taşımaktadır. Bu itibarla, iktidara geçtiğimiz günden bu tarafa, hükümetten gelen her teklifi ve ekseriyetimizin reyi ile çıkarılan her kanunu antidemokratik ve hürriyetleri tahdit edici telâkki edegelen muhalefet partilerimiz ve muhalif matbuatça, bundan evvel kauuniyet kesbeden diğer hükümler için olduğu gibi, bu lâvha vesilesiyle de, zihinlere yerleştirilmek istenen (hürriyetlerin, tahdidi, demokrasiden inhiraf) iddiaları tamamiyle gavrı varid, mesnetsiz ve garazkârane iddialardan ibarettir. Bu görüşümüze maruzatımı safha safha takip lutfunda bulunacak her insaflı ve hüsnüniyetli vatandaşın ar/nen iştirak edeceğinden şüphe etmiyorum. Anayasanın 68 nci maddesinde aynen şöyle deniyor: «Hürriyet başkasına muzır olmayacak her türlü tasarrufta bulunmaktır. Hukuku tâbivyeden olan hürriyetin herkes için hududu, başkalarının, hududu hürriyetidir. Bu hudut ancak kanun marifetiyle tesbit ve tavin edilir» Anayasanın 79 uncu maddesinde «içtimaa tm ve cemiyetlerin hududu "hürriyetinin de kanunlar ile musarrah» olduğu sarahaten ifade edilmektedir. 'Böylece, bu kanunla zedeleneceği ve yok edileceği iddia olunan «hürriyet mefhumunun tarifi bahsinden iktidar ve muhalefet olarak Anayasamızın sarahati veçhile bir kerre birleşip, hürriyeti, (başkasına zarar vermiyecek serbesti) mânâsında kabul ettikten sonra, toplanma hürriyetinin bizdeki tatbik seki; ile, vatandaşların topyekün iktidarın, devlet damlarının ve hepsinden fenası, âli memleket menfaatlerinin ne derece zararına sebep olageldiğini biraz sonra müşahhas misalleri ile ahz ve isbat eyleyeceğiz. O halde, bizde muhalefetin hürriyet anlayışı Anayasamıza aykırı olduğundan, mes.ul hükümet ve Büyük Millet Meclisi, bu kanunsuz telâkkiden doğan fiili gidişi Anayasaya tevfik etmek vazifesiyle karşı karşıya bulunmaktadır. Anayasamızın telkin ettiği bu görüşten hareket edilerek (demokrasiden inhiraf ve rücu iddiasını) da çürütmek kolayca mümkündür. Çünkü başkalarının -yani bizde iktidar mensupları ile geniş vatandaş kitlelerinin hürriyetine, hattâ şeref ve haysiyetine zerrece ehemmiyet vermeksizin,kendileri için hudutsuz bir hürriyet isteyenlerin binnetice ekalliyetin bi-3-âkaydu şart ekseriyete hâkimiyetini istemek demek olan bu zihniyettir ki, bizzat demokırasinin nehyü inkârını teşkil ve temsil eder. Demokrasi serbest seçimle iktidara gelen bir ekseriyetin kanunlarla muayyen müddet için her halükârda iş başında kalmasını kabul edenlerin rejimidir. Yoksa kendi dediği ve arzu ettiği ekseriyetçi kabule şayan görülmediği için, kendisini ekseriyetin kararı ile bağlı saymıyan ve onu boykot maksadiyle muhalefet ve tesrii vazifelerini terkedenlerin rejimi değildir. Bizde ise daha ileri gidilerek Büyük Millet Meclisinin terki hâdisesi ile karşı karşıya kalmaktayız. Nitekim bugün bu kanun lâyihasının müzakeresinde, sözcülerinin konuşmalarını müteakip muhalefet mebusu arkadaşların grupça salonu terketme kararında olduklarını haber almış bulunuyoruz.» Kemal Biber oğlu, müteakiben demokrasi rejimi içinde, muhtelif siyasî' kanaatte vatandaşların sükûn ve huzura ve nihayet bunu sağlayacak asgari bir hükümet otoritesine muıhtaç olduğunu, halbuki umumî toplantılarda vatandaşlara sabah akşam telkin edilmek istenen fikirlerin sen derece yıkıcı ve müsamahası caiz olmayan örnekler haline geldiğini kaydetti. Sırf par:ti mülâbazalariyle vatandaşlar arasına nifak sokulmasını önleyecek tedbirlere ihtiyaç bulunduğunu belirten Biberoğlu, muhalefetçe tertip olunan mitingler kapalı yer toplantılarının hâlan 15 ayda 226, vasatı olarak ayda 15 ve bazan da günde 32 ye varan "bir vüsatle devam ettiğini mevcut kanunların bahşettiği bir müsaadenin mahsulü olmayan bu durumu, demokrat iktidarın iyi niyet ve müsamahasının nasıl suiistimal ve istismaT edildiğini gösteren müessif bir tatbikat saymak gerekeceğini anlattı. Secim propagandasının ne zaman yapılabileceğini tâyin eden 1950 tarihli Milletvekilleri Seçimi Kanunu muvacehesinde 1325 ve 1328 tarihli kanunlarda mevcut bulunan ve seçim propagandasını ilgilendiren hükümlerin esasen tatbik kabiliyet ve değeri kalmamış bulunduğunu sözlerine ilâve etti. Kemal Biberoğlu, bugünkü fiilî durumun ne olduğu sualini cevaplandırırken şöyle dedi: «Bugün Türkiye hudutları içerisinde muhalefetin resmî veya gavrı resmî tertiplerle hazırlamakta ve icra etmekte olduğu toplantılarla ver yer vatandiaşlar meydanlsıra toplanmakta ve yarın secim varmış gibi iktidara ağza alınmayacak küfürler, İthamlar, tehditler ve hattâ iftiralar savrulmaktadır. Biz iktidar partisi olarak cok daha ağır başlı davranmayıp her yerde, hattâ aynı meydanın bir diğer kösesinde mensuplarımızı ve tarafsız vatandaşları mukabil asabî reaksiyon içinde toplamış olsa idik, bu va<tan-topraklarında kardeş kavgasına varan ve ancak dış düşmanları memnun ve müstefid 'kılacağında şüphe olmyan feci ve elîm hâdiseler zuhur edebilirdi. Gene bu memlekette suçu sabit görülerek kanunİ2:r gereğince mahkûm edilenleri nümayişkâr bir îest ve eda ile ksırsJama merasimleri ve gösteri yürüyüşleri tertip edenlerin, bu topluluğa katılanlar tarafından (kahrolsün adalet) diye bağırılmış olması muvacehesinde, nasıl bir mesuliyetsizlik hissi içinde bulunduklarını esefle ve ibretle düşünmemek mümkün değildir. Bir kerre düşünmek lâzımdır. 950 ve 954 seçimlerinin her türlü şüpheden âri olarak demokratik bir tezahürün en şahane misalini teşkil ©der şekilde serbest vatandaş iradesinin mahsulü olduğu ve bu seçimlerle Türk milletinin demokrat partiye it ima d gösterip onu dörder senelik maddeler için kendisini idareye memur kıldığını düşünmek lâzımdır." Kemal Biberoğlu, konuşmasının sonunda, muhalefetin, başka hiç bir demokrat memlekette ve iktidara ve memleketin âli menfaatlerine reva görülmeye hitabet örneklerinden birçok misaller verdi. Muhalefetin mîting ve toplantılarında söylenmiş olan bu sözlerde, vatandaş hükümet aleyhine tahrik ediliyor, Demokrat Parti iktidarına hırsızlık isnat olunuyor, küfür ve hakaret ediliyor, hükümet başındakiler birer zalim ve mirasyedi olarak gösteriliyordu. Demokrat Parti sözcüsü, konuşmasını şöyle tamamladı: «Bu hitabet örneklerinin, seçim propagandası maksadiyle topyekün Türk milletine, vatandaş zümrelerine zıt istikametlerde zehirli telkin ve tavsiyelerde bulunarak nifak ve düşmanlık tohumları eken ve nihayet topyekûn «kalkuı ey ehli vatan» diyen sarahati karsısında, vatanın iç ve dış emniyet ve asayişini muhafaza ile sorumlu bir iktidar olarak. Demokrat Parti Meclis Grubunun., kat'iyyen tasvibi caiz olmayan bu gidişe artık (dur) diyebilmek için, bu kanunun lehinde oy kullanacağını arzederek huzurunuzdan ayrılıyorum.» C.H.P. Meclis Grubu adına İnönü'nün konuşması : "Müteakiben C.H.P. Meclis Grubu adına Malatya mebusu İnönü 'kürsüye geldi. İçtima ve cemiyet hak ve hürriyetlerinin Türklerin tabiî haklarından olduğunu, bu cemiyetin Anayasa ile teminat altına alınmış bulunduğunu, secim zamanları dışında toplantı yasağı konulmasının Türklerin tabiî haklarından birinin kaldırılması manâsına geldiğini söyledi. Cemiyet kurma hürriyetinin de, bu kanunla, kayıtlara bağlandığını, buna mukabil resmî toplantılar adı altında, iktidarın tertip ettiği toplantıların bu kanun hükümleri dışında bırakıldığını dleri süren İsmet İnönü, vazedilmekte olan hükümlerin, insan hakları evrensel beyannamesi ve insan haklarını ve hürriyetlerini koruma sözleşmesi ile kabili telif olmadığını iddia etti. C.H.P. Grup sözcüsü, toplanma hak ve hürriveti siyasî faaliyetinin en tesirli vasıtası olduğunu, hususiyle bizdeki toplantılarda konuşmanın başlıca siyasî aydınlatma yolu sayılmak gerektiğini, bu toplantılarda söylemenlere dair şikâyetleri .mübalâğalı bulduğunu, yeni bir siyasî hayat tarzının güçlüklerine rağmen, 11 senedenberi memleketin huzuruna bir zarar vermemiş olan siyasî toplantılarda partizan idare, iktisadî sıkıntı gibi meselelerin konuşulduğunu, simdi yeni kanun ile bunların konuşulması bertaraf edileceğini kaydetti. İktidarın hatalı bir yolda olduğunu ve bütün bu gayretlerin başarısızlıktan ileri geldiğini iddia ederek toplantılar ve Gösteri vürüvüsleri lâyihasının anayasaya aykırı olduğunu tekrarlıyarak kürsüden ayrıldı. Hürriyet Partisi Grubu adına Karaosmanoğlu'nım sözleri : Hürriyet Partisi Meclis Grubu adına söz elan Manisa mebusu Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu, bu lâyihayı demokrasi rejimini bertaraf etmek maksadının yeni bir tezahürü olarak telâkki ettiğini .söyliyerek konuşmasına başladı. Milletin tabiî hak ve hürriyetlerini tahdit mânâsını tazammun eden bu kanunun mecliste kabul edilmesi ihtimalinden hudutsuz derecede elem ve eza duyduğunu ifade ile içtima hürriyetini seçim zamanlan dışında toptan menetımenin veya bazı şartlara tâbi tutmanın hakikatte İçtima hürriyetim yüzde yüz iptal ve ilga etmekten başka bir mânâya gelmediğini söyledi Siyasî partiler tarafından tertip okınan toplantıların on senedervher'i dadına kanunlara uygun şekilde cereyan ettiğini, şu" hale göre, »bunları menetmek yolunda konulacak hükümlerin haklı gö-rülemiyeceğini ileri sürdü. Bu araıda Karaosmar.oğlu'nun, hükümeti istihdaf eden bazı sözleri, umumî heyet tarafından büyük gürültülerle karşılandı. Reis İhsan Baç, sükûneti iade ettikten sonra hatibe bu ifadelerini geri almasını ihtar etti. Karaosmanoğlu ısrar gösterince, reisin teklifi üzerine umuımî heyet, kendisinin bu celsede meclisten çıkarılmasını kararlaştırdı. Hürriyet Partisi Meclis Grubu sözcüsü, salonu terketti. Müteakiben reis, hatibin biraz evvelki ifadeleri hakareti tazammun ettiği için, bunların zabıttan silinmesi hususunda umumî heyetin tasvibini aldı. Cumhuriyetçi Mîllet Partisi adına Bölükbaşı'nm konuşması : Daha sonra Cumhuriyetçi Millet Partisi adına Kırşehir mebusu Osman BÖlüktoaşı kürsüye geldi. Bölükbası, bu tasarının demokrasi bakımından bir gerileme teşkil ettiğini, siyasî faaliyeti imkânsız hale getirecek olan bu kanunun bir zümre tahakkümü kurma tasavvurlar mı ortaya çıkardığını ileri sürerek konuşmasına başladı. Vazedilen hükümlerin anayasaya aykırı olduğundan, Demokrat Partinin kendini iktidara getiren yollan tıkadığından bahsederek kısa konuşmasını /tamamladı. Bölükbaşı'nm kürsüden ayrılması üzerine C.M.P., C.H.P. ve Hürriyet Partileri mebusları, toplu halde salonu. terkeMiler ve müzakerelerin müteakip safhalarımda hazir bulunmadılar. Mazbata muharriri Hamdi Sancar'm sözleri t Müteakiben Muvakkat Encümen Mazbata Muharriri Denizli Mebusu Hamdi Sancar. kanun lâyihası üzerinde serdedüen fikirlere cevap verdi' ve bu arada bir muhalefet hatibinin İnsan Hakları Beyannamesinden bir pasaj okumak suretiyle lâyihanın bu 'beyannameye aykırı olduğu iddiasını karşıladı. Hamdi Sancar dedi ki: «İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 21 inci maddesini yüksek huzurunuzda kelime kelime, aynen okumak istiyorum. Madde şudur: «Halkın iradesi hükümet otoritesinin esasıdır. Bu irade gizli şekilde veya serbestliği sağlayacak muadil bir. usul ile cereyan edecek genel ve eşit-oy verme yoluyla yapılacak olan devrî vy dürüst seçimlerle ifade edilir.» Maddenin dikkate sayan tarafı, halk iradesinin izhar ve tecellisinde yegâne vasıta olarak kabul edilen seçimlerin devrî olduğu noktasını sarih bir şekilde 'belirtmiş olmasıdır. Bunun açık mânâsı sudur ki, seçim devreleri arasında halkın iradesi serbest seçimlerle bir defa taayyün ettikten sonra, bu halkın iradesine hükümet otoritesi itlâk olunur. Buna karşı gelmek, halkın iradesine karşı gelmek, hükümet otoritesine karşı gelmektir. Bunun adına demokrasi mücadelesi^ demezler, ihtilâl mücadelesi derler.» Denizli mebusu Hamdi Sancar, bundan sonra müzakere mevzuu lâyihanın ana hatları üzerinde durdu ve izahat vererek ezcümle dedi ki: «Bu kanunun şevkine âmil olan fikrî hareket mebdeini kısaca arzedeyim; Milletvekilleri Seçimi Kanunu siyasî propaganda ve alelitlak siyasî faaliyeti nizamlıyan umumî bir kanundur. Binaenaleyh, Milletvekilleri Seçimi Kanununun bilhassa baştan umumî prensipleri vazeden hükümleri, meselâ propaganda hükümleri, diğer bütün mahallî seçimlere de tatbik edilmek suretiyle luanumîbir kanun olduğu büyük Meclisin çıkarmış olduğu diğer 'kanunlarla da ,sabit bulunmaktadır. Hal böyle olunca, seçim propagandası yapmak, yani iktidarda bulunan partinin icraatını tenkid etmek ve kendi partilerinin dah'a muvaffak olacakları yolunda vaitlerde bulunmak ve sadece bizim memleketimize münhasır olmak şartiyle görülmemiş hakaret ve sövme edebiyatı yalatmak seçim kanunumuzun koyduğu umumî hükme göre seçimlerden 45 gün evvel başlar. Siyasî partilerin, birgün iktidara gelmek gayesine ulaşmak için yapacakları siyasî faaliyeti, bu 45 günlük müddetin dışına teşmil etmeleri, bu kanunun koyduğu umumî hükümler muvacehesinde, mümkün olmadığı zaruretine hükmetmek icabeder. İşte bu kanunun getirdiği hüküm budur. Bunun dışında olarak siyasî parti olmayan hükmî şahıslara propaganda maksadını taşımayan içtima hürriyeti bu kanun hükümleri dairesinde serbesttir. Nizamlanmıştır. Binaenaleyh bu kürsüden çıkıp da «bu kanunun Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine ve Anayasaya aykırı» olduğunu iddia etmek ve bele bütün hürriyetlerin bir hududu olduğu esası bütün anayasalarda kabul edilmiş olmasına rağmen bu hükmün anayasaya mugayir olduğunu iddia etmek bisud ve beyhude bir fikirdir. Hamdi Sancar, müteakiben kanunsuz toplantıyı zabıtanın gerekirse silâhla men edeceği hakkındaki hükme de temasla şunları ilâve etti: «Silâh kullanma hükmü bu kanunun içinde yer almamış olsaydı dahi, bu kanuna göte menedilen toplantıyı dağıtmak isteyen vazifeli" memurun, salahiyetli merciin emrini yerine getirerek silâh kullanmasına cevaz vardı. Binaenaleyh bu yeni bir hüküm değildir. Hal böyle iken sanki yeni bir hüküm bahis mevzuu imiş gibi, bir kasdimahsusa müstenit olarak, günlerden beri gazetelerde Türk efkârı umumiyesine toplantıya gidenlerin silâhla dağıtılacakları vâhimesi bir haile olarak takdim edilmektedir. "Ve aynı fikir Meclis kürsüsünden de yeni bir hüküm ve hakikatmiş gibi ortaya atılmaktadır. Tekrar arzediyorum: Eğer böyle bir kanun içinde bu hüküm yer almamış olsaydı dahi, vazifeli memur, kanun, hükmünü yerine getirmek için, silâh kullanabilirdin Lâyihanın maddeleri üzerindeki müzakereler : Mazbata muharriri Hanıdi Sancar'm konuşmasından sonra, lâyihanın reddedilmesine mütedair olan takrirler okundu. Bu takrirler kabul edilmedi. Bunu takiben müstaceliyet kararı alınarak maddelerin müzakeresine geçildi. Lâyihanın onüçüncü maddesinin konuşulması sırasında söz alan Rize mebusu Kemal Balta, zabıta kuvvetlerine İhtardan sonra gelişi güzel silâh kullanma yetkisini veren fıkra üzerinde durarak, bir toplantıya seyirci olarak katılanlara karşı silâh kullanmanın doğru olmayacağını söyledi ve yalnız toplantıya katılanlara silâh tevcih edilmesini ileri sürdü. Encümen mazbata muharriri Denizli mebusu Hamdi Sancar, Kemal Bal-ta'nm mütalâasına cevap vererek, herhangi bir toplantının dağıtılması mevzuunda üç safha bulunduğunu, bunun birinci safhasının ihtar, ikincisinin mevcut imkân ve vasıtalardan faydalanarak toplantıyı dağıtmak üçüncü safhanın ise havaya silâh atmak olduğunu, 'ancak bu üç safha netice vermediği takdirde mütemerrit topluluğa karşı silâh kullanılacağını söyledi ve ihtara, su serpilmesine, göz yaşantıcı bombalara ve havaya silâh atılmasına rağımen toplantıdan, çekilmej'en bifr kimsenin seyirci sayılmayacağını da sözlerine ilâve etti. Samsun mebusu Ekrem Anıt, lâyihada yer almış bulunan on üçüncü maddenin hâlen mer'î bulunan Tecemıinuatı Umuaıiye Kanununa tamamen mütenazır olduğunu, hatta sırası .gelince vatandaş hak ve hürriyetlerini Tecemmuatı Umumiye Kanunundan daha fazla siyanet ettiğini belirtti ve zabıta kuvvetlerinin gayri kanunî toplantıyı dağıtmak için müessir tedbirlere başvuracağını, ancak bunlardan netice alınmadığı takdirde silâha tevessül edileceğini ifade eyledi. Bolu mebusu Fahri Belen, hükümetten 'bir sual soracağını bildirerek kürsüye geldi ve silâhsız bir topluluğa karşı hedef gözetmeksizin ateş etmenin başka memleketlerin kanunlarında mevcut olup olmadığını öğrenmek istediğini bildirdi. Fahri Belen'in bu sualine Başvekil Adnan Menderes cevap vererek şunları söyledi: «Sual hükümete tevcih edildiği için kendilerine ben cevap vereceğim: Başka memleketlerin mevzustında, bir araştırma yapmaktan ziyada hergiin gazetelerde görülen havadislerden netice çıkarmak suretiyle bu su^ alin cevjıbıni anlamak mümkün olacaktır. Yunanistan'da mitingler olur, Fransa'da mitingler olur, yürüyüşler olur, zabıta menetmek ister. Zabıtanın men ötme tedbirine kargı gelenler olur.Ondan sonra da havadis ve haber olarak okuruz. Şu kadar' yaralı, şu kadar ölü var. Şurasını arzedeyim ki, bizim memleketimizde, kanun bu şekilde tedvin edildikten sonra, inşaallah kanunun tatbikine lüzum kalmıyacaktır. Esasen bugüne kadar yapılan nümayişlerde zabıtaya mümanaatlar, kökünden sarsılmak istenen otoritenin zaafa uğram asındandır. Bu Kanunla bu zaaf bentaraf edilebileceği için bu haller ve mümanaatlar görülmiyecek vo kanunun tatbiki lüzumu hasıl olmıyacak kanaatindeyiz. Onüçüncü maddenin kabulünden sonra, ondördüncü maddenin konuşulması esnasında söz alan Zoguldak mebusu Sebati Ataman, Rize mebusu Kemal Balta. Çorum, mebusu Hüseyin Ortakçıoğlu maddenin fıkraları üzerinde durarak, mezkûr fıkralarda derpiş edilen gayrikanurû toplantıya katılanlarla, bu toplantıyı tertip edenlerin aynı cezalara çarptırılmalarının doğru olmayacağı fikrinde bulundular. Ve «toplantıya katılanlar» için konulan cezaların ağır bulunduğunu söylediler. Çanakkale mebusu Servet Sezgin, Gümüşhane mebusu Halis Tokdemir de aynı düşüncede olduklarını bildirdiler. Neticede ondördüncü maddenin fıkralarında değişiklik yapılmasını tazammun eyleyen takrirler o'_ya sunulacak dikkats alındı ve bu takrirlerle ilgili fıkralar, redaksiyonu yapılmak üzere encümene verildi. Encümenden yeni şekli ile geldikten sonra kabul olundu. Lâyihanın diğer maddeleri hakkında söz alan Bursa mebus'U Müfit Erkuyumcu, İsparta mebusu Kemal Denıiralava, Erzurum mebusu Hamit Şevket İnce, Manisa mebusu Sudi Mihcıoğkı, Erzurum mebusu Abdülkadir Eryurt, Ordu 'meşbusu Refet Aksoy, Zonguldak mebusu Suat Baol bazı teknik hususlarda fikirlerini beyan eylediler ve muvakkat encümen mazbata nvaibsrriri Denizli mebusu Hamdi Sancar, ileri sürülen bu düşüncelere cevaplar verdi. Neticede lâyihanın maddeleri bazı teknik değişikliklerle kabul olundu. Bundan sanıra Ankara mebusu Atıf Benaerlioğlu söz alarak kürsüye geldi ve ezcümle şunlar ısöyledi: «Bu kanun vesilesinle muhalefetin o derece şiddetli ve o şiddet nisbetinde de o derece ağır ithamlarına maruz kaldık ki, sanki Anayasanın söz ve toplantı hürriyeti tamamen ortadan kaldırılmış, sanki milleti susturmak için bir teröir kanunu getirilmiş ve mutlakiyet idaresi, rejimi tesis edilmiştir. Muhalefetin ibju hissi yaratmak istemesi karşısında Yüksek Mecliste millet huzurunda Demokrat Parti Meclis Grubunun böyle bir töhmet altında bulundurulmasını kaıbul etmediğim için bu maruzatta bulunmayı arzu ettim. İnönü, 1950 seçimlerinden evvel Demokrat Parti ileri gelenleri ile bir konuşma yapıtı. Bu konuşmasında İnönü, seçimden sonra hangi parti İktidara gelirse gelsin, artık miting ve toplantıların yalnız seçim zamanına münhasır kalması lâzımgeldiğini ve milletin tansiyonunun yüksek bir ölçüde tutulması icap ettiğini söylemiş ve iş başına gelecek yeni bir partinin seçimlere kadar rahat rahat çalışması için bu pazarlığı ortaya aitmiş bulunuyordu. Bugün bunlardan tegafül eden İnönü, biz durumu mutlakıyetten 'bugünkü Jıale getirdik siz mutlakıyete götürüyorsunuz diyor. İnönü ve mutlakiyetin birbirine ne kadar yakın şeyler olduğunu belirtmeyi ve bu mevzu üzerinde durmayı zaydt görüyorum. Hürriyet Partisi sözcüsü Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu ise acaip bir eda ve bir tarafı yanmış bir insanın tavrı ile böyle bir konuşma yaptı ki, mazide olmuş bir hatıram canlandı ve tüylerim diken diken oldu. Bir insanın kısa bir zamanda politikada bu derece süratle değişebilmesi beni çok mit-teessir etti. Hâdise şudur: Fevzi Iiütfî Karaosmanoğlu Devlet Vekili idi. Ben de Demokrat Parti il başkanı ve Ankara Belediye Reisi idim. O sıralarda İnönü., bit kısım talebeler tarafından birtakım nümayişkâr hareketlerle ötede beride alkışlanıyordu. Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu bana «susturun bu adamı» dedi. Ve «senin şöyle beş on tane adamın yok mu? diye sordu. «Ne gibi» dedim. «Bu adamı dövdürün, sövdürün, kapıdan çıkamaz hâle getiHn ne yaparsanız yapın» dedi. Cevabım su oldu: «Beyefendi, ben çete reisi değilim, ben bir hukukçuyum» kendisine bu cevabı verdim. Simdi hayret ediyorum; bugün işbirliği yaptılar, konuşma hürriyeti elden gidiyor gibi sözlerle Meclisi terk ettiler. Bu hâdiseyi Türk milleti ve Yüksek Meclisin takdirine arzediyorum. Bunların hürriyet hakkındaki düşünceleri işte bundan ibarettir. Bugün hürriyet, hürriyet, söz hürriyeti gitti diye feryat eden dün İsmet Paşayı susturmak, sövdürmek, dövdürmek isteyen zattır ve aynı zat bugün, bizi susturuyorlar diye feryat ediyor. Neye karşı? Bir kanuna karsı, o kanun ki, Anayasanın bütün hükümleri nazara alınarak, Anayasa rehber ittihaz edilerek hazırlanmış bir kanundur ve bizim mefkuremize yerleşmiş ve inanmış olduğumuz bir kanun hakkında böyle söylemektedir. Takdir sizindir, bu hâdiseyi arzetmekle iktifa ediyorum.» Atıf Benderhoğlunu takiben Başvekil Adnan Menderes bu mevzu üzerinde bir konuşma yaptı: Bu konuşma ayrı bir haber olarak bültenimizde yer alacaktır. Başvekil'in sürekli alkışlar atasında sona eren konuşmasını müteakip reis, usule dair bir takrir verilmiş olduğunu söyledi. Kanun lâyihasının açık oya konulmasını isteyen ve C.H.P. Malatya mebusu Nüvit Yetkin ile 15 arkadaşı tarafından imzalanmış olan bu takriri okuttu. Takriri verenlerin toplantıyı terketmiş oldukları söylendi. Reis, Dahilî Nizamnameye göre, açık oy verilmesi icap ettiğini bir kere daha belirtti. Bunun üzerine Başvekil usul hakkında söz istedi ve şunları söyledi: «Bir siyasî taktik karşısında olduğumuz ve bu siyasî taktiğin itiyat hailine geldiği aşikâr. Demokrat Parti Meclis Grubunda onun kararlarına iştirak edip de reyine iştirak etmiyecek bir kimsenin bulunması bahis mevzuu değildir. Bu, siyasî bir tehdit ve taktikten ibarettir. Bunu böylece kaydettikten sonra şunu da kaydetmek isterim: Eğer bu takrir Amerikada seyahatte bulunan 15 milletvekili tarafından gönderilmiş olsaydı câyı kabul bulunup tatbike konulacak mı idî? Bu hususun nizamname bakımından hallini sayın reisimizden rica ederim.» Reis, iç tüzüğün ısarih olduğunu, yazılı veya sözlü olarak 15 mebus tarafından talep edilince açık reye müracaat olunması gerektiğini, takriri verenlerin burada bulunup bulunmamasının mevzuubahis olmadığını söyledi ve açık oya müracaat edildi. Oyların tasnifi sonunda, toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanunu lâyihasının 2 aleyhte oya karşı 281 oyla kabul edildiği ve kanunlaştığı anlaşıldı. Reis, bu neticeyi tebliğ ettikten sonra, Büyük Millet Meclisi cuma günü saat 15 de toplanmak üzere, bugünkü çalışmalarına son verdi. Büyük Millet Meclisinde Başvekil Adnan Menderes'in bugünkü konuşması : 27 Haziran 1956 Ankara : "Başvekil Adnan Menderes, Büyük Millet Meclisinin bugünkü toplantısında Toplantı ve Gösıteri Yürüyüşleri Kanunu lâyihasının müzakeresi sonunda söz almış ve şu konuşmayı yapmıştır: «Çok muhterem arkadaşlarım, «Bu kanunu getirenler suçludurlar» ithamı ile haykıran muhalefete kısaca cevap vermesi lüzumlu ad ettim: Hayır, bu kanunu sevkedenler derin bir vicdan huzuru içindedirler. Kendilerini hic bir suretle suçlu olmak töhmeti altında görmüyorlar. Aksine olarak, içtimaî ve siyasî hâdiselerin zarurî kıldığı tedbirlerin yerine getirilmesi vazifesini yapmış olmak şuuru içinde huzur duymaktadırlar . Muhalefetin vantığı bu iıtham, gözünüzden kaçmayacaktır. Aynı zamanda Yüksek Meclise de müteveccih bulunmaktadır. Çünkü, kanun lâvihasmı sevkeden "hükümet ise,o lâyihayı kanun haline getiren de şüphesiz, Büyük MilJst Meclisidir, Binaenaleyh, onların iddiasına göre, yalnız "kanunu getirenler değil, kanunu kabul edenler de suçludur. Muhterem arkadaşlar, Ne hükümet, ne Büvük Mület Meclisi, hiçbir zaman suçlu değiliz, Bilâikis derin bir huzur icmdeviz. Bu vicdan huzurumuz, ilhamını muhtelif kaynaklardan almaktadır. İzah edeyim: Bir defa, uzun senelerdir devam eden bütün tatbikat ve tezahürler, bu memlekette hürriyetlerin nasıl suiistimale uğratıldığını apaçık göstermektedir. Birkaç sene zarfında memlekette on binlere yakın tahrik toplantıları yapılmıştır. Bunlar hiçbir zaman halkın toplanmak ihtiyacını duymasından ileri £elen hâdiseler değil, ihtiraslı particilerin halk toplantılarını kendi hırslarına alet etmek teşebbüslerinin mahsulüdür. Dünvanın hangi memleketini de bu derece kesif 'tahrik toplantılarının yapıldığı görülmüştür? Bize hiçbir memleketi misal olarak gösteremezler. Ya bu toplantılarda "konuşulanlar? Keza, 'bunlar da dünyanın hiçbir tarafında emsaline rastlanan şovdan ve cinsten şeyler değildir. Bunların bazı Örneklerini arkadaşlarım burada tekrar ettiler. Bunlar, dosyalarda muazzam ciltler halindedirler.. ağza alınmayacak küfürler, memleket menfaatlerini tahribe müteveccih tahrikler, edep ve terbiyenin, memleket menfaatleri endişesinin, ivi vatandaş duygularının asla reva gormiveceği bir kötü ve bayağı edebi bu toplantıların hamurunu ve mavasini teşkil etmiştir. Ve bunların hepsinin umumî hedefi, hükümet düşürmek değil, doğrudan doğruya ve seçim yapılmadan iktidar değişmesini" temin etmektir-. Bu maksada erehilmek için, en yakışıksız bir mücadele tarzı ihtiyar olunmuş ve ihtilâl metodlarma bas vurulmuştur. Bu hale, millî iradeye müteveccih bir suiikast adını vermek çok yerinde olur. Bu" yıkıcı ve ihtilâlci şiddet ve fiilî hareket usullerine karşı tedbir almağa kalktığımız zaman ise, hürriyet elden gidiyor, diye feryadı koparmaktadırlar. Bu tedbirleri alırken ne vaad ve taahhütlerimize sadık kalmadığımız, nede demokratik memleketlerdeki tatbikata uymadığımız asla iddia olunamaz. Vaadlerimize ve taahhütlerimize sadık kaldık. Çünkü, 1950 seçimlerinde vazife başına gelen iktidarımız, ilk iş olarak her sahada ,^niş bir hürriyet havasının hâkim olması gayesiyle hareket etti. İktidara gelir gelmez derin -bir samimiyet ve hattâ safiyetle demokrasi rejimini bir hamlede ve en ileri şekilde tesis edeceğiz diye matbuat kanununu tadil değil, o kanunu yok edercesine tahriplere uğrattık. Muhalefet, kendisini kayıtsız ve şartsız bir serbesti içinde, memleket menfaatlerini hiçe sayarak-harekette tamamıyle başı boş 'hissedecek derecelere 'geldi ve başı boş" harekete 'başladı. Yukarıda izah ettiğim gibi, en yıkıcı usullere baş vurmaktan en Iküçük bir endişe dahi duymadı. Bİz, büyük bir heyecan içinde memleketimizde hürriyet nizamını en ilerf derecelerde tahakkuk ettirmeği düşünürken ertava çıkan rejim, ileri bir hürriyet nizamı değil, tamamiyle mesuliyetsizlik rejimi olmuştu. Matbuat, memleket menfaatlerini çiğnemekte kanun korkusundan tamamiyle azade olduğu gibi vicdanî ve manevî mesuliyet hissinden de tamamiyle uzak hareket ediyordu. Muhalefet, hergün ve her sahada mesuliyetsizlik rejiminin tatbikatının ve hürriyetleri suiistimal etme hareketlerinin en red edilmez delil ve örneklerini vermekte devam ediyordu. Bundan dolayı memleketimizin kayıpları büyüktür. Bunları saymak vaktinizi almak olur. Fakat memleketin gerek dış münasebetlerinin ve gerek iç nizamının kurulmasında ve korunmasında ve millî menfaatlerin muhafaza ve diyanetinde ne derecelere kadar müskilât ihdas etmiş olduklarını ve binnetice ne kadar büyük millî zararlara sebebiyet vermiş bulunduklarını nasıl haksız ve insafsız hareket etmiş olduklarını elbette tarih kaydedecektir. Matbuat ve muhalefetin bu yıkıcı usullerinin bütün memlekette yarattığı mesuliyetsizlik hissi, ne yazık ki, iktisadî ve ticarî hayatımıza sirayet etti. Bunun memlekette ne derecelerde iktisadî ve ticarî teşevvüşlere yol açacağını ve vatandaşların aüaçık soyulmalarına imkân vermiş olduğunu izah etmeğe hacet yoktur. Bilhassa, Millî Korunma Kanununda yaptığımız son tadillerin memleketi bahtiyar eden mesut ve muazzam neticeleri bu hakikati ne kadar aşikâr olarak ortaya koymuştur. Mesuliyetsizlik rejimini iktisadî ve ticarî hayatta da tesis etmek için, matbuat ve muhalefet, az mı gayret sarf ettiler? Fiyat yüksekliklerinden bahsettiler, bunun kabahatini hükümete yüklemek suretiyle ihtikârı teşvik ettiler. Hergün bir maddenin yok olacağından bahsetmek suretiyle halkı endişeden endişeye düşürdüler, sun'î yokluk buhranları ihdas ettiler. Ve bunların hepsini, toptan hükümetin iktisadî politikasındaki düzensizliğe atfetmek suretiyle hakikî suçluların suç ikamda ellerini kollarım sallayarak serbestçe hareket etmelerini ve halka izdirap vermeleTini temin ettiler. Basındaki ve muhalefetteki mesuliyetsizlik rejiminin siperi arkasında, muhtekir istediği gibi milleti soymak imkânını buldu. Çünkü muhalefetçe matlup, hükümetin muvaffak olmaması idi. Fiyatlar yükselince, vatandaş sıkıntı çekince, bunun mesuliyetini hükümet olarak göstermek ve böylece yok olan kendi itibarını iade etmek hevesinde 'idiler. Ama, memleket bu yüzden iktisadî sıkıntılaramamız kalacakmış, büyük iktisadî kurtuluş hamlesi danbelenecekmiş onların umurunda değildi. Hatta, bunu hürriyetin bir icabı olarak göstermek için tekerlemeler dahi icat etmişlerdi. Kanunun bizi serbest bıraktığı sahada, kanundan kaçırabileceğimiz her nokta da hiçbir kayıt ve şarta tabi olmadan hareket etmek, muhalefetin hakkıdır, diyorlardı. Hülâsa, gerek muhalefetin, gerekse matbuatın mesuliyetsiz bırakılmasının iktisadî ve ticarî sahadaki akisleri ve umumî toplantıların dünyanın hiç bir yerinde görülmedik bir rezalet derekesine düşürülmesi, memleketin siyasî ve iktisadî bünyesini ne .suretlerde tahriplere uğratmıştır. Bu, hepimizce malûmdur. Böyle bir gidiş, memleketi muhakkak bir felâkete sürüklemekde idi. Asıl mühim olan, demokrasinin icabıdır diye kabul ettirilmek istenen bu "her sahadaki mesuliyetsizlik rejiminin, hakikatte, demokrasi ile hiç bir alâkası olmamasıdır. 'Muhterem arkadaşlar: Altı yıl, mesuliyetsizlik sahasına kadar getirilmiş olan bir rejime dayandık. İktidarımızın ve partimizin sinesi en ağır, en çirkin, en insafsız hücumlarla delik deşik oldu, dayandık. Fakat, zamanla bu yıkıcı hareketler o derece ileri götürüldü ki, bu hal, memleköt için büyük muhataralar ve tehlikeler arzetmeğe 'başladı. Kendi iktidarımıza ve partimize teveccüh ettiği için değil, memleket için büyük tehlikelerin kaynağını teşkil ettiği aşikâr olarak görüldüğü zamandır ki, Büyük Meclis, tedbir almağa teşebbüs etti. Mesuliyetsizlik hissinin ne derecelere kadar tahripkâr olduğunu ve memleket menfaatlerini de derecelere kadar tahriplere uğramıs bulunduğunu uzun boylu izaha çalışmayacağım. Cümlenizin malûmudur. Yalnız su kadarım söyli'veyim ki. vatan bunlardan cok zarar görmüştür. Çok kayrolara katlanmak mecburiyetinde kalmışızdır. Sadece bir misalini arzede-yîm: Millî Korunma Kanununun tadilâtı iktisadî hayatımızda, vatandasın geçiminde anî olarak ne derecelere kadar ferahlıklar yaratmıştır. Hepimiz şahidi olduk: Onlar, bu kanunu çıkarmamak için ne kadar gayret sarf ettiler.. Şurasını da derhal arzedeyim ki, şayet basın vasıtasiyle yapılan ve yıkıcı ve memleket menfaatlerini avaklar altına, alan mesuliyetsizlik reiimine son veren kanun, daha evvel çıkmamış olsaydı, Millî Korunma kanununun tadilatı, bugün görmekle bahtiyar olduğumuz güzel neticeleri asi?, vermezdi. Bu kanun, en sabotaj tesirlerine maruz bırakılır, yer ver yıkıntılar vücuda getirilir ve milletçe korunmamız tedbirleri cümlesinden olan bu kanun tesirsiz hale düşerdi. Çünkü, serek kanunların müesir olarak tatbiki, gerekse herhamn bir icraat ve hükümet tedbirlerinin alınabilmesi, muavven bir hukukî nizam ve vasata ihtiyaç gösterir. Her taraftan tahribe uğratılmış ve mesuliyetsizlik hissi hâkim kılınmış bir idarede tedbir almak ve alman tedbirleri müessir olarak tatbik edebilmek imkânları son iderece azabr. İşte onun içindir ki, basın, kanunu, muayyen -bir mesuliyet nizamının havasını memlekete getirmemiş olsa idi, katiyetle ifade ediyorum ki, basını, muhalefeti, adaleti, icra ve idare organları ile toptan mesuliyetsizlik 'havası içine düşmüş olan bu memlekette artık ne kanun, ne başka bir tedhit kâr ederdi. Muhterem arkadaşlar, Büyük Millet Meclisinin kahir ekseriyetiyle çıkardığı kanunlar, mesuliyetsizlik sistemine son veren vesikalardır. Mesuliyetsizlik sisteminin tesirleri, evvelâ hürriyetleri yak eder. Binaenaleyh, bu tedbirlerimiz, hürriyetlerimizi teminat altına almak ve onları ebedileştirmek teşebbüslerinden başka bir şey değildir. Çünkü, 'hürriyetlerimizin en korkunç düşmanı, bizzat hürriyetlerin suiistimalidir. Bu memlekette, uzun zamanlar, bütün gayretlere rağmen, hakikî (bir hürriyet nizamı kurulmamış ise, sebeplerini başka yerde değil,, bizzat hürriyetlerin suiistimalinde aramak lâzımgellr. Dünyanın her tarafında da bunun böyle Olduğunu tarih apaçık yazmaktadır. 1908 hürriyet inkılâbına bir göz atalım: O zamanın inkılâpçıları hulûs ile hürriyet nizamını kurmağa ve millî hâkimiyet sistemini tesis etmeğe çalıştılar. Ölçüsünü bulamadıkları için, hürriyetlerin suiistimali bütün dehşeti ile derhal aldı, yürüdü ve bir sene geçmeden 31 mart faciası inkılâpçıları, derin hüsranlara maruz bıraktı. Millî Mücadele tarihine de bir göz atacak olursak gine aynı hakikatle karşılaşırız. Büyük Atatürk, memleketi" kurtarma hareketinin basında ve eşsiz bir zaferin kahramanı olarak memleketin idaresini eline almıştır. Meşrutiyet inkılâbının bir evlâdı olarak, memlekette, hürriyet nizamına dayanan bir idare kurmak istemektedir. İki ana hedefinden biri istiklâl, diğeri de millî hükimiyet değil m; idi? İstiklâl, vatanımızı istilâdan' kurtarmak ve müstakil millî mevcudiyetimizi bütün dünyaya kabul ettirmek mânâsına idi. Bu, tahakkuk etti Fakat millî 'hakimiyet esası tam olarak tahakkuk edebildi mi? Edemedi. Çünkü, ne yazık ki, gene hüriyetlerin suiistimali hâdiseleri ile karşılaşıldı. Büyük zaferin hâlesi en taze ve taravetli hali ile Atatürk'ün başını süslerken ve o baş bu memlekete hürriyet nizamını getirmeği düşünürken, daha 1923 senesinde siyasî gayız ve ihtirasının şevki ile hürriyetler nasıl suiistimal edildi. 1923 ün (büyük zafer kahramanı Atatürk'e ne hücumlar yapıldı, o tarihteki gazete fcolleksiyonları karıştırılınca hayret ve ibretle müşahede olunur. Hüriyetlerin suiistimali o zaman yer yer ayaklanmalara, suikasdlara, isyanlara kadar yol açmıştır. İstiklâl Mahkemeleri ve takriri sükûn kanunları, bunları takip etti. Hürniyetin suiistimali, hürriyetleri tahrip etmek neticesini verdi. Muhalefet, burada biraz evvel, on senedir bu işler böyle gidiyor ne olmuş sanki diye mesuliyetsizlik ve hürriyetlerin suiistimali sistemini müdafaaya çalıştı. Millî menfaatlerden ne derecelere kadar kayıplara, uğradık, bunu burada sayıp dökemiyeceğim. Fakat, şurasını söylemek isterim ki, hâdiseler ve felâketler vuku bulduktan sonra mı tedbir alınır?' Hükümet demek, ileriyi gören ve hâdiselerin vukuundan evvel tedbir almasını bilen mesul ve vazifeli teşekkül demektir. İktidarın vazifesi, âtiyen de vatanı tehlikelerden koruyacak tedbirlerde kusur etmemektir. İstanbul hâdiselerinin hükümet otoritesinde yıkıntılar ve çöküntüler vukua gelmesinin mesuliyetsizlik havasının hâkim olmasının tesirlerinden gıdalandığını inkâr etmeğe mahal yoktur. Memur âmiri tanımaz, basın insaf ve vicdan kayıtlarından kendisini azade sayar, muhalefet tıütün iptidaî ve tahripçi usullere başvurmakta kendisini serbest addeder ve bu hal böylesine devam eder, muhataralar belirir ve fakat henüz birse vuku bulmamıştır diye mutlaka felâketin vuku bulmasına intizar olunur. Hayır efendim, böyle şey olmaz. Muhterem arkadaşlar, Şu nokta üzerinde İsrarla duracağım. Büyük Millet Meclisinin almakta olduğu tedbirler, demokratik memleketlerdeki tedbirlerin hududunu asla geçmemektedir. Muhalefetin velveleleli bir şekilde ilân etmek istedi Şi gibi hürriyetlerin tahribine değil, bilâkis hürriyetlerin masuniyet ve teyidine müteveccihtir. Bunu, Türk milleti huzurunda partimiz adına ifade etmekle bahtiyarım. Mesuliyetsizlik halinin vereceği' korkunç neticeleri, tarihte örneklerini gördüğümüz raddelere kadar götürmek maksadiyl'e ve tekrar ediyorum, medenî memleketlerdeki tatbikatı asla aşmamak sartiyle apaçık duran tehlikelere karşı tedbirler alırken, dünün mutlakıyet idaresini kuran insanların bize karsı bugün hürriyet yoktur, diye meclisi terketrneleri reva mıdır? İsmet İnönü, biz bu memleketi mutlakiyetten aldık, hürriyete getirdik, siz ise hürriyetten mutldkiyete götürüyorsunuz, diyor. Halbuki sebepli veya sebepsiz haklı veya haksız mutlakıyeti İsmet Pasa kurmuştur. Hürriyeti getiren ise, kendisi değildir. 1946 dan 1950 ye kadar olan hâdiseler, hepimizin malûmudur. Kendisinin 1950 de söylediği nutuk da ortadadır. Bu nutukta, matbuat hüviyetinin nasıl kısıntılara uğratılacağı, her sahada nasıl bir irtica sistemi tesis edileceği apaçık ifade edilmiştir. Muhterem arkadaşlarım, Toplantı hürriyeti kaldırılmıştır, deniyor, kaldırılmamıştır. Seçim kanunundaki hükümlere göre, her seçimden evvel 45 günlük bir kampanya açılır. Bu müddet içinde istediklerini söyleyebilirler. Bunu, dört senede bir diye mütalâa 'etmek de doğru değildir. Umumî seçimlerden başka, ara seçimleri, muhtar seçimleri, belediye ve il genel meclisleri seçimleri var' dır. Bütün bunların kırkbeşer günleri bir araya getirilirse dört senede bir seneye yakın 'bir zaman eder. Fakat onların istedikleri, bu değildir. Seçimlerin hemen akabinde millet iradesinin tecellisinden hemen sonra, memleketin dört 'bir tarafında kıyam seklinde mitingler ve toplantılar tertip etmek millet aldanmistır, bu iktidarın itibarı yoktur, bu iktidar mutlaka değişecektir. Bu iktidarın başda kalması bir felâkettir şeklinde konuşmalar yakmaktır. Böylece, iktidara gelir gelmez itibardan düşürülen aciz kalan fakat gene de dört sene iktidarda kalması icap eden bir iktidarın mevcudiyetini ve vaziyetini bir defa tasavvur ediniz. Bunun memlekete vereceği elemin ne derecelerde olacağını bir kere düşününüz. Mesele, demokrasi oyununa çıkmak değil, dünyanın tehlikeli devrinde ve en önemli coğrafî mevkiinde bulunan Türkiye'nin ve Türk milletinin yüksek menfaatlerini korumak ve onu bin bir noktada halâsa eriştirecek mücadeleyi yapmaktır. Biz, kendimizi insafsız muhalefete ve ölçüsüz matbuata beyendirmek için onların yapacaksın dediklerini yapmak ve yapamayacaksın dediklerini yapmamak mecburiyeti altında görmemekteyiz. Vazifemiz, vicdanlarımızın inandığını yapmaktır. Mesuliyetsizliği kaldırarak hürriyetleri teminat altına almaktır. Muhterem arkadaşlar, Memlekette nizam ve mesuliyet fikrinin ne derecelerde ortadan kalkmış olduğunu burada biraz evvel cereyan eden bir hâdise ile de ispat etmek mümkündür: Muhalef, demin burada, vazı sahne edercesine, evvelden düşünülüp tertip edilmiş nutuklarla hareketleri telif ederek bu salonu terk ederfcen, samin locasında, hareketsiz bulunmak mecburiyetinde olan birtakım muhalefet gazetecilerinin, onlarla "beraber ayağa kalkıp gitmesi, bu memlekette nizam fikrinin ne derecelere kadar zayıflamış olduğunu açıkça göstermektedir. Bu arada, millî iradenin tecelligâhı olan bumukaddes çatının altında, millî iradenin bizzat mümessili olan Büyük Millet Meclisi karşısında nümayiş yapacak kadar cüretlerini ileri götürmüşlerdir. Demek oluyor ki, tedbir almak zamanı hattâ geçmiştir bile. Muhterem arkadaşlar, Muhalefetin Meclisi terk edio gitmesine gelince, yarın yeniden gelip burada oturacaklardır. O halde, kime bu caka? Bir kere gittikleri zaman, artık bir daha gelmemeleri lâzımgelir. Demokrat Parti muhalefette iken biz de, vakti'yle, Ibir defa su sıraları ter!k etmiştik. Fakat, haksız hücumlara maruz kaldığımız için gitmiş ve gelmemek niyetiyle salondan çıkmıştık. Bize, Meclise gelmemiz için türlü teşebbüslerde, türlü ricalarda bulundular. Daha sonra, .ajanslarda itizar etme ve özür dileme mahiyetinde beyanlar yaptılar. Demokrat Parti Meclis Grubu ancak, ondan sonra avdet etti. Bugün görüyoruz ki, muhalefetin taktiği, Demokrat Partinin muhalefetle iken halklı olarak yaptığı bir takım hareketleri, kötü bir şekilde, sebepsiz ve mesnetsiz olarak taklit etmek derecesinden ileri gitmemiştir. Özür ve itizar yoktur. Fakat, bugün buradan debdebe ile çıkanlar, yarın gene buraya geleceklerdir. Bunun bir tahrik tezahüründen, bir nümayişten başka bir şey olmadığını ifade etmek mecburiyetindeyim. Muhterem arkadaşlar, Bugün, burada söylediklerimi, okudukları nutuklarda, bu memleket bu kadar geniş ölçüde hürriyetlere sahip iken şimdi yok divorsunuz gibi sözler sarfettiler. Bu sözler, yeni değildir. Bugünkü nutukları dinleyenler ve yalnız bu nutukları göz önünde tutanlar, zannedecekler ki, onlarca eskiden mevcuttu da, bugün ortadan kaldırılıyor. Fakat bir de daha evvel söylenilen nutukları, meselâ İnönü'nün malûm Ege seyahatinde, İzmirden Balıkesir'e giderken, söylediği nutukları hatırlayınız. Matbuatın bu .kadar zulme maruz kaldığı devir asla olmamıştır diyordu. Zaten biz, ne yapsak onların nazarında demokrasinin katili ve tahripkârı olmak ithamından kendimizi kurtarmağa hiç bir zaman imkân bulamayız. Halbuki o zaman, bilindiği gibi, Matbuat Kanunu tamamen ortadan kaldırılmış, yani bir mesuliyetsizlik nizamı tesis edilmişti. Onlar, bir de, matbuat serbesttir. Dediler mi? Demediler. Tam aksine, biz hürriyetimizi kendi cesaretimizle, celâdetimizle elde ediyoruz. Eğer böyle konuş abiliyors ak ffouı, memlekette hürriyetin mevcudiyetinden değildir1:' Biz öylesine cesur ve kabadayı insanlarız ki, hürriyetlerimizi ancak cesetlerimizin üzerinden geçip yok edebilirler, dediler, böylesine konuştular. Dünkü hürriyet nizamına değil mesuliyetsizlik nizamına dahi bu bühtanları yapmakta bir an tereddüt etmediler. Bu hareketleri ile acaba kimi tesir altında bırakmak istiyorlar? Bunlar, renklerin «Pour la gaie-rie» dedikleri ve muhteris politikalacılarm tahriklere gıda temin etmek maksadiyle yaptıkları vaz'i sahne tertiplerinden başka bir şey değildir. Herhalde biz, bunlardan asla müteessir olacak değiliz. Muhterem arkadaşlar, Kendi şahsî kanaatimi ifade ederken. Büyük Millet Meclisinin kahir ekseriyetinin kanaat ve imanına tercüman olduğuma kat'î surette kani olarak şunu 'SÖyliyeyim ki, yapılan bütün bu bühtanların hiçbirisi varit değildir. Bu memlekette, serbest seçim müessesesi vardır. Ve daima mevcut olacaktır. Seçimlere gitmek için, her türlü propagandanın yapılması mümkündür. Siyasî partiler mevcuttur, bunların kongreleri, devnin üzerinde hassasiyetle durduğunuz gibi senede üç defa yapılabilecektir. Yani, her ocak kongre yapabilecektir. Muhterem arkadaşlar, Serbest seçim müessesesi mevcutken ve daima mevcut kalacakken, serbest seçimle iktidara gelen bir iktidarın meşruiyeti üzerinde en küçük bir (tereddüt 'bile caiz değildir. Onlar, 1954 seçimlerinden evvel de, bizim için, yüzde yüz iktidarı kaybedeceklerdir diye, memleketin dört bucağında haykırdılar. Fakat demokrat parti, 1950 seçimlerinden daha kahir bir ekseriyetle iş basında kaldı. Bugün de bîr takım kehanetlerde bulundular iktidarı, mutlaka kaybedecekmisiz. Bunu, ne zaman Öğrendiler.? Meşruiyeti, hakkaniyet edebiyatı onların ağzına yakışmıyor. Dünyanın 'bu derece tehlikeli bir zamanında memleketi, emniyetimizi ve huzurumuzu mahvü perişan eden bir mesuliyetsizlik sisteminin içinde bırakamazdık. Bunlara elbette seyirci kalamazdık. Eğer tedbirler alınmışsa bu tedbirler, İsrarla tekrar ediyorum, demokratik memleketler ölçüsünde olmuştur. Bu itibarla, foen eminim ki, bu kanunun kabul edildiği şu anda, Büyük Millet Meclisi, Demokrat Parti Meclis Grupu ve Demokrat Parti iktidarının hükümeti en geniş vicdan huzuru içindedir. Ve kendilerini hiç bir suretle en küçük ölçüde dahi suçlu olmak töhmeti altında görmemektedirler. Memleketin âtisini teminat altına alacak hürriyet sistemini tehlikelerden vikaye edecek .tedbirler almaktayız. Vatandaşların da buna kani olduğundan ve büyük vatandaş kitlelerinin ancak, şimdi hükümetin mevcudiyetine hükmetmek suretiyle huzura kavuştuğundan emin bulunmaktayız.» Yeni Amerikan Büyükelçisinin basın toplantısı 28 Haziran 1956 Ankara : Yeni Amerikan Büyükelçisi Fletcher Warren, bugün saat 16.30 da Ankara gazeteciler lokalinde bir basın toplantısı 'tertip etmiştir. Ankara gazetecileri ile yerli ve yabancı ajans mümessillerinin hazır bulunduğu bu toplantıda büyükelçi aşağıdaki beyanatta bulunmuştur: «Memleketinize gelişimden bu kadar kısa bir zaman sonra Türk