1 Ocak 1955 Ankara: TSK Maarif Vekillerinden merhum Mustafa Necati'nin ölümünün 26 ncı yıldönümü münasebetiyle bugün saat Î4.30 d.a Dil ve .Tarih - Coğrafya Fakültesinde bir anma toplantısı yapılmıştır'. Ankara Öğretmenler Derneği ile Darende Kültür Derneğinin müştereken tertip ettikleri bu anma toplantısında, Büyük Millet Meclisi Reis Vekillerinden Tevfik İleri, Maarif Vekâleti Müsteşarı Osman Faruk Verim er. öğretmenler ve seçkin bir davetli kitlesi hazır bulunmuştur. Toplantıda söz alan hatipler, merhum Mustafa Necati'nin hayatından, şahsiyetinden ve çalışmalarından bahsederek, memleketimizde modern maarif anlayışının yerleşmesi ve gelişmesi yolunda sarfettiği gayretleri, meslekî çalışmalarını, millî mücadele yıllarındaki kahramanlıklarını belirtmişler ve şahsî hatıra ve müşahedelerini nakletmişlerdir. Son olarak söz alan Büyük Millet Meclisi Reis Vekillerinden Tevfik İleri, kafası ve gönlü memleket ve millet için çalışması, yıpranmış ve çile çekmiş büyük insanları anmanın bir kadirşinaslık olduğunu söyledikten sonra kendi müşahedelerine istinaden umumiyetle bütün öğretmenlerin eski Maarif Vekillerimizden merhum Mustafa Necati ile 'Reşit Galip'i sevdiklerim ifade etmiş ve bunun sebepleri üzerinde durarak, bu sevginin sağlam temellere dayandığını, merhum Necatinin maarifimizin ana dâvalarına, canlı taraflarına el attığını, maarif dâvamızın mihrakını öğretmen meselesinin teşkil ettiğini kavradığı için bu hususta çok hassas davrandığını ve öğretmenleri hakikî bir heyecan ve samimiyetle sevdiğini ve iyi yetişmeleri için büyük gayret sarfettiğini söylemiş ve: «Necati işte bunun için çok seviliyor demiştir. Tevfik İleri'nin bu konuşmasından sonra toplantıya son verilmiş ve kafile halinde otobüsle merhumun kabrine gidilerek ziyaret edilmiş ve çelenkler konulmuştur. 3 Ocak 1955 Ankara: Haber aldığımıza göre Ankara'da Sadettin Geredel'e ait muhtelif bölgelerdeki maden ocaklarını işletmek ve çıkan cevherleri gerek memleket dahilinde gerek dış piyasalara satmak maksadıyla teşekkül edecek şirkete İsviçre'de kâin Moderna Bierma S.A. Müessesesi tarafından vazedilecek olan 50. bin İsviçre Frangı nakdî ve 200.000 İsviçre Frangı aynî sermayenin 6224 sayılı kanundan faydalandırılmasına, ayrıca, Birleşik Amerika'da kâin Fertilizer Corporation Of Amerika firması mümessili Erol Beker'in yerli sermayedarlarla birlikte memleketimizde sunî gübre imal etmek üzere tesis edecekleri komple süperfosfat fabrikasına ecnebi şerikin vaz edeceği 500.000 dolarlık kısmı aynî, 350.000 dolarlık kısmı da 10 senede ve müsavi taksitler-İe ödenmek üzere %5 faizle yapılacak aynî ikraz olmak üzere ceman 850.000 dolar tutarındaki sermayenin 6224 sayılı kanundan faydalandırılmasına ve Birleşik Amerika'da kâin British American And Eastern Co. İne ile Mr. David B. Carmel firmasının İstanbul'da Natan S. Eskenazi müessesesi ile müştereken memleketimizde kombine tesis ederek pamuklu imal etmek üzere kuracakları 5.500.000 T.L. sermayeli Tateks Türk Amerikan Tekstil T.A.Ş. ne ecnebi şerikin vaz edeceği 1.200.000 dolar tutarındaki aynî sermayenin 6224 sayılı kanundan faydalandırılmasına, İcra Vekilleri Heyetince izin verilmiştir. İstanbul: Başvekilimiz Adnan Menderes'e, Kapalı çarşı'da dükkânları yanan esnaftan 104 kişiye, Nuruosmaniye avlusunda yaptırılan barakaların dağıtılması ve bunların tekrar ticarî hayata kavuşması münasebetiyle Kapalı çarşı Esnafı Tesanüd ve Koruma Cemiyeti Başkanı tarafından, aşağıdaki teşekkür telgrafı gönderilmiştir: Sayın Adnan Menderes Başvekil İstanbul Son vukua gelen müessif Kapalı çarşı yangını dolayısiyle mutazarrır olan esnafımızın acılarını paylaşmak suretiyle yüksek alâkanızın mahsulü Nuruosmaniye avlusunda infa edilen barakalara bugün 104 esnafın yerleşmesiyle duyduğumuz memnuniyet ve sevinç hudutsuzdur. Bütün çarşı esnafı adına. en derin minnet ve şükranlarımızı arz. eder ellerinizden öperim. Kapalıçarşı Esnafı Tesanüd" ve Koruma Cemiyeti Başkanı Mehmet Esiner 4 Ocak 1955 Ankara: Irak'ı resmen ziyaret edecek olan Başvekilimiz Adnan Menderes'le Hariciye Vekili Prof. Fuad Köprülü ve Nafıa Vekili Kemal Zeytinoğlu'ya su zevat refakat etmektedir: Hulusi Köymen: Bursa mebusu eski" vekil ve D.P. Meclis Grupu Başkanı. "Rüknettin Nasuhioğlu: Edirne mebusu". .eski vekil ve Adliye Encümeni Reisi. Atıf Benderlioğlu: Ankara mebusu ve D.P. Genel Kurulu azası. Lütfi Kirdar: İstanbul mebusu ve Hariciye Encümeni azasından. Faruk Nafiz Çamlıbel: İstanbul mebusu. Rauf Onursal: İzmir mebusu ve Eski İzmir Belediye Reisi. Kâmil Gündeş: Kayseri mebusu ve D.. P. Genel Kurulu azası. Sebati Ataman: Zonguldak mebusu. Ahmet Salih Korur: Başvekâlet müsteşara: Nuri Birgi: Büyükelçi, Hariciye Vekâleti Umumî Kâtibi. Çükrü Kaya: Eski Vekil ve eski mebus. Muzaffer Ersü Başvekâlet Hususî Kalem Müdürü. Şerif Arzık: Anadolu Ajansı Umum' Müdürü. İbrahim Deriner: Elektrik İşleri Etüt Dairesi Umum Müdürü. Üsteğmen Hayrettin Sümer: Başvekâlet yaveri. Safa Kılıçlıoğlu: Yeni Sabah Gazetesi sahibi. Burhan Belge: Türk Gazetesi başmuharriri. İlhan Çevik: Zafer Gazetesi muhabiri. İstanbul: Bu sabah şehrimize gelen Hindistan Ticaret Heyeti üyeleri, Öğleden sonra Ticaret Odasında tacirlerin iştirakiyle yapılan toplantıda hazır bulunmuşlardır. Bu toplantıda, iki memleket arasındaki ticarî münasebetlerin geliştirilmesi hususunda alınması gereken tedbirler hakkında fikir teatisinde bulunulmuştur. ' Toplantıdan sonra heyet başkanı M.P. Birla, kendisile görüşen bir arkadaşımıza şunları söylemiştir: Muhtelif Yakın Şark memleketleriniziyaretten sonra memleketinize gelmiş bulunuyoruz. Türkiye ile Hindistan arasında ticarî münasebetleri geliştirmek için memleketimiz her türlü kolaylığı temine hazırdır. Türkiye'den Blister bakırı, pamuk, incir, üzüm ve kuru yemiş mubayaa etmemiz mümkündür. Buradaki temaslarımızın her bakımdan iyi neticeler vereceğine inanıyoruz.» Ankara: Sıhhat ve İçtimaî MuavenetVekâletinden aldığımız habere göre Birleşmiş Milletlerin çocuklara yardım fonu (Unicef) ile varılan anlaşma gereğince alman anne ve çocuk sağlığı programına yardım olarak şimdiye kadar memleketimize gelen malzemeye ilâveten bu defa, programın tatbik edilmekte olduğu sağlık merkezlerimiz için 5670 kilo sabun, 82343 libre süt tozu, 336 adet ebe çantası, 90 adet baskül, 90 adet dikiş makinası ve çeşitli tıbbî sıhat ve ecza gönderilmiş olup, yerlerine sevk edilmek üzere bulunmuştur. Gelmiş olan bütünbu malzeme takriben 145.000 lira değerindedir. 5 Ocak 1955 Ankara: Büyük Millet Meclisi bugün saat 15 teReis Vekillerinden Fikri Apaydın'ın reisliğinde toplanmıştır. Celse açıldığı zaman önceruznamede mevcut bulunan sözlü soruların müzakeresine geçilmiştir. Temyiz Mahkemesinde münhal bulunan Daire Başkanları ile azalık ve raportörlüklere dair Adliye Vekiline vaki şifahi suali cevaplandıran Vekil Osman Şevki Çicekdağ, temyiz mahkemesinde halen münhal daire reislikleri ile raportörlüklerin mevcut olmadığını, sadece dört azalığın münhal halde bulunduğunu ve yakında bunlara da münasiplerinin tayin edileceğini söylemiştir. Son bir sene içinde demiryollarında vuku bulan kazaların neticesinde ve bu kazaları önleyici ne gibi tedvirlerin düşünüldüğüne dair Münakalât Vekilinden sorulan sual. Vekil Muammer Çavuşoğlu tarafından cevaplandırılmıştır. Muammer Çavuşoğlu cevabında şöyle demiştir: 1.1.1954 tarihinden 31.12.1954 tarihine kadar bir sene içinde can ve mal kaybını intaç eden 22 tren kazası olmuş. 2. Bu kazalarda cem'an 33 kişi Ölmüş ve 76 kişi yaralanmıştır. Yaralıların şahıslarında, ölülerin varislerine 140.000 liralık yardım yapılmıştır. 3.Arzedilen 22 vak'ada 19 makine, 191 vagon hasara uğramış olup 450 bin liralık makine, 980 bin lirası vagon ve 302 bin lirası yol hasarı olmak üzere malzeme kaybı miktarı cem'an 1.757.660 lira olarak tesbit edilmiştir. 4.Kaza ve hâdiselerin vukua gelmesinde saik ve âmil olan ballıca sebepler arasında, bilhassa iktisadî sahada beliren umumî gelişmelerle mütenasiben demiryol nakliyat hacminin gün geçtikçe artması ve buna muvazi olarak modern emniyet tesislerinin henüz yapılmamış bulunmasıdır. Filhakika bir fikir verebilmek için arz edeyimki nakliyat hacmi 1938 senesinde 5 ve 1950 senesinde 9 küsur milyar ham ton kilometre iken 1954 te bu miktar 14 milyar ham ton kilometreye yükselmiştir. Demiryol işletmesi gerek yolcu ve gerek yük nakliyatını bütün .şebekede, günde sefere koyduğu 500 adet trenle. yapmağa çalışmaktadır. Bazı miktarlarda tek hatlı demir yollardaki işletme imkânının azamî haddi olan karşılıklı 40 trenin sefere konulması mecburiyeti hasıl olmaktadır. Hizmet ağırdır, mesai gece gündüz' devamlıdır. Bunlara inzimam eden birçok ruhî sebeplerle memurların bir an için olsa, yaptıkları dikkatsizlik ve ihmalleri, hattâ birçok hallerde işlerin bir an evvel bitirilmesi gayretiyle trenin sevk veya kabulü için isticalleri, demir yol nizamname veya talimatnameleriyle tayin ve tahdit edilmiş olan hükümlerin tanı olarak zamanında tatbik edilmemiş olması, murakabe elemanlarının mütemadi takip ve ikazlarına rağmen kaza ve hâdiselerin vukua gelmesine sebep olmaktadır. Bahis mevzuu 22 tren kazası hâdisesinde demir yol personelinden 35 kişi sorumlu görülmüş olup bunlardan bir Yol Kısım Şefi, bir Yol Bölge Kısım Şefi, dört hareket memuru, üç katar şefi, beş makinist, iki mandaracı, bir yol çavuşu, iki makasçı, iki yağcı, iki gardöfren, bir revizör, bir ambar şefi hakkında selâhiyetli Müddeimrumiliklerince lüzumu muhakeme (kararı verilmiştir. Muhakemeleri devam etmektedir. Ayrıca bir yol çavuşu, bir katar şefi, bir makinist hâdise esnasında öldüklerinden haklarında takipsizlik 'kararı verilmiştir. Bir müfettiş, iki kısım şefi, bir başmakinist, bir başrevizör, bir yol çavuşu ve bir yağcı hakkında da selâhiyetli adlî makamlarca takibat yapılmaktadır.
Saydığım personel hakkında adlî makamlarca tedbirsizlik ve ihmal ile ölüme sebebiyet suçlarından takibat yapılmaktadır. 5. Evvelce de arz ettiğim gibi kazaları önliyecek en cezrî tedbir, modern emniyet tesisleridir. Senelerden beri düşünüldüğü halde bugüne kadar tahakkuk ettirilememiş olan bu tesisi erin/ yaptırılmasına geçen sene başlanmıştır, îlk merhale olarak Sirkeci - Soğuksu kısmına ait elektrikli emniyet tesisatı ve otomatik muhabere tesisler ihale edilmiştir. İkine; merhale olarak seyrüsefer kesafetinin en fazla bulunduğu Haydarpaşa - Ankara - Zonguldak hattının emniyet tesisleri ile telekominikasyon mevzuu ele alınmıştır. Buna ait projeler hazırlanmaktadır. Yakında ihalesinin yapılması mukarrerdir. Bundan başka şebekenin emniyet tesisatı bakımından umumî ihtiyaçları' tesbit edilmiş ve senelere taksim edilmek suretiyle programa bağlanmıştır. Ayrıca atölyelerde lokomatif ve vagon, imalatının seyrüsefer emniyeti bakımından kontrolleri reflektoskop ve magneflex aletleriyle dingil vesair aksamının muayeneleri yapılmaktadır. Seyrüseferin selâmet ve emniyetle temini maksadiyîe alman fennî tedbirlerden maada bir taraftan da personel' türlü vasıtalarla devamlı dikkat ve teyakkuza davet edilmekte ve murakabe kuvvetlendirilmekte, bundan başka personelin ruhî halleri ve geçim durumları gözönünde tutularak yaşama' imkân ye şartlarının İslahına gayret" edilmektedir.» Üzüm, pamuk ve tütün gibi ürünlereprim verilerek istihsallerinin teşviki ve bu sayede. döviz kaynaklarımızın genişletilmesi hakkındaki suali cevaplandıran İktisat ve Ticaret Vekili Sıtkı: Yırcalı da şunları söylemiştir: "Hububat müstahsili köylümüzün hayat seviyesi gibi ekim sahasının ve topraklarımızın verim kabiliyetinin de çok dûnunda kalmış olan hububat istihsalini artırmak için tatbik edilen fiyat politikasının müsbet neticelerini ifade buyuran sayın arkadaşıma derhal arz edeyimki bu teşvik politikası bir bölge veya bir mahsule münhasır değildir. Hükümetimiz, hububat gibi geniş bir müstahsil topluluğunun refahiyle birlikte bir döviz kaynağı yaratacak olan her istihsal sahası için icabında aynı tedbirleri almakta tereddüt etmemektedir. Ancak bunun için gerekli şartların tahakkuku lâzım geldiği gibi, her maddeye göre de iç ve dünya piyasalarının ve ticarî icapların zarurî kıldığı metotlar tetkik edilmektedir. Muhterem arkadaşımın saydığı üç mahsulden biri olan kuru çekirdeksiz üzüme 1953 eylülünden beri, tevzi fonundan fiyat farkı şeklinde prim şasen ödenmektedir. Ancak bu prim, dış pazardaki rekabet fiyatlarına intibakı temin edecek, yani aynı malı istihsal eden rakip memleketlerin prim tatbiki dolay isiyle dış pazarda aleyhimize tahassül eden farkı bertaraf edecek nisbettedir. Hükümetimizin, ihraç mallarımıza prim tatbiki hususundaki prensibi tevzi fonu kararında bu şekilde tesbit edilmiştir. «Rakip vaziyette olan ihracatçı memleketlerin, devlet yardımı, maliyeti düşürme gibi normal rekabet şartlarınıihlâl eden tatbikatı yüzünden sürüm imkânları selbedilmiş bulunan ihraç maddelerimizin dış pazardaki rekabet şartlarına intibaklarını kolaylaştırmak. » İltihak etmiş bulunduğumuz Gatt Anlaşması da ancak yutardaki şartlara dayanan bir prim tatbikatını derpiş etmektedir. Dünya rekabet şartlan bakımından olduğu kadar ihracat seyri ve iç pazar ve fiyat durumları noktasından da pamuk ve tütün müstahsillerimize hububat ve üzüm de olduğu gibi prim ödenmesi yoliyle, fakat bu mahsullerimizi Ve fındığı muhtelif şekillerde müdahale mubayaası, kooperatiflerin müstahsili koruyucu fiyatlarla satın almaları gibi ihracat priminden daha ziyade müstahsile doğrudan doğruya intikali temin edilen yardımlardan faydalandırmaktayız.
Şunu derhal belirteyim ki, eskiden olduğu gibi dış piyasa şartları nazara alınmadan tesbit edilen iç mubayaa veya asgarî ihraç fiyatları gibi gayri iktisadî himaye sistemlerine katiyen yer vermemekteyiz. Bu şekildeki himayeler, netice İtibariyle müstahsilin menfatma değil, bilâkis aleyhine olmakta, dahilî fiyatların yükselmesi neticesinde ihracat imkânları ortadan kalkmakta ve normal dış piyasalarımızın kaybı bahasınamuvakkat ve anormal bir durum hasıl olmaktadır. Bütün bu şartlar karcısında iki meseleyi birden halletmek zarureti vardır, 1.- Devletçe prim veya malî külfet olarak kabul edilen miktarı mutavassıtlardan kurtarıp müstahsile intikal ettirmek, 2.- Bütün bu mallarımızın dünya fiyatlariyle ihracatını sağlamak. Binaenaleyh sabit bir fiyat ilânı, dahilde yüksek bir fiyat seviyesinin tesisi suretiyle ihracatı imkânsız bırakabileceği gibi ayrıca bu fiyatla devlet hesabına mubayaa yapacak bir teşekkülün ve bir fonun mevcudiyetini istilzam eder; Hububatta bu, toprak mahsulleri ofisi vasıtasiyle yapılmaktadır. Bütün mahsuller için bu gibi müesseselerin ihdası, devlete kolayca iktiham edîlemiyecek bir malî mükellefiyet tahmil edeceği gibi, serbest ticaret anlayışı ile de kabili telif bulunmamaktadır. Hükümetimiz aynı maksadı, tütünde,, pamukta, üzümde, fındıkta, zeytinde, daha iktisadî bir yoldan, inhisarlar veya kooperatif birlikleri yoliyle icabında piyasaya müdahale etmek suretiyle tahakkuk ettirebilmektedir. Bunu yaparken de, dış piyasa şartlarını göz. önünde bulundurmakta, müdahalenin ancak müstahsilin malını dış pazarda tekabül eden hakikî değerinden aşağı elden çıkarmasını önliyecek bir seviyede kalmasına itina etmekteyiz. Biraz evvel arzettiğim gibi, tütün, pamuk, çekirdeksiz kuru üzüm istihsalimiz ve ihracatımız, memnuniyet verici, bir inkişaf göstermektedir. Bunu teyiden birkaç rakam vermeme müsaade etmenizi rica ederim. Tütün ihracatımız: 1951-52 de getirdiği bedel 169 milyon lira, 1952-53 de 195 'milyon lira, 1953-54 de 197 milyon lira. Yalnız şunu arz edeyim ki, 954 kampanyası, gerek seçim münasebetiyle gerekse dış piyasalardaki bir takım temevvüçler dolayisiyle normal olarak mayıs'ta ihraç edilmesi lâzım gelen tütünlerin mühim bir kısmı bu devreye kalmıştır. Mahsulümüzün miktar itibariyle geçen senelerden daha yüksek olması itibariyle bu rakam memleketin hakikî ihraç durumunu ifade etmemektedir. Bunu da ilâve edecek olursak asgarî 250 milyon lirayı bulduğunu görmüş oluruz. 3 Ocakta açılan piyasada, 55 bin ton hesaplanan miktardan 25 bin tonu- iki gün içinde, 280-365 kuruş gibi çok müsait fiyatlarla satılmıştır. Bu fiyatlar geçen seneye nazaran %20 kadar yüksek bulunmaktadır. ve vasıtaların kolayca temini gibi istihsal maliyeti düşürücü yardımlar ve piyasayı ayarlayıcı müdahale mubayaaları 'dışında bir prime' ihtiyaç göstermekle, hükümetimiz dış ve iç şartların zarurî kıldığı hallerde muayyen ihraç mal]arımızın müstahsillerini himaye ve daha geniş istihsale teşvik edici tedbirleri reddetmemektedir. Ancak bunu, paramızın kıymet istikrarını bozmayacak metodlarla ve zaruret halinde başvurulacak bir çare telâkki etmekte ve böyle bir himayenin, karşılıksız yapıldığı takdirde mahzurlarını ve istilzam edeceği malî külfeti hesaba katmak zaruretini gözönünde tutmaktadır. Nitekim bu bakımdan yirmi kadar madde, bu meyanda balık, balık yağı, sünger hâlen tevzin fonundan istifade ettiği gibi bu sene pirinç için de toprak ofis kanalıyla müdahale mubayaasına girişmiş bulunuyoruz
Çekirdeksiz kuru
üzüm ihracatı:
23 Milyon tl 26 ‘’ ‘ 36
‘’ ‘’
1954/55 mevsiminin 4 aylık ihracatı da 39 bin tonu bulmuştur. Fiyatlar da 9 No: da geçen senenin 56 kuruşluk borsa fiyatına mukabil 65 kuruştur.
Pamuk ihracatı:
İhracat mevsimi ton
Tutan sırasiyle 216,193,220,136 milyon Türk lirasıdır.
(Ocak - Kasım) fiyatlar da, geçen senenin 215-218 kuruşa mukabil 260 -270 kuruş etrafındadır. Dahilî istihlâk artısında da kamçıladığı bu fiyatlar, dış fiyatlara nazaran oldukça yüksek bulunmaktadır. Görülüyor ki, tütün, pamuk ve çekirdeksiz kuru üzüm mahsullerimiz normal piyasa şartlarına günden güne daha iyi intibak eden ve dış pazarlarda da sürümünde güçlük çekilmiyen memnuniyet verici bir seviyeye erişmiştir. Bu maddelerimiz, teknik methodların Hülâsa her maddenin bünyesine iç ve dış piyasa şartlarına göre uygun olan himaye sistemini tatbik etmekteyiz. Sözlerimi bitirirken, Vekâletimin, dış Ödeme gücümüzü arttıracak istihsal sahalarında tatbik edilecek teşvik sistemi üzerinde çalışmalar yapmakta olduğunu ilâve etmek isterim.» Sözlü soruların konuşulmasından sonra, arzuhal encümeninin heyeti umumiyeye sunduğu dört mazbatanın da müzakeresi tamamlanmıştır
6 Ocak 1955 Ankara: Bazı İstanbul gazetelerinde, 25 nisan 1953 tarihinden sonra Yunanistan'dan gelmiş bulunan Türk soylu mültecilerin iade olunacaklarına dair bir haber çıkmıştır. Yetkili makamlardan aldığımız malûmata göre, bu tarihten evvel ve sonra Türkiye'ye gelmiş bulunan mültecilerin yerlerine iadeleri hiçbir surette düşünülmemiştir. .İzmir: Bugün şehrimiz Eşrefpaşa hastahanesinin poliklinik ve servis pavyonunun temel atma ve emrazı sâriye hastahanesinin yeni bir pavyonunun açılış törenleri yapılmıştır. Her iki tören de şehrimizde bulunan Sıhhat ve İçtimaî Muavenet Vekili Dr. Behçet Uz'un huzuriyle olmuştur. Eşrefpaşa hastahanesinde muhtelif yıllarda belediye tarafından yapılan mühim masraflarla meydana getirilen yeni tesisler, dahiliye, hariciye, röntgen, fizyoterapi servisi ve bunlara ait mühim cihaz ve makineler hakkındaki projeleri tetkik eden Sıhhat ve İçtimaî Muavenet Vekili Dr. Behçet Uz, saat 9.30 da hastahane avlusunda inşa edilecek olan poliklinik binasının yerine gitmiştir. Burada bir konuşma yapılmıştır. Merhum belediye reisi Eşref Paşa tarafından kurulan Eşrefpaşa Hastahanesinin, şimdiye kadar geçirdiği safhalar, yeni pavyonlar ve son yıllarda belediye tarafından bu müessesede halk sağlığı ve hizmeti bakımından vücuda getirilen yeni eserler bu konuşmada belirtilmiştir. Senede 20 ilâ 30 bin hasta muayene ve tedavi eden bu müessese, şimdi modern ameliyathanesi ve diğer tesisleriyle, yalnız İzmir'in değil, bütün Ege bölgesinin ihtiyacına cevap verecek mükemmeliyete ulaşmıştır. Hastahane Baştabibi, yardım v.e alâkalarından dolayı Sıhhat Vekili ile belediye reisine teşekkür ederek poliklinik binasının temeline ilk harcı uğurlu eliyle atmasını Dr. Behçet Uz'dan rica .etmiştir. Dr. Behçet Uz, «izmir'e ve bütün memlekete hayırlı ve uğurlu olması temennisiyle» ilk harcı temde atmış, sonra Vali Kemal Hadımlı ve müteakiben Belediye Reisi Dr. Selâhattin Akçiçek de temele harç koymuşlardır. Hastah.an.enin bütün koğuşları, pavyonları Vekil ile diğer zevat tarafından gezilmiş ve hastaların hatırları sorulmuştur. Müteakiben aynı zevat, emrazı sâriye hastahanesine gitmiş ve orada hastahane baştabibi Dr. Lütfi Sabri Serin kent ve doktor arkadaşları tarafından karşılanmışlardır. Şehir bandosu bu sırada İzmir marşını çalıyordu. Bu hastahanede şimdiye kadar yapılan solaryum ve müteaddit pavyonlar arasında yeni inşa edilen 150 yataklı ve çocuklara mahsus pavyonun önüne gelinmiştir. Pavyon mermer merdiveni üzerinde davetliler yerlerini aldıktan sonra İzmir Tıp Fakültesinin yakında kurulacağı müjdesini veren ve İzmir'in sağlık müesseseleri bakımından yemi sağlıyacağı kazançları da belirten Dr. Behçet Uz, şu konuşmayı yapmıştır : Muhterem Vali, Nato'nun sayın kumandanı Korgeneral Kendall. muhterem davetliler, Feragatla çalışarak göğüslerimizi iftiharla kabartan değerli meslektaşlarım, aziz vatandaşlar, İki ay evvel bu pavyonun temelini atmıştık. Şimdi açılış resmini yapıyoruz. Şu ilerideki pavyonları da bu şekilde yapmıştık. Bunların yanı başlarında yeni pavyonlar da yükselecektir. Şimdi açacağımız bu pavyon 120 yatak ihtiva etmek üzere inşa edilmişse de 150 yatak alabilecek ve mühim bir ihtiyaca cevap verecek büyüklüktedir, İzmir şehri ve Ege bölgesi, daha birçok yeni sağlık müesseseleri kazanacaktır. İzmir, Ege'nin, hattâ Türkiye'nin en mühim bir limanıdır. Sağlık müesseseleri noktasından da aynı ehemmiyet ve değere yükselmesi ve faaliyetini ona göre arttırması lüzumludur. Tabiat güzelliği, renk enmuzeci bakımından kıymet 'taşıyan güzel İzmir'in mühim sağlık müesseselerine kavuşturulması ve bir sağlık merkezi halini alması için hamlelere girişilmiştir. Enerjik ve değerli Başvekilimiz Adnan Menderes'e İzmir'de Ege Tıp Fakültesinin açılması zamanının gelmiş, hattâ geçmiş olduğunu söylediğim vakit, bu mühim ihtiyacın derhal karşılanması hususunda direktif vermişlerdir. İzmir'de bir tıp fakültesinin açılması için birçok hastaheneler, sağlık müesseseleri bulunması lâzımdır. İşte sık sık temeli atılan veya açılış merasimi yapılan yeni sıhhat müesseseleriyle bir tıp fakültesinin açılması için bir vasat halini almış bulunuyoruz. En iyi bir çocuk hastahanesi, göğüs hastalıkları hastahanesi, devlet hastahanesi ve bunlan takiben de Manisa'da kurulmasını düşündüğümüz akıl ve sinir hastahanesi, Ege Tıp Fakültesinde ders görecek gençlerimizin çalışarak yetişmelerini, asistanlık yapmalarını temin edecektir. Medenî âlemin ortadan kaldırmış olduklarını söyledikleri veremin kökünü kazımak için mühim hamleler yapmak tayız. Göğüs hastalıkları hastahaneleri, verem mücadele cemiyetleri, bu sahada faydalı şekilde çalışmakta ve iyi neticeler elde etmektedirler. Veremden en çok vefiyat verilen İzmir'de bu hastalık, teknik, ilim ve bilgi ile çalışma sonunda ezilmeğe mahkûmdur. İzmir'de veremden ölüm nisbetinin yüksek olduğunu söylerken, bu nisbetin yalnız İzmirlilerin bu hastalığa fazla musap olduklarını söylemek istemiyorum. Göğüs hastalıklarını tedavi için bu şehirde ve civarında mevcut birçok müessese, yurdun her tarafından bu kabil hastaların İzmir'e gelmesine ve tedavi görmesine sebep olmaktadır. Tabiatiyle bunların bir kısmı da hayata gözlerim yummaktadır. Tekrar ediyorum, bu hastalık yakında tamamen ezilecektir. Çocukları, öğrencileri, hattâ orta yaşlıları aşılamak suretiyle veremin yere serildiğini, mahvolduğunu görmek az zamanda bizlere nasip olacaktır. Medenî memleketler, vereme karşı nasıl hareket ediyorlarsa, biz de aynı metodları tatbik ederek çalışıyoruz. Bizim yolumuz da aynı yoldur. Yurttaki veremlileri bulmak için gayret sarf ederken, bu sahada verem mücadele cemiyetlerinin muvaffakiyetlerini bilhassa zikretmek isterim. İzmir'de ve Konya'da bu sahada nasıl müsbet neticeler elde ediyorsak, diğer vilâyetlerimizde de aynı şeyi yapacağız. Hastayı bulduktan sonra aile içinde onları ziyaret etmek, tecrit ederek etrafındakilere zarar vermelerini önlemek kolaylaşır. Evvelce vereme tutulan bir hastanın bir an evvel ölmesi temenni edilirdi. Şimdi ise, iyi ilâçlar, ve tedavi usulleri ile kısa zamanda tedavileri mümkün olmaktadır. Bu kabil hastalar, cerrahî tedavilerle vücutlarında büyük bir arıza kalmadan iyileşerek tekrar aile ve cemiyet içindeki vazifeleri başına dönmektedirler. Tıbbın evvelce âciz kaldığı bu mevzu'da, şimdi elimizde silâhımız vardır. Tıpta ve fende büyük işler ve yenilikler başarmış olan ilim adamlarını hürmetle anmağı bir vazife bilirim. Tedavi gören vatandaşlar, fotoğrafçılık, daktiloluk vesair hafif işlerde çalıştırılarak cemiyet içinde vazife görmektedirler. İleride bu müessese içinde bir de rehabilitasyon merkezi kurulacaktır. Beş altı sene evvel verem dâvası, muazzam bir mevzu idi. Şimdi ise dâva halinden çıkmıştır. İdare başında bulunanlar, bunlardan büyük gurur duyarak bu güzel vatanın nüfusunun artmasını ve imârını hedef olarak ele almış bulunuyorlar. Birleşmiş Milletler Sağlık Teşkilâtı, bu mevzuda bizimle sık sık temas etmekte, vasıtalar vermekte ve yardımlarda bulunmaktadır. İki milyonu mütecaviz vatandaşımız, yurdun ayrı ayrı yerlerinde aşılanmıştır. Aşı faaliyetine devam edilmektedir. Hepinizi hürmetle selâmlar, bu bahtiyarlığı bizimle birlikte idrâk eden Na-to'nun sayın kumandam Korgeneral Kendaîl'dan kurdeleyi keserek pavyonu-açmasını rica ederim.» Bundan .sonra. Korgeneral Kendall, «bu şerefli vazifeyi ifa etmek fırsatını bana bahşettiğinizden dolayı teşekkür ederim» demiş ve kurdelâyı kesmiştir. Pavyon ve hastananenin muhtelif pavyonları gezilmiş, hastaların hatırları sorulmuş ve davetlilere ikramda bulunulmuştur. Sıhhat ve İçtimaî Muavenet Vekili Dr. Behçet Uz daha sonra beraberinde Vali, Yurtiçi Bölge Kumandanı ve basra mensupları ile birlikte Buca'da Verem Savaşı Derneği Sanatoryumuna gitmiştir. Verem Savaş Demeği Reisi, Sıhhat Vekilini sanatoryomda öğle yemeğine davet etmiş ve Vekilin beraberindeki zevat da bu yemekte bulunmuştur. Vekil ve beraberindekiler yemekten sonra İzmir'e dönmüşlerdir.
Ankara: Lübnan'da y.eni bir vazifeye tâyin edilmiş olması hasebiyle ayın 14 ünde memleketimizden ayrılacak olan Lübnan Sefiri Ekselans Vafik Elkassar ajansımıza şu beyanatta" bulunmuştur: «Türkiye ile Arap memleketlerinin sıkı bir yaklaşma ve samimî bir işbirliğine müteveccih münasebetlerinin kaydettiği seyir, diğer Arap memleketlerinde olduğu gibi, Lübnan'da da derin bir memnuniyet uyandırmıştır. Bu mühim hâdise, Türkiye ile Arap memleketleri arasında mevcut bulunan dostluğu sağlamlaştırdıktan başka şüphesiz bu dostluğun iyi neticeler vermesine müncer olacaktır. Binaenaleyh Türkiye ile münasebetleri büyük 'bir samimiyet nişanesi taşıyan Lübnan'ın evvelemirde mütekabil menfaatlerde karşılıklı bir anlayışa müteveccih bulunan Türk - Arap münasebetlerinin inkişafından memnuniyet duyması tabiîdir. Bu mevzuda Türkiye'yi idare eden devlet adamlarının samimî ve fasılasız gayretlerini takdirle karşılamak lâzımdır. Muhterem Başvekil Adnan Menderes'le muhterem Hariciye Vekili Fuat Köprülü'nün devamlı faaliyetleri muhakkak ki Türk milleti ile Arap milletlerinin muhtelif âzalarının kalpleri arasında bir beraberlik tesis etmek yolundaki 'gayenin tahakkukunu mümkün kılacaktır. Takdire şayan olan bu gayretler Arap memleketleri idarecileri nezdinde en iyi akisler uyandırmış ve bunlar memleketleri ile - Türkiye arasında sıkı yakınlık arzularını izhar etmişlerdir. Lübnan, Bağdat'tan avdetlerinde Başvekil Adnan Menderes'le Hariciye Vekili Fuat Köprülü'yü resmî ziyaretçi o-iarak kabul etmekten bahtiyar olacaktır. Bu ziyaret Lübnan halkına ve devletine. Türk milletine ve idarecilerine karşı duyduğu sempati ve dostluğu izhar etmek için güzel bir vesile olacaktır. Aynı zamanda da, emval mevzuhun katî olarak halli için âdilâne bir esas tesbit etmek fırsatını verecek ve her iki memleket idarecileri arasında mütekabil menfaatleri ve Türk - Arap menfaatlerinin küllünü alâkadar eden bilumum meseleler hakkında karşılıklı nokta nazar teatisini mümkün kılacaktır. Lübnan'a avdet etmek üzere Türkiye'den ayrılışımın arifesinde büyük asker ve ebedî şöhreti haiz bulunan devlet adamı Atatürk'ün Türkiye'yi kalkındırmak ve modernleştirmek mevzuunda meydana getirdiği muazzam eser karşısında duyduğum büyük ve derin hayranlığı ifade etmekten bahtiyarım. Derin ve cezri bir inkılâbı tahakkuk ettiren ve Türkiye'yi en modern siyasî hukukî ve içtimaî müesseselerle teçhiz eden bu eser, her zaman O'nun ismi ile anılacak ve tarih boyunca insan dehasına bir misal teşkil edecektir. Büyük inkılâpçının prensiplerinden ilham alarak o'nun çizdiği yolda yürüyen yüksek selefleri o'nun hatırasına sadık kalarak o'nun eserini devam ettirmek yolundaki kutsî vazifeyi müdrik bulunarak Türkiye'nin iktisadî ve içtimaî gelişmesinde manevî şahsiyetinin yükselmesine ve milletler camiasında ehemmiyetli bir rol oynamasında takdirle karşılanacak bir sekilide hissedar olmuşlardır.» 7 Ocak 1955 Ankara: Demokrat Partinin kuruluşunun 9 uncu yıldönümü yurdun her tarafında olduğu gibi Ankara'da da bugün yapılan bir merasimle kutlanmıştır. Demokrat Parti Ankara Vilâyet İdare HeyetiReisliğinin hazırladığı program gereğince Ankara mebuslarıile Demokrat Parti temsilcileri bu sabah saat 11.30 da Büyük Millet Meclisi Önünde toplanmışlar ve buradan doğruca Anıtkabre giderek Atatürk'ün manevî huzurunda tazim duruşunda bulunmuşlar ve kabre bir çelenk koymuşlardır. Öğleyin Atatürk Orman Çiftliğinde mebuslar ve partililer bir arada yemek yemişlerdir. Akşam 21 deAnkara Palas salonlarında büyük bir balo verilmiştir. Reisicumhurumuz Celâl Bayar beraberinde Büyük Millet Meclisi Reisi Refik Koraltan, Vekiller olduğu halde saat 23.00 de baloya şeref vermişlerdir. Toplantı geç vakte kadar samimî bir hava içinde devam etmiştir. 8 Ocak 1955 Ankara: Hariciye Vekâletinden bildirilmiştir: Dünkü bazı gazeteler Şark Ajansının, Başbakan Adnan Menderes'in Irak'ı ziyareti esnasında yapılacak görüşmeler sonunda Türkiye - Irak arasında siyasî, iktisadî ve askerî bir ittifak akdedileceğine dair haberlerin İngiltere, İsrail ve Amerika'yı endişeye düşürmüş olduğu, mezkûr memleketlerin Ankara'daki sefirlerinin hükümetlerinden aldıkları talimat üzerine başvekil yardımcısı Fatin Rüştü Zorlu ile .görüştükleri, İsrail ve İngiltere sefirlerinin hükümetimizden Irak ile askebix ittifak akdedemiyeceğine dair katî teminat talep ettikleri ve bunun üzerine başvekil yardımcısının, Başvekil Adnan Menderes'ten talimat almak üzere Bağdat'a hareket ettiği yolundaki bir haberini yayınlamışlardır.
Şark Ajansı verdimi bu haberde ayrıca, sözü edilen memleketleri endişeye sevketmiş olan bir takım hayalî sebepler de zikretmektedir. Başvekil yardımcısı Fatin Rüştü Zorlu nezdinde sefirler tarafından böyle bir teşebbüs yapılmamıştır. Başvekil yardımcısı İngiltere ve Amerika Büyükelçileriyle İsrail Elçisini, evvelce tesbit edilmiş olan. randevulara göre, carî isleri görüşmek üzere kabul etmiştir. Başvekil yardımcısının her üç sefirle vâki olan görüşmesi, Başvekil'in Irak seyahati ile ve Bağdad'da yapılacak görüşmelerle hiçbir veçhile alâkalı değildir. Bu itibarla Şark Ajansının «siyasî çevrelere» atfen ve «inanılır kaynaklardan öğrenildiği» kaydiyle verdiği yukardaki haber tamamen hayâl mahsulüdür ve hiçbir asıl ve -esası yoktur. Şark Ajansının bu şekilde neşriyatta bulunması, memleket menfaatlerini düğünmeyerek, sansasyonel havadis vermek hevesinden ileri gelmiş olsa gerektir. Ankara: Toprak Mahsulleri Ofisi Umum Müdürlüğünden aldığımız malûmata göre: 1. haziran. 1954 tarihinden 31. aralık 1954 tarihine kadar müstahsilden (411. 175) ton buğday, (20.690) ton çavdar, (19.321) ton mısır, (54.101) ton arpa, (8.096) ton yulaf satın alınmıştır. Alım yılı başından itibaren Almanya'ya (93.000) ton, Avusturya'ya (10.000) ton. İtalya'ya (1.090) ton, Romanya'ya 65.000 ton, Yunanistan'a 10.000 ton buğday, ayrıca îta1ya'ya 15.000 ton buğday, ayrıca İtalya'ya (15.000) ton çavdarla Almanya'ya (20.000) ton. arpa olmak üzere cem'an (214.090) ton hububat satışı yapılmış ve bunlardan Almanya'ya (92.887) ton, Avusturya'ya (11.000) ton, İtalya'ya (1.040) ton, Romanya'ya (68.245) ton, Yunanistan'a (10.122) ton buğday, İtalya'ya (15.000> ton çavdar, Almanya'ya (20.000) ton. arpa olmak Üzere (218.294) ton hububat teslim edilmiştir. Yeni kampanya yümda Birleşik Amerika'ya (148.000) kilogram, Japonya'ya (16.000) kilogram, Almanya, Belçika, İngiltere, İtalya, İsviçre v.e Norveç'e (24.000) kilogram olmak üzere cem'an <7.O51.080) liralık afyon satışı yapılmıştır. Ankara: M.M.V. Temsil Bürosundan bildirilmiştir: Milli Müdafaa Vekili Ethem Menderes, Millî Müdafaa Vekâleti bütçesi münasebetiyle bugün meclis bütçe encümeninde hülâsatan aşağıdaki konuşmayı yapmıştır. Ordu .mevzuu üzerinde bütün arkadaşlarımın konuşmaları esnasında gösterdikleri sehabet ve anlayış zihniyeti karşısında bahtiyarlık duymamak mümkün değildir. Bizleri tebrik, teşvik ve taltif eylemeniz vazifemizde daha fazlasını temin ederek itimat ve teveccühünüze lâyık olmak suretiyle manevî mükâfatımızı istihsal edeceğiz. Arkadaşlarımızın gösterdikleri bu büyük alâka karşısında çalışmalarımız kolaylaşıyor ve vazifemizin ağırlığı hafifliyor. Bu sebeplerle cümlenize teşekkür ederek, mevzuumuzun içine girip umumî maruzatta bulunmak ve teknik cevapları da beraberimde gelen arkadaşlarıma tevdi etmek istiyorum. Muhterem seleflerim yıllardan beri bir kısım mühim mevzuları ele almak sursitiyle mesai sarfeylemişler, bu mevzulardan uhdeme intikal .edenleri tamamlamakla beraber onların başlamış oldukları istikamet üzerinde yürümekteyim. Malûmları bulunduğu üzere geçmişteki klâsik telâkkide bir ordu ile İkinci Cihan Harbinden sonra muazzam teknik inkişaflara mazhar olan bir ordu arasında çok büyük ve mühim farklar vardır. Bunun kısaca ifadesi eski silâh ve insan kütlesinden ibaret bulunan ordu zihniyeti tamamen motorize ve mekanize bir kütle haline gelmiş ve bu teknik makine ve malzemenin liyakatli ellerde büyük bir maneviyatla kullanılmasını istihdaf eylemiştir.
İkinci Cihan Harbinden sonra demokrasi cephesine ayrılan Nato çerçevesine girmemiz, Amerikan yardımı ve Nato'nun alâkası dolayisiyle askerî kudretimiz çok mahabetli bir hal almıştır. Bu inkişaf durmadan devam etmektedir. Yardımcı milletler ve dostlarımız Türklerin yüksek harp kabiliyetini müşahede etmişler ve harp tarihimizi de tetkik ederek ordumuza karşı alâkalarını arttırmışlardır. Aldığımız yardımın muhtasaran izahını yaparsak: Birinci kısım eslihâ, mühimmat ve bilumum motölü vasıtalar ve harp gereçleri yardım voliyle aynen ve ayrıca her yıl Millî Müdafaa bütçemize iktisadî yardım yoliyle aynî ve nakdî yardımlar şeklindedir. Başvekilimizin Amerika seyahatlerinde .evvelce tahsis edilip tedahülde kalmış olan askerî yardımın alınması kararma varılmış ve bunların da yarısından fazlası gelmiştir. Nato'ca kabul edilmiş bulunan esaslara göre Türk ordusunun birkaç sene içerisinde varacağı kudr-et ve kuvvet hedefi ayrıca izah olunacaktır. Bunlardan başka Kanada hükümetince tayyare ve malzemesi yardımı yapılmakta ve bunların personeli mahallinde yetiştirilmektedir. Bütün bu yardımlardan kara, deniz ve hava kuvvetlerimiz muayyen plâna göre istifade ettirilmektedir. Nato'nun müşterek enfrastrüktür tesisleri adiyle- bir mevzu vardır ki Nato'ya dahil bütün devletler buna sanayileleriyle mütenasip olarak bir iştirak 'hissesiyle katılırlar. Biz ayrıca bu menbadan da istifade etmekteyiz. Motorize ordumuz çok mükemmel ve örnek atölyelerimiz sayesinde her türlü bakım ve tamiri yapmak imkânlarına malik olmuştur. Hedefe parça imali işinde de makina ve kimya endüstrisi kurumumuz ecnebi sermayenin de iştirakiyle her türlü imkânları sağlayacak duruma doğru ilerlemektedir. Bunu müteakip Millî Müdafaa Vekili sözlerine devamla bu seneki Millî.Müdafaa bütçesinin geçen senekinden. 125 milyon lira fazla olduğunu ve bunun halen ihtiyaca kâfi geldiğini ve fakat zamanla gerekli plânlarımız için daha fazlaya da ihtiyaç olabileceğini ve "bunun memleketin ekonomisi geldikçe temin olunabileceğini bildirdikten sonra askerî vasıtalarımızı ve askerî kudretimizi idame v,e ayakta tutmaya matuf amme hizmetleri emrine de daima verildiğini ve verileceğini ifade etmiştir. Vekil, bunu müteakip subay ve er yetiştirilmesi ve Kuleli Askerî Lisemizin örnek bir hale getirilmesi için alınan tedbirleri izah ile subaylarımızın lisan bilgilerinin de arttırılması hususunda alman tedbirleri belirtmiştir. Subayların terfih ve terfikti de ihtisaslarına göre düzenliyecek modern ihtiyaçları 'karşılayacak bir personel kanunu tasarısının da yakında heyeti aliyeye arz edileceğini ve subayların en iyi şartlar dahilinde iskânları için subay siteleri proje ve plânlarının hazırlandığını ve işe Şarktaki birliklerimizin ihtiyaçlarından bağlanacağını, bundan başka subay çocuklarının okutulabil-meleri imkânları üzerinde durulduğunu, subaylarımızın tayinlerinde liyakat ve ehliyetleriyle mütenasip mevkilere getirilmenin esas tutulduğunu ve yabancıların da takdirine mazhar olan bugünkü Harp Okulumuzun daha da mükemmel bir hale getirileceğini, lisan tedrisatı saatlerinin arttırıldığını izah etmiştir. Erlerimizin bilhassa gıda ve giyim işlerinin memleketin muhtelif iklim şartlanna göre ayarlanmakta olduğunu v.e bu hususta en önemli tedlbirlerin alındığını, erlerimizin eğitimlerinin yeni kurulan eğitim merkezlerinde en modern bir şekilde nasıl yapıldığını açıklamıştır. Orduda astsubay ihtiyacı mevzuunun Önemle ele alındığını ve bunların takım subayı vazifesini görecek şekilde yetiştirilmesi üzerinde durulduğunu izah ettikten sonra silâhlı kuvvetlerimizin büro ve geri hizmetlerinde bayanlarımızın, istihdamı işinin de ele alındığını izah eylemiştir. Millî Müdafaa Vekâleti bütçesinin müzakeresine pazartesi günü devam edilecektir.
Adana: Ziraat Müdürlüğü tarafından hazırlanan ziraat alet ve makineleri sergisi bugün saat 15 te Vali Cemal Dinç tarafından açılmıştır. İki gün devam edecek olan serginin .açılışında Seyhan.mebusları ve diğer davetlilerle kalabalık bir halk. hazır bulunmuştur. Ziraat alet ve makineleri satan muhtelif müesseselerin katılmış olduğu ser gide bilhassa yerli firmaların memleket şartlarına uygun olarak meydana getirdikleri alet ve makineler dikkati çekmiştir. 9 Ocak 1955 İzmir: Bu sabah 7.55 te Halkapmar'da RefaeL Barki'ye ait olup Ege bölgesinin en büyük rafine u, ^ı ve sabun fabrikalarından biri olan Yağ Sanayi T.A.Ş. fabrikasında, prina yağı dairesinde her birinin içerisinde binlerce litre sülfürdökarbon bulunan 11 adet depodan biri infilâk ederek derhal binanın çatısını uçurmuştur. İnfilâkın tesiriyle üç kişi derhal ölmüştür. İtfaiye teşkilâtı kısa bir zamanda ve muhtelif gruplar halinde yangın yerine yetişmiştir. İnfilâk devam ettiğinden hemen ateşin içine girmenin tehlikeli olmasına rağmen, yangına müdahale eden itfaiyeciler, sülfür dökarbon depolarının ateş almasını önlemişlerdir. Bu sırada kullanılmakta olan gaz maskelerinin karbon ve kükürtün tesiriyle işe yaramadığı anlaşılmış olmakla beraber, itfaiyeciler alevlerle 45 dakika cansiperane bir mücadeleden sonra, yangının mevzii kalmasını temin etmişlerdir. Yangının devamı sırasında zehirli gazlar ve müthiş hararetin tesiriyle baygınlık geçiren itfaiye erlerinin değiştirilmesi icap etmiştir. Merkezden yangın mahalline bir ateş motopompu giderken, Dr. Mustafa Bey Caddesinde 1362 plâka numaralı hususî bir otomobilin çarpması neticesinde delinmiş, ve itfaiye şoförü Hasan Kerekoğlu derhal ölmüş ve başçavuş Süleyman Saniyeliyle er Mustafa Atıcı yaralanmışlardır. Yangın sahasında vazife gören itfaiyeciler, bu müthiş yangını hayatları pahasına önlemek için çök hırpalanmışlardır. Bu suretle yangın neticesinde bir itfaiyeci ve '5 fabrika İşçisi ölmüş, 2 itfaiyeci ile 9 işçi de ağır surrette yaralanmışlardır. .İzmir Valisi ile Belediye Reisi ve Müd«deiumumî yangının bütün seyrini yakından takip etmişler ve yaralıların : muhtelif hastahanelere yerleştirilmeleri ."için ilgilileregerekli direktifleri vermişlerdir. Yangın mahallinde buulnan "İşçi Sigortaları Kurumu Müdürü de gerekli yardımın yapılması, hususunda .faaliyete geçmiştir. İtfaiye şoförü ile işçilerin cenazeleri yarın büyük bir törenle kaldırılacaktır. _"Maddî zarar ehemmiyetli değildir, zira .fabrikanın en mühim kısımları, itfaiyenin büyük gayretiyle yangından kurtarılmıştır. Ankara: "Sıhhat ve İçtimaî Muavenet Vekili Dr. Behçet Uz, verem haftasının açılışı münasebetiyle bu akşam saat 20.30 da Ankara Radyosunda aşağıdaki konuşmayı yapmıştır: Sevgili vatandaşlarım, Birçok memleketlerde olduğu gibi yurdumuzun da büyük bir sosyal derdini "teşkil eden veremle sava? çarelerini bildirmek ve güzel bir an'ane halinde «devam eden, vesreni haftasını açmakla sevinç duymaktayım. Bir hafta müddetle kıymetli meslektaş ve arkadaşlarımız, sizlere, veremden korunmak ve verem tedavisi hakkında en yeni ve «en iyi malûmatı vereceklerdir. "Verem âfeti bazı ileri memleketlerde, "bugün, artık büyük sıhhî ve sosyal dâva olmaktan çıkarak kolayca kontrol .altına alınabilen ve gitgide azalan bir ".hastalık haline gelmiştir. Bunun sebebi yalnız, bu memleketlerde tababetin ilerlemesi, yani yeni keşifler yapılması, devletin geniş teşkilât kurması değildir. Muvaffakiyetin asıl sırrı, tıpkı huduttan. içeri dalan bir düşmana karsı olduğu gibi, devletle milletin ele vermesinde, sağlık teşkilâtiyle işbirliği ederek, halkın da verem savaş dernekleri kurmasında ve bu mühim dâvanın bütün milletçe canla başla benimsenmesinde ve her şahsın kendini korumasını bilmesindedir. Zira verem mücadelesi tek cepheli ve sabit tıbbî tedaviye dayanan bir mevzu değildir. Bilâkis bu mücadelenin, hepsi birbirine yakın veya aynı derecede mühim olmak üzere çeşitli tıbbî, sıhhî, sosyal ve kültürel cepheleri vardır. Bu cephelerin her birinde faal ve verimli şekilde ve birbiriyle ahenkli surette çalışılmazsa, umulduğu kadar güzel neticeler alınamaz. Muvaffakiyet, bu mühim sahalarda bilgili, programlı, şuurlu v-e içten gelme arzu ve gayretle çalışıp herkesin kendine düşen vazifeye dört elle sarılmasiyle sağlanır. Verem haftalarının en büyük faydası da bu hususta yapılanlar ve yapılacak olanlar üzerine bütün memleketin dikkat nazarını çekmek, yurttaşları ve efkârı umumiyeyi harekete getirmektir. Vatandaşlar, biz hükümet olarak verem hastalığını ve onun teşkil ettiği sosyal âfeti, kısa zamanda, yurdumuz için tehlike teşkil etmez hale getirmek ve daha sonra da büsbütün ortadan kaldırmak mecburiyetindeyiz. Bu muvaffakiyetli savaş yolunda da ilk adımları atmış bulunuyoruz. Bu yolu kısa zamanda geçip kat'î zaferle ulaşmamız sizlerden göreceğimiz maddî ve manevî müzaheret ve yardımlarla çak kolaylaşacaktır. Bu sebeple devletçe kurulan teşkilâtın esas ve gayelerini size, kısaca anlatıp sonra da halkın verem savaşı yolunda çalışacağını bildirmek istiyorum: Verem savağının esası sağlamları verem mikrobu kapmaktan korumak, hastaların mikrop saçmalarına mâni olmak ve bunları tedavi etmek diye hülâsa edilebilir. Sağlamları mikrop kapmaktan korumak için bunlara ve bilhassa vereme istidatlı olanlara muntazam ve sıhhî bir hayat yaşamak, kendini kollamak, hastalarla temastan kaçınmak gibi hususlar hakkında bilgi verilir ve kendilerine bu gibi imkânlar temin edilmiş. Bundan maada çok yüz güldürücü ve kütlevî bir korunma vasılası da verem, savaşdır. Biz bu aşıyı icat eden nüfus gruplarım tüberkülin muayenesiyle kontrol ettikten sonra, büyük ölçüde yapmaktayız. Son birkaç senelik rakamlar bu yolda ne hızla ilerlediğimizi göstermektedir. 1949 da bütün memlekette 69.618 kişi muayene edilip bunlardan 14.925 kişi aşılandığı halde 1953 de 2.163.479 kişi muayene edilerek bunlardan icat eden 904,445 i aşılanmıştır. Bu yekûn 1954 senesi i-çinide daha da yükselmiştir. Ve önümüzdeki senelerde büsbütün hızlanarak bütün memlekete şamil olmak yoluna girecektir. Verem hastalarını gerek başlangıç halinde, gerek etrafa mikrop saçacak derecede ilerleme vaziyetinde bulup muayene etmek ve kendilerini tedavi müesseselerine sevk etmek için en verimli teşkilât verem mücadele dispanserleridir. Teçhizatı modern bir dispanser iyi yetişmiş elemanların elinde mücadele hususunda paha biçilmez faydalı çalışmalar temin eder. Yalnız bunların sayılarının çok ve memleketin her tarafına yaygın olmaları şarttır. Bu bakımdan da son yılların rakamları çok dikkat çekicidir. 1949 da bütün Türkiye'de Sıhhat ve İçtimaî Muavenet Vekâletine ait olmak üzere 8 dispanser bulunurken, bugün, taunların sayısı 44 e çıkarılmıştır. Ayrıca verem savaş derneklerine ait olup, Vekâletimizin her husustaki yardımlariyle, vilâyetlerimizde kurulan dispanserlerin sayısı da 37 yi bulmuştur. Bu derneklere Vekâletimiz elden gelen bütün yardımları yapmayı vazife bilmektedir. Veremden korunma yolunda elde edilecek en faydalı netice çocuk doğarken mektebe girerken ve askere alınırkenverem aşısını tatbik etmek ve yurdun her tarafında yeteri kadar ve iyi bir teknikle işleyen kontrollü dispanserler kurmaktır.