basın temsilcileriyle tanışma fırsatını bulmak bana büyük bir zevk veriyor. Memleketinizde henüz pek az bulunduğum için Türkiye hakkında vukufla ve kesin konuşamıyacağımı takdir edersiniz. Halkınızı tanıyabilmek, gayelerinizi, zengin kültürünüzü, kaydettiğiniz ilerlemeleri ve karşılaştığınız meseleleri öğrenebilmek için daha önümde uzun aylar var. Kendi milletimin derin-bir sevgi ve sonsuz hayranlık duyduğu memleketinizi lâyıkiyle tanıyabilmek hususunda, siz bilgili basın mensuplarının ve her sahadaki vatandaşlarınızın yardımlarına güvenebileceğimi umarım. Amerikalılar m memleketinize beslediği sevgi ve hayranlık, Türkiyenin şerefli an'anelerini ve hür dünya topluluğunun bir üyesi olarak çağımızın milletlerarası meselelerinde oynadığı önemli rolü tatnıdikta artmıştır. Gerek hükümetimin gerek milletimin nazarında Türkiye iftihar edilecek mert ve »ossur bir müttefik, hür dünya görüşünün bir müdafii, ve değerli bir dostudur. Uzun zamandan beri dünya ufkuna aydınlık katan dostane Türk - Amerikan münasebetlerinin karşılıklı anlayış ve güvenlik temelleri üzerinde devam edip gelişeceğine kesin olarak inanıyorum. Dostlar arasında serbest ve samimî görüş teatisi esastır. Memleketimde böyle serbest ve samimî görüş teatileri için «sözünü sakınmadan açıkça konuşmak» tabirini kullanırız. Ben de siz sayın gazetecilerle olsun, mümtaz devlet adamlarınızla olsun, vatandaşlarınızla olsun, daima o şekilde konuşmağa elimden geldiği kadar çalışacağım. Türkiye'ye yeni geldiğim için henüz öğrenip görmem gereken pek cok şeyler olduğunu takdir edersiniz. Halkınız arasında mümkün olduğu kadar geniş temaslarda bulunmak, memleketinizi iyice dolaşıp yüzlerce yıllık medeniyetinizin zengin tarihî ve kültürel hazinelerini gö:rmek, sualler sorup dinlemek ve görmek isterim. Dediğim gibi «sözünü sakınmadan açıkça konuşmağa» asıl o zaman hazır olacağım. Burada bulunduğum kısa müddet zarfında dahi edindiğim bir kaç kuvvetli intiba Birleşik Amerika'yı yabancı memleketlerde temsil ettiğim uzun vazife seneleri boyunca edindiğim intibalarm en kuvvetlilerinden bazılarını teşkil etmektedir. Herşeyden önce memleketinizde gittikp 5rtan ve büvük deŞer taşıyan bir basarı azmi ile istikbale iman görülüyor. Türkiye'nin sosyal, siyasî, iktisadî bütün sahalarda ilerlemesi için sarfedilmiş ve sarfedilecek gayretlerden yerinde bir gurur duyduğumuzu müşahede ediyorum. Modern Türkiye'deki bu ruh, büyük millî lideriniz Mustafa Kemal Atatürk'ten tevarüs edilen bu ruh, Türkiye'ye gelen bütün yabancıların dikkatini çekmekte, ve :bu dinç cumhuriyetin istikbali hakkında onlara güven telkin etmektedir. İkinci olarak, gerek hükümetiniz, gerek halikınız tarafından, içinde yaşadığımız 'huzursuz dünyanın arzettiği çetin meseleler karsısında gösterilen teyakkuzu müşahede etmek de, bu müşahedem pek kısa bir zamana inhisar etmekle beraber, bana derin (bir haz vermiştir. Türkiye'nin Kuzey Atlantik Paktı teşkilâtını ve Bağdad Paktını hararetle destekleyişi ve Koredeki Birleşmiş Milletler harekâtına kahramanca iştiraki de gösteriyor ki, bu memleket demokrasi dünyasına yönelmiş tehlikeler karşısında uyanık, ve bu tehlikelerin karşılanmasında hissesine düşenden bile daha fazla sorumluluk yüklenmeğe hazırdır. Birleşik Amerika da dahil, yjrmiyi mütecaviz memleketin askerleri ile Korede Birleşmiş Milletler bayrağı altında omuz omuza çarpışmış olan askerlerinizin kahramanlıklarını hiçbir Amerikalı kolay kolay unutamaz. Türk silâhlı kuvvetleri ile duyduğumuz gurura biz Amerikalılar da iştirak ediyoruz. Bu kuvvetlerle bizim de ilişiğimiz .bulunması ve onların modernleştirilip teçhiz edilmesinde 'bizim de hizmetimiz geçmiş olması bizlere şeref vermektedir. Üçüncü olarak, gelişmekte olan diğer memleketler gibi Türkiye'de, bu süratli teknik ilerlemeler devrinde Türk halkı için daha iyi bir hayatın temini yolunda mücadele ederken, bilhassa ekonomik sahada bazı meselelerle karşılaşmaktadır. Yeni inkişaf merhalelerine ulaşmaya çalışan, bağımsızlıklarına yeni kavuşmuş ve gelişmekte olan birçok devletlerin atom enerjisinin sulhçu yavelerde kullanılmasına bütün insanlık için hudutsuz faydalar vaad ettiği bir zamanda bu gayretlere girişmiş olmaları, değeri belki de, yeteri kadar idrak edilmeyen bir nimettir. Atom enerjisinin sulhçu maksatlarla kullanılması için bilgi ve kaynakların birleştirilmesi yolunda 8 aralık 1953 ite Birleşmiş Milletlere yapılan teklifin, Amerikan Reisicumhurundan gelen dünya Ölçüsünde bir teşebbüs olması, benim için hudutsuz bir memnunivet kavnaaıdır. Birleşik Amerika bu gayenin tahakkuku, yolunda şimdiden müsbet adımlar atmıştır. Bir atom reaMör eğitim merkezi kurulması için Birleşik Amerika ile varılan iki taraflı anlaşmanın sağladığı fırsattan ilk istifade eden memleket oluşu, Türkiyenin uyanıklığına tipik bir Örnektir. Türkiyede liderlerinizin ve halkınızın zihinlerini işgal eden en mühim meselelerden biri iktisadî davadır. Böyle bir mesele mevcuttur. Fakat bunun istikbal için iyimserliği değiştirmesi icap ettiğini sanmıyorum. Ekonomik aksaklıklar vuku bulmaktadır. Bunlar, kendi memleketim de dahil olmak üzere, her memlekette vuku bulmuştur. Eseriya rahatsız edici olmakla beraber bunlar, bir milletin ekonomisinin olgunlaşması ile birlikte yürüyen normal gelişme sancılarıdır. Bugün, Birleşik Amerika'nın ekonomik gücü tabiî, belki de lüzumundan fazla tabiî karşılanmak tadır. Modern dünyanın bir mucizesi olan, serbest teşebbüs ekonomimizin verimli kapasitesi bir tesadüf veya bir iktisat nazariyatçısınm zihninde doğmuş sihirli bir formülün eseri değildir. Birleşik Amerika'nın iktisadî gücü, uzun yıllar devam etmiş zorlu ve sıkıcı çalışma, fedakârlık, plânlama ve denemelere, bunların yanı sıra da siyasî hürriyetin, sosyal adaletin sağladığı avantajlarla, hiç şüphesiz, tabiî ve beşerî kaynaklarının zenginliğine dayanmaktadır. Memleketimin temenni ettiği gibi, sizlere sulh, zenginlik ve umumî refahın nimetlerini temin edecek bir istikbali sabırla ve iyi bir şekilde sizlerin de meydana getireceğinizden şüphem yoktur.» Bundan sonra büyükelçi, gazetecilerin muhtelif suallerini cevaplandırmış ve toplantı saat 17.30 da sona ermiştir. Bağdad Paktı tahripkâr faaliyetlere karsı koyma komitesinin tebliği : 29 Haziran 1956 Ankara : Bağdad Paktının »tahripkâr faaliyetlere karşı koyma komitesi mutad toplantılarının ikincisini haziranın 25 inden 29 una kadar Ankarada yapmıştır. Birleşik Amerika 'hükümetinin bu komiteye iştirak etme yolunda verdiği kararın neticesi olarak Amerikalı temsilcilerinin 'bu müzakerelerde hazır bulunması, komite üyeleri tarafından memnuniyetle karşılanmıştır. Komite, bu bölgede tahripkâr hareketleri terviç etme yolunda kullanılan taktiklerde aşikâr bir artış bulunduğunu takdir etmektedir.Bunun neticesi olarak da tahripkâr faaliyetlerin ve bilhassa endirekt tahripkâr hareketlerin tehdidi artmıştır. Komite, bu yeni vaziyeti bertaraf etmek için zamanında ve müessir tedbirlerin alınması kat'î surette kabul eder. Komite, üye memleketlerin gerek münferiden gerekse müştereken birçok müsmir isleri deruhte ettiklerini memnuniyetle kaydetmişir. Bu suretle eşit müttefik olarak gayretlerinin ve kaynaklarının bütünlüğünü temin etmeğe matuf müessir kararlar almağa muvaffak olmuşlardır. Şimdiye kadar kaydedilen .terakki sayesinde komite, müşahhas ve şümullü bir program tavsiye etmeğe karar vermiştir. Komite, Ontadçğu'da barısın idamesinin lüzumu hususunda tam bi mutabakat halindedir. Bundan başka fertlerin demokratik hak ve hürriyetini, Ortadoğu milletlerinin hükümranlığı ve istiklâlini ve Bağdad Paktı üye memleketlerinin içtimaî, iktisadî ve kültürel gelişmelerini terviç etmeleri için zarurî olan dostluğu ve işbirliğini istihdaf eden gayelerini tkip etmeğe karar vermiştir. YANKILAR Ya, öyle! Yazan: Nadir Nadî 1/6/1956 tarihli (Cumhuriyet) den: Berlin Üniversitesine bağlı Gazetecilik Enstitüsü Müdürü Profesör Dovifat, bir açılış dersinde bir gün şöyle demişti: Bu enstitüde gazeteciliğin tarihsel gelişimi hakkında temelli bilgiler .edinebilirsiniz. Mesleğin sosyal ve politik fonksiyonlarına dair burada çok şeyler öğrenebilirsiniz. Modern bir gazetenin nasıl hazırlandığını, çeşidli servislerin nasıl çalıştığını görüp az çok tecrübe sahibi olmanız burada mümkündür. Fakat burada gazeteci olamazsınız. Gazetecilik, ona heves edenlerde, hiç bir profesörün öğretemiyeceği özel istidatlar arayan bir meslek tir. Gazeteci olup olamıyacağınızı, bu mesleğe atıldıktan sonra ancak zamanla anlıyabilirsmiz. Gezetelerin ve gazetecilerin çalışma şartarım bir kat daha ağırlaştıran yeni tasarıya aid haberleri okuduğum zaman Prof. Dovifat'nm yirmi beş yıl önceki sözlerini hatırladım. Hangi meslekten olursa olsun, insanların iyi yetişmeleri, yüksek öğrenimden geçmeleri, hattâ mesleğe başladıktan sonra da okumağa devam edip (bilgi ve kabiliyetlerini arttırmaları elbette özlenir bir şeydir. Fakat bir gazetede yazı yazmak için vatandaştan mutlaka bir diplomalaramak, toplum içinde ve toplum meseleleri hakkında fikir yürütmeyi bir nevi inhisara bağlamak .de msktir. Memleketimizde vatandaşların politika yapmaları çok şükür henüz yasak değildir. Profesör. Ali gibi, rençber Veli de, işçi Hasan da, bakkal Hüseyin de her şeyden önce birer seçmendirler. Şu partiye oy vermek, .bu partiye girmek, partilerde vazife almak, sözle veya yazı ile propaganda yi^prnak aday olmak milletvekili seçilmek ve devletin en yüksek, en rnesuliyetli yerlerinde vazife kabul etmek her vatandaşın hakkımdır. Gazete yazarının yaptığı, nihayet Ali'nin, Veli'nin, Hasan'm, Ayşe'nin aradığını onlara sunmaya çalışmaktan iba rettir. Beğenilen bir yazar, hiç değilse bir kısım halkın düşüncelerine, zevkine heveslerine tercüman oluyor demektir. Bu yazılar, netice itibariyle ya iktidar, ya meşru mahfiller lehine taraftar toplayabilir. Yaradılıştan sanatçı ruhu taşıyan yazarlar bu işi elbette daha (büyük bir başarı ile yürütebilirler. Tahsili yok diye bir vatandaşı gazetelerde çalışmaktan veya gazete çıkarmaktan alıkoymak, en basit insan haklarını inkâr etmekle birdir. Y.eni tasarıyı hazırlayanların bu noktaları düşünmediklerini söylemek çocukluk olur. Eğer öyle olsaydı, 1946 ile 1950 yılları arasında, Tanrmm günü D. P. yi öven, (bu yüzden mahkemelerde, hapishanelerde sürünen diplomasız .gazetecilerin bu mesleğö lâyık olmadıklarım daha o zamandan ortatya atar ve belki de cefakeş hürriyet âşıklarını vaktinde sıkıntıdan kurtarırlardı. Aradan geçen altı yıl boyunca gazetelerimizin iş ve yazı kadrosunda hemen hiç bir değişiklik olmadı. Sekreterler aynı sekreterler, yazsalar aynı yazarlar, muhabirler -bir iki istisnası ile- aynı muhabirler. Ama Şu var ki, altı yıl içinde iktidarın ruhu değişti. Sayın büyükler kuruldukları koltuklara pek alıştılar. Birbirini kovalıyan başarsızlıklar neticesinde halk hoşnudsuzluğa kayıp da tenkidler çoğalıca sinirleri bozuldu. Dün, beğenildikleri zaman bizi alnımızdan öpenler, şimdi: Kim oluyor bunlar? D.emeye 'başladılar. İspat haıkkı yok öyle şey! Kötülükleri tenkid mi? Hakaret! Sanat yolu ile hiciv mi? Diplomanı al da sanatını Öyle yaparsın! Ne yazik ki, karşımızdaki zihniyet, 14 mayısta artık ebediyen gömdüğümüzü sandığımız eski zihniyettir. O zihniyeti bugün temsil edenler diplomadan vaz geçtik bir parçacık tarih şuuruna sahip olsalardı, tuttukları yolun memleketi bir çıkmaza dalıaı sürüklediğini görürler ve hareketlerinde biraz daha temkinli davranırlardı. Uyandırma Yazan: İsmei İnönü 1/6/1956 tarihli (Ulus) tan: Toplanma, konuşma ve yazma haklarını tahdit eden hükümlere heves .edilirken acele mahiyet alan bir vazifeyi ifa ya çalışacağım. Çıkarılacak kanunların elimizde 'bulunan tasarıları ölçülemeyecek hudutta yıkıcıdır ve cemiy.ette husule getirecekleri ıstıraplar güç dayanılacak derecede acılı olacaktır. Bun lar susturma hükümleri de değildir. Yazı yazan ve konuşan her hangi sevimsiz vatandaşa her halde eziyet etmek arzusu hâkim görünüyor. Haberin yalan, yanlış olmasından sakınmak bir dereceye kadar mümkündür. Doğru haberin, hakikaten kusurlu olan makam sahiplerini kusurlu göstermesinden kurtulmanın çaresini -bütün a-kıîları ıbir arada bulamazlar. Maksadı mahsus efsanesinin penis istismar devrine girmemiz mukadderdir. Her tenkid, makam sahibinin takdir olunmaması mânasını kendiliğinden taşıyacaktır. Tenkid sözleri, onları doğru zannedenisrin gözünde tenkid edileni elbette azaltacaktır. Yeni hükümlere göre bu süratle tenkid eden ağır ceza görecektir. Netice şu olacaktır ki ilk kurbanllacdan sonra tenkid kat'î olarak kalkacaktır. Bu suretle siyasette, ilimde tamamiyle karanlık yeni bir devire girmiş oluyoruz. Benim kanaatimce Türk milleti 1958 senesinde böyle bir karanlığa lâyık değildir. Benim sarsılmaz kanaatimce Türk milletinin böyle bir karanlık devirde yaşaması kısa sürecektir. Selâhiyet mevkiinde bulunan idealistler vazife yapmamışlardır ve yapmamaktadırlar. Kendi vicdanlarını susturmak için kıymetli özürler ve tefsirler bulabilirler. Ama, kendilerini aldatırlar. İnsanlar, doğru yolda olmayan önderleri tarafından işte bu suretle yar dsikçı hale 'getirilirler. Buna, tereddüt veya itiraz edenleri sorum ortağı yaparak rametme usulü derler. Bu, tarihten gelen bir usuldür. Kültür sahibi, aklı başında insanların bu oyunları takdir etmemeleri şaşılacak şeydir. Adım adım mutlakiyete gidiyoruz. Yahut 'geri dönüyoruz. Bu şimdiki dönüşümüzün hiçbir mazereti yoktur. Esasen geçmişte de, hiç birinin mazereti sabit olmuş değildir. Ancak şimdiki dö nüş, tarihte her türlü asaletten mahrum olmak hükmünü giyecektir. Kapalı hayatın fbir zevki olabileceğini sananlar aldanırlar. Tarihimizde kapalı hayatın en cok şahsî ıstırabını çekmiş olanları, üstelik en yüksek hizmetli, kendisine .en Ibüyük itimadı olanlar arasında görmüşümdür. Tarihimizde medenî bir cemiyet yaşamasına geçebilmek için işte bu içinde bulunduğumuz merhaleyi atlayamıyo-ruz. Uzun bir iktidarın rejiminden kurtulmak nihayet sahiplerini tekrar ne olursa olsun iktidardan gitmemek sevdasından kurtarmak mümkün olmuyor. 1908 Meşrutiyet İnkılâbım yapanlar tarihimizin en temiz inkılâpçıları idiler. Beş altı senede kendilerinden başka kimsede liyakat olmadığını sanar hale gelmişlerdir. Cumhuriyet inkılâbını yapanların meşru yoldan iktidarı devrettikleri siyaset adamlarının aklı ve hamiyeti kendi nefislerinde toplanmış zannetmeleri ve her vasıta ile iktidarı bırakmamak hevesine kapılmış olmaları akıl ve tabiat dışı bir hâdisedir. Hususiyle ağır bir iktisadî .buhranın ıstırapları vs çirkin enflâsyan ve döviz zenginlikleri ve sefaletleri idinde âlemin susturulmasından medet ummak tehlikeli bir gaflettir. .İktidarı destekleyenleri uyandırmak isterim: Gidiş tehlikelidir. Mesuliyetinizi biliniz. Ayaklandırma 2/6/1956 tarihli (Zafer) den: C.H.P. nin yaşlı lideri 'bir demokrasi havarisi edasiyle kalemini yine eline almış yazıyor. Seçtiği mevzu, prensipleri- Demokrat Parti Meclis Grupunda pek büyük ibir ekseriyetle kabul edilmiş olan Basın Kanunu değişikliiklerilir. Biz onun yazısının değişikliklerin mahiyetine dokunan ve onlar: kendi düşüncelerine 'göre kıymetlendiren kısımlarına dokunacak değiliz. Bütün siyasî emellerinin tahakkukunu Basm hürriyetinin 'alabildiğine suiistimal edilmesi suretiyle memleketteki bütün manevî kıymetlerin yıkılmasına bağlamış olan bir şahsiyetten bu suiistimalleri önliyecek tedbirleri tasvip veya takdir etmesi elbette beklenilemezdi. Elbette o mevcut ve sade siyasî hayatımızda dsii, içtimaî ve sıhlâki bünyemizde de rahneler açan bir durumun devamına "taraftar olacaktı. Manevî havada sislerin dağılmasını, istikrar ve huzurun teessüsünü istenıi-jecekti. Çünkü o bir kere daha iktidara .gelebilmesi için bütün bu karışıklıkların, hattâ daha da karışarak devamını istiyordu. İnönünün yazısı bu zaviyeden tetkik olunursa onun ihtiva ettiği fikirlerin hakikatine daha kolaylıkla vasıl olmak mümkün ulur. Bunları söyledikten sonra tou yazının başlıca bir noktasına temas edeceğiz. "Dikkat edilecek olursa İsmet İnönü o yazısında B. -M. Meclisi dahil bütün "kuvvetlerin f-svkinde, ilâhi ve lâyuhti "bir heyeti nalsıha reisi giıbi davranıyor. Nasihat ettikleri Anayasanın hükümlerine sadakat yemini ederek temsil vazifelerini devam ettirmekte olan meibuslardır. Türkiye'nin kaderine meclis halinde hâkim olan mesul insanların topluluğu. İsmet İnönü'nün 'her şeyin üstünde imiş gibi, her hakikati bir siyasî Mesih, olarak yalnız o idrak ediyormuş gibi nasihatlerinin bu ilki değildir. Dördüncü Adnan Menderes Kabinesi programının konuşulduğu günde, -aty-nı mahiyette bir konuşma yapmış olduğunu bu münasebetle bir kere daha hatırlamaktayız. O gün Meclisin karşısında, o Meclisin fevkinde, idraki ibütün idraklerin, .görüşü 'bütün görüşlerin üstünde imiş .gilbi ve bir türlü sırtından atamadığı Millî Şef edasiyle konuşmuştu. Bulgun de aynı eda ile yazıyor, ıgûya ikaz etmek, uyandırmak inamı altında milleti ayaklandırmak is tiyor! Kim (bu adan? Çalınma reyle iktidarını dört yıl uzattıktan sonra, milletin artık kargı duramadığı iradesiyle mevkimden tutulup atılmış eski -bir diktatör, mahlû bir müstebid değil mi? Ve nihayet, Demokrat Parti İktidarının insa'nca müsamahası ile vatandaşlık haklarını muhafaza edebilmiş, bu sayede mebus kalabilmiş, demokratik icraat bakımından geçmişi çok veballi herhangi bir insan değil mi? Onun kendisinde bir takım üstünlükler vehmederek B. M. Meclisini ikaz, hattâ tehdid etmek .gibi bir hareketi kendi uhdesinde 'görebilmesinin izahı yoktur. Anlaşılıyor ki 0 hâlâ Millî Şeflik vehimleri içinde yaşıyor. İşaret ederek, ikaz ederek, emrederek Millet Meclisinden kendi zamirine uygun kararlar almanın mümkün olduğuna inanıyor. Paşa, Paşa, o devirler geçti. Sen uyandırayım derken asıl kendinin ne kadar derin, ne kadar vahim bir uykuda olduğunu âleme is'bat etmiş oluyorsun. Tehlikeli bir gidişi önlemek için en vatanperver a ne tedbirleri alanlara, gidiş tehlikelidir, mesuliyetinizi biliniz, diyorsun. B.M.M. karşısındaki bu durumun ne kadar haksız. Bu memleketin senin verdiğin istikametlere göre teveccüh ettiği devirlerle aramızı çok derin uçurumlar ayırıyor. Bunu bilseydin, şüphesiz kaleminde o makaleyi yazabilecek kuvveti bulamazdın. Ey yâreli şîri jiyan ( uyan bu halbı gafletten, uyan artık. Büyük imtihan Yazan: İhsan Ada 6/VI/1956 tarihli (Vatan) dan: 1950 öncesi muhalefetinin vaadi şuydu; «Bize memleketi altı ay kiralayınız. Güllük gülüstanlık yapalım». Demokrat Partinin altı yılı aşan iktidarı sonunda yurt ,ne cennete çevrilmiş, ne de her yanda .güller açmıştır. Aksine ortalığı yer yer dikenler kaplamaktadır. Kara, sert, sık, geçilmez, ayıklanması .güç dikenler... 1956 ortasında durum şöyle görünüyor: İktisadî, ticarî ve malî bir çıkmaz. Yurddaşm muayye nolmıyan bir gelecekte refaha kavuşacağı kamçısiyle, dişinden, tırnağından, geçiminden keserek, kemerini mütemadiyen sıkması, fakat bunu yaparken de bir taknn vurgunları seyretmesi. Pahalılık var denir. Hayır, hayat seviyesi yükseldi diye cevap verilir. Kahve için, gaz için kuyruk yaparak dükkânların önünde beklenir Tedlbir düşünülecek yerde "kuyruklar kopsun» denir. İhtiyaç maddelerinin hepsinde yokluk, hiç olmazsa darlık. İkinci Cihan Savaşı ki, her yanımızdan sarılmıştık, bu sıkıntıyı çekmediğimize şahidiz. Savaşın ortalarında altın 42 liraydı. Bu;gün 131 lira. Türk parasının değeri düştükçe düşmüş. Altınlarımız rehinde. Dış borçlar çoğaldıkça çoğalmış ve Avrupanın 'gözünde yeni (bir «Düyunu umumiye» doğmuş. Bunları temizlemek için hiç bir teşebbüs yok. Bu millet olarak itibarımıza tesir ediyor. Döviz yok. Liberasyon, kredili ithalât belimizi bükmüş. Her fabrika birer can kadar kıymetli olması gerekirken bizde dert olmuş. Yeni fabrika yaparken iptidaî madde yokluğundan -eskisi kapanmış. Enflâsyon başlıca tehlike. Adlî, idarî cihazda hiç bir ıslâhat yapılmamış. Üstelik bu müesseselerimiz teminatlarını kaybetmişler. Tasfiye kanunları çıkmış. Memurların »görülen lüzum» tokatmı nereden geleceğini 'beklerken uykuları kaçıyor. Hâkina idarenin elinde oyuncak. Oyunu D.P.. den yana kullanmadığı için Kırşehir vg Adana cezalı... Üniversitelerin muhtariyeti mahalle" muhtariyetini biraz asar, profesörler ağzını açamaz. Fikir hareketleri durmuş. Memleket bir fikir kuraklığı içine düşmüş. Muhalefetin ancak iktidarın beğendiklerini söylediği ve müsaade edildiği kadar konuşursa makbul, aksi vatana hıyanet. Gidişe göre muhalefetsiz demokrasinin de keşfi uzak olmaz. Hürriyetlerimiz kafese konmuş kuştan farksız. Kafestesin. Uç uçabildiğin!? kadar. Öt ötebildiğin kadar... Senin, kanadını ve dilini tutan var mı? Bu da bir hürriyet anlayışı ve 'bizdeki hürriyet tatbikatı.. Bunlar birkaç çizgi. Ne yapmalı? Üzerine eğilip tedbir düşünmeli, hal çareleri aramalı değil mi? Hayır. Bunlar kalkınmanın krizleri. Çekeceksin. Fakat susacaksın. Zihniyet bu. Avrupa-lı'nm anlamadığı demokrasi. Bir acaip gidiştir. Ne Anayasa ile, ne programla, ne hukukla, demokrasi nazari-yeleriyle ilıgili... Benim sözüm son söz.. Benim gittiğim, tek çıkar yol. Benim gördüğüm tek hakikattir. Hürriyetleri şurasından, budamak yetmedi. Onlar: kıskıvrak" bağlamalı. Direktif Güney seyahatindeki nutuklarda verildi. Ya o hasm:. «Doymak bilmez ejder» , «bakkal dükkânı.» Önce o susturulman. 5680 sayılı Basın Kanunu ile 8334 sayılı neşir voliyle veya radyo ile işlenecek bazı cürümler hakkında kanunu değiştiren taşanların maddeleri üzerinde durmak bence lüzumsuz. Mühim olan zihniyettir. Mühim olan bu gibi-tasarıları yürürlüğe koydurma zihniyetidir. 6334 sayılı kanun zaten ağır bir kanundur. Şimdiki tasarılarla (basın hürriyeti kökünden yıkılacaktır. Hırsıza hırsız denemiyecek. Şeref pararvanıasina bürünmüş hırsıza karşı elinde de ispat hakkın yok. Peronu yıkan rejim, diktatörün kanunlarını kaldırırken, önce ispat hakkını da derhal koydu. Çünkü «ispat hakkı idarî namuskârlığm ilk şartıdır» diyordu yeni rejim. Biz hâlâ 'bunun için birbirimize giriyoruz, partileri kuruyoruz. Teni tasarılarla «resmi sıfat» birer tabu haline getiriliyor. ;Madde şudur: .«Kanunda tasrih, edilen haller haricin-,de resmî sıfatı haiz olanları küçük düşürmeyi hedef tutan veya bunlar aleyhinde istihkar veya istihfaf hissi telkin edebilecek, yahut müphem ve sîzannı davet eyliyebilecek mahiyette neşriyatta bulunulması hallerinde fail 1 seneden 3 seneye kadar hapis ve 10.C0Û liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılır. Yukarıda yazılı cümleler resmî sıfatı haıiz olanlar aleyhinde sıfat ve hizmetlerinden do-ayı işlendiğinde cürme mü rettep olan ceza üçte birden yarıya kadar arttırılarak hükmolunur.» .Nedir «istihkar veya istihfaf hissi telkini», «suizan», nereden başlar, nerede biter, sınır nerededir; on bilirkişi kurulsun, ıslyrı ayrı hükme varacaktır. «Bir şahsın menfaatini bozan» ne demektir? «Maksadı mahsus» kime gören Polis zihniyetine göre her adım «maksadı mahsus» ladır. «Âmmenin ihtiyaçları için zarurî sayılanı maddelerin azalmasmı veya fiatlarm yükselip düşmesini tevlit edebilecek veya dahilî emniyeti tehlikeye düşürebilecek, yahut hükümet veya âmme işlerine müteallik kararlar almaca salahiyetli diğer bütün resmî makam vs teşekküllere saygı ve itimadı sarsacak», «heyecan uyandıracak tafsilât ile haikikî veya vakıaları hikâye veya tasfir veya tersim edenler... 10 bin liraya kadar ağır para cezasiyle cezalandırılırlar». Bu görülmüş şey midir? Tasarılar tenkid hürriyetini yok eğer, tekzip hürriyetini ve suiistimalini ortaya çıkarmıştır. Tekzibi gönderen başlık koyabilecek, fotoğraf ve resim yayınlatabilecek, tekziplere şimdiki kamına göre mahkemeler tarafından bakılırdı. Tasarılar bu yetkiyi savcılıklara veriyor. Mahkemelerin yetkisinden, hâkimin adaletinden çekinme mi? Bununla bir tezada daha düşmüş olunuyor. Seçim kanununa göre, seçim zamanında gönderilecek tekziplerin yayınlanmasına mahkemeler tarafından karar verileceğine dair bir hüküm vardır. Böylece ayni mesele hakkında ayrı ayrı zamanlarda, ayrı ayrı merciler tarafından karar verilebilecekti. Demokrat Partinin muhalefetteyken ve doğru olarak dilinden düşürmediği bir tenkid vardı. Gazete kapatmanın haksızlığı. Yeni tasarılar gazete kapatmayı yeniden ihdas etmektedir. Bir aydan üc aya kadar gazete kapatılabilecek, mevkutenin sahip ve mes'ulleri bu süre icinde başka bir mevkute de çıkaramıyacaklar. Gazete kapatma aleyhinde söylenen o kadar ağır sözler, yapılan şiddetli tenkidler, kimeydi, niçindi? Haydi, gazetenin mes'ulü ve suç unsurunu taşıyan haber veya yazının. sahibi cezalandırıldı. Fakat gazetenin kapatılması suretiyle o gazetenin bütün çalışanları cezalandırılmış olmuyor mu? Bu çalışma hürriyetine aykırı değil midir? Bu hak ve insatfa sığar mı? Gerekçede, basın hürriyetinin Anayasasının âmir hükmüne göre bir statüye bağlanması lazımmış. Anayasayı tou şekilde tefsir etmek en yanlış bir harekettir. Şimdi sayın milletvekilleri! Demokrat Partinin düşmanlarla çevrili olduğu vehmine kapılmayınız ve 'bir ân için 2800lerinizi unutunuz. Vicdanınızın murakabesinde bütün yurdseverliğinîzi, programınızın ruhunu, liderlerinizin veya sizlerin eskiden söylediklerinizi, vaadlerini, demokratlık teriminin ehemmiyetini ciddiyetle hatırlayınız. Türkiyenin tarih ve dünya önünde çok büyük bir imtihan geçirdiğini göreceksiniz. Türkiye bu imtihanda sıfır almamalı. Türkiye bu imtihanda (başarı kazanmalı. Daha doğrusu Türkiye artık imtihanlar .görmemeli. Basma hançer saplanmamalıdır. Basın susturulduktan sonra Türkiyeyi derin bir ölüm sükûtu kaplıyacak ve Türkiye susanların ülkesi haline gelecektir. Çünkü basın hürriyeti yok olmakla bütün hürriyetler ortadan kal kaçak ve kaldırılma yolları kolaylıkla bulunacaktır. Basınımızın şerefli bir mazisi var. İstikbâli de şerefli olacaktır. Hürriyetsizliğe karşı uzun yıllar kahramanca mukavemet etmiş, yüzünün akiyle kazanmıştır. "Türk köylüsüne faziletli bir basın vereceğiz» uyurulmuş.. Köylümüz, aksini düşünmez, basınımızı faziletli bilir, Öyle aar yar. Basının fazilet dersine ihtiyacı olmadığı gibi bunu hiç bir zaman Demokrat Partiden de alacak değildir. Faziletin tek kaynağı Demokrat Parti değildir. Neredeyse antidemokratik hükümleri tePinlerden vicdan azabı duyacağız. Bu kadar tehlikeli hükümler arasından geçebilecek babayiğit bulunabilecek mi? Abdülhamit bu, müstebit, demokratım, demiyordu. Ülke, mülkü; hak, kulu. Sansür yakışırdı. Demokrasiye bu hükümler uymuyor. 24 temmuz, sansürün kaldırıldığı gün olarak, gazeteciler .bayramıdır. Bu tasarılardan sonra gene bayram mı yapacağız? Tarih basını bu hale koymayı affetmiy.ecektir. Bu tasarıları destekliyen gazeteci milletvekilleri, üyesi bulundukları meslek teşekküllerinden ayrılmalılar, ayrılmazlarsa çıkarılmalıdırlar. Bu tasarılar kanuni açmamalıdır. Birinci Meclisin hürriyet havası hatırlanmalıdır. O sözler tutanaklarda okunmalıdır. En nazik günlerde bile zaferleri oIVLec iste yapılan tenkidler takip ediyordu. Tenkidden korkmıyalım. Ülküsüz,fikirsiz, dâvasız, hürriyetsiz yaşamanın mânası ne? Yurddaş bunlarla değer kazanır. Susulabilir. Bu geçicidir.Fakat Türkiye'de, satılmıyan fikirler halktan ve haktan başka kimsenin önünde eğilmiyen ,iki büklüm olmıyan ,etek Öpmiyen, dalkavukluk etmiyenler doludur. Bundan sonra da çok olacaktır. Fikrimizi söyleme, tenkid .etme ve yaz ma hususunda birkaç günlük hürriyeti:: İ2 kaldı. Türkiyeııin üstüne perde inecek Türkiye imtihanı nasıl verecek Topyekûn susuştan sonra belki bir grup kendini rahat hissedecektir. Yalnızlığın ve derin sükûtun ortasında...Susanların o asil ve vakur susuşu çıldırtır insanı. Susmanın bir suç sayıldığı günler de gelebilir. Hiç şaşmama- Yeni basın kanunu münasebetiyle 6/VI/1956 tarihli (Zafer) den: Basın kanununda bazı tadiller yapılması zarureti, muhalefet gazetelerinde-şiddetli yazıların çıkmasına sebep oluyor. Bu yazıların kısa hülâsası şundan ibarettir: Demokrat Parti iktidarı temel fikirlerinden ricat ediyor: Hürriyetleri tahdit ediyor, hattâ kökünden silip atıyor. Memleket bir fikir karanlığına mahkûm .edilmek isteniyor, tenkid ve munakabe kapıları bir kere daha kapatılıyor. Bunların hepsi yuvarlak cümleler içinde ifadesini (bulan umumî lâflardır. Basın hürriyetinin bu hararetli müdatfileri içinden hiç birisi çıkmamış ve tadil tekliflerini madde madde fıkra fıkra ele alarak hangi hükümleria ve ne derecelerde basını, hakikî basırt hürriyetinden mahrum ettiğini ifade etmemiştir. Bunu mevzudaki bilgisizliklerine hamletmek elbette doğru olmaz. Ancak, mevzuu mugalataya boğarak, umumî bir hava yaratmak, Büyük Millet Meclisini mânevi bir baskı havasında tutmak gibi bir düşünceye bağlamak yerinde olur. Bizce bu taktik tamamiyle isabetsizdir ve hiç bir netice vermiyecek olan sakin bir anlayışın eseridir. Basın hürriyeti gibi çok ciddî bir konu üzerinde açılmak istenen münakaşalarda daha açık bir müdafaa plânı tatbik etmek yerinde olabilirdi. Umumî efkârı olduğu gabi, Büyük Millet Meclisini de ancak böyle bir tutum tatmin edebilir ve tadiller konusunda açık kanaatlerin tahassulüne imkân verebilirdi. Basın-kanununa yeni ilâve edilen hükümlerin mucip sebepleri açıktır. Basm bu mucip sebepleri çürütecek ve yeni hükümleri hukukî ve aklî mesnetlerinden mahrum bırakacak hiç bir teşebbüse geçmiyor, geçemiyor. Bunun sebebi nedir? Bunun sebebi altı senelik bir devrede basının mevcut hükümlerin pürüzsüz, bir şekilde tatfolk edilmesini sağlayacak bir liyakatle hareket etmemiş olmasıdır. Eğer rejimi olduğu kadar cemiyet ve politika ahlâkını koruyacak bir yolu kendi kendişine tutabilmiş olsa idi, müeyyidelerin açık bırakılmış kapılardan vatandaşın şeref, namus ve şahsiyet harimine sokulmağı bir marifet saymamış olsa idi, yani rejim, içinde kendisine tevdi edilen vazifeyi suiistimallere kaç madan ifa edebi şeydi, elbette şahısları, maneviyatları, cemiyeti ve rejimi koruyan yeni müeyyidelere lüzum kalmazdı. Tadiller "Dafhsinde en çok düşünülecek ve en çok üzerinde durulacak husus burasıdır. Bunları söylerken, basın üzerindeki koruyucu müeyyideler bakımından bizimle aynı hizada bulunan bir çok memleketin tatbikatını gözden kayırmadığımızı ifade etmek isteriz. Oraların hususiyeti müeyyidelerin ademi mevcudiyeti değil, basının kendi kendine teşkilâtlanarak, kendi kendisini zaptırapta alarak bu müeyyidelerin tatbikine imkân vermemiş olmasından ibarettir. Meselâ İngiltere'de Avam Kamarası manevî şahsiyetinin hakaretten korunması şöyle bir müeyyideye bağlıdır. Böyle bir hâdise vukuunda Avam Kamarasında başkanın reisliğindeki ibir komisyon işe müdahale eder. Suçlu davet edilir ve mesele orada tetkik e-dilir. Komisyonun kanaat ve hükmü bir mahkeme hükmü gibi kafidir. İtirazı ive temyizi yoktur. Eğer suçluya hapis cezası takdir edilmişse bu ceza Meclis Başkanlığına bağlı hususî bir hapishanede derhal infaz olunur. Bu müeyyide 1832 den beri tatbik edilmemiştir. Çünkü o tarihten beri hiç bir gazeteci Meclisi tahkir etmemiştir. Basın Kanunu tadillerini ele alarak Demokraıt Parti iktidarına devamlı hücumlarda bulunanlar meseleleri biraz da bu zaviyeden mütalâa etmelidirler. Dünyanın hir bir yerinde mesuliyetsiz vazife ve hudutsuz bir hürriyet yoktur. Basın amme adına bir murakabe vazifesi görüyorsa, onun vazifesinin,ehemmiyeti ile mütenasip mesuliyetleri de olmalıdır. Basın hürriyeti kanunla tâyin edilen hudutlar içinde mevcut olabilir. Anayasamın âmir hükmü de zaten böyledir. Bundan ötesini düşünmek hürryietler adına hürriyetlerin suiistimalini müdafaa etmek demek olur ki ,müstakar demokratik bir idarede böyle bir düşünceye yer verilmesine de imkân olamaz. Anormal durum devam etmez Yazan: H. C. Yalçın 6/VI/1956 tarihli (Ulus) tan Hürriyetin son kırıntılarını da kaybetmek üzere bulunuyoruz. Bu yazının yeni Basın Kanunundan evvel intişar edip etmiyeceğini kestiremiyorum. Şu satırlar kalemimden çıkarken bütün vlairlığımm sızladığını acı acı duymaktayım. Uzun yaşamak iyi. Fakat memlekette iyi günler görmek için hak ve hürriyet günlerinin gelmesini çok. uzun senelerden beri beklemek ve artık son, muvaffakiyet hamlesine eriştiğimizi zannedecek dakikalarda tekrar bir çılgın karanlık içine gömülerek, asırlarca geri gitmek, medeniyet ve insanlık dünyasının gözü önünde küçülmek ölümden de acı İbir felâkettir. Demokrat Parti Türk vîatanmm tarihine kara harflerle bu felâketi yazmaktadır. Çıkacak kanunda imzaları bulunmatak için bazı demokrat mebuslar Ankara'dan uzaklaşryorlarmış. Bu bir acı komedyadır. Şahsiyetine sahip, vatanını seven, aklı erer bir milletvekili için şu dakikada yapılacak tek bir vazife vardır: Mecliste kalmak, son dakikaya kadar hak ve hürriyet uğrunda mücadele etmek ve teklif aleyhinde oy kullanmak. Böyle bir zamanda Meclisten uzaklaşmak korkaklıktan başka bir. şey değildir. İşlenecek suçun bütün ağırlığı, Demokrat Parti mebuslarının üzerine yüklenmektcdir. Parti hak ve hürriyete bu hıyanet suçunun altından kalkamıyacak ve demokratik rejim hakikî mânasiyle bu vatanda teessüs ettiği za- man milletin karşısına çıkmak cesaretini kendinde bulamayacaktır. Bu. hakikatleri bilecek, düşünecek ve kararımızı yaptığımız işin ciddiyetini, vehametini bilerek verecek bir dakika içinde bulunuyoruz. Isfe söylesek boşa gideceğini, demokrat şeflerin partiye hâkim olacaklarını, Bso'n hârriyetmde'n (bağlıyarak ' bütün haklarımızın çiğneneceğini mukahkak görüyorum. Fakat bundan daha kati 'bir surette iman edebilirim ki bir milletin şeref ve haysiyetini boğan kara kuvvet hiç bir zaman devam edemez. O mutlaka yıkılmağa mahkûmdur. Eski tarihleri karıştırmadan, şahidi olduğunuz zamanların diktatörlük facialarını hatırlıyacak olursak hepsinin nasıl tepe aşağı geldiğini görmüşüzdür. Neticede bütün diktatörlerin felâket ininde yıkılmaları kaçınılması imkânsız bir mukadderattır. Hani Hit]er, hani Mussolini, hani Peron? Hattâ hani Stalin? Tarihin es sistemli, en geniş ve temelli bir diktatörlüğü olan bolşevik idaresi bile birbirlerini yiyen diktatörlerin boğuşması peklinde mukadder akübetine doğru yürüyor. Diktatörlük rejimleri ve diktatörlerin cesareti az çok bir muvaffakiyet sermayesi üzerine dayanır. Demokrat Partinin kurmak istediği istipd&dm temeli ise memleketin ıstırap ve mahrumiyetinden başka bir şey değildir. Demokrat parti diktatörlüğü doğrusu, yanlış bir sisteme, bir prensibe, bir fikre istinat etmekten uzaktır. Muvaffak oljaimıyân insanların ibir müddet daha iktidarda kalabilmek için yumruğa müracaat etmek çılgınlığından başka ibir ş.ey ile karşılaşıyoruz. Böyle bir idare uzun sürebilir mi? Bu olgun, tecrübeli, gözleri açık Türk milleti bu politika esnafının istipdatlarını boş görebilir mi? Acaba ıtırap ve felâket devresi ne kadar sürecek, kurtuluş nasıl ve ne zaman olacak? Bunu bir siyasî falcılık addederek, bilmem derim. Yalnız emin olduğumuz nokta şudur: Demokrat Parti kurucular saltanatına bu millet tahammül etmiyecektir. İtibar Yazan: Nadir Nadi 6/VI/1&56 tarihli (Cumhuriyet) İspat hakkı kabul -edilmediği için 6334 sayılı kîatnun gazetelerin tepesinde bir Denrokles kılıcı gibi asılı duruyor, ten-kid ve murakabe hürriyetini büyük Ölçüde zedeliyordu. Şimdi bu kanuna eklenen «itibar», «mesleğe zarar verebilecek», «küçük düşürebilecek» tarzında yeni terimlerle tepedeki kılıç artık Demoklesin bağından da kurtarılmakta vs hükümetçe beğenilmiyen her gazetenin beynine inmeğe hazır hale getirilmektedir. Bir insanın itibarı ne zaman kırılır? Bir devlet adamı hangi şartlar altında küçük düşürülmüş sayılır? Tasarı bu hususta ;sıeık ve kesin bir ölçü kullanmaktan da sakınmış «itibar kıralbile-cek», sübjektif ve iki taraflı terimlerle sanığı adeta davacının eline teslim etmiştir. Bir Bakanın icraatını beğenmemek, bunu nezaket kaidelerine son derece riayet ederek yazmak da o Bakanı pek âlâ küçük düşürebilir. Hükümetin politikasını bir noktadan veya toptan tenkid etmek de Devletin itibarını kırıcı .bulunabilir. Bu şartlar altında, yurdumuzda hür, hattâ yarı hür bir murakabe rejiminden söz etmek artık imkânsız bir hâle gelmektedir. Demokrat Parti adını taşıyan bir idare altında yaşadığımız dikkate alınacak olursa, belki bundan böyle «bizde demokrasi yok» diyenleri de «Devletin itibarını kırıyorlar» iddiasiyle hapishaneye tıkmak mümkün olabilecektir . İtibar şüphesiz saygı değer bir vasıftır. Vatandaşlar kendi itibarlarını olduğu kadar Devletin itibarını da korumak isterler. Hele Devlet hizmetinde vazife görenler irin, en büyüğünden en küçüğüne kadar, bu bir an bile ihmali caiz olmıyan bir namus borcudur. Ama Devlet itibarının korunması, her reyden önce Devlet hizmetlerinin iyi görülmesi bütün sorumluluların serbestçe kontrol edilebilmesi, vatandaş hak ve hürriyetlerinin dini dik ayakta tutulması İİ3 mümkündür. Bir Ba-kanın, bir hükümetin icraatını tenkid etmekle, o icraatta kusurlar, yolsuzluklar, haksızlıklar bulunduğunu yazmakla Devletin itibarı kırılmaz. Tersine kusurlar düzeltilmek, yolsuzluklar ve haksızlıklar önlenmek suretiyle Devletin itibarı korunmuş olur. Yazanlar 'haklı ise adı gecen sorumluları değiştirmek, yerlerine daha ehillerini getirmek imkânı hâsıl olur. Yazanla!" haksız ise, küçük düşenler, ya da itibarı sarsılanlar bunlar olur. Bu kadar basit gerçeklere sırt çevirip de «Devletin itibarını korumak» formu lü altında gerçeklerin konuşulmasına engel olmak, demokratik hak ve hürriyetleri baskıya vurmak, totaliter bir zihniyetin en açık belirtileridir. Bunu yapanlar, kendi itibarlarını kendi elleri ile kırdıklarını nasıl farkedemiyor-lar, hayrettir. Kuru - sıkı 8/VI/İ956 tarihli (Zafer) den: Basın 'Kanununda yapılacak değişiklikler düzensizliği kendilerinin en büyük müttefiki sayan muhalifleri şaşkına döndürdü. Her biri hummaya tutulmuş bir hasta adam gibi birbirleriyle alâkadar olmıya fikirleri sayıklamalar halinde yazıp döküyor. Neler söylemiyor, neler yazmıyorlar. Fakat bütün 'bu hengâmede en güldürücü şey leri yine H. Partililer söylüyor. Evvelki gün bilmem, nerede yapılan bir toplantıda bu .partinin gecekondu lideri, gecekondu Profesör Çelikbaş yine ne cevherler yumurtlamiş, Ona bakılırsa Basın Kanununda yapılacak tâdiller, hürriyetler vs teminatlar aleyhine işlenmiş çok ağır bir suçtur. O kadar a-ğır bir suc ki bunu işliyenleri âmme efkârı ebediyen mahkûm edecek, hattâ bunların çocukları ve torunlaırı dahi bu takipten kendisini kurtaramıyacaktır. Hattâ bu takibi mümkün kılmak için Basın Kanunu tâdillerinin açık reye arzedünıesi H. Partisi tarafından istenecektir. Bu sözler, Fethi Çelikbaş denilen gecekondu liderin ne kadar budalaca bir şaşkınlık ve perişanlık içind-e- bulunduğunu göstermiye kâfi gelir. Politik hayatımızın basın şımarığı bu tecrübesiz tıflı nevzadı, yukarıda hülâsa ettiğimiz beyanatı ile ne yaptığını ve kime hitaibettiğinin farkında bile değildir. Kuru sıkı bir mugalâta ve mübalâğa ile hitabettiği, teker teker şahıslar değil bizzat B. M. M. nin tâ kendisidir. Tâdil tasarısı Mecliste müzakere ve kabul olunacaktır. İş böyle olunca ortada şahıslar ve şahısların kararı diye 'bir şey kalmaz. Kardır nasıl îbir -ekseriyetle alınırsa alınsın. İEkMM nin kararı olacaktır. O halde gecekondu lider ne yapmak,, ne anlatmak istiyor? Çıkardığı bir kanundan dolayı B.M.M. ni mesul etmek ve mesul ıgörmek mi istiyor? Dünyada tou çeşit bir anlayışın ne eşi ne de emsali vardır. B.M.M. kanunları Anayasa ahkâmına riayet suretiyle isdar eder. Bu sırada düşünülecek şey sadece milletin menfaati ve mebusluk yemininin manevî mecburiyetlerinden ibarettir. Mebusun bütün mesuliyeti vicdanidir. Ondan kimse hesap soramaz, onu kimse verdiği reyinden ifade ettiği fikrinden dolayı mesul ve muhatap-tutamaz. -Bizzat Anayasa'nm hükmü böyledir. Muhalifler isdar edilen bir kanunu beğenmiyebilirler. Buna karşı yapabilecekleri Mecliste kanunu kabul etmemek, red oyu kullanmaktan ibaret kalır ve bundan ileri geçemez. Bir muhalefet partisi bundan ilerisini düşünebiliyorsa, yani Meclisi baskı altında bulundurmak, ondan muayyen istikamette Ibir karar almak için onu tehdit etmeyi dahi aiklmdan geçiriyorsa, bu düşüncede muhakkak bertaraf edilmesi lâzmı gelen bir sapıklık mevcuttur. D.P. İktidarı, .gayri meşru bir iktidar değildir. Binaenaleyh onun her türlü karar 've hareketlerine karşı takmıla-caik tavırda bu hususiyeti azamî derecede itibare almak mecburiyeti vardır. Muhalefet partileri kendilerini bu mecburiyetten vareste 'tutmak kararında olmaları halinde, iktidarın değil, fakat kendilerinin meşruluk vasıflarım sakatlarlar. Derhal bertaraf edilmesi zarurî olan isyan ve ihtilâl grupları haline gelirler. Gecekondu lider Çelikbaş'ın sözleri, Hürriyet Partisinin böyle bir meşruluk hududunu aşmak üzere olduğuna mı delâlet ediyor. Kendimizi buna inandırmak, gecekondu lideri lüzumundan fazla ciddiye almak gibi bir şey olacak. Bununla beraber, onun sözlerini de bir kıymet hükmüne (bağlamak ta fayda vardır. Tâ ki. atıl olabilecek derecede tereddütler tamamiyle izale edilmiş olsun. Bizce gecekondu liderin sözleri endazesiz atılmış, mesnetsiz, seviyesiz, hukukî ve kanunî olmaktan uzak bir sayıklama veya bir kuru - sıkıdan ibarettir. Ne yaptığını bilen, mesuliyetlerini olduğu kadar vazifelerini müdrik olan insanlar üzerinde bu çeşit palavraların tesiri olamaz. Çelikbaş, başını çarptığı duvarı iyi hesap etmelidir. Hem de haddini bilmelidir. İşin hoppalığa, hafifliğe, budalalık ve şaşkınlığa tahammülü yoktur. Yazık oldu Yazan: Cihad Baban 8/VI/1956 tarihli (Tercüman) dan: Ne D.P. adına konuşan Grup Sözcüsü, ne de Başvekil basına konulan tahditleri, bereket versin foir ileri hamTe olarak müdafaa etmediler. 