Bu dispanserlerde tesbit edilen hastaların tecrit ve tedavisi de istenilen miktarda hasta yatağına sahip olmaya ihtiyaç gösterir. Aynı zamanda bu yatakları hâvi tesislerin, bütün modern tedavi vasıtalariyle teçhiz edilmiş olması da lâzımdır. Bu hususta son yılların rakamları ne derece ilerlediğimizin beliğ bir şahididir. 1950 de Sıhhat Vekâletinin elinde, bütün memlekette 1.097 verem; yatağı bulunmasına karşı bugün bunların sayısı 6.557 ye çıkarılmıştır. Biz bu miktarla da kalmayacağız. Prevantoryum, sanatoryum, verem hastahanesî, kemik hastahaneleri ve verem pavyonları gibi tesislerimizdeki yatak mecmuu en az: 10.000 i aşınca veremle mücadele bir hayli kolaylaşmış olacaktır. Bugün çok şükür verem tedavisi de pek ilerlemiştir. Yeni bulunan ilâçlar dikkatli kontrollü ve birbirleriyle müşterek surette ve mutlaka bir mütehassıs eliyle yerinde ve zamanında ve diğer tedavi vasıtalariyie birlikte tatbik edilince bu hastalığın bir çok safhalarında iyi neticeler vermektedir. Bundan maada cerrahî tedavi de veremin dahilî tedavisinin pek kuvvetli bir yardımcısı ve hattâ bazen yegâne şifa vasıtası haline gelmiştir. Müesseselerimizde bu usullerden de istifade etmekteyiz. Veremden kalkanları, icap ediyorsa, sıhhî durumlarına uygun bir meslekte yetiştirmek üzere rehabilitasyon tesisleri de kurmuş .bulunuyoruz ve bunların' sayılarını da; arttıracağız. Muhterem vatandaşlar, Devlet bu yolda teşkilât kurduğu, tesisler vücuda getirdiği sırada halk tarafından da sıkı bir işbirliği görmezse başarı gecikir ve tam olmaz. Evvelâ devletin veya savaş derneklerinin veremle mücadele, hakkında radyo, broşür, afiş, film, seyyar sergi ve sağlık müzesi gibi vasıta ve tesislerle verdiği bilgiler, veremle mücadele ve veremden korunmak bakımından çok faydalıdır. Halk bunlardan istifadeyi vazife bilmelidir. Onun kadar ve belki daha mühim olan diğer bir vazife de verem savaş derneklerine aza olmak, bu derneklerin sayısını arttırmak, verem mücadelesine her gün daha fazla bir kuvvet ve tesirle katılmaktır. Vekâletimiz-ce yardım gören, desteklenen ve 1949 da bütün memlekette 56 tane iken halen sayılan 109 u bulan bu dernekler şimdiye kadar çok hayırlı ve başarılı işler görmüşlerdir. İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Konya Ve daha birçok yerlerdeki verem savaş derneklerinin çalışmaları buna bir misaldir. Bu teşbit ve fedakârlıkla büyük bir yurtseverlik vazife gören idealist arkadaşlara, .millî sağlığa olan büyük hizmetlerinden dolayı tefekkürü bir vazife foilmekteyim. Türkler eskiden beri hayrı savaş," düşkün; yardım eder. faziletli 'insanilerdir. Bunun verem savaşındaki misallerini d s birçok vatandaşlarımız .göstermiştir. Bütün milletin şuurlu ve kütlevî süreçte verem savaşı demeklerine yardımı is.e, bu çok tehlikeli sosyal âletle savaşta, ileri memleketlerde "halkla devletin elele vermelerini yurdumuzda gerçekleştirecek ve mücadelenin az zamanda kat'î ;;afere ulaşmasına sağlıyacaktır. Hepimize bu davanın kökünden halledildiğini .görmek günlerinin yakın olmasını bütün kalbimle temenni eder, sevgili milletimize muvaffakiyetler di. Ankara: Zafer gazetesi yarınki nüshasında «fırsat kolluyanlara fırsat veremiyecektir» başlığı altında. mühim bir başmakale 21.2 retmektedir. Bu başmakaleyi, binaen, aynen neşrediyoruz i Amerika ile1 Türkiye arasındaki,dostluk münasebetleri, başkalarının gıpta mucip olacak kadar esaslıdır. Türkiye'nin sulhu korumaktaki azmi, dana Nato'ya girmeden önce görülmüştü ve bu. iki memleket arasındaki görüş ve beraberlisinin eseri idi. Memleketimizin vaziyetini, memleketimizdeki hâdiseleri takip eden, tahlile tâbi tutan hiçbir kimse bu büyük ve tarihî hakikati gözönünden uzak bulunduramaz. Zira gerek iç politikamızda gerek dünya sulhunun korunması hususundaki gayretlerimizde, memleketimizde cereyan etmiş olan bu kökten değişikliğin tesirleri kafidir. Hakikat şu'dur ki, Türkiye'de artık tahakküme dayanan, seçimle uzaktan yakından hiçbir alâkası olmayan ve zaman zaman takrir-i sükûn kanunlarına, istiklâl mahkemelerine, örfî idarelere yahut seçim şekavetlerine dayanan idareler devri sona ermiş ve Türk milleti kendi işlerine bizzat elkoymuş bulunuyor. Ne teessüfe ?ayan bk haldir ki, bütün bu hâdise ve hakikatlerden tamamiyie tegafül gösterilerek memleketimizi içte ve dışda zayıf göstermeğe matuf tezvir ve iftiralar hâlâ devam etmektedir. Halbuki 1950-1954 arasında iç ve dış politikamızda,, iktisadî gidişimizde iktidarımıza kargı söylenmedik sözyapılmamış iftira bırakılmamıştı. Buna rajmen bu tezvir ve iftiralar partimiz iktidara geldiğinden beri âdeta temit plâvı gibi bin defa söylendikleri halde genele alının tazelenip tekrarlanmak vadisine saplanmış bulunuyor. Şu halde hem içte ve dıştaki bu maksatlı teşebbüslerin arz ettiği aşikâr muvazilik üzerine hem de bu tezvir ve iftiraların hangi Ümitlerle harekete geldiği noktasında durmak lâzımıdır. Bu hâdiseleri çünkü bütün dikkatimizle adım adım takibetmek bizim için bir vatan borcudur. Asıl şayanı dikkat olan cihet, bu neşriyat ve tezviratın, başka memleketlerde ancak uzun seneler zarfında tahakkuk ettirilebiliri iş siyasî ve içtimaî inkılâpların, memleketimiz tarafından Üç beş sene gibi kısa bir müddet zarfında tahakkuk ettirildiği ve dünya barışını müdafaa bahsinde memleketimizin her taraftan fazla temayüz etmiş gayretler sarfettiği bir zamana rastlamasıdır. Dâva bizim için asıl bu bakımdan mühimdir. Bundan dolayıdır ki, üzerinde ısrar ediyoruz. Bu memleket siyasî istiklâlini kazanabilmek için nehirler gibi kanlar akıtmış, dünyanın emeğini harcamış bir memlekettir. İstiklâlimizin tamamiyle tehlike altında bulunduğu senelerden henüz uzaklaşmış değiliz. Fakat siyasî istiklâlin yanında, meselenin diğer tarafı da mühimdir. . , Sanayiini kurmamış, ziraâtini İlerletmemiş, limanını, silosunu, barajlarını yapamamış velhasıl iktisadî cihazlarınıda iptidaî merhalede saplanmış kalmış olan bir memleketin hakikî mânasında iktisadî istiklâlimden bahsedilemez. Dünyanın böyle bir devrinde ve bizim bulunduğumuz gibi bu kadar tehlikeli bir coğrafî mevkide, iptidaî bir iktisadî bünye ile ve bunun bir neticesi olarak kendini müdafaa etmenin imkânlarından mahrum bulunarak mevcudiyetini idame etmenin imkânları ne kadar daralır. İktisadî ve siyasî istiklâllerin birbiriyle mütedahil mefhumlar olduğunu ayrıca izaha hacet yoktur. İşte bundan dolayı, her zorluğu yenerek siyasî istiklâlimizi her fırsatta teyit etmek istiyen ve diğer taraftan iktisadî ve kalkınmasını süratle itmam, etmek dâvasını bekasının teminata mânâsında ailen memleketimizin ve hükümetimizin bu iki esas üzerinde ne derecelere kadar hassas olabileceğinin içte ve dışta iyice bilinmesi ve dostlarımız tarafından iyice takdir edilmesi icap eder. Bizim bu dâva üzerinde böyle bu kadar ısrarla durmamızın ve daha da duracağımızın sebepleri işte bunlardır. Şimdi aleyhimizdeki sistemli tezvirat ve neşriyatın mahiyeti üzerinde durduğumuza göre 'bir de neden bunlara şu. sıralarda bilhassa hız ve genişlik verilmek istendiğini düşünelim: Bugün ve yarın Türkiye'nin sulh cephesi namına arzetmekte olduğu imkân. ve başarılar bakımından da mütalâa edilecek olursa, tam şu sırada ona ölçüsüz ve 'gözü kapalı hücum etmenin, mânası daha büyük- ehemmiyet alır. Şu sırada çünkü, Türkiye geçirmekte olduğu derin iktisadî inkılâbın yanında bir de siyasî ve askerî bünyesini de süratle takviye etmektedir. İşte tanı bu sıradadır ki, bizi vurmak-istiyorlar. Anlaşılan bugünü son fırsat-zamanı addediyorlar ve bunu kaçırmak istemiyorlar. 10 Ocak 1955 Ankara: Göçmenlere Yardım Derneği Ankara: Şubesinin senelik kongresi bugün Türk ocağı salonunda toplanmıştır. İdare ve murakabe heyetlerinin raporları okunup tasvip edildikten sonra yeni idare kurulu seçilmiştir. Ayrıca kongre tarafından Reisicumhur Celâl Bayar'a ve Büyük Millet Meclisi Reisi Refik Koraltan'a ve Başvekil Adnan Menderes'e ve diğer devlet adamlarına saygı telgrafları çekilmiştir. Kongre üyeleri Anıt-kabre giderek Atatürk'ün manevî huzurunda saygı duruşu yapmış ve göçmenler adına bir çelenk koymuşlardır. Adana: Seyhan Veremle Savaş Derneğinin ilk modern dispanseri bugün saat 11 de açılmıştır. Seyhan mebuslarından Sinan Tekelioğlu. ile Yurtiçi.Altıncı Bölge Kumandanı, Belediye Reisi, Sağlık, Maarif, Teknik Ziraat Müdürleri, doktorlar ve davetlilerin hazır "bulunduğu açılış töreninde dernek başkam Dr. Ali Menteşeoğlu ile Sağlık Müdürünün konuşmalarından sonra y.eni dispanser Vali Muavini Hadi Koçak tarafından hizmete açılmıştır. Dispanserin arsasını Vilayet Umumi Meclisi vermiş ve röntgen cihazın. Kızılay hediye etmiştir. Sıhhat ve İçtimaî Muavenet Vekâlleti İ5 bin lira yardımda bulunmuştur. Arsa, röntgen ve bahçe tanzimi hariç el arak yalnız bina Ver.emle Savaş Derneğine 84.280 liraya mal olmuştur. Halkın nisbeten kesif bulunduğu Karşıyakada inşa edilen bu dispanser, 50 bin nüfuslu bir sahanın hastalarıyla meşgul olacaktır. Dernek ayrıca iki yeni dispanser açmağı kararlaştırmıştır. Ankara: Reisicumhur Celâl Bayar bugün Çankaya'da, Amerika Birleşik Devletleri Hava Erkânı Harbıyei Umumiye Riyaseti İlmî İstişare Kurulu ve Nato Havacılık Araştırma ve Geliştirme İstişare Grubu Başkanı Dr. Von Kaoman'ı kabul etmişlerdir. Bu kabulde Millî Müdafaa Vekili Ethem Menderes de hazır bulunmuştur. . Ankara: Makine Kimya Endüstrisi Kurumu Umum Müdürü Hulki Yanat kurumun son senelerde şeker sanayinin inkişafında makine ve slât temini yolunda giriştiği faaliyet hakkında kendisinden malûmat rica eden Anadolu Ajansı mu habisine aşağıdaki izahatı vermiştir; Son senelerde şeker istihlâkinin geniş mikyasta artmış olması muvacehesinde mevcut şeker fabrikalarına ilâveten yeni fabrikaların kurulduğu ve haltta bunlardan bazılarının kısa bir zamanda ikmal olunarak istihsale açılmış bulundukları malûmdur. Şeker fabrikalarının "bu inkişafı karşısında, Makina ve Kimya Sanayinin temel taşı olan Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu bu inkişafı desteklemek vazifesini üzerine almanın bir yurt hizmeti olduğunu düşünerek derhal faaliyete geçmiştir. Müessesemizin bu husustaki faaliyetinin esası şeker istihsalimde kullanılan pancar ziraati için lüzumlu alet ve makinaları yaparak bir an evvel müstahsil köylünün emrine amade kılmak şeklinde tecelli etmiştir. Üç yıldır Ziraat Vekâletinin direktifleriyle köylünün ihtiyacı olan değişik tipte ve binlerce adet olmak üzere ziraat aletleri imal ;ederek ziraî donatım eliyle köylüye tevziini sağlamış bulunmakta ve böylece mühim miktarda. dövizin harice gitmesini önlemiş bulun maktadır. Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu bu defa hububat ziraat aletlerine ilâveten ş.eker pancarı ziraat aletlerinin imalini ele almağı millî menfaat ve iktisadî İrikiş arlarım.z icabı olarak telâkki etmiş bulunmaktadır. Değişik işler yapan 5 fabrikasının devamlı ve programlı olarak inkişafını ve yurdumuzun her sahadaki ihtiyaçlarını tatmin yönünden gösterdiği başarılı çalışmalarını yakınen takip eden. şeker şirketinin kıymetli idarecileri mevcut ve kurulan şeker fabrikalarının pancar ihtiyacını karşılayacak pancarın istihsalinde kullanılan lüzumlu ve zarurî olan aletlerinin kurumumuzda imalinin uygun olacağını göz Önünde tutarak 12.770.000 liralık sipariş vermişlerdir, Pancar istihsalinde kullanılan makine ve aletlerin imalâtı hazırlıklarında, şeker şirketinin kıymetli ve bu hususta geniş tecrübe ve bilgiye sahip elemanları ile işbirliği sağlanmış ve fikirlerinden çok istifade olunmuştur. Bunu burada bilhassa teşekkürlerimle kaydetmek isterim. Bu siparişlere lüzumlu malzemenin takmamı Kırıkkale Çelik fabrikamızla, Karabük Demir Çelik Müessesesinde hazırlanmış ve hariçten hiç bir şey alınmamıştır. Böylece şeker şirketi ile işbirliği yapan kurumumuz 12.770.000 liranın memlekette kalmasını sağlamıştır. Şeker şirketi ilebirlikte çalışmalarımızın esasının şu prensibe dayandığını bilhassa tebarüz ettirmek isterim: Kurumumuz, imalâtçı ve şeker şirketi ise sipariş veren bir müşteri olmakla"beraber pancar istihsalinde kullanılan değişik tip ve evsaftaki makine ve aletlerinsürekli ve külliyetli İmallerini temin .etmek için tesislerimizin takviyesine ve noksanlarının ikmalineaynı zamanda şeker şirketi de maddî yardımlarla iştirak edecektir. Bu şu demektir ki, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu devamlı olarak şeker istihsali irin pancar müstahsili köylünün hizmetine girmiştir. Şeker ziraatine verilen ehemmiyeti göz önünde tutan Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu istikbale matuf olmak üzere pancar ziraat aletlerinin her çeşidinden yeter miktarda imal etmek için gerekli etüdleri yapmakta ve bu maksadın tahakkuku için de tesislerine lüzumlu ilâveleri yapmağa karar vermiş bulunmaktadır. Bu yıl imalâtı devam eden ziraat âletlerinin zamanında köylünün eline geçmesini temin maksadiyle imalâta hız la devam olunmakta ve mamul hale gelen aletler şeker şirketinin tertiplediği mürettep mahallerine muntazaman sevk oluşturmaktadır. Ezcümle, bugüne kadar 10 bin adet tırmık ve dörtyüz otuzbeş adet hazırlanmış olan dörtlü pancar minzerinden 135 adedi aşağıda açıklanan mahallere sevk olunmuşlardır: Akhisar, Soma, Susığırlık, Bandırma, Balıkesir, Burdur, Eğridir. Kırkağaç, Keçiborlu. Diğer mıntakalara da zamanında yetiştirilmek üzere imalâta ara vermeden devam olunmaktadır. 11 Ocak 1955 Ankara: Millî Müdafaa Vekâleti Temsil Bürosundan bildirilmiştir: 1955 yılı için Büyük Millet Meclisi bütçe encümeninde kabul edilenMillî Müdafaa Vekâleti bütçesi 725 milyon liradır. Bu miktar geçen seneki Millî MüdafaaVekâleti bütçesinden125 milyon lira fazladır, İstanbul: Milletlerarası İktisadî İşbirliği Nazırlar toplantısına ve Kato Konseyi içtimalarına iştirak edecek olan ve bu sabah trenle Ankara'dan İstanbul'a gelen Başvekil Yardımcısı Devlet Vekili Fatin. Rüştü Zorlu saat 12.30 da uçakla Paris'e müteveccihen Roma'ya hareket etmiştir. 12 Ocak 1955 İnegöl: Kazamızda inşa edilen 65 adet göçmen evi, bugün yapılan bir merasimle sahiplerine verilmiştir. Merasimde Bursa Valisi, Vilâyet Erkânı, Kaymakam. Belediye Reisi ve kalabalık bir vatandaş kitlesi hazır bulunmuştur. Vali kısa bir konuşma yaparak hayırlı ve uğurlu olması temennisiyle evleri sahiplerine tevzi etmiştir. 13 Ocak 1955 İstanbul: Millî Müdafaa Vekâletinin davetlisi olarak memleketimizde bulunan Amerikan Hava Kuvvetleri Erkânı Harbiy-Eİ Umumiye Riyaseti İlmî İstişare Kurulu araziye Nato Havacılık Araştırma vs Geliştirme Grup Başkanı Prof. Thodore Von Karman bugün saat 17. 30 da Teknik Üniversitenin 50i No. lu salonunda roket motorları mevzulu bir konferans vermiştir. İstanbul Vali ve Belediye Reis Vekili, Vali. Muavinleri, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetlerimize mensup yüksek rütbeli subaylar Üniversite profesör ve Öğrencileri ile basın mensupları tarafından başından sonuna kadar büyük bir alâka ile takip olunan bu konferansta Prof. Karman projeksiyonla mevzu ile alâkalı resimler göstermiştir. Roketin en eski ve en saf bir tepkili motor olduğunu söyleyen Profesör Karman roket en eskidir çünkü 13 üncü asırda kullanılmıştır. En saftır, çünkü tahrik için lüzumlu havayı atmosferden almaz demiştir. Filhakika Dr. Karınan eski Türkçe yazılmış kitaplardan aldığı resimlere dayanarak Türklerin o tarihte roket prensibine dayanan oklar kullanmış olduklarını söylemiştir. Prof. 4. Murat zamanında hezarfen Hasan Çelebinin roket imal ettiğini de söylemiştir. Müteakiben Theodore Von Karman 1865 yılında! İngiliz Congreve'in roketlerin ilk defa ve sistemli olarak harp silâhı halinde kullanılmasından zamanımıza gelinceye kadar geçirdikleri istihaleyi anlatmış ve bugün mevcut muhtelif cins ve sistem roketlerle karşılaşılan teknik zorlukları izah etmiştir. Prof. Karman yarın saat 10 da uçakla Roma'ya gidecek bir gece orada kaldıktan sonra Paris'e geçecektir. 14 Ocak 1955 İstanbul: B.M.M. nin davetlisi olarak bugün memleketimize gelen Fransa Millî Meclisi Heyeti şu zevattan müteşekkildir: Gaston Palewski (R.S. Partisinden eski nazır ve meclis birinci başkan vekili, gazeteci, heyet başkanı) Pierre Pflimlin (M.R.P. ve parti liderlerinden, eski nazır ve avukat) Felix Gaillard (Radikal Sosyalist, .birçok nezaretler siyasî müsteşarlığında bulunmuştur, maliyeci ) Haingeard (A.R..S. partisinden gazeteci) LrS toueneau (M.'R.P. eski nazır ve partinin nüfuzlu şaihsiy etlerin d en) Conte (S.F.Î.O. partisinden gazeteci) Louis Christians (Müstakil Cumhuriyetçi ve eski hava nazırı, ses duvarını , tacir) Max'orusset (R.S. partisinden, sanayici) Edouard Bonnefous (U.D.S.R. partisinden meclis grubu başkanı, eski nazır, yüksek beynelmilel ilimler enstitüsü profesörlerinden) Ankara: Ankara Radyosu bu akşam saat 21,15 de Adliye Vekili Osman Şevki Çiçek-dağ ile radyo muhabirinin yapmış olduğu bir röportajı yayınlamıştır. Karşılıklı konuşma şeklinde cereyan eden röportajda Adliye Vekili radyo muhabirinin muhtelif suallerini şöyle cevaplandırmıştır: . Adliye Vekili adli teşkilâtın 1950 den beri kaydettiği inkişaflar, mahkemelerin iş hacmi ve. faaliyet durumları ile-merî kanunların memleket ihtiyaçlarını karşılayıp karşılamadığı ve yeni kanunlar üzerinde sorulan suallere cevaben demiştir ki: 950 yılında 800 mahkeme ve adalet dairesi mevcut iken adaletin halkın yanına götürülmesi ve ihtilâfların süratle ve icabında mahallinde halledilmesi, ceza dâvalarının sürüncemede kalmaksızın intacı düşünce ve prensipleriyle 586 yeni mahkeme ve adalet dairesi kurularak bu miktar halen 1336 ya çıkarılmıştır. Bu şekilde yeniden kurulan mahkemeler arasında 118 nahiye sulh, 45 gezici arazi ve kadastro, 17 gezici topraklandırma ve 15 iş mahkemesini zikredebiliriz. Ancak birçok nahiyeler kazaya çevrildiği cihetle buralarda bulunan sulh mahkemeleri de asliye mahkemesi haline ifrağ edilmiş ve bazı yerlerde mürettep ağır ceza mahkemeleri kurulduğu gibi vilâyet merkezlerindeki mürettep ağır ceza mahkemelerinden bazıları da müstakil ağır ceza mahkemesi haline getirilmiş ve işi çok olan yerlerdeki asliye mahkemelerinin adedi de arttırılmıştır. Teşkilâtın bu genişlemesine muvazi olarak hakimlere adliye mensupları kadrolarında da takviyeler yapılmış ve 351 hakim ilâvesi suretiyle hakim kadrosu 3294 e yükselmiştir. Adaletin mânevi varlığı ilemütenasip olarak peyderpey adalet sarayları ve binalar yapılmış bulunmakta ve başlanmış olan inşaatın ikmaline de devam olunmaktadır. Ayrıca mahkemelerin çalışabilmesini, işlerin süratle ve kolaylıkla intacını. temin maksadiyle yazı makinası, kasa gibi lüzumlu vasıtalar temin edilerek mahallerine gönderilmiş bulunmaktadır. Bütün hukuk ve ceza mahkemelerimize senede vasati olarak 1,5 milyon iş gelmekte olup burüarm intacı hususunda hakimlerimiz feragat ve faziletle çalışmakta ve yıllık mesailerini az bir devirle kapamaktadırlar. Bu günkü mevzuatımıza göre mahkemelerimiz tarafından verilen nihaî kararların tetkik mercii temyiz mahkemesidir. Temyiz mahkemesi 1954 yılının 11 ayında gelen 159 bin küsur işten 143 binini intaç etmiştir. Bu rakam, haddizatında içtihat tesisiyle vazifeli bir prensip mahkemesi olan temyiz mahkemesinin ne kadar mahmul bir durumda olduğunu göstermektedir. İş adedinin artmış olmasına mukabil devir adedini azaltmak suretiyle" büyük bir gayret ve faaliyette bulunan temyiz mahkemesi mensuplarına teşekkürü bir borç bilirim. İlk mahkemelerle temyiz mahkemesi arasında ikinci bir merci olarak kurulması düşünülen ve hükümet programında yer almış olan İstinaf Mahkemelerinin teşkili, personel ve bütçe imkân lan dairesinde bir an evvel tahakkukunu arzu ettiğimiz bir husustur. Demokratik hayatın icapları ve içtimaî bünyemizde mevcut bulunan inkişaflar, yürürlükteki kanunların tatbikatından elde edilen neticeler bir taraftan bunların esaslı bir revizyona tabi tutulması ve diğer taraftan içtimaî hayatımızda kendini hissettiren bazı noksanlık ve aksaklıkları gidermek maksadiyle yeni kanunlar hazırlanması lüzumunu doğurmuştur. Bu cümleden olarak Türk Ceza Kanununun memleket sathında en çok tatbik edilen 106 maddesi tadil edilmiş ve kanuna günün ihtiyaçlarını karşılamak üzere yeni hükümler ilâve olunmuştur. Ayrıca ateşli silâhlar ve bıçaklarla işlenen suçların ikama ehemmiyetli derecede ve şekilde mâni olucu mahiyette hüküm ve tedbirleri muhtevi bulunan «ateşli silâhlar ve bıçaklar hakkındaki kanun meriyet mevkiine girmiş bulunmaktadır. Hususi hukuka müteallik mevzuatta da muvazi çalışmalarda bulunulmaktadır. Ticaret hayatımıza bugünkü mün keşif haliyle daha iyi intibak eyleyecek yeni «ticaret kanunu lâyihası» ve bizde de büyük bir gelişme kaydeden hava seyrüsefer faaliyetini madam esaslara ve beynelmilel anlaşmalara uy-;gun olarak tanzim .eden hava seyrüsefer kanunu lâyihası hazırlanmış ve Büyük Millet Meclisine sevk olunmuştur. Diğer taraftan Medenî Kanunumuzun 28 senelik tatbikatının meydana çıkardığı ihtiyaçlar dairesinde ve demokratik ruhuna ve ilmî esaslarına sadık kalınmak şartiyle tadiline teşebbüs olunmuş ve bu maksatla Vekâletimizde kurulan mütehassıslardan mütevekkil bir komisyon kanunun 500. maddesi üzerindeki çalışmalarını ikmal etmiştir. Çalışmalara sür'atle devam edilmektedir. Avukatlık Kanunu üzerinde de avukatlık mesleğinin en iyi şartlar dairesinde inkişafını sağlamaya matuf bir tadil hazırlanarak Büyük Millet Meclisine sunulmuş olduğu gibi icra işlerimizi yeni -esaslara göre ayarlamak gayesiyle İcra ve İflâs Kanunu üzerinde de çalışmalara başlanmıştır. Hukuk ve ceza dâvalarının sürat v.e emniyetle intacını temin etmek maksadıyla hazırlanmış olan usül kanunu lâyihası Büyük Millet Meclisine sevkedilmiş bulunmaktadır. Türk Ceza Kanununun bünyemize daha uygun bir hale getirilmesi için biri tatbikatçılardan, diğeri profesörlerden . müteşekkil iki komisyon tarafından hazırlanan lâviha üzerinde son çalışmalar intaç edilmek üzeredir. Osman Şevki Çiçekdağ, «matbuat hürriyeti, bu hürriyetin suiistimali, şeref" ve haysiyetlerin ve devlet itibarının korunması ile 'sağ ve sol cereyanlara karşı ne gibi tedbirler alınmıştır?» suallerini söyle cevaplandırmıştır: «Matbuatın millet bünyesinde icra eylediği müsbet tesirlerin kıymet ve ehemmiyetini öteden beri kabul etmiş olası iktidarımız, eski devrin mahsulü olan ve demokratik inkişafımıza uymayan 1931 tarihli matbuat kanunu ye-Tine, Teşkilâtı Esasiye Kanununun 70 ve 77 inci maddelerindeki esaslar dairesinde hazırlanan ve matbuat hürriyetini teminat altında tutan yeni basın kanunu ile matbaalar kanunu meriyet mevkiine konmuştur. Yine bu cümlemden olmak üzere matbuat hürriyetinin suiistimaliniönlemek, vatandaş şeref ve haysiyetini korumak ve devletin âli menfaatlerini vikaye eylemek üzere yeni bazı hükümler ve tedbirler kabul edilmiştir. Ayrıca Matbuat hürriyetini uzaktan veya yakından gölgelendirmesi muhtemel görülen Türk Ceza Kanununun 161 inci maddesi hükmü de demokratik inkişafımıza muvaziolarak tâdil edilmiştir. "Bu arada vatanın kurtarıcısı ve Cumhuriyetimizin kurucusu büyük Atatürk'ün manevî varlığına ve hatıralarına karşı işlenen ve aynı zamanda amme efkârında derin akisler ve tepkiler yaratan suç faillerinin cezalandırılması lüzum ve zarur.eü muvacehesinde Büyük Millet Meclisince kabul Duyurulmuş olan kanunun hayırlı ve semereli neticelerini memnuniyetle mü şahede etmiş bulunuyoruz. Millî birliği yıkmak, millî istiklâl ve hâkimiyeti kaldırmak, vatan bütünlüğünü parçalamak gibi ağır ve vahim gayeler istihdaf eden bu nevi faaliyetlere karşı temkinli mahiyette gereken tedbirleri ittihaz etmiş bulunmaktayız. Kanun dışı addettiğimiz komünizm ile mücadele mevzuunda bilhassa Türk Ceza Kanununun 141 ve 142 inci maddelerinde 1951 yılında yapılmış olan bir tadil ile yeni hükümler kabul edilmiş cezalar şiddetlendirilerek idama kadar giden cezalar derpiş olunmuştur. "Lâyıkıyla aykırı sağ cereyanlara karşı mevcut kanunî müeyyideler hassasiyetle tatbik edilmekte ve dinin siyasete alet edilmemesi için de müessir hükümler derpiş edilmiş bulunmaktadır.» .Adliye Vekili Çiçekdağ bazı suçlara müteallik dâvaların duruşmalarının gizli yapılmakta olduğu bahsindeki bir suale de cevaben demiştir ki: «Türkiye'de millet adına kaza hakkını kullanan ve tamamiyle müstakil olan mahkemelerimizdeki muhakemeler Teşkilâtı Esasiye Kanunu ve usul hükümleri dairesinde açık olarak rüyet edilir. Herkes duruşmalarda bulunabilir. Şu kadar ki, bazı hallerin duruşmaların açıklığı esasına istisna vazedilmesi zaruretini doğurabileceğini derpiş eden kanun vazi ileri demokrasiler mevzuunda olduğu gibi gizlilik kaidesini ve bunu icap ettiren hususları Teşkilâtı Esasiye ye, Ceza Muhakemeleri Usulü ve Hukuk Usulü muhakemeleri kanunlarının mahsus maddelerinde zikir ve tadat eylemiş bulunmaktadır. Ezcümle umumî âdap ve emîüyeti muhafaza maksadiyle duruşmanın bir kısmının veya tamamının gizli yapılmasına hâkim veya mahkeme ya resen veya alâkalıların talebi üzerine karar verebilir. Bu selâhiyet mahkemelerin, hâkimlerin mutlak hakları cümlesindendir. Ancak hataya düşülmesi suretiyle aleniyet prensibinin ihlâli hükmün bozulmasını mucip aslî sebeplerden maduttur. Mahkemelerimizde kanun ve usul hükümleri dışında gizli duruşma yapılması asla bahis mevzuu değildir ve olamaz. Adlî Tıp Müessesesi hakkında da Osman Şevki Çiçekdağ şunları söylemiştir: «Günün ihtiyaçlarına uygun, fennin ve tıbbın en son inkişafları nazarı dikkate alınarak hazırlanmış olan ve halen tatbik edilmekte bulunan 6119 sayılı kanuna göre adlî tıp müessesesi yeniden kurulmuş, gerekli malzeme ile teçhiz edilmiş ve şubeleri .de takviye görmüştür. Yalnız 8 mütehassıs azadan teşekkül edecek olan adlî tıp meclisine lüzumlu vasıfları haiz âza tedarikindeki müşkülât sebebiyle meclis henüz kurulamamış ise de bunun pek yakında» kurulabileceğini ümit etmekteyiz. Maamafih kanunun verdiği selâhiyete dayanarak hizmetlerin ifası temin edilmektedir." Adliye VekiliÇiçekdağ, mahkemelerin istiklâli, hâkimlerin teminatı, tayin, terfi ve nakillerinde takip edilen usullerle, emekli sandığı kanununun 39 uncu maddesinde yapılan son tâdilin hakimlerin durumlarında ne derecede müessir olacağına dair sorulan iki suali su şekilde cevaplandırmıştır: "Teşkilâtı Esasiye Kanunumuzun 54 üncü maddesi hâkimlerin bilcümle dâvaların muhakeme sinide ve hükümleri de müstakil ve her türlü müdahalelerden azade olduklarını tasrih etmektedir. Bu sebeple verecekleri kararlardan dolayı mahkemelerimizin herhangi bir tesir altında bırakılmaları bahis mevzuu olamayacağı gibi kanun dairesinde ittihaz ettikleri kararlardan dolayı hâkimlerin muahezeleri cihetine de gidilemez. Hâkimin teminatına gelince, hâkimler kanunumuzun tesbit ettiği esaslara göre ve bazı istisnalar dışında bu yedinci dereceden itibaren başlayarak herhangi 'bir sebeple dahi olsa. hâkimlerimizin maaşlarından mahrum edilemeyeceği, muvafakatları alınmadan mevki ve memuriyetlerinin değiştirilemeyeceği ve Vekâlet emrine alınamıyacağı prensibine toplanmaktadır. Hâkim ve müddeiumumilerimiz hukuk tahsili yapmış kimseler arasından seçilerek muayyen bir müddetmahkemelerde staj yaptırıldıktan sonra vazifeye tâyin olunmaktadırlar. Herhangi bir takdire gidilmeyerek ilk tâyinler kur'a ile yapılmaktadır. Hâkimlerin mesleğe alınmaları ile, meslekteki terfi ve nakilleri ve bu. hususlara ilişkin sair cihetler hâkimler kanununun hükümleri dairesinde cereyan etmektedir. Bu kanun hükümlerine göre, hâkim ve müddeiumumilerle muavinleri temyiz mahkemesi reisi ve azaları ile vekâlet mensuplarından müteşekkil ayırma meclisleri tetkikatı esas alinmafe üzere terfie lâyık 'görülerek iki senede bir terfi ettirilmektedirler. Vazifede gösterilen liyakata göre bu terfiler mümtazen, tercihan veya adiyen yapılır. Nakil hususuna gelince, bu da adliye cihazımızın aksamadan işlemesi, başlıca hedefi teşkil eylemek ve hâkimlerin şahsî ve ailevî durumları da nazara alınmak suretiyle tahakkuk ettirilemektedir. Bu mevzuda memleketin mahrumiyet bölgelerinde feragatle çalışan adliyecilerimizin daha müsait şartlar arzeden yerlere nakillerinin teminine gayret edilmektedir. Emekli Sandığı Kanununun muaddel 39 uncu maddesine göre, 25 sene hizmet müddetini doldurmuş olan hâkim ve müddeiumumilerin kendi istekleriyle veya resmen tekaüde şevkleri mümkün bulunmaktadır. Meslekten ayrılmak isteyen .bazı hâkim ve müddeiumumilerimiz bu imkândan faydalanarak istekleri üzerine tekaüde sevk e-dilmişlerdir. Amme hizmetlerinin rasyonel bir şekilde yürütülmesi gayesini istihdaf eden yaş haddine müteallik mezkûr kanun hükümleri de adalet bünyesinde, münhasıran adalet hizmetinin en mükemmel şeklinde ifası maksadiyle ve mahalline sarf ve tevcih suretiyle tatbik edilmiş ve edilmektedir. » Hâkimler arasında istifalar, hakimliğin daha cazip bir hale getirilmesi, Vekâlet Merkez Teşkilât Kanunu ile yeni bir hâkimler kanunu mevzuundaki suallere Adliye Vekili su cevapları vermiştir: "Filhakika her meslekte olduğu gibi hâkimlikten de zaman zaman istifalar vuku bulmaktadır. Bunu tabiî karşılamak ve lüzumsuz endişelere kapılmamak lâzımdır. Her ne kadar 1954 yılı içinde 134 hâkim, müddeiumumi ve muavinin istifa suretiyle meslekten ayrıldığı görülmekte ise de, bu istifaların sebebini mesleğin cazip halden çıkmış olmasında aramak doğru değildir. Yapılan tetkiklerde bir kısım meslektaşlarımınmebus seçimine iştirak. bir kısmının sıhhî ve ailevî zaruretler, diğer bir kısmının da avukatlığa ayrılmak, yabancı memleketlerde tahsillerine devam etmek ve mühim bir kısmının da kur'a ile tayin edildikleri yerlere gitmeği arzu etmemek gibi muhtelif sebepleri meslekten ayrılmış oldukları görülmektedir ki, bunlara da mevcut hâkim kadrosu karşısında tabiî addetmek lâzımdır. Hâkimlik mesleğinin daha cazip bir hale getirilmesi mevzu hazırlanmış bulunan hâkimler kanunu lâyihasında derpiş edilmiş bulunmaktadır. Sıhhî ve ailevi sebepler ileri sürerek ayrılanlardan bir çoğunun 4 senelik hâkimlik müddetini yeni ikmal ettikkri ve bin netice bunların da avukatlık yapmak gayesiyle hareket etmiş oldukları anlaşılmıştır. Bu şekilde avukatlık yapmak maksadiyle meslekten ayrılmak ve serbest hayatta çalışmakisteyenleri uzun müddet mesleğe bağlamağa ve her veçhile tatmin etmeye imkân olmadığı aşikârdır. Terfi edememek veya haksız muameleye maruz kalmak gibi sebeplerin istifalarda âmil olmalığı verilen rakamlardan anlaşılmaktadır. Hâkimler kanunu hâkimlerimize diğer devlet memurlarındanfarklı olarak iki senede bir terfi hakkını tanıdığı gibi .5017 sayılı kanunla hâkimlerimiz maaşlarından başka bir de hâkimlik tazminatı almakta bulunduklarından kendilerinin rüçhanlı bir mevkide bulundukları meydandadır. Esasen hâkimliğin istiklâl içinde hüküm vermek .gibi mesleği bizatihi cazip kılan büyük bir mazhariyeti de vardır. Vekâlet teşkilâtının bugünkü ihtiyaçlarına cevap veren ve rasyonel çalışma sistemini esas kılan merkez teşkilâtı kanunu lâyihası hazırlanmıştır. Yine hazırlanmakta olanyeni hâkimler kanunu lâyihası ile ve her ikisi arasındaki ahenk temin edilmek suretiyle meclise sevk edilecektir. Bahis mevzuu hâkimler kanunu lâyihasında hâkimlik mesleğine alınma şartları ve usülleri, hâkimlerin tâyin, nakil ve terfileri "ve hâkimlik teminatı müessesesi modern Garp devletleri mevzuatına ve memleketim izin coğrafî ve içtimaî " bünyesine daha uygun bir hale getirilmek istenmiştir. Bu arada bütün hâkimlerimizin muayyen müddetlerle mahrumiyet bölgesinde vazife görmeleri kaidesi de derpiş edilmiş bulunmaktadır. » -Osman Şevki Çiçekdağ ceza infaz müesseselerihakkındaki son suale de şu cevabı vermiştir: -Bu sahada da mazi ile mukayese kabul etmiyecek inkişaf ve hamleler sağlanmıştır. 674 e yükselen ceza ve tevkif evlerine senede vasatı olarak yüzbin vatandaş girip çıkmaktadır. Herhangi bir sebeple hürriyeti bağlayıcı bir ce2a ile mahkûm edilen vatandaşların, eskiden olduğu gibi intikam veya kefaret düşünceleri ile değil onların ıslâhı ve cemiyet için faydalı bir unsur .haline getirilmeleri gayesini güden mütekâmil bir infaz sistemi tatbik edilmeye başlanmıştır. Malî imkânlar nisbetinde yeni ceza evleri inşa ettirilerek bütün mahkûmların çalıştırılmasını temin, takip ettiğimiz 'gayeler arasındadır. Ceza evlerimizin çoğu eski ve kullanılmaz bir halde iken ve bir kısım da modern infaz usullerinin tatbikine inlâm vermeyecek bir durumda iken bunların yeniden inşası bilhassa 950 yılından sonra bir program içinde ele alınmış ve 4 sene gibi kısa bir müddet içinde 151 ceza evi binası inşa edilmiştir. İstiap hadlerine göre ve mahallî ihtiyaçlar nazara alınarak muhtelif tipte inşa ettirilen» bu ceza .evleri arasında bari mühim merkezlerde büyük bölge ceza evleri yaptırılmış ve İstanbul, İzmir ve Adana'da da büyük mikyasta mahkûmu barındırabilecek modern techizatlı ceza evlerinin inhası için teşebbüslere geçilmiştir. Mahkûmların sağlığım korumak mevzuunda da ceza evleri doktorlarının adedini, ceza evleri revirl-eriyle hasta-harı eler indeki yatak adedini arttırmak ve yeni hastahanden, pavyonlar inşa ettirmek suretiyle ciddî tedbirler almaktayız. Ceza Kanununun 13 üncü maddesinde yapılan değişiklikle mahkûmların tekrar suç işlemelerine mâni olacak tedbirlere tevessül edilmiş ve münferit hücre devresinin azamî haddi 1 seneye çıkarıldığı gibi, hücre miktarı da 950 de 251 İken bugün 591 e yükseltilmiştir. Malîimkânların mü-sadesi nisbetinde hücre adedinin daha da arttırılması derpiş olunmaktadır. Mahkûmların kültür seviyelerini yükseltmek ve ahlâkî durumlarını islâh etmek, kendilerini bu mesleğe alıştırmak gayesiyle birçok ceza evlerinde üçer sınıflı birer okul, kitaplık, atölye ve iş yurtları kurulmuştur. Mahkûmların çalıştırılması mecburiyeti islâhın temel şartı olarak kabul edilmiş ve bu kaide tatbikatında mühim neticeler elde edilmiştir. Ezcümle 36 merkez ceza evinde iş yurtları açıldığı gibi, 9 adet is esâsı üzerine müesses ziraî ve sınaî ceza evlerinin durumları takviye ve inkişaf ettirilmiştir. Halen ceza evleri iş şubelerinde 3977 mahkûm çalıştırılmaktadır ki: bu mahkûmlar böylece geçimlerini de temin 'etmek suretiyle devlete yük olmaktan kurtarılmış ve müstahsil bir zümre haline getirilmiş bulunmaktadırlar. Bu vesile ile adalet cihazımızın, kanunların kendisine tevdi ve tahmil ettiği hizmet ve vazifenin ifasında göstermiş olduğu azimli ve feragatli mesaiyi umumî efkâra arz etmekle bahtiyarım. Ayrıca, Vekâletimizi ilgilendiren mevzular hakkında umumî efkâra malûmat arzetmek fırsatını verdiğinizden dolayı size de teşekkür ederim.» Ankara: Bu sabah şehrimize gelmiş olan, Birleşmiş Milletler Kadın Hakları Komisyonunda Amerikan delegesi Misis Lo-rena Kahn- gelirimizdeki tetkik ve temaslarına başlamıştır. Misis Kahn bugün Yardımseverler Derneği ve Kız Teknik Öğretim Enstitüsünü ziyaret etmiştir. Mrs. Kahn akşam saat 18.30 da Türk - Amerikan Derneği tarafından şerefine verilse çayda hazır bulunmuş, bilâhare, azası bulunduğu Birleşmiş Milletler Kadın Hakları Komisyonunun muhtelif faaliyetleri hakkında bir konferans vermiştir. Mrs. Kahn kendisiyle görüşen Anadolu Ajansı muhabirine şu beyanatta bulunmuştur: Memleketinize geleli çok olmadı. Fakat edindiğim ve geri götüreceğim intibalanının pek müsbet olduğunu hiç çekinmeden söyleyebilirim. Gerek memleketinizi ve gerekse diner birçok memleketleri ziyaretimin sebebi, kadınların arzu ve emellerinin nelerden ibaret olduğunu öğrenmektir. Birleşmiş Milletler anayasası kaleme alındığı sıralarda dünya nüfusundan yarısından fazla bir kütlenin yaşadığı bazı memleketlerde kadınlar erkeklerden farklı muameleye tâbi tutuluyordu. İşte. bu sebeptendir ki, anayasaya, cinsiyet farkı gözetilmeyeceği hususunda bir fıkra konmuştur. Azası bulunduğum komisyonun en büyük vazifesi yeryüzünde erkek ve kadın arasındaki tefriki kaldırmaktır. Gayelerimizden bir diğeri de kadınlara müsavi siyasî haklar tanınmasıdır. Bugün 60 memleket kadına rey hakkı tanımış bulunuyor. Geri kalan 17 memlekette de aynı hakkın temini başlıca gayemizdir. Teminine çalıştığımız başka bir husus da, bütün dünya memleketlerinde aynı hükümleri ihtiva edecek, vatandaşlık kanunlarının çıkarılmasıdır. Bildiğiniz gibi bugün, vatandaşlık kanunları arasındaki mübayenet, bilhassa değişik. teb'alara mensup kimselerin evlenmesinde ve bunlardan doğacak çocukların durumlarının tayininde ciddî ihtilâflara sebebiyet vermektedir. Üzerinde ciddiyetle durduğumuz meselelerden biri de, yaptıkları işin mahiyetinin aynı olması halinde kadınlarında erkeklerle müsavi ücret almasıdır. Memleketinizin sade mevzuat bakımından değil, pratik hayatta da bu hususu temin etmiş olması şayanı tebriktir. Amerika'da dahi bu mevzuda federal bir kanun çıkarılması için çalışılmaktadır. » Misis Kahn: Türk - Amerikan Derneği ve Türk Kadınlar Birliğine mensup seçkin bir davetli kitlesi önünde yaptığı konuşmada, muhabirimize verdiği beyanata ilâveten, Birleşmiş Milletler Kadın Haklar: Komisyonunun, ailevî münasebetleri tanzim eden kanunları da yakından tetkik, ettiğini ve bu kanunların, kadın haklarını koruyacak şekilde tadili meselesi üzerinde ciddiyetle durduğumu söylemiştir. Misis Kahn konuşmasına, Türk ve Amerikan milletleri arasındaki yakın dostluk bağlarını belirtmek suretiyle son vermiştir. Misis Kahn şehrimizde üç gün kalacak, sonra tekrar İstanbul'a gidecektir. Ankara: Maarif Vekili Celâl Yardımcı. Büyük Millet Meclisinin bugünkü oturumunda müzelerimiz- ve Fransa'da teşhir edilen tarihî eserlerimiz hakkında .sorulan şifahî suali aşağıdaki şekilde cevaplandırmıştır: «Geçen celsede teftiş neticesine intizalencevap verilmek üzere mehil rica ettiğim, Paris'e giden müze eşyaları hakkında arkadaşınım suallerini cevaplandıracağım. Muhterem arkadaşlar, Mevzubahis olan müze eşyası 10 aralık 1952 tarih ve 3/16006 sayılı Vekiller Heyeti karariyle Paris'teki eski Türk Sanatlari Sergisinde teşhir edilmek üzere, 410 parça orijinal eser ile rolöve ve fotoğrafların Paris'e gönderilmesine karar verilmiştir. Fransa hükümeti ile yapılan mukavele ve bunun yanında ayrıca mutad olduğu veçhile yapılan bir sigorta mukavelesini müteakip eşyalar Müzeler Umum Müdürü Cahit Kınay, eşyalara .komiser olarak vazifelendirilmiş yanına da yine müze memurlarımızdan Afaat Bikkul verilerek ikisinin mesuliyetleri altında bu eşyalar Fransa'ya sevk edilmiştir. Eşyalar İstanbul'dan 12. 12.1952 tarihinde gönderilmiş, 24 de Marsilya'ya, 25.12.1952 de ise Paris'e vasıl olmuştur. 28.12.1952 de Fransız mesul memurlar mm huzuru ile açılmış ve sergide 23.1.1953 de teşhire başlanarak 12.4.1953 de sergi kapanmış ve eşyalar, bilâhare giden Kemal Çı£ ismindeki bir memurun refakatinde ve muhafazasında yurda getirilmiştir. Şimdi arkadaşların bu eşyalar yurda avdet ettikten bir s-sne sekiz ay sonra ve iki müdür arkadaş arasındaki, ya vazifeten ya şahsî bir antipatiden mütevellit bir hissin tesiri altında, Aya sofya 'Müzesi Müdürü Muzaffer Kamazanoğlu tarafından. Umum Müdür Cahit Kmay hedef ittihaz edilmek suretiyle2 Vekâlete kargı 2.12.1954 tarihinde Vatan gazetesinde bir acık mektup neşredilmiştir. Yurda iade edilen bu eyaların yurdundan bir sene sekiz ay sonra. neşredilsin açık mektupta hulasaten şöyle denilmektedir:
1.- Umum Müdür bir tarih hazinesini Fransızlara teslim etmiştir. 2.- Umum Müdür bu tarih hazinesini Fransızlara teslim ettikten sonra cebine koyduğu 11 bin lira dövizi sefa ve seyranı uğruna harcamak üzere Avrupa'da seyahate çıkmıştır. 3.-Umum Müdür Avrupa'nın diğer memleketlerinde safa ve seyranda iken dostumuz Fransızlar murassa silâhlar dan elmasları çalmışlardır. 4.-Bu sahipsizlik sebebiyle eşyalar ve bunun arasında büyük Türk Fatih'inin kaftanı, büyük Türk İmparatoru Kanunî'nin entarisi yerlerde, ayak altında çiğnenmiş, yırtılmış ve harap olmuştur. Diye bir ihbarda bulunduktan sonra bu umum müdür halâ nasıl yerinde durur diye de şikâyet etmektedir. Arkadaşlar, Biz bu mektup üzerine millî mefahiri tarihî hazineleri, Malazgirt'ten başlayarak Edirne'ye kadar vasıl olan Anadolu ve bütün Türk İmparatorluğunun tarihini, menkıbelerini, zaferlerini gören ve nesilden nesile intikali gereken bu eşyalar üzerindeki iddia, hassasiyetle ve vakit kaybetmeden ele alınmış ve müfettişlerimiz İstanbul'a be-rayı tahkik izam olunmuştur. Şimdi, yapılan tahkik ve teftiş neticelerini huzurunuzda arzedeceğim. Arkadaşlar, Paris Sergisine gönderilen 410 parça eşya adeden noksansız olarak yurda getirilmiş bulunmaktadır. İddia edildiği gibi çalınmış ne bir eser ve ne de kıymet bir taş vesaire yoktur. Bir sesDeğişme de yok mu? Maarif Vekili Celâl Yardımcı (devamla) değişme de yoktur. Tafsİlâtiyle arz edeceğim. Yurda avdette eşyalardan 6 parça üzerinde muhtelif hasarlar müşahede olunmuştur. Bu" hasarları arzedeyim: Bu eşyada Fatih'e ait bir kaftanla hangi hükümdara ait olduğu tesbit edilemiyen diper bir kaftanın hafif derecede hasara uğradığı, Kanunî'ye ait entarinin ve diğer bir kaftanın ehemmiyetli sayılacak derecede zedelendiği ve yeşim taşından mamul bir topun ki iddia edildiği gibi imparatorluğun asası filân değildir. 16 ncı asra aittir ve yarım metre boyundadır. Üzerindeki nikel kuruşluklar ve üzerinde küçük altı tane yakut taş bulunan yaftanın düştüğü, ayrıca sapı beş köşe olan ve her köşesi sedef bir bağ ile kaplanan balta bağa ve sedeflerden 22 tanesinin düştüğü tesbit edilmiş bulunmaktadır. Şimdi arkadaşlar, yırtılarak ayaklar altında çiğnendiği iddia olunan Fatih'in bu kaftanı altın ve gümüş sırmalardan, tellerden örüldüğü için ağır bir kaftandır. 500 seneye yakın bir zamandan beri gerek ağırlığı sebebiyle çekmesi, gerek senelerin tabiî âmillerinin inzimamı, rutubet, kuruluk vesaire sebeplerle esasen bel kısmında hasıl olan ayrılma ve akan elyafı bilirkişi raporunda sarahaten tesbit olunduğu ve aleyine bu nakil sırasında dikkatsizlik neticesi olarak iyi ambalaj yapılmaması, tazyik görmesi, taşımlırken. atılması, sarsılması ve bir de ehlivukuf raporunda işaret edildiği gibi, belki giyilmiş olması yüzünden büyüdüğü ki bu resmi takdim ediyorum ve 'görülmesini rica ediyorum. O elyafın genişlemiş olduğu anlaşılmıştır. Ambalajlanmada, muhafazada, sevk sırasında, sarsılma ve tazyike dikkat olunmadığı sabittir. Kanunî'nin entarisine gelince, bunda da yine arz ettiğim sebeplerden dolayı yani zamanın tesiri, kendiliğinden kavrulması, rutubet, kuraklık dolayisiyle gerilme, kısalma vesaire gibi zaman unsurunun tesiriyle kendiliğinden esasen az çok vukua gelen örselenme ve akmalar, yine Fatih'in kaftanı münasebetiyle arz ettiğim sebepler yüzünden biraz daha artmış bulunmaktadır. Fakat bu örselenme ve zedelenme hariç kaftan ve entari hali aslisini ve sanat örgüsünü ve desenini tamamen muhafaza etmiş bulunmaktadır. Şimdi arkadaşlar, topuzla baltaya gelince, topuzun üzerinde arzettiğim gibi o yafta ve üzerindeki 6 tane küçük yakut tagım acaba bunlar hakikaten, zikıymet, sureti fevkalâdede zikıymet birer eşya idi de, bu sebeple herhangi bir betbahtm .elinin uzanması suretiyle çalınmış olup olmadığı ve bu baltanın bağlarının birisi tarafından aşınlip aşırılmadığı mevzuu üzerinde durduk.. Arkadaşlar. Bilirkişi raporiyle de tesbit edilmiştirki. o yafta âzasız olarak ne tarihî ne de maddî değer ifade etmez. Müsaade buyurun arzedeyim. Arkadaşlar, o yafta üzerinde bulunduğu âsa ile birlikte paha biçilmezbir kıymettir. O âsa ile birlikte muazzam bir maddî kıymettir, manevî kıymettir. Şunu arz etmek istedim: Yani o yafta topuzun üzerinden alınmakla, acaba-alan eller o yaftayı sırf tarihî bir değer veyahut maddî bir değerle almışlar mı, almamışlar mı? Bu noktadan da İ5-İ tetkik ettik. Bu sebeple o yaftanın tarihî, maddî ve manevî değerini tesbit ettik. Baktık ki, ehlivukufun. verdiği rapora göre bunun üzerinde ne bir tarih, ne .bir yazı, ne bir tuğra ve ne de başkaca hiçbirsey bulunmamaktadır. Maddî kıymeti itibariyle 120 lira değerinde bir kıymeti vardır: Sedef ve bağlara gelince, bunlar1$ yarım parmak kadar büyüklüğünde sedefle bağadan ibarettir. Her devirde bu sedefle bağalar bulunmuş ve bulunmaktadır. İşte bunlar da bu baltanın üzerinden düşmüştür. Nihayet tahkikat bize şunu gösterdi ki, gerek bağalar ve gerekse "bu yafta, yine arzettiğim sebepler yani ihmal, dikkatsizlik, tazyik, ambalaj vesair sebeplerle. düşmüştür. Şimdi arkadaşlar, şunu arzedeyim ki müzelerimizin Fransaya gitmiş olan eşyaya ait olmaksızın bugün müzelerimizde zamanın asdırmasiyle birçok eşyanın kakmaları, pırlantaları, elmasları, yakutları ve kaplamaları düşmüş bulunmaktadır ve fakat bunlar toplanmış, torbalarda ve kasalarda muhafaza edilmiştir. Şimdi arkadaşlar, Fransaya gidip dönen eşyalar üzerindeki kaftan, entari, topuz ve baltadaki hasar bunlardan ibarettir. Gelelim bu işin mesuliyetine arkadaşlar, bu eşyalara" Cahit Kmay komiser olarak gönderilmiştir. Eşyaların muhafazasında komiser olarak vazifelendirilmiştir. Ahad Bikkul adında bir memurumuz da kendisine refakat etmiştir. Ahad Bikkul bir ay kadar müddetle orada kalacak ve bursu Fransa tarafından verilecekti. Bu müddet hitama, erdiği için Ahad Bikkul 39 gün sonra Fransadan avdet etmiştir. Cahit Kmay'a gelince: Cahit Kmay komiser olarak bu eşyanın muhafazası ile vazifelendirilmekle beraber, yine sebebini anlayamadığımız bir muciple aynı zamanda Fransaya gitmiş iken diğer bazı Avrupa memleketlerinde müzeler ve âbideler üzerinde tetkikat yap mak üzere bir seyahata çıkması için Maarif Vekâleti tarafından bir mucip de verilmiştir. Ancak, mucipte, komiser vazifesiyle muvazzaf olan umum müdür beyin, eşyalar hali teşhirde i-ken seyahatlerine devam edeceklerine cfair bir kayda rastlamadık. Böyle bir kayıt olsa bile., kanaati âcizanemce ve hepinizin kanaatince Cahit Kmay'm eşyalar t-sşhir edildiği andan toplandığı ane kadar vazifesinin başında bulunarak eşyalar toplanıp ambalaj yapılarak yurda sevkedildikten sonra bu mucip dairesinde seyahatini yapması lâzımgelirdi. Fakat Cahit Bey bunu yapmamıştır. Cahit beyin bu eşyalar hal: teşhirdeyken 25 çün Avrupanın diğer memleketlerinde biraz evvel arzettiğim maksatlarla seyahate çıktığı sabittir. Ve Cahit Bey seyahatte iken sergi kapanıyor. Arkadaşlar, Berayı malûmat bu pasajına temas ettiğim veçhile bu sanat eserlerimizin Paris'te teşhirde bulunduğu pavyonun bir an evvel boşaltılarak diğer milletlere ait olan tarihî eserlerin teşhirine zaruret hasıl olduğu irin eşyaların toplanmasına mecburiyet hasıl olmuş ve bittabi Cahit Kmay Bey de vazife başında bulunmadığı için derhal Vekâlete malûmat 'gelmiş, ve Vekâlet Kemal Çığ ismindeki bir memur arkada bu eşyaları tesellüm etmek üzere Fransaya göndermiştir. (Taaccüp nidaları) evet, maalesef hakikat böyledir.
Arkadaşlar, Netice itibariyle Kemal Çığ bu eşyayı tesellüm etmek üzere gitmiştir. Fakat itiraf edeyim ki Kemal Çığ'ın dahi tesellüm etmek üzere gittiği bu eşyalarla yakından alâkalanmadığı, onun da bu işde mesuliyeti bulunduğu teftiş neticesindeki tahkikatla sabit olmuştur. Şimdi cari muameleyi bu şekilde huzurunuzda arzettikten sonra mesuliyetin taharrisi mevzuunda kısaca arzı cevapta bulunayım. Müfettiş raporları ve cari tahkikata göre umum müdür de Kemal Çığ da mesul görülmüşlerdir. Cahit Kmay disiplin bakımından ve idarî olarak umum müdürlük vazifesinden alınmıştır. Aynı zamanda fiil ve hareket Türk Ceza Kanununun hükümleri dairesinde de bir mesuliyeti tazammun ettiğinden dolayı bu hususlarda da takibat yapılmak üzere fezlekesi birkaç gün sonra Cumhuriyet Müddeiumumiliğine tevdi edilecektir. Arkadaşlar, Netice olarak size şunu arzedeyim ki, hükümetinizher ne zaman ye mesuliyetleri nerede görür, nerede muttali olursa, failini" hesapsız bırakmıya-caktır. Bu meselenin esasını huzurunuzda arzettim ve hesabını verdim. Takrir sahibi muhterem arkadaşımın sualine eşyaların nasıl gittiği, eksiksiz gelip gelmediği, mesullerinin bulunup bulunmadığı ve hasar derecesinin neler den ibaret bulunduğudur. Bendeniz sözlü sorunun hududu ile mukayyet olarak ve bunun bir soru,mahiyetinde olmasına göre huzurunuzda açıkladım. Eğer Muzaffer Ramazanoğlu'nun neden Vekâlet emrine alındığı ciheti önergede bulunsa idi onun da cevabını arz edecektim. Bendenize tevcih olunan sual budur. Dahilî nizamnamenin hududu ile ve hükümleri ile mukayyedim. Sizden nihan ne var ki, .sizden ne saklanabilir? Size hesap vermemek selâhiyetini hiç kimse haiz olamaz. Eğer bu da ayrı bir sual olarak Vekâletimize tevcih edilirse bunun da cevabını her zaman vermeğe ânıade bulunduğumu hürmetlerimle arz ve ilâve ederim. Maarif Vekili Celâl Yardımcı müzeler hakkında ne düşünülüyor, müzelerin durumu nedir? sualini de şöyle cevaplandırmıştır: Arkadaşlar: Müzelerimizdeki eşyalar, müzelerimizin muhtevası ve müzelerimizin dünyanın hiç "bir milletinin sahip olmadığı tarihî değeri ve envanteri hakkında iştibaha mahal .bırakacak haber ve şayiaların çıkarılmasından müteessirim. Bunu kaydettikten sonra sonrasını arz edeyim: Müzeler hakikaten üzerinde durulmaya, islâh edilmeye değer hazinelerim izdir. Tasnifi ile rutubet ve kuruluğa karşı muhafaza edilmesi ve maddî ve manevî değerlerini tesbit ve buna benzer tedbirlere muhtaçtır. Bilhassa bu sene yüksek Meclisin beliren temayülleri bütçe encümeninde müzeler için gösterilen: semahat bu işin ele alınmasında ve tanziminde bize istikamet vermîş bulunmaktadır. 955 senesi bütçesinin tatbiki sırasında bu tanzim hareketlerine girişeceğimizi arzederim. Bilhassa müzeler 'komitesi teşkil etmek suretiyle bu işin ilmî olarak ve gayet dikkatle tanzim ve tertibini takibetmek suretiyle müzeler meselesini gelecek sene ve müteakip seneler milletimize ve hazinemize lâyık bir şekilde tanzim etmenin niyetlerimiz ve kararlarımızdan bulunduğunu tekrar arzetmek isterim. 15 Ocak 1955 İstanbul: Foa Teknik Yardım Teşkilâtı gıda ve tarım seksiyonu uzmanlarından İzlandalı J.O.N. Einarsson, bu sabah uçakla İstanbul'a gelmiştir. Bilhassa balıkçılık mevzuunda ihtisas sahibi olan Einarsson, Birleşmiş Milletler teknik yardım kurulu başkanı Mr. Weitz v.e Et ve Balık Kurumu mensuplariyle birlikte Marmara ve Kara-denizde tetkiklerde bulunacaklardır. Bu çalışmalar neticesinde balıkçılık sanayimizin makineleştirilmesi ve kalkındırılması için gerekli tedbirler ittihazını derpiş eden bir program hazırlanacaktır. ı.Bu hususta bugün malûmatına müracaat ettiğimiz J. Finarsson şunları söylemiştir: «Bir sene müddetle memleketinizde kalarak diğer uzmanlarla birlikte balıkçılık sanayimizin kalkındırılması için gerekli yolu tesbit edeceğiz. Bilhassa modern balık avlama mahsulleri ve balıkçılığınızın makineleştirilmesi mevzuunda çalışacağız. Amerika'dan almış bulunduğunuz yeni balıkçı gemilerini kullanmak tasavvurundayım, Denizlerinizde balık geçitlerini tesbit etmek üzere Echosounders aksi seda makineleri kullanacağız. Bu makinelerin prensibi, bilindiği gibi gemilerden, denize ses dalgaları neşretmek ve bu dalgaların balık sürülerine çarpıp aksetmesi, geri gelmesi üzerine onların geçit yerlerini tesbit etmekten ibaret. Bu sabah Et ve Balık Kurumunun yeni inşa edilen modern soğuk hava depolarını gezdim ve bu tesisleri çok iyi buldum. Ankara : Türk Hava Kurumu'nun kadın paraşütçüler kursu, bugün öğleden sonrar Etimesgut'ta Türkkuşu okulunda çalışmalarına başlamıştır. Türk Hava Kurumu Genel Başkanı, Amasya mebusu Mustafa Zeren, kursu bir konuşma ile açarak öğrencilere başarılar dilemiş ve davetlilere paraşütçülüğe ait filimler gösterilmiştir. Bundan sonra paraşüt öğretmeni Abdurrahman, Türkkuşu, kursun ilk dersini vermiştir. Kursa katılan Gazi Terbiye Enstitüsü ve Ankara Kız Lisesi öğrencilerinden üstün başarı gösterecekler mayısta Hollanda'da yapılacak milletlerarası hava gösterilerine iştirak edecek Türk kadın paraşütçü ekibine seçileceklerdir. -
17 Ocak 1955 Ankara : Reisicumhur Celâl Bayar, memleketimiziziyaret etmekte bulunan Fransız Parlâmentosu R-sis Vekili Mösyö Palevski'nin riyasetindeki Fransız Parlâmento Heyetini' bugün saat 11.30 da Çankaya köşkünde kabul buyurmuşlardır. Bu kabuldeFransa BüyükElçisi Ekselans JasguesTarbe de Saint - Hardouin ile 'Büyük- Millet Meclisi İdare Âmiri İzmir .'mebusu Mehmet Aldemir veKayseri mebusu Basri Aktaşda hazır bulunmuşlardır. Ankara : Nafıa Vekâleti su. işleri bölge müdürleri bu sabah saat 10 da Nafıa Vekâleti konferans salonunda toplanmışlardır. Toplantıya, Nafıa Vekâleti merkez idare müdürleri,.Bölge Müdürleri, mühendis ve teknisyenleriiştirak etmiştir. Devlet Su İsleri Umum Müdürlüğünün bu ilk toplantısını, Nafıa Vekili Kemal Zeytinoğlu'nun seyahatte bulunması dolayısiyle yüksek fen heyeti reisi Ali Talip Güran, yeni sene çalışmaları için alınacak kararların memleketimizehayırlı olması temennileriyle açmıştır. Müteakiben DevletSu İşleri Umum Müdürü Hikmet Turat bir konuşma yapmıştır. Teşkilâtın genişlemesi mevzuunda izahat veren Umum Müdür sözlerine şöyle devanı etmiştir: Etüdve plânlama sanasmda su isleri programı 4 grup halinde ele alınmış olup birinci gruptakiler irin 300 milyon lira, ikinci gruptakiler ehemmiyet derecelerine göre 3 sıraya ayrılıp birinci sıradakiler için 700 milyon lira ve üçüncü grupta bulunan münferit ve müteferrik küçük su işleri için 200 milyon lira ve dördüncü grupta bulunan yeraltı suları araştırılması için 150 milyon lira tahsis edilmiştir. Bu umumî program çerçevesi içinde teşkilât kanunumuzun 22 nci maddesi hükmüne göre hazırlamış olduğumuz 3 yıllık program Nafıa Vekâletince tasdik edilmiş olun bunun 1954 yılma ait kısmı, bütçe imkânlarımıza göre yapmakta olduğumuz işlerin ikmaline matuf ve 58 milyon lira tahmin ettiğimiz 65 adet işi ihtiva etmektedir ve tatbikine de başlanılmıştır. Bu umumî program Vekiller Heyeti karariyle katiyet kestetmiştir. 1951 yılından beri üzerinde durduğumuz harita mevzuunda oldukça büyük gelişmeler kaydedilmiş olup 600.000 hektar arazinin haritası yaptırılmıştır. İhale ettiğimiz nirengitesisleri peyderpey ikmal edildikçe bunların da fotoğrafları alınmak suretiyle daha 3.200.000 hektar sahayı ihtiva eden haritalara sahir) olacağız. Barajlar mevzuunda programımıza lahil 3 baraj bugün fiiliyat sahasına intikal etmiş olmakla beraber dairemize-yapılan müracaatların tetkikinden, küçük mikyasta olmak üzere, daha 15 adet barajın süratle ele alınması lüzumuna kani bulunuyoruz. Bilhassa kurak bölgelerde bulunan ve sulama, bataklıkları ve taşkınları Önleme gibi müteaddit maksatları ihtiva eden Hirfanlı, Demirköprü, Kemer, Seyhan barajları inşaatlarıtahakkuk ettiği takdirde muhitlerinde yapacağı tesirler bakımından büyük ehemmiyetler arz etmektedirler. Taslak halinde hazırlanmış olan ve 220 milyon gibi oldukça büyük bir mahiyeti bulunan bu programın, komisyonlarımızda incelenerek son ve katî şeklinin verilmesi bu toplantınızın mühim mevzularından birini teşkil edecektir. Yeraltı suları mevzuundaki jeolojik ve jeofizik etüdler ve sondaj araştırmaları memleketimiz ikliminin kurak bir" devreye doğru gitmekte olması bakımından ehemmiyetle üzerinde durduğumuz bir mevzudur. 3.000 kuyulufe 140 milyon tutarında bir sondaj programı hasırlanmış, Konya, Urfa, Niğde, Merzifon mıntakalarında yapılan sondajlardan müsbet neticeler alınmış ve Diyarbakır bölgesinde geniş bir arazi üzerinde araştırmalara devam olunmaktadır. Nehir havzalarında çeşitli mevzuların her yönden tetkik edilmesi ve en iktisadî ve teknik imkânların araştırılması mânasında kullandığımız esas faaliyetlerimizden birini etmektedir. Şimdiye kadar Gediz, Seyhan Menderes Ye Sakarya havzalarının amenajmanları ecnebî firmalar vasıtasiyle yaptırılmış ve diğer geri kalan nehir havzalarının amenajmanlarını kendi imkânlarımızla tahakkuk ettirmek gayesiyle bir teşkilât kurulmuştur. Kısmen Ziraat Vekâleti kısmen de .elektrik işleri etüd idaresi personelinden faydalanan bu teşkilât bir seneden beri faaliyete geçmiş bulunmakta olup Yeşilırmak vadisindeki etüdleri ikmal etmiştir. Bunu Kızılırmak, Fırat Dicle ve diğer havzaların amenejmanian takip edecektir. Memleketimiz için. büsbütün yeni olan bu tarz çalışmalarımızda Amerikan müşavir heyetinin rehberliğinden v.e yardımından ehemmiyetli istifadeler sağlanmıştır. Geçen seneki programlara dahil olup Devlet Su İşleri teşkilâtı Umum Müdürlük şekline geçtikten sonra mukaveleye bağlanan işlerimiz arasında: 2.390.000 dekar ve 157 adet arazinin taşkından korunması, 3.030.000 dekar ve 91 adet sahamın sulama işleri, 920.000 dekar ve 39 adet sahadaki bataklıkların kurutulması, 63.000 kw. lık enerji isi, 3.200.000 dekarlık ve 36 araziye ait harita işlerini sayabiliriz. Yeraltı suyu araştırmaları ve Seyhan, Ayrancı ve diğer barajların inşa masrafları da dahil almak üzere bütün bu işler iran 280.500.000 lira tahsis edilmiştir. Bu işlerden 52 adedi 1954 yılında ikmal edilmiş olun 160 adedi 1955 yılında ve geri kalanları da müteakip yıllarda tamamlanmış olacaktır.» Bundan sonra Umum Müdür,. 1954 yılı faaliyeti hakkında ve Hirfanlı, Demirköprü ve Kemer barajları inşaatına dair bilgi vermiş, 1954 yılı içinde 5.595 köye içme suyu getirildiğini, 4 senelik mesai sonunda 18.611 köyün temiz içme suyuna kavuşmuş bulunduğunu belirtmiştir. Umum Müdür, işlerin süratle ve kolaylıkla - yürütebilmesi bakımından F.O.A. (İktisadî İşbirliği teşkilâtı) nın göstermiş olduğu yakın alâka ve yardımlardan bahsetmiş, gerek ihtiyaç duyulan makine ve teçhizatın satın alınması için lüzumlu dolar dövizini temin etmek suretiyle işlerin istenilen sür'atle başarılmasını sağlamış olmalarının ve gerek Amerikan Müşavir Heyetinin faydalı işbirliğinin ehemmiyetini belirterek şükranlarını kaydetmiştir. Bundan sonra Umum Müdür, makine ve nakil vasıtaları ihtiyacı, teknik personel durumu, hukukî mevzular, muhasebe işleri ve bütçe durumu hakkında izahat vermiş, bu toplantıda memlekete hayırlı kararlar alınması ve başarılar temennileriyle sözlerine nihayet vermiştir. Ankara : Bu sabah şehrimize gelmiş olan, tanınmış İngiliz anayasa mütehassıslarından sir Stephen King-Hall, saat 18.00 de Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi salonlarında. «İngiliz Anayasası» mevzuunda alâka çekici bir konferans vermiştir. Hazır bulunan seçkin ve kalabalık dinleyici kitlesine! Dil ve Tarih i- Coğrafya Fakültesi Dekanı tarafından takdim edilen sir Stephen King-Hall konuşmasında ezcümle şunları söylemiştir: İngiliz anayasasının belki de en güzel tarafı Büyük Britanya'nın idare tarzını tâyin eden kaide, teamül ve usullerin heyeti mecmuasıdır, şeklinde ifade olunabilir. Bu usul ve kaidelerin koleksiyonu devrin gerçek veya farazi ihtiyaçlarına göre devamlı olarak değişmektedir. İngiliz anayasasının yüzde yüz nisbetine ulaşan bu elastikiyeti İngilizlerin nazarlarında en çok değer Özelliklerinden biridir. Bu yazısız anayasa sistemini ilhanı e- den belli başlı esas kanunların hâkimiyeti prensibidir. Bunun yanında parlâmento tarafından kabul edilip otuz küsur cilt dolduran kanunlar vardır ki bunlara statü 'hukuku adını verebiliriz. Bir statü parlâmentoya tasarı halinde takdim edilmektedir. Her iki kamarada müzakere -Edilip tâ hükümdarın tasdikine mazhar olduktan sonra kanun hüviyetini iktasap eder. Daha sonra kanunlar gibi yazılı bir şekilde tesbit edilmemiş olan Common Law, yani müşterek hukuk gelir. Bu hukuk statülerin tefsiri veya emsal teşkil eden kaza içtihatları yolu ile vücud bulmaktadır. Bazan kesin olarak anayasanın Örf ve âdet Kısmında bir değişikliğin ne zaman ve nasıl cereyan ettiği kestirilemez. Henüz tartışılmakta olan meselelerden biri meselâ, kraliçenin parlâmentonun feshi irin başbakan tarafından vâki müracaatı reddedip edememesidir. Kraliçe Vİktorya hiç şüphesiz bu yetkiye sahipti. Fakat Kraliçe Eli-zabeth'in bugün böyle bir fesih talebini redde de bilmesi ihtimali kanaatimce hayli şüphelidir.» Sir Stephs-n Kirag-Hall daha sonra, anayasa fikrinin tekâmül seyrinden bahsetmiş, devamla demiştir ki: «Nihayet sıra bütün siyasî kudretin temerküz etmiş olduğu Avam Kamarasına, .gelmiş bulunuyor. Halk tarafından seçilerek 15 basına getirilen ve hâkimiyete sahip meclis budur. Kabine veya icra kuvveti çalışmalarına devam edebilmesi inin bu mecliste parlâmento çoğunluğuna sahip olmalıdır. Vasat İngiliz parlâmento tâbirini kullandığı zaman iste bu meclisi yani Avam Kamarasını kastetmektedir. Eğer herhangi ciddî bir buhran baş göstermişse ve parlâmento oturum halinde değilse, herhangi bir İngiliz vatandaşının yapacağı ilk tepki bu meselenin halli zımnında parlâmentonun hemen davet edilmesine müteveccih olacaktır. İngiliz anayasa sistemine giriş kısmını özetlemek için şunu söylemek isterim ki İngilizlere göre hükümet halkın iyiliği için mevcuttur. Onların asla tahammül edemedikleri bir görüş halkın hükümet için bir nevi ham malzeme teşkil etmesi düşüncesidir. Yeni bir problem ortaya çıktığı zaman İngiliz vatandaşı hükümetinden bunu pratik bir şekilde halletmesini bekler. Eğer meselâ bir Fransız, bir İngiliz hükümetinin teklif etmiş olduğu hareket tarzının mantıkî veya hukukî olmadığını ileri sürerse, ingiliz muhtemel olarak, şöyle cevap verecektir: "Benim bildiğime göre pratik olan mantıkî olanıdır. Mademki parlâmento hudutsuz selâhiyetler ve hâkimiyete sahip bir meclistir, parlâmentonun karar verdimi her husus otomatik bir şekilde hukukî vasfını kazanır ve anayasanın bir parçası sayılır.» İstanbul : Hükümetimiz ile milletlerarası çalışma teşkilâtının, İstanbulda müştereken ihdas ettikleri yakın ve Orta-doğu çalışma enstitüsünün açılış merasimi bugün saat 10, da Galatasaray Lisesinin konferans salonunda yapılmıştır. Bu merasimde Çalışma Vekili Hayreddin Erkmen, İstanbul Vali ve Belediye R.5İ3 Vekili Prof. Gökay, Milletlerarası Çalışma Teşkilâtı Umum Müdür Muavini Rens, Birleşmiş Milletler teknik yardım teşkilâtı daimî temsilcisi Weitz, enstitü idare ve öğretim üyeleri ve seçkin bir davetli kitlesi hazır bulunmuştur. Toplantıya İstanbul şehri adına Vali ve Belediye P.eis Vekili Prof. Gökay'm yaptığı şu konuşma ile başlamıştır: "İnsanlık tarihine göz gezdirdiğimiz zaman çalışma hayatında dün ile bugün arasında çok. sevindirici bir tekâmüle şahid. oluruz. Dün kamçı altında kürek mahkûmu gibi çalıştırılan işçi bugün insan cemiyetinde takdirle karşılanmaktadır. Bugünkü muasır cemiyette iş artık bir işkence unsuru olmaktan çıkmış, insan topluluğunun refahına yarar ve taksimi amal kaideleri ışığında sevilir bir mevzu haline gelmiştir. Dünya makinesinin işlemesi için i? mevzuunun geniş görüşle 'ele alınması lâzım olduğuna göre fizyolojik, psikolojik, sosyal ve ekonomik esaslar dahilinde mevzuun incelenmesi insan kuvvetiyle, insan .zekâsının ayarlı bir şekilde iş sahasına konulması bugünün müsbet bulguların dandır. Bilhassa gerek insan hakları ve gerekse cemiyetin zaruretleri bakımından iş ve işçi dâvasını incelemek ve âdil kararlara vâsıl olmak demokratik rejimler içinde birer idealdir. İşçinin ferdî ve ailevî huzurunuz, sosyal ve ekonomik refahını sağlamak bir cemiyete saadet getirir. Avrupa cemiyeti bu seviyeye gelebilmek için çok acı tecrübeler geçirmiştir. Fakat bugün memleketimiz ve Avrupa iş yerlerinin birçoklarını gezdiğimiz zaman sevindirici yenilikler görüyoruz. Milletlerarası yakın ve Orta-doğu çalışma enstitüsünün say ve amelin tanzimi, işveren ve işçinin saadeti yolundaki çalışmaları çok verimlidir. Memleketimizdeki kalkınma hamleleri içerisinde iş veren ve işçiye çok ağır vazifeler terettüb etmektedir. ■ ~t. Cumhuriyet rejiminde sosyal kanunlarla isçi hakkının garanti edildiğini iftiharla görüyoruz Esasen yurdumuzda işçi ve işveren şuurlu bir ahenk arasında işbirliği yapıyorlar. Bu bizim İçin sevindirici bir garantidir. İstanbul gibi büyük endüstri tesisleriyle geniş bir isçi kütlesine malik bir şehirde iş. ve işçi hayatını ilmin müsbet esaslarına göre tanzim edecek milletlerarası bir teşekkülün vücudu ile iftihar ediyoruz. Bilhassa bu teşekkülün dünya sulhu bakımından yakm ve Orta-şark bölgesi için çok faydalı olacağı kanaati de mevcuttur. Bu kanaatle muhterem heyetimizi hürmetle selâmlar ve başarılar dilerim.» Ord. Prof. Fahreddin Kerim Gökay'ın alkışlarla karşılanan bu konuşmasından sonra söz alan, milletlerarası çalışma bürosu Umum Müdür Muavini Reus «sanayimizin hızlanmasında ve ekonomik kalkınmasında mühim rolü olan bu eseri milletlerarası teşkilâtla birleştirmiş olmamızdan dolayı duyulan memnuniyeti» müteakiben de, "Birleşmiş Milletler teknik yardım bürosu daimî temsilcisi Weitz de «Teknik yardım programı içinde Türkiyenin mümtaz durumunu» belirten konuşmalar yapmışlardır.
Bu arada., milletlerarası Çalışma Teşkilâtı tarafından gönderilen uzmanlardan enstitünün Genel Sekreteri Ruch, bu vazifeye tâyininden dolayı duyduğu büyük memnuniyeti belirtmiştir. Nihayet alkışlar arasında mikrofona gelen Çalışma Vekili Hayreddin Erkmen, şu konuşmayı yapmıştır: «D.evletin, çalışma münasebetleri ve şartlarını tanzim ve ıslaha teşebbüs etmesi, 19 uncu asrın en karakteristik sosyal vakasını teşkil eder. Sanayi inkilâbının tevlit ettiği bu vakıa, politik, sosyal ve enternasyonal faktörler tesiriyle gelişmiş, ve asrımızda mühim bir âmme hizmeti kolu haline gelmiştir. Ekonomik ve sosyal inkişaf ve istikrarın şartlarım bu sahada görmekte hata yoktur. Sıhhatli bir sosyal politika her memleket için bir istikbal teminatı olduğu gibi, sulh ve adalet esaslarına müstenit dünya nizamına inanan mületlerin bu politikalarında müşterek kaideler kabul ve tatbik etmeleri de kollektif emniyet sisteminin temel taşlarından birini teşkil eder. Hemen ilâve etmek isterim ki, mücerret kaide vaz'ı hedefe varmağı sağlamaz. Kaideleri müessir kılan iyi yetişmiş tatbikat elemanlarıdır. Ancak müşterek formasyon sahipleri ahenkli tatbikat elemanjlarıdır. Ancak müşterek formasyon sahipleri ahenkli tatbikat temin edebilirler. Bu igayeyi temin İçin B.İ.T. ile müştereken kurduğumuz Çalışma Enstitüsü, gerek memleketimiz ve gerek dost yakın ve Orta-şark memleketlerine değerli mütehassıslar elinde seçkin elemanlar yetiştirecektir. Enstitüyü ayrıca, Birleşmiş Milletler teşkilâtının mühim bir uzvu olan milletler arası çalışma teşkilâtı ve onun bürosu ile Türkiye yakın ve Orta-çark memleketleri için samimî işbirliğine açılmış yeni bir kapı telâkki etmekte olduğumu memnuniyetle belirtmek isterim. Bu vesile ile büro idaresine -ve bu projenin hazırlanmasında emeği geçen mensuplarına teşekkür ederim. Enstitümüz, ilmî esaslara müstenid bir mesai mahalli "olacak ve binaenaleyn objektif bir tarzda çalışacaktır. Umumî prensipleri tedris edecek ve müdavimlerine vakıaları tahlil ve tertro imkân ve kolaylıklarını iktisab ettirecektir. "İfası ile şeref duyduğum açış dersi vazifesini arzulamamın sebebini bu anlayışta aramak lâzımdır.» Bundan sonra Çalışma Vekili büyük bir alâkayla takib edilen çalışma mevzuatının beynelmilel karakteri ve teknik yardım» mevzulu ilk dersi vermiştir. "Muvakkaten iş ve işçi bulma kurumu binasında faaliyete gece çek olan yakın ve Orta-doğu çalışma enstitüsünün ifa edeceği hizmetler bilhassa şu nokralarda toplanacaktır. .Hükümet tarafından ele alınmış bulunan çalışma şartları işçi sağlığı ve iş emniyeti, işçi-işveren münasebetleri, işgücü ve sosyal güvenlik mevzularının tanzim ve murakabesinde vazifeli bulunanların bu sahalardaki bilgilerini arttırmak ve ihtisas edinmelerini mümkün kılmak. Enstitü yakın ve Orta-doğu memleketlerinde çalışan memurların hizmetine .açık bulunacaktır. Ankara : Türkiye Büyük Millet Meclisinin davetlisi olarak, dün sabah Ankaraya gelmiş olan dost Fransız Parlâmento Heyeti mensupları bu sabah saat 10.00 da Anıt-kabre giderek bir çelenk koymuşlar ve saygı durusunda bulunmuşlardır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Refik Koraltan, saat 10.30 da. Fransız meb'uslarını kabul etmiş, kendileriyle .bir müddet görüşmüştür. 38 Ocak 1955 İstanbul: "Başvekilimiz Adnan Menderes ile Hariciye Vekilimiz Prof. Fuad Köprülü, Nafıa Vekili Kemal Zeytinoğlu ve heyetimizin diğer azaları, bugün saat 16. 40' da hususî bir uçakla Beyrut'tan İstanbul'a dönmüşlerdir.
Başvekilimiz Adnan Menderes, bayraklarla donatılmış olan Yeşilköy hava meydanında Başvekile vekâlet etmiş olan Millî Müdafaa Vekili Ethem Menderes, Başvekil yardımcısı Fatin Rüştü Zorlu, Devlet Vekili Dr. Mükerrem Sarol, Dahiliye Vekili 'Dr. Namık Gedik, Gümrük ve İnhisarlar Vekili Emin Kalafat, Çalışma Vekili Hayreddin Erkmen. mebuslar, İstanbul Vali ve Be1ediye Reis Vekili, generaller ve amiraller, Vilâyet Belediye ve Adliye erkânı, Üniversite Rektör ve Dekanları, Genel Meclis ve Belediye Meclisi üyeleri bankalar umum müdürleri, Ticaret Odası mensupları, cemaat reisleri, hususî teşekküller temsilcileri ve partililerle Irak, Suriye ve Lübnan Konsolosları ve basın temsilcileri tarafından karşılanmıştır. Başvekilimiz, meydanı dolduran kalabalık bir vatandaş topluluğunun tezahürleri ve hoşgeldiniz, yasa, varol sesleri arasında mütebessim bir çehre ile uçaktan inmiş, kendisini karşılamağa gelenleri ve halkı samimî surette selâmlamıştır. Başvekilimiz, meydanda selâm resmini ifa etmek üzere yer almış bulunan ihtiram kıtasını teftiş ettikten sonra kendisini karşılamağa gelenlerin teker teker ellerini sıkmıştır. Başvekilimize bu arada birçok buket verilmiştir. Müteakiben Başvekilimiz Adnan Menderes ile Hariciye Vekilimiz Prof. Fuad Köprülü îstanbul Vali ve Belediye Reis Vekili ile beraber bir otomobile binerek kendisini karşılamağa gelenlerin alkışları arasında şehre hareket etmiştir. Başvekilimizin otomobilini, vekiller mebuslar ve kendisini karşılamağa gelmiş olanların otomobilleri takip etmekte idi. Yeşilköy hava meydanından şehir rned-haline, oradan da Park oteline kadar yol boyunca yer yer toplanmış olan îstanbul halkı Başvekilimizi hararetle veiçten gelen bir samimiyetle selâmlamakta, sevgi tezahürlerinde bulunmakta idi. Bilhassa kale dışında, Top kapıda. Edirne kapida, Atik Alipaşa'da, Unkapanı köprüsünün her iki ucunda, Tarlabaşın'da ve Taksim'de yer yer büyük topluluklar Başvekilimizi hararetle alkışlıyordu. Gene bütün yol boyunca ve yollardan geçmekte ve evlerine gitmekte olan vatandaşlar da otomobilde, Başvekilimizi görünce, durmakta, şapkalarını ve ellerini sallayarak güler yüzle, hararetle, samimiyetle kendisine.' hoş geldiniz demekte idi. Başvekilimiz böylece, İstanbul halkının samimî tezahürleri arasında saat 18 de Park oteline gelmiştir. Başvekilimiz bu akşam İstanbulda kalacaktır. 19 Ocak 1955 İstanbul : İlim sahasında çeşitli ve değerli çalışmaları, İstanbul ve bilhassa Türkiye hakkındaki sayısız milletlerarası etüt ve eserlerile İstanbul şehrine büyük hizmet etmiş olan Prof. Albert Gabriel'e bu çalışmalarını takdir eden İstanbul genel meclisi tarafından verilen İstanbul fahrî hemşehrilik unvanı bugün saat 17.30 da Vilâyet salonlarında yapılan bir törende bizzat verilmiştir. Törende Hariciye Vekili Prof. Fuad Köprülü, mebuslar, Vali, Vali muavinleri, profesörler, şehir meclisi üy.eleri, Fransız Kolonisi ile basın mensupları pe güzide bir davetli kitlesi hazır bulunmuştur. Toplantıyı açan Vali ve Belediye- Reis Vekili Prof. Gökay, bir konuşma yaparak ezcümle demiştir ki: «Muhterem vekil beyefendi, muhterem üstad ve değerli misafirlerimiz, Şehir Meclisinin sayın üyeleri. Bu salon bugün ilk defa olarak hayatında bir ilmî toplantıya mazhar oldu. Bu toplantı, İstanbul şehrinin tarihinde b&slı başına bir hâdisedir. Meclisi Vükelâ içtimalarına sahne olmuş, diğer taraftan çeşitli toplantılar burada yapılmıştır. Fakat bugünkü toplantının müstesna bir değeri, ayrı bir ehemmiyeti vardır?
İstanbul şehrinin tarihini tetkik ettiğimiz zaman böyle şerefli bir hâdisenin ilk defa olarak bugün tecelli etmiş olduğunu görürüz. Bugünkü toplantımıza şeref verdiğiniz için hepinizi hürmetle selâmlar teşrifinizden dolayı teşekkür ederim. Toplantımızın mevzuu üzerinde konuşmayı zait telâkki ederim. Prof. o bahtiyarlardandır ki hayatı boyunca vücuda getirdiği eserler onun ebedî şahsiyetinin taçlanmış bir mefharetidir. Biz kendisini otuz yıla yakın bir zamandır bu memleketin kültürüne, bu memleketin sanat hayatına, bu memleketin fikir tarihine hizmet etmiş bir" şahsiyet olarak selâmlıyoruz. Milletler tarih ve manevî hayatlariyle.ihnî eserleriyle, sanat değerleriyle kendilerini ebedileştirirler. Türk milletinin san'at tarihinde kendisine ait eserlerin yabancılara mal edilmek istenildiği bir zamanda Prof. Gabriel ilmin müs bet metodlarma. istinat ederek Türk. eserlerini ilim dünyasına tanıtıyor. Binaenaleyh Prof. Gabriel enternasyonal bir şöhret olduğu kadar Türk milletine mal edilmiş bir ilmî değerdir. Bir varlıktır. Önünde hürmetle eğilirim. İstanbul şehri bu müstesna âlime fahrî hemşehrilik tevcih ederken en büyük iftiharı duymuştur. Şehir meclisi ittifakla kararını verdiği gün en mesuf günlerinden birini yaşamıştır. Bugüa-şehir meclisinin hasır bulunan azaları bu sürura iştirak etmektedir. Hükümetimizden değerli âlim ve Prof. Fuad Köprülünün bugün aramızda bulunması, yalnız İstanbul'un değil bütün memleketin gönülden iştirak ettiğinin bir remzidir. Diğer, bütün kıymetler üniversitelerimizin mensupları ba-. sın mensupları ve Türk - Fransız dostluk cemiyetinin muhterem Reisi ve buna munzam olarak Fransa hükümetini temsilen hazır bulunan Başkonsolos ve diğer salâhiyetler hepsi bizim: bu sevincimize iştirak etmektedir. Müsaade ederseniz şehrimizin bu armağanını .değerli hocamız İstanbul mebusu Prof. Fuad Köprülüden kendilerine-vermelerini rica ediyorum.» 20 Ocak 1955 Ankara : İktisat ve Ticaret Vekili Sıtkı Yırcalı, iki günden beri bütçe komisyonunda devam etmekte olan vekâletin bütçesine ait müzakerelerde ileri sürülen hususlara, tenkid ve temennilerle Vekâletin çalışmaları hakkındaki muhtelifsuallere çok geniş izahatta bulunmuş ve soru sahiplerine tatmin edici cevaplar vermiştir. .;İki günden beri cereyan eden müzakerelerde sayın arkadaşlarımızın umumî olarak iktisadî politikamız hakkındaki ikazlarına ve bundan sonraki çalışmalarımızda bize ilham verecek tenkidlerine teşekkür ederim" diye söze başlıyan Vekil, meseleleri münferit olarak ele aldığımız zaman bazı eksikliklerin ve güçlüklerin mevcut olduğunu, ancak meseleyi kül halinde mütalâa ederek Demokrat Parti iktidarının "Türk milletinin umumî partimuvanını yükseltmek bakımından iktisadî hayatta ne getirmiş olduğunu gözönünde bulundurmak ve ona göre hüküm vermek lâzım geldiğini ifade etmiş, ve kâletin mütevazi bütçesi konuşulurken ortaya konan meselelerin hükümetin kül halinde iktisat politikasına taallûk edecek genişlik ve ehemmiyette oldunmu bu hususta kendisine konuşmak fırsatı verildiğinden ve İktisat Vekâletinin işlerine alâka gösterildiğinden dolay da ayrıca müteşekkir bulunduğunu söylemiş ve eğer muvaffakiyetler vs güzel neticeler varsa bunların tamamen meclise ve onun vasıtası olan hükümete ait olduğunu, eğer hatalar varsa onları kendisinin ve teşkilâtının üzerlerine almayı ve hesabını vermeyi vazife bileceğini ilâvet etmiştir. Ticaret Vekili, iktisadî vaziyetimizin, kalkınma ve hamlemizin umumî bir zahım yapmış, Demokrat Parti hükümetinin ilk gününden itibaren bütün kaynak ve imkâlarmı harekete getirevek memleketin iktisadî bünyesini kuvvetlendirmeye ve geliştirmeye çalıştığını, evvelâ işe ziraat ve ziraata yardımcı kollardan başlıyarak nüfusumuzun yüzde 80 nini teşkil eden köylünün müstakar bir fiat politikası içinde istihsale teşvik edildiğini, ölü bir iktisattan, canlı, dinamik bir iktisadî hayata geçmek için "bütün kuvvetlerin harekete getirildiğini, bunu temin için ziraî kredinin arttırıldığını ve bu suretle vatandaşın emniyet ve şevkle istihsale sarılmasının yanında, elde edilen mahsulü değerlendirmek için yol, silo, köprü, liman inşaat politikasının da tatbikine geçildiğini ve âmme sektöründe girişilen «baraj, enerji, termik santrallar ve sulama gibi» Büyük envestismanlarla bir taraftan memleketin istihsal ve hayat seviyesini arttıracak teşebbüslere diğer taraftan hususî teşebbüsü harekete getirecek memlekette yeni kıymetler yaratacak ve iktisadî hayatı canlandıracak bir faaliyeti teşvik ettiğini ve bütün bunların neticesi olarak kısa zamanda şimdiye kadar iktisadî mânada bir mevcudiyet olmayan büyük bir vatandaş ekseriyetinin hem müstakil hem de iştira kudretine sahip bir müstehlik olarak, şeker, radyo, traktör, makine, akaryakıt alıcısı sıfatiyle pazara girmesinin gerçekleştiğini, ziraî istihsal sahasında neticenin süratle alındığını ve artan iştira gününün bir kısmı halkın düşük olan yaşama seviyesini yükseltecek olan istihlâk sahasına giderken bir kısmının da yeni tesislere intikal ettiğini, hükümetin çimento, şeker, pamukla giriştiği büyük sanayi teşebbüslerine dahi hususî sermayeye iştirak ettiren bir politika takip ettiği, bütün, yapılan işlerin birer programı ve hesabı olduğunu, bu programların mecmu u hükümetin envestismanda takip ettiği politikayı gösteren bir plân sayılabileceğini, ancak girişilen iktisadî faaliyetin hiç bir zaman statik ve dar bir plân. içine sıkıştırılmasının doğru bulunmadığını çünkü memleketimizde tahakkuk ettirilen kalkınmanın önceden tasarlanmalarla çeşitli istikametlerde inkişaf gösterdiğini söylemiştir. Hükümetin sanayi politikasında takip ettiği programın esasını vatandaşın hayat seviyesini yükseltecek, memlekette mevcut ham maddeleri işleyip değerlendirecek, yeni istihsal imkânları ileride mamul ihracatını azaltarak, döviz celp edecek sahalarda yatırımları tercih etmek şeklinde hülâsa edilebileceğini, iştira gücümüzün artması netice sinde bir iç pazar teşekkül etmesinin bizi yabancı memleketlerin karşısına sağlam, kendisiyle münasebete girişilir bir iktisadî mevcudiyet olarak çıkarmış olduğunu, bu vaziyetin ve artan istihsal gücümüzün bu memleketler tarafından bize geniş krediler teklif -edilmesini ve ecnebi sermayenin doğrudan doğruya veya yerli sermaye ile iştirak halinde memleketinize gelmesini mümkün kıldığım söylemiş ve bu hususta rakamlara müstenit izahat vermiştir. Dış ticaretimizin durumu, transfer vaziyetleri, dış ticaret rejiminin tatbikatında vekâletin takip ettiği, objektif kıstaslar ve sanayi ihtiyaçlarına, istihsali arttırıcı sahalardaki ithalâta tatbik edilen rüçhanlı muameleler, dış ticaret muvazenemiz, muhtelif memleketlerden elde edilen ve 800 milyonu, mütecaviz bulunan kredilerin vaziyeti üzerinde geniş izahat veren Sıtkı Yır-calı, son zamanlarda yapılan mutabakatlarla transfer mevzuundaki vaziyetlerin de hal ş;ekline bağlanmış olduğunu, bu anlaşmaların ihracatımız üzerin de de müsbet neticeler vereceğini belirtmiştir. İktisat ve Ticaret Vekili, banka kredilerinin durumu ve bunların arza ve bina spekülâsyonu veya mal stoku gibi verimsiz ve zararlı sahalardan alınarak istihsal ve ihracatı arttıracak, iktisadî faaliyeti teşvik edecek faydalı ve verimli sahalara tevcihi için alınan kararları izah etmiş ve bunların tatbikatının yeni kurula bir komite tarafından yakında takip edilmiye başlandığını, sanayiye şimdiye kadar verilmiş olan kredilerin miktar ve mahiyeti, sanayi ve madenlerin inkişaflarına muvazi krediye kavuşmaları için yeni bir kredi müessesesi ve mekanizması üzerinde ehemmiyetle çalışıldığını, ziraî istihsalin teşvikine ehemmiyet verildiğini, takip edilen fiat ve himaye politikasının müstahsili koruyucu ve ayni zamanda ihracatı mümkün kılacak bir şekilde mütalâa edildiğini tebarüz ettirmiş, ziraî sigorta kooperatifler, bankalar, tütün müessesesini kanunları üzerinde temennilere karşı da izahat vererek bunlara ait kanun tasarılarının hazırlanmış olduğunu söylemiştir. Vekil Öğleden sonra da devam eden ver beş saatten fazla süren bu umumî konuşmasının sonunda müteferrik mevzulara müteallik sorulara da ayrı ayrı cevaplar vermiş, bu meyanda Et ve" Balık Kurumunun çalışması ve iktisadî devlet teşekkülü haline getirilmesi, petrol ofise devamlı ve bünyesine' uygun bir şekil vermesi mevzuların:' da izah etmiştir. 21 Ocak 1955 İstanbul: Türkiye Millî Talebe Federasyonu, Vali Gökay'ın Münihe yapacağı seyahati: vesile bilerek Türk gençliğinden Alman gençliğine aşağıdaki mesajı göndermiştir: Dost Alman gençliğine, İnsanlık saadetinin istikbalinden emir olabilmemiz için dünya memleketlerinin geçleri arasında en samimî temasların daimî olması icap ettiğine inanarak Türk Yüksek Tahsil gençliğinin temsilcisi olan Türkiye Millî Talebe 'Federasyonu, Alman gençliği ile Türk gençligi arasındaki ananeleşmiş dostluk" hislerine dünya gençliği için örnek olabileceği kanaatindedir. Alman gençliğine bir defa daha en samimî ve dostane hislerimizi tekrarlamaktan büyük haz duyuyoruz. Türk Gençliği Temsilcisi-Türkiye Millî Talebe Federasyonu 22 Ocak 1955 Ankara: Devlet Demiryolları Umum Müdürlüğünde Umum Müdür Nedret Esmen ile muavini Safa Yalçuk'un başkanlığı' altında ve Limanlar dairesi reis ve devlet demiryollarının İskenderun, Haydarpaşa, Samsun ve Mersin liman müdürlerinin iştirak ettikleri toplantı sona ermiş bulunmaktadır. Bu toplantılarda 1955 senesi zarfında yapılacak işler ve gündemde bulunan mevzular etrafında teknik görüşmeler yapılmış ire Mlhassa. liman işletmelerinin teşkilâtı üzerinde durularak işlerin daha rasyonel ve programlı bir şekilde yürütülmesi için çalışma ve iş sistemlerinde yapılacak tadilât üzerinde durulmuş, iş icaplarına ve artacak olan İş hacmine göre standart bir çalışma sisteminin tatbikine karar verilmiştir. Ayrıca personelin yaşama şartlarının, .günün rayicine ve verilen işin d-eğerine göre kıymetlendirilmesi esasında da mutabakata varılmıştır. Tahmil ve tahliye işlerinde büyük ehemmiyeti haiz olan mekanik cihaz ve vasıtaların idame ve bakım hususlarının, fennin son terakkiyatını ihtiva eden usul ve şartlara bağlanması da alınan kararlar meyanındadır. Diğer taraftan limanların bütçe ve tahsisat vaziyetlerinin artmakta olan iş hacmine muvazi olarak yürütülmesi her türlü personel ve teçhizatın ekonomik ve verimli bir çalışma programının fennî şekilde tatbikiyle mümkün olabileceği neticesine varılmış, limanların bugünkü iktisadî ve rasyonel çalışmaların senenin iş hacmine tam şe kilde cevap verilmesi için icap eden tedbirlerin alınması hususlarının da bu toplantıda kararlaştırıldığı öğrenilmiştir. İstanbul: Doğu Almanyadan 7 kişilik bir ticaret heyeti Türkiye ile Doğu Almanya arasındaki ticaret anlaşmasının yürürlüğü mevzuunda hükümet. ve ticarî mahfiller ile temaslarda bulunmak üzere memleketimize gelmiştir. 23 Ocak 1955 İstanbul: Başvekilimiz Adnan Menderes, gazete sahip ve başmuharrirleri tarafından Büyük Kulüpte şerefine verilen öğle yemeğinde hazır bulunmuştur. Başvekilimiz beraberinde Başvekil Yardımcısı vs Devlet .Vekili (Patin Rüştü Zorlu, Devlet Vekili Dr. Mükerrem Sarol, Millî Müdafaa Vekili Ethem Menderes, Hariciye Vekili Prof. Fuat Köprülü ve Maliye Vekili Hasan Polatkan olduğu halde Büyük Kulübe gelişlerinde Akşam 'gazetesi sahip ve başmuharriri Kâzım Şinasi Dersan, Sonposta 'gazetesi sahip ve başmuharbiri Bursa mebusu Selim Ragıp Emeç, Milliyet 'gazetesi sahip ve başmuhabiri Ali Naci Karacan Cumhuriyet gazetesi sahip ve başmuharriri İstanbul mebusu Nadir Nadi, Vatan gazetesi sahip ve başmuhabiri Ahmet Emin Yalman, Dünya gazetesi sahip ve baş muharriri Falih Rıfkı Atay, Yeni İstanbul gazetesi başmuharriri M. Nermi, İstanbul Ekspres gazetesi sahip ve başmuharriri Mithat Perin tarafından karşılanmıştır. Saat 16 ya kadar devam eden bu yemekte muhtelif mevzular üzerinde samimî hasbihallerde bulunulmuştur. Ereğli: Ereğli Kömürleri İşletmesi Umum Müdürü Cemal Zühtü Aysan, bir basın toplantısı yaparak şu açıklamada bulunmuştur: «1954 yılı kömür istihsalini 3.562.731 tonla kapatmış bulunmaktayız. 1955 yılı için tahmin edilen miktar 3.818.250 tondur. Bu suretle geçen yılki istihsale nazaran, bu yıl 200 bin tonun üstünde bir artış görülmektedir.» Umum müdür, bundan sonra işçilerin: verimli çalışmaları halinde kendilerine verilecek prodüktivite primi üzerinde durmuş ve randımanlı çalışan bir işçinin yevmiyesini bu prim esası dahilinde iki misline çıkartma yolunun bütün işçilere açıldığını müjdelemiştir. Daha sonra briketin iyi bir ev yakıtı olduğu üzerinde duran umum müdür, İngiltere'den getirilen sellüz cihazları sayesinde hâlen eski lâvvarlardan denize akan ve heba olan toz kömürlerin toplanabilmekte olduğunu, bunun senede 60 bin ton kadar bir tasarrufa yol açacağını ve sellüz cihazlarının muhtelif istihsal bölgelerine de tatbik edileceğini belirtmiş ve 100 yataklı bir işçi sanatoryumunun kurulacağını sözlerine ilâve etmiştir. 24 Ocak 1955 Ankara: Haber aldığımıza göre, Zonguldak'ta, Ereğli kömürleri işletmesinin çelik ocağında zait 25-80 rakımları arasındaki sular dama kömür istihsal yerinde dün gece saat 23 e doğru bir grizu infilâkı vuku bulmuştur. Bu müessif kaza neticesinde vefat eden 36 vatandaşımızın cesetleri ocaktan dışarı çıkarılmıştır. İnfilâk tesiriyle vuku bulan çöküntüler altında 15 İtişinin daha kaldığı tahmin edilmektedir. Ayrıca grizu gaziyle yanmış olan 19 vatandaş imletme hastahanesinde tedavi altına alınmıştır. Göçük altındakilerin çıkarılması için tahlisiye ameliyesi devam etmektedir. İnfilâkın sebebi henüz anlaşılamamıştır. Adlî ve fennî tahkikata başlanmıştır. işletmeler Vekili Samed Ağaoğlu ile Çalışma Vekili Hayrettin Erkmen ve Zonguldak mebusları beraberlerinde Etibank Umum Müdürü vs Etibank İşletmeler Şubesi Müdürü olduğu halde vaka mahalline gitmişlerdir. Ayrıca İktisat Vekâleti Maden Umum Müdürü ve Başvekâlet Umumî Murakabe Hey'-ti uzmanları da Ankara'dan Zonguldak'a hareket etmişlerdir. Vak'a hakkında tafsilât geldikçe malûmat verilecektir. İstanbul: 14 ocaktanberi Türkiye Büyük Millet Meclisinin davetlisi olarak memleketimizde bulunan Fransız Millî Meclisi üyelerinden müteşekkil parlâmento grubu, bugün saat 9 da uçakla Paris'e hareket etmiştir. Misafir mebuslar, Yeşilköy hava meydanında, Türkiye Büyük Millet Meclisi idare Amiri İzmir mebusu Mehmet Aldemir, Büyük Millet Meclisi Türk -Fransız dostluk grubu umumî kâtibi Kastamonu mebusu Basri Aktaş, Vali muavini Nafi Tamer ve Fransız Başkonsolosu ile konsolosluk erkânı tarafından uğurlanmıştır. Fransız parlâmento heyeti reisi M. Gaston Palewski, şu beyanatta bulunmuştur: «Türkiye'den ayrılacağımız için üzülüyoruz. Ve burada herkes tarafından bize gösterilen hüsnükabulden Ötürü derin bir şükran hissi ile meşbu bulunuyoruz. Bu hüsnükabul, nezaket ve misafirperverlik sınırlarını da aşmıştır. Memleketinizde Fransaya bağlı bir milletin kalbinin atışını duyduk. Milletiniz cesaret, anlayış ve realizm çerçevesi içinde gayretlerine devam etmektedir. İktisadî cihazlanma bakımın dan olduğu gibi, Fransız kültürünün yayılması bakımından'da ananevî bağlarımızın daha da .sıkılaşması lâzım geldiğine dair bir kanaatle ve bu yolda çalışmak azmiyle memleketimize dönüyoruz. Batı Akdenizin iki kıyısında faik bir durumu olan Fransa, Doğu Akdeniz ve Orta-Şark müşterek güvenlik ve savunma teşkilâtı ile ilgili gayretleri hususî bir dikkat ve alâka ile takip etmektedir. Fakat bu gayretler hem bizim memleketimizin iştiraki, hem de bu bölgedeki statükonun tam manasiyle muhafazası temin edilmeden tasavvur olunamaz. Bu statükonun herhangi bir şekilde değişmesi sulhun idamesinde büyük alkışlar meydana getirir. Bu bakımdan gerek ifade olunan niyetleri gerekse bize verilen teminatı memnuniyetle kaydetmiş bulunuyoruz. Memleketinizden ayrılırken, bize olan muhabbeti, milletimiz nezdinde ittifaklarımız kadar kıymetli bulunan Türk dostlarımıza onları tekrar görmek ümidimizi bildiriyoruz.» Konya : Konya'da altı milyon lira sermaye ile hususî teşebbüs erbabı tarafından kurulmuş bulunan çimento sanayi Türk Anonim Şirketinin idare meclisine mensup bir heyet senelik kapasitesi 150 bin ton olan çimento fabrikasını Almanya'nın maruf «Krupp» fabrikasiyIe yapılan bir anlaşma neticesinde kendilerine sipariş etmİ3 bulunmaktadır. Bu münasebetle Kolonya şehrinde tertiplenen bir toplantıda Türkiye'nin Bonn Büyükelçisi Suat Hayri Ürgüplü vs ticaret müşavirlerinin huzurlarında Konya heyetine dahil Muhittin Güzel-kılınç, Himmet Ölçmen, Nafiz Tahralı, Hilmi Kulluk, Mehmet Civelek, Mehmet Karacığan ve Kemal Erkan ile Krupp fabrikası mümessilleri tarafından merasimle mukavele parafe edilmiştir. Bu vesile ile söz alan Krunp fabrikası mümessili Türkiye'nin son senelerdeki sınaî ve iktisadî sahadaki kalkınmasını Almanya ile Türkiye'nin iş ve ticaret birliğini ve Türklerin asalet ve misafirperverliklerini öven bir konuşma yapmış, buna Suat Hayri Ürgüplü, Himmet Ölçmen ve Muhittin Güzelkılınç tarafından samimî bir şekilde mukabele edilerek akdin her iki taraf için verimli ve eserin Türk milleti v.e Konyalılar için hayırlı ve uğurlu olması temenni .edilmiştir. Konya heyeti, nebatî yağ, prese kereste ve lâstik fabrikaları mevzuunda tetkiklerine devam etmektedir. 25 Ocak 1955 Ankara: Ereğli kömürleri işletmesinin çelik o-cağına ait zait 25-80 rakımları arasında sulu damar kömür istihsal yerinde bir grizu infilâkı neticesinde vuku bulan müessif kaza hakkında alâkalılardan aldığımız mütemmim malûmata nazaran saat 12 ye kadar durum şöyledir: Dündenberi hummalı bir şekilde devam eden göçük'ün kısmen temizlenmesiyle vefat eden vatandaş sayısı 47 yi bulmuş, yaralı olan 20 vatandaş işletme hastahanesinde tedavi altına alınmış ve 13 kayıbın mevcudiyeti tesbit edilmiştir. Ancak sayılan 13 vatandaşın yüzde yüz bir katiyetle göçük altında bulundukları henüz belli olmayıp bunlardan bir kısmının köylerine gitmiş olmaları ihtimali düşünülmekte ve devam etmekte olan adlî ve fennî tahkikatta bu husus üzerinde de durulmaktadır. Diğer taraftan, hâdise Ankara'da duyulur duyulmaz dün derhal vak'a mahalline gitmiş olan İşletmeler Vekili Samet Ağaoğlu ile Çalışma Vekili Hayrettin Erkmen, Zonguldak mebusları ve diğer alâkalı zevat bugün suludamar kömür istihsal ocağına inmişlerdir. Hâlen büyük bir gayretle devam eden göçük'ün temizlenmesi ameliyesine, adlî ve fennî tahkikata yerinde nezaret etmektedir. Ankara: Kalkınma dâvamızda birinci derecede rol oynayan enerji mevzuundaki hamleler birbirini talep etmektedir. Nafıa Vekâleti ile tanınmış Amerikan .müşavir mühendislik firmalarının müştereken yaptıkları etüdler tamamlanmış, Kızılırmak havzasını taşkınlardan korumak ve Kuzey-batı Anadolunun elektrik enerjisi ihtiyacına cevap verebilmek gibi çok maksatlı tesislerden birinin daha ihalesi yapılmış bulunmaktadır. 6 milyar 300 milyon M3 suyu depo edebilecek ve yılda 350 milyon kilovat saat enerji verebilecek olan Hirfanlı Baraj ve hidroelektrik santralı tanınmış iki İngiliz firmasına 100 milyon liraya ihale edilmiştir. İnşaatın şantiye tesislerinin mühim bir kısmı ikmal 'edilmiş ve 24 Km. lik irtibat yolu tamamen yapılmıştır. Ayrıca şantiyede malzeme ve yedek parça depoları da yapılmış bulunmaktadır. Memleketimizin ekonomik kalkınmasında büyük faydalar sağlıyacak olan bu büyük tesisin temel atma merasimi önümüzdeki aylar içinde yapılacak ve baraj 1958 yılında ikmal edilmiş olacaktır. Ankara: Başvekil Adnan Menderes, bugün saat 19.30 da Başvekâlette, Birleşik Amerika Büyükelçisi Ekselans Avra Warren'i kabul etmiştir. Bu kabulde, Devlet Vekili Başvekil Yardımcısı Fatin Rüştü Zorlu, Harici- ye Vekili Prof. Fuat Köprülü ve hariciye vekâleti umumî kâtibi büyükelçi Muharrem Nuri Birgi hazır bulunmuştur. Zonguldak: Çalışma Vekili Hayrettin Erkmen ile İşletmeler Vekili Samet Ağaoğlu bu akşam gazetecilere aşağıdaki müşterek beyanatı yapmışlardır: «Zonguldak maden işçilerinin çok müessif bir grizu hâdisesi dolayısiyle maruz kaldıkları felâketin acılarını paylaşmak ve bütün işçilerimize, havzadaki idareci ve mühendislerimize başsağlığı dilemek ve aynı zamanda hâdisenin teknik sebepleri üzerinde tenevvür etmek için buraya geldik. Beraberimizde bulunan alâkalı daireler mütehassısları tetkiklerine devam edeceklerdir. İşin adlî safhası selâhiyetli makam tarafından idare edilmektedir. Bu hususta bizim herhangi bir mütalâamız bahis mevzuu değildir. Ereğli kömürleri işletmesi vefat edenlerin ailelerine ve yaralılara kanunların bahşettiği haklara ilâveten en geniş yardımlarda bulunacağı gibi çocuklarının tahsil ve terbiyelerinde de icap eden devamlı yardımları esirgemeyecektir. Zonguldak mebusları, Zonguldak Valisi ve mütehassıslarla bugün ocağa ve kaza mahalline indik, çöküntüler süratle temizlenmektedir. Bu ocakta normal istihsal faaliyetine çok' kısa bir zaman sonra tekrar başlanacaktır. Son. olarak sunu söyleyelim: İşçilerimiz ye mühendislerimiz hâdiseden derin teessür duymakla beraber üzerinde çalıştıkları büyük memleket istihsaline yine şevk, heves ve heyecanla devam halindedirler.» İşletmeler Vekili Samet Ağaoğlu ve Çalışma Vekili Hayrettin Erkmen ile' diğer zevat yarın sabah . otomobille Ankara'ya hareket .edeceklerdir. 26 Ocak 1955 Ankara: Haber aldığımıza göre, İşçi Sigortaları Kurumu Zonguldak'taki müessif kazada ölen işçi vatandaşlarımızın cenaze masraflarını üzerine almış, hastahaneye kaldırılan yaralıların da tedavileri ile meşgul olmağa başlamıştır. Ayrıca, ölenlerin ailesi efradına gelirlerinin %60 ı nisbetinde de maaş bağlanması için gerekli teşebbüse geçilmiş, muamele tekemmül edinceye 'kadar, bu gibilere birer miktar avans verilmiştir. Bundan başka, gerek ölenlerin ailelerine ve gerek yaralananlara sosyal yardım faslından da yardım yapılması için Zonguldak İşçi Sigortaları Müdürlüğüne gerekli talimat verilmiştir. Kazaya uğrayanların işten kaldıkları günlere ait yevmiyeleri tediye olunacağı gibi, bunlardan malûl kalanlar olursa, onlara da hayatları boyunca devam etmek üzere maaş bağlanacak, sakat kalanlara da sun'î âza yaptırılacaktır. Ankara: Vatandaşlarımıza küçük sanatları öğretmek ve bu sanatı bilenlerin meslekî teknik ve bilgilerini arttırmak maksadiyle İşletmeler Vekâletince muhtelif kürük sanat kursları açılmaktadır. Bu kurslar şimdilik dokumacılık, halıcılık ve çorapçılık mevzularına. inhisar etmekte olup tedricen diğer sahalara da teşmil edilecektir. 1954 senesi zarfında (25.1.1954 tarihine kadar) 24 ü çorapçılık, 31 i dokumacılık ve 22 si halıcılık olmak Üzere 77 kurs açılmış ve bunlar hitama ermiştir. Hâlen muhtelif vilâyetlerimizde 10 kurs daha devam halinde bulunmaktadır. 1954 de açılan kurslardan ceman 1941 vatandaşımız mezun olmuş ve bunlara numune mahiyette olmak üzere meccanen 369 dokuma halı tezgâhı yardım olarak verilmiştir. Diğer taraftan 1955 yılındaki kurs faaliyetlerine esas olmak üzere Trabzon, Rize, Çorum, Nevşehir, Kütahya, Balıkesir,. Muş, Kars, Erzurum vilâyetlerinin mahalli etüdleri yapılmıştır. Küçük sanat kooperatiflerini fennî ve mekanik tesis ve cihazlarla donatmak maksadiyle 1954 yılı içerisinde 4 küçük sanat kooperatifine cem'an 101.000 liralık kredi yardımı yapılmıştır. Küçük sanat kurslarının personel, malzeme ve yardım masrafı olarak 1954 yılı içinde Vekâletimizce sarf edilen para yekûnu 300.000 liraya baliğ olmaktadır. Ankara: 1950 yılında kurulmuş bulunan T.C. Emekli Sandığının kuruluş yılında varlığı 331.773.735.- lira iken 1954 sonunda 839.774.396.- liraya baliğ olmuş aynı tarihte 5600 e yakın emeklilerin adedi ise bu devre zarfında 33.226 a-dede, 253 bin adet olan iştirakçi ve tevdiattı adedi 274 bin adede yükselmiştir. Sandık, emeklilerin, hayat standardının yükseltilmesi, geçimlerinin mümkün olduğu kadar kolaylaştırılması maksadiyle kurulmuş bulunmaktadır. Bu bakımdandır ki, büyük meblâğlara varan varlığının en iyi şekilde istimali daima göz önünde tutulmuş ve bu varlık, ilmî esaslara müsteniden hazırlanan plasman programlarına göre i-dar-e edilmiş bulunmaktadır. Bu suretle gecen 5 senelik devre zarfında sandık varlığına 142.135.158.- lirayı bulan bir kârın ilâvesine muvaffak olunmuştur. Diğer taraftan iktisadî teşekkülleri ve millî bankalarca girişilen envestismanların büyük meblâğlarla sandık tarafından finanse edildiği ve bu suretle sandığın millî kalkınmada başlı başına bir yer aldığı memnunlukla müşahede olunmuştur. Ayrıca turizm endüstrisi bakımından ehemmiyeti aşikâr bulunan'300 odalı İstanbul Hilton oteli inşaatının 1955 iş programına göre, yüzme havuzu ve dükkânları gibi tali inşaatının ikmalini birçok mimarî hususiyetleri taşıyacak olan birinci sınıf İzmir ve Ankara otellerinin, 5300 metrekarelik bir saha üzerine inşa edilecek olan Ulus iş hanının, Eskişehir .iş hanı ve otelinin, Bursa Santral garajının ve Ankara, İstanbul blok apar tim anlarının inşasının takip edeceği haber alınmıştır. Bütün bunlardan başka sandığın, rantabı iştirakler tesisine yöneldiği, bu cümleden olarak 25 milyon lira ile Türk Petrolleri Anonim Ortaklığına, 52 milyon lira ile 110 milyon lira sermayeli Şilepçilik Şirketine iştirak ettiği, Çimento Sanayineiştirakin programa alındığı ve bu suretle sandık menabine iyi bir "plasman temin ettiği ve memleket ekonomisine direkt olarak katıldığı Öğrenilen, hususlar arasında bulunmaktadır. Ankara: Millî Müdafaa Vekâleti Temsil Bürosundan bildirilmiştir: Karşılıklı yardım programı gereğince Kanada'dan Türkiye'ye verilmekte olan f-86 tipi 7 tepkili uçak yüzbaşı Orhan Germiyan kumandasında bugün Eskişehir'e vasıl olarak, hava kuvvetlerimize katılmışlardır. Çanakkale: Çanakkale'de Nara Burnu önünde vukua gelen kaza neticesinde batan Dumlupınar denizaltımıza ait dâvanın gemi süvarisi binbaşı Sabri Çelebioğlu'nun beraatine dair olan kısmının Temyiz Birinci Ceza Mahkemesi tarafından bozulması üzerine dâvaya bugün saat 9. 30 da Çanakkale Ağır Ceza Mahkemesinde yeniden başlandı. Mahkeme heyeti reis Sedat Çumralı, üye Abdülkadir Töre, aza Orhan Ertuğrul ve savcı Salim Ertem'den teşekkül ediyordu. İlk olarak maznun mevkiinde bulunan Sabri Çelebioğlu'nun hüviyeti tesbit edildi. Sanık ve müdahil avukatlar dâvanın bu günkü duruşmasına gelmemişlerdi. Temyiz kararının okunmasını müteakip kendisine söz verilen savcı Salim Ertem, Temyiz Mahkemesi ilâmının bir hülâsasını yaparak muhtelif noktalardan bozma kararma iştirak ettiğini söyledi. İddia makamı Temyiz Mahkemesinin Sabri Çelebioğlu hakkındaki beraat kararını bozma sebeplerini şu şekilde tasnif ve hülâsa etmiş bulunuyordu. 1- Hâdise esnasında Hasan Yumuğun sancak alabanda kunmandası vermesi üzerine Dumlupınar denizatlısının sancak istikametinde kar saniye ve kaç metre seyredecek, ne kadar mesafe kat ettiğinin, 2- Müteakiben Sabri Çelebioğlu'nun kumandasiyle iskele alabanda, iskele makine stop Her iki makine tam yol yapması için geçen veya bu manevralar için geçecek zamanın tesbit edilmesi, 3- Dumlupınar'ın uzunluğu ve sancak alabanda yaptığı sırada Naboland ile arasındaki mesafe her iki geminin sürati göz önünde bulundurularak bu kadar zaman içinde Dumlupınar'ın sancak istikametindeki rotasına devam etmesi hâlinde Nabolandın tehlikeli seyri ve hareketinden kurtulmasının mümkün olup olmıyacağının, 4- Hâdiseye tekaddüm eden zamanda Dumlupınarın denize dalmak suretiyle Naboland'ın tehlikesinden kurtulup kurtulamayacağının, 5- Naboland'm asgarî 1.8 mil mesafede görülebileceğinin anlaşılmış olmasına göre. orta hattın iskeleye tecavüz etmiş olan ve beynelmilel kaidelere aykırı hareket eden Naboland'm bu tehlikeli seyrinden kurtulması için Sabri Çelebioğlu'nun vakit ve zamanın da niçin gerekli tedbirleri almamış olması hususlarının izahsız bırakılması, 6 - Çanakkale Boğazında Sabri Çelebioğlu'nun kumandayı bidayetten itibaren bizzat eline almamasının sebebi ve bunun kendisi için ayrıca bir tedbirsizlik teşkil edip edemiyeceği hususunun belirtilmemiş olması, Savcı Salim Ertem bundan sonra Temyiz ilânındaki maddeler üzerinde ayrı ayrı durarak söyle devam etti: «8Ü.1953 tarihli raporu veren bilirkişiler bu raporu hazırlamadan evvel 7.6. 1953 tarihli zabıtla ye mahkemece sorulan suallere neticeyi tesbit etmiş bulunmaktadırlar. Yapılan bu tesbite göre Hasan Yumuğun sancak alabanda kumandası vermesi üzerine denizaltı gemisinin sancak istikametine on saniyede 36 metre seyrettiği müteakiben Sabri Çelebioğlu'nun verdiği emirle, yani, iskele alabanda, iskele makine stop, her iki makine tam yol tornistan emirleriyle 775 metre mesafe kat ettiği, Dumlupmar'm uzunluğunun 95 metre, Nabolantla arasındaki mesafe bir mil. Naboland'm akıntı istikametindeki hızının 18,5 mil., Dumlupmar'm ters akıntı muvacehesindeki süratinin, 9 mil olduğu tesbit edildiği gibi bahsedilen hususlar Dumlupmar gemisi yerine tatbikatta seyri yapan ikinci înönü denizaltısı gemisinin pilot kâğıtları üzerine alman grafikleri ile de tesbit olunmuştur. Bundan başka Dumlupmar'm sancak istikametindeki rotasına devam etmesi halinde Naboland'm tehlikeli seyri ve hareketinden kurtulmasının mümkün olamayacağı, karaya oturmadan evvel çarpışmanın, vuku bulacağı 8.6.1953 tarihli bilirkişi raporunun 14 üncü maddesinde açıkça cevaplandır ildiği gibi 1,8 mil mesafeden görülebilen Nabolandm ortahattı iskeleye tecavüz etmesi ve bu suretle beynelmilel kaidelere aykırı hareket et mesi neticesi; bu tehlikeli seyrden kurtulmak için Sabri Çelebioğlu'nun evvelâ hakiki dönüş yerinden 20 derece evvel sancağa dönüşe başlıyarak dönüşü kolaylaştırdığı, yoldan çıktığı, buna karşı Naboland'm sancağa gelecek yerde iskeleye geldiği görülmesi üzerine, iskele alabanda, sonra iskele makine stop ve daha sonra her iki makine tam yol tornistan yapılmak suretiyle kaçınma manevrasına geçmiş olduğu Naboland'm müsademe mahalline 2C0 metre kalıncaya kadar rotasında -hiç bir değişiklik yapmadığı ve son anda sancağa dönmesiyle çarpışmanın vuku bulduğu 8.6.1953 tarihli bilirkişi raporunun 3,7 ve 9 uncu maddelerinde yine açıklanmış bulunmaktadır. Bozma ilâmının kendimize göre tasnif etmiş olduğumuz dördüncü sebebi tahkik edilimemiştir. Yani, Dumlupmar'm denize dalmak suretiyle Nabolandm tehlikesinden kurtulmasının mümkün olup olmıyacağı araştırılmamıştır. Ayrıca Çanakkale Boğazı geçildiği sırada Sabri Çelebioğlu'nun Hasan Yumuğun kumandalarını tesbit edecek yerde kumandayı bidayetten itibaren bizzat eline alması icap edip etmiyeceği hususu da araştırılmamıştır. Bu bakımdan mevzubahis iki sebebin tahkiki zımnında bozma kararma uyulmasını talep ediyorum.» Bundan sonra Sabri Çelebioğlu'na bir diyeceği olup olmadığı soruldu, Sabri Çelebioğlu avukatının gelmemiş olduğunu, hukukî bakımdan onun fikrini alması icabettiğini ve kendisinin ancak mesleğini ilgilendiren teknik hususlarda konuşabileceğini ileri sürerek duruşmanın talikini istedi, bu arada iddia makamının da mehil talebini uygun Örmesi üzerine duruşma 31 Ocak 1955 pazartesi gününe bırakıldı. Ankara: Başvekil Adnan Menderes, bugün saat 12.00 de Başvekâlette, İngiltere Büyükelçisi Sir James Bowker'i kabul etmiştir. Bu kabul esnasında Devlet Vekili Başvekil Yardımcısı Fatin Rüştü Zorlu ile Hariciye Vekili Prof. Fuat Köprülü de hazır bulunmuştur. 27 Ocak 1955 Ankara: Bir ajansın 27 Ocak 1955 tarihli bülteninde «Ankara'da Mısır - Sovyet temasları» başlığı altında intişar eden. Mısır'ın Ankara Büyükelçisi ve elçilik erkânı ile Sovyetlerin Ankara Büyükelçisi ile elçilik erkânının bu ayın 20 sindenberi müzakerelerde bulunduklarına dair haberin asılsız olduğu Mısır Büyükelçiliği tarafından açıklanmış. Ankara: M.M.V. Temsil Bürosundan bildirilmiştir: Nato üyesi devletlerin sefer ulaştırma imkânlarını kontrol, ulaştırma personelini sefer görevlerine hazırlamak, ha reket kontrol sistemlerini ve ulaştırma vasıtalarının kapasite imkânlarını etüd etmek maksadiyle yapılmakta olan tatbikatlardan "Yunan senfoni 1» tatbikatı 25 Ocak 1955 günü Yunanistan'da başlamıştır. Beş gün sürecek olan bu tatbikata müşahit olarak katılmak üzere E.H.U. lojistik dairesi muavini Albay Tahsin Bekman, Ulaştırma dairesi muavini Yarbay Mehmet Akın ve Münakalât Vekâleti (NSDR) üyesi deniz Yarbayı Burhan Güreli Atina'ya gitmişlerdir. Ankara: Mısır'ın Ankara Büyükelçisi ve elçilik erkânı ile Sovyetlerin Ankara Büyükelçisi ve elçilik erkânının bu ayın 20 sinden beri yapmakta oldukları sıkı temaslardan, aralarında bazı müzakerelerin cereyan etmekte bulunduğu anlaşılmaktadır. Ankara: İktisat ve Ticaret Vekâleti Sanayi İşleri Umum Müdürlüğünden aldığımız malûmata nazaran memleketimizdeki sınaî faaliyetler iktisadî kalkınmaya muvazi olarak büyük hızla ilerlemektedir. Bankaların sanayiye açtıkları kredi, iştirak ve teminatlar yekûnu 1951 de 176.731.699 lira iken bu miktar 1954 senesinde 549.705.989.03 lirayı bulmuştur. Diğer taraftan sınaî faaliyetler için 1950-1954 senelerinde kurulan anonim ve limited şirketlerde de büyük bir artış kaydedilmiştir. 1950 senesinde 1. 360.000 lira sermayeli cem'an 3 anonim şirket teessüs etmiş iken 1954 senesinde 161.275.150 lira sermayeli 36 anonim şirket ve 5.910.000 lira sermayeli 20 limited şirket kurulmuş bulunmaktadır. 1950 yılında memleketimizde mevcut olan fabrika sayısı 2.335 iken 1954 de 4.527 yi bulmuştur. Ayrıca 165 fabrika inşa halindedir. Sanayi işleri umum müdürlüğü sanayi faliyetleri günün ihtiyaçlarına lâyıkiyle cevap verebilmek üzere teşkilât kanunu, sanayi kanunu, ihtira beratı kanunu marka ve menşe işaretleri kanunu, model v.e resimler kanunu ve küçük sanatlar kanunu üzerindeki çalışmalarını da hızlandırmıştır. Ayrıca sanayiye ait istatistiki malûmat toplamak üzere çalışmalara başlanılmıştır. Ankara: Memleketimizde çok eski senelerden " beri hayırlı hizmetleri ifa etmiş olan Kızılay Cemiyeti, saflık ve içtimaî yardım mevzularındaki faydalı çalışmalarına, yurdumuzdaki sür'atli inkişafa lâyık olan bir muvaffakiyetle devam eylemektedir. 1954 senesinde yurdumuz büyük âfet ve felâketlerden masun kalmakla beraber Kızılay mevzii mahiyetteki sel, zelzele, yangın, heyelan gibi âfetlere uğrayan vatandaşların imdadına koşarak 'çadır, battaniye, giyecek ve yiyecek ile ilâç ve sıhhî malzeme yardımları yetiştirmek suretiyle ıztırablarını tehvine çalışmıştır. Bundan başka kızılay büyük âfetlere mâruz kalan yabancı memi ekstierdeki bu meyanda komşumuz Irak. İran ve Pakistan, Hindistan, Avusturya, Cezayir ve Cenubî "Vietnam'daki felâketzedelere de imkânları nisbetinde yardım elini uzatmaktan fariğ olmamıştır. Kaza veya hastalık sebebiyle sakat malûl kalan fakir kimselere sunî aza yaptırılması da Kızılayın sosyal yardım mevzuları arasında mühim bir yer tutmaktadır. Bu hizmetin dana faydalı ve verimli olmasını temin maksadiyle, memleketimize modern teçhizat ve ileri bir teknikle çalışan bir sun'î aza müessesesi kurulması mevzuunda faaliyete geçirilmiştir. Son bir sene içinde bu maksatlarla yapılan yardımların tutarı 2.663.702 liraya baliğ olmuştur. Kızılayın beynelmilel hüviyetiyle sebkeden hizmet ve faaliyetleri arasında, Kore'deki esirler mübadelesinde hür milletler safında vazife almış olduğunubelirtmek lâzımdır. Kızılayın saflık sahasındaki yardım ve b ismetlerine gelince, yurdumuzun şark bölgelerinde dokuz tane sağlık merkezi ile muhtelif yerlerde üç binası hizmete açılmak üzere çok yakında Sıhat Vekâletine teslim edilecektir. Ayrıca Ankara'da çocuk sağlığı mevzu ile alâkalı hastahane binası kızılayca inşa ettirilmektedir. Memlekette kurulacak kanser enstitüsü ve üniversite sanatoryumu ile mevcut radyoloji enstitüsü için kızılay tahsisat tefrik etmiş bulunmaktadır. Tıp sahasındaki ilerlemelerle hayatî bir ehemmiyet kesbetmiş olan kan nakli hizmetlerini memleket Ölçüsünde hal irin Kızılayca girişilen teşebbüs tahakkuk safhasına girmiştir. Tamamen modern cihazlarla kuru kan plazması da hazırlıyacak şekilde kurulacak olan iki kan bankası Ankara ve İstanbul'da önümüzdeki sene faaliyete geçecektir. Memleketimizde ilk hemşire okulunu açan kızılay bu mevzudaki çalışmalarına da .ehemmiyet vermektedir, mektep tesisleri ve tedris kadrosunun İslah ve takviye edilmesi mevzuunda çalışılmaktadır. Bir taraftan da gönüllü hastabakıcı yetiştirmek İçin kurslar açılmaktadir. Kızılayın gençlik teşkilâtı kuvvetli hamlelerle gelişmektedir. Mekteplerimizin çoğunda faaliyette bulunan bu teşkilât bu sene memleketin bir çok yerinde sağlık kampları açtığı gibi İstanbul'da da büyük bir muvaffakiyet ve takdir kazanan beynelmilel gençlik kampı açmıştır. Kızılayın saydığımız bu yardım ve faiz metleri için yapılan sarfiyat ve ayrılan tahsisat yekûnu sekiz milyon dokuz yüzbin lirayı bulmuştur.. İşletme imtiyazı Kızılay Cemiyeti uhdesinde bulunan ve memlekete bir sağlık hizmeti olarak büyük bir titizlikle işletilen Afyonkarahisar Maden Suyu menbalarında fennî ve tam otomatik tesislerle istihsal edilen maden suyu ve tabiî soda büyük rağbet görmektedir. İşletmede 1954 yılında altı milyon altıyüz .elli bin şişe doldurulmuş ve piyasaya arzedilmiştîr. Bir sene evvelki istihsal dört milyon dörtyüz bin şişe. 1955 yılında daha verimli netice elde edilmek için program hazırlanmıştır. - Ankara: Büyük Millet Meclisi Bütçe Komisyonunda Nafıa Vekâleti, Karayolları ve Devlet Su İşleri Umum Müdürlükleri büçelerinin müzakeresine iki günden-beri devam edilmiş ve bu arada yol, köprü, su. liman ve baraj mevzuları üzerinde muhtelif mebusların konuşmaları Nafıa Vekili Kemal Zeytinoğlu tarafından cevaplandırılmıştır. Nafia Vekili bu konuşmasında, müzakereler sırasında, hükümetin nafia hizmetleri bakımından vâki büyük görüş ve gayretlerine ve Nafia Vekâleti camiasının cansiperane çalışmalarına karşı ittifakla gösterilen takdirkâr ve teşvik .edici beyanlarından dolayı mebus arkadaşlara teşekkürlerini bildirmiş ve bu takdirlerin vekâlet taşkilâtında en ucra köşelerdeki şantiyelerde vazife gören küçüklü, büyüklü bütün personele duyurulacağı beyanından sonra, bütçenin 1950 yılından beri kaydettiği inkişafa işaret ederek, 950 yılında 150 milyon liradan ibaret olan bütçenin 1955 yılında 585 milyon liraya yükseldiğini ve buna. karşılıkları diğer vekâletler bütçelerinde bulunup Nafia Vekâleti tarafından ifa edilecek hizmetler de ilâve edilince 640 milyon liranın üstüne çıkacağını, bütçenin bu artışı ile mütenasip olarak yurt hizmetlerinde d-s büyük ilerlemeler kaydedildiğini ve bu bütçe ile derpiş edilen hizmetler meyanmda gerek devam etmekte olan ve gerekse yeniden ele .alınacak birçok işlerin başarılması için hükümetin, eleman, iç ve dış tediyeler bakımından bütün maddî ve manevî imkânlarını seferber etmiş ve mütezayit bir çalışma sistemi içerisinde bulunduğunu beyan etmiştir. Vekil, bununla beraber ortaya atılan geniş ihtiyaçları ve büyük talepleri "karşılamak için başkaca çareler aranmakta olduğunu ve bu teşebbüslerin tahakkuku halinde daha birçok büyüklerin de ele alınacağını müjdelemiştir.