1950 de verilen hürriyetin suiistimal edildiğinden şikâyet ederek: bu suiistimali önlemek istediklerini belirttiler. Bu iddialardan çıkan birinci netice; basının bu hürriyete ehil olmadığıdır. Şimdi biz sormak istiyoruz: Böyle bir topluluk mutasavvermidİr ki oradaki içtimaî grupların bazıları hürriyete ehil, diğerleri ehliyetsiz olsun. Hürriyet bir milletleri arasında taksime uğratılabilir mi? Millî müesseseler reşit, az reşit vesayete muhtaç, olarak tasnife tâbi tutulabilir mi? Meselâ şöyle bir şey tasavvur edilebilir mi? Bütün hürriyete ehil olmıyan insanlar .gelip basın âlemine yerleşmiş olsunlar..Kanunun konuşulduğu gün, Meclis salonunda mebuslar birbirlerinin kafasına idinde tabanca bulunan çantalar savurdular. Ahmet Tahtakılıç, D.P. muhalefette iken Meclis idinde tecavüze uğradı. Bir Başvekil, o tarihte mu halef Et: temsil edenlere pisikopat diye bağırdı, çok defa kürsü- serbestisinin aşağıdan gelen saslerle boğulduğu vâkidir. Halit Paşa Mecliste öldürüldü.. Bir mebus bir gün bir kadın katletti, her içtima devresinde bir miktar mebusa suc yüklemeleri yüzünden taşriî masuniyetleri kaldırılması için Riyasete tezkereler gelir, bütün bunlara bakıp da, Büyük Millet Meclisi hakkında fena bir hüküm verebilir miyiz?!. Hürriyet suiistimalleri her yerde, her sahada vardır, ve dünya durdukça her memlekette olacaktır, fakat îbu suiistimallerin hiçbiri, temel demokratik prensiplerin ihlâlini icap ettirmez!.. Biz kanuna muhalif kaldık. Çünkü 150 senelik çetin mücadelelerden ve bilhassa 14 mayıs 1950 tecrübesinden son ra Türk milletinin muasır medenî mem leketlerdeki kadar, hürriyet suiistimallerine dayanabilecek olgunlukta olduğuna inanmıyorduk; bu kanunun çıkmasını istemezdik, çünkü : Basın hürriyetini âmme haklarının temeli ve bütün yurttaşlara şâmil ibir hak telâkki ediyorduk. Kanunun çıkmasını istemezdik; bir memleketin sahip bulunduğu hürriyetin tecezzi kabul etmiyeceğine, basın mensuplarının ehliyetsiz ve mebusların ehil olabileceğine inanmıyorduk.. Ve inanıyorduk ki basma konulan bu tahditlerin menfî tesirleri; .bilcümle hürriyet üzerinde tesirini gösterecektir. D.P. iktidara (geldiği zaman yâni 1950 - 51 senesinde Adnan Menderes en şeni tecavüzlere uğradı. Dünyada hiçbir Başvekil, o tarihte Menderes'in uğradığı haksız tecavüzlere uğramadı. Karikatürlerinin kerih manzarası gözlerimizin önündedir. Fakat îbuna rağmen dünyanın hiçbir devlet adamının itibar münhanîsi bütün Tdu tecavüzlere rağmen, Menderes'inki kadar göz alıcı bir sür'atle yüks linedi. Hepimizde sert tepkiler yaratıyordu, nitekim 1954 seçimleri itibar seviyesinin azamisine ulaştığını ispat da etti. Dikkat edi'ecek olursa Menderes hırçınlık göstermeye "başladığı zaman tenkidler de çoğaldı. Kendisini, sert kanunların arkasında müdafaa etmek istedikçe, yalnızlığı .arttı. İdealizmin icabı o idi ki. velev hürriyetler suiistimal dahi edilse, bunların, önüne normal yollardan gidilerek geçilsin... Gösterilen tahammül ve müsamaha 6 sene içinde tükenmesin! Uzun mücadele v.e emekler neticesinde ulaşılan bir neticeden dönülmesin... Bu kanunun çıkmasına üzüldük, çünkü nice emeklerimize, mücadelemize yazık oldu. Ve Menderes onu seven insanların hür muhitinden ayrılıp sinirlerine mağlûp olarak .kendisine yazık etti. Kanuna hürmetkar her vatandaş gibi "biz de bu kayıtlara saygı ile riayet edeceğiz. Bu sıkıntılı durum içinde, eğer okuyucularımız, bizden beklediklerini bulamazlarsa, elbet anlayış göstereceklerdir. Bütün temennimiz, bu adımın zararlı olduğunun anlaşılarak bir gün. eski demlere dönebilmemizdir. Tezatlar.... Tezatlar 9/VI/1956 tarihîİ (Zafer) den: Basın Kanununda yapılmış olan tâdiller, 6334 sayılı Kanunun tâ d illeriyle beraber, Resmî Gazete'de neşredilmek suretiyle meriyete .girmiş bulunuyor. "Böylece, basın hayatımızda, yeni bir devre açılıyor. Basın hürriyetinin suiistimalleri içinde sarmaşıklar gibi boy atmış ve rejimin bünyesine sarılmış olan bazı gazetecilerimiz, 'bu yeni devrenin icaplarını henüz idrâk edememiş olmaktan gelen bir durgunluk ve şaşkınlık içerisindedirler. Kendi kendilerine neleri yazıp, neleri yazamıyacaklarınm muhasebesini yapmakta olduklarını açıklı vrlar. Bu muhasebenin çok uzun . .nesine ihtiyaç yoktur. -Çünkü nezahet ve nezaketi muhafaza ermek ve yalan havadis vermemek şartiyle yazmıyacakları hiçbir mevzu yok tur. Bunun aksini iddia etmek hakikatin inkârı olacaktır ve geçecek zaman her şeyin yazıldığını ve yazılabileceğini gösterecektir. Böyle olmakla bsraber, hakikatlerden uzak kalmağı, maksatlı neşriyat yapmağı kendilerine meslek ittihaz etmiş olan ibazı gazetelerin Basın Kanununun tecrim etmek konusunda teksif edildiği de gözden kaçmıyor. Bundan hiçbir netice istihraç olunamıyacağını anlamak bu "beyhude gayretleri tabiati saniye haline gelmiş kötü alışkanlıkları birdenbire terkedememekten gelen son çarpışmalar olarak kayıt ve ka'bul etmek isabetli olur. Basım Kanununun Büyük Millet Meclisindeki müzakere safahatı, en geniş bir ölçüde umumî efkâra intikal .ettirilmiş bulunuyor. Sade o kadar değil, bu müzakerat ayrıca Türk Milletinin siyasî tarihinde de kendisine mahsus yerini almış bulunuyor. Bir zaman son ra o müzakerelerin zabıtlarını karıştıranlar, iktidar Partisine hâkim olan zihniyetle muhalefet guruplarına hâkim olan zihniyet arasındaki büyük farkı, kanunun tatbikatından hasıl cilan neticeleri de gözden kaçırmamak suretiyle hakikî bir hükme bağlıyacaklardır. Bundan başka, İktidar Partisinin demokratik nizamı tarsin etmek yolunda ne kadar büyük müşkülât ile karşılaşmış olduğunu, ne kadar samimiyetsiz bir muhalefet gurubuyla mücadele etmek, ne kadar sun'î, memleketin hakikatlerinden ne derecede uzak fikirleri göğüslemek mecburiyetinde kalmış olduğunu göreceklerdir. İşin hazin tarafı, hürriyetleri teminata bağlamak, demokrasiyi kurmak ve istikrara kavuşturmak endişesiyle iktidara gelmiş olan Demokrat Partiye karşı hürriyetlerin ve demokrasinin müdafii olarak çıkanların" tezatlarla dolu şahsiyetleridir. Başvekil konuşmaları sırasında bunlara temas etmek ferasetini göstermiş bulunuyor. Filhakika, hürriyet kahramanlarının başkumandanlığı vazifesini o gün İsmet inönü deruhte etmiş bulunuyordu. O ismet inönü ki, 1950 de iktidara gelmeği bir emrivaki olarak gördüğü, anda irad etmiş olduğu seçim nutkunda basın hürriyetini o günkünden çok gerilere götürmek kararında olduğunu resmen ve alenen millet? tebliğ etmiş bulunuyordu. Onun yanında, Demokrat Partinin bütün icraatının mesuliyetini omuzlarında taşıyan Hürriyet Partililer yer almakta idi. Başvekil bu Parti Grubunun, şimdi müdafaa eder göründüğü fikirlerinde ne kadar gayri samimî olduğunu o Gruba Başkanlık edenlerden birinin, kendisine çektiği bir telgrafı okumak suretiyle gayri kabili red bir halde isbat etmiş oldu... Bugün Türkiyenin bir iktisadî batak içinde olduğunu her fırsatta söylemekten kaçınmıyan bu eski bakan, T954 ün son aylarında, iktisadî hamlenin en (büyük hayranı olduğunu ifade etmiş bulunuyor ve 1959 da elde edileceğinden emin olduğu büyük neticeler kargısında hayranlıklarını ve heyecanlarını dile getiriyordu. O hayranlıkların ve o heyecanların şimdi birdenbire sönmüş olmasının izahı kolay değildir. "O zaman aldanmışım» demek, bir izah şekli olarak kabul olunamaz. Çünkü, bu aldanışın, sadece ikbalden düşüş anından itibaren başlamış olmak gibi bir' hususiyeti haiz olması, akıl ve mantık sahibi vatandaşlan çok düşündürür. îşte bu tezatlardır ki, Basın Kanununun müzakeresine çok renkli bir hususiyet kazandırmış oluyor. Onları göz den kaçırmamakta, yeni Basın Kanunuyla beraber bütün politik inkişafları kolayca izah .etmek ve kavramak için, isabet vardır. Samimî bir tavsiye Yazan: Ahmei Emin Yalman 13/VI/1956 tarihlî (Vatan) dan: Zafer Gazetesine bakılırsa, basın ve Millî Korunma Kanunlarında yapılan tadillerle memlekette bir tamir devri açılmıştır, bu kanunların ayni zamanda çıkması bir tesadüf .eseri değildir. İki nevi tadil birbirini tamamlıyacak ve gazetelerdeki aşırı tenkidlerin açtığı yaraları sarmağa hizmet edecektir."Zafer, bu tedbirlerin derhal netice verdiğini de iddia ediyor. Diyor ki: "Dikkat edilecek olursa, Basın Kanunu tâdilleri, Millî Korunma mevzuatında yapılan tâdillerin hemen akabinde mer'iyete girmiş bulunuyorlar. Bunu alelade bir tesadüfe atfetmek ve hâdisenin üzerinde biraz düşünmek yerinde olur. Basın hürriyeti, demokrasi rejiminde âmme adına murakabe gibi iddialar altında hürriyetleri suiistimal ederek memlekete getirilen zararların tamiri devri simdi başlamıştır. Suiistimallere, karaborsacılara, spekülatörlere imkân hazırlıyan bir havanın tasfiyesi ve onun yanında Millî Korunma mevzuatının açık tesirleri, gayri tabiî şişkinlikleri süratli bir dönüşe mecbur etmiş görünüyor. Altın fiatlarının bir iki günde otuz liraya yakın bir sukut göstermiş olması (bunun delilidir.» Biz, Zafer gazetesinin iddialarını münakaşa edecek değiliz. Bu münasebetle yalnız bir tavsiyede bulunacağız: İktidar, mademki millî bünyede muayyen sebepler yüzünden bir takım tahripler meydana geldiğine inanıyor ve bunların tedavisi için de üzerine mes'uliyetler alarak bir 'takım tedbirlere başvurmağa girişmiştir, o halde tecrübeyi tam ve pürüzsüz olarak yapmağa kıymet vermelidir. Bir taraftaki tenkit imkânları tahdit edildiğine göre, diğer taraf da kanuna titizce saygı göstermeli ve memlekette bir itidal ve huzur havası yaratmağa doğru gidilmelidir. Böyle yapacak yerde (Zafer) gazetesi, susan gazetelere sataşırsa, diğer muayyen iktidar gazeteleri kanuna1 meydan okurca karşı gelir ve adlî takibata uğramazlarsa, İzmir Milletvekili Bayan Nuriye Pınar bir jeoloji kongresine iştirak ettiği Amerikada Millî hayatımızın 'bir parçası ve esaslı bir müessesesi olan Türk basınına ağır hakaret ve iftiralarda bulunursa; asıl maksada doğru gidilmiş olmaz, Zafer gazetesinin bahsettiği tamir teşebbüsü daha iptidadan yarım ve tesirsiz kalır. Büyük Millet Meclisinden çıkan bir kanun, yalnız bir kısım milletvekilleri, gazeteler ve vatandaşlar için mi hazırlanmıştır? Diser bir kısım milletvekilleri, gazete ve vatandaşlar, kanunun hükümlerinin üstünde ve haricinde imtiyazlar mı taşıyorlar? Demokrat Parti iktidarının böyle bir düşüncede olduğuna ihtimal veremeyiz. Her milletvekili, partisinden evvel bütün .milleti, bütün memleketi, senim dairesinin bütün vatandaşlarını temsil e--der. Meclisten çıkan her kanunun bütün emirlerine, .muvafık, müstakil ve muhalif bütün vatandaşlar boyun eğmek mevkiindedirler. Bilhassa o kanunlara rey veren, onlara ait mes'uli-yeti göze alan, onların lüzumuna inanan milletvekilleri ve parti mensupları, kendi kendilerini kanunların, hükmüne herkesten fazla 'bağlı görmeli, "buna saygı duyurmak 'bakımından dürüst birer örnek olmağa çalışmalıdırlar. Biz, muayyen memleket dâvaları hakkında kendi prensip ve kanaatlerimizi muhazafa ediyoruz. Bu, hakkımızdır. .Fakat kendi görüşümüze uysun, uymasın, herhangi bir kanunî yoldan memlekete huzur, itidal, siyasî sulh gelirse, yurdun yaralarını sarmağa doğru gidilirse, böyle iyi neticeleri memnuniyetle kargılarız, hakkını veririz. İşte böyle düşündüğümüz içindir ki tavsiyemizi tekrar ediyoruz: Mademki huzur ve itidal yaratmak ve bir takım yaraları sarmak, tamir etmek iddiasiyle (bir tecrübeye girişilmiş, bazı fedakârlıklar göze alınmıştır. Hiç olmazsa tecrübe şartlarının tam olmasına dikkat edilmeli, iki ölçü kullanmaktan, îbir taraflı olarak hareket etmekten ve 'böylece asıl hedefi ihmal etmekten geri durum alıdır. Bilhassa içinde bulunduğumuz devirde milletin her dakikası kıymetlidir. Girişilen her teşebbüsten millet hesabına azamî netice alınmasına hizmet etmeğe çalışmak hepimizin vazifemizdir. Bu maksatla ikazlarda bulunmanın son kamın tadilleri bakımından da bir hak ve vazife olduğunu sanıyoruz.Siyasî hayatımızın büyük kaybı Yazan: İsmet İnönü 16/VI/1956 tarihli (Ulus) tan: Hürriyet Partisi Meclis Grunu Başkanı Sayın Ekrem Hayri Üstündağm irtihalini derin teessürle karşıladık. Yalnız Hürriyet Partisi değil, siyasî bünyemiz kıymetli bir önderden mahrum kalmıştır. Milletimiz insan ahlâkı ve geniş tecrübesi ile kendisine değerli hizmetler etmekte bulunan temiz ve idealist bir evlâdından vakitsiz ayrılmıştır. Ekrem Hayri Üstündağ büyük kayıptır. Demokratik hayatın salim yollarda gelişmesi için Üstündağ'm faydalı ve tesirli müdahalelerine her zaknandan ziyade ihtiyaç var idi. Hürriyet Partisinin kurulması ile neticelenen siyaset hâdiselerinde Üstündağ sarsılmayan karakteri i];e cemiyetimize ışık gösteren fikir kaynaklarından biri olmuştur. Kendisini daima takdir ile ve hürmetle anacağız. 33u satırlar muhterem Üstündağ ailesine, Hürriyet Partisine ve kadirbilir vatandaşlarımıza derin üzüntün ve yürekten dileklerin samimî ifadesidir. Modern devletin idaresi Yazan: Gıyas Akdeniz 19/VI/1956 tarihli (Yeni İstanbul) dan: Fertlerin işlerine karışmamayı şiar e-dinen eski devletin aksine bulgunun devleti fertlerin saadetini temin eylemek vazifesiyle mükelleftir. Böyle olunca da devlet fertlerin saadetini temin için yapılması lâzım gelen işleri ifa ile .kendini mükellef .görmektedir. Bu işler de ekseriya fertlerin her nevi faaliyetlerini tanzim etmek, onlara istikamet vermek gibi ferdî faaliyetlere müdahale şeklinde tezahür etmektir. Devletin vazifelerinde bu yolda bir inkişaf, kolayca tasavvur edilebilirki, devlet faaliyetlerini çok güçleştirmiştir. Biz, fert olarak, bir ailenin idaresinde dahi nasıl sonsuz müşküllerle karşılaştığımızı hep biliriz. Ailenin milyonlarca defa büyütülmesi şekli olan devletin idaresi ise dünyanın en zor işi dir. Bundan dolayı idare edenlerin büyük bir aklı selim sahibi, bilgili, isabetli karar alabilecek mümtaz vasıflara sahip kuvvetli idareciler olmaları icap eder. Aksi takdirde, idarecilerin yapacağı hatalar cemiyete 'büyük zararlar iras 'edebilir. Zira. onların kararları ferdî faaliyetleri iyi veya fena istikamete sevketmek, bu faaliyetleri kolaylaştırmak veya güçleştirmek, cemiyetin nizamım düzenlemek veya bozmak, milletin saadet ve refahını temin eylemek veya felâketine sebep olmak gibi neticeler tevlit eder. Bugünün idarecilerinde aranan birinci vasıf aklı selim (ibon sens) dir. Yani İyiyi kötüden ayırabilmek, doğruyu görmek', sezebilmek hassası. Bu -vasıf hiç şüphesiz, idarecinin fıtrî istidatları meyanda doğuşdan mevcut olmak lâzım gelmekle beraber, bunun terbiys ve tecrübe ile inkişaf ettirilmiş olması da lâzımdır. İdarenin ikinci lüzumlu vasfı bilgili olmaktır. Bilhassa umumî bilgi fevkalâde mühimdir. İdarecide aranan bilgi teknik bilgiden ziyade umumî bilgidir. Umumî kültürü yüksek bir idareci alacağı kararlarda kolay kolayyanılmaz. Nihayet, modern idarecinin üçüncü vasfı, mütehassıslardan istifade etmesini bilmesidir. Yirminci asır medeniyeti, o kadar komplike ve geniş bilgileri icap ettirmektedir ki, bugün bir kişinin bu hususta salâhiyet iddiasına imkân yoktur. İdarecinin yapacağı şey mütehassısların tavsiyelerini iyi kullanabilmek, onların içinden en doğrusunu seçip onu tatbik edebilmektir. Acaba bu vasıfları haiz idareciyi nasıl seçmeli, nereden bulmalı? İşte meselenin en güç tarafı buradadır. Bu vasıfları haiz idareciyi bulmak için evvelâ onu yetiştirmek lâzımdır. İleri garp memleketleri, bundan dolayı. İdarî ilimlere cok ehemmiyet vermekte, idare enstitüleri açmakta ve 'uralarda yüksek idareci yetiştirmektedirler. Hakikaten, idarecinin yetişmesini tesadüfe bırakmak, tecrübeli politikacıları, iyi idareci addetmek daima iyi netice vermez. Bugüne kadar politika sahasında yetişmiş tecrübeli elemanların ellerine bırakılan, devlet idaresi bundan sonra, hem idare sanatını öğrenmiş, tahsil eylemiş, hem de bilfiil tecrübe ile gelişmiş idareciler eline verilecektir. Bu suretle milletlerin idaresi, hiç şüphesiz, daha rasyonel Ve daha iyi istikametlere yöneltilmiş olacaktır. İdareci yetiştirdikten sonra bunların millet tarafından seçilmesi demokratik esaslara göre umumî seçimlerle yapılacaktır. Fakat demokratik sistemlerin iyi bir tatbikatını sağlamak zannedildiği kadar kolay değildir. Memleketimizdeki tatbikat da bunu teyit eder mahiyettedir. O halde modern devletin iyi bir idaresi neticeten demokratik müesseselerin kurulmasına ve iyi işlemesine bağlı olduğu kadar idareci yetiştirilmesine de bağlıdır, diyebilir. Yüksek ihtiras Yazan: Yakup Kadri Karaosmanoğlu 19/VI/1956 tarihli (Tercüman) dan: Şu başlığı görünce, mutlaka: «İhtirasın yükseği alçağı da mı olurmuş» diyecek siniz. Hakkınız var. Bu sözü, son zamanlarda, Fransız dilindeki (passion) karşılığı olarak kullandığımız için Fransızcayı bilmiyenler, ismi mefulü «muhteris» olduğuna göre, elbette ki, ahlâk bakımından pek fena bir mânaya gelir. Babalarımız, adı muhterise çıkmış kimselerden yalnız nefret etmişler veya korkmuşlardır. «'Filân Paşa, falan Bay pek liyakatli, pek malûmatlı ve büyük bir azim sahibidir ama, hırsına payan yoktur. Bir defa. mevkie geçti mi ne edip ne işleyeceği bilinmez.» demişlerdir. Bu yüzden, meselâ bir Mithat Paşa_ kendisine sürülen Padişah katilliği lekesine inanmayanlar nazarında bile tehlikeli bir devlet adamı idi. Bu yüzden, Mustafa Kemâl ordu kadrosu içinde askerî dehasına i ayık dereceye çıkmak için yıllar yılı beklemek zorunda kalmıştır. Bu iki yüksek şahsiyet, hareket kudretlerini, dehaları kadar ihtiraslarından alıyordu. Lâkin, bu yüksek bir ihtirasdı. Memlekete hizmet yolunda olağanüstü bir büyük iş görmek, bir tarihî misyonu başarmak ihtirası idi. Mithat Paşa kafasını "bu uğurda verdi. Mustafa Kemâl, bütün gençlik boyunca yalnız bunun ateşiyle yanıp kavruMu. Lâkin, gerek eski, gerek yeni tarihimizde buna benzer yüksek ihtiras örneklerini veren kaç kişi vardır? İkisi üçü istisna edilecek olursa, altı yediyüz yıllık siyasî ve içtimaî hayatımızda, nüfus ve iktidar yollarını, daima küçÜk muhterislerin kalabalığı tıkamıştır. Gerçi, bunlar arasında da her türlü tehlikeyi göze alanlar, hattâ canını feda edenler olmuştur, ama yalnız kendi ikbalkri, kendi saltanatları için. Bütün ömürlerince daima bu gibi kimselerin öne geçtiğini görmeğe alışmış olan atalarımız hattâ bugünkü çağdaşlarımızın çoğu pek tabiidir ki, (ihtiras) a Frenklerin verdiği mânayı yâni bir emele şiddetle bağlanmak, bir aşktan son dereceye varmak mânasını veremezlerdi. Aynı suretle belki ihtirasın hakikî mânası anlaşılmadığı için bu cemiyet yüksek muhteris yetiştirmekte pek cö mert olmamıştır. Daha doğrusu Ve daha fenası, bizim yüksek, muhteris dediğimiz kimileri, sıkı bir karantina kordonu içine alarak küçük ve aşağılık muhterislere meydanı boş bırakmıştır. Çünkü, burada revaç bulan insan telâkkisine göre, çok defa berikilerin öbürlerine tercih edildiği vâkidir. Bunlar, hiç değilse dünyalarını mamur ettiler; servet saman sahibi oldular diye mazur görülür. Öbürlerinin böyle bir mazereti de yoktur. Uğraşmışlar didinmişler. Bir an rahat yüzü görmeden, 'bir an şu âlemin saf asını sürmeden göçüp gitmişlerdir. "İşte, bu yanlış ve sakat telâkki yüzündendir ki, içtimaî seviyemizi manevî değerler Ölçüsünde yükseltmeğe bir türlü muvaffak olamıyoruz. Bayağı zevkler iptilâsı, kolay kazançlar tamahı, her şeyi oluruna bırakmak ve günü gününe yaşamak alışkanlığı ha-yafamızın başlıca prensiplerini teşkil etmektedir. Bu şartlar ve bu realiteler içinde genç nesillere doğruluk, güzellik, iyilik heyecanını nasıl vermek mümkündür? İnsanca yaşamanın- yalnız bu heyecanını duymağa bağlı olduğunu hangi yüzle söyleye/biliriz? Hayat kitaba uymuyor. Hayatı kitaba uydurmak ise ancak ihtiraslı bir cehit isidir. Eski ağıza yeni taam 20/VI/1956 tarihli (Zafer) den: Cumhuriyet Halk Partisinin sayın lideri Çatalca parti kongresi münasebetiyle dikkate şayan bir mesaj yayınlamış bulunuyor. Bu mesajda sayın lider, köylülere hitabetmekte, senelerce evvel her köyde bir Başvekil "bulunduğunu samimî olarak iddia ettiğini belirtmekte ve memleketin iyi yolda idare edilmesinin, selâmet: içinde kalmasının köylü vatandaşların, anlayışındaki isafoe-te kaldığını anlatmaktadır. Be mesai, sayın liderin siyasî hayatında yep yeni bir dönüm noktası teşkil etmekte ve bütün siyasî hayatında kıy met ve ehemmiyet vermediği köylü vatandaşlara son bir ümit mercii olarak dehalet etmekte olduğunu göstermektedir. Mesajında belirttiği gibi bundan çok seneler evvel 1927 yılında, Serbest Fırkanın lideri Fethi beye Sivas'da verdiği bir cevabî nutukta: «Her Türk köyünde bir Başvekil» bulunduğunu ifade etmişti. Fakst o ifade, tam 23 sene söylediği yerde kalmış o her köydeki Başvekilden bir tanesinin olsun meydana çıkmasına imkân vermemiştir. Sayın İnönü, gerek Başvekil olarak gerek Devlet Başkanı olarak iktidarda bulunduğu uzun seneler zarfında köyü ve köylüyü kıymetlendirmek ,onun hayatına, yaşayış şartlarına, yeni istikamet vermek için ciddî ve tesirli hamlelere girişmek lüzumunu, ihtiyacını asla hissetmemiştir. Yarın k-sn-di ismine izafe edilerek anılacak olan o devirde, köylünün hayat hakkı, kendisine lütfen tanınandan ileri geçmediği herkesin malûmudur. Ankara'ya gelen köylülerin polis marifetiyle asfalt caddelerden kovalanmaları İnönünün her köyde bir Başvekil olduğunu ifade ettiğinden en az 18 - 20 sene sonra vâki olmakta idi.. Sad.e bu miktar kad'r da değil. Demokrat Partinin kuruluş günlerinde hürriyetten, demokrasiden, serbest seçimden bahsolunurken, Hasoların, Memoların, baldırı çıplak, .kasketli takımın bu memleketi idare edecek insanları seçmek kabiliyetinde olmadığı sayın liderin değişmez Genel Bshkanı olduğu parti adına resmen ifade olunuyordu . O devirlerde, köylülerin vatandaşlık hakkına sahip olup olmadıkları meselesi sayın inönü'nün .başında 'bulunduğu iktidar için pek vazıh bir şekilde kabul edilmiş görünmüyordu. Bu sebepledir ki, meselâ yol vergisi, kurunu vustaî bir mükellefiyet halinde devam ettiriliyor. Şehir ahalisi için bir hak olarak kabul olunan devletin ilk okul yaptırma mükellefiyeti köy ve köylü inin insafsızca tatbik olunan 'bir anıgarya haline getirilebiliyordu.. İşte o zamanlar, köylüye kimsenin bak madiği, köyü kimsenin 'görmediği günlerde sayın lider her köyde, 'bir Başvekil bulunduğu sözlerini asla tahattur etmiyordu. Memleketin iyi yolda idare edilmesinin köylü vatandaşların anlayışındaki issfoete bağlı olduğunu ifade etmiyordu. Çünkü, iktidarda olan o idi. Onun memleketi kötü yoldan idare etmesi muhal idi., '.bu itibarla köylü vatandaştan medet ummasına da lüzum yoktu. Bütün [bunlar, kâğıda dökülünce insana çok acı bir istihza tesiri yapıyor ve yürek sızlatıyor... Sayın lider niçin böyle birden köylü vatandaşları hatırladı da onları tatyip etmek lüzum ve ihtiyacını hissetti acaba?. Bu sualin cevalbı basittir. İnönü, bugüne kadar Demokrat Parti iktidarına karşı sevkettiği mücadelede milletin bir çok sınıflarını tahrike çalışmıştır. Münevverler ve memrurlar bunların başta gelenleridir. Bu arada, Üniversiteye, hâkimlere, işçilere deel uzatmaya çalışmıştır. Hakikatleri tahrifi sanat-ı nıutade haline getiren, tarafigir bir basınla bunların elde ettiğine kendisini inandırmıştır. Fakat asıl gayesini istihsal için bunların kâfi. gelmediğini asıl kuvvetin köyde ve köylüde olduğunu yeni idrâk etmiştir. Çatalca mesajının hakikî sebebi budur. Sayın liderin siyasî hayatı için. dönüm noktası sayılmasının mucip sebebi (budur. Bu mesaj ve bunun takip-edeceğinden şüphemiz olmayan diğerleri köylüler tarafından nasıl karşılanır?'Bu hususta en ufak bir tereddüde düşmeden ifade edebiliriz, ki, köylüler bu mesajı gülümsiyerek karşılarlar, înönü devrini o kadar acı yaşamışlardır ki, vicdanlarına sinmiş o-lan o acıyı değil böyle bir mesaj binlerce mesaj neşr edilse silemez. İşin. hazin ve sayın liderin -bir türlü anlamak istemediği tarafı da işte burasıdır. Suçsuzluk kararları 22/VÎ/1956 tarihli (Zafer) den: Dört eski vekil hakkında açılmış olan meclis tahkikatı neticelenmiş ve Büyük Millet Meclisi tarafından karara 'bağlanmış bulunuyor. Biri Demokrat Parti mebuslarından Pertev Arat, diğerleri, Demokrat Parti Meclis Grubu eski bag'ıkanı Antalya mebusu Burhanettin Onat tarafından verilmiş takrirler gereğince açılmış olan tefhkikat, tahkikata mevzu olan hâdiselerin bütün teferruatına kadar ve gereği gibi aydınlatılması için uzun sürmüştür. Aylar süren bu tahkikat esnasında yüzlerce şahidin ifadesine müracaat olunmuş, yığınlar teşkilden binlerce sahifelik muamele dosyaları elden geçirilmiş ve karanlık görülebilecek her noktaya ışık tutulmuştur. Tesbit edilen delillerle tevsik olunan bütün hakikatler tahkikat raporlarına dercedilmiş ve bu raporlar, iki ayrı celsede Büyük Millet Meclisinin müzakeresine arzolunmuştur. Müzakerelerin, halklarında tahkikat açılmış olan eski vekillerin ademi mesuliyeti karariyle neticelendiği cümlenin malûmudur. İktidar partisi mensupları mesuliyet mevkilerinde vazife almış olan arkadaşlarının böyle ciddî bir imtihan neticesinde gayri mesul olduklarına dair en (büyük merciden bir karar alabilmiş olmaları büyük bîr memnunlukla karşılanmış olmalarında şüphe yoktur. Çünkü tahkikatın açılmasına takaddüm eden günlerde, eski vekillere tevcih edilen ve bugün ne kadar (haksız oldukları anlaşılmış 'bulunan itham lar onların şahıslariyle beraber, iktidar partisine 'de "tevcih ediliyor ve (bu partinin suiistimallere göz yumduğu nüfuz ticaretine yol verdiği, bile bile suçluları himaye ettiği şeklindeki iftiralarla umumî efkâr karşısındaki itibarının düşürülmesine çalışılıyordu. Bundan foirkaış ay evvelki muhalif gazetelerin koleksiyonları ve yine o (günler zarfında muhalefet partilerinin tertip ettikleri türlü siyasî toplantıların zabıtları tetkik olunduğu takdirde bu iftiralara nasıl 'bir Ölçüde germi verildiği bütün açıklığiyle ortaya çıkmış olur. Yapılımı? olan çok ciddî delillere ve vesikalara müstenit tahkikat "bu isnatlardaki (büyük haksızlığı ve fecî iftirayı bütün çıplaklığiyle ortaya çıkarmıştır. Böylece, muhalefet gruplarının uçurmak istedikleri alacalı renkleriyle .göz alan, kafaları bulundıran büyük bir balon patlamış, sönmüş, bir paçavra haline gelerek, salmdiğı yüksekliklerden yere düşmüş oluyor. "Meclis müzakerelerinin tafsilâtı muhaliflerimizin bu manevî hezimet karşısında, hic bir delile dayanmadan yeni politik manevralar çevirmek ve yapılan tabkikaitı malûl göstermek gibi -bir zihniyet içinde bulunduklarını açıkça ortaya koymaktadır. Bu doğru bir taktik, müsbet netice verecek bir mücadele usulü değildir. Şunun için değildir ki. bu tahkikat işinde Büyük Millet Meclisi Anayasasının verdiği haklara dayanarak en yüksek (bir adalet mercii olarak hareket etmiş bulunuyor. Onun ibu sıfatla hareket ederek verdiği gayri mesuliyet karariyle, ilk tahkikata memur bir hâkimin vermiş olduğu karar arasında hukukî mahiyet bakımından hiçbir fark yoktur. Bu karar nasıl kabili münakaşa değilse, Büyük Millet Meclisinin vermiş olduğu karar da o kaklar kabili münakaşa değildir. Bu muhalefet partileri, bir manevî hezimetten kendilerini kurtarmak bahasına, Büyük Millet Meclisinin en kudsî vazifelerinden birini yaparken, taraftarına hareket etmiş olduğu gibi bir düşüncenin tahaftsülüjke çalışmak'Ia, tekrar hatalı hazin ve yıkıcı bir yola girmiş oluyorlar. Bundan tevakki etmeleri icabedir. Çünkü böyle bir anlayış, Türkiyede hiçbir hükmün adalete uygun olarak verilmediği gibi bir zihniyetin tahassulüne meydan verir. Burada yapılacak tek iş, bütün politik düşünceleri !bir tarafa bırakarak ve bir vatanperver .gibi düşünerek hakikatleri olduğu gibi kabul etmekten ibarettir. Meclisin verdiği mesuliyetsizlik kararlariyle, politik hayatımızın hakikaten ıstıraplı bir safhası kapanırken, bu hususları açıkça yazmakta fayda vardır. Alman netice, haklarında tahkikat açılmış eski vekiller için olduğu kadaır, Demokrat Parti iktidarı ve onunla beraber Türk cemiyeti için ciddî ve ruhlara ferahlık veren bir kazançtır. Dışişleri Bakanının istifası Yazan: Hüseyin Cahit Yalçın 22/VI/1956 tarihli (Ulus) tan: 20 haziran günü sabahleyin gazetelerini açan okuyucular hiç beklemedikleri mühim bir haber karşısında hayret te kaldılar: Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü istifasını vermişti! Demokrat Parti iktidarının gerek parti içinde gerek psîrti dışında bazı pürüzlü meseleleri muvaffakiyetle hallederek müfeaaKîz ve kuvvetli İbir birlik arzettiği dakikada böyle [bir istifanın vukua gelebileceğini kimse beklemiyordu. Bahusus, kabineden çekilen Bakan şahsiyet itibariyle ayrıca bir ehemmiyet arzediyordu: Demokrat Partinin dört direğinden biri idi, bir kurucu idi. Daha geçen gün üniversite gençlerinden ibir grup kendisine hararetli bir surette muhabbet ve teveccüh eseri göstermişti Demokrat Parti kurulalı beri kurucular arasındaki birlik, tesanüt ve muhabbet partinin ve Hükümetin kuvvetini teşkil eden büyük bir âmil olarak mütalâa edilmiştir. Onun için, Köprülü'nün çekilmesi günlük olayların üstüne çıkan bir mesele tenkil edelbilir. Son zamanlardaki olayların kurucular arasında bir görüş farkı yaratmış olması pek varit addedilemez sanırız. Çünkü, yapılan kanunlarda, varılan kararlarda bütün kaibinenin ittifak halinde bulunduğu aşikârdır. Kurucular arasında bir görüş farkı bulunsaydı ve Köprülü muhalif kalmış olsaydı o zaman istifasını verirdi: Onun için, son dakikalarda ibir imtizaysizlık vukua gelebilmiş olacağını düşünmek mecburiyetindeyiz. Fuad Köprülü, gazetelere göre istifanamesinde açık bir sebep göstermemiştir. 'Bu gibi ahvalde cihan şümul bir moda halini almış olası «Sıhhî Bebapleri- Köprülü istifa meşine kabul etmemiş izahına lüzum görmediğim sebeplerden dolayı diyerek dostları ile bir görüş ayrılığının istifaya sebep olduğunu göze çarptırmak istemiş gibidir. Filhakika Fueii. Köprülü yakında Başbakanla beraber Afganistan'a Seyahat istemeye hazjrlamyordu. Dışişleri Bakanı sıfatiyle, muhakkak ki bu seyahati kendisi düşünmüş ve hazırlamış bulunacaktı. Onun için, kendisi ile Başbakan arasında dış politika meseleleri bakımından bir ihtilâf tasavvur edilemez. İçişlerimize -gelince, vakıa bir müddet evv-sl bir «'Köprülüler» meselesi parti muhitlerini meşgul etmişti. Köprülülerden birinin Demokrat Partiden çıkarılması, diğerinin İstanbul teşkilâtı başında kalıp kalmaması iç dedikoduları beslemiş ve dikkati 'çekmiştir. Fakat, kurucular arasında birliği muhafaza etmenin ve teşkilâtı kuvvetli tutmanın lüzum ve ehemmiyeti karşısında !bu meseleler Başbakanı tatmin -decek bir şekilde helledilmiş görülüyordu. Filhakika partinin vahdetini bozmamak ve kuvvetini sarsmamak icap eden dakikalarda Fuad Köprülünün çekilme kararını vermiş olması için parti içinde derin bir görüş ve gidiş farkı mevcut olmak lâzım gelir. Son günlerde ne yenilik oldu ki kuruculardan biri.her türlü sabır ve tahammül, tesanüt ve işbirliği lüzumunu feda etmek mecburiyetini duydu? Hasılı, tereddüt ve karanlik içinde bir şey söylemeden olayların gelişmesin beklemekten başka yapılacak bir şey yoktur. Bağsızlık, Bağımsızlık Yazan: Hasan Ali Yücel 24/VI/1956 tarihli (Cumhuriyet) Bağsızlık, bağımsızlık!... Öyle iki kavram ki, görünüşte birbirinden bir tırnak ucu ayrılığı olduğu halde anlamca aralarında güneşle ayınki kadar ölçüye güç sığar mesafe var. Eski dille söylersek, bağsızlık, kayıd ve marttan âzs;d:2; bağımsızlık, istiklâl sahibi olmaktır. Bağımsızlık, hiç bir şeye kendini vermemek, hiç bir fiikre inanmamak, hiç bir kıymet tanımamak, her şeyi kendi zevki veya menfaati açısından görmektir. Bağsız, sanır ki, hürdür. Halbuki bağsızlığı neticesinde kendine tutsak olmuştur. Nefsine söz geçiremez. Kendisi kendinin emrindedir. Arzulan, pusuliasıdır. Hayat gemisine yön veren Çoban yıldızı, içindedir. Demir kazık gibi ruhuna saplanmışıtır. Yedikçe yer, doymaz, 'biriktirdikçe biriktirir; unhıaz. Aldıkça atUr; vermez. Bencillik, budur. Anası süt babası para, Vatanı hava verdiği için vardır. Anasına memesinden,, babasına kesesinden, vatanına havasından bakar. Bağsızm dini, imanı yoktur. Yumuşak , görünse de içi kaskatıdır; düzgün sanılsa da hakikatte iğrklir; adalet üzere olduğu hissini verse de zalimdir. Bağsızda ahlâk olamaz. Bağsız, yağsız bir kandil kibidir. Kimseye ışık vermez. Ahlâk, insanın arzu ve ihtiyaçlarını başkasının iyiliğinde görerek doyurma sanatı olduğuna göre boğazından böyle bir hareket beklenemez. Bağsız, nalıncı keseriyle hayatı yontar. Ha yatı değil de kendinden başkalarının hayatlarını... Onun bunun varlık yongalariyle beslenir. Oburluğuna şifa olacak, onu kandıracak maddeyi, Allah yer yüzünde yaratmamıştır. Belki de bunları, cihanda madde ve mâna süp-rüntüleri ortada kalmasın diye hal-ketmiştir. Dağ başlarında kargalar olmasaydı leşler, yok olmak için uzun zaman beklerlerdi. Bağımsızlar, hazmedilmiş kötülüklerdir. Durmadan (geviş getiren cenazelerdir, ölü clarak yaşarlar. Ne kadar süslü olurlarsa olsunlar elbiseleri kefen, ne kadar şatafatlı yerde otururlarsa otursunlar durakları tabuttur. Bağsiz, gevmez, vemez. Çünkü sevmek, bağlanmaktır. Sevmek, sevilen olmak, sevilende var olabilmektir: Sev mek, başkada yok. olarak varlığa ermektir. Bağsız inin imkânsız şeyler!.. Sevemiyen yaşar mı? Bağsız, bu yüzden de ölüdür. Hep Yağsızlardan kurulu bir topluluk, mezarlıktan gayrı nedir? Her biri kendi 'başına yaşıyan Ölülerin diyarı!.. Ölü, -diriden daha, ben çildir. Hep kendini düşünür, kendini .kurtarmağa :bakar. ölünür, korkunçluğu bizim en candan dileklerimize cevap vermivecek kadar taş yürekli plu-gundadır. ölü, bize hissiz, alâkasız, sevgisiz kaldığı için tiksinti verir. O-nu bir an önce yakmalı. külünü havaya sa vurmalı. Aramızda saklamağa uğraşmamalı. Bağsizlari azaltmak, her medenî topluluğun ilk işidir. Benciller, muzır böcekler iiibi kolay yok ddilem.ez. Bunlar için D.D.T. ancak terbiyedir. Bağ-sızları ortadan kaldırmak için bağsız-lık duygusunu ru'hlaırdan silmeğe çalışmalıdır. Bunda tek yol, akıl melekesini iğler ha!e getirmem, bağsızlığın sağladığı menfaatt-e verimli olmadığım iyice anlatmak, bu yolda söylenmiş fikirleri, inanları zihinlere sindirmektir. Adalet, aklın kurduğu bir denklem; sosyal düzen, akim hesabladığı bir tertib; ahiâh akim hayra verdiği kıymet; din, akim erişemediği yüceliklerde Allanın rahmetini aramağa ünsiyet-tir. Adaletsiz, düzensiz, ahlâksız dinsiz bir cemiyet, 'belâdan belâya, felâketten felâkete namzeddir. Bağsızlık, imansızlıkla başladığı için. onu bitirmenin tek yolu, inanmaktır. Bilimde ve hayatta bir takim hakikatleri ye kıymetleri akıl terazisine vurup kabul etmek zorundayız. Ruhta. aağrmsıdık, bağımsızlıktan kurtulma nisbetinde var olur. Bağımsızlık, ferd istiklâlinin, daöıa sonra topluluklardaki istiklâlin kaynağıdır. Bağımsızlık, (başkalarının kanadlariyle uçmaktan kurtulmaktır. Bağımsızlık, kişiliktir. Şahsiyet sahibi olmaktır. Kişiliği henüz kıvamını bulmamış kimseler, bu halde devam ettikleri takdirde, 'âzad kabul etmez köleler olmaktan ömürlerinin sonuna kadar çıkamazlar. İnsanlar, hangi hakikatlere inanıyorlarsa onları kendi emekleriyle elde edeceker; hangi sosyal kıymetlere bağlamıyorlarsa o kıymetleri kendi gayretleri ile araştırıp olmuş olacaklardır, İğreti su ile ruh değirmenlerini döndürmeğe kalkanlar, tanlerini Öğütülmeden zr, açına ahirete giderler. Bağımsız, kendi ksndini var etmeğe çalışandır. Bu irade kimde varsa gerçek insan olma yolunu tutmuş, kimde* yoksa ve olmasına çalışmıyorsa adamlıktan yoksul olmağa razı olmuştur. İngiliz topluluğu, kuvvetini bu hakikati hayat düsturu yapmaktan alır.. İngiliz, çok kare bağsız değil, bağımsız: dır. İngilizin inandığı vardır, alışkanlıkları vardır, bağlandığı kıymetler vardr. Hele, her zamanda ve her yerde aynı kıymetleri yalnız kendi cemiyeti için değil herkes için kabul edebilmek sosyal olgunluğun en yüksek derecesidir ki, henüz insanlık, bu kemale erişemedi. Erişir mi, erişmez mi, bilinemez!.. Dünyanın hemen her tarafında olduğu, gibi bizde de Yağsızlıkla bağımsızlık birbirine karıştırılıyor. Bu cinsten etkilerimizin tepkisi ol&n hareketleri şikâyet konusu yapmakta haklı değiliz. Sıkı tedbirler karşısında kaldığımız, zaman o tedbirlere başvuranlara kızıyoruz. Halbuki kendi hareketlerimizi ciddî bir hesaplamaya 'vursak, karşımızdakilere kızmadan Önce kendimize kızabilsek bu tepkiler kendiliğinden si linip gider. Sosyal ve politik hayatımızdaki aksamalar, gökten inmiyor; bizden çıkıyor. Onları tek adamın veya mahdud bir zümrenin eseri belle-dikçe bu düğümü çözemeyiz. Kendimizi bağımsız sandığımız Öyle ânlarımız oluyor ki, tamamiyle toağsız foir hal deyiz. Bu hal, karşılıksız mı kalacak sanıyoruz? Bir memlekette her şeyden önce aydınların (bağımsızlık duygusuna varmaları gerekir. Aydın, belli konularda fikir ve kanaat sahübi olandır. Halbuki "biz, bir öğretim merhalesini tamamlamışları aydın saymaktayız. Aydın olma, bazı bilgileri elde etme demek değildir. Bir kimse, birçok şey bilmiş, öğrenmiş olabilir. Fakat karakter dediğimiz devamlı vasıflar ve davranışlarla ruhunu bezememişse ne bilirse ve ne kadar bilirse bilsin adam değildir. "Bu sebepledir ki: insanlara bağımsızlık, dışarıdan .gelmez. Bir ferde, bir zümreye, bir millete bağımsızlık hiç kimse tarafından bağışlanamaz. Onu o ferdin, o zümrenin, o milletin ancafk kendisi elde ed'Er. Tarihteki İstiklâl muharebeleri bunu gösterir. Ferdde millet 'gibidir. Mücadelesiz bağımsızlık olmaz. Bedava adam olunmaz. Şahsiyet pahalı bir nesne... Ücreti özveridir. Bütün dileğimiz cemiyetimizde foağsızlarm azalıp bağımsızların artmasıdır. Bu yolda verebileceğimiz en doğru karar, İ5e kendimizden başlamaktır. Kapılarımızın önünü kendimiz temizliyelim ki. sokak temiz olsun. Oturanları pis bir şehri temiz tutacak belediye görülmemiştir. Çalışan ve Kalkman Türkiye Yazsın: Refik Erol 27/VI/1956 tarihli (Son Posta) dan: Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunu yalnız sultanlığın veya eski devlet umdelerinin tasfiyesi şeklinde anlamak yanlıştır. İmparatorluk, 1918 de Bir gölge varlık haline geldikten sonra, Türk milleti, eşi görülmemiş bir kahramanlıkla silâha sarılmış ve hürriyet dâvasını gerçekleştirmiye karar vermişti. Yurdumuzun batı bölümünde geçen çetin savaş yıllarının bize edindirdiği hakikatler ve tecrübeler az değildir. Öğrendiklerimizin en başında üç şey gelir: Ömürlerini çoktan bitirmiş ve içi boşalmış devlet ve politika umdelerine bağlananlayız artık. Bunların tasfiye edilmeleri lâzımdır. Sayısız eksiklerimiz vardır. Bunlar giderilmedikçe belimizi doğrultamayız. Devletin mutlaka, zaman Ölçüsünde, ekonomik bir temeli olmalıdır. Kendimize güvenebiliriz. İrademizi bir noktaya çevirdigimiz zaman,en korkunç güçlüklerin hakkından gelmek elimizdedir. Türk benliğinde inanılmaz kudret kaynakları gizlidir. Cumhuriyet Türkiyesinin ideallerini bu gerçeklikte aramak lâzımdır. Cumhuriyet, bu bakımdan, yalnız bir teşkilât değişmesi değil, aynı zamanda yep yeni bir hayat anlayışı ve bir hayat hamlesidir. Biz, onun için, ekonomik dâvamızı devrim bütünlüğünden ayıramayız. Ve, gene, onun için, genç devlet kurulur kurulmaz, gözlerimiz yurt kalkınmasına çevrilmiştir. Kendi gerçekliklerini yaratamiyan umdelerden hiç bir şey bek.enem&z. Kalkınma dâvamızın temel fikirleri de böyledir. Eksiklerimizi, bir zamanlar Sakarya boylarında olduğu gi'bi, tam bir iman v.e irade birliğiyle gidermek zorundayız. Yurd kalkınması, ancak, bir vatan işi gibi düşünülebilir. Her açılan yol, her kurulan fabrika, her yapılan silo, iüı.. topluluk hayatımızda iki taraflı bir rol oynamaktadır. 1 Memleketimizin, daha çok ekonomik değerler yaratmak ve, dolayisiyle, refah seviyesini yükseltmek ve kudretlenmek imkânlarına' kavuşuyoruz. Biz, genel olarak, bu nokta üzerinde duruyoruz. Halbuki: her şey bu kaâar değildir. 2 Donatımlarımızı tamamlamak için harcadığımız .milyarlar, memleketimizdeki is hacmini alabildiğine genişletmektedir. En çok unuttuğumuz nokta da budur iste. Vatandaşları işsiz bırakmamak, daha doğrusu yeni iş imkânları hazırlamak, çağdaş devlet politikalarımda, çeşit çeşit adlarla, çok Önemli bir yer almaktadır. «Herkese iş» parolası, bilirsiniz, İngiliz sarimlerinin bayrağı haline gelmiştir. 'Birçok memleketler, sırf iş hacmini arttırmak için, ihtiyaçları olmadığı halde, yeni yollar yaptırırlar liman donatımlarını değiştirirler. Hattâ, ilk bakışta, geniş yatırımların mânasını anlamakta güçlük çekersiniz. Fakat gaye, işsizliği önlemek ve vatandaşları kaygılarından kurtarmaktır. Çağdaş devletin sosya1 görevleri de olduğunu unutmamak lâzımdır. Bizim durumumuz çok 'başkadır. Yurt ekonomimiz henüz kuruluş halimdedir. Onun için, bitirmiye çalıştığımız bayındırlık işleri, ihtiyaçlarımızın an-dsk minimini bir kısmını cevaplandırabilir. Fakat bu teşebbüsler, aynı zamanda, (başlı başına bir iş politikası sayılmağa değer. Sözgelişi, Sarıyer Barajına harcanan paradan Türk İşçisi faydalanmaktadır. Her işletilen maden ocağı, her fabrika, dolayısiyle, her yatırım böyledir. Demek oluyor ki : Bayındırlık dâvamız, aynı zamanda sos yal bir dâvadır da. Bayındırlık hamlemizin başladığı günden beri, memleketimizde gözümüze ilişecek kadar yer yer değişmeler (görmekteyiz. Barajda çalışan köylülerin Sakarya sırtlarında yaptıkları kerpiç evler, insana Avrupa köylerini hatırlatır. Köye yeni yapı üslûbu girmeye başlamıştır. Kerpiç evler yarın hiç şüphesiz 'bet onla saçaktır. Türk köylüsünün dünya ve hayat görüşü de durmadan değişmektedir. Geniş ölçüde bir çalışma sisteminin nasıl işlediğini göre göre Türk köylüsü, emeğin değerini ve disiplinini de kavramış oluyor. Bayındırlık ve yatırım politikamızı bir bütün olarak düşünürseniz geniş, tesirlerini daha iyi anlarsınız. Türkiye zaman Ölçüsünde bir tempoyla çalışıyor, zaman ölçüsünde bir topluluk haline geliyor ve gene zaman Ölçüsünde kudreti eniyor. İdeolojisini gerçekleştiremiyen her devrim, konusuz kalabilir. Halbukî biz, 'giriştiğimiz kalkınma hamlesiyle Türk Devriminin, Türk demokrasisinin en sağlam temellerini atmış bulunuyoruz. Böyle-yüksek bir dâvada Türk gönülleri, ancak, bileşebilir. Hükümet, Basın ve Ucuzluk Yazan: Yakup Kadri Karaosmanoğlu 29/VI/1956 tarihli (Tercüman) dan: Tabii, farkındasmizdır: Son Basın Kanunu yürürlüğe girdili günden beri, müstakil Türk gazetelerinin çoğu, hükûmete karşı küskün bir tavır takınmış bulunuyor. Artık, bunlarda ne ağır tenkidli başyazılardan, ne hafif" nükteli fıkralardan, ne de muhabir mektuplarından hiç bir eser görülmemekte; hükümetin iyi veya kötü bütün icraatı derin bir sükût ile karşılanmakta; (belli başlı devlet ve politika adamlarımızın her vesile ile temaşaya alıştığımız resimlerine bile yer verilmemektedir. Bu gazetelerin bazıları, hattâ o mühim zatların İstanbula gelip gidişlerinde bile bahse lüzum 'görmüyor. Hülâsa, hükümetle resmî çevrelerle basın âlemi arasında öyle bir uçurum açılmıştır ki bunun bir yakasından öbür yakasına ne bir ses, ne bir nefes sızıyor. Bu yüzden, gazetelerimiz, bir takım resimli Magazinleri andırmaya ve millî çeşnilerini kaybetmeye başlamıştır. Hani, Türk okurları, arasıra bas sayfalarda ya göğsü bağrı açık !bir eroin kaçakçısının, ya başı sımsıkı örtülü bir satbikalı kadının, yahut da Bere'li.. çember sakallı bir muska satıcısının resmine rasgelmeseler, bu Magazinlerin de Türkiyeden başka bir memlekette çıktığına hükmedebilirler. İyi ama, bu küskünlük ne zamana kadar devam edecek böyle? İnsanın içine adetâ hüzün çöküyor ve her iki tarafa «Bırakın, sizi 'barıştıralım!» diyeceği geliyor. Bunun için de, doğrusu, ortada vesile yok değil. Meselâ Mil lî Korunma Kanunu Sahasında, Hükûmetin, hayat pahalılığına karşı aldığı son tedbirleri, Matbuat, az çok kendi eseri ve kendi zaferi gibi telâkki edip kendi kendine diyebilir ki: «Nihayet, yıllardan beri yaptığım ibaşlıca mücadeleden hükümet yardımiyle muvaffak olarak çıktım. İktidarla aramdaki en ıbüyük dâva, geçim sıkıntısı dâvası değil miydi? Ben hayat pahalılığı var diyordum.; o yok diyordu. Şimdi son tedbirlerin lüzumunu hissetmek suretiyle bana bu iddiamda hak vermiş oluyor ve anlayışta daha ileri giderek hayat pahalılığına karşı' benim . bile aklımdan geçmiyen bir mücadeleye girişiyor; yani benim dediğimden, dileğimden daha fazlasını yapıyor. Şu halde...» Evet, şu halde. Basınla Hükümet arasında, hiç denilse, bu mühim nokta üzerinde bir anlaşma hasıl olmak lâzımı gelmez miydi? Lâzımgelirdi ama, nedendir bilmiyoruz, gelmedi. Müstakil gazeteler hâlâ küskün küskün susup duruyorlar ve bu müşterek dâvada "bile hükümetle işbirliği etmekten çekiniyorlar. Bu halin sebebini araştırmağa kalkışmayacağım. Zira, bunu bulup çıkarmak için uzun bir ruh tshliline girişmek zorunda kalacağım. Böyle bir ruh tahliline ise, ne zaman ne zemin müsaittir. Ancak, bu münasebete şunu. söyleyebilirim ki, hayat pahalılığına karşı mücadele gibi doğrudan doğruya ne yakından yakma halk efkârı ile ilgili bir harekette, matbuatın büyük bir kısmının kendini (Na Mevcut!) ilân edişi, ancak hükümetin zararına bir hâdise sayılabilir. Yıllardan beri, halkın iktisadî, içtimaî ve hattâ ahlâkî bünyesini kemirip durmakta olan (ihtikâr hastalığının teşhisini ilk koyan matbuattı. Bunun tedavisi için alman tedbirlerin tatbiki esnasında da pek âlâ i?e yarayabilirdi. Montrö! Yazan: Nureiiin Ariam 30/VÎ/1956 tarihli (Ulus) tan: Bir taraftan Kıbrıs'ta fesat ocakları kaynatan Yunanlılar, Lozan muahedesini -tırnaklamağa yeltenerek Akdeniz'i bulandırmağa kalkışmakla yetinemiyordu Bâr Yunan (gazetesi Montrö muahedesine de dil uzatıyor; Rus Dışişleri Komiserinden bu muahedeyi de yırtmasını bu suretle Rusyanın Akdenize inmesini istiyor. Kısacası tarihe göz gezdirecek olursak görürüz: Boğazlar meselesi Kaynarca muahedesi ile başlar. Bu muahede, 21 temmuz tarihinde imzalanmıştı. Bu muahedeyi imzalıyacak olan Rus murahhası, Prens Pepen'in imzalanacak kâğıtlar dört gün önceden haeır olduğu halde bunları dört gün bekletmiş. «Tam 21 temmuzda imzalamıştı. Bu da sebepsiz değildi. Büyük Petro'nun Prut nehri üzerindeki yenilgisi 21 temmuza rastlamıştı. Prens Pepenin Kaynarcayı tam o tarihte imzalatmak suretiyle tarihî (bir lekeyi silmek istemişti. Tarihin felâgatine bakınız: Biz Montrö mu kaveksini 21 temmuzda imzalamak suretiyle Boğazlar meselesini mesele olmaktan çıkarmış bulunuyoruz. Kaynarca .muahedesinin imzalandığı sırada İngiltere Rusya'nın güneye doğru sarkmasını istemiyordu onun için Boğazlar meselesiyle ilgileniyor. Fakat birinci büyük harbte Rusları elde edebilmek için Boğazlar Ruslar'a vaad ediliyordu. Lâkin Miralay Mustafa Kemâl'in komutasında savaşan Mehmetçikler saldırgan dalgaları eritmiş. O günlerde Çarlık da tahtı, tacı ile çökmüştü: 1936 yılı 21 temmuzunda imzaladığımız mukavale ile tarihe önemli bir başarı da kaydetmiştik. Bu mukavele Büyük Millet Meclisinde tasdik edildiği gün İnönü, verdiği bir söylevde demişti ki: «Hukuken boğazlara kayıtsız hâkim olduğumuz zaman, yani teslih etmiş olduğumuz zamanda dahi söylüyorsun ki beynelmilel siyasette müstakim, sulhçü Jbir yol takip etmekten ayrılmıyacağız. Bizim bu siyasetimizi hoş görenler, bizimle beraber çalışmaktan istifade edeceklerdir. Bizim bu siyaseti gizden ayrı bir siyaset takip edeceğimizi umanlar elbette inkisara uğrayacaklardır.» Bu sözler Türklerin herzaman barışçı olduğunu ne büyük belagatle beiriir. Hal böyle iken bir Yunan çetesinin savurduğu herzelere bakınız Çanakkale Boğazından geçenler oradaki yamaçların birinde (18 mart) tarihinin beyaz taşlarla yazılmış olduğunü görürler Bizden olmıyanlar, bizi anlamayanlar anlamalıdırlar ki bir 21 temmuzun başında bin 18mart nöbet bekliyor!