Bu arada teknik eleman mevzuuna temas eden vekil, bu kadar muazzam iş hacmi karşısında teknik eleman bakımından çok sıkıntı çekildiğini ve bu sıkıntının yalnız Türkiye'de değil, İkinci Cihan Harbini müteakip yeni bir imar ve kalkınma programı tatbik eden Avrupa'da, hattâ Amerika'da dahi hissedilmekte olduğunu, bu sıkıntıyı gidermek için bazı tedbirler alındığını, bu meyanda Maarif Vekâleti ile teşriki mesai edilerek yeni şubeler açmak, kurslarla teknik eleman yardımcıları yetiştirmek suretiyle bu buhranı kendi bünyemizde Önlemeye çalıştığımızı, teknik elemanların terfihi mevzuunda da personel kanununda hükümler bulunduğunu bildirmiştir. Ayrıca büyük inşaatın etüd, proje ve kontrollerini yerli ve ecnebi müşavir mühendislik firmalarına yaptırmak suretiyle de sıkıntıyı hafifletici tedbirler alındığını söylemiştir. Nafia Vekili bundan sonra, mukavele ve şartname hükümlerindeki ayrılıkların tevhidi, yeniden tanzimi, arttırma ve eksiltme mevzuu, müteahhitlerin sicilleri, yeni bir teşkilât kanunu hazırlıkları üzerinde de çalışılmakta olduğunu beyan ve hâlen meclis komisyonlarında müzakere edilmekte olan istim lâk kanunu hakkında da izahlarda bulunmuştur. Bu arada şehir imâr plânları, mesken dâvası, inşaat malzemesi v.e mimarî sistem mevzuları üzerinde görüşmek üzere yakında bir imâr kongresinin toplanacağını, kongrenin alacağı kararlara göre tatbikata geçileceğini ifade etmiştir. Karayolları, büyük ve küçük su iğleri, limanlar, iskele ve barınaklar, baraj ve santral tesisleri hakkında da geniş izahatta bulunan vekil ele alman büyük işlerden her birinin maliyet ve kapasiteleri hakkında rakamlara müstenit malûmat vermiş, müteakiben mahallî mahiyetteki temenni ve talepleri de cevaplandırdıktan sonra bütçenin maddeleri üzerindeki müzakereye geçilmiş ve Nafia Vekâletinin bütçesi kabul edilmiştir. 28 Ocak 1955 Ankara: Hariciye Vekâletinden bildirilmiştir: Türkiye Hükümetinin vâki dâvetine icabetle İngiltere Hariciye Vekili ve Başvekil Yardımcısı Sİr Anthony Eden, 16 mart 1955 de bağlayıp 19 mart'ta nihayete ermek üzere Ankara'ya resmî bir ziyaret yapacaktır. Ankara: Muhtelif vilâyetlerden şeker pancarı çiftçilerini temsilen gelen heyetler burada lâzım gelen temasları yaptıktan sonra avdet etmişler, Başvekil Adnan Menderes'le temas etmeye Eskişehir mebusu ve Demokrat Parti Grup Re~ 'is Vekili Abidin Potuoğlu'nu vazifelendirmişlerdir. Abidin Potuoğlu'nun pancar fiatlarının arttırılması mevzuunda Başvekille yaptığı temas neticesinde bir buçuk kuruş zam yapılması mümkün 'görülmüştür. Anadolu Ajansının bu hususta mütalâasını soran muhabirine Başvekil Adnan: Menderes demiştir ki: "Pancar fiatlarınabirbuçuk kuruş zam yapılması muvafık olacaktır. Bu husustaki Heyeti Vekile Kararnamesi hazırlanmaktadır. Bu münasebetle şurasını ifade edeyimki pancar fiatlarına yapılan zam dolayısiyle seker fiatları-na herhangi bir zammın yapılması bahis mevzuu değildir. Mühim olan bir noktaya daha temas edeyim. Yani fabrikalarımızın yapılması, nakliye üçretlerinden vesaireden bir takım tasarrufları mucip olmaktadır ki bu, pancar fiatlarına zam yapılmasına rağmen şekerin maliyetinde esaslı bir fark husule getirmeyecektir.» İstanbul: Birleşmiş Milletler İçtimaî Yardım Müşaviri (Mr. Ernest Grigg, iki 'gün-denberi şehrimizde bulunmaktadır. Dün Sağlık Bakanlığına ait tesisleri gezen Mr. Grigg, bugün şehrimizde mevcut kızılay şubelerini, Aksaray'daki hemşire okulunu ve üniversitede kı-zılay tarafından verilen ucuz ve ücretsiz yemek mevzuunu incelemiştir. Mr. Grigg, kızılay'ın çalışmalarını takdirle karşılamıştır. 29 Ocak 1955 İstanbul: Ermeni Katolik Cemiyetine mensup; bir heyet bugün vilâyeti ziyaret ederek, katolik emvaline dair ihtilâfın hallini Vali Prof. Gökay'dan istemişlerdir. Vali, tetkik edeceğini bildirmiş" mütevelli heyetlerin seçimini ihtilâfın hallinden sonraya bırakmıştır. Ankara: İngiltere Mahrukat Nazırının Ankara'daki Büyükelçileri vasıtasiyle İşletmeler Vekili Samed Ağaoğlu'na gönderdiği" mesaj aşağıdadır: «Zonguldak maden ocaklarında vukua gelen ve 40 kadar madencinin ölümüne, 20 sinin ağır yaralanmasına ve bir kısmının âkibetinin meçhul kalmasına: sebep olan büyük mülâkin haberini derin bir teessürle (Okudum. Britanya Mahrukat Nezareti adına leîâketzedels ailelere ve yakınlarına en derin sempatilerimin iblâğını rica eder, henüz toprak altında bulunan madencilerin kurtarılabilmelerini ve yara iılarm şifayap olmalarını samimiyetle temenni eylerim. En derin ihtiramatının kabulünü rica. ederim, sayın vekil.» İşletmeler Vekili Samed Ağaoğlu'nun Londra Büyükelçiliğimiz vasıtasiyle İngiltere Mahrukat Nazırına gönderdiği cevabî mesaj aşağıdadır: Ekselanslarının, Zonguldak'ta vuku bulan son felâkette hayatlarını ' fecî bir surette kaybeden madencilerin ailelerine sempatilerini izhar için bana göndermek lutfunda bulundukları mesajı büyük bir minnetle aldım. Gerek felâketzede aileler, gerekse şahısım adına ekselanslarına tahassüsle »dolu teşekkürlerimi sunar, en derin ihtiramatımm kabulünü rica ederim.» . Ankara: .Hindistan millî bayramı münasebetiyle sayın Reisicumhurumuz Celâl Bayar ile Hindistan Reisicumhuru Ekselâns Rajendra Prasad arasında tebrik ve teşekkür telgrafları teati edilmiştir. İzmir: "Batı Almanya'daki 4 üncü v.e 12 inci müttefik taktik hava kuvvetleri kumandanı Tümgeneral Lee, beraberinde yüksek rütbeli yedi subay olduğu halde dün İzmir'e gelmiş ve Cumaovası "hava alanında merasimle karşılanmış- General Lee. dün öğleden sonra Nato'nun İzmir'deki Güneydoğu Avrupa Kara.ve Hava Kumandanlariyle müzakerelerde bulunmuş ve bugün Tahran'a müteveccihen uçakla İzmir'den ayrılmıştır. 30 Ocak 1955 İstanbul: Tanınmış doktorlarımızdan Gülhane Tatbikat Okulu ve 1 inci Cerrahî Kliniği Ordinaryüs Profesörü Mim Kemal Öke'nin bu sabah saat 9.30 da Şişli -Sıhhat Yurdunda vefat ettiği teessürle öğrenilmiştir. Ankara: Bağdad'dan şimdi aldığımız bir habere göre sefaretimize yapılan suikastın şüyunu müteakip Irak Veliahdı Emir Abdullâh Hazretleri bizzat Büyükelçiliğimize gelerek Büyükelçiye teşekkürlerini bildirmiş ve «geçmiş olsun- demiştir. Ayrıca Irak hükümeti âzası ve birçok siyasî şahsiyetler de Büyükelçiliğimize giderek teessürlerini beyan ve memleketimize karşı olan dostluk hislerini teyid etmişlerdir.
31 Ocak 1955 Ankara: Zonguldak'ta vuku bulan grizu infilâkı dolayısiyle Federal Almanya Büyükelçisinin İşletmeler Vekili Samet Ağaoğlu'na göndermiş olduğu mektup metni aşağıdadır: Ekselans Samet Ağaoğlu işletmeler Vekili Ekselans, Zonguldak'ta vukua gelen ağır ve müessif kaza sebebiyle en içten gelen teessürlerimi, asıl Türk milletine ve zatı devletinize arz,etmek isterim. Tehlikelerle dolu vazifeleri başında çalışmakta olan 50 ye yakın Türk işçisinin bu kazaya kurban gittiğini derin bir elemle haber aldım. Bu fecî haberin Almanya'da ve bilhassa Almanyadan işçileri arasında büyük teessürler uyandıracağına itimat ve kazazedelerin elemdide ailelerine en kalbî taziyelerinin ulaştırılmasına lütfen tavassut buyurmanızı bilhassa rica ediyorum. Hissiyatımın samimiyetine itimat buyurmanız ricasıyla hürmetlerimin lütfen kabulünü dilerim.» Zonguldak'ta vuku bulan grizu' infilâki dolayısiyle Federal Almanya Büyük .elçisinin İşletmeler Vekiline göndermiş olduğu mektuba İşletmeler Vekili" Samet Ağaoğlu'nun verdiği cevabın metni de şudur: »Muhterem Büyükelçi, Zonguldak felâketi münasebetiyle bana göndermek lütfunda bulunduğunuz ve şahsınızın, memleketinizin ve bilhassa Alman maden işçilerinin teessürlerine tercüman olan dostane taziye mektubunuzdan dolayı en derin teşekkürlerimi arzederim. Bu mektubunuzu olduğu gibi matbuata tevdi .edeceğim. Bu suretle Türk milletine ve bilhassa kazaya kurban gidenlerin matemli ailelerine yüksek hislerinizi en iyi şekilde ulaştırmış ve onların eterin tahassüslerine en münasip şekilde ifadesini bulmak imkânını vermiş olacağımı düşündüm. Hürmetlerimin lütfen kabulünü rica ederim.» Antalya: Astma hastalığına şifa bahşedici tesirleri olduğu ileri sürülen, Alanya kazasındaki stalaktik ve stalagmit «damlataş» mağarasında Sıhhat Vekâletince yaptırılan tıbbî ve fennî incelemenin üçüncüsü, geçen hafta nihayete ermiştir. İlk tetkik. Alanya Devlet Hastahanesi Dahiliye Mütehassısı Dr. Naci Arun tarafından yapılarak, Alanya'da on hasta muayene edilmiş ve hastalar der hal mağara kürüne 'başlamışlardır. İkinci tetkik, yine Dr. Naci Arun ve birlikte Sıhhat Vekâletinin vazifelendirdiği bulaşıcı ve salgın hastalıklar hastahanesi dahiliye mütehassısı Dr. Hüsnü Aydmer, Bakteriyolog Sait Çalık ve Hayatî Kimya Mütehassısı Lütfi Özgün'den müteşekkil dört kişilik bir heyet tarafından yapılmıştır. Heyet, Alanya'ya "gelen hastaların muayenelerini yapmış, ancak bunların "yüzde onunun astmalı, diğerlerinin ise, astma ile alâkası olmayan hastalıklardan muztarip oldukları anlaşılmıştır. Hastaların kanında eozinofili miktarı aranmış ve bu incelemeler sonunda bazı hastaların kanında bu hücrelerin azaldığı, yani hastalığın salaha doğru gittiği müşahede edilmişti;:. İyi olan üç hastayı, bir iki sene müddetle müşahede ve tedavi altına alan tabibler, bunların hastahanelerle cirımî surette temasta bulunmalarını bildirmiştir. Ancak, birçok hastalar üzerinde, böyle uzun bir müşahede neticesindedir ki, bu mağaranın şifakâr bir tesiri olup olmadığı hakkında fennî bir mütalâa serdine imkân görülecektir. Üçüncü heyet ise, bundan iki hafta evvel. Ankara Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü Farmokordinami mütehassısı Şükrü Kaymakcalan ve Ankara Mamak Gaz Fabrikası mütehassısı Yüzbaşı Dr. .Selim Aktan'dan müteşekkil olarak tetkiklerde bulunmuştur. Heyet bu arada, 50 kobay üzerinde denemeler yapmıştır. Aynı zamanda heyet, modern cihazlarla, mağarada ki havanın radyo aktivite durumunu-helyum gazı miktarım, havanın terkibini ve kirlenen havanın temizlenme zamanını tesbit etmiştir. Birer ay ara ile yapılan bu tetkiklerin neticesi, her üç heyet tarafından bir raporla Sıhhat Vekâletine bildirilmiştir. Tetkikleri yapan heyetlerin katî. mütalâaları henüz alınmamış olup bilhassa son heyetin laboratuvar tetkikleri de nihayete ermemiştir. Bütün bu mütalâalar alındıktan sonra mağaranın astma üzerinde sadece bronşiyalmenşeli astmalara münhasır olacağı kat'iyetle beyan edilmektedir. Binaenaleyh, menşei kalbten, tüberkülozdan anfizen veya diğer sebeplerden mütevellit astmalılar üzerinde herhangi bir" tesir bahis mevzuu olamaz. Bu itibarla hastaların mağaraya girmeden evvel mutlak surette sıkı bir tıbbî muayene eden geçmeleri ic ab etmektedir. Selâhiyetli hekimlerin mütalâalarına. göre, yukarıda bahsedilen evsaftaki bir kısım astmalılarm Alanya'ya gelmekle maruz kaldıkları iklim ve hava. değişimi gibi faktörler ile bulundukları yerlerde astma nöbetini tevlid eden sebeplerden uzaklaşmış olmalarının ve belki de mağaraya girmekle şifaya kavuşacaklarına inanmak gibi ruhî tesirlerin de dikkate alınması gerekmektedir. Hastalar günde iki sabah ve iki de Öğleden sonra olmak üzere dört saat küre-tâbi tutulmaktadırlar. Kür miktarı azamî 60 saattir. Alanya Turizm Cemiyei tarafından tutulan istatistiklere-göre, 2 eylül 1954 tarihinden bugüne kadar 371 kişi astara kürü yapmıştır.- Çanakkale: Çanakkale Boğazında Nara Burnu Önlerinde İsveç Bandıralı Naboland şilebi ile çarpışma neticesi batan ve 81 denizcimizin şehadetiyle neticelenen Dumiupmar - Naboland hâdisesine ait" dâvanın ikinci safhasına bugün saat 14-de Ağır Ceza Mahkemesinde devam e-dîldi. Bu duruşmada mahkeme heyeti" reis Sedat Çumrali, üye Abdülkadir Töre, üye Orhan Ertuğrul'dan teşekkül etmişti. İddia makamını C. Müddeiu* tnumisi Salim Erten işgal ediyordu. Duruşmada maznun Sabri Çelebioğlu hazır bulunuyordu. Maznun Ve müdahil vekilleri duruşmaya gelmemişlerdi. Maznun vekili Avukat Suat Tahsin Türk tarafından mahkemeye gönderilen dilekçede, duruşmada bulunamayan sebepleri izah edilmekte ve yeniden soruşturma ve araştırma yapılarak, mesuliyetsizliğin, bütün cephelerden tesbiti icra olunmak ve dosyada mevcut maznun Çelebioğlu'nun beraatı için fazlasiyle kâfi olan delillere de ayrı ayrı istinat edilerek izahları yapılmak ve bu delilleri beraete müntehi olan netice için mânalandırıp kıymetlendirilmek suretiyle vicdanı âmmeyi, dünya efkârını ve üst merci Yüksek Temyiz Mahkemesini tatmin edecek mahiyette yeniden mufassal, müdellel bir karar ittihaz edilmesine ciddî bir imkân hazırlamayı teminen bozmaya bir kül halinde uyulması talep edilmektedir. Bu arada Sabri Çelebioğlu'ndan Bir diyeceği olup olmadığı soruldu. Sabrî Çelebioğlu da, müsademeden kurtulmak için denizaltının dalıp dalamayacağı mevzuunda diğer hususlar yüksek mahkemenizce külliyen ve en ince teferruatına kadar tetkik ve tesbit edilmiş olup dosyalarınızda mevcuttur. Ancak kararda ayrıca zikredilmemiştir. * Binaenaleyh evvelce tahkiki noksan bütün hususatın tahkik edilmesi ve diğerlerinin de kararda belirtilmesi maksadiyle bozma kararma uyulmasını talep etti. Celseye ara verildi. Saat 14.30 da yeniden başlayan duruşmada reis Sedat Çumralı, Temyizin bozma kararma uyulup uyulmaması hakkında mahkemenin, Temyiz Mahkemesi Birinci Ceza Dairesinin ilâmında gösterilen bozma sebepleri uyulmayı gerektirdiğinden nakza uyulmasına ittifakla karar verdiğini tebliğ etti. Müteakiben reis Sedat Çumralı tarafından maznun Sabri Çelebioğlu'na muhtelif sualler soruldu. Sabri Çelebioğlu bu sualleri cevaplandırdıktan sonra söz alan C. Müddeiumumisi Salim Ertem, bozmaya esas teşkil eden noktaların aydınlanması için bir ehlivukuf, heyetinin teşkili ve gerekli hususların Deniz Kuvvetleri Kumandanlından sorulması talebinde bulundu. Durum mahkeme heyetince incelendikten sonra aşağıdaki hususlar karar altına alındı; 1- Amme şahidi Hasan Yumuğun İstanbul Üçüncü Asliye Ceza Mahkemesinde bahis konusu ettiği hususlar hakkında kendisinden izahet alınması için celbine, 2- Üçüncü Asliye Ceza Mahkemesinde 953/212 sayılı dosyada mevcut Hasan Yumuğun şehadetine dair ifade zabıt namesinin getirtilmesine, 3- Boğazlar ve dar
geçitlerde gemi kumandanlarına, kumandayı ellerinde tutmak
mecburiyetinde bulunup bulunmadıklarına dair emir veya yazılı talimat verilip
verilmediğim, denizaltı kumandanının kumanda mevkiinde bu umduğu
sırada vardiya subaylarının, geminin
seyrine kumanda edip etmeyeceklerine ve kritik mevkilerde vardiya subaylarının
gemileri sevk ve idare edip etmeyeceklerine dair hususların 4Üâma göre, ehlivukuf tatbikatına esas olmak üzere denizaltı gemilerinde gemi kumandanlığı, makina seyir ve hidrograflık yapmış subaylardan müteşekkil yedi kişilik bir ehlivukuf listesinin Millî Müdafaa Vekâletinden istenmesine, 5 - Gemi süvariliği ve'makina subaylığı yapmış birinci sınıf mütehassıs gemi kumandanlarından mürekkep yedi kişilik bir ehli vukuf listesinin daha Denizcilik Bankasından istenilmesine ve duruşma safahatım tayin ve teshil, zımamda evvelce dinlenmiş olan şahitlerle bilirkişi raporlarının tefrik edilerek yeni bir dosya teşkiline karar ve verildi. Duruşma 21 Şubat 1955 e bırakıldı. Çalışma Vekili Hayreddin Erkmen'in Çalışma Enstitüsündeki nutku: 17 Ocak 1955 İstanbul: Bu sabah Yakın ve Orta-Doğu Çalışma Enstitüsünün açılış merasiminde Çalışma Vekili Hayreddin Erkmen tarafından söylenen nutkun metnidir: «Devletin, çalışma münasebetleri ve şartlarını tanzim ve İslaha teşebbüs etmesi, 19 uncu asrın en karakteristik sosyal vakıasını teşkil eder. Sanayi; inkılâbının 'tevlit ettiği bu vakıa, politik, sosyal ve enternasyonal faktörler tesiriyle gelişmiş ve asrımızda mühim bir âmme hizmeti 'kolu haline gelmiştir. Ekonomik ve sosyal inkişaf ve istikrarın şartlarını bu sahada -görmekte hatâ yoktur. Sıhhatli bir sosyal politika her memleket için "bir istikbal teminatı olduğu gibi, sulh ve adalet esaslarına müstenit dünya nizamına inanan milletlerin bu politikalarında müşterek kaideler kabul ve tatbik etmeleri de kollektif emniyet sisteminin temel taslarından bir'ini teşkil eder. Hemen ilâve etmek isterim ki, mücerret kaide vaz'ı hedefe varmağı sağlamaz. Kaideleri müessir kılan iyi yetişmiş tatbikat elemanlarıdır. Ancak müşterek formasyon sahihleri ahenkli tatbikat temin edebilirler. Bu gayeyi temin için B. İ.T. ile müştereken kurduğumuz çalışma enstitüsü, gerek memleketimizde ve gerekse dost Yakın ve Orta-Şark memleketlerinde değerli mütehassıslar elinde seçkin elemanlar yetiştirecektir. Enstitüyü ayrıca, Birleşmiş Milletler teşkilâtının mühim 'bîr uzvu olan milletlerarası çalışma teşkilâtı ve onun bürosu ile Türkiye Yakın ve Orta-Şark memleketleri için samimî işbirliğine açılmış yeni bir kapı telâkki etmekte olduğumu memnuniyetle belirtmek isterim. Bu vesiyle ile büro idaresine ve bu projenin hazırlanmasında emeği geçen mensuplarına teşekkür ederim. Enstitümüz, ilmî esaslara müstenit bir mesai mahalli olacak ve binaenaleyh objektif bir tarzda çalışacaktır. Umumî prensipleri tedris edecek ve müdavimlerine vakıaları tahlil ve terkip imkân ve kolaylıklarını iktisap ettirecektir. İfası ile şeref düvduŞum açış dersi vazifesini arzulamamın esbebini bu anlayışda aramak lâzımdır.» Emek - sermaye münasebetleri sahasında vaz edilen koruyucu ve kaidelerin heyeti mecmuasına «çalışma mevzuatı» denir. Bu mevzuat grubunun «işçi hukuku «isçi mevzuatı - legislatiom ouvriere isimlerîvle de anıldığı vakidir. Ancak, mevzuun sahsa veya gruolara değil, mücerret iş mefhumuna izafe edilmesi lüzumu artık yerleşmiş bir kanaat halindedir. Çalışma mevzuatı, bugün tedvin ve tatbik edilmekte olan hüviyetiyle sanayi inkılâbından, yani iktisadî âmillerinden doğmuş siyasî, içtimaî ve fikrî âmillerin tesiri altında daimî bir gelişme takip etmiştir. Filhakika, sanayi inkılâbiyle, kitle halinde insanlar emeklerini tanımadıkları patronlara kiralamağa ve maişetlerini, ağır iş şartları altında temine mecbur kalmışlardı. Beşerî münasebetlerin eksikliği, iş şartlarının ağır ve ücretlerin düşük olmasına sebep oluyordu. Çocukların ve kadınların, uzun müddet tahammülü imkânsız ve gelecek nesilleri sağlık ve ahlâk bakımından tehdit eden iş şartlarına tabi tutulmaları, hükümetleri bigâne bırakamazdı. Diğer taraftan, işçiler çalışma, ve yaşama şartlarını islâh çarelerini aramak ve bu hususda teşebbüslerde bulunmak maksadiyle kendi aralarında birleşip teşkilâtlanmak lüzumunu da anlamış bulunuyorlardı. Nihayet fikir muhitleri gerçekleştirilmesi zarurî olan sosyal reformu etüd ve neşriyat mevzuu yapmakta gecikmiyeceklerdi. Fakat bütün bu âmillerin tahrik ettiği İslâhatı güçleştiren mühim bir ortadan kaldırılması icap etmekte idi: Milletlerarası iktisadî rekabet, bu maniin izalesi, ancak çalışma mevzuatının milletleraası bir karakter taşıması, diğer bir tabirle «milletlerarası çalışma mevzuatı legislation internationale du travil» doğması ile mümkün olabilirdi. Dersimizin mevzuunu teşkil eden ve muhtelif memleketlerde bir bucuk asırlık devamlı faaliyetlerin neticesi olan bu vakıada umumî seyir ve esaslarına işaretle iktifa edeceğim. Çalışma mevzuatının beynelmilel mahiyet iktisabını, itibarî de olsa, üç safhada mütalâa etmek mümkündür, kanaatindeyim. 1.19 uncu asır bidayetinden Versailles muahedesine kadar geçen devre. 2.- İki Dünya Harbi arası devresi. 3.İkinci Dünya Harbini takip eden yıllar. İ.Yukarıda işaret ettiğimiz üzere, çalışma mevzuatının milletlerarası bir karakter iktisab etmesinin ilk âmilini -doğusunda olduğu gibi iktisadî zaruretler teşkil etmektedir. Sosyal reformların imalât maliyeti üzerinde yapacağı tesir, çetin rekabet şartları altında ürkütücü olmuştur. İşçinin himayesi, rakip memleketlerin hepsinde muvazi surette alınacak tedbirlerle sağlanmadığı takdirde, bir hayal olarak kalmağa mahkûmdur. Bu hakikat, çalışma mevzuatı ihtiyacı ile hemen hemen ayni zamanda anlaşılmıştır. Filhakika, daha 1818 yılında Robert Öven, Francfort ve Aixla-chapelle de Avrupa ve Amerika hükümetlerine hitaben, is mevzuatının beynelmilel sahada mütalâası gerektiğini belirtmiştir. 1838-1859 yıllarında, Alsaslı bir Fransız patron olan Daniel Legrant'nin aynı istikamette gayretleri göze çarpıyor . Gene ayni yıllarda Blangui isimli Fransız iktisadcısı, derslerinde ve kitabında bu fikri kuvvetle destekliyor. Nihayet siyaset adamları parlâmentolarda bu haklı cereyanın müdafaasını üzerlerine alıyorlar. Nitekim, 1883 yılında bir Fransız mebusu, Mebırsan Meclisinde şu beyanatta bulunuyordu: «Harp kaidelerini tes-bit için muahedeler yapılabiliyor, posta kolilerinin nakli de muahede mevzuu olabiliyor. Çalışma şartlarını tesbit işi neden yapılmasın? Elektrik, Güzel Sanatlar ve milletlerarası 'kongre mevzuları oluyor da, «iş» neden olmuyor?» Beynelmilel kongreler toplanması fikrine İsviçre'nin ön ayak olduğunu götüyoruz. Fakat ilk kongre 1890 senesinde Alman hükümetinin teşebbüsü üzerine, Berlin'de toplanıyor. Berlin Kongresi maden işlerinde çalışma, pazar çalışması, genç işçilerin çalışma şartları, kadınların çalışma şartları ve kongre mukarrer atının tatbik mevkiine konulması usulleri üzerinde kararlar alıyor. "1897. yılında Zurich'de toplanan kongre, işçi haklarının müdafaası bakımından daha müs'bet bir teşebbüs olarak görünmektedir. Filhakika Zürich kongresi, milletlerarası iş bürosu kurulmasını derpiş ediyor. Nihayet bu fikir, 1900 yılında Paris'de toplanan kongrede karara bağlanıyor, «işçilerin kanunî müdafaası milletlerarası derneği» ismi ile kurulan teşkilât ve omm bürosu, daimî mahiyet arzeden, gayri resmî, ilk milletlerarası çalışma teşkilâtı telâkki olunabilir. Bu derneğin faaliyeti semereli olmuştur. Filhakika, kadınların gece mesaisini ve beyaz fosforun kibrit sanayinde istimalini meneden anlaşmalar bu cemiyetin faaliyetleri cümlesindendir. Kongreler ve onların kabul ettikleri anlaşma projeleri devam edip giderken Birinci Dünya Harbi gelip çattı. İktisaden rakip durumda bulunan memleketler, çalışma mevzuatı birliğine doğru, pek mühim bir mesafe katedilmiş sayılamazlardı. 'Bu memleketlerin ayrı muharip gruplara bölünmeleri ve nihayet harp ekonomisi rejimine girmiş bulunmaları ayrıca çalışma mevzuatının inkişafı için ciddî maniler ihdas etmişti, Fakat bir asra yakın bir müddet devam eden faaliyetin büsbütün neticesiz olduğunu da inkâr mümkün değildi. Zira, esas fikir yerleşmesi, çalışma mevzuatının tedvin ve tatbikinde milletlerarası esas ve normlar teissi ve idame lüzumu anlaşılmıştı. '2.İki dünya harbi arası: Birinci Dünya Harbi, muharip memleketlerde sosyal bütünlük ve sosyal adalet fikirlerinin yerleşmesine vesile verdi. Hükümetler, istikbale ait taahhütlere girişmişlerdi. Lloyd George, 1919 yılında milyonlarca genç kahraman yeni bir dünya için döğüştüler. Yüzbinlere insan bu idealin muzafferiyeti uğrunda canını verdi. Şayet onlara yaptığımız vaaleri yerine getirmezsek, kendi şerefimizden kaybederiz» diyordu. Harp içinde hakim olan bu görüş, sulh muahedesinde meyvasmı verdi. Versailles muahedesine eklenen 13 üncü kısım, âkid tarafların çalışma hayatını tanzim edecekleri esasları ihtiva ediyordu. Sa'yin bir emtia olmadıkı ana prensibini vaz eden bu mühim vesika, iş saatlerinin tanzim edilmesi, günlük ve haftalık azamî çalışma müddetlerinin tesbiti, işe yerleştirme, İşsizlikle mücadele, asgarî ücret, umumî hastalık, meslek hastalığı ve iş "kazası, çocukların, gençlerin ve kadınların himayesi, ihtiyarlık ve maluliyet gelirleri, sendika kurma hürriyeti, meslekî öğretim ve ise yöneltme ve diğer hususatı ihtiva ediyor ve netice olarak milletlerarası çalışma teşkilâtına vücut veriyordu. Bu ahdî teşkilâtın, daimî bürosu ve değerli mütehassısları İle İkinci Dünya Harbine kadar ifa ettiği hizmetler, dersimizin kadrosuna sığmaz. Enstitü müdavimleri arkadaşlarım, selâhiyetli ağızlardan bu hususta gerekli bilgiyi temin edeceklerdir. Ben şunu söylemekle iktifa edeceğim: İkinci Dünya Harbi gibi muazzam bir buhrana mukavemet eden milletler arası çalışma teşkilâtı, çalışma mevzuatının beynelmilel karakterinin yapıcısı ve muhafızıdır. 3.İkinci Dünya Harbini takip eden yıllar: Beynelmilel çalışma mevzuatı yolundaki yürüyüş, İkinci Dünya Harbinden sonra yeni bir safhaya girmiştir. Gene müesseselerin kuruluşunda sadece şeklî bir değişiklik bahis mevzuudur. Milletlerarası çalışma teşkilâtı, yeni ve ideal 'bir anlayışa göre kurulan Birleşmiş Milletler teşkilâtının sipecialize bir organı haline inkılâp etmiştir. Fonksiyonları ayni gibi götürmektedir. Fakat 1919 teşkilâtı, ileri sanayi memleketlerinin pazar rekabetleri tehlikesinden doğmuş ve binaenaleyh dünyanın saha olarak mahdut kısmında gayelerini tahakkuk ettirmeye çalışan bir kuruluş âdi. Günümüzün teşkilâtı ise, üniversalite iddiasındadır. Yani gayesinin sınırları, ekonomik kadro değil, sosyal kadro olmak yolundadır. İktisaden geri "kalmış veya sadece sanayileşmesi gecikmiş memleketlerin kalkınma ve sanayileşme hamlelerinden, sanayi; inkılâbının garp memleketlerine tahmil ettiği ıstırap ve mücadeleleri bertaraf etmek gibi asil bir meşgalesi vardır. Bölge konferanslarını bu maksadla yapmakta, mütehassıslarını dünyanın dört 'bucağında 'bu maksad için çalıştırmaktadır. Buna mukabil, teşkilâtın muvaffakiyet şansı ve imkânları düne nazaran daha fazladır. Evvelâ, demokrasi ve kollektif sulh fikirlerini 'benimsemiş memleketlerde içtimaî, siyasî ve fikrî muhitleri, gayelerini anlamış ve kendisine yardımcı olarak bulmaktadır. Saniyen, hedefine varmak için teknik yardım gibi mühim bir vasıtaya sahiptir. Netice: Çalışma 'mevzuatının ve binaenaleyh bu mevzuatın hedef tuttuğu içtimaî emniyetin müesseriyeti, beynelmilel karakteri haiz olması ile mümkündür. Ancak iktisaden .geri kalmış ve ana sanayi kurmak azminde bulunan memleketlerin, beynelmilel normlara uygun çalışma mevzuatı tedvin etmeleri, iç pazarlarında bile yabancı menşeli mallara rekabet edememek gibi gayri iktisadî bir durum yaratırsa, seyrini ana hatları ile takip ettiğimiz «tekâmül - evolut'ion» yer yer haleldar olmağa mahkûm kalır. Bu itibarla milletlerarası çalışma teşkilâtına, hizmetinde bulunduğu gayeyi temin bakımından mühim vazifeler terettüp etmektedir. Teknik yardım, teşkilâtın olduğu kadar, mevzuat ve tatbikat boşluklarını doldurmak isteyen bu kabil memleketlerin de ümit bağladıkları bir müessesedir. Büyük Millet Meclisi Reisimizin bugünkü konuşması: 17 Ocak 1955 Ankara: Büyük Millet Meclisi Reisi Refik Koraltan bugün Fransız parlâmento heyeti şerefine verdiği yemekte söz almış ve şunları söylemiştir: Muhterem reis, aziz misafirlerimiz, Dost ve müttefik Fransız milletinin kıymetli mümessillerini aramızda selâmlamakla benim ve Büyük Millet Meclisi arkadaşlarımın duyduğumuz büyük şeref ve sevinci belirtmek isterim. Sayın misafirlerimizin Fransız parlâmentosunda Türk - Fransız dostluğunu temsil etmek ve bu dostluğun çeşitli sahalardaki inkişafına hizmet etmek vazifelerini üzerlerine almış "bulunmaları sevincimizi bir kat daha arttırıyor. Bu ziyaret 'bizim için .hususî bir mâna taşımaktadır. Çünkü biz Türkler Fransız milletinin yüksek hasletlerine, Fransa'nın büyük demokratik ananelerine, parlak Fransız kültürüne karşı derin bir hayranlık duymaktayız. Sayın misafirlerimiz bu ziyaretleri sırasında Türk milletinin Fransa'ya karşı hislerinin ne kadar içten geldiğini, ne derece derin olduğunu müşahede edeceklerdir. Kökleri asırlar boyunca uzanan Türk - Fransız dostluğu tarihin bütün imtihanlarını muvaffakiyetle geçirmiş ve bu imtihanlardan daha sağlam ve daha kuvvetli olarak çıkmıştır. Bu dostluk yalnız iki memleket münasebetleri bakımından değil aynı zamanda dünya sulh ve emniyeti bakımından da. büyük bir ehemmiyet taşımaktadır. Çift ittifakla bağlı bulunan memleketlerimiz bugün dünyayı tehdit eden büyük tehlikeye karşı aynı yüksek fikirleri, aynı ahlâkî ve siyasî prensipleri, aynı insanlık ideallerini bir kelime ile, aynı medeniyeti müdafaa etmek vazifesini deruhte etmiş bulunuyor. Bu medeniyet Fransa'nın her sahada en parlak hizmetleri ile doludur. İki memleket mebuslarının temaslarına imkân bahşeden bu ziyaret memleketlerimiz arasındaki ananevî dostluğun yeni ve çok mes'ut bir tezahürüne vesile 'teşkil etmektedir. Türk - Fransız dostluğu tarihin sinesinden gelen kuvvetini her zaman muhafaza edecek ve hür dünya camiasının sağlam ve müstakar dayanaklarından birisi olmakta devam eyliyecektir. Bu kanaatledir ki kadehimi, dost ve müttefik büyük Fransız milletinin saadet ve refahına , Sayın reisicumhurunuzun sıhhatlerine, Zatıâlinizin ve, Ziyaretleri ile bizlere şeref vermiş olan kıymetli parlâmento heyeti aza-' sının sıhhatlerine kaldırıyorum.» Meclis Reisimiz nutkunu şöyle bitirmiştir: «Şunu ilâve etmeme müsaade buyurmanızı rica edeceğim: Seyahat kararını müteakip hastalanarak bu tarihî seyahate iştirak edemiyen dostumuz Joannes Dupraz'm muhterem heyetinizin de hislerine tercüman olarak bir an Önce iade afiyet etmesini temenni eylerim.» Refik Koraltan'dan sonra söz alan Fransız parlâmento heyeti reisi Gaston Palewski de şu konuşmayı yapmıştır: «Sayın Meclis Reisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Fransız Millî Meclisindeki aziz meslekdaşlarım, Seyahatimizden önce bize dikkatli olmamızı tenbih etmişler, Anadolu kışının şiddetinden bahsetmişlerdi, halbuki biz burada ilkbaharın tatlı ışığını bulduk. Fakat bize gösterilen hararetli hüsnükabule, sayın meclis reisinin büyük bir belâgatle yâd ettiği ve mazide çok kuvvetli 'bağları bulunan bu Türk -Fransız dostluğunun derin realitesine, bize karşı gösterilen ihtimama, henüz tanımış olmakla beraber bize çok eski dostlarmıs gibi gelen idareci üye bay Aldemir ve Genel Sekreter Bay Aktaş'ın bize karşı olan ilgi ve itinasına, içten gelen bu tezahürlerin değerine gelince, bu hususta asla bize yanlış malûmat vermemişlerdir. 'Türk - Fransız dostluk grupu reisi dostum Joannes dupras'm bunu size söylemek için burada bulunmayışına esef ederim. Hastalığı onu bizlerden uzak kalmaya mecbur etmiştir. Fakat, Akdeniz ötesinden kendisine en samimî şifa temennilerimi iletirken hepinizin hislerine tercüman olduğuma eminim. Sayın meclis reisi, dün İstanbul'da dikkatimizi çeken mazinizin zaferleri olmuştur. Bugün de, halin ve istikbalin başkentinde bulunuyoruz. Az önce, modern Türkiye'nin dâhi kurucusu Atatürk'ün mozolesi önünde "huşu ile" eğilirken, imkânsızı fevkalâdeden ayırt etmek imkânını veren o kahraman muhayyeleye sahip bulunan adama karşı olan müşterek borçlarımızı daha mükemmel hissettiğimi söylememize müsaadenizi rica ede-Tİm. Onun bağımsızlık uğrundaki mağrur mücadelesini, her şeyde ileriye gitmek azmini, kurmuş olduğu büyük esere devam etmek kararında olan kuvvetli ve dinamik bir 'gençliğin yürüyüşünde devam ettiğini hissediyoruz. Kendisine modern, bir iktisadî bünye vermek amaciyle sarfettiği gayretlerle, ki Fransa'nın da bu gayrete iştirak etmekte olduğunu görmekle bahtiyarım, muazzam bir şantiye haline gelmiş olan Türkiye'de her an bunun tesirlerini müşahede ediyoruz. Bu muazzam »gayreti ti ey açanla takip etmemeğe imkân var mı? Bunun için de, havacılık, ekonomi ve Fransız birliği sahalarında önemli çalışmalariyle dikkati çeken eski vekillerden, dışişleri komisyonunun eski reisi, dışişleri vekâleti bütçe raportörü ve en yüksek mevkilere gelmeleri kuvvetle muhtemel diğer seçkin genç parlâmento üyelerinden müteşekkil bulunan ıb'u parlâmento heyetine verilen öneme hayret etmezsiniz. Onlar, size Fransa'dan bahsetmek için geldiler. Siz dostlarımıza Fransa'dan haberler getirdiler, bu haberlerin ne kadar iyi olduklarını söylemekle sizleri memnun edeceğimi biliyorum. Hiç şüphesiz uzaktan geliyoruz: İstilâ, harp, sürgünler -içimizden biri eski "bir sürgündür- fabrikalarımızın, makine ve âletlerimizin metodlu bir şekilde yağma edilmesi, çıkarma sırasında şehirlerimizden birçoğunun müttefik havacıları tarafından mecburen imha edilmesi, bütün bunlar bizleri büyük fedakârlıklara, muazzam gayretlere mecbur etti. Fakat, rakamları her 'sene artmakta olan nüfusumuz içinde sorumlu mevkilerde görülmeğe başlamış olan gençlik hareket ve yenilik azmini hissettirmektedir. Bunun için de .gayretimizi yalnız ananevî entellektüel ve kültür safrasında aramak lâzımdır. Şüphe yok ki bu sahalardaki üstünlüğümüz bakidir. Biz para ile elde edilmesi imkânsız olan bir şeye malikiz: Yalnız kültür sahasında değil, fakat aynı zamanda teknik sahasında da icatlarımızın semeresini vermekte devam ediyoruz. Fransız televizyon âletlerinin dünyanın en iyileri olduğunu bilmem sizesöylediler mi? İnce kanatlı uçağımızın, hemen hemen işletme.masrafların yarı yarıya indirmek suretiyle ticarî havacılıkta ihtilâl yaratmak üzere olduğunu biliyor musunuz? Fransa'nın, diğerlerinin bize gıpta, ile baktıkları, ilk atom denizaltısını yapan yegâne Avrupa memleketi olduğu ve atomu uranyumdan ayırma çalışmalarında Fransız bilginlerinin büyük bir hissesi olduğu malûmunuz değil midir? Böylece, sadece eski taşlar ve zevk memleketi bir Fransa masalına son verelim. Fransa iş başındadır ve kendisine mümkün olan her sahada yol gösterilmektedir, zira o muazzam sorumluluklarını müdriktir. îki Fransa, Avrupa Fransa'sı ve Afrika Fransa'sı vardır. Afrika'da, dünya gelişmesinde yerini isteyen muazzam bir kıt'a nüfusunun dörtte ve topraklarının da üçte birini, artan bir tempo ile terakkiye götürmekle sorumluyuz. Bu milletler temsilcileri bizim yanımızda millî meclisimizde yer almaktadırlar: Onlar bu gelişme azminin beliğ sözcüleridir. Böylece Fransa, Batı Akdenizin iki sahili üzerinde sahip bulunduğu bütün mevkiin sağladığı imkânları Avrupa'yı götürmesini mümkün kılacak olan bu büyük Fransız Federal Cumhuriyetinin kurulmasına doğru yürümektedir. Şüphe yok ki, bu hususta karşılaşılan güçlükler henüz çok büyüktür. Zira gelişmemizin bir dönüm noktasında bulunuyoruz. Fakat bu güçlükler yeni değildir. Bir kere daha onları yeneceğiz, zira bunu istiyoruz. Sayın meclis reisi, az evvel, dostluğumuzun dünya barış ve 'günvenliğî bakımından Önemli olduğunu söylediniz. Filhakika, müşterek politikamızın kanını ve etini teşkil eden yalnız idealimiz ve Atlantik Paktı değildir. Aynı zamanda bizi, geçmişte nasıl yakınlaştırmışsa bugün de yine coğrafya birleştirmektir. Nasıl ki Fransa, klâsik silâhlar bakımından Batr Avrupa'nın en mühim silâhlı kuvvetini teşkil ediyorsa, siz de aynı bakımdan Doğu Akdeniz'de başlıca askerî kuvveti teşkil ediyorsunuz. Müşterek ittifaklarına olduğu gibi Atlantik anlaşmasına da değişmez bir şekilde sadık olan, statükonun kıskançça idamesinde bağımsızlıklarını ve hürriyetlerini müdafaaya azmetmiş bulunan iki devletimizin bu iki kilit mevkiini yerinde bulundurmaları ne kadar iyi. Bu hususta, teşebbüsümüzle imzalanmış olan Bied antlaşmasında, idamesi Fransa'nın ananevı siyasetinin daima bir kısmını teşkil etmiş bulunan, kıt'a muvazenesinin ananevî bir elemanını bulmakla büyük bir memnuniyet duyduk. Mümtaz Başvekiliniz ve Dışişleri Vekilinin yapmakta oldukları seyahati büyük bir dikkatle takip ettik, Fransa'nın ananevî menfaatlerini teyakkuzla takip ettiği Doğu Akdeniz'de güvenliğin takviyesi ve statükonun muhafazası şüphesiz ki bizler için mucibi memnuniyettir. Fransız hükümeti, birçok vesilelerle, bu hususta gayretlerini burada da yine barış için çalışan memleketinizin gayretlenne terfike hazır olduğum bildirmiştir. Sayın Büyük Millet Meclîsi reisi, meslekdaşlarim, fahrî reis ve Fransız 'Millî Meclisi adına kadehimi kaldırmama müsaade buyurunuz, Türkiye 'Cumhurreisinin şerıefine, Müşterek idealin tahakkuku için iki memleketimiz arasında her zamandan daha fazla sıkılaşması gereken bağların takviye ve idamesine içiyorum.» Büyük Millet Meclisi müzakereleri: 17 Ocak 1955 Ankara: Büyük Millet Meclisi bugün saat 15 de Refik Koraltan'm reisliğinde toplanmıştır. Celsenin açılmasından biraz sonra, memleketimizde misafir olarak bulunan Fransız parlâmento heyeti azaları, şiddetli ve sürekli alkışlar arasında salona girerek kordiplomatik locasında yerlerini almışlardır. Bu münasebetle Meclis Reisi Refik Koraltan aşağıdaki hitabede bulunmuştur: Koraltan'ın konuşması: «Muhterem arkadaşlar, yüksek meclisiniz namına yapılan davet üzerine memleketimizi ziyaret için gelmiş bulunan Fransız Millî Meclisinden çok güzide bir heyet, içlerinde parlâmentoda mühim rolleri olanlardan, kabinede vazifeler alan muhterem şahsiyetlerden müteşekkil on kişilik bir heyet dört günden beri memleketimizin aziz misafiri bulunuyorlar. Şimdi de aramızda olduklarını sizlere iblâğ ederken büyük bir şeref ve bahtiyar duymaktayım. 'Şu anda Türk - Fransız dostluğunun tarihin tâ derinliklerinden gelen an'anevî kuvvetinin bir yeni tecellisi ve ifadesi de siz muhterem azalarımızın sevgi tezahürlerinde görülmektedir. Filhakika Türk - Fransız dostluğunun kökü tarihin derinliklerinden gelmektedir. 15 inci asrın başında başlayan, yani Türk milletinin Avrupa ile ilk siyasî münasebete .girdiği günden başlıyan ve 16 mcı asrın ortalarında muhteşem Kanunî Sultan Süleyman zamanında en hakikî ve kuvvetli şeklini bulan dostluk bağlarımız sayesinde iktisadî, siyasî, kültürel sahalarda büyük münasebet ve inkişaflar sağlamıştır. 16 mcı asırdan 'başlayan bu siyasî, iktisadî, kültürel münasebetler asırlar boyunca tarihî hâdiselerden hızını ve kuvvetini alarak mesut inkişaflar kaydetmiştir. Fertlerin hayatında bazı dönüm noktaları olduğu gibi takdir buyurursunuz ki, milletlerin hayatında da 'bazı duraklamalar olabilir. Fakat derhal arzedebilirim ki bu duraklamalar o zamanın .şartlarının icabı olsa dahi yine bu çetin hâdiselerden, bu imtihanlardan daha çok kuvvetli olarak, daha cok büyük hakikatlere, realitelere dayanarak Fransız - Türk siyasî münasebetleri devam etmiş ve müsbet neticelerini vermekte gecikmemiştir. Biraz evvel arzettiğim gibi fertlerin hayatında fazla müşkül anlar olabilir. Bunun gibi milletlerin hayatında da bazı elim hâdiseler tekevvün edebilir. Her milletin siyasî hayatında böyle hâdiseler, seyrek dahi olsa vukua 'gelmiştir. Büyük Fransız milleti bunun, tarih, boyunca bazı acı ve 'tatlı hatıralarım tatmış olan 'bir millettir. Böylece Türk milleti, kendi ha- yatında vakit vakit duraklamalar kaydetmiş olsa dahi bu hâdiselerde, bit imtihanlarda büyük hamleler yaparak bu siyasî münasebetleri iyileştirmeğe devam etmiştir. Bizim nesil, hepiniz takdir edersiniz, Türk milletinin hayatında yirminci asrın ilk rubuna doğru yani 918,919,920 tarihlerinde bir buhran olmuştur O zaman Türk milletini biraz geç anlamış olan ve o günkü şartlara göre anlamamak yoluna düşen bazı yanlış politikalar karşısında kalmış olmamızı bizim nesil hatırlar. Fakat o zaman dahi, hepinizce malûm olduğu veçhile, Türk milletinin istiklâl, şeref ve haysiyet mücadelesinin en hamleli bir zamanında Fransız Meclisinde milletimizin bu asıl mücadelesi, bu asıl hamlesi devam ederken, bazı milletler yanlış görüş neticesi bu hamleyi yanlış (bir şekilde ifade ediyorlardı. İste o tarihlerde büyük devlet adamı Briand Türk milletinin istiklâl, haysiyet ve şeref mücadelesini vatanperverlikle, kahramanlıkla tavsif eden büyük bir devlet adamıdır. Türk milleti vefakârdır, iyilik bilen bir millettir. Tarihin her devrinde kendisine-ne zaman dost eli uzatılmışsa, onun kahraman ve asil hareketi nasıl takdir edilmişse, Türk milleti bunun mânasını, kıymetini bilmiş, gerektiği" zaman en değerli jestini göstermekten çekinmemiştir. Böylece bizim nesil bilhassa Franclin Bouillon'un aziz hatıralarına bağlanmış onu daima' kalbinin derinliklerinde hissetmiştir. Şimdi dünya yepyeni bir durum içindedir. Şartlar tamamen değişmiş, medenî ve sulhsever âlem büyük bir tehlike ile karşı karsıya gelmiştir. Sulhsever ve medenî dünya cephesinde yer alan aziz milletimizin duygusuna tercüman olan Türkiye Büyük Millet, Meclisi böylece insanlık dünyasını tutmağa, faziletleri müdafaa etmeğe büyük bir azim ve şiddetle devam ediyor. İşte bu güzel anlayış içinde 'medenî ve toarısçı âlemle yanyana bulunuyoruz. Şimdi Fransız Meclisinin çok muhterem ve güzide heyeti aramızda bulunuyorlar. Eminim ki tarihi olan, vefası olan, kahramanlığı bütün dünyaca bilinen Türk milletinin Fransız milletine karsı dostluğu ve sıcak misafirperverliğini yakınen müşahede edecekler ve memleketlerine döndükleri zaman, eminim, her yerde görcekleri bu dostluğun kıymetli delillerini unutulmaz bir hatıra olarak memleketlerine götüreceklerdir. Ben milletimizin ve onun mümessili olan yüksek heyetinizin bu asıl duygularının hakikî tercümanı olarak arzederken asîl şahsiyetiniz namına ve Türk milleti namına aziz misafirlerimizi bir kere daha hürmetle selâmlarım, hoşgeldiniz.» Bundan sonra sözlü soruların müzakeresine geçilmiştir. Tahrip edilen ormanların ihyası için ne düşünüldüğüne ve orman getistirme hususunda' bir programın mevcut olup olmadığına dair Ziraat Vekilinden şifahî su?" Vekil Nedim Ökmen tarafından cevaplandırılmıştır, Nedim Ökmen cevabında şöyle demiştir: «Arkadaşımızın birinci suallerinin cevabı: Eskiden orman olup da yangın, tabiî âfetler ve usulsüz kesimlerle açılmış olan sahaların yeniden orman haline getirilmesi için evvelâ bu sahalar tesbit edilmekte ve sahanın karakterine göre ağaçlama raporları tanzim edilmektedir. Bugüne kadar tesbit edilen orman içi açıklık sahaların yekûnu 155.969 hektar olup bunun 33.768 hektarının ağaçlama raporu yapılmış ve 9.948.421 fidan dikilmek suretiyle 3.506 hektar saha ağaçlandırmıştır. Hâlen her yıl 2.000 ilâ 3.000 hektarlık bir saha ağaçlandırılmaktadır. Bu miktar beş yıllık plânların ikmali ve orman kanununun meriyete girmesiyle arttırılacaktır. İkinci .sualin cevabı: Ağaçlandırma çalışmaları orman içi ve orman dışı olmak üzere iki grupta toplanmış ve buna göre plânlaştırılmıştır. Birinci cevapta izah edilen çalışmalar orman içi ağaçlamaları olup bilhassa Aydın, Muğla, Denizli, Tokat, Kastamonu, Sinop, Sivas, Samsun, Yozgat, Çorum, Eskişehir, Kütahya, Ankara, Çankırı, Antalya, Erzurum, Çoruh, İzmir, "Uşak, Balıkesir, İstanbul, İzmit vilâyetleri dahilindedir. Bu ağaçlamalara lüzumlu fidanlar da Dursunbey, Antalya, Köyceğiz, Kalkan, Kızılcahamam muvakkat orman fidanlıklarında yetiştirilmektedir. 155.696 hektarlık sahanın rapora bağlanması çalışmalarına muvazi olarak "bu fidanlıkların adedi ve kapasiteleri de arttırılacaktır. Orman dışı ağaçlamalar ise, muhtelif cephelerden yürütülmektedir: a) 3116 sayılı orman kanunu gereğince ağaçlandırılmasına Vekiller Heyetince lüzum görülen orman sınırları dışında yapılan ağaçlamalar. Sivas'ta Çamlıbel, Eskişehir'de Kocakır ve Çatakbayırî, Bayburt'da Masat Deresi, Tuncelinde Har'çik, Turuşmik vadileri, Antep'de Düllük baba mevkindeki çalışmalar olup 1954 ilkbaharına kadar 4.266 hektar saha 12.424.152 fidan dikilerek amaçlandırılmıştır. b)
Aynı kanunun 80-82 inci
maddelerine göre mükellefiyet usuliyle köy ve belediyelertarafından yapılan ve fidanları orman
fidanlıklarından meccanen verilen
ağaçlamalar, bu mevzuda Çankırı, Kastamonu, Çorum, Erzurum, Kars, Eskişehir, Kütahya, Konya,
İsparta, Afyon, İstanbul. Ankara,