OLAYLARIN TAKVİMİ 1 Haziran 1956 Mütareke hattı civarında bir bölge (Güney Kore) : Korede bulunan Türk kuvvetleri, bugün burada bir tatbikat yapmışlardır. Tatbikat, sekizinci Amerikan ordusu kumandanı general İ. D. White ve general Robert Montageu tarafından takip edilmiştir. General White, kendisine bu derecede tesir eden cesur başarılı bir tatbikat hayatında ilk defa takip ettiğini söylemiştir. 2 Haziran 1956 Ottawa : Kanada ordu makamlarının bugün (bildirdiklerine göre, Nato üyesi altı memlekete 1.100 ton askerî malzeme sevkedilecektir. Bu malzemenin 720 tonu Türkiyeye geri kalan kısmı da Portekiz, Danimarka, İtalya, Hollanda, ve Relçikaya sevkedilecektir. 11 yük gemisiyle nakledilecek bu malzeme Thompson makineli tabancaları, kamyonlar, topçu traktörleri, jeneratörler kam yon için yedek parçalar ve cephaneden müteşekkildir. 5 Haziran 1956 Washington : Temsilciler meclisinin Cumhuriyetçi ve Demokrat üyelerinden müteşekkil altı kişilik bir komisyon, 11 ekim 15 kasım tarihleri arasında Orta - doğuda yaptıkları tetkik gezisine dair bir rapor hazırlıyarak bugün kongreye vermişlerdir. Clement Zabibocki (Demokrs.it), John Jarman (Demokrat) , Robert Byrd (Demokrat), Walter Judd (Cumhuriyetçi), Maguaritte Stitt (Cumhuriyetçi),. Ve Ross Adair'in (Cumhuriyetçi) muhtelif memleketlere dair hazırladıkları raporda şöyle denilmektedir: Türkiye Birledik Amerikanın en güvenilir dostu Batı müdafaasının en kuvvetli kalesi olan Türkiyeye iktisadî yardım ehemmiyetli miktarda arttırılmalıdır. Yunanistan İngiltere ile Yunanistan arasmda Kıbrıs mevzuunda doğan ihtilâf, Yunanistanı desteklememiş olması dolayısiyie Birleşik Amerikanım bu memleket üzerindeki nüfuzunun azalmasına sebep olmuştur. Yunan komünistleri de bu mevzuu istismar etmektedirler. Kudüs Arap - İsrail ihtilâfına hal çaresi bulununcaya kadar Birleşik Amerikanm İsraile silâh vermesi zaruridir. Birleşik Amerika hükûmeti, Arap memleketlerinin komünistlerden tedarik ettikleri silâhlarla bu bölgede sulhu tehdit eder bir üstünlüğe sahip olmasının Önlemelidir. Raporda İsrail'in Arap devletlerini silahlanmakta haklı gösterecek, tecavüzkâr hareketleri takibih edilmekte ve şöyle denilmektedir: «Orta - doğu ile alâkalı olanlara düşen vazife, İsrail veya Arap devletlerinin yeni bir harbe başlamasına mâni. olmak aynı zamanda her iki tarafı komünist ağına düşmekten korumaktır. « Haziran 1956 Roma : Bir müddet evvel Türkiyeyi ziyaret etmiş olan İtalyan parlâmento heyetinin gezisini iade maksadiyle hâlen Romada bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisi Reis vekillerinden Bursa mebusu Agâh Erozan'm riyasetindeki Türk -parlâmento heyetinin tetkik ve temaslarma İtalyan matbuatı geniş yer vermektedir. Gazeteler evvelki gün Napoliye varmış olan heyetin karşılanışının iki millet arasındaki mevcut dostluğun yeni feir tezahürünü teşkil ettiğini yazmaktadırlar. Ayrıca gazetelerin bildirdiğine göre, parlamento heyeti şerefine Napolide tertip edilen ziyafetlerde verilen nutuklarda Türk - İtalyan dostluğunun şumül ve ehemmiyeti belirtilmiş ve karşılıklı ziyaretlerin bu dostluğu daha da takviye edeceği "hususları teyid edilmiştir. 7 Haziran 1956 Washington : Amerikada münteşir Saturday Ev-e ning Post dergisinin 5 haziran tarihli nüshasında. «Türkiyenin de Kıbrıs meselesinde söz hakkı vardır» başlıklı "bir başmakale intis.ar etmiştir. Bu yazıda «Seli Determination» prensibinin körü körüne tatbikinin ve Adanm Yunanistana verilmesinin halledebileceği meselelerden çok yeni meseleler yaratacağını (belirtmekte ve «Adanm Yunanistan için stratejik ehemmiyeti yoktur amma, Türkiye için ve Batının Orta - doşnida muhafaza etmek zorunda bulunduğu kuvvet durumu için siyasî mânası vardır» demektedir. Başyazar, meselenin «.Şelf Determination» dan başka veçheleri de bulunduğunu, adanın ekonomik, coğrafi ve stratejik bakımlardan tamamiyle Türkiyeye bağlı ve yakın olduğunu yazdıktan sonra makal-syi şöyle sona er--dirmektedir:d Şunu da hatırlatmak gerekir ki, kendini idare meselesi ile Şelf determina tion arasında fark mevcuttur. Kıbrıslıların azamî muhtariyet istemekte hakları vardır. İngiltere de bu arzuyu tatmin için büyük gayret sarf etmiş tir. Ancak gerek Türkiyenin gerek İngilterenin milletlerarası gerginliklerinin mevcut olduğu şu zamanda Yunan tabiiyetinde hiç bulunmamış olan 400.000 Kıbrıslının kendilerini 683 mil uzaktaki istikrarsız; bir hükümetin kontrolü altına koymak hakkını reddetmek hususundaki tezleri kuvvetlidir. Paris : Fransız hükümetinin resmî dâvetine icabetle beraberindeki heyetle bir haftadan beri Pariste (bulunmakta olan Maarif Vekili Ahmet Özel hazırlanan program gereğince muhtelif kültür müesseselerini gezmiş ve Türk Fransız kültür anlaşması görüşmelerine iştirak etmiştir. Bu konuşmalar çok samimî bir 'hava içinde ve cok verimli bir halde devam etmektedir. Maarif Vekili bu sabah saat 10 da Ely-see sarayında Reisicumhur Rene Coty tarafından kabul edilmiştir. Yarım saat süren bu kabulde Büyükelçimiz Numan Menemencioğlu da hazır bulunmuştur. Fransız Hariciye Nazırı adına Rene Massıglı dün Maarif Vekili şerefine verdiği ziyafette nutuklar teati -edilmiş ve Maarif Vekili Fransız hükümetine teşekkürlerini bildirdikten va bu ziyafetin Türk - Fransız asırdide kültür bağlarını sıklaştıracanı belirttikten sonra ezcümle demiştir ki: «Kültürel münasebetlerin karşılıklı anlayış zihniyeti müessir bir şekilde hizmet etmek meziyet ve kudretine mâlik olduğuna ve ,bu temasların memleketimizin entelektüel hayatını zenginleştireceğine kaniyiz. Türk - Fransız kültür anlaşması muhtelit komisyonunun memleketlerimiz arasında Fransız fikriyatının cihanşümul bir seviyeye ulaştığı sahada işbirliği yapabilmeleri için en müessir imkânları bulacağına inancım vardır.» Bu sabah Zafer abidesine çelenk koyan Maarif Vekili Ahmet Özel yarın öğleden sonra Türkiyeye hareket edecektir. Roma : İtalyan parlâmento heyetinin ziyaretini iade etmek maksadivle İtalya'ya davet edilmiş elan parlâmento ve basın heyetimiz Romadaki ziyaretlerine devam etmektedir. Napolide gösterilen misafirperverlikten sonra Roma'da da memleketimize kargı büyük sempati tezahüratı davam etmiştir. Roma Belediye Reisinin vermiş olduğu muhteşem resmi kabulü müteakip gece de Turizm dairesi tarafından çok samimî geçen bir akşam yemeği verilmiştir. Parlâmento heyetimiz İtalyan senatosunu da ziyaret etmiş, başkan ye üyeleri tarafından karşılanmıştır. Bunu müteakip İtalyan mebusan meclisi ziyaret edilmiştir. Meclis toplantı halinde bulunmadığından heyetimiz meclis reis ve temsilcileri tarafından hararetle selâmlanmıştır. îtayan Reisicumhuru son ekselans Gronehi heyetimizi makamında kabul etmiştir. Evvelâ heyet Cumhurbaşkanına takdim edilmiştir. Heyetimiz başkanının gösterilen hararetli misafirperverliğe teşekkür etmesi üzerine Reisicumhur kısa bir konuşma yapmış ve Türkleri Avrupa sulhunun müşterek müdafileri olarak selâmladığını ifade etmiştir. Reisicumhur parlâmento heyetlerinin karşılıklı ziyaretlerinden çok iyi neticeler alınabileceğini ifade ederek, bu gidip gelmelerin sadece .bir nezaket ziyareti mahiyetinde olmayıp iki memleketin müşterek menfaatlerine uygun olduğunu Avrupa' sulhu için bu iki milletin beraberce çalışması ve beraber yaşaması lâzım geldiğini beyan etmiştir. Bütün 'bu resmi kabullerde Roma Büyükelçimiz Cevad Açıkalın da hazır bulunmuştur. Bu ziyaretlerden sonra Villa Madama da İtalya Hariciye nezareti tarafından bir öğle yemeği verilmiştir. Bu toplantı Türk İtalyan mü nasebetierinin samimî inkişafı hakkında karşılıklı fikir teatisine vesile olmuştur. Yemekte İtalyan Hariciyesi-siyasî müsteşarı aşağıdaki nutku söylemiştir: «Büyük Millet Meclisinin muhterem Reis Vekili ve muhterem azaları, Türkiye Büyük Millet Meclisinin mümtar ve değerli azalarından bir kısmını bugün misafir etmekle geref ve derin bir haz duymaktayım. Msmleketlerimir-arasmdaki dostluk, anlayış ve işbirliği, temelleri daimî menfaatlerin müşterek oluşuna, siyasî ve ideolojik anlayışların vs kültürel münasebetlerin uzun ve devamlı ananesine dayanan bir realitedir. Türk - İtalyan dostluğunun tarifi için . kullandığınız veciz cümlelerden sonra benim, söyliyeceklerim de belki bir tekrardan ibarettir. Fakat mevedet ve muhalefet âleminde tekrarlanan sözlerden hiç kimsenin gına getirdiğini .beşer munşabeatı daha kaydetmemiştir. Müteaddit asırlarla hesaplanan uzun. bir maziye göz atıldığı zaman memleketlerimiz arasında çeşitli iktisadî, siyasî v.e kültürel immaseToatm cari olduğunu görüyoruz. Asırlar boyunca bu münaselbat icabatı zamana göre tabii, olarak inkişaf etmiştir. Fakat Türk -İtalyan münasebatın asıl vasfı mümeyyizi şudur ki Türk ve İtalyan milletleri arasındaki münasebat daima hadisatı şunun ivicaclı inkişafları üstünde iki milletin gayesi ve müşterek mameleki olarak yaşamıştır. Bugün dünya sulh ve huzurunun bir kavşak noktası olan Akdenizin (bilhassa hassas bölgelerinde kâin memleketlerimiz kendilerine millî şuurlarının çizdiği hür serbest ve demokratik yolda metin hatvelerle yürürlerken mukadder olarak yine birbirlerini bulmuşlar ve hem kendi menfaatleri v.e hem de içinde yaşadıkları hür ve sulhsever dünyanın imanlı hadimleri olarak Atlantik Paktı içinde birleşmişlerdir. Coğrafî şartlar ve hele dünya hadisatı memleketlerimize öyle ;bir kader birliği nasip etmiştir kî Türk - İtalyan dostluğu artık her iki memleketin bekası için olduğu kadar hür dünyanın selâmeti irin de şart olan bir unsur olmuştur. Muhterem İtalyan meslektaşlarımızın memleketimizi ziyareti esnasında gördükleri ve zati devletinizin ifade buyurmuş olduğu veçhile Türkiye bütün enerjisi ile muazzam bir kalkınma mücadelesine girişmiştir. Bu dâva bizim için bir hayat davasıdır. Memleketlerimiz arasındaki müsebetin iktisadî v.e teknik sektörde daha sıkı bir işbirliğine müncer olması hususunda izhar etmiş olduğumuz temenniyi büyük bir memnuniyet ve şükranla kaydediyorum. Bizim de arzumuz dost ve müttefik İtalyanm mükemmel sanayiinin memleketimizde kendisine lâyık ve dostluğun icap ettirdiği mevkii ahz etmesini görmektir. Milletler ve memleketler öyle şartlar altında yaşamaya mecburdurlar ki iktisaden kuvvetli olmaya çalışmayan milletlerin bu şeraiti iktiham .etmelerine imkân yoktur. Ve bunun içindir ki bu gayeye matuf olarak dost ve müttfefiklerin bir birlerine yardım etmeleri artık riyazi bir hakikat ve zaruret mahiyetini iktisap etmiştir. Muhterem arkadaşlarım milletleri saadete isal eden yegâne yol sulhtur. Fakat sulhun muhafazası ve temini bitmez tükenmez çeşitli fedakârlıkları istilzam, eder. Aynı gayeye bağlı olan milletlerin bu fedakârlıkları müştereken mütalâa edip birbirlerine yardım etmekte bugün üstün beşerî bir vazifedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi adına ve buradaki hazır arkadaşlarımla beraber size ve İtalyan hükümetine tekrar candan teşekkürlerimi arzeder ve İtalyan milletinin refah ve saadetine sayın Reisicumhurunuzun saadetine kadehimi kaldırmaya müsaadenizi rica ederim.» 11 Haziran 1956 Be'ğrad : Muharrir Yaşar Nabi Nayır'm başkanlığındaki Türk Kültür Heyeti buıgün akşam üzeri Belgrad'a gelmiştir.Türkiye ile kültürel münasebetler tesis etmekle vazife'i komisvonun davetlisi olan Türk Kültür Heyeti Yugoslavya'da iki hafta kalacak ve 'bu arada Şaraybosna, Dubrovnik, Zagrep ve Üsküp'ü ziyaret edecektir. Atina : Birleşmiş Milletler Dünya Sağlık Teşkilâtının .tertip etmiş olduğu Orta doğu bölgesi sıtma savaş kongresi bugün Atina'da çalışmalarına başlamıştır. Türkiyenin de katıMıJı bu kongreye "bütün Orta ve Yakın Do&u ve Akdeniz memleketleri davet edilmişti. Bunlar arasında yalnız Arap memleketleri İsrail'in iştiraki yüzünden kongre çalışmalarına katılmamışlardır. Kongrede bilhassa Orta doğu bölgesinde sıtma taşıyan sivri sineklerin D.D. T.' ye karsı göstermekte olduğu mukavemet bahis mevzuu olacak vs bu bölgedeki sıtma sahalarında, yapılacak çalışmalar dünya sağlık teşkilâtının ne şekilde yardımlarda bulunabileceği tesbit edilecektir. İstatistiklere göre, sivri sinekler D.D. T.' nin keşfinden bugüne kadar geçen zaman içinde ıbu ilâca karşı % 78 muafiyet kesto etmişlerdir. Kongre 19 haziranda nihayetlenecektir. 13 Haziran 1956 Londra : Bugün Avam Kamarasında söz alan İngiltere Başvekili Sir Anthony Eden Türk - İngiliz dostluğundan sitayişkâr bir şekilde bahsetmiş ve bu arada ezcümle şunları söylemiştir: Bundan otuz yıl kadar önce, ilk defa olarak Avam Kamarasında yer aldığım zaman Türkiye ile İngilterenin arası iyi değildi. Mecliste söylediğim, ilk nutuklardan birinde. Yakın ve Orta doğuda sulhun ve istikrarın hüküm sürebilmesi için Türkiye ile dost olmamızın hayatî zarureti üzerinde durmuştum. Bu düşüncemi hâlâ muhafaza etmekteyim. Nitekim, arkadaşlarımda birlikte, bu dostluğun yeniden tehlikeye girmemesi için elimden gelen -gayreti sarfetmeğe azmetmiş bulunuyorum.» 16 Haziran 1956 Atina : 6 eylül günü Türkiyenin Selanik Konsoloshanesinde vukua gelen dinamit hâ dises'i hakkında yapılan tahkikat sonunda Türk Konsolosu ile Konsolos yardımcısının manen suçlu oldukları iddia edilmişti. Bu sabah Selanik Savcılığı tarafından yayınlanan kararda Konsolos i'e yardımcısının bu hâdiseyle hidbir ilgisi bulunmadığı beyan «dilmektedir. Bununla (beraber Kavas Mehmet Hasan oğlu 'nun suikasti bizzat tertiplediği ve talelbe Oktay Ergin'in de Kavas'ı teşvik ettiği, bu sabah yayınlanan kararda teyiden beyan olunmaktadır. Memleketin, dış münasebetlerine zarar vermesi mümkün 'bu suçun cezası üç ay ilâ üç sene hapistir. Ayni maddeye göre. isnat olunan suç başka bir devletin mukabele biknisline yol açarsa ceza otuz yıla kadar arttırılabilir. Şimdiki halde muvakkaten serbest bırakılmış olan iki sanığın karar aleyhinde istinaf muhakemesine müracaata hakkı vardır. Londra : London Press Service Diplomatik muhabiri şunları yazıyor: «Türk milletinin Kıbrıs'taki tethişçilik karşısındaki politikası hakkında dünyanın herhangi bir yerinde herhan gi bir şü.phs ininde bulunan var idiyse, çarşamba günü Türkiye Büyük Millet Meclisinin oybirliği ile almış olduğu kararın bunları izale etmiş olması lâzımdır. Yunan Parlâmentosu başkanı Mr. Rodopulos tarafından dünya Parlâmentolarına gönderilen ve Kıbrıs Türklerini tethişçilikle itham eden mesaja cevap teşkil etmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisinin bir takriri ittifak ile kabul edilmiştir. Ankara'dan gelen haberlerden henüz Büyük Millet Meclisinin parlâmentolara göndereceği mesajın son şeklini alarak gönderilip gönderilmediği belli değildir. İngilterenin Birleşmiş MiBetler nezdindeki daimî delegesi Sir Pierson Dixon'un Birleşmiş Milletler üyelerine tevzi edilmiş o'an Yunan muhtırası hakkında yaptığı konuşma nazarı iti-bare alındığında, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Dünya Parlamen tolarma gönderilecek olan mesajın met ni Londra'ya vasıİ olduğu zaman ne kadar büyük bir alâka ile karşılanacağı tahmin edilebilir. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu kararı Hariciye Vekili Prof. Fuat Köprülü' nün yapmış olduğu konuşmayı müteakip almıştır. Yunan Meclisi Başkanı M. Rodopulos'un dünya parlâmentolarına göndermiş olduğu mesajın metnini Meclis huzurunda okuduktan son ra Prof. Fuat Köprülü Kıbrıstaki tethişçi EOKA teşkilâtının mahiyetini açıklamış. EOKAnm Yunanistandan Kıb rısa gizlice sivil kıyafetinde gönderilmiş olan Yunan subayları ile bazı tethişeifik mütehassıs ve gönüllülerinden mütevekkil olduğunu, "bir seneyi mütecaviz bir zamandan beri bu teşkilâtın zor ye dehşet salmak suretiyle Kıbrıs'm Yunanistana ilhakını tahakkuka çalıştığını, Rumca konuşan Kılbrıslılar dan büyük bir kısmının EOKA' yi tas vip etmemekte olmasına rağmen bunların tedhişçilerin tazyiki altında sindirilmiş olduğunu b.eyan etmiştir. Hariciye Vekili Prof. Fuat Köprülü devamla Kıbrıs Türklerinin bugüne kadar sabır ve tahammül'eriyle temayüz etmiş olduklarını, anavatanları Türkiyenin azmine ve sebatına, İngiliz ida resinin adalet ve basiretine ve cihan efkârı umumiyesinin nısıetine itimatla rı olduğunu, erlerinde Türkiyeden gön derilmiş veya Türkiyeden gelme para ile satın alınmış silâhları aslâ bulunmadığını, Yunanistan Meclis Reisinin bütün dünya parlâmentolarına gönderdiği mesajında tethişçilik yapmakla ve barbarlıkla itham- ettiği cemaatın boyle bir cemaat olmadığını ilâve etmiştir. Bundan sonra Hariciye Vekili Yunan Meclis Reisinin mesajının şu gayeleri gütmekte onduğunu belirtmiştir: Kıbrıs Türklerine karşı husumet yaratmak, tethişiçileri birer mazlum kahraman gibi göstermek, cihan efkârı umumiyesinde Enosis lehine sempati u-yandırmak, bu seneki Birleşmiş Milletler genel kurulu gündemine Kıbrıs meSelesinin alınmasını temin için zemin hazırlamak. Bu münasebetle, Prof. Fuat Köprülü Türk hükümetinin işin içyüzünü her yerde bütün meşru vasıtalarla izaha bütün' imkârjfiariyle gayret göstermeye devam edeceğini, ve bunu yaparken de Türk - Yunan dostluk ve ittifakına Türkiyenin verdiği kıymet ve ehemmiyetin daima tebarüz ettirileceğini söylemiştir. 18 Haziran 1956 Barselon : Türkiye'nin Madrid Büyükelçisi Feridun Cemal Erkin bugün Barselon'a gelmiştir. Büyükelçi refakatinde Türkiye'nin Barselon Konsolosu ile diğer bazı şahsiyetler olduğu halde milletlerarası fuar tesislerini gezmiştir. 24 Haziran 1956 Bağdad, (Hususî Muhabirimiz bildiriyor) : Irak'a' gelmiş olan Türkkuşu ekibi, dün sabahleyin Bağdad şehrini ziyaret ettikten sonra, Öğleyin, Irak Kralının özel uçağı ile Bağdad'm 120 kilometre ilerisinde, bulunan Hatobaniye hava üs süne gitmişlerdir. Habhaniye hava üssünde, Türk heyeti başlarında Aydın millet vekili ve Türk Harva Kurumu ikinci reisi Oevat Ülkü, İbrahim Kirazoğlu Abbas Çetin ve albay Burhanettin Göksel olduğu halde Kral Faysal'm başyaveri tarafından karşılanmışlardır.Irak Kralı Türkkuşu heyetini kabul edip kendilerini izaz eylemiş ve çaya alakoy muştur. Bu arada heyet başkanı Cevat Ülkü Türkiye Cumhurreisi Celâl Bayar'ın Irak hükümdarına gönderdiği özeil mesajı ve Türk Hava Kurumu tarafından hazırlanmış olan .büyük Atatürk'ün nutkunun İngilizce nüshasını takdim et mistir. Atatürk'ün nutkunu alan Kral Faysal,«bu bizim için çok muazzez bir hâtıra ve kıymetli bir hazine olarak kakacak ve muhafaza edilecektir.» demiştir. Bundan sonra-, heyet başkanı Irak kralına Türk Hava Kurumunun altın madalyasını ve Kurumun, şimdiye kadar olan faaliyetlerine ait albümü takdim etmiştir. Söz alan Irak Kralı Faysal, Türkkuşu ekibinin Irak'ı ziyaretinden ve yaptığı gösterilerden dolayı memnunluğunu iz har etmiş, Türk Hava Kurumunun Tür kiye'de yapılmakta olan kurslara ve (gösterilere Irak .gençlerini davet etmesinden dolayı büyük bir haz ve zevk duyduğunu beyan etmiştir. Bundan sonra Kralın huzurundan ayrılan heyet uçakla tekrar Bağdad'a avdet etmiş ve Türkiye elçiliğinde teref-^lerine tertip edilen kokteyl partide bulunmuştur. Bu kokteyl partide, Irak devleti ricali Bağdad Paktına dahil olan devletler Büyükelçileri ve şehrin muteberani ha zır bulunmakta idiler. Bu kokteyl sırasında, Aydın millet vekili ve Türk Hava Kurumu ikinci başkanı Cevat ÜI kü söz alarak: Türk Hava Kurumunun şahsında Türk milletinin temsilcisi olarak Irak hududuna girildiği andan itibaren gerek Irak tayyare cemiyeti reisi Sabah Said beyin gerekse bütün Irak milletinin göstermiş bulundukları yakın .alâka ve dostluktan duydukları memnuniyeti hislerini ifadeden aciz bulunduklarını Türk Irak havacılarının müşterek çalışmalarının gelecekte en sağlam bir garanti olacağını, bu tarzda yapılacak da ha bir çok ziyaretlerden her iki tarafın da büyük memnuniyet duyacağını ve Türkkuşu okullarında Iraklı kız ve er kek çocuklarını yetiştirmekle bahtiyar lık duyacaklarını, bu seyahat sırasında her türlü yorgunluğa katlanarak Türk ocaklarına gösterilen alâkadan dolayı naçiz bir hâtıra olarak Türk Ha va Kururmunun gümüş madalyasını I-rak tayyare cemiyeti reisi Sabah Said beye takdim etmekten bahtiyarlık duy duğunu, ifade etmiştir. Bundan sonra söz ajan Irak tayyare cemiyeti reisi Sabah bey Türk heyeti başkanının söylediği sözlere teşekkür etmiş ve Türkiye Büyükelçisi muzaffer Göksen'e ipekten mamul bir Türk ve Irak bayrağını takdim etmiştir. Irak tayyare cemiyeti reisi, bunu müteakip Türk heyeti mensuplarına Irak tayyare cemiyetinin gümüş madalyasını tevzi etmiştir. 26 Haziran 1956 Tokyo : Koredeki Türk tugayına mensup olup, genç bir Koreliyi katletmekten idama mahkûm edilmiş bulunan onbaşı Şahin doğan hakkındaki hüküm asılmak suretiyle infaz edilmiştir. Washin:gton : Ohio meb'usu. France Bolton memleketimizde yeni kurulmuş bulunan Flo-rence Nightîngale hemşire mektepleri ve hastahaneleri tesisi idare heyeti üyeleğini kabul ettiğini Washington'da kendisi ile görüşen tesis başkanı Afyon mebusu Riza Çerçel'e bildirmiştir. Tesisin maksadı memleketimizde hemşire okulları ve hastahane'ıer kurup yaşatmak ve mevcutlara yardım etmektir. Diğer taraftan Kaliforniya'da dünya zelzele mühendisleri kongresine iştirak eden İzmir mebusu Nuriye Pınar Washingtona dönmüş ve burada kongre ve basın mensupları ile temas ederek memleketimiz meseleleri hakkında kendilerine izahat vermiştir. 28 Haziran 1956 Bağdad : Türk Hava Kurumu ekibi Musul'daki hava .gösterilerini tam bir muvaıffakiyetle yapmıştır. Sabahın erken saatlerinde civar kasabalardan gelenlerle birlikte 90 bine varan Musul'lu hava alanını doldurmuştur. Türk - Irak millî marşlarından sonra gösterilere ibaş-lıyan Türkkuşu kız ve erkek havacılarının grup halindeki atlayışları, muntazam akrobasi hareketleri takdirce karşılanmış ve bilhassa bir hareketin yarattığı heyecan emsalsiz olmuştur. Gösterileri izah eden Iraklı spiker elinde Türk-Irak bayraklariyle Türk Kızla rina hitaben "Türk kızı, serıi erkeklerle omuz omuza, atıldığın bu mücadeleden dolayı tebrik eder ve candan alkışlarız. Azmini kırma, çalışmana devam et» demiştir. (Bilahare Irak kızlarına hitaben onları da aynı yola teşvik etmiştir. Iraklı havacılar, havacılarımızın hareketlerinde büyük bir talim ve terbiye üstünlüğü müşahede ettiklerini ve hatasız yapılan bu hareketlerin hassaten tertiplenmiş plânlara göre saniyesi saniyesine zamanında cereyan etmiş bulunmasını Türkiye'de en ileri havacılık seviyesinin ifadesi olduğunu, ıbu suretle son yıllarda bütün Türk havacılarının beynelmilel temaslarcîaH muvaffakiyet sebeplerinin anlaşılmış bulunduğunu söylemekteydiler. Türk Hava Kuvvetleri kumandanı Irak Kraliyet Hava Kuvvetleri kumandanına yolladığı mesajda, bütün bunların gelecek için büyük ümitler bahşettiğini beyan etmekte ve Türk havacılarının en halisane dileklerini göndermektedir. Dünkü gösterilerden sonra başkan Cevat Ülkü, İbrahim Kirazoğlu, Aftibas Çetin, albay (Burhan Gökselden müteşekkil bir heyet Türk Konsolosluğunu ziyaret etmiştir. Garnizon kumandanı tarafından ordu evinde heyet şerefine bir ziyafet verilmiştir. Sarsank Kraliyet sayfiyesinde de ağırlanacak o'ân heyet cuma günü saat 17 de Etimesgut hava alanında bulunmak üzere Irak'tan ayrılacaktır. Mısırın bize karsı hissiyatı Yazan: Hüseyin Cahil Yalçın 9/VÎ/956 tarihli (Ulus) tan: Kral Faruk Mısır'dan çıkarıldı. Faika* Türkler ve Türkiye aleyhindeki düşmanlığı Mısır'a hâkim olan siyasî şeflere miras bıraktı. Mısır milletinin bu düşmanlığı payi aşmakta olduğunu zannetmeyiz. Çünkü bir ara, aynı bayrak, aynı ideal altında asırlarca kardeş gibi yaşamış iki milleti ayıracak hiç bir hakikî ve esaslı bir ihtilâf ortada yoktur, Mısır'ın mukadderatını ellerinde bulunduran zatların, ister kral olsun, ister askerî şeüîier olsun Türk düşmanlığına sarılmaları kendi istipdat durumlarını arkada bırakarak Mısır milletinin dikkatini başka tarafa çevirmek arzu ve ihtiyacından doğmuş kötü ve zararlı bir taktiktir. Eğer Mısır'ın dar gorüşlü ve egoist paüitikoeılan şahsî menfaat ve selâmetlerini Türk düşmanlığında aramağa kalkmasalardı şimdi Yakındoğu'da Türk Ye Arap milletlerini çok sıkı bağlar içinde birleşmiş görecektik. 1912 Balkan Harbinden sonra, Türkiye'deki İttihat ve Terakki muhiti bir Türk -Arap müşterek imparatorluğu fikrin-e temayül istidadını gösteriyordu. Bu pro je başlangıç safhasına doğru yürürken patlak veren Birinci Cihan Harbi .Türk' ü ve Arab'ı ayırdı. Bizler millî hudutlarımız içinde kendimizi toplayarak Avrupa sosyetesi içinde yer alırken Arap milleti parça parça, istiklâlden mahrum bir halde çırpındı. Nihayet o da istiklâlini tam yahut yarım olarak buldu. Arap Birliği teessüs ettiği zaman onu ilk adımlarında hararetle alkışlamış olan bir kalem sahibiyim. Zamanın değişmesi Türk - Arar> İmparatorluğunu imkân haricine çıkarmışse de Türk: - Arap ittifakına engelj olamazdı. Eğer Yakındoğu'da bu ideal fiile çıkabilmiş olsaydı, şimdi bütün bu geniş kıta muntazam, kuvvetli, istikrarlı bir kale gibi her türlü ecnebi nüfuz ve tesirine meydan okuyabilirdi. Halbuki hakikatte Mısır'dan idare edilen tahrikler dolayısiyle iki kardeş mil let arasında bir çekişme devresinin zararlannı çekiyoruz. Bari Arap dünyası birleşmiş anlaşmış ve kuvvetlenmiş olsaydı! Halbuki aralarında resmî birliğe rağmen, hiç bir hakikî anlaşma ve birlik olmadığı gibi heyeti mecmuaları itibariyle de bir kuvvet arzetmemektedirler. Dahilî nifaklar bütün iyi teşebbüsleri tesirsiz bırakıyor. Realiteyi .görmekten aciz bulunan, yalnız şahsî küçük menfaatlerini düşünen Mısır şefi eri başlarına bir İsrail meselesi çıkardılar. Çılgınca açtıkları bir Arap - İsrail harbini yüzlerine gözlerine bulaştırarak ve mevkilerini muhafaza için ifratlara sürüklenerek durumu bugünkü hale getirdiler. Şimdi istiyorlar ki Türkiye de kendilerine katu'sın da İsrail'e karşı neticesiz kalmağa maMıûm düşmanlıklarına iştirak etsin Bu güneş altında her insan için yer vardır, düsturu unutulmamalıdır. Asrımız, harb hücum ve imha aşrı değildir. Ani, aşma, birleşme ve el birliğiyle yaşama devridir. Mısırlı politikacılar ve kendileri gibi müfritler İsraili imha politikası peşinde koşabilirler. Birleşecek Türk - Arap camiası ise İsrail'in hakikî veya uydurma tehlikesini hiçe indirerek bütün Yakınşark'ta herkes için müşterek, herkesi memnun yaşatabillecek bir devir açabilir. Fakat Türke karşı bütün Arapları birleştirmek ve İsrail'e hayat hakkı tarumıyarak onu Yakındoğu'dan kovmak politikasını istipdatlan için bir kurtuluş vasıtası olarak kullanmak istiyen Mısırlı şeflerin bu hakikati anJıyabilmeleri ne kadar zordur. Bulgarinden Menderes'e mektup Yazan: Cihad Baban 13/VI/1956 tarihli (Tercüman) dan: Sovyet Rusya. Stalin'in cesedini çiğnedikten sonra, sulh taarruzu yolunda, giriştiği teşebbüslerde yeni bir adım daha atmış bulunuyor. Bulganin başta Eîsenhower olmak üzere foütün Grap memleketleri hükümet başkanları ile Türkiye Başvekiline birer mektupla başvurarak, kendi takip etmekte olduğu politikanın karşılıklı olarak müracaatta bulunduğu memleketlerde de tatbikini istemektedir Geçen Perşembe günü bu mektubun bir.eşini Vaşington'daki Sovyet Elçisi Zaruibin, Foster Dullesa tevdi etmiş bulunuyordu, bu mektup dolayısıyle tefsirlerde bulunan Newyork Times ise, BuT'ganinin. Sovyet ordusundan bir milyon iki yüz bin kişiyi terhis etliğini onun ibu hareketinin iyi karşılan ması icabettiğini söylüyor ve silâhların atabileceğini, Amerikanın da kendi kuvvetlerinden bu yolda terhis'er yapması icabettiğini söylüyor ve silâhların tahdidi yolunda yeni bazı fikirler de ileri sürüyordu. Eğer rivayetler doğru ise Bulgarim, Şark ile Garp arasındaki gerginliği izale etmek için iki memleket arasında yapılması icapbeden işlere işaret ederek, müstakbelde Birleşmiş Milletlerde silâhsızlanma hakkında cereyan edecek müzakerelerin de gizli celselerde yapılabileceği mütalâasında bulunuyordu. Aynı şekildeki teklifler Londra, Paris, Bonn, Roma ve Ankara hükümetlerine de tevdi edilmiştir. Amerikan basını bu müracaat ve mektuıbun yeni müzakerelere yol açacak mahiyette olduğuna inanmaktadırlar. Diğer taraftan gözden kaçmıyacak olan bir olay da Tito'nun hâlen Moskova'da bulunuşu ve orada Sovyet Rusya ile omuz omuza girişmiş olduğu politikadır. Meşhur politika tefsircisi, Walter Lippmann'a göre, Bulganin ve Kruşçef, Tito'nun şahsında bir komünist misyoner bulmuşlardır. Stalin'in Ölümüne kadsr, bir münkir gibi kötü telâkki edien Tito şimdi, peyk olmayan komünist bir memleket namına konuşarak, komünizmin dünya yüzündeki dâvasını gütmektedir, Menderes'in gönderilen mektubu da, yukarıda anlattığımız hâdiselerin ışığı altında mütalâa -eylemesi lâzımdır. Türkiye bir baskına uğramamak ve hür dünyanın ezilmesine mâni olmak için tedafüi tedbirler almaktadır. Amerika Hariciyesinin tefsirleri gibi, .biz de dünyadaki sufhün iki büyük blok arasındaki anlaşmaya bağlı olduğuna kaniiz. Nato camiası içinde bulunan ne Türkiye, ne İngiltere, ne Fransa, ne Almanya ve ne de îtalyan münferit kararlar ittihaz eylemelerine imkân yoktur. Bu itibarla Sovyet Rusya'nın her memlekette ayrı ayrı konuşmağa kalkmasının hiçbir faydasını görmemekteyiz. Olsa olsa, bu hareket politik zemin üzerinde değil de propaganda zemini üzerinde bir değer taşımaktadır. Şark il-e Garp arasındaki şüphelerin ortadan kalkmasını ve bir gün sulha kavuşmayı istsmiyen tek insan yoktur, fakat bizi o günlere kavuşturacak şartların hazırlanması Sovyet Directoir'-ınm elindedir. Silâhlanmanın kontrolüne, işgal eyledikleri memleketlerde serbest seçimlerin yapılmasına peşinen müsaade ettikleri ve emperyaılist emeller taklibinden vazgeçerek Avrupa, Orta Doğu, Asya'da huzuru ihlâl eylemekten sarfı nazar eyledikleri gün elbet her millet silâhlı kuvvetlerini azaltmak müdafaa uğrunda sarfettiği paraları istihsale yöneltmek istiyecektir. Menderes mektubu almıştır, okumuştur, ve şimdi, yine eskisi gibi, Sovyet politikasının, iyi niyet istikametinde nasıl inkişaf edeceğini seyretmekle meşguldür. Türkiye ve Almanya Yazan: Hüseyin Cahit Yalçın 13/VI/1956 tarihli (Ulus) tan: İkinci Cihan Harbinden, sonra, Almanya'nın tekrar dirilmesi, 'büyük ve hür bir millet sıfatiyle cihan politikasında kendi varlığını hissettirmeğe başlaması memleketimizde 'büyük bir memnuniyet ve sempati ile karşılanmıştır. Diyebiliriz ki batı devletleri arasında Türkiyeyi en iyi tanıyan millet de Alınanlardır. İkinci Abdü/.lhamit devrinden beri siyasî cereyanlar Almanlarla Türkleri birbirlerinin yanma itmiştir. 1908 de İttihat ve Terakki inkılâbı Padişah-Jnk idaresinin nüfuzunu yere serdiği zaman, Abdülhamit'i korur gibi bir politika takip etmekte olan Almanya' nın nüfuzunu ve Alman dosluğunun bizlerce ikinci plâna düşürmüş oi'iması na rağmen olayların gidişi 1924 de Türklerle Almanları ayni safta harbetmeğe sevketmigtir. İkinci Cihan Harbinde, Türkiye Alman devleti aleyhinde bir politika takip ediyordu. Fakat bu ayrılık Almanya'nın kendisine karşı değil, başındaki diktatörlük istipdadına karşı idi. Alman miJletine hakikî muhalttoet ve hür met Hitler rejiminin yıkılmasına çalışmayı emrederdi. Nihayet demokratik Almanyanm teşekkül ederek batı devletleri ile harlb ihtilâflarını esaslı surette tesviye etmesi batı Avrupa birliğinde yer alması Türklerle Almant'arı gene eski kardeşlik ananeleri içinde ve bu defa daha esaslı ve devamdı surette birleştirmiştir. Hür ve demokrat Almanya teşekkül et tikten ve müstakil bir devlet sıfatiyle faaliyete geçtikten sonradır ki Batı dün yasının müdafaa cephesi hakikî bir kuvvet keşfetmiştir. Almanyasız bir Batı Avrupa yalnız coğrafî bir istilâh-tan ibaret kalırdı. Fakat şimdi bir Batı Avrupa blokundan ciddiyetle bahso-iun ab ilmektedir. Fakat, dirilen Almanya yaralı bir millettir. Onun büyük bir parçası güya ay n bir devlet zavahiri altında bir Rus müstemlekesi haline gelmiştir denilebilir. Böyle olmasına rağmen parçalanmış Almanya'nın istiklâline kavuşan yarı parçasının kalkınma ve gelişme yolunda göterdiği harika hayranlıkla seyredecek bir aıuvaffakiyettir. Harbin bıraktığı harabelerin üstünde yepyeni, mükemmel şehirler ve bilhassa fabrikalar canlanıyor. Almanya "bu bakımdan çok kıymetiIi bir muvaffakiyet örneği vermiştir. Kalkınmak ihtiyacını duyan milletler Almanya'dan bu hususta büyük bir ders alabilirler. Rusyadaki son gelişmeler batı ile doğu arasında bir dostluk kuracak değilse de fiilî düşmanlığı kaldıracak veya hafifletecek, bir değişiklik gibi telâkki olunabalir mi? Doğu Almanyayı Bolşeviklerin elinde gördüğümüz müddetçe Sovyetlerle batı dünyasının normal münasebetlere geri dönebileceğine ina namayız. Moskova bütün tatmin edici manevralarına rağmen, Doğu Almanyanın mukadderatının değişebileceği hak kında hiçbir ümit vermemiştir. Doğu Almanya'daki Rus kuvvetlerinin eksiltimesi hakkındaki Moskova haberleri kâfi derecede inandırıcı ve tatmin edici bir karakter taşımamaktadır. Ne vakit Moskovanın Doğu Almanya'da milletlerarası kontrol altında ser ibest seçimler yapmağa razı olduğunu öğrenirsek o zaman dünya tarihinde in sanlık için yeni bir devre açılacağı ümidine düşürürüz. Çünkü bunun arkası sura demirperde tarafındaki bütün esir milletlerin de mukadderatlarını kendileri tâyin etmek hakkınam lik olmalarına şahit olmamız ta-biîdir. Bu bakımdan, Doğu Almanyanm mukadderatına sahip bir hale gelmesini cihan sulhunun teessüsü bakımından €n büyük bir müjde sayacağız. Sovyet Kusyanm hükümetimize mesajı Yazan: Hüseyin Cahil Yalçın 14/VI/İ956 tarihli (Ulus) tan: A.P. Ajansının Londradan bilirdiğine bakılırsa, Moskova radyosu Sovyet Başbakanı Bulganin'in hükümetimize gönderdiği bir mesajın metnini yayınlamış. Dolanibanlı yollardan g&en bu habere göre, Sovyet notası yalnız bize münhasır olmayıp geçen harta Birleşik Amerika itje Batılı devletlere (gönderilen notanın ayni imiş. Sovyet lideri silâhsızlanma meselesinin halline yardım edebilecek tedbirler alınmasının umumî güvenlik menfaatlerini kuvvetlendireceği gibi iki memleket arasında gerçek iyi komşuluk münasebetlerinin teessüsüne de hizmet edeceği kanaatini izhar ediyormuş. Yalnız komşumuz Sovyet Rusya ile bizim aramızda değil, bütün milletler arasında dostluk münasebetlerinin kurulması ve kuvvetlenmesi Atatürk Türkiyesinin en birinci gayesidir. Yeni rejim kurulalı beri Türk Hükümeti bu dış politika idealinden bir an bile uzaklaşmamış bilâkis onu 'hakikat sahasına çıkarabilecek hareketlere samimiyetle iştirak etmiştir. Bizleri Atlantik İttifakına girmece, Batı devletleri ile birleştirmeğe Kore Harbine iştirak etmeğe sevkeden sebep bu ideale hizmet azminden başka birşey değildir. Türkiye Batı devletleriyle müttefik bulunmaktan, aldığı vergilerin büyük bir kısmını harb teçhizatına ve ordusuna ayırmaktan hin bir egoist menfaat ibeklem emektedir. Komşularımıza karşı hiç bir toprsik dâvasına kalkmış değiliz. Geri kalmış olan memleketimizi ancak bütün cihanda bir sulh devresinin temin edeceği imkânlara dayanmak suretiy'e kazandırabileceğimize şüphe yoktur. Böyle olunca, cihan sulhunu temine hizmet edebilecek bir Rus teklifi bizi ancak .memnun edebilir. Fakat ,bu mü-nasdbetle bir kere daha açıkça söylemekte fayda görürüz ki karşılıklı siyaset edebiyatına sadece yeni bir saf-jha daha ilâve etmekle h'ie bir umumî fayda elde edilemiyeceği muhakkaktır. Dünyanın muhtaç olduğu şey söz değil icraattır. Açıkça hatırlatmak mecburiyetindeyiz ki Moskova diplomasisi şimdiye kadar fiiliyat sahasında zihinleri teskin ve tatmin edecek hakikî hin bir icraat göstermemiştir. Sovyetlerle Batı devletleri arasında muhtelif konular üzerinde sayısız konferanslar oldu. Bu konferanslar Sovyet diplomatları için ancak cihanşümul bir propoganda kürsüsü hizmetini görmekten 'başka bir şeye yaramamıştır. Sovyet hatipleri ruznamede-ki meseleler üzerinde delegelerle konuşmaktan ziyade Batı dünyasındaki halk küö .eleri arasında Sovyet propagandasi yapmağa ehemmiyet verdiler. Silâhsızlanma meselesinin hali için, herseydsn evvel bu işin mutlaka milletlerarası bir kontrol sayesinde inandırıcı bir teşebbüs haline gelebileceğini en evvel kabul etmek lâzımdır. Halbuki 'Sovyetler havadan yapılacak Milletlerarası bir kontrol teklifini bir türlü kaibule yanaşmadılar. Son devrin olayları Milletlerarası taahhütlere inanmak kuvvetini ortadan kaldırmıştır. Devletler biribirlerinin sözlerine inanalbilmek için ciddî bir kontrol sisteminin işlemesine muhtaç bir duruma vasıl olmuşlardır. Sovyetler böyle bir sistemi kabule hazır mıdr-Bir Burasını bilmiyoruz. Şimdiye kadar hazır değildiler. Bulgamn politikasından sonra Milletlerarası kontrol sistemine bir itirazları kalmamış ise, onu Moskova teşebbüsünü memnuniyet ve hararetle karşılarız. Şunu da ilâve edelim ki silâhları azaltmak demek suTh içinde yaşamak için. kâfi bir çare değildir. Asıl sulh Milletlerarası münasebetlerde hak ve adalet prensibinin hâkim olmasını temin sayesinde elde edilebilir. Silâhlar mahdut ve iptidaî olduğu asırlarda da insanlar birbiriyle 'boğuşmuşlar ve imparatorluklar kurmuşlardır. Sovyetler de böyle bir niyet ve kanaat acaba var mı? Türk - İngiliz dostluğu Yazan: Hüseyin Cahit Yalçın 16/VI/1956 tarihli (Ulus) tan: İngiliz Dışişleri Bekanı Mr. Eden Avam Kamarasında yaptığı beyanatta otuz seneye yakın bir zamandan (beri İngiliz - Türk dostluğuna taraftar bulunduğunu, Yakın vs Ortadoğuda sulhun ve istikrarın ancak bu sayede mulıafaza edilebileceğine inandığını bildirmiş ve bu dostluğun tehlikeye girmemesi için elinden gelen gayreti sarfedeceğini de temin eylemiştir. İngiltere Dışişleri Bakanının bu sözleri memle'ketimizde en iyi bir anlayış ve memnuniyet ile karşılanır. Çünkü. Türk milletinin duyguları da İngiltere'ye kETşı aynı hat üzerinde kuvvetlenmektedir. İngiltere ile aramızda görülecek bütün hesaplar Birinci Cihan Harbinden ve onu takip eden Millî Mücadele safhasından sonra tamamiyie tasfiye edilmiştir. Eğer Atatürk çok büyük bir diplomat ve devlet adamı olmasaydı, eğer Türk milleti derin bir sezişle, tasvip ve takdirle Atatürk'ün arkasından yürümese idi, İngiltere ile Türkiye arasmdaki münasebetler tatsız ve mana sız (bir çekişme içinde sürüklenin giderdi. Fakat Anafaırtalar'da karşılıklı bir -dürüstlük ve kahramanlık içinde dönüşen iki millet, artık mücadele se-befoi kalmadıktan sonra, birbirleriyle iyi bir dost olarak gerinmenin lüzum ve faydasını takiir etmekten geri kalmamışlardır. Birinci Cihar/ Harbinde dökülen kanlar iki millet arasında daimî sürecek bir dostluk ve yaikmlığı yu ğurmuş lar dır. İmparatorluk fikrine veda edep ve artık millî hudutları kinde bir yükselme ve gelişme temin ederEİk Batı dünyasına yaklaşmış 'bir halde Avrupalılaşmak lüzumuna kanaat getiren Türkiye, filhakika, o tarihten bari İnigi'iz dostluğuna pek kıymet vermiş ve bu dostluğu İkinci Cihan Harbinde bir ittifak muahedenamesiyie maddî şekilde canlandırmıştır. Bugün hiç tereddüt etmeden söyleyebiliriz ki Türk - İngiliz dostluğu bunun temelini atan Atatürk partisine münhasır bir politika de&ildir. Bu dostluğa kıymet vermiyen hic bir Türk ısır--tisi yoktur. .Bundan dolayıdır ki Türk "İngiliz dostlusuna mislî bir Türk siyaseti denilebilir. Atatürk zamanından beri gecen hâdiselerin hic biri iki millet ve hükümet arasında ihti'âf denilebilecek bir mahiyet almamıştır. Esasen Türkiyenin Yakın Şarkta bir sulh ve istikrar âmili olmak yolundaki azim ve kararı Birleşmiş Milletler ideali uğrunda çalışan Anglosakson camiasiyle -bir yakın anlaşma tesisi için en büyük âmil hizmetini görüyorlardı. İtiraf etmelidir ki son samanlarda Kıbrıs meselesi endişe edilecek (bir mahiyet alır gibi olmuştu. İngiltere Hükümetinin yaygaralara, cebir ve şiddete dayanan sokak propagandalarına kıymet vermiyeceği şüphesiz addedilebilirdi. Fakat. Kıbrıs meselesini kâfi derecede ciddiyet ve derinlikle ele akmadığı 'korkusu Türkiyede hissedilmemiş delildi. Hindistan'ı, Mısır'ı, Sudanı kendi haline terk eden İngiliz imparatorluğunun Kıferıs adasını da ayni zaviyeden mütalâa etmesi düşünülebilirdi. Fakat Eden'in son beyanatıyla görülüyor ki ortada en ilgili unsur oüan, Türkiyenin varlığı tam vaktinde hatırlanmıştır. Türkiye egoist bir hisse kapılıp da Kıbrıs meselesini zorlaştırmış değildir. Bilâkis en geniş bir sulh aşkı içinde Kıbrıs için hür bir rejim taraftarlığından ayrılmamıştır. Fakat Kıbrıs'ın 'hürriyetini Türkiye'nin emniyeti iT'e telif etmek vazifesinin (bizler irin bir hayat ve memat meselesi olduğunu unutamayacağımız da tabiî idi. Bu durumun Londrada anlaşılmış bulunması Türk - İngiliz dostluğunun kuvvet vs ciddiyetine en büyük delildir. PH. Priee'In kitabı Yazsn': A. E. Yalman 16/VI/1956 tarihli (Vatan) dan: Garp memleketlerinde Türkiyeyi olduğu gibi görmek ve tanımak için büyük bir merak uyanmıştır. Bir vakitler yeni Türkiye hakkında doğru bir eser mumla aranırken, son zamanlarda takım takım dünya lisanlarında esaslı ve değerli kitaplar çıkmağa başlamıştır. Bunların en mühimlerinden biri, İngiliz Avam Kamarası âzasından Philipps Price'in bu son haftalarda neşrettiği Türk tarihidir. İngiliz mebusu, 1908 inkılâbından sonra Asya ve Ortadoğuda çok dolaşmış, fou arada sık sık Türkiyeye geçmiş, Talât Paşa ve arkadaışlariyle ahbap olmuş, Anadolu'yu at sırtında geniş ölçüde gezmek için (kendisine fırsatlar verilmiştir. Lozan sulhünden sonra da dört defa Türkiyeye germiş, hâdiselerin akışını dikkatle takip etmiştir. îkinei Cihan Harbinde Manchester Gu-ardian'm muhabiri sıfatiyle Rusyada bulunmuş, Ortadoğu meselelerini o zaviyeden de seyretmiştir. Mr. Price, Türkiye hakkında edindiği fikirleri "bir şahsî seyahatname şeklinde neşretmeği bir aralık düşünmüş fakat modern Türkiyenin bir tarihini yazmağı, Batılı okuyucunun ihtiyaçlarım karşılamak bakımından daha isabetli 'bulmuştur. Bu tarih, daha ziyade inkılâp devrini içine alıyor, fakat seksen sayfalık bir kısmı, yâni üçte iki si, İslâm medeniyetini, Osmanlı İmparatorluğunun zuhurunu ve gelişmesini, büyük padişahların parlak devrini; imparatorluk teşkilatındaki kuvvet ve zaaf âmillerini, inkıraz istidatlarını, ıslahat hareketini ve Birinci Cihan Harbinin neticelerini tanıtmak maksadına tahsis edilmiştir. Başkalarının bizi nasıl gördüğünü anlamak ihtiyacındayız. Philipps Price'in eseri Tarih Kurumu tarafından dilimize çevrilirse pek hayırlı olur. Mevzuunu, hem politikacı görüşiyle, hem de iyi bir gazeteciye mahsus tecrübe ve olgunlukla ele alan muharrir, Türk tarihine Batı âleminin neden merak etmesi lâzım geddiğini izah ederken, bilhassa Rus emperyalizmine karşı gösterdiğimiz mukavemet üzerinde duruyor ve diyor ki: «Türkler, asırlarca müddet Moskof emperyalizmine kaırgi koyan insanlardır. Kendilerini yakından tanımalıyız.» Zaten muharrir ,bütün eserin anahtarı olarak kitabın en başına «Rus tehdidi» adlı on sayfalık bir kısım geçiriyor. Gerek bizi ve gerek Rusları pek tanıyan bir muharririn kaleminden çıkan bu sayfaları önümüzdaki günlerde hülâsa olarak sütunlarımıza geçireceğiz.Mr. Price, .eserinin son kısmında bilhassa) lâiklik ve din mevzuu üzerinde duruyor ve şu fikri ileri sürüyor: «Türkiye'nin iki büyük partisi, Lâik Cum-huriye't, medenî kanun gibi inkılâp-hamlelerimi muhafazada beraberdirler, Bununla beraber Türkiy-ede diğer hürriyetler gibi vicdan hürriyeti ihtiyacı da uyanmıştır. İmparatorluğun-yüksek günlerinde ve bilhassa Kanunî-Süleyman devrinin sonlarında Türkiyenin şiarı bulunan hür dinî içtihat lara yeniden hasret doğmuştur. Konya hür foir dinî merkez sıfatiyle Selçuk devrinde taşıdığı mahiyeti yeniden elde ediyor ve Mevtana Celâleddini Rumînin görüş tarzı ortalığı aydınlatmağa başlıyor. Osmanlı imparatorluğunun son iki yılında Türkiyede İslâm dini canlılığını, kaybetmiş, dar bir hukuk sistemi şeklini almış ve her içtihat, mahdut tefsircilerin fetvasına tâbi tutulmuştu.. 1922 inkılâbı bu sistemi bozmuş, fakat tounun yerine din sahasında serbest bir gelişme yaratamamıştır. Müslüman Türk vatandaşları dinin esas ruhuna uygun bir ıslahat çığrma kavuşmuşlardır. Hedef, öyle bir düzen bulmaktır ki hem Batı medeniyetininnim etlerin den istfade etmeği, hem dedinin ışınından ruhî ilham'lar ve nasipler almağı mümkün kılsın. Türkiyeden bütün îslâm âlemini hidayete mazhar etmek gibi bir rol beklenir, bu ro'-ürc oynanması çok gecikmiştir.» Muharrir, İmam ve Hatip mektepleriyle, Ankara üniversitesinin Diniyat Fakültesiyle Türkiyenin bu hayırlı yola girdiğini anlatıyor. Mr. Price'in 220 sayfalık çok iyi basılmış, 12 resim ve bir Türkiye haritası katılmış eserinde ileri sürdüğü tez haklı bir tezdir. Türkiye, bizzat süratle gelişmek ihtiyacında bulunduğu gifol, hariçte iki mühim vazife taşır. Bunlardan biri Moskof emperyalizmine-karşı asırlardan beri devam eden mukavemet rolünde sadık kalmaktır. İkincisi, ruhî ve "fikrî inkılâplar bakımından bütün İslâm âlemine rehber olmaktır ki bugün gerek tarihî ve gerek ani'dî tecrübesi bakımından bu role an-£Bk Türkiye ehil bulunuyor, fakat yine jnuharririn haklı olarak hatırlattığı gibi, hu rolünü daha fazla geciktirme mesi lâzımdır, OLAYLARIN TAKVİMİ 1 Haziran 1956 Birîieşmiş Milletler (Newyork) : Güvenlik Konseyinin dün akşamki toplantısında en son olarak söz alan Sovyet murahhası M, Arkadi Sotoolef, Orta doğuda alakalı taraflar giriştikleri taahhütlere riayet ettikleri ve tahriklere yol açmadıkları takdirde silâhlı bir ihtilâfın bertaraf edilmesinin tamamen imkân dahilinde bulunduğunu söylemiştir. M. Sobo'ief, Birleşmiş Milletler genel sekreteri M. Hammarskjoeld tarafından elde edilmiş olan ilk neticelerin Orta doğuda gerginliği azaltmak yolunda ancak ilk merhaleyi teşkil ettiğini sözlerine ilâve etmiştir. Sovyet murahhası, İngiltere tarafından verilen karar suretine iştirak ettiğini söylemiş ve ancak M. Hammarskjoeld' a tevdi edilecek vazifenin mütareke hükümlerine riayet için iki taraf arasında tavassuttan ibaret kakmasını ve başka gayelere matuf olmamasını şart koşmuştur. Sovyet murahhası Güvenlik Konseyine müzakerelerin i |