Denizli, Aydın, Manisa, İzmir, Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, Elâzığ c) Vekâlet tarafından köy ve belediyelerde bütün masrafları idarece deruhte edilen ağaçlamalardır ki, bunlar da Ankara, Konya, Sivas, Kayseri, Eskişehir, Çankırı. Denizli, Tekirdağ ve Kırklareli, Maraş, Gümüşhane.İzmir, Balıkesir vilâyetlerinde 205 köyde 1954 yılındabaşlanılmış ağaçlamalardır. Hâlen 975 hektar saha 1.577.304 fidan dikilmek suretiyle ağaçlandırılmıştır. d)Sellere ve yer kaymalarına .mâni olmak üzere yapılan ağaçlamalar bu maksatla Tokat'sel havzasına ilk plânda 40 hektarlık bir sahaya 200.000 fidan dikilmiş ye 1600 hektarlık kısanın ağaçlandırılması isi programa alınmıştır.Ayrıca İskilip, Senirkent ve Beyşehir'de buna benzeretüdve çalışmalara başlanmıştır. e)Ziraat arazisinin korunmasına matuf rüzgâr perdeleri ve eksibe ağaçlamaları. Hâlen, Bâlâ devlet üretme çiftliklerinde bu maksatla ağaçlamalar yapılmışolup alınacak neticelere göre daha geniş mikyasta tatbikata geçilecektir. Beş madde halinde izah edilen orman dışı ağaçlamalarına lüzumlu fidanlar, Ankara, İzmir, Eskişehir, Elâzığ, Sivas, Çankırı. Tarsus, Manisa, Erzurum,Hatay, Samsun, Lüleburgaz. Kayseri, Konya Ereğlisi, Van ve Elbistan'da bulunan 17 orman fidanlığında yetiştirilmektedir. Arkadaşımızın 3 üncü sualine cevap arzediyorum: Memleketimizdeki arazinin durumu İtibariyle bu kabil yerler ekseriyetle-şahıs mülkiyetinde ve zirat arazisi olarak kullanılmaktadır. Ancak devlete ait arazi bulunduğu takdirde (Tuncelinde Harçik ve Turşhek, Bayburt'ta Masat Deresinde tesis edilen kavaklıklar gibi) buralarda bilhassa kavak ağaçlamaları yapılmaktadır. Sivs ve Gümüşhane vilâyetleri dahilinde yapılan ağaçlamaların çoğu sular kenarındaki iboş arazide tesis edilen kavaklıklardır. Ayrıca şahısların, yetiştirmesini temin ve kolaylaştırmak üzere 'kavak fidanının adedi seneden seneye arttırılmakta ve müteşebbislere cüz'î bir bedelle dağıtılmaktadır. Esasları Ziraat Bankasınca hazırlanmakta olan kavak kredisinin tatbikata vaz'ı ile !bu çalışmalar daha da genişliyecektir.» Meclisin bugünkü toplantısında, Posta, Telgraf ve Telefon İşletme Umum Müdürlüğünün 1951 bütçe yılı hesabı kafisine ait mutabakat beyannamesinin sunulduğuna dair Divanı Muhasebat Reisliği tezkeresi ile Postar Telgraf ve Telefon İsletme Umum Müdürlüğünün 1951 malî yılı hesator kat'î kanunu lâyihası kabul edilmiştir. Büyük Millet Meclisi Çarşamba günü toplanacaktır. Fransız parlâmento heyetinin basın toplantısı: 19 Ocak 1955 Ankara : Büyük Millet Meclisinin davetlisi olarak 'birkaç günden beri memleketimizi ziyaret etmekte olan Fransız parlâmento heyeti bu akşam saat 18'de Ankara Palasta bir basın konferansı tertip etmiştir. Basın konferansında heyet azalan, mihmandarları ve Fransız Büyükelçisiyle yerli ve ya'bancı basın ve ajans mümessilleri hazır bulunmuştur. Fransız parlâmento heyeti Reisi M. Gaston Palewski, basın konferansını kısa bir konuşma ile açarak ezcümle şöyle demiştir: «Suallere geçmeden önce şunu bilhassa ifade etmek isterim ki, memleketinize ayak bastığımız gündenberi matbuat tarafından heyetimize ve Fransa'ya karşı gösterilen yakın alâkadan ve bu münasebetle yapılan ge^-niş neşriyatla yayınlanan lehte tefsir ve makalelerden dolayı Türk matbuatına teşekkür etmek bizim için bir borçtur.» Bundan sonra suallere geçilmiş ye Şimalî Afrika durumu hakkında sorulan sual Fransız parlâmento heyetinin muhtelif azaları tarafından etraflı bir şekilde cevaplandırılmıştır. Gazetecilerden birinin Fransa'da son yıllar zarfında vukua gelen ve umumî hayatı felce uğratan grevler hakkında Fransız meclisince ne gibi tedbirler düşünüldüğü yolundaki sua şöyle cevaplandırılmıştır: «Kanaatimizce bu husustaki haberler yanlış aksettirilmiş olsa gerektir. Zira Fransa'da önemli mahiyette yani bir nevi ihtilâl havası taşıyan grevler en son 1947 ve 1948 senelerinde cereyan etmiştir. O zaman komünist partisi bazı .karışıklıklar yaratmağa çalışmıştır. Fakat bunlar zamanında alman tedbirlerle önlenmiş ve o zamandan beri Fransa'da mühim bir sosyal buhran olmamıştır. Artık Fransa'da komünist partisi âmme nizamını ciddî surette sarsacak hareketlere girişmek kudretinde değildir. 1953 senesinde vukua gelen 'grev hareketleri ise, tamamen bir iş İhtilâfı mahiyetini taşımıştır. Gerçi bu grevler de Fransa'nın iktisadî bünyesini biraz sarsmışsa da bugün Fransa'da her sahada istihsalde yüzde on bir artış müşahede edilmektedir ki, böylece bu sarsıntılar da önlenmiş olmaktadır". Diğer bir gazetecinin «Fransa'dan Türkiye'ye yapılan ihracat hakkında bundan bir müddet evvel bir karar alınmış ve bu karara göre Türkiye'ye mal gönderecek tüccarların ihracatı muayyen bir müsaadeye tâbi kılınmıştı. Acaba bunun sebebi nedir ve bugün durum ne vaziyettedir?» sualini de heyet azalarından bir mebus şöyle cevaplandırmıştır: «Filhakika bundan bir müddet evvel muvakkat olarak böyle bir karar alınmıştı. Bunun sebebi de her iki memleket arasındaki ticarî mübadele hacminde bir muvazenesizliğin mevcut olması idi..Fransızlar alacaklı dununda bulunuyorlardı. Bunun üzerine Türkiye ile Fransa arasında müzakereler cereyan etti ve netice olarak Türkiye'nin borçlarını Fansa'ya pamuk teslimi suretiyle ödemesi kararlaştı. Bugün artık böyle bir karar mevcut değildir. Esasen müşterek arzumuz da her iki memleketimiz arasındaki ticarî mübadelelerin hacmini en geniş ölçüde arttırmak ve en büyük gayemiz de Türkiye'nin başlıca meselelerinden biri olan cihazlanma siyasetinde kendisine yardım etmektir. Şunu belirtmek isteriz ki, Türkiye'nin cihazlanma gayretinde kendisine 'yardım eden memleketlerin başında Fransa gelmektedir». Bir başka gazetecinin sormuş olduğu «Türkiye ile Irak arasında akdi mukarrer pakt hakkında ne düşünüyorsunuz?» suali de şöyle cevaplandırılmıştır: «Yakın-Doğu ve Doğu Akdeniz bölgesinde barısı takviye edecek her türlü hareket ve 'gayretten dolayı ancak memnunluk duymaktayız. Bu bölgede sulhun idamesi -yolunda sarfedilen bütün gayretler bugün mevcut statükonun muhafazasına mütealliktir ki, bu da Fransa, İngiltere ve Amerika arasındaki üçlü beyanat ile tesis edilmiş bulunmaktadır. Ötedenberi bu bölgede bir sistem kurulmasına çalıştık. Bu yoldaki gayretlerimiz yavaş yavaş inkişaf etti. şimdi bunların şafağını seyretmekle memnunluk duymaktayız. Hâlen Türkiye'nin diplomasi sahasında idare ettiği faaliyet tek ziyade şayanı memnuniyettir. Bu vadide sayın Başvekiliniz Adnan Menderes'i semereli faaliyet ve gayretlerini alâka ile yakından takip etmekteyiz. Kendisi bu yolda büyük muvaffakiyet kazanmıştır. Türkiye, Yunanistan ve Yugoslavya arasındaki Balkan ittifakiyle Balkanlarda sulhu temin ettiler. Şimdi de Irak ile bir pakt mukarrerdir. Barısın takviyesi yolunda sarfedilen bu gibi gayretlerin sulhsever milletler tarafından tenkidi cidden insafsızlık olur.» Fransız parlâmento heyeti radyoevinde: Ankara : Türkiye Büyük Millet Meclisinin davetlisi olarak memleketimizde bulunan Fransız parlâmento heyeti bu akşam saat 19'da Ankara radyosunu ziyaret etmiştir. Heyet reisi ve Fransız Millî Meclisi Reis Vekillerinden M. Gaston Palewski radyo ile yayınlanan bir konuşma yaparak Türkiye intibalarını anlatmıştır. M. Palewski bu konuşmasında şöyle demiştir: «Heyetimiz Fransız Millî Meclisinin selâmlarını Türkiye Büyük Millet Meclisine iblâğa gelmiştir. Bugün size radyo ile hitap ederek Fransa'nın dost ve müttefik Türkiye'ye selâmlarını bildiriyorum. Müşterek bir idealle, bu idealin müdafaası için müşterek bir hareket azmi ile, yine bizce müşterek olan kalkınma gayretlerimizle birleşmiş olduğumuzu biliyorum. Fakat Fransa'dan hareket ederken ziyaretimizin bu derece cesaret verici, bu derece ferahlatıcı neticeler vereceğini zannetmiyorduk. Eski bir darbımesel vardır, derler ki: ((Ayağını özerügiye takmadan hakikati söyleme..1' "biz şimdi seyahatimizin yarısındayız, bununla beraber size milletiniz için ziyadesiyle güzel bir hakikati söyliyebilecek durumdayım. Zira bu hakikat gördüklerimizin bize ilham ettiği hayranlık hislerini aksettirmektedir. Yeni Türkiye'yi kü.ran o büyük adamın vaz'ettiği prensiplere sadık kalarak sarfetmekte olduğunuz devamlı gayretler bizi hayran bıraktı. Ankara'da muazzam bir şehircilik hamlesi gördük. Bu sabah numunelerini s'ğ:düğümüz maarif kadrolarının yetiştirilmesi gayretini müşahede ettik. Harp Okulunuzu ziyaret ettiğimiz sırada müşahede eylemiş olduğumuz gibi, bir yandan asîl askerî an'anelerinin ruhunu muhafaza etmekle beraber aynı zamanda modern tekniğin gerektirdiği vazifeleri ifaya ehil bir ordunun teşkili yolundaki gayretleri gördük. Memleketimizin, iktisadî bünyenizin modernleştirilmesine yakından iştiraki bizi memnun etmektedir. Zira biz teknik ve endüstri donatımı bakımından sizinle işbirliği eden memleketlerin başında geliyoruz. Kültürel irtibatımız yolundaki gayretlerimizin Fransızca dilinin öğretilmesi bahsinde yeni imkânlarla takviyesinden de pek mütehassis bulunmaktayız. Nihayet Atlantik çerçevesi içinde Akdeniz müdafaası için gayretlerimizin, sizin Balkan paktı bağlantısında oynadığınız rol ve Orta-Doğu savunması teşkilâtı yolunda girişilen teşebbüste tamamlayıcı bir unsur bulmuş olmasından ve Batı Akdenizin iki kıyısındaki faik durumumuzun bu tamamlayıcı unsurla daha yakından işbirliği etmemizi âmir bulunuşundan da memnunuz. Vazifemizin Orta-Doğunun heyeti umum iyesinde statükonun idamesi olduğunu unutmuyoruz. Fakat iktisadî bağlar, dil, askerlik ve siyaset bağları bir ittifakın ancak iskeletini teşkil eder. Bu ittifaka kuvvet ve hayat veren bizi birleştiren duygulardır, yani milletlerimiz arasındaki ananevî dostluktur. Başkanlık etmekle şeref duyduğumuz Fransız parlâmento heyetinin ziyaretinin bu dostluğa yeni bir kuvvet vermesini temenni ederiz. Eser bu temennimiz tahakkuk ederse, bizi davet eden ve hakkımızda ibzal ettikleri alâka ve lütufkârlıkla kalplerimizde en derin hâtıralar bırakan zevata çok daha ziyade minnettar kalmış olacağız ve gönlümüz sevinçle dolu olarak Fransa'ya döndüğümüzde memleketimize, Türkiye'nin Fransa'ya güvenebileceği gibi Fransa'nın da Türkiye'ye güvenebileceğini söyleyeceğiz». Misafir Fransız parlâmento heyeti Ankara radyosunda bu akşamki neşriyatın bir kısmında ve bu arada Batı enstürümanlariyle Türk müziği yayınında hazır bulunmuştur. . Fransız parlâmento heyeti âzasından ve ,eski Vekillerden Edouard Bun nefous ve Pierre Pflirolin'in Anadolu Ajansına beyanatı: Ankara ; Türkiye Büyük Millet Meclisinin davetlisi olarak hâlen memleketimizi ziyaret etmekte olan Fransız parlâmento heyeti üyelerinden ve eski Vekillerden Edouard Bonnefous ve Pierre Pflimlin, kendilerini ziyaret eden. Anadolu Ajansı muhabirine şu beyanatta bulunmuşlardır: «Türkiye'ye geldiğimiz gündenberi gerek kendi intibalarımızı, gerek arkadaşlarımızın duygularını ifade etmek fırsatını bize verdiğiniz için çok bahtiyarız. Hiç şüphesiz, güzel memleketinizde yenilik yolunda sarf ettiğiniz gayretlerin bâriz belirtilerine intizar ediyorduk. Bundan başka tohumları Atatürk tarafından ekilen büyük fikirlerin tam gelişme devresine eriştiğini ve daima ileriye, doğruya yürüyen, bir memleketi ziyaret edeceğimizi de biliyorduk. Burada Fransanm dostları ile karşılaşacağımızdan da şüphemiz yoktu. Bu hususlarda hayal kırıklığına uğramak şöyle dursun, gördüğümüz çehre, sadece kuvvetli ve hayat başaresiyle dolu bir milletin çehresi değil, ayni zamanda, dostluğu çok samimî olan bir milletin teiniz yüzüdür. Bütün bunlardan başka, burada, şimdiye kadar ancak zekâ yardımı ile sezebildiğimiz bir hakikati bütün kalbimizle de derinden duyduk: bu da, Fransa ile-Türkiyeyi bağlayan bağların ne kadar kuvvetli olduğu ve ne derin köklere sahip bulunduğu hakikatinden ibarettir. Biz bugün, sahalarda işbirliğimizin idamesi zaruretini yeni bir zaviyeden mütalâa, ediyoruz. Kültür sahasında Fransa, gençliğinizin yetişmesine dâima daha faal bir şekilde iştirake devam etmekte merinisin dedir. İktisadî alanda cihazlanma gayretlerinizi, mübadelelerini iz in inkişafı için geniş ufuklar açmaktadır. Milletlerarası sahaya gelince: Her şeyden evvel barışı korumak gayesiyle? hareket eden politikalarımız, iki memleketi bağlayan çift ittifakta belirmekte ve birleşmektedir. Ananevi dostluğumuz, en temiz ifadesini, müşterek ittifakımıza olduğu gibi Atlantik misakma da pürüzsüz sadakatte bulmaktadır. Fransa, Doğu Akdenizin bu hayati bölgesinde emniyetin takviyesi ve statükonun muhafazası için hükümetinizin sarf ettiği gayretleri dikkatle ve-tam bir itimatla takip eylemektedir. Türkiyeden ayrılırken yalnız kuvvetli ve sadık bir müttefikin hâtırasını değil, ayni zamanda samimî bir dostun hâtırasını da beraber götüreceğinizitekrar etmek, bizim için derin bir sevinç kaynağı olacaktır. İki milleti birbirine bağlayan asırlık rabıtaların daha da sıkılaşması en büyük temennimizdir ». Pakistan Başvekili ile Başvekilimiz arasında teati edilen telgraflar: 21 Ocak 1955 İstanbul: Müşterek Türk Irak tebliğinin neşri üzerine Pakistan Başvekili Muhammed Ali, Başvekilimiz Adnan Menderes'e şu telgrafı göndermiştir: «Bağdat'a yapmış olduğunuz ziyafet sonunda 13 ocak tarihinde ilân edilen tebliğde Türkiye ile İrak'ın Orta-Doğu bölgesinde istikrar ve emniyeti teminat altına almak ve bu bölgenin içinden veya dışından her iki memlekete karşı- vâki olabilecek herhangi bir tecavüzü önlemek maksadiyle bir işbirliği anlaşması akdine karar vermiş olmalarından dolayı ekselansınızı tebrik ederim. Pâkistanın hemtebliği Orta-Doğuda kollektif bir emniyet sisteminin tesisine doğru atılmış mühim bir adım olarak selâmlamakta olduğunu ve her iki memleket arasında aktedilecek anlaşmanın arzu eden her milletin iltihakına açık bulunduğunu da not eylediğini arzederim. Pâkiskan Başvekili Muhammed Ali Başvekilimiz Adnan Menderes, Pakistan Başvekilinin bu telgrafına aşağıdaki telgrafla cevap vermiştir: (İrak hükümetiyle birlikte neşrettiğimiz Bağdat tebliği münasebetiyle" bana göndermek lütfunda bulunduğunuz tasvip ve teşci edici mesai dan dolayı size hararetle teşekkür ederim. İrak milletinin ve 'devlet adamlarının geniş ve «realist görüşleri sayesinde vücuda gelen Bağdat kararları bundan bir sene evvel kardeş Pâkistanla Türkiyenin aktetitikleri dostane işbirliği andlaşması ile, adilâne bir sulhun teessüsü ve emniyetin kuvvetlenmesi emrinde açtıkları yolda atılmış yeni ve çok mühim bîr adımdır. Bu münasebetle, aramızdaki işbirliği antlaşmasının bizce ne kadar kıymetli olduğunu (bir kere daha ifade etmek isterim, Civanmert ve azimli Pâkistanın bölgemizin refahı, tealisini ve emniyetini istihdaf eden her tertipte daima çok mutena bir yeri olacaktır. Adnan Menderes Başvekilin 0. H. P. Genel Sekreteri Kasım Gülek'e telgrafı: 23 Ocak 1955 İstanbul : "Başvekil Adnan Menderes, hâlen yapılan davete icabetle konferanslar vermek maksadiyle Birleşik Amerika'da bulunan C. H. P. Genel Sekret".Kasım Gülek'in 'bugünkü gazetelerde çıkan ilk beyanatı üzerine, kendisi-jıe şu telgrafı çekmiştir: «Sayın Kasım Gülek Waldorff-Astoria oteli New-York Birleşik Amerika'daki ilk konuşmanızı gazetelerde memnuniyetle okudum. Bu konuşmanın memleketimiz için ancak hayır getireceğinde şüphe yoktur. Büyük bir milletin mensubu bulunmanın telkin ettiği haysiyet duygusu ile hareket etmek hepimiz için şerefli bir vazife olduğu kadar, memleketimiz 'için de maddî, manevî kuvvet kaynağı teşkil eder. Bu yolda güzel muvaffakiyetlerinizi ve beşaretli haberlerinizi memleket elbette memnunlukla karşılıyacaktır. Adnan Menderes» Müşterek tebliğ: 27 Ocak 1955 Ankara : Bugün Ankara'da imzalanan Türk-İtalyan ticarî anlaşması münasebetiyle aşağıdaki müşterek tebliğ neşrolunmuştur: Türkiye ile İtalya arasındaki ticarî münasebetlerin geliştirilmesi ve Türkiye'deki müterakim İtalyan ticarî alacaklarının tasfiyesi meselesi üzerinde,' "bir müddettenberi Ankara'da iki hükümet mümessilleri arasında cereyan eden müzakereler müspet şekilde neticelenmiş ve bu hususta varılmış olan anlaşma bugün Türk hükümeti adına Hariciye Vekâleti Umumî Kâtibi Büyükelçi Muharrem Nuri Birgi ve İtalya hükümeti adına da İtalya Büyükelçisi Ekselans Luca Pi'etromarchi tarafından Hariciye Vekâletinde imzalanmıştır. Varılan anlaşmaya göre, iki hükümet müşterek gayretlerle memleketleri arasındaki ticarî mübadeleleri arttırmağa çalışacaklardır. Bugünkü şartlar altında bunun bilhassa, İtalya'nın Türkiye'den mümkün mertebe fazla mal alması ile tahakkuk edebileceği hususunda iki hükümet mutabık kalmışlardır. İki hükümet Türkiye'deki müterakim İtalyan ticarî alacaklarının hangi esaslar dairesinde tasfiye olunacağını tesbit etmişlerdir. İki hükümet, memleketleri arasındaki iktisadî münasebetleri kuvvetlendirmek maksadiyle bir iktisadî işbirliği anlaşması akdine karar vermişlerdir. Bu anlaşma çerçevesi içinde Türkiye'nin İtalya'dan kredi ile teçhizat malzemesi ve Türk piyasasının ihtiyaç hissettiği diğer maddeleri temin etmesi kabil olacaktır. Büyük Millet Meclisi müzakereleri: 31 Ocak 1955 Ankara: Büyük Millet Meclisi bugün saat 15Jde Reis Vekillerinden Esad Budakoğlu'nun reisliğinde toplanarak ruznamesindeki maddelerin müzakeresini yapmıştır. Celse açıldığı zaman, yurt dışına çıkmış bulunan Bavekil Adnan Menderes'e, Millî Müdafaa Vekili Eth'em Menderes'in, Hariciye Vekili Fuad Köprülü'ye de, Devlet Vekili Başvekil Yardımcısı Fatin Rüştü Zorlu'nun vekâlet edecekler ine dair Reisicumhurluk tezkeresi okunmuş, müteakiben sözlü soruların konuşulmasına geçilmiştir. Sözlü sorular: Makine ve tarım makineleri yedek parçalanman her türlü karaborsacılığı önleyecek ölçüde yurda getirilmesi hususunda ne düşünüldüğüne dair İktisat ve Ticaret Vekilinden sorulan sual Vekil Sıtkı Yırcalı tarafından cevaplandırılmıştır. Sıtkı Yırcalı cevabında şunları söylemiştir: «Muhterem arkadaşımız Manisa Mebusu Hikmet Bay ur'un sanayi ve ziraat makinaları yedek parçaları hakkındaki sualine arzı cevap ediyorum: Bu husustki ihtiyacın büyük mikyasta artması neticesinde, bir taraftan daha bol ölçüde ithalât yapılamamasından ve diğer taraftan da ithal edilmiş bulunan bu gibi parçaların vaktinde ve yerinde ihtiyaç sahiplerine tam intikal etmemesinden doğan darlığı gidermek için her türlü imkânlarımızı kullanmakta ve lüzumlu tedbirleri almaktayız. Filhakika, mevzubahis yedek parçalara ait fiilî ithalâtın birkaç senelik neticeleri bile bu hususları daha 'baştan teyit etmektedir. 1951yılında sadece 25 milyon liradan ibaret bulunan bu kısım ithalâtımız 1952 yılında 40.359.000 liraya, 1953 yılında 46.749.000 liraya ve 1954 yılının yalnız yedi ayında ise, 25.443.000 liraya yükselmiş bulunmaktadır. Buna rağmen büyük kalkınmamıza 'muvazi olarak gittikçe artan ihtiyacı" karşılamak, diğer taraftan ihracatımızın temel maddelerini teşkil eden. ziraî istihsal sahasında müstahsili bir kat daha takviye etmek ve gayretlerini arttır ab ilmek için, yedek parçaların zamanında ve bol olarak teminine ait tertipler de yapmış bulunmaktayız. Bu cümleden olarak: 1Bu gibi ithalâta döviz tahsisinde tercih hakkı tanımaktayız. 2 Ayrıca döviz vaziyeti nazarı dikkate alınarak, mevzubahis yedek parçaları, ithalâtta kolaylıklar temin eden dış 'ticaret rejiminin (VI) sayılı listesine dahil edilmek suretiyle, 'bunların daha şimdiden gerek Birleşik Amerika'dan gerekse E. P. U. memleketlerinden kredili olarak ithali! için tahsisler yapmış bulunmaktayız. 3Yine küçük bir takım ikmal parçalan veya yedek parçalarıyla derhal faaliyete geçebilecek veyahut randımanı arttırabilecek tesisler için de kanuni tahsisler dışında her ay muayyen nispetlerde döviz tahsisleri yapmaya başlamış bulunuyoruz. Nitekim bu gibi âcil ihtiyaçlar için sanayi yedek parçalarına geçen aralık ayının başından ibu yana iki partide 500.000'er dolarlık olmak üzere cem'an 1.000.000 dolarlık, yani 3.000.000 Türk lirasına yakın miktarda tahsis ve transfer yaptığımız gibi, bilhassa son zamanlarda daha çok darlık görülen Avrupa tediye birliğine dahil memleketlerden ithal edilen yedek parçalar için de 2,5 milyon liralık bir tahsis kararı verilmiştir. Bunlara ilâveten her ay vekâletimize âcil ihtiyaçlar için verilen 100.000 dolarlık kontenjan da tarafımdan yüzde yüzüne yakın miktarı bu gibi ihtiyaçlarda, kullanılmaktadır. 4E. P. U. memleketleri dışında bulunan memleketlere de yapılan tahsislerde imkânlarımızı, hesap vaziyetimizin müsaadesi nispetinde, sanayi ve ziraî sahalardaki bu gibi ihtiyaçlarımıza tercihan hasretmekteyiz. "Yedek parça ihtiyaçları için aylık muayyen nispetler dahilinde her acentaya tanınmakta olan muayyen otomatik ithalâtın yeniden tatbikine başlanmıştır. Bu hususlardan başka, bilhassa ziraî sektörün ihtiyacı olan yedek parçaların yıllık ihtiyacını Ziraat Vekâleti ve ilgili meslekî teşekküllerle binlikte tesbit ederek, bunların, kasım, nisan ve ağustos aylarma ait olmak üzere, üç partide muntazaman tahsis ve transferlerinin yapılması hususu da kararlaştırılmıştır. 'Sanayi sektöründe de, 'belli 'başlı ve 'büyük miktarlara 'baliğ olan ham maddelerin, odalar birliği ve ilgili meslekî teşekküller, Maliye Vekâleti ve vekâletimizle kurulmuş olan bir komite vasıtasiyle bir elden ithal ve tevzii tanzim, edildikten sonra, bütün sanayicilerimizin ihtiyacı olan ham madde ve yedek parçaların da yine aynı teşekküllerle işbirliği yapılarak tesbit edilen yıllık miktarlarının her ay muayyen taksitlerle ödenmesi kararlaştırılmış. birara geciken tatbikat geçen aydan itibaren yeniden ve muntazam bir surette fiiliyatta girmiştir. Bu hususta tahsis ve transferlerin dışında ayrıca ithal kolaylıkları temin edebilecek bir takım tedbirler üzerinde de yine vekâletimizle meslekî teşekküllerin temsilcileri arasında işbirliği1' yapılarak durulmaktadır. Bu yollardan ithal edilen ve edilecek yedek parçaların hakikî ihtiyaç sahiplerine ve normal fiatlarî intikalini temin için de daha cezrî tedbirler almak ve ilgili meslekî teşekküller ve bilhassa ziraî donatım ile müştereken bazı tertipler yapmak üzere bulunmaktayız. Bunun üzerinde hassasiyetle durarak, müştereken ve hattâ memleketçe yaptığımız gayretlere rağmen, bu gibi ihtiyaç maddelerinin bir taraftan ihtiyaç sahiplerine zamanında gitmemesine, bir taraftan da bir takım fuzulî mutavassıtların anormal fiat artışına sebep olan âmilleri önlemeğe azamî dikkat ve itina ile çalışmaktayız. Bu vesileyle de, bu çalışmalarımızda halkımızın da bizimle el ve iş birliği etmesi zarurî olduğuna bilhassa işaret etmek isterim. Ayrıca, 'badema yapılacak ziraat âlet ve makine tahsislerinde de tahsis 'kıymetinin % 20'sinin yedek parça olarak kullanılması hususunda da gerekli tedbirleri almış bulunmaktayız. Bütün bu ithal ve kontrol işlerinin yanında yedek parça meselesinin, her şeyden evvel memlekette.bu gibi sanayi gelişmesiyle kat'î olarak halledilebileceğine kani bulunmaktayız. Bu bakımdan bu işlerle meşgul olan küçük müesseselere her türlü kolaylık gösterilmekle beraber, bir yedek parça fabrikası kurulması mevzuubahis olamayacağına göre, ancak memleketimizde motor, traktör ve ziraat âletleri imal edecek müesseselerin tesisi ve faaliyete geçmesiyledir ki, her" gün artan bu ihtiyacın tam karşılanması teminat altına alınmış olabilecektir. Bu mevzuda Ziraat Bankası, Etibank, Makina ve Kimya Şeker Şirketi, Ziraî Donatım Kurumu ile müştereken, memleketimizde mevcut tesislerden de istifade edilmek suretiyle, bir büyük traktör ve ziraî âletler fabrikası kurmak için bir Amerikan firması ile ortaklık tesis edilmiş ve bunun teknik çalışmaları da başlamış bulunmaktadır. Diğer buna benzer iki müessese de, ecnebi sermayesini teşvik kanunundan. istifade ederek, memleketin iki ayin yerinde ilk çalışmalarına başlamışlardır. Ümit diyoruz ki, üç sene içinde, tam randımanla çalışmaya başlıyacak olan bu müesseseler, bilhassa ziraî bakımdan yalnız memleket içi ihtiyaçlarına: cevap vermekle 'kalmıyacak, hattâ imalâtının % 50'sini dış memleketlere' ihraç etmek suretiyle bir taraftan da bize yeni bir döviz kaynağı sağlayacaklardır. Binaenaleyh, mevcut darlığı, hükümet olarak, bugünün ihtiyaçlarına göre ve istikbale muzaf olarak önlemek için, elimizden gelen ve memleket imkânlarının verdiği nisbetler içinde gerekli tedbirleri almış bulunmaktayız.» İktisat ve Ticaret Vekili Sıtkı Yırcalı keza, Tütün Bankasının kurulup kurulmayacağına dair olan soruyu da cevaplandırarak demiştir ki: «Arkadaşımız muhterem Manisa .mebusu Hikmet Bayur'un tütün ekicileri için kurulacak müessese hakkındaki sualine arzı cevap ediyorum: Bir taraftan tütün 'ekicilerinin arzuları göz önüne alınarak, diğer taraftan yüksek heyetinizde vaktiyle geçen müzakereler esnasında dermeyan olunan fikirlerden faydalanarak tütün ekicileri için kurulacak müesseseye ait kanun lâyihası hazırlanmış bulunmaktadır. Lâyihada kabul edilen esaslara göre, 1Bu müessese anonim şirket halinde bir banka hüviyetinde olacaktır. 2Bu bankanın sermayesinin ilk 'temelini,
şimdiye kadar tütün ekicilerinden evvelâ yüzde 5 ve müteakiben
yüzde 4 ve son olarak yüzde 2 kesilnek suretiyle toplanan
ve her ekicinin namına faiziyle beraber mahfuz tutulan
ve bugünkü miktarı 65 milyon liraya baliğ olan meblâğ teşkil edecektir.
Aynı zamanda bu sermayeye bazı millî bankalarımız da
katıla 3Böylece kurulacak olan bankanın gerek tütün piyasasını tanzim etmek, tütün ekicilerini korumak ve gerekse tütünlerimizi içerde ve dışarıda kıymetlendirmek bakımından rolü mühimdir. Çalışma esaslarını da, bu kanuna göre bu müesseseyi eline alacak olan tütün ekicileri ve millî bankalardan teşekkül eden ortaklar tesbit edecektir. Kanun lâyihası yakında yüksek meclisinize sunulacaktır. Müşterek fikirlerinizden ilhanı alarak en güzel şeklini alacağına kani bulunmaktayım.» Tunceli vilâyeti ile Muş vilâyeti dahilindeki köprülerin inşasına dair suali cevaplandıran Nafia Vekili Kemal Zeytinoğlu, her iki vilâyet dahilindeki köprü inşası hakkında izahat vermiş ve bu arada yapılacak olan yeni köprüler hakkında da tamamlayıcı malûmat serdet mistir. Bundan sonra kanun lâyihalarının ve encümen mazbatalarının müzakeresine geçilmiştir. Kanun lâyihaları: İkinci defa müzakeresi yapılacak maddeler meyanında bulunan Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ile Yunanistan Kraliyet hükümeti arasında Ankara'da imzalanan ticaret ve ödeme anlaşmaları ile eklerinin tasdiki hakkındaki kanun lâyihasının konuşulması sırasında söz alan Antalya Mebusu Dr. Burhanedd'in Onat, bu lâyihada Yunanistan'la balıkçılık anlaşmasının mevcut olup olmadığını sormuş, suale cevap veren İktisat ve Ticaret Vekili Sıtkı Yırcalı, mezkûr lâyihada Yunanlılarla daha evvel prensip kararına varılmış olan balıkçılıkla ilgili herhangi bir hükmün yer almadığını söylemiş ve lâyiha kabul edilmiştir. Keza vali muavinlerine 125 lira temsil ödeneği verilmesini tazammun eyleyen kanun lâyihası ile, jandarma mensubini subayların sicillerini alâkadar eden kanun lâyihasının ikinci müzakereleri yapılarak, lâyihalar kanunlaşmıştır. Birinci müzakeresi yapılacak maddeler meyanında bulunan askerî memnu mıntakalar hakkındaki kanun lâyihası, bu mevzuda verilen bir değiştirme takririnin nazarı dikkate alınmasıyla, redaksiyonu yapılmak üzere komisyona geri verilmiştir. Kadrodan çıkarılmış bulunan harp gemilerinden Mecidiye, Bandırma. Bafra, Kemalreis gemileri ile Dumlupınar denizaltı gemisi, Şimşek, Borsa, Kasırga, Yıldırım, Doğan, Martı, Tayfun hücumbotları, çamur dubası ve torpido takip motoru ile Zorlu motorunun satılmasına dair olan kanun lâyihası ile, devlet kitapları mütedavil sermayesinin arttırılmasını tazammun eyleyen kanun lâyihalarının ilk konuşulması tamamlanmış ve yabancı memleketlerle yapılan ticarî ve tediye .anlaşmalarına ait iki lâyiha öa müzakere edilmiştir. Meclisin bugünkü toplantısında onfoir mebusun teşri masuniyetlerinin kaldırılmamasına dair karma komisyonun raporu kabul edilerek, teşriî masuniyetlerin kaldırılması devre sonuna bırakılmıştır. Büyük Millet Meclisi çarşamba günü toplanacaktır. Onuncu Mecliste "Hak» mefhumu 2/1/955 tarihli (Medeniyet) den: Onuncu Meclisin siyasî hayatını tetkik edecek tarihçiler, Büyük Millet Meclisleri arasında bu devrenin ferdî hakları telâkki şuuru Üzerinde muhakkak duracaklardır. Bu hakikatin birbirini takip eden tecellilerini arzuhal .encümeninin umumî heyete sevkedilen kararlarında görüyoruz. Kanunlar, hak mefhumunu korumak için ne kadar titiz dikkat sarfetmiş olurlarsa olsunlar, tatbikatta 'hata payı ayırmak zarurettir. Hakssızlığa maruz kalan birçok kademelere baş vurur. Son merci de. millî iradenin tecelli yeri olan Büyük Millet Meclisidir. Büyük Millet Meclisine yapılan müracaatları ikaz vesilesi olabilmek ve tatbikatta vukua gelen arızaları ortaya koymuş bulunmak gibi, hükümet için olduğu kadar, mebuslarımız için de ışık hâdise olabilmek değerini unutmamak gerekir: Malûmdur ki, bizde, Teşkilâtı Esasiye hükümlerine göre iki yoldan kanun tedvin etmek mümkündür: Hükümet, manevî şahsiyet olarak Meclise kanun teklif ettiği gibi, mebuslar da, ferden veya müştereken kanun teklifi yapabilirler. Her iki halde de, teklifi kabul edip etmemek hakkı, Büyük Millet Meclisinindir. Arzuhal encümeninin kararları, selâhiyetli komisyon kararı olarak meriyette olan kanunların mevzu olan hâdise ile alâkalı bütün hükümlerini, tetkik süz geçinden geçirmektedir. Netice, heyeti umumiye 'huzurunda tatminkâr addedilmezse, ya kanunların hükümlerinin yetersizliği veyahut bu hükümlerin vuzuha muhtaç olduğu meydana çıkar. İki şıkda da, Meclise düşen vazifeler vardır. Bu sebepledir ki, arzuhal encümeninin mazbatalarının işleyiş tarzı, kanunların ihtiyaçlara cevap verip vermediği bahsinde en iyi miyarlardan birisidir. Onuncu Mecliste bir takrirle ruznameye alınan Arzuhal Encümeni kararlarının mevzuu bize gösteriyor ki, bu Meclis, ferdin hak mefhumu üzerinde gurur veren hassasiyet ve ilgiyi temsil e-diyor. Türk milletinin hürriyet sisteminin bu temel müessesesinin, bazan, bir vatandaşın hakkı üzerinde saatlerce durması, içtihat ve kanaat münakaşası yapması, görüşmeler sonunda da çok zaman, hakkın tanınması anlatıyor ki, bu Mecli-s ferdin hakkında cemiyetin saadet ve huzurunu bulan, yani, demokrasinin muasır tarifini yapabilen salahiyetli ihtisas meclisidir. Türk olarak, bu neticeden hey scan duymamak mümkün müdür? Vatandaşda, rejime olan muhabbet ve emniyet, ancak bu suretle teşekkül eder. Onuncu Meclis demokrasimizin müssisi olan selefi dokuzuncu Meclisin başladığı esere haşmetle devam ediliyor. Arzuhal Encümeninin kararlarından en tipik tezahürünü vermiş cilan bu hakikat, demokratik sistemimizin hayatiyet ve samimiyetini anlatır. D.P. nin 9 uncu yılı Yazan: M. Faik Fenik 7/1/955 tarihli (Zafer )den: Demokrat Parti bugün 9 uncu yıldönümünü kutluyor. Türkiyenin siyasî hayatında demokrasiyi yerleştirmek gibi çok büyük ve çok şerefli bir vazifeyi liyakatle başaran bu partinin bundan sonra da daha mes'ut inkişaflara mazhar olmasını Cenabı Haktan niyaz ederiz. Hep biliyoruz: Demokrat Partinin tarihi Büyük Millet Meclisindeki dörtlü takrirle başlar. Halbuki bugün sade kayıtlı üyeleri milyonları aşmaktadır. Bütün milletin böyle akar oluk halinde Demokrat Partiyi tutmasının, sevmesinin ve ona bağlanmasının sebebi nedir? Sebebi sadece mukaddes bir ideale bağlılıktır. Memlekette halkın reyini hâkim kılmak, millî iradeyi her şeyin üstünde telâkki etmek, ve vatandaşın benliğini, şeref ve haysiyetini tanımaktır. Mayası millî haysiyet olan bir partinin muvaffak olmaması için sebep var mıdır?.. Demokrat Parti hiçbir zaman bir ihtiras partisi olmamıştır. Eğer bugün iktidara gelmişse bu ihtirastan değil, milletin kalbine telkin ettiği itimattan, ve demokratik sahada müdafaa ettiği fikirlerin herkes tarafından benimsenmesindendir. Dokuz yıldan sonra şunu yine katiyetle ifade edebiliriz ki, eğer Demokrat Parti kurulmamış olsaydı, bugün üzerine hepimizin heyecanla titrediğimiz demokrasi mefhumu, sadece kuru bir lâftan ibaret kalır, bu mefhum, eski Halk Partisinin elinde yine eskisi "gibi bir oyuncak haline gelebilirdi. Ya başka partiler, onlar muvaffak olamazlar mıydı?, diye bir sual sormak akla gelemez. Çünkü o partilerin programları, tuttukları yolda başlarındaki insanlar, ve bu insanların Türk milleti tarafından ne derece itimatla karşılandığı malûmdur. Şurasını memnunlukla söyliyebiliriz ki, Demokrat Partinin muvaffakiyeti tek partili devirden çok partili devre geçerken memlekette parti kavgaları yüzünden çekilecek daha büyük ıstırapları önlemiş ve milletin en kestirme ve en doğru yoldan demokrasi sahasına "ulaşabilmesi imkânını hazırlamıştır. Dokuz sene bu, dile kolay.. Fakat bu neticeye ulaşmak kolay olmamıştır. Tek parti zihniyeti içinde yoğurularak istikbalin keyfine alışmış olanlar daha ilk kurulduğu andan itibaren Demokrat Partinin inkişafını önlemeye çalışmışlar, onu sadece bir kukla muhalefet partisi halinde bırakmak istemişlerdir. Bugün bu memlekette demokrasi tarihini yazacak olanlar, bu müddet zarfında cereyan eden fecî hâdiselerin hikâyelerini elbette anlatacaklardır. Ama Demokrat Parti idealine, âdeta hayat bağı ile bağlı olanlar hiçbir tazyik karşısında yılmamışlar, üzerlerine aldıkları vazifeleri cesaretle başarmak için her çareye başvurmuşlardır. İşte muvaffakiyetinin tek sırrı bu azim ve imandır. Bugün dahi, Demokrat Partide bundan 9 yıl evvelki ayni heyecan vardır. Biraz evvel, Demokrat Partinin bir ihtiras partisi olmadığını söylemiştik. Bu partiye bir idealle bağlı olan milyonlarca vatandaşın, memleketi daha mamur ve müreffeh, milleti her türlü haklarına sahip görmekten başka ne ihtirasları olacaktır ? Bu partide kimse mevki, mansıp peşinde değildir . Köylü vatandaştan, şehirdeki münevvere kadar herkes, sadece seçim zamanları birer oya sahip bulunduğunu ve bu kullandığı oyun, hiç bir şekilde tağyire, hileye . uğramadan, Türk milletinin hakikî iradesini göstereceğine inanmıştır. İşte demokrasi dediğimiz zaman, kasdettiğimiz şey bu ter temiz, bu su katılmamış ve musaffa oydur. Demokrat Parti hiçbir şey yapmamış olsa dahi, bunu temin etmiş ve Türk seçiminin haysiyet ve şerefini tanımış ve tanıtmış olmakla iftihar edebilir... Kaldı ki, bir parti iktidarı ele aldıktan sonra, memleketin çehresini tanınmayacak bir şekilde değiştirmiş, o-na hariçte en büyük itibarı, dahilde en ileri bir seviyeyi temin eylemiştir. İktisadî sahada ümran sahasında yapılanları burada tekrar edecek değiliz. Bütün bunlar milletin gözü önünde serilen hâdiselerdir. İşte bu mesut hâdiselerin ilk tohumu, küçücük nüvesi de yine bu ter temiz vatandaş oylarıdır. Bugün Demokrat Partinin 9 uncu yıldönümünü heyecanla kutlarken hepimiz sevinç içindeyiz. Çünkü hem partimize inanıyoruz; hem kendimize inanıyoruz, ve istikbale daha büyük bîr emniyetle ve itimatla bakıyoruz. Bize de gelseler Yazan: N. Nadi 30/1/955 tarihli (Cumhuriyet) den: Türkiyede bir türlü ele alamadığımız turizm dâvası, bugün hür dünyada başlıca ekonomik faktörlerden biri olarak hızlı adımlarla yürümektedir. Turizme elverişli Avrupa memleketleri, hattâ kapı komşumuz bazı yakın şark memleketleri bu verimli endüstri kolunu durmadan geliştirmektedirler. Son yıllarda elde edilen başarılara dair Avusturya misalini ibretle seyredebiliriz. Avusturya küçük bir memlekettir. Nüfusu altı buçuk milyonu geçmez. Üstelik kısmen Rus ordusunun işgali altındadır ve doğu tarafından demir perde ile ayrılmıştır. Macaristan'dan, Çekoslovakyadan, Romanyadan turist bekleyemez ve buralara gitmek isteyecek turistlere de Bolşevik yabancı kabul etmediği için transit vazifesi göremez. Kısaca, bugünkü Avusturya, turizm endüstrisini kendi hesabına işletmek bakımından en uygunsuz şartlar altındadır. Öyle olduğu halde bu altı buçuk milyonluk küçük memleketi 1953 yılı zarfında tam üç milyon turist ziyaret etmiştir. Her ziyaretçinin ortalama yüz dolar kadar harcadığını farz etseniz üç yüz milyon dolar der. Ödemeler muvazenesinin ne demek olduğunu bilenler için bu akıllara durgunluk verici bir rakamdır. Avusturya bu hârikayı nasıl başarmıştır? Sadece bilgisine, tekniğine ve iradesine dayanarak, Birinci Cihan Harbînden sonra imparatorluğunu kaybederek sefalete düsen bu sevimli millet 1938 yılında Hitîer tarafından resmen ilhak edilmiş, harita âlemden silinmişti. İkinci Cihan Harbi boyunca ve onu takip eden devrede Avusturyalılar büyük felâketlere uğradılar, ümitsiz denebilecek anlar yaşadılar. Devlet yeniden kuruldu, fakat bu devletin istiklâli yoktu (barış muahedesi hâlâ da imzalanmış değildir). Elindeki sayılı imkânlarla kıt kanaat endüstrisini geliştirmeğe çalışırken, Avusturya, turizm konusunu ciddî olarak ele almayı düşündü. Kış ve yaz sporları için memleketin elverişli yerleri vardı. Sanat bakımından Avusturya ün salmıştı. Fakat İsviçre, Fransa ve İtalya gibi turizmde ihtisas yapmış memleketlerle yarışmak gerekiyordu. Otelcilik endüstrisi Avusturyada fazla gelişmemişti. Lüks palaslar, konforlu pansiyonlar orada azdı. Bu eksiğini Avusturya bir yandan küçük otelciliği teşvik ederek, bir yandan da hayat pahalılığını önleyici tedbirler üzerinde dikkatle durarak gidermeğe çalıştı. Kısa zamanda da muvaffak oldu ve İsviçrenin en tehlikeli bir rakibi haline geldi. Şimdi Almanyadan, Fransadan, İngiltereden, kuzey ve güney Amerikalardan kalkıp bu şirin memlekette birkaç, hafta geçirmeğe giden insanların sayısı durmadan artmaktadır. Avusturya parası kuvvetli dövizler sırasına geçmiştir. Turizm endüstrisini geliştirmek uğruna milletlerarası çalışmalara da hız verilmiştir. Meselâ tecrübe ve kapital sahibi İsviçreli, gruplar Yunanistancla, Lübnanda, Mısırda kollektif seyahatler tertip ederek hem kendilerine, hem işbirliği ettikleri memleketlere fayda sağlamaktadırlar. Bu konuda şimdiye kadar gerilerde, hem de pek gerilerde kalmış olmamız yazıktır. Güzel yurdumuzun bir köşesinden işe başlasak! Diye yıllardan beri söylenir dururuz. Böyle boşuna çene çalacak yerde, ihtisasın önderliği altında, sahiden çalışmağa koyulsaydık, bugün tuttuğumuz köşeyi genişletmiş olur ve döviz sıkıntımızı hafifletmek için her yıl gökyüzüne avuç açıp yağmur duasına çıkmak zorunda kalmazdık. * Fakat ne yaparsınız? bize sadece yazmak düşüyor. Karar işbaşındakilerde.
3 Ocak 1955 Kahire : Kahire'ye tâyin edilmiş olan Büyükelçimiz Rıfkı Zorlu bu sabah Mısır başkanlık sarayında Başvekil Cemal Abdülnasır'a Dışişleri Vekilinin de bulunduğu bir merasimle itimatnamesini takdim .etmiştir. Büyükelçimiz başkanlık sarayına gelişinde muhafız kıtası tarafından selâmlanmış ve millî marşlar çalınmıştır. 4 Ocak 1955 Kahire : Türkiye'nin yeni Kahire Büyükelçisi Kıfki Zorlu «El Ahbar» gazetesine verdiği bir mülakatta şöyle demiştir: «Mısır ve Türkiye için geçmişte karşılıklı bir anlayışa mâni olan .engelleri ortadan kaldırmak zamanının artık geldiğini sanıyorum. Siyasî ve iktisadî tahada memleketlerimizin arasında yeni bir işbirliği devri başlamış bulunuyor.» Siyasî, askerî ve kültürel sahada yakında Türkiye ve Mısır arasında bir seri mübadelenin başlayacağını bildiren Büyükelçi, sözlerine son verirken Orta-doğu'nun başlıca iki meselesi olan Süveyş kanalının tahliyesi ve İran petrolleri meselelerinin halledilmiş olduğunu ifade etmiştir. 7 Ocak 1955 Washington : Başkan Eis,enhower, 84 üncü Amerikan kongresine gönderdiği birlik mesajının dış siyasete müteallik kısmında Türkiyeden de bahisle ezcümle şunları söylemiştir: "Geçen yıl zarfında dünyada sulhun idamesi, hürriyet ve adaletin temini yolunda ümide düşmeyi haklı gösterecek ilerleme kaydedilmiştir. Hür devletler son senelerde daha önce görülmemiş bir şekilde, hep birlikte kuvvetlerini arttırmışlardır. Dünyanın bu kısmındaki" devletlerin tarihî Caracas ve Sio konferanslarında olduğu gibi emperyalist komünizme kapılarını kapayıp, ekonomik bağlarını kuvvetlendirdikleri gibi, dünyanın diğer kısımlarındaki hür devletler de yeni birlik bağları ihdas etmişlerdir. Geçenlerde Türkiye ile Pakistan arasında imzalanmış olan andlaşmalar Orta-doğu'da artan bir kuvvetin teme-îini atmıştır. Anlayışlı yardımımız ile Mısır ile İngiltere, Yugoslavya ile İtalya ve İngiltere ile İran, aralarındaki tehlikeli ihtilâfları halletmiş bulunmaktadırlar. Türkiye Yunanistan ve Yugoslavya arasındaki ittifakla Akde-nizin güvenliği daha da sağlanmıştır. Batı Avrupadaki anlaşmalar Avrupanın ekonomik kuvvetini el altından yıkmış olan geçmişteki ayrılıkların yerini alacak birleşmelere zemin hazırlamıştır. Batı savunması nihayet Nato konseylerine müsavi haklara sahip demokratik bir memleket olarak, batı Almanyayı da dahil etmektedir. 14 Ocak 1955 Bağdad : Nafıa Vekilimiz Kemal Zeytinoğlu Bağdat'tan hareket ederken Irak'ta yaptığı görüşmeler ve alman neticeler hakkında Anadolu Ajansına şu beyanatta bulunmuştur: «Türkiye ve Irak hükümetleri, Fırat ve .Dicle nehirleri ile kollarından her iki memleketin de azamî istifade edebilmesi irm bu iki nehrin membalarından mansaplanna kadar umumî bir etüdün yapılmasını kararlaştırmışlardır. Bu etüd Türkiye hükümeti tarafından yaptırılacak, masrafları her iki hükümetçe karşılanacaktır. Suriye hükümeti de alâkalı bir devlet olarak anlaşma .esaslarını kabul ettiği takdirde bu faaliyete iştirak edebilecektir.» 15 Ocak 1955 . Paris : Avrupa iktisadî işbirliği vekilıev konseyi toplantısına iştirak etmek için Paris'e gitmiş bulunan Devlet Vekili Başvekil Yardımcısı Fatin Rüştü Zorlu, "Vekiller Konseyinin bugünkü toplantısında İtalya'nın kalkınma plânı müzakereleri sırasında yaptığı konuşmada teşkilâta dahil ve iktisaden az gelişmiş memleketlerin iktisadî inkişaflarının bütün Avrupa iktisadiyatında yardımcısı Fatin Rüştü Zorlu Türkiye'nin iktisadî sahada sağladığı gelişmenin daha da süratlendirilmesi için tetkiklerde bulunulmasını teklif etmiş ve bu teklif çok müsait karşılanmıştır. Avrupa iktisadî işbirliğine mensup bir heyet bu hususta incelemelerde bulunmak üzere yakın zamanda memleketimize gelecektir. .Diğer taraftan Devlet Vekili Başvekil Yardımcısı Fatin Rüştü Zorlu, bugün Paris'te Amerikan yabancı faaliyetler dairesi müdürü Harold Stassen ile yarım saat süren bir görüşme yapmıştır. Bu görüşmede Türk - Amerikan iktisadî işbirliği ve yardım münasebetleri üzerinde fikir teatisinde bulunulmuştur. 17 Ocak 1955 Almeria (İspanya) : Pamuk ve ay çiçeği tohumu nakletmekte olan »Nadir» adındaki Türk gemisi, ambarlarından birinde yangın çıkması üzerine Almeria limanına sığınmak mecburiyetinde kalmıştır. Liman itfaiyesi derhal müdahale ederek yangını söndürmeğe muvaffak olmuştur. Zarar vs ziyan miktarı henüz tespit edilmemiştir. 20 Ocak 1955 - Karaşi: Pakistan Başvekili Muhammed Ali, Türkiye Başvekili Adnan Menderes ile Irak Başvekili Nuri Said'e, Orta-doğu'nun bu bölgesinde istikrar ve emniyeti sağlamaya matuf bir işbirliği antlaşması aktetmeye karar vermelerinden dolayı tebriklerini bildiren1 birer mesaj göndermiştir. Pakistan Başvekili bu telgraflarında, bugün Pakistan Dışişleri Vekâleti tarafından yayınlanan resmî notada belirtilen görüş tarzını tekrarlamaktadır. 20 Ocak 1955 Londra : Türk - İngiliz ticarî münasebetlerini geliştirmek maksadiyle bir müddetten beri iki memleket temsilcileri arasında yapılmakta olan temasların bir anlaşma ile neticelenmiş olması İngiliz basınında geniş alâka uyandırmıştır. Anlaşmanın mahiyeti hakkında verdikleri malûmata ilâveten İngiliz gazeteleri yorumlarda bulunmakta ve iki memleketin ticarî münasebetlerindeki bu gelişmeyi memnuniyetle karşılamaktadırlar. Bu meyanda Times gazetesi, İngiltere'nin evvelce Brezilya ile imzaladığı ticaret anlaşmasiyle mukayese ederek yeni Türk - İngiliz anlaşmasını daha realist ve bilhassa istikbaldeki imkânları teşvik bakımından daha faydalı bulmaktadır. Bu anlaşmayı Türk piyasasını İngiliz ihracatçılarına yeniden açmak bakımından cesurane bir hamle şeklinde vasıflandıran Manchester Guardian ise İngiltere'nin Brezilya'dan sonra ilk defa Türkiye ile böyle bir anlaşma yaptığını v.e bu anlaşmanın daha büyük muvaffakiyetler sağlaması için İngilterenin Türkiye'den daha fazla mal alması gerektiğini bildirmektedir. Aynı mevzuda uzun bir yorumdan başka bir de başmakale yayınlayan Financial Times de anlaşmanın İngiltere hükümetinin ticarî politikasında yeni bir adım olduğunu kaydetmektedir. 23 Ocak 1955 Cenevre : Türkiyenin yeni İsviçre Büyükelçisi Faik Zihni Akdur, Türk - İsviçre derneğinin şerefine tertiplediği bir kabulde bulunmuştur. Bu kabulde İsviçredeki Türkiye Büyükelçilik erkânından başka birçok tanınmış İsviçreli şahsiyet te hazır bulunmuştur.. Türk - İsviçre derneğinin Başkanı yaptığı bir hitabede derneğin gayesinin iki memleket arasındaki münasebetleri daha sıkılaştırmak olduğunu belirterek Türkiye ve İsviçre münasebetlerinin bir tarihçesini yapmıştır. Münich : .Alman üniversitelerinin davetlisi olarak Münih'de bulunan İstanbul Valisi ve Belediye Reis Vekili Prof. Gökay'a bugün tıp fakültesi psikiyatri dershanesinde yapılan bir merasimle fahrî doktorluk payesi tevcih edilmiştir. Merasime Üniversite profesörleri, akademik kıyafetler ile iştirak etmişler, Türk kolonisi, basın mensupları da hazır bulunmuşlardır. 2. Dünya Harbine tekaddümeden yıllarda Ankara Tıp Fakültesinde hizmet görmüş olan Münih Üniversitesi Rektörü Prof. Marchionini tarafından söylenen açılış nutkundan sonra Prof. Gökay Türk - Alman kültür münasebetleri hakkında alâka ila karşılanan bir konferans vermiştir. Prof. Gökay son asrın müsbet ilim görüşleri ile perçinlenen Türk - Alman kültür münasebetlerinin tarih zaviyesinden bir tahlilini yapmış, bunların XVI. asra kadar kök saldığını, büyük Türk imparatoru Kanunî Sultan Süleyman tarafından kabul edilen Alman âlimi Rusbeck'in yazdığı Türk mektupları adlı eseriyle o zamanki garp dünyasına getirildiğini belirtmiş; ve bu güne kadar varan tıp, askerlik, tarih, teknik, ziraat, fen jeoloji, meteoroloji ve diğer ilim şubelerindeki münasebetleri misallerle göstermiş ve iki memleketin çok derin .tarihî bağlarına işaret etmiştir. Bilhassa. Türk -Alman tababet çalışmaları üzerinde duran Vali, hocası meşhur Kraeepelin' in psikiyatri'yi müsbet bir ilim haline getirdiğini, psikoloji sahalarında ilk eksperimental laboratuarın Birinci Dünya Harbinde İstanbul darülfünunda kurulduğunu, 1923 te de Dr. Kraepelin'den ikinci defa edindiği tecrübelerle kendisi tarafından Toptaşında tesis edildiğini bildirmiştir. Son defa yapılan yüksek mektepler rekorunda İstanbul ve Ankara üniversitelerinde Türk - Alman işbirliğini hatırlatan Prof. Gökay Türkiye tıp kültür uzmanlarından mühim bir kısmının bugün Alman üniversitelerinde vazifeli bulunmalarının dostluk hislerinin kuvvetlenmesi yolunda müsbet ve hayırlı bir âmil olarak telâkki edileceğini söylemiştir. Büyük mütefekkir ve insanlık dostu Goethe'nin bir sözünü ve eserlerindeki fikirlerini inceliyen Vali, bu dahinin dünyanın atisini en iyi şekilde gördüğünü ve büyük Alman Kralı Frederik'in zamanından beri daima dostane bir gelişme takib eden Türk - Alman, münasebetlerinin sağlam temellere istinat .ettiğini ifade ederek Türk ve Alman milletleri arasındaki yeni temasları belirtmiştir. Prof. Gökay sözlerini kendisine tevcih edilen ilmî payeye teşekkür ederek ve-Türk - Alman ilim ailelerine de saadet dileyerek bitirmiştir. 24 Ocak 1955 Atina : Basın Yayın ve Turizm Umum Müdürü Dr. Muammer Baykan, Pariste toplanacak olan Nato haberlesme siyaseti konferansına iştirak etmek üzere buradan ayrılmadan evvel Atinada turizm teşekküllerini tetkik etmiş, ali kalı şahıslarla temaslarda bulunmuş ve muhtelif tesisleri; gezmiştir. Dr. Muammer Baykan Paristen, La Haye, Londra, ve Bonn'a gidecektir. 25 Ocak 1955 Zonguldak : Ereğli Kömürleri İşletmesinin Gelik ocağında bir grizu infilâkı neticesinde vuku bulan müessif kaza hakkında mahallinden aldığımız mütemmim malûmata nazaran saat 23 e kadar durum şöyledir: Göçük kısmın temizlenmesiyle vefat eden vatandaş sayısı 50 yi bulmuş, yaralı olan 19 vatandaş işletme hastahanesinde tedavi altına alınmıştır. Kayıp vatandaş sayısı 11 dir. 26 Ocak 1955 Kudüs : Bugün İsrail meclisinde Türk - Irak Paktı hakkında sol cenah partilerinin sordukları sorulan cevaplandıran İsrail Başvekili Moşe Şaret, «Orto-doğu'da İsrail'in iştiraki olmadan meydana gelen tedafüi mahiyetteki anlaşmalar, bu bölgede siyasî ve askerî muvazeneyi "İsrail'in aleyhine olarak bozmaktadır» demiştir. İsrail Başvekili, 12 ocakta "Bağdad'da Türk - Irak anlaşması hak-.kmaa neşredilen resmî tsbliğin İsrail için endişe tevlid edecek bazı unsurlar ihtiva ettiğini söylemiştir. Bundan sonra, Moşe Şaret. bu hususta fazla telâşa düşülmemesini, bu alanda endişeyi giderek bazı noktalar bulunduğunu, nitekim. Türk - İsrail dostluğu hususunda muhtelif zamanlarda belirtilmiş tezahürler mevcut olduğunu ve Türkiyenin, müteaddit defa, başka memleketlerle yapılacak olan dostluğun bunlardan zedelerim iveceği hakkında teminat vermiş olduğunu sözlerine ilâve etmiştir. Londra : İngiltere Yakıt ve Enerji Vekili Geoff-rey Lloyd bugün Türk hükümetine gönderdiği bir mesajda Zonguldak maden ocaklarından birinde vuku bulan. müessif kazadan dolayı İngilterenin duyduğu teessürü belirmiştir. Londra : İngiltere millî kömür sanayi Başkanı Sir Hubert Houldsworth Türkiye'deki Ereğli Kömürleri işletmesi Umum Müdürüne bir telgraf göndererek Zonguldaktaki grizu felâketinde ölenlerin ailelerine en içten teessür ve taziyetlerini bildirmiştir. 27 Ocak 1955 Ankara : Başvekil Adnan Menderes, bugün saat 18.30' da İtalyan Büyükelçisi Ekselans Comte Luca Pietromarchi'yi. saat 19 da Yugoslav Büyükelçisi Ekselans Miso Paviceviç'i, saat 19.30' da İsrail Elçisi Ekselans Maurice Fisher'i, saat 20 de Yunan Büyükelçisi Ekselans Jean Kalergis'i Başvekâlette kabul etmiştir. Bu kabul esnasında Hariciye Vekili Prof. Fuat Köprülü, Hariciye Vekâleti Umumî Kâtibi Büyükelçi Muharrem. Nuri Birgi hazır bulunmuştur. Yugoslav Büyükelçisi, görüşmesi sonunda Zonguldaktaki grizu faciası münasebetiyle hükümetinin, hükümetimize ve felâketzedeler ailelerine, samimî taziyetlerini resmen ifade eylemiştir. 28 Ocak 1955 Ankara : Başvekil Adnan Menderes bu sabah saat 10 da Pakistan Büyükelçisi Ekselans Mian Aminuddin'i Başvkâlette kabul etmiştir. Ankara : Başvekili Adnan Menderes bugün saat 2 de "Ürdün Büyükelçisi Ekselans Şerif Abdülmecit Haydar'ı Başvekâlette kabul etmiştir. Bu kabulde Başvekil yardımcısı Devlet "Vekili Fatin Rüştü Zorlu, Hariciye Vekili Prof. Fuat Köprülü ve Hariciye Vekâleti Umumî Kâtibi Büyükelçi Muharrem Nuri Birgi hazır bulunmuşlardır. Ankara :
" Başvekil Adnan Menderes bugün saat 12.30 da İngiliz Büyükelçisi Ekselans Sir James Bowker'i Başvekâlette kabul etmiştir. Bu kabulde Başvekil Yardımcısı Devlet Vekili Fatin Rüştü Zorlu, Hariciye V-skili Prof. Fuat Köprülü ve Hariciye Vekâleti Umumî Kâtibi Büyükelçi Muharrem Nuri Birgi hazır bulunmuşlardır.
Kahire : Türkiyenin Kahire Büyükelçiliği bugün Mısır basınında çıkan iki haberi yalanlamıştır. Birinci yalanlama bir israil askerî heyetinin Türkiye'ye davet .edildiği yolundaki haber, diğeri de " Türk hükümetinin Mısır'a mutasavver Türk - Irak Paktına katılmasını teklif ettiğine dair olan haber hakkındadır. Büyükelçilik birinci yalanlamasında şöyle demektedir: «Mısır basını, Türkiye ile İsrail arasında aktolunan bir antlaşma1 gereğince, bir İsrail askerî heyetinin pek yakında Türkiyeye giderek kara ve hava üslerini ziyaret edeceği ve yapılacak manevraları takip edeceği yolunda bir haberi ısrarla yaymaktadır. Türkiye Büyükelçiliği tamamen asılsız olan bu haberi yalanmaya yetkili kılınmıştır.» " Büyükelçiliğin ikinci yalanlamasında .da şöyle denilmektedir: «Mısır gazeteleri birkaç günden beri, Türk hükümetinin mutasaer Türk - Irak Pakma katılmasını Mısır'a teklif ettiği yolunda bir haber yayınlamaktadırlar. Mutasavver pakt bütün Arap memleketlerine açık olduğundan, buna iştirak etmesi için herhangi bir memlekete hususî bir davette bulunulması bahis mevzuu olamaz. Bu sebepten Türkiye Büyükelçiliği, tamamen asılsız olan bu haberi yalanlamaya yetkili kılınmıştır.» 30 Ocak 1955 Bağdat: Dün gece saat yarımda Bağdat Büyükelçiliğimizde bir dinamit patlatılmış ve bunun neticesinde birkaç canı kırılmıştır. Başkaca insan ve mal kaybı yoktur. Bunun komünist tahrikçiler tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır. Irak hükümeti, muhtelif partilere mensup liderler ve müstakil siyasî zevat tarafından bu vak'adan dolayı beyanı teessüf edilmiş ve sempati tezahüratında bulunularak Türk - Irak dostluğuna ve anlaşmalına olan itimad ve bağlılıkları ifade olunmuştur. 31 Ocak 1955 Ankara : Hariciye Vekâletinden tebliğ edilmiştir: Türkiye ve Arjantin hükümetleri, Ankara ve Buenos-Aires'deki elçiliklerini karşılıklı olarak, Büyükelçiliğe yükseltmeğe karar vermişlerdir. Bu karar 1 şubat 1955 tarihinden itibaren meriyete girecektir. Roma : İtalyan basını, Başvekil Adnan Menderes ile Dışişleri Vekili Prof. Fuat Köprülü'nün Roma'da samimiyetle karşılanacaklarını belirtmekte ve İtalyan - Türk müzakereleri sırasında ele alınması muhtemel meseleleri yorumlamaktadırlar: Muhafazakâr «.İl Globo» bu mevzuda şöyle demektedir: «Türkiye Başvekili Adnan Menderes'in İtalya'yı, Türk -Yunan - Yugoslav paktına katılmaya davet etmeyi tasarladığı yolundaki söylentiler çok ilgi çekicidir. Bununla beraber, bu yolda hakikî bir davet pakt üyesi devletlerden yalnız biri tarafından değil, bütün üyeler adına yapılmalıdır. Bunun için de, önceden bazı endişelerin, bazı çekingenliğin ortadan kaldırılması gerekir. Mamafih bu, İtalyan Balkan Paktına katılması ihtimalinin tetkik ve müzakere edilmiyeceğini ifade etmez. Kalyanın Balkan paktına girmesiyle bir taraftan İtalya, Türkiye, Yunanistan ve Yugoslavya arasında ve diğer taraftan da Brüksel ve Paris anlaşmalarının imzacıları arasında doğrudan doğruya bir temas tesisi sağlanacaktır. İtalya bu iki zinciri bağlıyan halka olacaktır. Şimdi Triyeste meselesi halledilmiş olduğundan, bu tasarının tahakkuku mümkündür. » Aynı gazete Arap memleketleriyle münasebetler mevzuuna temas ederek şunları yazmaktadır: Ankara hükümeti gayet faal bir dış politika takip etmektedir. Irak ile varılan son anlaşma, Irak'ın, Sovyetler Birliği ile münasebetlerini kesmeye gidecek derecede katiyetle batılıların safında cephe aldığını ispat etmektedir... Türkiye daha umumî olarak, hem batıya (Balkan Paktı, batı Avrupa Birliği, Nato) ve h.em de güney doğuya firak, Pakistan, vesaire) bakmaktadır.» Gazete İtalya ile Türkiye'nin iktisadi. münasebetleri mevzuuna da temas ederek, «Menderes ile Köprülü'nün hâlen cereyan etmekte olan ticarî müzakereler her hangi bir müdahalede bulunmalarına lüzum kalmayacağını» ileri sürmektedir. Diğer taraftan «Messaggero» da (mutedil) şunları yazmaktadır: «Yarın buraya gelmeleri beklenen iki yüksek şahsiyeti, bu iki Akdeniz memleketi arasındaki yeni ve müstakar münasebetlerin, başlıca vasıflarını teşkil. eden büyük samimî ve canlı işbirliği arzusu ile karşılaşacaklardır. Menderes ve Köprülü buraya, Türk siyasetimin teşebbüs sahasını genişlettiği ve dünyanın ilgisini üzerine çekmeğe başladığı bir sırada gelmektedirler.» 14 Ocak 1955 Beyrut : 'Başvekilimiz Adnan Menderes ve heyetimizi hâmil uçak saat 17. de Beyrut'a gelmiş, hava meydanında Başvekil .Sami Sulh, Hariciye Vekili Alfret Nakkas, sivil ve askerî erkân ile Elçimiz ve "Elçilik erkânı tarafından karşılanmış, "bir askerî kıta selâm resmini ifa etmiştir. Bando İstiklâl Marşı ile Lübnan marşını çalmıştır. Hava alanından kortej ".halinde Riyaseti Cumhur sarayına gidilmiş, orada da askerî törenle karşılanmıştır. Lübnan Reisicumhuru Camii Chamoun Başvekilimizi kabul etmiş ve samimî "bir görüşme yapılmıştır. Bu akşam .Başvekilimiz şerefine Reisicumhur bir .akşam ziyafeti vermektedir. "Yarın Başvekil ve Hariciye Vekili ziyaret edilecek ve fikir teatilerinde bulunulacaktır. 16 Ocak 1955 . Beyrut: Başvekilimiz Adnan Menderes ve heyetimiz bu sabah otomobillerle Baalbek'e gitmiş ve harabeleri gezmiştir. Yol boyunca kasabalardan geçilirken Başvekilimize samimî tezahüratta bulunulmuş ve bilhassa Baalbek harabelerinde toplanan Baalbek'liler Başvekilimiz 'hararetle alkışlamışlardır. Başvekilimiz.Adnan Menderes ve heyetimiz arası, sayfiye oteline inmişler ve "burada Lübnan Hariciye Veziri ve "Hariciye erkânı 51e musahabelerde bulunmuş. Bu akşam Elçiliğimizde bir yemek verilecektir. Yemekte Lübnan Reisicumhuru, Başveziri ve diğer vezirler hazır bulunacaktır. Beyrut : Beyrut gazeteleri Başvekilimiz Adnan Menderes'in ziyareti haberlerine ve Bağdat tebliğinin akislerine geniş sütunlar tahsis etmektedir. Bazı gazeteler Bağdad tebliğinde münderiç pakta iltihak daveti aleyhinde fikir yürütmekte iseler de, gazetelerin ekserisi Türkiye ile Arap memleketleri arasındaki temaslardan ve realitelere dayanan dostluktan memnunluklarını ifade etmektedirler. Gazeteler, Bağdat tebliğinin Orta-Doğu Arap dünyası siyasetinde yeni bir devre açmış olduğunda müttefiktirler. El Hayat» gazetesi, Şam'da ve Halep'te vukua gelen bazı lise talebesi tezahürlerini bahis mevzuu ederken, başlığında bu gibi hareketleri takbih etmekte, akıl ve mantıkla hareket olunması temennisini izhar ederek, Türkiye'nin Arap dünyasında ağır basan ve göz önünde tutulması gereken bir mevkii bulunduğunu belirtmektedir. Gazeteler, Şam meclisinde müzakereler sırasında solcu mebuslara " cevap veren Suriye Hariciye Vezirinin Türkiye ile dost geçinmek siyasetine devam edileceği mealindeki beyanatına ayrıca yer vermiş bulunmaktadır. Lübnan .gazeteleri sureti umumiyede Türk-Arap münasebetlerini ve Bağdat tebliğinin akislerini realist ve tarafsız bir görüşle ele almakta, tam mânasiyle vaziyetten haberdar olmadan, meselâ Mısırda olduğu gibi, derhal Bağdad tebliği aleyhinde bir durum alınmasının katiyen doğru bulunmadığını kaydetmektedir. «El Hayat» gazetesi, başmakalesinde şöyle diyor: «Bağdatla Ankara arasındaki yaklaşma bizim için çok büyük ve ehemmiyetli bir hâdisedir. 40 sene süren ayrılıktan sonra yeni bir devre başlıyor. Türk-Arap milletleri arasındaki bağları inkâr edemeyiz. Ancak, çok kuvvetli itazyikler yapılması üzerinedir, ki, Türkiye ile Arap Orta-Doğusu arasında manialar dikebilmişür. Araplarında, Türklerin de mesul bulundukları bazı hatalar yapılmıştır. Fakat bugün hâlâ bu maziye bakmak gülünç olur. Müşterek mesuliyetlerimizi daha iyi teminat altına almak için objektif tarzda düşünmek mecburiyetinde bulunduğumuz bir istikbalde samimî ve sıkı bir işbirliğini niçin derpiş etmiyelim? Her iki tarafın da üzüntülü bir vaziyeti ortadan kaldırmak için samimî gayretler sarfetmesi ve çok daha dostane bir iklim hazırlaması lâzımdır. Türk Başvekilini böyle bir ümitle karşılıyoruz ve Bağdad'a, Şam'a ve Beyrut'a yaptığı ziyaretlerin semereli yeni bir işbirliği devresinin başlangıcı olmasını temenni ediyoruz.» «Beyrut» gazetesinin de fikri; aynıdır.
Maziyi unutmak lâzım geldiğini kaydeden bu gazete şöyle diyor: «Siyasette dostluk veya düşmanlık diye mücerret mefhumlar mevcut olamaz. Milletleri yaklaştıran veya uzaklaştıran yalnız menfaatlerdir. Türk ve Arap milletleri arasında çok kuvvetli bağlar da. mevcuttur. Türkiye ile Lübnan arasında ayrıca hiçbir hâdise de münasebetleri zedelemiş bulunmamaktadır. Bu;, vaziyette niçin bu komşuluğu göz önünde tutmayalım ve Arapların ve Türklerin yüksek menfaatlerini temin edecek açık bir işbirliğinden istifade etmeyelim? Şurasını unutmayalım ki, Orta-Doğunun müdafaası mesuliyeti, Arap milletlerine olduğu kadar, Türk milletine de terettüt eder.» 17 Ocak 1955 Beyrut; Bugün Öğleden evvel ve öğleden sonra iki uzun Türk-Lübnan toplantısı yapılmıştır. Bu toplantılarda iki memleket Başvekilleri ile Hariciye Vekilleri. Hariciye Umumî Kâtipleri ve Elçileri hazır bulunmuşlardır.
14 Ocak 1955 Şam : Başvekilimiz Adnan Menderes'le Hariciye Vekilimiz Prof. Fuat Köprülü'yü ve heyitimizi Bağdattan Şam'a getiren uçak mahallî saatle 12'de Mezze hava meydanına inmiştir. Başvekilimiz: Adnan Menderes ve heyetimiz âzası meydanda Suriye Baş-veziri Faris El ) <Kuri3 Hariciye Veziri Feyzi Attasi, Münakalât ve Nafıa Veziri Fahir Keyyali, Suriye'nin Ankara Büyükelçisi Kâzım El Cezain ile Riyaseticumhur Umumî Kâtibi, Başvezaret ve Hariciye Umumî Kâtipleri vesair Suriye erkânı ile maslahatgüzarımız İsmail Soysal ve sefaret erkânı tarafından karşılanmıştır. Karşılamaya gelenler arasında eski Başvezirlerden Hasan Hâkim ve Zühtü Barazî de bulunmakta idi. Bir askerî Başvekilimize selâm resmini ifa etmiş ve bando İstiklâl Marşı ile Suriye millî marşını çalmıştır. Takdim merasiminden sonra biri kortej halinde Şam'a Cumhuriyet kasrına hareket edilmiştir. Kortej Şam şehrine girmesinden itibaren çarşı, meclis önü, Salihiye caddesi ve Nazım Paşa caddesi yolunu takip etmiş, böylece 25 dakikada Muhacirin mahallesindeki Cumhuriyet sarayına girmiştir. Yollar çok kalabalıktı. Halk Suriye Başveziri ile beraber bir tarafında Türk, diğer tarafında Suriye bayrağını taşıyan bir otomobilde bulunan Başvekilimizi yer yer alkışlamakta idi. Cumhuriyet sarayında Başvekilimiz, Hariciye ve Nafıa Vekillerimizle heyetimiz âzası hususî defteri imzalamışlar, bunu müteakip yukarı kata çıkarak: Suriye Reisicumhuru Ekselans Haşim El Attasi tarafından kabul edilmişlerdir. Başvekilimiz, heyetimizin azasını teker teker Reisicumhura takdim etmiş;, bunu müteakip Suriye Reisicumhuru Türkçe olarak kısa bir hitabede bulunarak ezcümle şöyle demiştir:
Memleketimizi ziyaret etmekte olduğunuzdan dolayı çok memnun ve bahtiyarım. Türk ve Arap, islâmiyetin zu--hurundanberi her zaman beraber yanşamış, aynı medeniyete hizmet etmiş, aynı medeniyeti beraberce meczetmiş-tir. İki' kardeş kavuştuğu zaman nasıl bir meserret hâsıl olursa, bende de-simidi o meserret hâsıl olmuştur.» Başvekilimiz Adnan Menderes Reisicumhurun hitabesine cevaben şöyle demiştir: "Memleketinizi ziyaretten dolayı büyük bahtiyarlık duymaktayız. Zâtı devletlerinin bu güzel sözleriniz bahtiyarlığımızı çok daha fazlalaştırmıştır. A-sırlarca beraber yaşamanın aramızda tesis ettiği bağlar, müşterek vicdanî inanışlar, müşterek hayat ve tefekkür tarzı, iki memleketin kolayca anlaşmasını mümkün kılacak mahiyettedir. Eğer bu ziyaretimiz bu yolda bir adım teşkil ederse, bundan memnuniyetimiz; çok büyük olacaktır. Reisicumhurumuz Celâl Bayar'ın zâtı devletlerine selâmını getirmiş olmakla mübahiyim. Tek teessüf ettiğim nokta, sadece bu ziyaretimizin kısa olacağıdır. Bunu da inşallah zamanla telâfi ederiz.» Bunu Reisicumhur ile Başvekilimiz ve heyetimiz âzası ile Suriye devlet adamları arasında kısa bir hasbıhal takip etmiş, kahveler içilmiş, bilâhare görüşmelere başlanılmıştır. Suriye tarafından Reisicumhur. Baş-vezir, Hariciye ve Nafıa Vezirleriyle, "Hariciye Umumî Kâtibi ve Suriye'nin Ankara ve Bağdat Elçileri, Türkiye tarafından da Başvekilimiz, Hariciye ve Nafıa Vekillerimiz, Hariciye Umumî Kâtibimiz, Bağdad Büyükelçimiz ve Şam maslahatgüzarımız iştirak etmiştir. -Görüşmeleri müteakip Başvekilimiz Adnan Menderes ve heyetimiz âzası Suriye Reisicumhurunun öğle yemeğinde bulunmuşlardır. "Başvekilimiz v.e heyetimiz âzası saat 16.30'a doğru uçakla Beyrut'a hareket edecektir. Şam : Başvekilimizin ve heyetimizin Suriye'yi ziyareti hakkında kendisine sorulan suallere Suriye Hariciye Veziri Fevaj Attasi bugünkü gazetelerde çıkan şu cevabı vermiştir:
«Biliyorsunuz ki. bugünkü Türkiye Başvekili ve Hariciye Vekiliyle bsrs-berlerindeki bazı siyaset ve matbuat mensupları bir Arap memleketi - başkentine dostluk ziyareti yapıyorlar. Bugün de Bağdattan kalkıp diğer bir kardeş memlekete yani Lübnana gidiyorlar. Bağdattan Beyruta uçarken Suriye'nin üstünden mutlaka geçmeleri de tabiidir. Bunun için Suriye'nin toprağında ve ahalisinin gönlünde kökleşmiş bir Arap ananesine uyarak kendilerini Şam'a davet ettik. Bundan başka, Türkiye aynı zamanda bir doğu memleketidir. Doğulu olmasıyla beraber îman taşıyan bir memlekettir. Bizimle onun arasında komşuluk ve yüzlerce kilometrelik müşterek hudut vardır. Bu sebeple aramızda tatlılıkla idare olunması lâzım bazı münasebetlerin vücuda getirilmesini icap ettirmektedir. Ben o kanaattayım ki, Türkiye Cumhuriyeti ile iyi anlaşmalara dayanan münasebetler yapmak-lığımız dış siyasetimizde takibi lâzım gelen hakimane tedbirlerdendir.» 30 Ocak 1955 Roma: İtalyan resmî kaynaklarından bildirildiğine göre Türkiye Hariciye Vekâleti Umumî Kâtip Muavini Melih Esen bel'in başkanlığı altındaki bir Türk heyetiyle bir İtalyan heyeti arasında Roma'da bir haftadan beri cereyan eden müzakere neticesinde Türkiye ile İtalya arasında bir ekonomik ve teknik işbirliği anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşmalar .gereğince İtalya Türkiye'ye sınaî teçhizat verecek ve bunların bedelleri malzemenin şevkinden itibaren dört sene zarfında muayyen taksitlerle ödenecektir. Ankara : Türkiye ile İtalya arasında iki gün evvel Ankara'da imzalanan ticaret ve ariyelerin tasfiyesine ait anlaşılamaya zamimeten bu anlaşmada derpiş olunduğu veçhile iki memleket arasında iktisadî işbirliği ve İtalya'nın Türkiye'ye 25 milyon dolar tutarında mal ihracına kredi garantisi vermesine mütedair bir anlaşma Romada cumartesi günü saat 22.30'da imzalanmıştır. . Roma : Bağımsız «Giorcıale D'İtalia», Türkiye Başvekili ile Dışişleri Vekilinin Roma ziyaretine hasrettiği bir yorumunda şunları yazmaktadır; Türkiye, Orta-Doğunun istikrarsız zemini üzerinde, bir güvenlik unsuru ve çok faal bir eleman olarak yükselmektedir. «Biri Balkanlarda ayrıca bir nüfuz sağlamış olan iki Akdeniz memleketi arasında sadece bir protokol ziyareti mevzuu olamaz» diyen muharrir Türkiye politikasının dinamik vasfına,. Türk inkılâbının gelişmesine işaret etmekte ve Ankara diplomasisi Atlantik ittifakının Akdeniz kanadını teşkil eden bir memleket sıfatiyle durumunu kuvvetlendirmek için giriştiği diplomatik hareketi belirtmektedir. Gazete, ayni zamanda, Türkiye-İtalya görüşmelerinin Atlantik çerçevesi içinde cereyan edeceğini ve bu müzakerelerde görüş teatisi için enteresan maddeler bulunacağını yazmaktadır. Liberal temayüllü «Le Tempon gazetesi başmakalesinde şunları yazmaktadır: Milletlerarası durum çok dikkate şayan olduğundan yapılacak müzakerelerin, daha geniş bir mahiyet almak üzere protokol dairesinin dışına çıkmaması imkâsızdir. Roma ve Ankara tam mutabakat halinde hareket etmeğe alışmışlardır, binaenaleyh görüşlerini, Atlantik ittifakı dairesinde, hakikatlere intibak ettireceklerdir. Gazete Arap birliğinin yedi memleket temsilcilerini, Şam ve Kahire hükümetlerinin arzu -ettiği uzak durma formülünden ayırmaya muvaffak olmuş olan Türk diplomasisinin tesirliliğine işaret etmekte ve şunları ilâve eylemektedir: İtalyan diplomasisi, Arap memleketleriyle dostluk siyaseti gütmekle beraber, Batı müdafaasında bu derece ileri bir durumda bulunan Türkiye'nin, daha geniş, daha organik ve daha müessir bir sistemi tahakkuk ettirmek arzusunun meşruiyetini de .elbette ki teslim edecektir. 31 Ocak 1955 Roma : "Başvekilimiz Adnan Menderes ile Hariciye Vekili Prof. Fuat Köprülü'nün Roma'ya muvasalatlarını manşet halinde belirten mutedil temayüllü «Messâgero» gazetesi bu sabahki nüshasında hükümet başkanımızın bu ziyareti .hakkında neşrettiği makalede şunları yazmaktadır: «İki mümtaz Türk dsvlet adamının Roma'yı ziyaretleri, 1953 yılı kasım ayında o zaman Başvekil bulunan M. Guissepp.e Pella'nm Türkiyeyi ziyaretinin iadesinden daha da başka bir mâna taşımaktadır. Bu ziyaret her iki millet arasındaki münasebetlerin takviyesinde yeni bir devrenin başlangıcını göstermektedir. Son günlerde Ankara'da imzalanmış olan anlaşma, bu münasebetlerin iktisadî sahadaki mes'ut inkişafının kat'î bir delilini vermiştir. Siyasî sahaya gelince, Türkiye ile İtalya arasındaki münasebetler fevkalâdedir ve "bundan daha iyi de olamaz. Bu hususta, Türkiye'nin Atlantik camiasına alınması hususunda İsrar eden ilk devletin İtalya olduğunu hatırlatmak kâfi değil midir?" «Messagero» makalesine devamla diyor ki: Diğer taraftan Balkan Paktı'nın İtalya'ya teşmili hususunda Türkiye'nin arzusu malûmdur. Şayet muhtelif sebepler dolayısiyle ki bunlar arasında Yugoslavya ile İtalya arasındaki anlaşmanın pek yeni bir tarihte olması keyfiyeti mevcuttur bu arzu şimdilik tahakkuk edemezse de, Türkiye'nin memleketimize karşı duyduğu sempati ve itimat hislerinin bir delilini teşkil etmektediri.» «.Messagero» gazetesi makalesini şöyle bitiriyor: «Bütün bunlar Scelba ve Martlno ile Menderes ve Köprülü arasında cereyan edecek diplomatik müzakerelerin ehemmiyetini gayet iyi belirtmektedir. Bu müzakerelerde her iki devlet adamları sadece iki memleketi müştereken alâkadar eden meseleleri değil, fakat aynı zamanda bugün mevcut beynelmilel en belirli mevzuları da gözden geçireceklerdir.» Roma : Başvekilimiz Adnan Menderes ve Hariciye Vekilimiz Prof, Fuat, Köprülü bu sabah İtalya Riyaseticumhur sarayına gitmişler ve defteri mahsusu imzalamışlardır. Başvekilimiz ve Hariciye Vekilimiz ile refakatlerindeki heyet daha sonra meçhul asker âbidesine giderek saygı duruşunda bulunmuşlar ve âbideye çelenk vazetmişlerdir. Başvekilimiz ve Hariciye Vekilimiz meçhul asker âbidesine geldiklerinde merkez kumandanı general Alber tarafından karşılanmışlardır. Bir ihtiram kıt'asi selâm resmini ifa etmiş ve bando Türk ve İtalyan millî marşlarını çalmıştır. Başvekilimiz Adnan Menderes ve Hariciye Vekilimiz Fuat Köprülü Venedik meydanında toplanmış bulunan kalabalık halkın alkışları arasında meçhul asker âbidesinden ayrılmışlar ve Başvekâlete giderek İtalyan Başvekili Mario Scelba'yı ziyaret etmişlerdir. Bu ziyaretten sonra İtalya Hariciye Vekili Gaetano Martino'yu ziyaret eden Başvekilimiz ve Hariciye Vekilimiz bu gün önleyin İtalyan Reisicumhuru Luigi Einaudi tarafından kabul edileceklerdir. ' Roma : İtalyan Hariciye Vekâleti tarafından yayınlanan siyasî bültenin son sayısında memleketimizin dünya siyasetinde oynadığı mühim rol ve işgal ettiği stratejik durum belirtilmiştir. Bülten Türkiye'nin hem doğu Avrupa, hem de Orta-doğuyu temsil edecek vaziyette olduğunu yazmakta ve şöyle demektedir: «Türkiye'nin dış siyaseti iki istikamette muvazi olarak ilerlemekte ve gelişmektedir. Türkiye, doğu Avrupa'daki toprakları dolayıslyle Avrupa siyasetine katılmakta ve faal bir rol oynamakladır. Asya'daki toprakları dolayısiyla Türkiye, batı ile Orta ve yakın doğu arasında bir bağ vazifesini görmektedir. Bu iki kollu dış siyasetin birinci kısmının neticesi, Türkiye'nin Nato'ya imzası ve kuzey Atlantik Paktı cemisema dahil memleketler arasında Avrupanınve bütün hür dünyanın müdafaasını takviye etmek için yapılan ralişmalara 'katılmasıdır.» "Türkiye'nin Orta-doğu'daki rolü ile ilgili olarak bülten.bir müddet evvel batı devletlerinin iştirakiyle bir Orta-doğu savunma sistemi kurulması hususundaki teşebbüsleri hatırlatmaktadır. Bültene nazaran şayet bu teşebbüsler bir netice verseydi Türkiye ve Mısır Orta-doğu savunmasının kuzey ve güneyindeki iki lideri vaziyetinde olacaktı. Fakat bu tahakkuk edemedi. Türkiye Başvekilinin Irak'a yaptığı ziyaret neticesinde, Türkiye ile Irak arasında Orta-doğuda istikrarın temini ve bir tecavüz vukuunda iki memleketin birbirine yardım etmesi gayesiyle bir anlaşma imzalanmasına karar verildi. Bu, Adnan Menderes'in ziyaretinin mantıkî bir neticesiydive hayret uyandırmamalıydı. İtalyan Hariciye Vekâletinin bülteni yazısına devamla, Türk - Irak paktının batılı devletlerde çok büyük memnuniyetle karşılanmasına mukabil, Orta-doğu'da itirazlara yol açmasının müessif olduğunu belirtmektedir. Yoruma şöyle devam edilmektedir: Mısır'ın ileri sürdüğü itirazlar ve takındığı menfî tavır, yalnız Arap devletleri arasında değil aynı zamanda Arap memleketlerinin içinde gerginlik yaratabilir ve ilgililerin hepsi için zararlı olabilir. Bu vaziyet karşısında, Orta-doğu bölgesindeki diğer bir memleketin Pakistan'ın Türk - Irak paktını memnuniyetle karşılaması çok sevindirici bir haberdir. Muhakkak olan bir cihet varsa o da Türkiye'nin Orta-doğu siyasetinin ilk meyvelerini vermeğe başlamış olmalıdır. »
Roma : İtalya Başvekili Mario Scelba bu sabah Başvekilimizle Hariciye Vekilimizin kendisini ziyaretleri sırasında Reisicumhur Luigi Einaudi adına Başvekil Adnan Menderes ve Hariciye Vekili Prof. Köpürülü'ye İtalya Cumhuriyeti Liyakat Nişam'nın büyük haç rütbesini tevcih etmiştir. Başvekilimiz Adnan Menderes'e ayrıca, Asya kültürü sahasında dünyaca tanınmış bir mütehassıs olan Prof. Giuseppe Tucci tarafından Tibet parşömeni üzerine yazılmış ve tersim edilmiş ve İtalyan devlet matbaasınca yayınlanmış bulunan üç ciltlik bir eser de hediye olunmuştur. Roma : Başvekilimiz Adnan Menderes ve Hariciye Vekilimiz Profössör Fuat Köprülü bugün saat 13' te İtalya Reisicumhuru Liugi Einaudi tarafından Quirinal sarayında kabul .edilmişlerdir. Bu kabulde İtalya Reisicumhuruna Refikası bayan Einaudi de refakat etmekte idi. Takdim merasiminden sonra yapılan kısa bir sohbeti müteakip İtalya Reisicumhuru ve bayan Einaudi misafirlerini öğle yemeğine alıkoymuşlardır. Bu yemekte Başvekilimiz ve Hariciye Vekilimizden başka refakatler indeki heyet âzası, Roma Büyükelçimiz Cevad Açıkalın, İtalya Başvekili Mario Scelba, Hariciye Vekili Gaetano Martino, İtalya Ayan v.e Mebusan Meclisi Reisleri, Riyaseticumhur Umumî Kâtibi, Hariciye Vekâleti Siyasî İşler Dairesi Umum Müdürü ve Roma Belediye Reisi hazır bulunmuştur. Roma : Türk - İtalyan görüşmeleri bugün öğleden sonra mahallî saatle 17 de açılmıştır. Başvekilimiz Adnan Menderes ve Hariciye Vekilimiz Prof. Fuat Köprülü İtalya Başvekili Mario Scelba ve Hariciye Vekili Gaetano Martino ile dünya meseleleri hakkında umumî bir görüşmede bulunmuşlardır. Bu görüşmelerde Başvekilimiz ve Hariciye Vekilimizden başka Hariciye Vekâleti Umumî Kâtibi Büyükelçi Nuri Birgi, Hariciye Vekâleti İktisadî İşbirliği Teşkilâtı Umum Müdürü Elçi Melih Esenbel ile Roma Büyükelçimiz Cevat Açıkalın ve İtalya Hariciye Vekâleti Umumî Kâtibi Büyükelçi Rossi Longhi, Hariciye Vekâleti Siyasî İşler Dairesi Umum Müdürü Magistrasi ve İktisadî İşler Dairesi Umum Müdürü Coarrias hazır bulunmuşlardır. Villa Madama'da başlamış bulunan Türk - İtalyan görüşmeleri mahallî saatle 19 a kadar devam etmiştir. İtalya Başvekili Mario Scelba toplantı salonundan çıkışında Türk devlet adamlariyle yapılmış olan görüşmelerin «çok dostane» bir hava içinde cereyan ettiğini beyan etmiş ve görüşmelere yarın da devam edileceğini bildirmiştir. Roma : »-o- İtalya Başvekili Mario Scelba bu akşam saat 20.30 da Başvekilimiz Adnan: Menderes şerefine Braschi sarayı salonlarında bir yemek vermiştir. Bu yemekte Hariciye Vekili Prof. Fuat Köprülü ile heyetimiz azaları, Roma Büyükelçimiz Cevat Açıkalm ve Büyükelçilik mensuplariyle İtalya Hariciye Vekili Gaetano Martino, İtalya Mecils Reisvekili, Riyaseti cumhur protokol şefi, Hariciye Vekâleti Umumi Kâtibi, Hariciye Vekâleti Siyasî İşler Dairesi Umum Müdürü ve Hariciye Vekâleti Haberler Dairesi Umum Müdürü hazır bulunmuştur. İtalya Başvekilinin bu yemeğini Roma' da akredite bulunan diplomatik misyon şeflerinin de hazır bulunduğu bir kabul resmi takip etmiştir. Bu kabul resminde yüksek devlet memurları, İtalya Parlâmento mensupları ve siyasi şahsiyetleri. İtalyan sanat ve edebiyat âlemine mensup şahsiyetlerle yüksek İtalyan sosyetesine mensup seçkin bir davetli kitlesi hazır bulunmuştur. .Beyrut'ta neşredilen Türk - Lübnan müşterek tebliği: Ocak 1955 Beyrut: Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti, Türkiye Cumhuriyeti Başvekili Adnan Menderes, Hariciye Vekili Prof. Fuat Köprülü'yü ve refakati erindeki yüksek Türk şahiysetlerini, 5 gün süren bir resmî ziyaret için Lübnan'a davet etmiştir. . İki memleketin Başvekilleri ve Hariciye Vekilleri, mesai arkadaşlariyle beraber, muhtelif toplantılar yapmışlardır. Bu toplantılarda Türkiye'yi, Lübnan'ı ve diğer Arab memleketlerini alâkadar eden umumî politika meselelerini ve ayni zamanda, hepsi arasında işbirliği ile bölgelerinde umumî emniyeti temin edebilecek tedbirleri görüşmüşlerdir. Lübnan tarafı, Bağdad'da 13 ocakta neşredilen müşterek tebliğ ile ve Türk devlet adamları tarafından verilen mütemmim izahat ile Türkiye ile Irak arasında vukua gelen anlaşmadan ahzı malûmat etmiştir. Bu anlaşma, âkidlerine, müştereken ve Birleşmiş Milletler andlasmasının 51 inci maddesinde ileri sürülen meşru müdafaa hakkına istinaden, bölgenin içinden veya dışından gelecek her türlü tecavüze karşı koymak taahhüdünü ihtiva etmektedir. "Türk tarafı, Orta Doğu'da emniyetin teşkilâtlanmasının ortaya koyduğu meselelerin heyeti umunıiyesi ile alâkalı olarak Lübnan'ın noktayı nazarı "hakkında Lübnan devlet adamları tarafından verilen izahattan ahzı malûmat eylemişlerdir. Her iki taraf, müşterek gayelerinin 'tahakkukunu temin maksadiyle Türkiye, Lübnan ve diğer Arab memleketleri arasındaki münasebetleri geliştirmek için bu konuşmalara devam etmeği kararlaştırmışlardır. "Bu görüşmelerin içinde cereyan ettiği samimiyet havası ve arz eylediği karşılıklı itimad mahiyeti, görüşmelerin, bu memleketlerin istikbali için en iyi neticelere varacağı hakkında katî ümidler vermektedir. Lübnan Başvezirinin beyanatı: Beyrut: Lübnan Başveziri Sami Sulh bugün Türkiye - Lübnan görüşmelerinin sona ermesi münasebetiyle Beyrut radyosu ile neşredilen şu demeçte bulunmuştur : «Hâdiselerin gelişmesinden umumî efkârı aydınlatmak ve haberdar etmek hususunda takip ettiğimiz âdete uygun olarak Türk ve Lübnan devlet adamları arasında cereyan eden müzakerelerin kapanması münasebetiyle bu müzakerelerin umumî hatları hakkında size bir hulâsa vermek istedim. 14 Ocak 1955 cuma günü, Lübnan hükümetinin daveti üzerine Beyrut'a. Bağdad'dan donen Türk heyeti gelmiştir. Türk heyeti Başvekil Adnan Menderes ve Hariciye Vekili Fuat Köprülü'nün başkanlığında Nafia Vekili, Hariciye Vekâleti Umumî Kâtibi ve bazı mebuslardan teşekkül ediyordu. Türk heyeti Bağdad'da geçirdiği birkaç gün zarfında kard'eş Irak hükümetiyle müzakerelerde bulunmuştu. Bu görüşmeler sonunda neşredilen müşterek Türk - Irak tebliğinde, müzakerelerin büyük bir itimad ve samimiyet havası içinde cereyan ettiği ve Orta Doğuda istikrar ve barışın tahakkuk ettirilmesi maksadiyle ikî memleket arasındaki işbirliğini takviye edecek bir muahede akdi için bir anlaşmaya varıldığı belirtilmektedir, Bu işbirliği zarureti Nuri Said'in geçen ekim ayında Türkiye'ye yaptığı ziyaret esnasında cereyan eden müzakereler sırasında meydana çıkmıştı. Bu anlaşma, iki tarafın, her iki memlekete teveccüh edecek gerek Orta Doğu bölgesinden, gerekse hariçten gelecek her türlü tecavüze karşı koymaları için işbirliği yapmalarını derpiş etmekte ve bu keyfiyetin Birleşmiş Milletler anayasasının 51 nci maddesindeki meşru müdafaa hakkına uygun olduğunu ileri sürüyordu. Türk - Irak tebliği iki hükümetin böyle bir muahedenin, Birleşmiş Milletler anayasasındaki prensiplere ve bu prensiplere uygun olarak alman kararlardan mühüm olarak Orta Doğu'da istikrarın sağlanmasına yardım edeceğinden emin bulunduklarını ilâve etmektedir. Tebliğde bu muahedenin, her ne şekilde olursa olsun her türlü mütecaviz niyeti muvaffaki yetsizliğe uğratarak barış ve güvenliği takviye etmek gibi bir tesiri de olacağı beyan edilmektedir. Bu durum karşısında iki 'hükümet bu anlaşmaya, yukarda zikredilen gayelerin tahakkuku hususundaki arzuları sabit olan memleketlerin iştirakinin faydalı ve zarurî olduğunu kabul etmiştir. Mezkûr tebliğ Türkiye ve Irak'ın, muahedenin kat'î şeklinin kaleme alınmasından önceki kısa zaman zarfında bu mevzuda kendileri ile işbirliği yapmak arzusunda olan devletlerle temas edeceklerini ilâve etmektedir. Bu tebliğin neşrinden sonra Irak Devlet Vekili Burhanettin Baş Ayan, Irak El Ahbar gazetesine şu beyanatı vermiştir : «Bu anlaşma Arap Birliği umumî heyetinin son defa aldığı kararlarla tenakuz halinde olmadığına göre Irak, bu anlaşmaya Mısır'ın iltihakının faydalı ve zarurî olduğuna kanidir. Baş Ayan, Irak'ın Arap Birliğine mensup memleketler arasında, bu bölgede barışın takviyesine çalışan memleketlerle müsbet bir işbirliği yapan ilk devlet olduğunu ve bu Türk - İrak anlaşmasının Ortadoğu için büyük ehemmiyeti haiz bir hâdise olduğunu, zira bunun Türkiye ile Arap memleketleri arasında ilk yakınlaşmayı teşkil ettiğini sözlerine ilâve ile, anlaşmanın iki memleketin durumunu Birleşmiş Milletler dahilinde ve haricinde takviye edeceği muhakkak olduğu mütalâasında bulunmuştur. "Baş Ayan beyanatına devamla, Irak'ın ordusunu hudutları dışına yollamayacağını ve bu anlaşmanın aktinden önce Amerika'dan kayıtsız şartsız askerî yardım aldığını ve bunun bütün dünya devletlerine Irak'ın bu silâhları siyonist propagandasının inandırmak istediği gibi mütecaviz maksatlarla kullanmıyacağını isbat ettiğini, ifade etmiştir. Irak Devlet Vekili, Arap devletleri arasındaki kollektif müdafaa paktının "bir Arap devletinin, yabancı bir devletle ittifak yapmasını menetmediğini belirtmiştir. Vekile göre meselâ Mısır, İngiltere ile bir muahede akteylemiştir ve bunun gibi Irak ve Ürdün'de İngiltere'ye birer muahede ile bağlıdırlar. Bu da bu gibi anlaşmaların kollektif müdafaa paktı metni ile mü-tenakız olmadığını isbat eder, demiştir. Baş Ayan, beyanatına son verirken, Türk - Irak muahedesinin Türk - Pakistan muahedesi ile hiçbir münasebeti olmadığını fakat bu keyfiyetin Pakistan veya İran'ın arzu ettikleri takdirde buna iltihak etmelerine mâni teşkil etmediğini ve kapının arzu eden bütün devletlere açık bırakıldığını söylemiştir, bu metin, icap eden harekete tevessül etmeleri için bütün Arap vte Şark devletlerine bildirilecektir. Türk ve Lübnan hükümetleri arasında 14 ve 18 ocak tarihlerinde tam bir anlaşma ve dostluk havası içinde cereyan eden görüşmelerde, taraflardan herhangi birisine Ortadoğu'dan veya hariçten gelecek herhangi bir tecavüzü bertaraf etmek için Türk ve Irak hükümetleri arasında varılan anlaşmayı nazarı dikkate aldık. Biz aynı zamanda Türk ve Irak hükümetlerinin bu anlaşmanın Birleşmiş Milletler prensiplerine uygun olarak Ortadoğu'da güvenlik ve istikrarın tahakkuku hususundaki inançlarını da nazara aldık. Bu prensipler bilhassa Filistin meselesiyle alâkalı prensiplere de uygundur. Türk heyetiyle uzun görüşmelerimiz karşılıklı bir itimad ve samimî bir arzu havası içinde cereyan etmiş ve Türkiye ile Lübnan ve bütün Arap ve Şark devletleri arasında müşterek menfaatlerin tam bir anlaşması vasfını haiz bulunmuştur. Bu müzakerelerin Türkiye ile Lübnan ve bütün Arap devletleri arasında, devletlerin menfaatine olduğu ve bu bölgede barısı sağlamak için bağların takviyesine yardım edeceğinde mutabık kaldık. Bu müzakereler ve neticelerinin yeni bir çağın başlangıcı olduğu hususunda kuvvetli ümidimiz vardır. Bu çağ, kardeş ve dost memleketler arasındaki işbirliğinin 'geliştiği bir devre olacak ve bu müzakereler dünyanın bu bölgesinde barış ve güvenliğin takviyesini temin edecektir. Önümüzdeki cuma günü Lübnan'dan Kahire'ye hareket edeceğim. Burada kardeş Mısır hükümetinin daveti üzerine yapılacak olan Arap hükümet başkanları toplantısına iştirak edeceğim.» Başvekilimiz ve Hariciye Vekilimiz Roma'da: 30 Ocak 1955 Roma: Başvekilimiz Adnan Menderes ve Hariciye Vekilimiz Prof Fuat Köprülü ve refakatlerindeki heyet bugün saat 16.10 da Roma'ya muvasalat etmişlerdir. Başvekilimiz ve Hariciye Vekilimiz Ciarnpino hava meydanında uçaktan inişlerinde başta İtalya Başvekili Mario Scelba ile Hariciye Vekili Gaetano Martino ve İtalya hükümetinin ileri gelen şahsiyetleri-, İtalya Riyaseticumhur Umumî Kâtibi Rossi Longi, Riyaseticumhur Protokol Şefi Baron Michele Scammaca, Hariciye Vekâleti Siyasî İşler Umum Müdürü' Maissimo Ma'gistrati ve Roma Belediye Reisi Salvatore Rebecchini, Roma Büyükelçimiz Cevat Acıkalın ve Büyükelçilik mensupları, İtalya'nın Ankara Büyükelçi'si Kont Luca Pietromarchi tarafından merasimle karşılanmışlardır. Başvekilimiz Adnan Menderes ve Hariciye Vekili Prof. Fuat Köprülü kendilerini karşılayanların ellerini sıktıktan sonra bandonun çaldığı Türk ve italyan millî marşları dinlenmiş ve müteakiben selâm resmini ifa ederi İtalyan hava kuvvetlerine mensup ihtiram kıtasını teftiş etmişlerdir. Başvekilimiz Adnan Menderes hava meydanında bir beyanat vererek şunları söylemiştir : «Müttefikimiz ve yakın dostumuz İtalya'ya gelmiş; olmaktan duyduğum bahtiyarlık çok büyüktür. Medeniyetin ve ayrıca Akdeniz medeniyetinin en parlak ve zengin sahalarından biri olan ve yalnız o medeniyetin birçok harikulade eserlerini bünyesinde taşımakla kalmayıp onları devam ve inkişaf ettiren İtalya'ya ve asil İtalyan .milletine Türkiye'nin ve Türk milletinin selâm, muhabbet ve hürmet hislerini getiriyorum. Yüksek insanlık idealine hizmet edebilmek için Türkiye ve İtalya hem kendi aralarında, hem de tarihin 'kaydettiği en geniş sulh ve emniyet teşkilâtı olan Atlantik andlaşması topluluğu içinde sıkı işbirliği halindedirler. Bütün yakın dostlar arasında görüşme ve danışma daima geniştir ve bu görüşmeler elbette daima velûd olur. Bu itibarla değerli İtalyan Başvekili, Hariciye Vekili ve mesai arkadaşları ile şahsen tanışmak ve görüşmek benim: için büyük bir zevk ve şeref kaynağı teşkil ettikten başka memleketlerimiz ve mensup olduğumuz sulhsever milletler camiası için de faydalı olacaktır. Pek muhterem İtalyan Reisicumhuru tarafından kabul edilmiş olmak dostum Prof. Köprülü ve diğer arkadaşlarımla benim için büyük bir şeref teşkil edecektir. Vatikan'a da bir ziyaret yapmak ve Papa Hazretlerine bir an evvel düzelmesini temenni ettiğimiz sıhhatleri müsaade ettiği' takdirde hürmetlerimizi sunmak bizi muhakkak ki çok bahtiyar edecektir.» Başvekilimiz Adnan Menderes'ten sonra söz alan İtalya Başvekili M. Mario Scelba da Türkiye Başvekili ile Hariciye' Vekilinin Roma'ya yapmakta oldukları ziyaretten duyduğu büyük memnunluğu ifade ederek demiştir ki: «Türk Devlet adamlariyle yapacağımız görüşmelerin Türkiye ile İtalya'yı Atlantik andlaşması çerçevesi dahilinde hürriyet ve sulhun müdafaası uğrunda birbirine bu kadar yakından bağlayan mevcut rabıtaları daha da fazla kuvvetlendireceğine eminim. Ayni zamanda misafirlerimizle mesai arkadaşlarına gerek kendi adıma, gerekse İtalyan milleti namına en dostane selâmlarımızı sunmak ve bu vesile ile dost Türk milletine en hararetli muhabbetlerimizi bildirmekle büyük bir zevk duymaktayım.» Başvekilimiz Adnan Menderes ve Hariciye Vekili Prof. Fuat Köprülü bundan sonra İtalyan devlet adamlariyle birlikte nükûplarma tahsis edilen otomobillerle hava meydanından ayrılmışlardır.
İtalya seyahati 29/1/955 tarihli (Yenİsabah) tan : Hükümet Reisi ve Hariciye Vekili, I-rak, Ürdün ve Suriye temaslarından sonra sabık İtalya Başvekili Sinyor Pella'nm Ankaraya yaptığı ziyareti iade etmek meksadivle bugün Roma'ya gidiyorlar. Son zamanlarda Menderesin, dış politikada büyük bir faaliyet gösterdiği ve durmadan batı merkezlerine, Orta-şark memleketlerine seyahatler yaptığı malûmdur. Türk Hükümet Reisi, mümkün olsaydı bu gezintilerini Kahireye kadar da uzatmak emelindeydi. Hattâ hâlâ o emeli taşıdığını da tekrarlamaktan hâli kalmıyor. Yeter ki Mısır liderleri böyle bir ziyareti iyi karşılamağa hazırcı bulduklarını bildirsinler. Bütün bu faaliy-s-t ve gayretin gayesi, Orta-şark' ta sulh ve sükûnun kesin ve tam olarak yerleşmesi, garp dünyasının ve hür âlemin müdafaasının tâ Atlantik kıyılarından Pakistana kadar devamlı hat halinde uzayıp gitmesidir. Bu çizgi İngiltere, Fransa, Belçika, batı Almanya, İtalya, Yunanistan, Yugoslavya, Türkiye Irak, İran, ve Pakistan'a kadar fasılasız uzar ve Suriye, Lübnan, Ürdün ve Mısır yâni Arap Birliği devletleri de buna katılırlarsa hayli heybetli ve düşündürücü bir mahiyet alır. Şu dakikada bu müdafaa plânının gevşek ve delik rioktaları vardır. Meselâ İran bu zincirin halkası değildir ama, yakında Tahran'm da bu birliğe dahil olacağını umduran sebepler vardır. Irak, Kahirede olup bitenlere ve olacaklara rağmen Türkiye ile yapmağı kararlaştırdığı paktı imzalamıyacaktir. İşte şimdi Türk Hükümet Reisi Roma'da İtalya'nın daha faal bir surette Balkan ittifakına ve Orta-şark müdafaasına "katılmasını istiyecektir. Roma radyosunun yorumcuları, Türk ricalinin seyahatlerini çok iyi karşılamakta ve İtalya'nın, batı ve hür âlemin müdafaasına en verimli bir şekilde katılmağa hazır bulunduğunu ifade etmektedirler. İtalya hükümetinin, bu mevzuda, bir takım iç zorluklarla karşr-karşıya olduğu herkesce malûmdur.. Komünist partisi bu şekilde antikomünist herhangi bir harekete tabiatiyle muarız bulunacaktır. Zaten Moskova'dan alacakları direktifler de bu istikamette olacaktır Fakat Yugoslavya hele Trieste ihtilâfı halledildikten sonra Roma ile bir yakınlık göstermeğe pek mütemayil sanılıyor. Türkiyenin tavassutu bu konuda iyi tesirler yaratabilir. . Nitekim- Ankaradan ayrılmazdan evvel Menderes'in kabul ettiği diplomatların arasında Yugoslav Sefiri de vardı. Türkiye - İtalya ticaret ve mübadele müzakereleri de, iki gün evvel iki tarafı da memnun edecek bir hal şekline bağlanmış bulunduğundan Roma temaslarının en verimli bir şekil almasına hiçbir ensel tasavvur edilemez. Hür âlem ne kadar kuvvetlenirse niza' imkânı o mertebe ortadan kalkar ve sulh o derece kuvvetlenir .Bu itibarla Roma seferi de bir sulh müeyyidesi sayılmalıdır. Dostça bir ziyaret Yazan: N. Nadî 30/1/955 tarihli (Cumhuriyet) ten: Başbakan Adnan Menderesin Roma seyahati her iki memleket halk efkârında müsaid yankılar uyandırdı. Bu ziyareti vesile ederek, Türkiye ile İtalya arasındaki dostluk ve iyi münasebet duygularını bir daha tebarüz ettirmeyi gazetelerimiz ihmal etmiyorlar. Gerçekten, kuzey Atlantik Paktı teşkilâtı'nın doğu güney ucunda Orta ve doğu Akdeniz bölgesinde bulunan memleketlerimiz, dünya barışı ve hür milletler savunması uğruna önemli vazifeler yüklenmişlerdir. Batı Avrupadan bağlıyarak Akdenizin, yakın ve Orta-doğunun ve giderek bütün hür dünyanın güvenliği konusunda milletlerimiz çok büyük bir rol oynamaktadırlar. Bencil duygulara kapılmaksmn söyleyebiliriz ki. kuvvetli ve sağlam bir Türkiye barış dünyasına ne kadar faydalı ise kuvvetli ve sağlam bir İtalya da o kadar faydalıdır. Bu itibarla, İkinci Cihan Harbi sonundan buyana dost milletin başardığı hızlı kalkınma hamlelerini biz Türkler derin bir takdir duygusiyle takip etmekteyiz. Abluka altında uzun mahrumiyet yılları geçiren, muhtelif cephelerde yüz binlerce evlâdını kaybeden, denizden ve havadan limanlarıyla, şehirleriyle yıkıcı bombardımanlara uğrayan İtalya, savaş biter bitmez büyük bir cesaretle derhal yaralarını parma&a koyuldu ve beş altı yıl gibi kısa bir zaman içinde hemen bütün kayıblana yerine getirmeğe muvaffak oldu. Bugün İtalyan endüstrisi 1938 deki istihsal seviyesini geride bırakmış. İtalyan parası istikrara kavuşmuş, komünizm ve anarfi tehlikesi bir tehlike olmaktan uzaklaşmıştır. Bütün bunlar bir Akdeniz çocuğu olan İtalyan vatandaşının ışıklı zekâsı, çalışkanlığı sayesinde başarılmıştır. İtalyaya mahsus ekonomik ve sosyal dâvaların bütün bütün çözülmüş sayılamıyacağını biliyoruz. Bu bakımlardan bir de büyük dâvalarla karşı karşıyayız. Hür milletler müşterek güvenliği bakımından bunların önemini takdir ederiz. Beraberce üyesi bulunduğumuz milletlerarası teşekküllerde birbirimize ait problemleri anlayışla karşılayacağımıza şüphe olmadığı gibi aramızda dostça yürüttüğümüz ekonomik ve sosyal münasebetler çerçevesi içinde de müşterek menfaatlerimizi kollamak suretiyle, millî kalkınma dâvalarımızda elele yürümeği tabiî buluyor Başbakanın ziyareti vesilesiyle bu hususların esaslı bir şekilde gözden geçirileceğine ve belli konular üzerinde realist ilerlemeler kaydedileceğine eminiz. Sayın Menderes'in Roma'da Papa XII. Piuis tarafından da kabul edileceğini öğreniyoruz. Bir hükümet başkanının Vatikanı ziyareti, eğer aldanmıyorsak Türk tarihinde ilk defa görülmektedir. Bu olayın önemini azımsamamalıdır. Devletler hukuku bakımından birkaç hektarlık arazinin hükümranı sayılan Papalık gerçekte beş kıtaya serpilmiş yarım milyar insanın manevî kaderine hükmeden muazzam bir kuvvettir. Lâîk bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti objektif olarak bu kuvveti ne inkâr, ne de ihmâl edebilir. Memleketimize karşı daima yakın bir sempati besle-yen şimdiki Papa XII. Pius ve Başbakan Adnan Menderes'in görüşmelerinden sonra Vatikanlâ Türkiye Cumhuriyeti arasındaki münasebetlerin daha sağlam esaslar üzerinde bir devamlılık haline kavuşacağını umuyoruz. Vatikan ötedenberi Türkiyede diplomatik bir temsilci bulundurmağa önem verdiği halde Cumhuriyet hükümetleri bu hususu dikkate almayı nedense geciktirmişlerdir. Katolik dünyasının manevî liderini resmen tanıdığımız p;ün, siyasî bir eksiğimizi gidermiş olacağız. Komünizm tehlikesine karşı bütün kuvvetlerin işbirliği ettiği" bir sırada bu konuyu daha fazla ihmâl edemiyeceğiz.
6 Ocak 1955 İstanbul: Başvekil Adnan Menderes ile Hariciye Vekili Proi Fuat Köprülü. Nafıa Vekili Kemal Zeytinoğlu ve refakatlerindeki resmî heyet. Irak'ı ve Lübnan'ı her iki hükümetin vaki daveti üzerine resmen ziyaret etmek için bu sabah saat 10.20 de uçakla Bağdad'a müteveccihen. İstanbul'dan hareket etmişlerdir. Yeşilköy hava meydanı bugün yine müstesna günlerinden birini yaşamakta idi. Meydan "terminal binası baştanbaşa Türk. Irak ve Lübnan bayraklariyle donatılmış bulunuyordu. Başvekilimize selâm şetmini ifa edecek olan ihtiram kıtası da meydandaki yerini almıştı. Daha sabahın erken saatlerinden itibaren onbinlerce İstanbul'lu Başvekilimizi selâmlamak ve kendisine hayırlı yolculuklar dilemek üzere Yeşilköy hava meydanında toplanmıştı. Başvekilimiz Adnan Menderes beraberlerinde Başvekil Yardımcısı ve Devlet Vekili Fatin Rüştü Zorlu, Devlet Vekili Dr. Mükerrern SaroL Millî Müdafaa Vekili Ethem Menderes. İstanbul Valisi ve Belediye Reis Vekili Prof Gökay olduğu halde saat 9.30 da Park otelinden ayrılmıştır. Parkotel cıvariyle Taksim meydanında. İstiklâl caddesinde, Tünel. Şişhane ve unkapanı meydanlarında. Fatih ve Edirnekapı caddelerinde yer alan çok kalabalık vatandaş toplulukları Başvekilimizi selâmlıyor ve dost Irak'a, dost Lubnan'a selâmlar götürün», yolunuz açık olsun» temennilerinde bulunuyorlardı.
Başvekilimizin bulunduğu otomobil Kara gümrükte çok kalabalık bir vatandaş topluluğu tarafından durduruldu. Burada caddeyi boydan boya kesen ve üzerinde «yolunuz açık olsun» ibaresi yazılı bir levha mevcuttu. Yolun iki tarafını dolduran vatandaşlar içten gelen coşkun sevgi tezahürleriyle Başvekilimizi selâmlıyor ve kendisine iyi yolculuk temennisinde bulunarak otomobilini bir serpantin ve konfeti yağmuruna tutuyorlardı. Başvekilimizin bulunduğu otomobil ve onu takip eden muazzam kafile yine yol boyunca toplanmış çok kalabalık halk kütlesinin muhabbet tezahürleri ve coşkun alkışları arasında Edirne kapıya ve oradan Topkapıya geldi: Topkapıda da ellerinde bayraklar ve dövizler bulunan vatandaşlar Başvekilimizin yolunu keserek kendilerine iyi yolculuklar temennisinde bulunmuşlar ve kardeş devletlere selâmlar yollamışlardır. Başvekilimiz Adnan Menderes vs beraberler indekiler tam saat 10 da Yeşilköy hava meydanına muvasalat etmişlerdir. Başvekilimiz burada vekiller, mebuslar, birinci ordu Müfettişi ve çok kalabalık bir vatandaş topluluğu tarafından karşılanmış ve selâmlanmıştır. Burada Başvekilimizi, kendisini Irak'a götürecek olan uçağın başpilotu ve pilotu da takdim edilmiştir. Meydanda ihtiram kıtası ve kıtanın başında da Başvekilimize iyi yolculuklar dilemek üzere kumandanlar generaller ve amirallerle yüksek rütbeli subaylar yer almış bulunuyorlardı. Başvekilimiz hepsine ayrı ayrı veda ederek ellerini sıkmış y.e müteakiben ihtiram kıtasını teftiş etmiştir. ihtiram kıtasının diğer ucunda vekiller, mebuslar, Vilâyet, Belediye, Adliye erkânı, genel meclis azaları, üniversite rektör ve dekanları, cemaat reisleri, Irak ve Lübnan konsolosları, bankalar umum müdürleri, Ticaret Odası mensupları, partiler v.e Başvekilimizin şahsi dostları yer almış bulunuyorlardı. . Başvekilimiz Adnan Menderes kendisini uğurlamaya gelen bu zevatın da ayrı ayrı ellerini sıkarak veda etmiş ve yaşa, varol, yolunuz açık olsun, dost Irak'a ve Lübnan'a selâmlar götürün» nidaları alkışlar arasında uçağa binmiş, bu arada Başvekilimize müteaddit buketler verilmiştir. Başvekilimiz ve beraberindeki vekiller ile resmî heyeti Bağdad'a götürecek olan uçak meydanı dolduran onbini mütecaviz vatandaş topluluğunun sevgi ve bağlılık gösterileri ve alkışları arasında saat 10.20 de Yeşilköy'den hareket .etmiştir. Irak'ı resmen ziyaret edecek olan Başvekilimiz Adnan Menderes'le Hariciye Vekili Prof. Fuat Köprülü ve Nafıa Vekili Kemal Zeytinoğlu'ya şu zevat refakat etmektedir: Hulusi Köymen. Bursa mebusu eski vekil ve D.P. Meclis Grupu Başkanı. Rüknettin Nasuhioğlu. Edirne mebusu eski vekil ve Adliye Encümeni Reisi. Atıf Benderlioğlu. Ankara mebusu ve D.P. Genel Kurulu âzası. Lütfi Kırdar. İstanbul mebusu ve Hariciye Encümeni âzasından. Faruk Nafiz Çamlıbel. İstanbul mebusu. Rauf Onursal. İzmir'mebusu ve eski İzmir Belediye Reisi. Kâmil Gündeş. Kayseri mebusu ve D. P. Genel Kurulu âzası. Sebatı Ataman. Zonguldak mebusu. Ahmet Salih Korur. Başvekâlet Müsteşarı. Nuri Birgi. Büyükelçi, Hariciye Vekâleti umumî kâtibi. Muzaffer Ersü. Başvekâlet hususî kalem müdürü.
Şerif Arzık. Anadolu Ajansı Umum. Müdürü. İbrahim Deriner. Elektrikişleri etüd. dairesi umum müdürü. Üsteğmen Hayrettin Sümer. Başvekâlet yaveri. Safa Kılıçlioğlu. Yenisabah gazetesi sahibi. Burhan Belge. Türksesi gazetesi başmuharriri. İlhan Çevik. Zafer gazetesi muhabiri. Irak'ın Ankara Büyükelçisi Ekselans-İbrahim Akif El-Alousi de aynı uçakla Irak'a hareket etmiştir. Başvekilimizin Irak seyahati dolayısiyle beyanatı: İstanbul : Dost Irak ve Lübnan'ı resmen ziyaret etmek üzere bu sabah 10.20 de Bağdad"la hareket eden Başvekilimiz Adnan. Menderes hareketinden evvel Yeşilköy hava meydanında Anadolu Ajansı muhabirine seyahati münasebetiyle şu beyanatta bulunmuştur: «Irak hükümetinin davetlisi olarak: kardeş Irak'ı ziyaret etmek üzere olduğumuzdan dolayı büyük bir bahtiyarlık duymaktayım. Muhterem Irak Başvekili Nuri Sait Paşanın geçen sonbaharda memleketimizi ziyareti yalnız Türkiye ile Irak arasında değil, diğer Arap devletleriyle memleketimiz arasındaki münasebetler üzerinde de çok hayırlı tesir ve neticeler hasıl etmiştir. Hariciye ve Nafıa Vekilleri ve diğer arkadaşlarımla yapacağımız bu seyahatin asırlar ve asırlarca beraber yaşamış olmanın aramızda tesis etmiş olduğu müşterek ananelere, iş ve fikir birliğiyle vicdanî bağlara dayanan dostluk ve kardeşlik hislerimizi, Nuri Sait Paşanın ve arkadaşlarının memleketimizi ziyareti nasıl takviye etmiş isebu ziyaretimizin de aynı hayırlı neticeleri doğuracağını ve yalnız Irak milleti ile'değil, bütün Arap milletleriyle aramızda çok hayırlı münasebetlerin teessüsünde büyük bir merhale teşkil edeceğine eminim. "Irak'ı ziyaretimizden sonra yine kardeş Lübnan hükümetinin davetlisi olarak Lübnan'ı da ziyaret edeceğim. Bu dost, kardeş memleketi ziyaret etmekten de büyük bir memnuniyet duymaktayım. "Kardeş Lübnan ve Irak milletlerine Türk milletinin selâm ve muhabbetlerini götüreceğimden dolayı bahtiyarım. Şimdi asırlardan beri mevcut olan Türk - Arap kardeşliğinin tarsini ve takviyesi için el -sie gittiğimiz yolda Tanrı hepimize muvaffakiyetler ihsan "buyursun.» Bağdad : Başvekilimiz Adnan Menderes ile Hariciye Vekilimiz Prof. Fuat Köprülü ve Nafıa Vekilimiz Kemal Zeytinoğlu'-nu ve heyetimizi getiren hususî uçak Türkiye saatiyle 14.30 da (Irak saatiyle 15.30) Bağdad hava meydanına inmiştir. Başvekilimiz ve heyetimiz hava alanında Başvezir Nuri Sait Paşa, Hariciye Veziri Şehbender, Nafıa Veziri Salih Suat, Bağdad Şehremini Fahri, Hariciye Müsteşarı Baha Avni. Bağdad Mutasarrıfı Fehmi. Emniyet Umum Müdürü Vecih Yunus, Propaganda Umum Müdürü Ali Sait Cemil. Teşrifat Umum Müdürü ve Hariciye Erkânı ile Büyükelçimiz Muzaffer Göksenin, Elçiliğimiz Erkânı ve Türk vatandaşları tarafından karşılanmışlardır. Dost ve kardeş Irak'ın Başveziri beşuş bir çehre ile Başvekilimize doğru ilerlemiş ve Türkçe olarak kendisine «hoş geldiniz- demiştir. Nuri Sait Paşa heyetimizin bütün azalarına da teker teker «hoş geldiniz» demiş, bunu müteakip başta bando olduğu halde askerî kıt'a teftiş edilmiştir. Bando İstiklâl Marşım çalmış, teftişten sonra biraz ileride kurulmuş olan saltanat çadırına geçilmiştir. Hava ılık ve güneşli idi. Hava alanı ve "bina Türk ve Irak bayraklariyle süslenmişti. Çadırda kısa v.e çok samimî hasbıhalde bulunulmuş ve kahve içilmiştir. Oradan otomobille hareket edilerek baştanbaşa Türk ve Irak bayraklariyle süslenmiş caddelerden", halkın alkışları ve tezahüratı arasında geçilmiş ve beyaz saraya muvasalat edilmiştir. Beyaz sarayda Başvekilimizi Irak Veliahdı Prens Abdülilah karşılamıştır. Çok samimî bir surette musafahada bulunulmuş, Başvekilimiz heyetimiz azasını Veliahde takdim etmiştir. Burada birlikte çay içilmiş, bunu müteakip Veliahd ve Başvezir Nuri Said Paşa beyaz sarayı terketmiştir. Başvekilimiz Adnan Menderes, Hariciye Vekilimiz Prof. Fuat Köprülü ' ve Nafıa Vekilimiz Kemal Zeytinoğlu ile heyetimiz âzası müteakiben Kraliyet mezarlığına giderek birinci Faysal'm kabrine Türkiyeden getirilmiş olan bir çelengi vazetmiştir. Başvekilimiz, Hariciye Vekilimiz ve Nafıa Vekilimizle heyetimiz âzası müteakiben Kral sarayına giderek hususî defteri imzalamışlardır. Kral hazretleri Başvekilimizi kabul etmiştir. Akşam beyaz sarayda yemek hususî olarak yenecek ve Türk devlet adamlarıyla Irak devlet adamları arasında. hususî konuşmalar yapılacaktır. Bağdad : Başvekilimiz Adnan Menderes Irak radyosuna şu beyanatta bulunmuştur: «Dost Irak'a gelmiş olmaktan büyük bahtiyarlık duymaktayım. Kardeş Irak milletine Türk milletinin derin sevgi, saygı ve itimat hislerini getiriyorum. Bu resmî ziyaretimizin bundan birkaç ay evvel Veliahd Prens Abdülilah haz retlerinin ve Başvezir Nuri Sait Paşa hazretlerinin memleketimize yaptıkları ziyaretlerin yarattığı samimiyet ve itimad havası içinde yapıcı ve hayırlı fikir teatisine imkân vereceğinden e-minim. Biz Türklerin kardeş Irakla daima daha ileri, daha yakın ve samimî dostluk hisleri içinde yaşamaya büyük ehememiyet vermemiz bu kardeş memlekete karşı beslemekte olduğumz derin takdir ve itibar hislerinin tabiî bir neticesidir. Ayni zamanda necip Arap milletiyle olan münasebetlerimizin en güzel inkişaflara mazhar olması balamından da iratla tesis etmekte olduğumuz çok yakın münasebet ve alâkanın keza büyük ehemmiyeti olacağına inanıyoruz. İşte bu his ve fikirlerle 'güzel memleketinize ayak bastığım şu anda kardeş Irak milletini muhabbetle selâmlar, güzel ve hayırlı bir tesadüf eseri olarak ziyaretimiz gününde kutlanmakta olan ordu bayramınızı can ve gönülden tebrik ederim.» 7 Ocak 1955 Bağdad : Bütün Irak ve Bağdad gazeteleri Başvekilimiz Adnan Menderes'in ve Türk heyetinin ziyaretine birinci sahifelerini tahsis etmiş bulunmaktadır. Gazeteler dünkü istikbal haberlerini vermekte ve Başvekilimizin Irak radyosuna beyanatını ve bu beyanattaki dostluk v.e kardeşlik fikirlerini belirtmektedirler. El Ahval» gazetesi başmakalesinde ezcümle şöyle diyor: «Bu kıymetli ziyaret Orta-doğuda son ayların dostluk hâdiseleri arasında ehemmiyetlidir. Türk Arap münasebet1eri üzerindeki bulutları tamamiyle 'izale edecektir. Bu ziyareti Irak Başvekilinin İstanbul ziyareti hazırlamıştır. İki memleket münasebetlerinin iyiye doğru gitmesinde bu ziyaretlerin büyük rolü vardır. Burada Türk ve Irak ricali arasında yapılacak görüşmelerin Orta-doğu müdafaasındaki boşluğu dolduracak müsbet neticelere varmasını dileriz.» «El Şaap» gazetesi de başmakalesinde şöyle diyor: «Dost ve komşu milletler arasında yardımlaşma esas olmuştur. Bu hükümetimizin isabetli hareketidir. Türkiye ile Irak arasındaki münasebetir esasen dostane ve kardeşçedir. "Komşu ve dost memleket Başvekilinin bu ziyareti mevcut dostluk ve kardeşliği takviye edecek ve tamamlıyacaktır. Türkiye'nin bugünkü kuvvetli durumu milletlerarası sahada ve bilhassa Orta-doğudaki bu ziyaretin kıymetini arttırır.
Irak'da Arap âleminin mühim bir rüknü olduğu için iki tarafın kardeşliği hayırlı ve müsbet neticelere varacaktır. Bu ziyaretin İstanbul temaslarından ve Türk Başvekilinin Arap dostluğu hakkındaki beyanatından sonra vukubulması ayrıca ehemmiyetlidir. Bağdad'da yapılacak konuşmaların hayırlı olmasını dileriz. İki memleket arasındaki. yardımlaşmayı ve iki memleket ve dünya menfaatleri lehine temin .etmesi en büyük ve en samimî arzumuzdur. » 8 Ocak 1955 Bağdad : Başvekil" Adnan Menderes ile Irak Başvekili Nuri Sait Paşa beraberlerinde Başvekil yardımcısı ve Devlet Vekili Fatin Rüştü Zorlu, Hariciye Vekili Prof. Fuat Köprülü ve Nafıa Vekili Kemal Zeytinoğlu olduğu halde helikopterle bugün Necef ve Kerbelâyı ziyaret etmişlerdir Heyetimizin diğer âzası daha evvel otomobillerle hareket ederek iki dost hükümet reislerini bu ziyaret mahallerinde karşılamışlardır. Necef te Hazreti Ali'nin merkadi, Kerbelâda ise Hazreti Hüseyin ile imam Abbasm merkadleri ziyaret olunmuştur. Başvekilimiz gerek Necef'te, gerek Kerbelada bütün yolları ve marketlerin etrafını hıncahınç dolduran halk tarafından hararetli tezahüratla selamlanmıştır. Kerbelada ayrıca büyük Türk şairi Fuzuli'nin mezarı da ziyaret olunmuştur. Bu akşam Başvekilimiz ve heyetimiz âzası sarayda Kral ikinci FaysaFın davetlisi olarak akşam yemeğini yiyeceklerdir. Bunu müteakip Kral Faysal tiyatrosunda konserde bulunulacaktır. Maarif Vezirinin davetiyle yapılmakta olan bu konserde Mes'ut Cemil Tel ve Münir Nurettin Selçuk idaresindeki saz "ve ses heyetimiz Türk musikisinin en iyi örneklerini vereceklerdir. Bundan başka konserde Irak'ın ileri gelen ses ve saz sanatkârları da dinlenecektir. Bu konserde Irak Kralı İkinci Faysal, Veliahd Prens Abdülilah, bütün devlet ve hükümet erkâniyle Irak'ın yüksek sosyetesine mesup çok seçkin bir davetli kitlesi hazır bulunacaktır. Başvekilimizin Irak'ı ziyareti tam bir samimiyet havası içinde devam etmektedir. Bağdad gazeteleri bu ziyarete geniş sütunlar tahsis etmekte ve haberleri manşet halinde vermektedirler. İki hükümet başkanı arasında yapılan ilk görüşmelerin çok iyi "bir hava içinde devam ettiğini kaydeden gazeteler, alman neticelerin çok iyi olduğunu da ilâve etmektedirler. Bir taraftan siyasî görüşmeler yapılırken diğer taraftan da Nafıa Vekilleri arasında iki memleketi bu sahada alâkadar eden ve bilhassa Dicle ve Fırat ile bu nehirlerin feyezanı ve bu nehirler üzerinde yapılması mutasavver barajlar gibi mevzular etrafında da konuşmalar olmaktadır. Bağdad gazeteleri Irak kaynaklarına atfen Başvekilimiz Adnan Menderes'in Kral ikinci Faysal'ı memleketimize davet ettiğini ve bu dâ-v-£tin kabul olunduğunu bildirmektedirler. Yine Irak gazetelerine göre ziyaret sonunda neşredilecek olan Türk - Irak müşterek tebliğinin çok ehemmiyetli bir mahiyet taşıyacağı ifade edilmektedir. Gazeteler ayrıca Türkiye hakkında sitayigkâr makaleler neşretmekte ve bilhassa son senelerde kaydedilen büyük terakkileri belirtmektedirler. Başvekilimiz ve Türk heyetinin burada gördüğü hüsnükabul her bakımdan çok samimî ve fevkalâde dostanedir. Başvekilimiz Adnan Menderes bu kardeşçe hüsnü kabulden fevkalâde mütehassis bulunmaktadır. Ayni zamanda heyetimiz âzası da kendilerine gösterilen samimî hüsnü kabulden dolayı çok mütehassis olduklarını belirtmektedir. 9 Ocak 1955 Bağdad : Başvekilimiz Adnan Menderes ile heyetimiz yarın Irak Başveziri ve Irak heyetiyle esas görüşmelere başlıyacaktır. Şimdiye kadar yapılmış olan ihzarî. görüşmeler ve karşılıklı fikir teatileri yarın bağlıyacak olan resmî görüşmelerin süratle ve çok müsbet bir şekilde gelişeceğine bir işaret teşkil etmektedir. Bu işaret buradaki siyası mahfillerin kanaatine göre dostluk ve sık kardeşlik münasebetlerinde yeni bir devrin başlangıcı olacaktır. Bağdat : Başvekilimiz Adnan Menderes beraberindeki Irak İktisat Veziri Nedim Paçacı ile Hariciye Vekilimiz Prof. Fuat Köprülü, Nafıa Vekilimiz Kemal Zeytinoğlu ve heyetimiz âzası olduğu halde bu sabah uçakla Kerkük'e gitmiştir. Başvekilimiz ve heyetimiz âzası burada Irak petrol tesislerini gezmişler ve kendilerine ilgililer tarafından izahat verilmiştir. Müteakiben şehirde. gezinti yapan Başvekil Adnan Menderes'e ve heyetimiz azasına yollarda ve meydanlarda toplanan halk büyük tezahüratta bulunmuştur. Başvekilimiz ve heyetimiz âzası öğleden sonra uçakla Bağdad'a avdet etmişlerdir. Bağdad : Dün gece Kral Faysal konser salonunda İstanbul Belediyesi Konservatuarı azalarından bir grupla Bağdad Güzel San'atlâr Enstitüsü talebesi tarafından verilen konser çok muvaffak olmuş ve Türk - Irak dostluğu ve işbirliğinin yeni ve güzel bir tezahürü olarak çok alkışlanmıştır. Kral İkinci Faysalla Veliahd Emir Abdülilah refakatinde Başvekilimiz Adnan Menderes'in, Irak Başveziri Nuri Said Paşanın ve heyetimiz azasının şeref locasına girişleri tezahürle karşılanmış ve orkestra Irak millî marşını çalmıştır. Müteakiben Mesut Cemil' Tel, Kral hazretleri ile Irak Maarif Vezirinin salonu dolduran mümtaz davetlilerine hitab en kısa bir konuşma yapmıştır. Mes'ut Cemil Tel bu konuşmasinda demiştir ki: «İstanbul Beledivesi Konservatuarı: 'Türk Musikisi İcra Heyetinden bir kısım sanatkârlar ile birlikte davet edilmiş olmak şerefini kazanmış bulunuyoruz. Bu şeref bizlere. Iraklı sanatkâr kardeşlerimizle aynı sahne üzerinde bulunmak fırsatını da bahsetmiştir. Böylece, milletlerin birbirlerini daha iyi tanımaları için en mühim vasıtalardan birisi olan musiki lisanı ile müteakiben birbirimize hitap edeceğiz. Zannederim ki musikinin doğrudan doğruya kalblere nitap etmek suretiyle kardeşlik rabıtalarını kuvvetlendiren ilâhi bir kudret olduğunu tekrar etmenin, bugün tam zamanıdır. Türk sanatkârlarıbu kalb lisaniyle iki mil1et arasındaki samimî müveddeti takviye yolunda naçiz ve mütevazimetlerine istikbalde de devam etmekle şeref ve iftihar duyacaklardır. Üstad Münir Nureddin Selçuk ve bilumum sanatkâr arkadaşlarımnamına-Sahibülcelâl Haşmetmean Kral Hazretlerinden, Veliahd Hazretleriyle Başvezir Nuri Said Paşa Hazretlerinden Türk sanatkârlarının lâyezal ihtiramat .v.e tazimatını kabul buyurmalarını rica ve istirham eylerim.» Bu konuşmadan sonra Münir Nureddin Selçuk idaresindeki heyetimiz kon-.sere başlamıştır. Bu kons.erde sanatkârlarımız rast, mahur ve hüzzam makamlarından eski ve yeni eserler icra etmişler, müteakiben Iraklı sanatkârlar önce garp musikisinden Hayda'nın yaylı sazlar kuartetini, daha sonra da şark musikisinden muhtelif eserleri koro halinde ve Arapça metinle icra eylemişlerdir. Konser yine sanatkârlarımız tarafından icra edilan çeşitli saz eserleri ve solo şarkılarla sona ermiştir. Bağdad radyosu tarafından nakledilen konser büyük bir rağbet görmüş ve perde arasında Kral İkinci Faysal sanatkârlarımızı kabul ederek kendilerini tebrik etmiş, iltifatta bulunmuştur. Herkesçe bu gibi temasların sıklaştırılması temennileri de izhar olunmuştur. Başvekilimizle heyetimizin bu ziyareti münasebetiyle iki dost memleket devlet adamları arasında yapılmakta olan görüşmeler, cok samimî bir hava içinde devam etmekte ve ziyaret sonunda neşredilecek olan müşterek resmî tebliğin gerek Türk - Irak ve gerek Türk-Arap münasebetleri bakımından yapıcı bir mahiyet taşıyacağı şimdiden belirtilmektedir. Bugün Başvekilimizle heyetimiz Kerkük'ü ziyaret etmiş, Devlet Vekili ve Başvekil Yardımcısı Fatin Rüştü Zorlu da, Paristeki iktisadî işbirliği nazırlar toplantısına ve Nato konseyi içtimalarına iştirak etmek üz-ere Ankaraya dönmüştür. 10 Ocak 1955 Bağdat : Bağdat gazeteleri Başvekilimiz Adnan Menderes ve Türk heyetinin ziyaretine geniş sütunlar tahsisine' devam etmektedir. Heyetimiz kendilerine ait haberlerden başka bu ziyaretin Arap dünyasında ve Batı memleketlerinde yarattığı devin alâkayı aksettiren haberlere de Bağdat gazetelerinde geniş yer verilmektedir. Bağdat gazetelerinin başmakaleleri, derinden Türk - Irak dostluğu, genişleyen Türk - Arap işbirliği gibi, bizatihi memnunluk verici bir mâna ifade eden başlıklar taşımaktadır. Bu yazılarda, Türkiye ile Arap âlemi arasında evvelce mevcut olabilen suitefshhümlerin ortadan artık tamamiyle kalkmış olduğu. Irak "Veliahdı ile Başvezirinin İstanbul ziyaretlerini takip eden Başvekil Adnan Menderes'in Bağdat ziyareti ile gerek Türk-Irak ve gerek bütün Orta-Doğuya şâmil Türk-Arap münasebetler inde yepyeni ve herkös için çok hayırlı bir devrin açılmış bulunduğu ve bu yeni işbirliği devrinin hem Türkiye için hem Arap memleketleri için. hem de bütün Orta-Do&u ve dünya için çok memnunluk ve ferahlık verici netice doğurarak sulh ve sükûn ve istikrar mevzularında kaydedilecek terakkilerin umumun nef'ine yarayacağı kaydedilmektedir. Başvekilimiz Adnan Menderes'in Bağdat ziyaretinin Beyrut ziyaretini takip edeceği, bu arada Bağdattan Beyrut'a geçilirken Türk Başvekilinin Suriye "hükümeti tarafından yapılan davete icabetle Samda birkaç saat kalarak Suriye devlet ricaliyle de kısa fikir teatisinde bulunacağı, nihayet Adnan Menderes'in daha bir müddet sonra Kahi-rtye de bir ziyaret yapacağı haber verilmekte ve bu ziyaretlerin bütün Orta Şarkta ve Arap âleminde yeni bir dostluk ve işbirliği örgüsü dokuyacağı belirtilmektedir. Siyasî sahada olduğu gibi iktisadî ve ticarî sahalarda da bu gayretler sonunda kaydedileceği muhakkak olan gelişmeler aynı bölgede yaşayan kardeş milletlerin müşterek menlaetlerine yarayacak ve nihayet bu gelişmeler Orta-Doğuda istikrarın tarsini şıbi bütün dünyaya şâmil ehemmiyet ve kıymette bir netice ile taçlanacaktır. Irak matbuatı Türk - Irak ve Türk - Arap münasebetleri hakkındaki hararetli yazılarına, bu çok hayırlı yoldaki gayretlerinde Türk -Irak ve diğer Arap memleketleri devlet adamlarına can ve gönülden muvaf fakiyet temenni ederek son vermektedir. Irak siyasî mahfilleri de, Başvekilimizin Bağdadi ziyaretinden çok meitı-nünl'-ik. a bahsetmekte, Bağdat gazetelerinin Irak halk efkârına tercüman olarak yaptığı neşriyatmdaki dostluk ve işbirliği fikirlerine tamamiyle iştirak eylemekte, bu ziyaretten çok kıymetli neticeler beklemektedir. Başta Başvekilimiz Adnan Menderes olduğu halde bütün Türk heyeti Bağdatta görülen çok hararetli ve candan hüsnü-kabul karşısında fevkalâde mütehassis bulunmakta, heyetimiz de bu ziyaretten ve umumiyetle Türk-Irak ve Türk-Arap münasebetlerinin müstakbel ve hayırlı gelişmelerinden duydukları sevinci şimdiden izhar etmektedir. Başvekilimiz Adnan Menderes ve heyetimiz âzası bugün öğleden evvel Prens Abdülilah Numune hastanesi ile Erkânı Harbiye mektebini gezecek, öğleden sonra da Türk-Irak heyetleri arasında ilk umumî toplantı aktedilecektir. Görüşmelere, Basra ziyaretinde Şattularapta vapurla yapılacak gezintide devam olunacaktır. Başvekilimiz Adnan Menderes'in çarşamba günü Irak millî meclisini ziyaretinde Irak Milletvekilleri adına bir" nutukla selâmianması ve Başvekilimizin de buna mukabelede bulunarak" Türk-Irak ve Türk-Arap dostluğu: mevzuunda Irak milletvekillerine hitap etmesi beklenmektedir. Irak millî", meclisi tarihinde ilk defa olarak cereyan edecek tezahüre büyük ehemmiyet ve kıymet verilmektedir. Bağdad : Türk ve İrak heyetleri bugün öğleden sonra saat 18'de Başvekilimizin misafir kaldığı Beyaz Sarayda ilk büyük toplantılarını yapmışlardır. Bu toplantıda İrak adına Başvezir Nuri Said Paşa, Başvezir yardımcısı Ahmet Muhtar Baban, rahatsız bulunan Hariciye? Vezirine vekâlet etmekte olan Devlet Veziri Burhaneddin Başayan, İrak'ın Ankara Büyükalçisi İbrahim Akif El Alusi ve İrak Hariciyesi Umumi. Kâtibi Bahaeddin Ayni bulunmuşlardır. Türk heyeti de Başvekilinizi Adnan-Menderes riyasetinde Haricîye Vekili Prof. Fuat Köprülü, Hariciye Vekâleti" Umumî Kâtibi Muharrem Nuri Birgi. ve Bağdad Büyükelçimiz Muzaffer Gb'ksenin'den teşekkül .etmekte idi. Görüşme saat 20.30'a kadar ikibuçuk" saat sürmüş ve iki hükümet reisi ile iki dost memleket ricali toplantıdan, çok beşuş cehre ile çıkmıştır. Müzakerelerin seyrinden her iki tarafın çok memnun bulunduğu sarahaten belli olmakta idi. Yarın, Basra'ya yapılacak" ziyaretten avdette ikinci bir içtima daha akdedilecek, bu içtimai öbür günkü toplantılar takip edecektir. Ziyaretin cereyanında görülen samimi hava neticelerin çok memnunluk verici olacağını şimdiden belirtmektedir. Başvekilimiz Adnan Menderes ve neyetimiz âzası bugün öğleden evvel Erkânı Harbiye! Umumiye Mektebini ziyaretlerinde Erkânı Harbiyei Umumiye-Reisi tarafından karşılanmış v.e orada harita üzerinde yapılmakta olan harp oyunlarını alâka ile takip etmiştir. Zuhur eden bir vesile üzerine İrak Erkânı" Harbiyei Umumiye Reisi Başvekilimize kendisinin burada ev sahibi bulunduğunu ve bu sebeple izaz ve ikramın İraklı subaylara düşmiyeceğini, kendisinin ev sahibi sıfatiyle istediği şekilde emir vermesi gerektiğini söylemiştir. . Öğleden sonra da Bağdad Şehrimizin verdiği cay ziyafetinde bulunulmuş ve orada Başvekilimiz Bağdat şehrî ileri gelenleriyle tanışarak samimî hasbihaller yapmıştır. Akşam Bağdad Büyükelçimizin verdiği ziyafette Başvezir Nuri Said Paşa ile diğer vezirler, mebuslar, sivil ve askerî erkân ile kordiplomatik hazır bulunmuştur. 11 Ocak 1955 Bağdat : Başvekilimiz Adnan Menderes beraberinde Irak Devlet Veziri Burhaneddin Başayan, Hariciye Vekilimiz Prof. Fuad Köprülü, Nafıa Vekili Kemal Zeytinoğlu ve heyetimiz âzası olduğu halde bu sabah uçakla Basraya gitmiştir. Başvekilimizi götüren uçak Abadan petrol tasfiyehanelerinin, tesisleri üzerinde bir dolaşma yaptıktan sonra Basra hava meydanına inmiştir. Başvekilimiz Adnan Menderes Basra hava meydanında askerî merasimle karşılanmış ve selâm resmini ifa eden ihtiras kıtasını teftiş etmiştir. Müteakiben Başvekilimiz Adnan Menderes ve heyetimiz âzası Irak Devlet Veziri ile birlikte kendilerini bekliyen yata geçmişler ve Şattülarap üzerinde bir gezinti yapılmıştır. Başvekilimiz ve heyetimiz azasiyle Irak Devlet Veziri öğle yemeğinden sonra uçakla Bağdad'a avdet etmişlerdir, Türk ve Irak heyetleri arasındaki müzakerelere bugün de Beyaz Saray içtima salonunda devam edilmiştir. Her iki heyet saat 17.30'da toplanmış ve müzakereler saat 19.30'a kadar devam etmiştir. Akşam Irak Hariciye Veziri Başvekilimiz Adnan Menderes ve refakatindeki zevat şerefine bir ziyafet vermiştir. Bu ziyafette Irak Başveziri Nuri Said Paşa ile diğer vezirler, mebuslar, sivil ve askerî erkân ile kordiplomatik hazır bulunmuştur. Irak ve Bağdad gazeteleri bugün de hararetli neşriyatlarına devam etmektedirler. Gazeteler gerek Washington, gerekse Londra ile diğer Arap memleketlerinden alman ve BaMad'da yapılan Türk-Irak görüşmelerinin memnunlukla müşahede ve takibedildiğine dair haberleri de geniş başlıklarla neşretmektedirler 12 Ocak 1955 Bağdat : Başvekilimiz, bugün öğleden sonra heyetimiz âzasiyle birlikte Büyükelçilikte Irak'ta bulunan Türk vatandaşları ile tanışıp konuşmak üzere tertip edilen toplantıda bulunmuşlar, müteakiben Irak devlet adamlarıyla Beyaz-Sarayda bir toplantı daha yapmışlardır. Bu toplantıyı müteakip müşterek resmî tebliği yayınlanmıştır. Bağdad : Irak gazeteleri halk efkârına tercüman olarak Başvekilimizin ve heyetimizin Irak ziyaretine geniş sütunlar tahsisine devam etmektedirler. Heyetimizin buradaki gezileri ve görüşmeleri hakkında geniş tafsilâttan başka Türk matbuatının ve Ankara radyosunun neşriyatı da gazetelerde geniş yer bulmakta dır. Ayrıca bu ziyaret hakkında yabancı memleketlerde ve diğer Arap hükümet merkezlerinde kaydedilen müsbet intibalar da Bağdat gazetelerinde belirtilerek gösterilmektedir. Bu sabahki «El Ahbar» gazetesi başmuharririnin Başvekilimizle dün yaptığı bir görüşmeyi neşretmiştir. Başvekilimiz «El Ahbar» gazetesine Reisicumhurumuzun Majeste Kralı Türkiye'ye, Majeste Kralın da Reisicumhurumuzu Irak'a davet etmiş olduğunu bildirmiş. Bağdat'daki Türk-Irak görüşmelerinin, muvaffakiyetle devam ettiğini, yakında bunların neticelerinin ilân edileceğini ilâve etmiştir. Başvekilimiz «El Ahbar» başmuharririnin intibalarim isteyen bir sualine cevaben şöyle demiştir: «Hem memleketini, hem milletini hem de devlet adamlarım ziyadesiyle sevdiğim Irak'a gelmekle büyük memnunluk duymaktayım. Kardeş Iraklılarla yeniden buluşup görüştük. Noktaî nazarlarımızın birbirine ne kadar yakın olduğunu bir kere daha büyük bir hazla müşahede .ettik.. Irak'a ayak bastığımdanberi Irak milletinden ve hükümet adamlarından derin bir muhabbet "ve iyi kabul görmekteyiz. Bundan ben ve arkadaşlarım çok mütehassis olduk. Aynı hayranlık Altes Veliahd ile Başvezir Nuri Sait Paşa için de vâkidir... Başvekilimiz El Ahbar başmuharririnin diğer suallerine cevap olarak da şunları söylemiştir: «Türk-Irak dostluğu hiç de yeni bir şey değildir. Bu geçmiş asırların bizlere intikal eden bir mirasıdır. Bu son senelerde de daima ve teyit edilmiş olarak devam etmiştir. Başvezir Nuri Sait Paganın Türkiye'yi ziyareti gibi bizim de Irak'ı ziyaretimiz karşılıklı tam bir anlayış zihniyeti içinde yapılmaktadır. Bağdad ve diğer Irak şehir1eri halkı da bizi hararetli tezahürlerle kabul etmişlerdir, bu da dostluğumuzun müstakbel inkişafları için bizleri teşci edici bir mazhariyet taşımaktadır. Reisicumhurumuz Celâl Bayar'dan Majeste Kral İkinci Faysal'a ve Altes Veliahde memleketimizi ziyaret için resmî bir davet getirmiş olmakla çok memnunum. Majeste Kral ve Altes Veliahd bu daveti kabul etmişlerdir. Ancak ziyaretin tarihi henüz katî. olarak tesbit edilmiş değildir. Önümüzdeki yaz ayları irin olması muhtemeldir. Majeste Kral da benim vasıtamla Reisicumhurumuz Bayar'ı Irak'a davet etti. Reisicumhurumuzun da bu daveti memnunlukla kabul edeceğini zannederim. Bu ziyaretin de tarihi henüz tesbit edilmemiştir. Bilâhare kararlaştırılacaktır.
Lübnan Reisicumhuru Camille Chamoun'un memleketimizi martın 31'inde ziyaret etmesi takarrür etmiş bulunuyor. Mısır'a yapacağım ziyaretin tarihi henüz takarrür etmiş değildir. Bu ziyareti büyük bir memnunlukla yapacağım. Ziyaretin tarihi Ankara'ya avdetimizde taayyün edecektir. Mısır hükümet Reisi Cemâl Abdülnasır'm da Türkiye'yi ziyaret etmeye karar vermiş olduğu malûmdur. Bu ziyaretin tarihi de henüz tesbit edilmemiştir. Cemâl Abdülnasır'm memleketimize yapacağı ziyaretten dolayı şimdiden fevkalâde memnunum. Bütün bu karşılıklı ziyaretler Türkiye ile Arap milletleri arasındaki dostluğu ve işbirliğini takviye edecektir. Bundan dolayı hepimizin memnunluk duymamız gerekir.» Bu sabah Bağdad'da çıkan bütün, gazeteler Başvekilimizin bugün saat 12.30'da Irak parlâmentosunu ziyaret edeceği haberini manşet olarak vermekte ve Irak parlâmento tarihinde ilk defa olarak dost ve kardeş bir hükûmetin reisi olarak konuşacağını belirtmektedirler. Başvekilimizin bugün parlâmentoda irat edeceği nutka ve buna riyaset makamı tarafından verilecek cevaba büyük ehemmiyet atfedilmektedir. Gazeteler yapılan görüşmelerde dünya meselelerine ve bilhassa Orta-Doğu meselelerine temas edildi çini kaydetmekte ve muhtemel komünizm tecavüzlerine karşı müdafaanın da bahis mevzuu oldu&unu ilâve etmektedirler. «Ez Zaman» gazetesi bugünkü başyazısında durmadan kalkınmakta olan Türkiye'nin beynelmilel çok -mümtaz bir mevki işgal etmekte olduğunu^ sesini duyuracak ve nüfuzunu hissettirecek bir kuvvete sahip olduğunu kaydetmekte ve «Bizzat Türkiye'nin de menfaati Türk-Arap işbirliğinin tahakkukunu âmirdir» demektedir. «Ez Zaman'a göre her iki tarafın da bütün Orta-Doğunun nefine olan bu işbirliğinin sağlam temelleri Başvezir Nuri Sait Paşanın İstanbul'u ziyareti ve Başvekil Adnan Menderes'in Bağdad'ı ziyaretiyle atılmıştır. İki memleket arasındaki tarihî bağlar, Atatürk ile Birinci Faysal arasındaki dostluklar temel atmada büyük kolaylıklar temin etmiştir. Türkiye-Irak ve Türk-Arap dostlukları büyük bir istikbale namzettir ve bundan her iki tarafla beraber bütün dünya da istifade edecektir. 13 Ocak 1955 Bağdad : Daima dost ve kardeş olmuş olan Türkiye ile Irak dün müşterek resmî tebliğin neşrindenberi artık aynı zamanda fiilî bir ittifak durumundadırlar. Dünkü müşterek Türk - Irak resmî tebliği Bağdat'taki yüksek Türk ve Irak mehaf ilinde böyle selâmlanmış ve bu derece mesut bir neticenin istihsali umumî sürür ile karşılanmıştır. Irak Başveziri Nuri Sait Paşa Anadolu Ajansına, «İnşallah başarılan işin inkişafları çok daha mesut ve hayırlı olacaktır demiştir. Başvekilimiz Adnan Menderes de Anadolu Ajansına intibalarmı şu suretle ifade etmiştir: «Orta-Şark münasebetlerinde yeni bir tarih başlamaktadır. Çok mesut inkişafların arifesinde olduğumuza inanıyorum. » Bağdad siyasî mahfillerince, son müzakereler sonunda Türkiye ile Irak arasında Orta-,Şarkın istikrar Ve emniyetini hedef tutan işbirliğinin bir an evvel tahakkukunu ve genişletilmesini temin maksadiyle süratle bir muahede akdine karar verilmesi ve bilhassa bu. yüksek sulh . ve müdafaa gayelerine hizmet azmini ispat etmiş olan devletlerin buna iltihaka davet edilmesi, müşterek bölgemizin muhtemel tecavüzlere karşı korunması gayretlerinde yapıcı mahiyetli çok ileri bir adım terâkki edilmektedir. Şurası muhakkak tır ki, dünkü tebliğde Orta-Doğu emniyetinin takviyesi ve sulhunun vikayesi yolunda yepyeni bir merhale kaybolunmuş. Bu yeni merhalede, gerek Başvekil Adnan Menderes'in, gerek Başvezir Nuri Sait Paşanın kaydettikleri gibi, iki tarafın gayretlerini takviye edici ve işbirliğini genişletici inkişaflara intizar edilmektedir. Irak'taki umumî memnunluğa tercüman olan Bağdad gazeteleri, dünkü tebliği büyük manşetler halinde vermekte ve başlıklarında iki memleket arasındaki görüş beraberliğini ve diğer memleketlere yapılan müşterek daveti belirtmektedir. Bağdad'taki batılı diplomatik mahfillerde de Türk -Irak görüşmelerinin neticeleri büyük memnunlukla kaydedilmiştir. Bugün, Türk heyetinin Irak ziyaretinin son günü, Başvekilimiz ve heyetimiz âzası bazı mektepleri gezmiş, öğle yemeğini Kralın ve Veliahdin davetlisi olarak «Rahap» sarayında yemiştir. Bağdat'ta yapılan gezintilerde halk yer yer Başvekilimizi hararetle alkışlamıştır. Bu akşam Başvekilimiz Adnan Menderes, Nuri Sait Paşa şerefine Şehremaneti merasim salonlarında bir ziyafet vermektedir. Yarın sabah saat 10'da Bağdat'tan Şam'a hareket edilecektir. Başvekilimiz ve heyetimiz programa göre Şam'da dört bucuk saat kalacak, Cumhuriyet sarayında öğle yemeğini müteakip görüşmeler yapılacak ve hususî uçak saat 16.30'da Şam'dan Beyrut'a hareket edecektir. Londra: Türkiye ve Irakarasında karşılıklı güvenlik anlaşması imzalanacağına dair Bağdad'dan gelen 'haberler Londra siyasî çevrelerinde gayet iki karşılanmıştır. .Buradaki müşahitlerin kanaatine göre, Türkiye-Pâkistan ittifakına yeni bir halka ilâve edecek olan bu anlaşma, Orta-Doğunun istikrar ve güvenliğini arttıracaktır. Şubat ve mart ayları içinde Karaşi, Kahire ve Ankara'yı ziyaret edecek olan Sir Anthony Eden, Orta-Doğu müdafaa meselesini görüşecektir. İngiltere hükümetinin görüşüne göre, stratejik Orta-Doğu'da teşkil edilecek bölgeyi bir müdafaa teşkilâtı, Kuzey Avrupadan Güney-Doğu Asyaya kadar uzanan komünist aleyhtarı müdafaa kordonunu tamanlayacaktır. Türkiye-Irak paktı böyle bir müdafaa hattının ehemmiyetli bir düğüm noktasını teşkil edecektir. Arap birliğine dahil bir memleketin Nato ittifakına dahil Türkiye ile bir müdafaa paktı hazırlıklarına başlaması burada bilhassa ehemmiyetle karşılanmıştır. Londra : Türk - Irak güvenlik' paktı hakkında malûmatına müracaat edilen İngiltere Dışişleri Vekâleti sözcüsü, bu pakt tasarısının cesaret verici olduğunu söylemekle beraber, bu hususta Bağdat Büyükelçiliğinden tafsilâtlı raporun henüz alınmadığını beyan etmiştir. Diğer taraftan, selâhiyetliçevreler, Türkiye ile Irak arasındaki dostluk bağlarının sağlamlaştırılmışının' Orta-Doğu emniyetini ve bu bölgedeki istikrarı kuvvetlendireceğini söylemektedirler. 14 Ocak 1955 - Washington : Türk ve Irak hükümetlerinin, Orta-Doğu istikrar ve güvenliği için bir işbirliği antlaşması aktetmek hususundaki kararları Washingtonda büyük bir memnuniyetle karşılanmıştır. Hariciye Vekâleti uzmanları Orta-Doğu bölgesindeki memleketlerin çoğunun bu antlaşmaya katılacağını ümit etmekte ve antlaşmayı hür dünyanın komünist tehlikesine karşı kurduğu savunma sisteminin yeni bir halkası saymaktadırlar. Beyrut : Bütün Arap memleketleri matbuatında olduğu gibi Beyrut gazetelerinde de esas mevzuu .Türk-Irak tebliği teşkil etmektedir. Gazeteler bu hususta İngiltere ve Amerika'daki çok müsbet akisleri belirtmekte, ayni zamanda Mısır'ın bugünkü durumunu kaydeden haberleri de neşretmektedir. Türk-Irak görüşmeleri neticesinin büyük ehemmiyeti üzerinde durulmakta, bunun çok geniş ve derin inkişaflara namzet bulunduğu ve bu gelişmelerin Orta-Doğuya takviye edeceği keyfiyeti izah edilmektedir. Bu arada akşamları çıkan tarafsız Soir gazetesi» «Üstadane bir darbe» başlığı altında ezcümle şöyle demektedir: «Arap birliği fena durumdaydı. Bunu çoktan beri biliyorduk. Fakat bu keyfiyet kabul edilmek istenmiyordu. Son zamanlarda yapılan bütün toplantıların ve istişarelerin bu hasta vücuda yeniden can. vermekten başka gayesi yoktu. Fakat hastalık nisbidir. Türkiye ile elele verecek Orta-Doğunun müdafaa sisteminde bir nevi vaziyet alan İrak'ın ayrılık hareketi Arap birliğine vurulan birinci ciddî darbedir. Kahire bunu böyle anlamış ve bu haber karşısında derhal harekete geçmiştir. Fakat Mısır'ın gayri memnun olmasının başka sebepleri vardır. Üzerinde bu derece kıskançlıkla durduğu Arap memleketlerinin liderliğinin e]inden gitmekte olduğunu müşahfede etmektedir. Çünkü Aran birliğinden bir âza bu husustaki tavsiyeleri nazarı dikkate almamıştır. Menderes ve Köprülü Bağdat'ta güzel bir muvaffakiyet kazanmıştır. Türklerin iyi diplomat oldukları biliniyordu. Bu son muvaffakiyet Türklerin bu hasletlerinden hiç bir şey kaybetmemiş olduklarını isbat etmiştir,. Bağdat : Başvekilimiz Adnan Menderes, Hariciye Vekilimiz Profesör Fuat Köprülü, Nafıa Vekili Kemal Zeytinoğlu ve heyetimiz âzasiyle beraber bugün mahallî saatle ll'de uçakla Bağdat'tan Şam'a hareket etmiştir. Başvekilimiz hava meydanında Başvezir Nuri Sait Paşa bütün vezirler, sivil ve askerî erkân tarafından uğurlanmış, bir askerî kıta selâm resmini ifa etmiş, bando Türk ve Irak millî marşlarını çalmıştır. Başvekilimizle Nuri Sait Paşa uçağın hareketinden önce hararetle musafahada bulunmuşlardır. Başvekilimiz Adnan Menderes hava meydanında Iraklı ve yabancı gazeteçileri kabul etmiş ve kendilerine şu beyanatta bulunmuştur: Arkadaşlarım ve ben hakikî dostunu bulmuş, öz kardeşlerine kavuşmuş olmanın heyecanı içinde Irak'tan ayrılmaktayız. Melik hazretleriyle Veliaht hazretleri ve muhterem Başvezir Nuri Sait Paşa ve onun değerli kabine arkadaşları, âyan ve mebusan meclisi azalan ve tanışmak şerefine mazhar olduğumuz bütün Irak siyaset ve devlet adamları bizlere büyük dostluk ve candan itibar gösterdiler. Aynı sıcak alâkayı gezdiğimiz ve geçtiğimiz her yerde kardeş Itfak milletinden de gördük. Irak'la siyasî işbirliğimizin en kuvvetli mesnet ve membanın burada olduğu muhakkaktır. Bu hakikati daima göz önünde bulunduracağız ve bize gösterilen derin hisleri hiç bir zaman unutmayacağız. Siz muhterem Irak matbuatı mümessillerinden bu his ve düşüncelerimizin tercümanı olmanızı ve büyük sevinç ve şükran hislerimizi bütün Irak milletine iblâğa tavassut etmenizi rica ederim. İşte, Bağdat'tan kalplerimiz böylesine bir muhabbet ve itimat ve teşekkür duygulariyle meşbû olarak ayrılıyoruz. Memleketimize döndüğümüz zaman burada gördüğümüz samimiyet ve yakınlık v.e kardeşlik duygularını, Türkiye'ye karşı beslenen hisleri vatandaşlarımıza iftihar ve sevinçle anlatacağız. Milletimizin Irak'a karşı beslemekte olduğu .sevgi ve itimadın çok derin olduğunu ifade etmek isterim. Bu itibarla Irak'la esasen mevcut olan kardeşlik münasebetlerimizin siyasî sahada da tam mânasiyle tesis yoluna girilmiş olmasından memleketimizin büyük bir bahtiyarlık duymakta olduğunu söyleyebilmek benim için hakikî bir. zevk ve derin bir saadet kaynağını teşkil etmektedir. Siyasî görüşmelerimize gelince, müzakerelerin ne derece semereli olduğunu dün neşredilen tebliğden anlamış olacaksınız. Her şeyden evvel .şurasını " belirtmek isterim ki, vaktiyle 1946 senesinde imza edilmiş ve esaslı hiçbir tatbik yeri bulunmamış olan vesika ile bugün varılmış olan neticeleri mukayese etmek doğru olamaz. Hakikat şudur ki, bu tebliğde ilân ettiğimiz işbirliği azmi ve ittifak kararı, bütün Orta-Şarkın, ve sulhsever milletler camiasının hayrına ve menfaatine olacak yepyeni bir devrenin başlangıcını teşkil edecektir. Tuttuğumuz yol, sulhun korunması, adalet kasidelerince taayyün eden hakların vikayesi, her türlü tecavüz emellerinin ve tehditlerin bertaraf edilmesi için müşterek çalışmayı istihdaf eden yoldur. Müşahede etmiş olacağınız veçhile neşredilen tebliğde yalnız iki taraflı değil, çok taraflı bir işbirliğinin tahakkuku bahis mevzuudur. Bu vesile ile bütün Arap milletleri camiasına ne kadar büyük bir ehemmiyet atfetmekte olduğumuzu bir kere daha belirtmek yerinde olur. Görüştüklerimiz ve imzaladıklarımız hiç bir zaman sözde kalacak değil, bilâkis her gün kaydolunacak inikişaflarla ve kısa bir zamanda bu işbirliğinin büyük ehemmiyeti, bugün onu lâyıkiyle takdir edemeyenlerce de kavranmış ve anlaşılmış olacaktır. Hattâ denebilir ki, aldığımız neticeler daha bugünden geniş tesirini göstermiş ve dost ve anlayışlı muhitlerde derin bir memnuniyet yaratmış, dar görüşlü veya kötü niyetli muhitlerde ise, telâş ve infialler uyandırmıştır. Diğer taraftan bu teşriki mesaide kendimiz için maddî veya manevî herhangi bir üstünlük veya hususî bir şeref veya menfaat temini düşüncesiyle de hareket etmek, ne Irak'ın ne de Türkiye'nin asla aklından geçmemiştir. Vücuda gelecek olan eser her şeyden evvel müsavatı ve yüksek bir gaye etrafında kardeşçe elele vermeyi istihdaf eden en güzel bir örnek olmalıdır. Biz bu tebliğde mümkün, olduğu kadar kısa bir zamanda böyle bir antlaşma imzalamak azmini ifade ederken, kendimiz için bir nevi müessis âza vasfını muhafaza etmek kaygısına bir an bile kapılmadık. Maksadımız ancak çok kıymetli olan vaktin kazanılmasından ibarettir. Kardeş Irak milletinin salim görüşü ve onu idare edenlerin büyük kiyaseti sayesinde başlanmış olan işin kıymet ve ehemmiyeti, biraz evvel arz ettiğim gibi, zaman geçtikçe daha iyi takdir olunacaktır. Bu eseri küçültmeye çalışanlar bulunacaktır, fakat bizlere düşen vazife, bütün menfî harekat ve cereyanlara kar?ı azim ve kararımızı birbirimiz hakkında beslediğimiz derin itimatla her an teyit ederek bu güzel eseri bir gün evvel tekemmül ve tahakkuk ettirmek olmalıdır.» Heyetimizle beraber Bağdat'tan Şam'a Suriye'nin Bağdat Büyükelçisiyle Bağdat Büyükelçimiz de hareket etmiştir. 15 Ocak 1955 Bağdad : Irak Devlet Veziri Burhaneddin Başayan, Türk - Irak görüşmeleri ve akdi mutasavver Türk - Irak paktı hakkında «El Ahbar» gazetesine bir beyanat vermiştir. Irak Devlet Veziri bu beyanatında ezcümle şunları söylemiştir: «Irak hükümeti, Mısır'ın Türk-Irak anlaşmasına iltihakını lüzumlu ve hattâ iadeli telâkki etmektedir. Bu anlaşma Arap birliğinin almış olduğu son kararlarla asla tearuz halinde değildir. Irak, Arap birliğine mensup memleketler arasında bu bölgenin güvenliği ile alâkalı devletlerle müsbet bir şekilde işbirliği yapabilmiş ilk devlettir.» Irak Devlet Veziri Türk - Irak müşterek tebliği hakkında sorulan bir suale cevaben bu anlaşmanın Orta-Doğu için fevkalâde mühim bir hâdise olarak telâkki edilebileceğini ve Arap memleketlerinden biri ile Türkiye arasında ilk yakınlaşmayı temin etmiş olması itibariyle bu neviden ilk bir anlaşma olduğunu belirtmiştir. Burhaneddin Başayan bu münasebetle .şunları ilâve etmiştir: «Bu anlaşma bir taraftan alâkalıların menfaatine olması gayet tabii bulunduğu gibi diğer taraftan da bu iki memleketin Birleşmiş Milletler teşkilâtı dahilinde ve haricindeki durumlarını da takviye etmektedir. Bu anlaşmayı imza ederken Türkiye ve Irak, her şeyden önce dünyada barışı ve bu barışı sağlamanın çarelerini takviye gayesini istihdaf eden Birleşmiş Milletler prensipleriyle anayasasını hiç bir suretle ihlâl etmiş değillerdir.» Irak Devlet Veziri Arap memleketlerinin bu anlaşmaya iştirakleri ihtimali hakkında sorulan bir suale şu cevabı vermiştir: Eğer Arap memleketleri Orta-Doğunun bu bölgesinde hakikaten barışı arzu ediyorlarsa başta Mısır olmak üzere hepsinin bu anlaşmaya iştiraklerini lüzumlu ve faideli addetmekteyiz. Müşterek Arap güvenlik paktı Arap memleketlerinden hiç birisini yabancı devletlerle ittifak akdinden men etmemiştir. Meselâ Mısır bir andlaşma ile İngiltere'ye bağlıdır. Irak ve Ürdün de aynı vaziyettedir. Bu vaziyet, Arap memleketlerinden biri ile bir yabancı memleket arasında mevcut herhangi bir anlaşmanın adı geçen paktın hükümlerin mugayir olmadığını ispat etmektedir.» Irak Devlet Veziri Burhaneddin Başayan beyanatına devamla şöyle demiştir: «Yeni Türk - Irak anlaşmasının Türk -Pakistan paktı ile hiç bir ilgisi yoktur. Bununla beraber, Pakistan ve İran'ın arzu ettikleri takdirde bu anlaşmaya iltihaklarında hiçbir mâni olmadığı gibi buna iştirak etmek isteyen diğer herhangi bir devlete de kapı açıktır. Bu anlaşmanın muhtevası yakında bütün Arap ve Müslüman devletlere malûmaten bildirilecektir. Öte yandan bu devletlerin anlaşmaya iltihaklarını memnunlukla karşılıyacağımız ve birlikte ve aynı zamanda imzalamak için elimizden geleni yapacağımız şüphesizdir. Anlaşma o şekilde olacaktır ki, tasdikinden sonra dahi diğer devletlerin iştiraki kabul edilecektir.» Irak Devlet Veziri beyanatına son verirken Türk ve Irak heyetleri arasındaki müzakerelerin tam bir anlayış ve dostluk havası içinde cereyan ettiğini ilâve eylemiş ve sözlerine şöyle son vermiştir: «Türkiye Başvekili Adnan Menderes ve Hariciye Vekili Prof. Fuad Köprülü, ile heyetin diğer âzası, Irak vesair Arap memleketleri ile işbirliği arzusunu izhar etmişlerdir. Bu hiç de garip bir şey değildir, zira Türklerle Araplar arasında münasebetler mazinin çok derinlerine uzanmakta ve müşterek menfaat, âdet ve ananeler bunları kuvvetlendirmektedir, - Kahire : Bugün Mısır Başvekili Cemâl Abdülnasır tarafından kabul edilen İrak'ın Kahire Büyük Elçisi basın mensuplarına verdiği demeçte, Mısır devlet adamına Türk-İrak konuşmaları hakkında izahat verdiğini beyan etmiştir. Büyükelçi, bilhassa: 1Türk-İrak anlaşmasının yeni bir olay olmadığını, 21946'da aktedilmiş olan anlaşmayı tamamlayıcı bir mahiyet taşıdığını ve Adnan Menderes ile Nuri Sait Paşanın Ankaradaki konuşmalarının bir neticesi olduğunu 3Arap birliği ile tezad teşkil etmediğini tebarüz ettirmiştir. Memleketinin Arap birliğini ve Arap müdafaa sistemini kuvvetlendirmek için daima gayret sarf edeceğini söyleyen büyükelçi, İrakın, Arap devletleri Dışişleri Bakanları toplantısını geriye bıraktırmak için teşebbüslere geçmiş olduğu hakkında ortada dolaşan rivayetleri kesin olarak yalanlamıştır. 3undan sonra, İrak Büyükelçisi, İrakın Mısırla ve diğer Arap devletleriyle münasebetleri daima dostluk çerçevesi içinde inkişaf edecektir. İrak Erkânı Harbiyei Umumiye Reisi, diğer 'Arap devletleri Erkânı Harbiyei Umumiye Reisleri ile 17 ocakta müzakerelerde bulunmak üzere yarın buraya gelecektir, demiştir. Karaşi : Ortadoğu bölgesinin istikrarını teminat altına almak gayesi ile Türkiye-Irak arasında imzalanması kararlaştırılan anlaşma, Müslüman devletlerini .saran müdafaa sistemini kuvvetlendirmesi itibariyle, Pakistan hükümet çevrelerinde gayet iyi karşılanmıştır. Hükümet sözcüsü, umumî memnuniyeti bildirmiştir. Hariciye Vekaleti kaynakları ise, Türkiye'nin dahil olduğu her iki pakta dikkati çekmişler ve bu anlaşmaların Orta-Doğuda daha geniş bir işbirliğine yol açacağı ümidini izhar etmişlerdir. Bağdad : Burada yayınlanmakta olan gazeteler, Türkiye ile mutasavver bir Türk-İrak güvenlik paktını çok müsait karşılamaktadır. «Ez Zaman» gazetesi bu konuda şunları yazıyor: «Böyle bir anlaşma imzalamak için iki memleket arasında dostane münasebetleri desteklemek ve geliştirmek için gösterilen gayretlerin tabii bir neticesidir. İki memleket arasındaki münasebetler daima müşterek gayeler ve mütekabil işbirliğine dayanmıştır ve dayanmaktadır. Orta-Doğuda istikrarı idame ve güvenliği temin bu bölgede refah ve tekâmülün esas şartları olduğundan her iki memleketin menfaatinedir. Irak ve Türkiye sadece aralarındaki münasebetle ilgili olarak değil, fakat aynı zamanda herhangi bir milletin münferit güvenliğinin bütün bölge güvenliğinden ayrılamıyacak. bir mevkide bulunan milletler grubunun istikbali bakımından yeni bir sahife açmışlardır.» Londra : Muhafazakâr Sunday-Times gazetesi, Türkiye-Irak antlaşma tasarısından bahisle şunları yazmaktadır: Türkiye Başvekili Adnan Menderes umulmadık isleri başarmak suretiyle, şüphecileri hayrete düşürmekte Fransız Başvekili Mendes-Frence'dan aşağı kalmıyor, Adnan Menderes, kısa zamanda ve vakit geçirmeden Türkiye ile Irak arasında aktedilecek olan karşılıklı müdafaa antlaşması ile Övülmeğe lâyıktır. "Üç yıldan beri çok ciddî bir stratejik gediği doldurmak irin Amerikâ ve İngiltere gayret sarfetmekte ve bölge memleketlerine ittihada yanaşmamanın arzettiği tehlikeyi izaha uğraşmakta idil ar. Karşılıklı güvenliğe giden mâkul yolu .Arap devletlerine Türkiye'nin göstermiş olması dikkate şayandır. Bugün Türkiye kendisini bir Şark devleti olmaktan ziyade Avrupa'lı bir devlet olarak hissetmekte lâkin yine -Orta-Doğu komşuları arasındaki mevkiini muvaffakiyetle değerlendirmektedir. "Mısır'ın durumuna gelince, Menderes önümüzdeki ay Kahire'ye gidecektir. Türkiye Başvekili burada da Mısırlılara varlıklarını hissettirebilecek değerde olgun bir devlet adamıdır. Geriye Arap-Israil ihtilâfının ortaya çıkardığı siyasî ve psikolojik dâva kalıyor. İhtimal ki, bunu halletmek de yine Menderes'e nasip olacaktır. Batı ile Doğuyu birbirine vasletmekte oynadığı rolden ötürü hür dünya Menderes'e teşekkür etmelidir. 17 Ocak 1955 Londra : Müstakil Observer gazetesi, Türkîye ile Irak arasındaki mutasavver müdafaa anlatmasının Mısır'ın kendi prestijine veya Aran birliği liderliğine karşı yönetilmiş bir hareket telâkki etmiyeceği ümidini izhar ederek şunları yazmaktadır: Irak, Batı müdafaasıyla daha sıkı bir bağ tesis etmek yolunda diğer Arap memleketlerine nazaran umulmadık derecede süratli hareket etmektedir. Irak'ın, Amerikan yardımını kabulünü ve Sovyet Rusya ile siyasî münasebetlerini kesmesini müteakip Türkiye ile bir pakt akdetmek kararma bağlanması diğer Arap memleketleri muvacelısinde ileriye doğru bir hamle sayılmak lâzım gelir. Öte yandan 'Türkiye ve batılı devletlerin Orta-Dogu'nun siyasî veçhesini tam manasıyla tâyin etmek hususunda en uygun zamanı bekleyecekleri ve bu hususta Arap memleketlerinin durumunu dikkate alarak ısrarda bulunmayacakları şüphesizdir. Şimdi Süveyş ihtilâfını halletmiş v.e Müslüman kardeşler buhranına son vermiş olan Mısır'ın yeni taahhütler kabul etmeden evvel siyasî ittihadını temin ve iktisadî ıslahatı başarmak için zamana ihtiyacı olabilir. Başvekil Nuri Said'in bugünkü teşebbüse girişmek hususunda nefsine olan itimadı yalnız hükümetinin otoriter durum ve mevkiinden değil, fakat aynı zamanda Irak'ın gelirlerini mahallî inkişaf ve ıslahata hasr ve sarf etmesinden elde edilmekte olan terakkilerden ileri gelmektedir. 18 Ocak 1955 Şam : Suriye Millî Partisi organı «El Meha» gazetesi, Türkiye ile Irak'ın bir pakt akdetmek hususundaki kararlarına carşı düşmanca bir durum takınmış olan bazı Suriye'li unsurları tenkit etmekte" ve ittifak siyaseti lehinde bulunmaktadır. Gazete, büyük devletlerin dahi, komşu memleketlerle veya politika istikametleri aynı olan devletlerle ittifaklar akdetmeleri lâzım geldiğini belirttikten sonra şunları yazmaktadır: Politikacılar, dünyanın geri kalan kısmından ayrı yaşayan memleketlerin içinde bulundukları buhran ortasında memleketimi yalnız mı bırakmak arzusundadırlar? Bu şahısların tazyiki altında şimdiye kadar takip ettiğimiz siyaseti değiştirmek ve memleketimizin etrafını saran tehlikelere karşı kendini korumak istediğini bildirme zamanının geldiğine kaniiz. İttifaklar kurmak siyaseti, memleketini bir malmış gibi satmak arzusunda olunduğu mânasına gelmez. Washington : Amerikan Dışişleri Vekili Foster Dul 71 es bugünkü basın toplantısında şunları söylemiştir: -Türkiye ile Irak arasında akdi mutasavver olan pakt, bütün Orta-Doğu " bölgesinin güvenliği için faydalı, yapıcı bir tedbir olacaktır. Türkiye ile Pârkistan arasında hâlen mevcut boşluğu doldurmak için İran. ile Irak yerlerini almaya karar verirlerse, dünyanın bu kısmında güvenlik ve istikrar geniş mikyasta takviye edilmiş olacaktır. - Londra : . Dün gece radyoda yaptığı bir konuşmada İngiltere Hariciye Vekili Sir . Anthony Eden, Türk-Irak anlaşmasına temasla şöyle demiştir: «İran
ve Mısır'la yaptığımız anlaşmaların bütün. Orta-Doğunun
atmosferinin iyileşmesine yardımı
olmuştur. Bu muhakkak ki; bütün Orta-Doğunun istikrar ve güvenliğini artıracaktır, Bizim görmek istediğimiz de zaten buldur.» Bağdat: Irak -Millî İstikamet Genel Müdürü ve resmî sözcüsü Halil İbrahim bugün terüplediği bir basın toplantısında Irak'ın yakın bir gelecekte Türkiye ile bir işbirliği antlaşması imzalamak kararını izah -ederek şöyle demiştir: «Irak'ın dış politikası iki esasa müstenittir: Arap devletleri arasında tesanüdü sağlıyarak hayatî mahiyetteki menfaatlerine hizmet etmek ve Irak'ın bağımsızlık ve hükümranlığını "korumak için. .güvenliğini sağlamak. "Irak, bu prensiplerden ilkine uygun olarak Arap birliğinin teşkiline çalıştığı ve Arap dâvası için hiçbir fedakârlıktan kaçınmadığı gibi, ikinci prensibe uygun olarak menfaatleri kendi menfaatlerine uyan konuları ve diğer büyük devletler de münasebetlerini takviye etmeye çalınmaktadır.
Türk-Irak antlaşma tasarısında, gerek Birleşmiş Milletler anayasasının 51'inci maddesine ve gerekse Araplar arası müşterek güvenlik paktının ll'inci maddesine aykırı hiçbir şey mevcut değildir. Filhakika bu anayasa ve pakt, imzacı devletleri gerek tek başlarına ve gerekse diğer devletlerle müştereken hareket ederek, kendi güvenliklerini sağlamaya çalışmakta serbest bırakmaktadır. Bu sebepten Araplar arası müşterek güvenlik paktının ne ruhu ve ne de lâfzı ihlâl edilmiştir. Bazı Arap memleketleri Irak'ın bu hususta kendileriyle önceden istişarede bulunmadığından şikâyet etmiştir. Mısır da «İngiltere-Mısır» anlaşmasını, Arap memleketlerine danışmadan akdetmiştir. 'Mamaiih Irak, Türkiye'nin feu antlaşmada bahis mevzuu olduğunu görerek bunun akdinden memnunluk duymaktadır. Bilindiği gibi Türkiye'nin bir tehdide mâruz kalması halide İngiliz kuvvetleri antlaşma gereğince, Süveyş üssüne dönebilecektir. Bundan başka, bu memleket sevilsin veya sevilmesin, Irak'ın Türkiye ile münasebetleri yeni bir şey değildir. Çünkü bu münasebetler Araplar 'arası müşterek güvenlik paktının akdinden çok evvel. 1926 da aktolunan bir anlaşmaya dayandığı gibi, 1937 tarihli anlaşma ve 1946 tarihli antlaşma ile de idame ettirilmiştir.» 20 Ocak 1955 Irak Başvekil yardımcısı Ahmet Muhtar Baban bugün Ayan Meclisindeki izahatı sırasında şöyle demiştir: .«Irak ile Türkiye arasında akdi mutasavver tedafüi işbirliği antlaşması henüz tasarı halindedir. Metin hazırlandığı zaman, iştirak edebilmelerini sağlamak için, bütün Arap devletlerine sunulacaktır. Başvekil yardımcısı, bu konuşmasını muhalefet üyelerinden Salah Cabir'in bir sualine cevaben yapmıştır. Salah. Cabir, Mısır ile Irak arasında beliren buhran hususunda hükümetin aldığı durumu memnunlukla karşıladığını bildirmiştir. 24 Ocak 1955 Ankara : Başvekil Adnan Menderes Irak, Suriye ve Lübnan'a yaptığı ziyafetten sonra birkaç gün İstanbul'da kalarak, bugün saat 16.30 da uçakla Ankara'ya gelmiş, hava alanında kendisini karşılamaya .gelmiş bulunan Reisicumhur Celâl Bayar'a mülâki olarak Reisicumhurla birlikte şehre hareket etmiştir. Başvekil Adnan Menderes'le birlikte aynı uçakla Başvekil yardımıcısı Devlet Vekili Fatin Rüştü Zorlu, Devlet Vekili Dr. Mükerrem Sarol, Millî Müdafaa Vekili Ethem Menderes, İzmir mebusu Rauf Onursal, Başv-skâlet hususî kalem müdürü Muzaffer Ersü, yaveri üsteğmen Hayrettin Sümer ve Devlet Vekâleti hususî kalem müdürü Selâhattin Karakaş da Ankaraya gelmişlerdir. Başvekilimiz hava alanında Büyük Mîllet Meclisi Reis Vekilleri ve mebuslar Başvekâlet ve diğer vekâletler müsteşarları, generaller, amiraller, Ankara Vali ve Belediye Reis Vekili, İl Genel Meclisi ve Belediye Meclisi azaları, sivil ve askerî erkân tarafından karşılanmış ve kendisine muhtslii buketler verilmiştir. Reisicumhurumuzla beraber Başvekil Adnan Menderes'i şehre giriş methalinde de Esnaf Dernekleri Federasyonu mümessilleri kalabalık bir kafile halinde istikbal etmişler, tezahüratta bulunmuşlar ve buketler takdim etmiş ilerdir. Başvekil de burada otomobilden inerek bu tezahürata aynı samimî hislerle mukabelede bulunmuştur. Buradan sonra Reisicumhurumuz Celâl Bayar, Büyük Millet Meclisi Reisi Refik Koraltan ile birlikte Başvekil Adnan Menderes ve Hariciye Vekili Prof. Fuat Köprülü aynı otomobille doğru Çankaya'ya gitmişlerdir.
29 Ocak 1955 Washington : «Washington Post» bugün Türkiye - Irak anlaşmasına dair yayınladığı bir" makalede, Türkiye'yi Orta-doğu bölgesinin en kuvvetli kalesiolarak tasvir etmekte ve Türkiye ile Irak arasında Bağdad'ta yapılan anlaşmaya işaret ederek şunları yazmaktadır: Türkiye hudutlarının herhangi bir tecavüze karşı sağlamlaştırmağa azmetmiştir. Eğer, Orta-doğu komşularına bu temaldersi diplomatça öğretilebilirse, hür dünya kendisine minnettar kalacaktır. 30 Ocak 1955 - Ankara : Türk - Irakanlaşmasının tevlitettiğ müsbet havayı bozmak kaseliyleTürkiye ile İsrail arasında askerî ittifak akdedüdiğine veya yapılacak Türk - Irak paktına İsrail'in de dahil olacağına dair her türlü ciddiyetten âri bir" takım haberlerin neşredilmekte olduğu müşahede edilmektedir. Bu haberlerin her türlü asıl ve esastan olduğunu tekzip etmeğe Anadolu Ajansı memur edilmiştir. Kahire : Resmî bir Mısır kaynağından bu sabah ifa edildiğine göre.Irak hükümeti dün Arap memleketlerine Türk - Irak anlaşmasının Irak'ın Pakistan. İran ingiltere ve Birleşik Amerika ile imzalamak arzusunda olduğubir eseri müdafaa anlaşmalarının başlangıcını teşkil ettiğini bildirmiştir. Yine aynı kaynaktan ilâve edildiğine göre, Kahire konferansındaki Irak heyeti Başkanı Fazıl Cmeali. Irak Başvekili NuriSait Pahadan aldığı talimat üzerine beyanatta bulunarak «Irak siyasetinin milletlerarası cereyanları karşılıyacak bir kuvvete sahip olmayan Arap memleketleri tarafından yöneltilemeyeceğini» söylemiştir. 31 Ocak 1955 Bag'dad : Özel Arap heyeti ile Irak Başvekili TMuri Said arasındaki ilk görüşme bu akşam Bağdad'ta başlamıştır. Yetkili "bir kaynaktan bildirildiğine göre, prensip itibariyle çarşamba gününe kadar devam etmesi gereken konferans nihayetlenmeden Önce bir tebliğ yayınlanmayacaktır. Propaganda ve millî istikamet müdürü gazetecilere müracaat ederek, yersiz ifşaatla konferansın çalışmalarını ihlâl etmemek için, delegelerden haber almaya çalışmamalarını istemiştir. Başvekiîimiz Adnan Menderes, Irak Millî Meclisine hitap etti: 12 Ocak 1955 Bağdad : Irak Millî Meclisi bugün saat 14 te Türk - Irak dostluk ve kardeşliğinim çok kıymetli bir tezahürüne sahne olmuş, Başvekilimiz Adnan Menderes» Irak parlâmento (tarihinde ilk defa olarak bir dost ve kardeş memleketin hükümet reisi sıfatiyle Millî Meclis kürsüsünden Irak mebuslarına ve milletine hararetli bir dostluk hitabında bulunmuştur. Başvekilimiz Adnan Menderes ile Hariciye Vekilimiz Fuat Köprülü, Nafia Vekilimiz Kemal Zeytinoğlu ve heyetimizin diğer azaları Beyaz Saraydan otomobille Meclise gelişlerinde, Millî Meclis binası Önünde Meclis Reisi Abdülvehap Mürcan ile Riyaset Divanı âzası ve Basvezir Nuri Said Paşa tarafından karşılanmışlardır. Irak parlâmentosu, inşa halinde bulunan yeni büyük saraya çıkmasına intizaren halen Bağdat valiliği zamanında Mithat Paşanın yaptırmış olduğu sanat mektebi binasında toplanmaktadır. Başvekilimiz ve heyetimiz âzası evvelâ Möbusan Meclisi Reisinin odasında İzaz edilmiş, bilâhare ayan meclisi riyaset odasına gidilmiştir. Başvekilimiz orada da Irak ayan âzası tarafından karşılanmıştır. Önde Başvekilimiz Adnan Menderes olduğu halde heyetimiz âzası saat 13.30 da Mebusan Meclisi toplantı salonuna nazır dinleyici ekâbir locasına girmiştir. Meclis bu esnada bütçe müzakerelerine devam etmekteydi. Irak milletvekilleri, İngiliz parlâmentosu usulünce riyaset kürsüsünün sağında ve solunda kürsüye amut olarak uzanan üçer sırada yer almış bulunuyordu. Celseyle Meclis Reisi Abdülvehap Mürcan başkanlık etmekteydi. Başta Başvezir Nuri Sait Paşa olduğu halde hükümet âzası da riyaset kürsüsünün sağındaki ön sıra yerlerini almış bulunuyordu. Başvekilimiz Adnan Menderes'i, bulunduğu locadan alkışlar arasında Irak Mebusan. Meclisi azasının selâmlamasını müteakip Meclis Reisi Abdül ve Mürcan söz almış, şu nutlku söylemiştir: «Pek muhterem Mebusan Meclisi âzası, Şahsım ve Mebusan Meclisi azaları adlarına sevgili komşumuz Türkiye Cumhuriyetinin Başvekili Ekselans Adnan Menderes hazretleriyle muhterem arkadaşlarını selâmlar, kendilerine en samimî temennilerimi takdim ederim. Başvekil hazretleriyle arkadaşlarının aramızda bulunmaları ve meclisimizi ziyaret etmeleri fırsatını vesile ittihaz ederek muhterem komşumuz Türk milletini selâmlar ve muvaffakiyetle ilerlemesini ve yükselmesini candan temenni ederim. Muhterem zevatı kiram, Irak milletini, sevgili Türk milletine bağlayan alâkalar pek çoktur. En başta din birliği olduğu halde komşuluk ve tarihî alâkalar, müşterek dinimiz bütün İslâm milletlerini birbirine bağlar ve bu din, muhtelif İslâm milletlerini müsavi sayar. Bu münasebetle Kur'anın bir âyetini tekrarlamayı münasip görüyorum. Meclis Reisi burada Kur'anı Kerimden «Vecealnaküm guuben ve kabaile» diye başlıyan bir âyeti okumuştur ki bunun mânası şudur: Ben sizi kabileler ve milletler şeklinde halkettim tâ ki, birbirlerinizî tanımazmış. Allah nezdinde en yakın olanınız en iyi olanınızdır. Meclis Reisi sözlerine şöyle devam etmiştir: «Şariki âzamimiz bu mukaddes âyetle islamlar arasında birlik ve müsavat kurmuştur. Konulan bu değerli kaideye hürmet etmek, milletlerin saadetini korur ve insaniyete hizmet yollarını kolaylaştırır. Dinî alâkamızdan başka tarihî bağlar da, bu iki dost milleti birbirine yaklaştırmaktadır. Ümit ederim ki istikbalde kuracağımız kardeşlik bağları da Türk ve Irak milletlerine ve hükümetlerine faydalı ve bu.iki muazzez milletin millî emeller çerçevesi içinde onlara muin olacaktır. Sözlerime son verirken Türkiye'nin muhterem Başvekiline ve muhterem, arkadaşlarına Irak'ta güzel vakitler geçirmelerini temenni eder ve kendilerini tekrar selâmlarım.» Meclis Reisinin bu nutku alkışlarla karşılanmış, daha sonra bir divan kâtibi tarafından nutkun Türkçesi okunmuştur. ' Bunu müteakip Meclis Reisi, Başvekilimizi toplantı salonuna, kürsüye davet etmiştir. Başvekilimiz Adnan Menderes, Meclis azasının alkışları arasında içtima salonuna girmiş ve kürsüye çıkarak şu nutku söylemiştir : «Komşu ve kardeş Irak'ın Mebusan Meclisinde 'bulunmak ve yüksek huzurunuzda sizlere ve kardeş Irak milletine hitap edebilmek bizim için müstesna bir fırsat olmuştur. Yüksek meclisinizi ve zatı devletlerini derin bir hürmet ve muhabbetle selâmlarken memleketimizin ve hükümetimizin kardeş Irak'a karşı duymakta olduğu derin kardeşlik hislerine de tercüman olduğuma emin bulunuyorum. Bundan başka memleketlerimiz arasında mevcut derin ve samimî bağlılık ve kardeşlik duygularının biraz evvel zatı devletleri tarafından irad buyurulmuş olan nutukta tam bir ifadesini bulmuş olmasının kalplerimizde en müsait tesirler yaratmış olduğunu da derin teşekkürlerimizle arz etmekten büyük bir bahtiyarlık duymaktayım. , Güzel memleketinize ayak bastığımız andan beri mazhar olduğumuz kardeşçe kabulü yüksek meclisiniz şu anlarda bu çatı altında hüküm süren samimî tezahürlerle ve tam mânasiyle tetviç etmiş bulunuyor. Kanaatimce bu vakıa ve güzel memleketinizi ziyaretimizin yarattığı akisler, dem'in çok güzel ve beliğ' olarak tahlil buyurmuş olduğunuz veçhile, esasını ve kuvvetini uzun maziden ve ayni vicdanî inançlara bağlı olarak yaşanmış olan asırların sinesinden, alan karşılıklı kardeşlik duygularımızın ne kadar samimî ve engin olduğunu bir kere daha ispat Ve teyid etmektedir. Bu kadar müsbet, müsait ve vicdanlarda yer eden bir temel üzerinde her tehlikeye karşı kuvvetinden hiçbir şey kaybetmiyecek hakikî dostluk ve işbirliğinin kurulabilmesi, elbette nihayet kısa bir zaman meselesi olarak telâkki edilmek icab ediyor. Yine dirayetle temas buyurduğunuz üzere yakın İstikbalde aramızda teessüs etmesi böylece mukadder görünen bağların Irak milleti ve memleketimiz için hayırlı olması hususundaki asil temennilerinizle bütün kalbimizle iştirak ediyor ve memleketlerimiz arasında mevcut münasebetlerin .en güzel bir istikbal vâdetmekte olduğuna inanıyoruz. Teşebbüslerimizin, memleketlerimiz için çok hayırlı neticeler vereceği muhakkaktır. Bu suretle muhtelif şekillerde kendini gösteren tehlikelere karşı memleketlerimizin masuniyetini teyid ve takviye yaşıyan endişeleri bertaraf edebilmek elbette mümkün olacaktır. Bu hayırlı yolda ve teşebbüslerimizde muin olmasını Allah'tan niyaz ederim.» Alkışlar arasında kürsüden inen Başvekilimiz Adnan Menderes, Başvezir "Nuri Sait Paşanın daveti üzerine, Irak hükümet azalarına ait sırada Başvezirin yanında yer alarak oturmuştur. Başvekilimizin .nutku Burhan Belge tarafından Arapçaya tercüme edilmiş, Türkcesi olduğu gibi Başvekilimizin nutkunun Arapça tecrümesi de şiddetle alkışlanmıştır. "Irak Millî Meclisinde ilk defa olarak vuku bulan bu büyük ve çok kıymetli dostluk ve kardeşlik tezahürünü müteakip Meclisin o celsesine son verilmiştir. Müşterek resmî tebliğ: Bağdad : Irak hükümetinin davetine icabetle, Türkiye Başvekili Adnan Menderes ve Hariciye Vekili Profesör Fuat Köprülü, refakati er indeki heyetle birlikte, Irak'a 6 ocakta başlıyan resmî bir ziyaret yapmışlardır. Bu ziyaret sırasında, Türk devlet adamları ve yardımcıları ile Irak Başvekili Nuri Paşa Essaiid, Irak devlet adamları ve yardımcıları arasında, en derin itimad ve samimiyet havası içinde cereyan eden müzakereler neticesinde, iki taraf ezcümle aşağıdaki hususlar üzerinde tam mutabakata varmışlardır : Nuri Pasa Essaid, geçen ekimde istanbul'da bulunduğu zaman ve görüşmelerde, Orta-Şark mumtakasının istikrarı ve emniyeti için tesis edilmesi gerektiği bir müşterek tebliğ ile de ilân olunan İşbirliğinin bir an evvel tahakkukunu ve genişlemesini temin maksadiyle, Türkiye ve Irak. bîr antlaşma akdini kararlaştırmışlardır. Bu vesika, Birleşmiş Milletler antlaşmasının 51 inci maddesinde ifade edilmiş olan meşru müdafaa hakkına istinaden, âkidlere, gerek bölgede, gerek dışından, yani her nereden olursa olsun, kendilerine vuku bulabilecek tecavüzlere müştereken karşı konulması için onlar arasında işbirliği yapılması taahhüdünü ihtiva edecektir. Bu andlaşmaya, vakit kaybedilmeksizin, çok yakın bir zamanda, nihaî şekli verilip imzalanacaktır. Türkiye ve Irak hükümetleri, Orta-Şarkta, Birleşmiş Milletler antlaşmasının prensiplerine ve bu prensiplere dayanan karârlara uygun şekilde istikrarın tesisine, her ne şekilde olursa olsun tecavüz niyetlerinin önlenmesi suretiyle emniyetin takviyesine ve sulhun vikayesine hizmet edeceğine kani bulundukları böyle bir andlaşmaya, onun gayelerinin tahakkukuna hizmet azmini ispat etmiş olan veya coğrafî mevkiinden dolayı veya elindeki imkânlar sayesinde bu yolda faaliyet sarf edebilecek vaziyette bulunan devletlerin iltihakını faydalı ve lüzumlu telâkki eylemektedirler. Bu itibarla, bu andlaşmanın nihaî şeklini almasına takaddüm edecek çok kısa zaman zarfında bu mevzuda kendileriyle beraber hareket etmek arzusunu gösterecek devletlerle sıkı temas halinde bulunacaklar, mümkün olursa vesikanın imzasının onlarla birlikte yapılmasına çalışacaklar ve her hal ve kârda imzadan sonra dahi aynı gayretlere devam edeceklerdir. Başvekilimizin Irak Kralı, Veliahdı e Başveziri ile Meclis Reisine gönderdiği telgraflar: 14 Ocak 1955 Bağdad : Başvekilimiz Adnan Menderes, Bağdattan hareketi müteakip uçaktan Irak Melik'i İkinci Faysal'a, Veliahd Emire, Meclis Reisine ve Başvezire şu telgrafları göndermiştir : «Majeste Melik İkinci Faysal Hazretlerine Bağdat Dost ve kardeş Irak'ın zatı hastanelerinin idare ve rehberliğinde terakki ve itilâ yolunda süratle ilerlemekte olduğunu iftihar ve sevinçle ve yakından müşahede ederek dost ve kardeş Irak'tan ayrılırken zatı hastaneleri tarafından heyetimize karşı diriğ olunmayan kıymetli müzahereti ve ayrıca ibzal buyurulmuş olan uluvvücenap ve iltifatlarından dolayı şükran hislerimizi en derin tazimlerimle yüksek huzurlarına arz etmekle kesbi mubahat eylerim. Adnan Menderes «Altes Emir Abdülilâh Hazretlerine Bağdat Naçiz şahsım hakkında ibzal buyuruları iltifatlarının daima medyunu şük-xam olduğum halde bu defaki ziyaretimiz esnasında gerek vazifesinin ifasında 'heyetimize yüksek yardımlarınızı esirgememek ve gerekse şahsen daima iltifatlarınıza müstağrak kılmak suretiyle ibzal buyurulan uluvvü cenabınızı şükranla anarak en derin tazimlerimi arzeyler ve yakında tekrar görüşmenin bizler için ne büyük saadet olacağını temin ve müzaheret ve iltifatlarınızın devamını temenni ederim, pek muhterem Veliahd hazretleri. Adnan Menderes «Pek muhterem Irak Meclisi Reisi- Abd'ülvehap Mürcan Bağdat Irak Mebusan Meclisinin huzuruna kabul olunmak ve muhterem Meclis azalarına ve zatı devletlerine h'itap etmek fırsatına mazhar olmuş bulunmaktan derin bir bahtiyarlık hissetmekteyim. Memleketimiz ve şahsımız "hakkında veciz ve manalı hitabenizde izhar buyurulan hissiyata, ve ibzal buyurduğunuz müzaherete candan teşekkürlerimi derin hürmetlerimle arız eylerim. Adnan Menderes «Nuri Essaid Pasa Hazretleri Reisülvüzera Bağdat -Kalplerimiz şükran, memnuniyet ve kardeşlik hisleriyle dolu olarak güzel memleketinizden ayrılmakta olduğumuzu kendim ve bütün arkadaşlarım adına bir .defa daha arzederken varılan neticelerin istihsalinde şahsen zatı devletlerinin geniş bir idrâk ve çok samimî bir dostluk hisleriyle hareket etmiş bulunduğunuzu tebarüz ettirmekle de mübahi bulunuyorum. Basta zatı devletleri .olmak üzere muhterem kabine ve mesai arkadaşlarınıza hepimiz namına en derin hürmet ve muhabbet nişlerimizle teşekkürlerimizi tekrar arzeylerim efendim. Adnan Menderes Amerikan Hariciye Vekilinin Başvekilimize gönderdiği mesaj: 17 Ocak 1955 Beyrut: Amerika Birleşik Devletleri Hariciye Vekili John Foster Duiles Başvekilimiz Adnan Menderes'e Beyrut'taki Amerika Büyükelçiliği vasıtasiyle şu mesajı göndermiştir : «Türkiye ve Irak hükümetlerinin Orta-Doğu'da istikrar ve emniyetin artkırılması maksadiyle bir muahede akdetmek niyetlerini büyük memnunlukla, hafcer aldım. Size samimî tebriklerimi ve girişmiş olduğunuz yapıcı gayretlerde âcil muvaffakiyet temennilerimi takdim ederim.» Başvekilimiz bu telgraf mesajıma şu cevabı vermiştir : -«Orta Şarkta sulbün ve istikrarınvikayesi hususunda Irakla prensip anlaşmasına, varmamız münasebetiyle bana gönderdiğiniz mesajı bugün aldım. Birleşik Amerika'nın cihanda adilâne bir sulhun tesisi, emniyetin takviyesi için tarihte misli mevcut olmayan maddî ve manevî gayret sarf etmek suretiyle bütün dünyanın minnettarlığını. kazanmış bulunduğu bir hahükattır. Irak'la giriştiğimiz ve diğer alâkalı hüsnüniyet sahibi devletlerle birlikte başarmaya çalışacağımız eseri mesajınızla, desteklemiş olmanızın: bu gayretlerimizin muvaffakiyeti bakımından çok büyük bir kıymet ifade ettiğini kyidetmek yerinde olur. Bu itibarla mesajınızı bu manasiyle değerlendirerek bizde uyandırdığı bahtiyarlığı teşekkürlerimlebirlikte ifadeye müsaraat ederim.» Başvekilimiz Adnan Menderes'in beyanatı: "21 Ocak 1955 İstanbul: "Başvekil Adnan Menderes, Anadolu Ajansına şu beyanatta bulunmuştur : Dost ve (kardeş Irak hükümetiyle Bağdat'ta neşretmiş olduğumuz tebliğin yaratmış olduğu geniş akisler ve bu münasebetle yapılan türlü "tefsirler "karşısında efkârı tenvir etmek ihtiyacını duymaktayız. "Malûm olduğu üzere, Türkiye Orta.-Şark müdafaasının teşkilâtlanması""hususunda uzun zamandan beri mütemadi .gayretler sarf etmektedir. Kardeş Pakistan'ın devlet ve hükümet reislerinin memleketimizi ziyaretleri vesilesiyle daha da inkişaf eden münasebetlerimiz nihayet İki memleket arasında bir işbirliği muahedesi akdedilmesi gibi mesut bir neticeye vasıl olmuş bulunuyor. Şüphe yok ki Pakistan'la yapılan bu muahedeOrta-Şark müdafaasının kurulmasında pek mühim bir merhale teşkil eder. Dost ve kardeş Arap devletleriyle de mütemaditemaslar aradık. Libya "hükümet Reisive mesai arkadaşlarının memleketimizi ziyaretlerinihasmetlû HaşimîÜrdün Kralı ile Irak Veliahdı Emir Abdülillâh Hazretlerinin ve daha sonra da Irak Başvekili muhterem Nuri Said Paşanın ziyaretleri takip etti. Bu .temaslardan tamamiyle faydalanılarak Orta-Sark müdafaasının teskil; antlaşması hususunun haiz olduğu büyük ehemmiyet tebarüz etitirilmis ve Türkiye'nin bu kardeş; memleketlere karsıderin muhabbet ve müveddet hisleri ifade ve teyid edilmek imkân ve fırsatı hasıl olmuştur. Bundan başka Arap memleketlerine gazeteci, mebus ve ilim adamlarımızdan müteşekkil ve mevcut dostluk rabıtalarını "kuvvetlendirmek maksadıyla muhtelif heyetler gönderilmiş ve dost Arar) memleketlerinden, de mümasil heyetler davet olunmuştur. 'Görülüyor ki Orta-Sark müdafaasının teşkilâtlanması. bölgemizde tecavüz emel ve hareketlerine karşı tedbirler alınması ve kardeş memleketlerle münasebetlerimizin takviyesi suretiyle aramızda işbirliği kurulması yolunda sarf olunan mütemadi gayretler bugünün işi değildir ve kardeş Irak'la son verdiğimiz prensip kararı, bazılarınca gösterilmek istendiği gibi hiçbir veçhile beklenilmeyen bir hâdise teşkil etmez. Hatta geçen yaz sonunda Nuri Said Paşa Hazretlerinin memleketimizi ziyaretlerinde yapılan müzakerelere ait neşrolunan tebliğ bu hususta katî kararlar arifesinde bulunulduğunu açıkça gösterecek mâna ve mahiyet taşımakta idi. Mısır'la olan ve yine bu mevzu ile alâkalı bulunan münasebet ve temaslarımıza gelince, bu dost memleketle karşılıklı itimad ve muhabbetin süratle inkişafı İçin bütün temaslarımızda1 fevkalâde cemilekâr hareket etmek şiarımız olmuş ve muhterem Başvekil Abdülnasır'dan gördüğümüz nazik mukabelelerden cesaret alınarak geçen eylül iptidasında Mısır hükümetine tafsilâtlı surette vaziyeti izah ve memleketimizin kardeş Mısır milleti hakkında beslediği itimat ve muhabbeti ifade eden uzun bir şifahî mesaj gönderilerek ilk resmî temasa geçme teşebbüsü tarafımızdan yapılmıştı. Bu mesajda bilhassa iki memleket Başvekilleri arasında bir temas temin edilmesini Mısır hükümetinden hürmet ve muhabbetle rica ettik. Memleketimize şeref vermek ' _/asunu izhar ettikleri takdirde muhterem Mısır Başvekilinin bu ziyaretinin Türk hükümetini ye milletini bahtiyar edeceğini ve kendisine elden .gelen her türlü itibar ve hürmetin gösterileceğini bildirdik. Kendilerinin bu ziyareti arzu etmemeleri takdirinde istedikleri tarihte Mısır'ı ziyarete hazır olduğumuzu ve bizimle herhangi bir sebeple Mısır'da görüşmek arzu olunmaması halinde ise, hatta diğer dost bir memlekette bu temasın yapılmasının da mümkün olabileceğini ilâve olarak arzeyledİk. Bu ısrarlı ricalarımıza karşı memleketimizle birdenbire sıkı temasa geçilmesine Mısır .umumî efkârının müsait bulunmadığı ve bu hususta zamana ve bir takım zemin ve efkârı hazırlayıcı fâaliyetlere ihtiyaç bulunduğu cevabı verildi ve muhtelif heyetler .teatisi lüzumu bildirildi. Biz bu işte tamamiyle Mısır hükümetinin takdir ve arzusuna uyduk. Bize evvelâ benim Mısır'ı ziyaretim münasip olacağı ve ziyaretin kasım ayı içinde* olabileceği haber verildi. Bu tarih Mısır hükümeti tarafından tehir edile edile ,mart'a bırakıldı. Fakat bunun da katî olup olmadığını maalesef bilemiyoruz. Zuhur eden müessif sefir hâdisesinin tarafımızdan fevkalâde mülâyemet ve anlavışla halledilmesinden başlıyanak bütün bunlar. Türk - Mısır münasebetlerinin takviyesine ne derecelerde ehemmiyet verdiğimizi açıkça göstermeğe kâfidir, sanırım. Şu anda ifade edebilirim ki, bugün dahi görüşmek arzu ederlerse nereye ve ne zaman isterlerse derhal gitmeğe hazır bulunuyoruz. Mısır'la olan münasebetlerimizi böylece hülâsa olarak ifadeden sonra, sözü simdi, Irak hükümetiyle varmış olduğumuz prensip anlaşmasına ve bunun yaratmış olduğu bir taraftan çok müspet tesirlere diğer taraftan bazı sayanı teessüf aksülâmellere intikal ettirmek istiyorum. Evvelâ şurasını belirteyim ki, Irak'la müşterek beyannamemizin esası. Türkiye'nin Orta-Sark bölgesine içten ve dıştan gelebilecek muhtemel tecavüzlere karsı bütün Arap memleketleriyle beraber hareket etmek kararında ifadesini bulmaktadır. Şu hale göre, Arap birliğine karşı bir hareket olarak telâkki edilmek şöyle dursun, bilâkis Arap birliğinin esas gayesine hizmet eden ve bütün Arap memleketleriyle mesai teşrikini istihdaf eyliyen bir vesika karsısında bulunduğumuzda kimsenin şüphesi olmamak lâzım .gelir. 'Saniyen Irak'la aramızdaki bu tebliğ ve prensip anlaşması, yukardan beri izah ettiğim vech üzere bir günde elde edilmiş bir netice ve beklenmedik bir hâdise değildir. Aksine olarak Türkiye bu husustaki niyet ve arzusunu uzun zamandan beri Arap devletlerine izah etmekten hiç de hâli kalmamıştır. Bunlara ilâve olarak şurasını kaydetmeliyim ki, Irak hükümeti, bu azimli hareketiyle, kısa bir zaman için üzerine bir takım tarizler çekmek bahasına da olsa, bütün Arap âlemine büyük bir hizmette bulunmuş ve geniş bir anlayış Ve vatanperverlikle hareket etmiştir. Şurasını ehemmiyetle kaydetmek isterini ki, yapacağımız muahede bütün Arap devletlerine acıktır, hatta cümlemizin birden imzalamamız çok şayanı arzudur. Kendilerini hazır hissetmeyenleri dahs ileride iltihaka teşvik etmekte musirrane devam edeceğiz. Bugünden kendilerini hazır hissedenlerle derhal birleşmekten en büyük bahtiyarlık duyacağız. Irak hükümetiyle meseleye ilk olarak mübaşeret etmiş olmamız, sırf vakit kaybetmemek maksadına mebnidir. Diğer taraftan bizim ilk alarak harekete geçmemiz çok tabiî telâkki edilmek icabeder. Çünkü Irak'la Türkiye'nin coğrafî vaziyetleri diğer Arap memleketlerininkinden farklıdır. Mamafih ilk teşebbüse geçmek müteşebbislere bir rüçhan hakkı verecek değildir. Bu camia içinde hepimiz müsavi ,şartlarla ve karşılıklı olarak emniyeti mazin takviye »ve menfaatlerimizin korunması yolunda kardeşçe işbirliği yapmak azim ve kararındayız. Sözlerime son verirken, türlü tefsirler ve aksülâmeller karsısında vaziyetin aydınlanmasına yarayacak olan bu Deyanatimla. aynı zamanda kardeş Mısır'ın cümlemizin hayrına olan bu teşebbüsümüzü iyi mânasında alarak her suretle bizi takviye etmesini ve bütün Arap devletlerinin de 'kardeşlik esasına dayanan böyle bir müdafaa camiası teşkilinde bize iltihak eylemesini tekrar ve alenen rica etmek maksadını da temine çalışmış olmaktan memnunluk duymaktayım. Dost ve kardeş Mısır'ın Irak'la vardığımız prensip anlaşmasından teessür duyması bize elem vermektedir. Dost ve kardeş Mısır'ın bu teessürünü anlamak bizce hakikaten müşküldür. .Bu beyanatımın aynı zamanda Mısır'ın muhterem devlet adamlarına karsı ,en sarlih dostluk ve kardeşlik teminatı teşkil edecek bir mahiyet ve mâna taşımakta olduğuna da emin bulunuyorum.
Orta şark'ın müdafaası 14/1/955 tarihli (Yenisabah) tan: Başvekil Menderes'in yanında Hariciye Vekili bulunduğu halde Irak payitahtını ziyaret etmesi ve Iraklı devlet adamlariyle temas ve müzakerelerde bulunması, bu memleketle Türkiye arasındaki çözülmez bağların yeniden canlanmasını mucip olmuştur. Hele Başvekilin Irak Millet Meclisinde hitabet kürsüsüne çıkarak Irak mebuslarına nutuk söylemesi, bu Parlâmento hayatında ilk defa yabancı bir devlet adamının bu kürsüye çıkmış bulunması dolayısiyle hususî bir ehemmiyet kazanmıştır. Bilindiği gibi Amerika Millet Meclisinde Churchill, İngiltere Başbakanı sıfatiyle nutuk irat ettiği vakit bu hâdise, tarihî bir mahiyette sayılmıştı. Türkiye ile Irak'ın bağlılıkları, " herhalde Anglosakson. Amerika ve İngiltere'nin dil bağlılığından daha fazla bir peydir. Nitekim Irak Mebusan Meclisi Reisi bu münasebetle söylediği bir nutukta Türkiye ile Irak'ı birbirine bağlıyan rabıtaların başında din vahdeti bulunduğunu tebarüz ettirmiş ve sözlerine Kur'anı Kerimden âyetler da katarak Müslümanların aynı topluluk sayılabileceklerini belirtmiştir. Türkiyenin bütün Ortaşark memleketlerinde ne derece büyük kudret ve nütuza mâlik bulunduğunu ve yurdumuzun ne kadar derin bir muhabbetle sevildiği bu vesile ile bir kere daha kapacık görülmüştür. Türkiye Başvekili, söylediği nutukta bu iman ve vicdanî kanaat birliğini en az Irak Meclisi Reisi kadar tebarüz ettirdikten sonra Türkiye hükümetinin ve Türk halkının sevgisini bütün Iraklılara ulaştırmıştır.
Bu parlak kardeşlik tezahürleri bittikten sonra iki hükümet adamları arasında yapılan konuşmalar ve varılan neticeler hakkında müşterek bir teblig yayınlanmıştır. Bu bildiride herhangi bir taarruz ve tecavüz karşısında her iki memleketin, bu taarruz nereden gelirse gelsin birlikte mukevemet edecekleri tasrih olunmuştur. Bu tedafüi birliğe mümkün olduğu kadar çok Orta-şark devletlerinin iltihakı ziyadesiyle temenniye şayandır. Bu itibarladır ki muahedenin tanzim ve akdi tarihine kadar ki bu tarihin, pek yakın olacağı da muhtelif fesatçı yorumlara meydan vermemek için hemen ifade edilmiştir diğer Arap-memleketlerinin de bu anlaşmaya katılmalarına fırsat vermek için gayret, sarf olunacağı da tesbit edilmiştir. Mamafih kısa bar gelecekte bu durum tahakkuk edemezse bu tedafüi anlaşma yine sair Orta-şark hattâ bu mıntaka dışındaki memleketlere de acık bulundurulacaktır. Türkiye ile Irak arasında bu çeşit bir anlaşma esas itibariyle ilk de sayılamaz. Bundan aşağı yukarı yirmi sene evvel 'de, 1937 "tarihinde, Sâdabâd paktı imzalanmış ve bu pakta İran da dahil olmuştu. O zamanlar bu pakt âdeta, Bulgaristan hariç bütün Balkanların Romanya dahil katıldıkları bir' gruplaşmanın Asyada bir benzeri olmuştu. Sâdabâd paktı hâlâ yürürlükte sayılabilir. Çünkü bunun feshedildiği âkıtlerden hiç biri tarafından bilidirilmediğine göre hukuk bakımından ölmüş sayılmaz. Fiiliyatta ise İkinci Dünya Harbi hâdiseleri, bu antlaşmayı bir dereceye kadar küllendirmişti. İran komşumuza Amerika, İngiltere ve Rusya'nın, Nazizmle boğuşma günlerinde geçici bir surette el koymaları 1937 paktının fazla faal ve canlı olmadığını göstermiştir. Nitekim Yunanistan da, Faşist İtalya'm hücumuna uğrayınca Balkan Paktı hükümlerinden faydalanmak lüzumuna kani olduğunu izhar etmişti ama bütün diğer Balkan devletleri ya Yunanistana muarız veya tarafsız kaldıklarına göre bu ittifakın da ipek hassas olmadığı anlaşılmıştı. Şimdi varlığı münakaşalı bir pakta değil fakat yeni esaslara dayanan uzlaşmalara ve müdafaa sistemlerine gidilmiş bulunuyor, üçüzlü Balkan anlaşması, yakında Irak ve muhtemelen diğer Orta-şark İslâm devletleriyle imzalanacak müdafaa muahedeleri nereden geleceği pek belli olan tehlikeye karşı kuvvetli sedler teşkil, edecektir. Bu manianın sağlamlığı Nato devletlerinin ve bilhassa Amerika ve İngilterenin de bu sahanın emniyetine gösterecekleri fiilî alâka ile yakından ilgilidir. Zaten bu son seyahatin her tarafta tepkiler yaratması, bu ehemmiyet bakımındandır Siyasetler kin üzerinde kurulamaz! Yazan: M. Faik Fsnik 1.9/1/955 tarihli (Zafer) den: Birleşik Amerika Devletleri Dışişleri Vekili Foster Dulles, Başvekilimiz Adnan Menderese, bir mesai gödererek Bağdad'ta varılan ye Orta-şarkta emniyet ve istikrarı temin eden anlaşma rolsvjsivle bnk ve teşekkürlerini bildirmiştir. Böylece Londrada çıkan Sunday Times'în tavsiyesi yerine gelmekte ve hür dünya, Başvekilimiz Adnan Menderes barış cephesine yaptığı hizmetlerden dolayı ilk defa, Birleşik Amerika Dışişleri Vekilinin kaleminden "şükranlarını bildirmektedir. Bu da gösteriyor ki, Bağdad anlaşması, hürriyetlerine ve istiklâllerine bağlı olan ve bunları kuvvetle müdafaaya azmetmiş bulunan bütün memleketlerde çok büyük akisler yapacak derecede mühim bir basarıdır. Bu yalnız Türkiyenin menfaatine deşil, belki cihan sulhunun lehine bir kazançtır. Çünkü böylece, bir hamlede Türkiye ile, "Pakistan ittifakı arasındaki boş "kalan halka tamamlanmakta, barış cebiresi Himalayaların eteklerine kadar uzanmaktadır. Adnan Menderes gibi büyük çapta bir devlet adamının, bu ittifaklarla, Nato camiasına yaptığı büyük hizmeti ve barış zincirinin Hindistan sınırlarına kadar uzatılmasından doğan menfaati siyasî tarihler elbette takdirle yazacaklardır. Türkiye, bu ittifaklar sistemini genişletirken ne istiyor?. Herkes bilir ki, bizim başkalarının bir karış toprağında gözümüz yoktur. İstediğimiz şey, insanlığın bundan sonra artık herhangi bir tecavüz yüzünden ıstırap çekmemesi, şeref ve haysiyetlerinin korunması, huzur ve emniyet içinde yaşamasıdır. Ama maalesef, bu mukaddes ideale göz dikenler ve hür milletleri hâlâ kendilerine köle etmek istiyenler vardır. Bunların hareketlerini önlemek, ve kötü niyetlerini fiiliyat sahasına koyamaz bir hale irca etmek, sağduyunun ve basiretin bir icabıdır. Birleşik Amerika'nın Orta-şark devletlerinden, hürriyet ve istiklâllerini korumalarından başka bir şey istediği yoktur: ve olmaması lâzım gelir. Bugünkü İngiltere de emperyalist siyasetine çoktan nihayet vermiştir. Orta-şarkta bazı Arap memleketlerinde bulundurduğu askerlerini çekmiştir. Mısır tahliye olunmuştur. Süveyş'in, tahliyesi için tam bir anlaşmaya varılmıştır. Hattâ İngilizler anlaşmada tâyin edilen mühletten evvel de tahliye işlerini itmam için ellerinden gelen bütün gayreti sarfetmektedirler. Ama İsmailiyedeki İngiliz komutanının söylediği gibi, yarım milyar ton tutan malzemeyi derhal nakletmek kolay bir iş değildir. Her şeye rağmen bunun da en kısa bir zamanda tahakkuk ettirilebilmesi için bütün imkânlar seferber edilmiştir. Herkes biliyor .ki. batı demokrasilerinden dünyaya zarar gelmez. Nasıl böyle bir şey düşünebiliriz ki bu demokrasiler. İkinci Cihan Harbinde, bir hudut içinde yaşıyan ve devlet halinde taazzuv etmiş bulunan hür milletlerin kendi mukadderatlarına kendilerinin sahip olmaları için savaşmışlar, milyonlarca evlâtlarını, milyarlarca servetlerinibu uğurda feda etmişlerdir. Şimdi artık demirperdenin bu tarafında, yani hür milletler topluluğu içinde kuvvete dayanan, ve onunla ayakta durabilen imparatorluklar zihniyeti tamamiyle ortadan kalkmıştır. Bugün için maziden kıyaslamalar yaparak, istikbal irin ters hükümler çıkarmanın mânası kalmamıştır. Milletler arasındakilerine dayanarak değil, fakat haldeki ve istikbaldekiyüksek menfaatlerini düşünerek hareket ederler ve politikalarını ona göre tanzim ederlerse, elbette daha mesut olurlar... Cumhuriyet Türkiyesi, Millî Mücadelenin hemen akabinde bu yolu tutmuş, mazinin kinlerini ve husumetlerini bir tarafa bırakarak daima istikbale bakmıştır. Bu politikanın güzel neticeleri kims-snin gözünden kaçmış değildir. Türkiye, topraklarını istilâya gelmiş olanlarla dahi, zaferden sonra dostluk bağlarını kurmuş, ve böylece Akdenizin bu bölgesinde barısın tarsinine hizmet etmiştir. İstanbulu kimlerin işgal ettiği, Andoluyu kimlerin paylaşmağa kalktığı meçhulümüz değildir. Yine aynı Türkiye, Kıbrıs meselesi gibi Yunanlıların yüzde yüz haksız oldukları bir dâvada basiret ve temkini, ağırbaşlılığı bir an elden bırakmamış, ve dışarıda birtakım tahrikçilerin saçmak istedikleri düşmanlık havasını itidalle bertaraf etmesini bilmiştir. Çünkü Türkiye, şuna kaanidir ki, Kıbrıs kuru gürültü ile kimseye verilemez. Ama öbür tarafta,. Türkiye ile 'Yunanistan arasındakiittifak ise Balkanlarda barışın en mühim âmillerinden biridir. Bunun temin ettiği büyük menfaat, tehevvürle, asabiyetle bir tarafa itilemez, çünün birinde elbette sular durulur. Ve karşı taraf da yanlış hareketlere tevessül edenlerde de nihayet aklın ve mantığın yoluna girerler. Bizim kanaatimizce, bugün Orta-doğu' da da sular durulmuştur. Hâdiseleri soğukkanlılıkla mütalâa edip beliren tehlikelere karsı beraberce ve dostça tedbirler almak zamanı çoktan gelmiştir. Millî menfaatler küçük kaprisler ve hele maziden gelen kinler uğruna feda edilmemelidir.
Irak hükümeti işbu böyle hakimane hırgürüsün ve dünya anlayışının çok güzel bir Örneğini vermiştir, önümüzde açılan bu yeni devrin daha da inkişafına yardım etmek, Orta-şark'taki memleketler için bem hayatî hem de millî bir vazifedir. Orta doğu müdafaası Yazan: M. Faik Fenik 21/1/955 tarihli (Zafer) d.en: Bugün harb tekniği o kadar ilerlemiş-ve stratejik meseleler o derece muğlâk" bir hal almıştır ki, bir devletin kendi' kabuğu içine çekilerek, müdafaasına imkân yoktur. Buna ne maddî vasıtalar, ne insan mevcudu, ve ne de ekonomik kaynakları kâfidir. Harp vasıtaları 1945 de ateş kes emrinden sonra da aklın almıyacagı şekilde gelişmiştir. O zaman atom silâhı sadece bomba halinde idi. Şimdi, hiç deniz üstüne çıkmadan Atlantiği bir hamlede geçebilecek, atomla müteharrik denizaltılar yapılmıştır. Hidrojen, bombalarında ve hele ölüm şualarında, füzelerde, i et uçaklarında ne kadar ilerlemeler kaydedildiğini, bu işleri yakından takip edenler, çok daha iyi bilirler... Eskiden hattı müdafaa yerine sathı müdafaa vardı. Şimdi, hâdise hacmi müdafaaya geçmiştir. Diğer taraftan ideoloji propagandalarının, kızıl tahrikçilere karşı tahaffuz, şimdi müdafaada «dördüncü budur. Eğer maazallah bir üçüncü cihan harbi" çıkarsa, bunun cephesi, bütün kıtaları, kutuplara kadar içine alan bir dünya cephesi olacaktır. O zaman ya hepimizin bağlı bulunduğumuz hürriyetler,, haklar rejimi yani tek kelime ile insanlık mefhumu ayakta kalacak, yahut da dünya: baştanaşağı karanlıklara gömülecektir. Düşüneceğiz: Onu mu istiyoruz, buna mı katlanacağız? Eğer hürriyet ve istiklâllerimizi hakkiyle müdafaaya karar vermiş isek, maddî, manevî, iktisadî siyasî bütün tedbirlerimizi almak: mecburiyetindeyiz- Bugünkü Türkiye bu yoldadır. Ve şunun merhaleler katetmiştir. Nato camiası içindeki mevkiimiz, üçlü Balkan ittifakı, Pakistanla yaptığımız andlaşma, Bağdad'da varılan netice. Türkiyenin hem kendi müdafaası, hem de. hür milletler cephesinde barışın tarsiniiçin ne kadar büyük gayretler sarf ettiğini gösteren canlı delillerdir. Denilebilir ki, Nato camiası içinde, buyolda Türkiye kadar gayret sarf eden ve muvaffakiyet ilde eden başka bir devlet gösterilemez. Bir harbin nerede, nasıl patlak vereceği, bilinmez, bütündünyayı hegemonyası altına almak istiyen bir mütecavizin ilk olarak nerevi hedef alacağı kestirilmez. Ama şu da muhakkak ki, evvelâ toprak kazanmaktan ziyade, harb vasıtalarım takviyeye yarıyacak kaynaklar ele 'geçirmeğe bakacaktır. Bu kaynaklar, İran petrolleridir, Irak petrolleridir. Bahreyn petrolleridir. Çünkü tank petrolle yürür; tayyare petrol-I-a uçar, ikinci hedef, stratejik mevkilerdir. Bu mevkilerin bacında Boğazlar, Basra körfezi, Süveyş kanalı, hattâ Cebelüttarık, yani hülâsa olarak, Arabistan yarımadası, Giridi ile Kıbrısı ile, Malta, Pantilleriya ve Sicilyasiyle Akdeniz vardır. Buralarını alır veyahut alamaz. Askerî meseleleri münakaşa fetmek bizim mevzuumuzun dışındadır. Ama şu muhakkak ki, bir taraftan ordularımızın ve müdafaa gücümüzün takivyesine bakarken, müşterek müdafaa plânlarına esas oalcak siyasî tedbirlerimizi burada ittihaz etmek bir zarurettir. Türkiye, Bağdad'da esasları tesbit edilen bir Orta-doğu müdafaası sistemi ile bunun için elinden gelen bütün gayreti göstermiştir. Dünyanın bu bölgesinde milletlerinin hürriyet ve istiklâllerini korumak istiyen bütün vatan perver devlet adamlarının yapacağı iş, realiteleri görüp, yarınki hayatî menfaatleri, bugünkü küçük hislere ve büyük tehevvürlere feda etmemek ve önlerine serilen bu güzel imkânlardan faydalanmaktır. Böylece hür devletlerin müdafaa cephesi bir zümre daha kazanacak, ve bütün Orta-doğuda istikrarı temin edenler büyük istifadeler temin edeceklerdir. Hiddetle kalkan zararla oturur darbımeseli, hiç bir zaman kıymetini kaybetmemiştir. Irak ve Libya'nın kararları 27/1/955 tarihli (Yenisabah) tan: Mısır hükümet Reisinin daveti üzerine Kahirede toplanmış bulunan Arap Başvekilleri konferansına İti bu içtima-da Türk - İrak müdafaa paktı tasarısı hakkında münakaşalar cereyan edecekti Irak Başvekili Nuri Sait Paşanın artık hiç katılmayacağı anlaşılmıştır. Paşa, konferans üye ve reisinin mükerrer müracaatlarına cevap olarak hasta bulunduğundan bu seyahati yapamayacağım bildirmiştir. Halbuki konferansın ilk günlerinde aynı şekildeki müracaata verdiği cevapta1 sıhhati müsaade eder etmez ve çarşamba veya perşembe günü için Kahireye gelmeği umduğu yolunda rnütalealar ileri sürmüştü. Öyle bissolumiyor ki Kahire konuşmalarının takip ettiği akış Irak Başvekilini bu toplantılara katılmaktan alıkoyacak bir manzara almıştır. Aynı zamanda Libya hükümet Reisi. Mısır hükümeti tarafından yapılan daveti, manilerin mevcudiyeti dalayısiyle katî mahiyette reddetmiştir. Öyle görünüyor ki Arap âlemine mensup devletlerin mühim bir kısmı Türk-Irak müdafaa paktının mâna ve şümulünü iyice kavramış ve bunda herhangi bir Arap memleketinin menfaatlerini ihlâl eder mahiyet olmadığına kanaat getirmişlerdir. Suriye ve Lübnan'ın da gayet itidalli bir dil kullandıkları, sızabilen haberlerden istidlal olunu^ er. Dikkati çekecek noktadır, İtalya matbuatı da Türk - Irak paktı projesini gayet müsait karşılamaktadır. Meselâ mühim organlardan biri olan Giornale ditaliana diyor ki: «Bu muahede, gayet mühim stratejik bir boşluğu doldurmakta ve umumî .emniyeti sağlamaktadır. Bu itibarla bu keyfiyet Moskovayı kızdırdığı nisbette Arap memleketlerini ve İtalyayı memnun etmelidir. Müdafaa dâvası boş prestij iddialariyle asla telif edilemez. Bu itibarla umulur ki Mısır hükümeti de Türk - Pakistan paktına Irak'ın eklenmesiyle hâsıl olacak kuvvetli zincire iltihak edecektir. İtalya Hariciye Müsteşarının da bu sıralarda Beyrutta bulunması hususî bir mâna taşımaktadır. Sinyor Benvennti Lübnan devlet adamlariyle tam Türk Başvekili Menderes'in bu memlekete uğradığı günlerde temas etmektedir ve Lübnan hükümet Reisi Bay Şaman da ya Türkiye'ye gitmeden evvel veyahut sonra Romaya gelecektir. Bütün bunlar İtalyanın Türk - Irak paktının akdine taraftarlığım ve Orta-şark'a atfedilen ehemmiyeti isbat etmektedir.» Bu yazı Kahire devlet adamlarının ve bilhassa kabine reisi Abdünnâsırın nazarı dikkatinden kaçacak mahiyette değildir. İtalya da bu Orta-şark zincirinde bir halka .teşkil etmek ister vs-böylece Atlantik camiasını tâ Pakistana kadar -fasılasız uzatmak arzu eylerken Mısır hükümetinin bu umumî osr.eyanm dışında kalması hiç de mazur görülecek bir hal sayılmaz. Bütün olup bitenlere rağmen biz hâlâ Mısır'ın da Orta-şark'ın ve hür âlemin umumî büyük menfaatini kavrıyacağma inanmakta ısrar ediyoruz. Aksi hal bizzat Kahire için parlak "bir-muvaffakiyet sayılmayacaktır. Coğrafî ve siyasî durum bütün Orta-şark'ın birleşmesini emretmektedir. Buna birçok hissi ve vicdanî .diğer âmiller de pekâlâ katısürılabilir. 4 Ocak 1955 Birleşmiş Milletler (New-york) : Güvenlik konseyi bugün toplanarak İsrail'in Mısır hakkındaki şikâyetlerini tetkike devam etmiştir. Bilindiği gibi İsrail «gemilerin Süvsyş kanalından serbestçe geçerek İsrail'e gelip gitmesine müsaade Edilmediği» iddiasiyle şikâyette bulunmaktadır. Mısır, eylül ayında tevkiî etmiş olduğu İsrail bandıralı Bât Galim gemisinin mürettebatını İsrail'e iade etmiştir ve gemiyi de geri vermeye - hazır bulunmaktadır. Bununla beraber Kahire hükümeti bu geminin kanaldan geçmeye hakkı olmadığını iddia etmektedir. Konsey şimdi bu iddiayı tetkik etmektedir. Mısır delegesi Ömar Lütfi Bat Galim'ın iadesi için müzakerelere girişilmesini teklif etmiştir: Temsilci gemi hamulesinin, Havfa'ya gidecek diğer herhangi bir gemiyle naklinin mümkün olduğunu da hatırlatmıştır. Birleşmiş Milletler : İngiliz delegesi Sir Pierson Dxon, Mısır delegesinin, müzakerelere girişilmesi teklifini memnunlukla karşılamıştır. Bunula beraber İngiliz delegesi. Bat Galim meselesinin hal yolunda olmasından memnunluk duymakla beraber Mısır'ın bu gemiyi kanaldan geçirtmemesine esef ettiğini belirtmiştir. 5 Ocak 1955 Birleşmiş Milletler : Atom enerjisinin barışçı gayelerde kullanılmasını müzakere edecek olan beynelmilel konferansın hazırlıklarını yapmaya memur olup yedi devlet mümessilinden müteşekkil komite 17 ocak pazartesinden itibaren Birleşmiş Milletler merkezinde toplantılarına bağlıyacaktır. Bu komitede âza bulunan memleketler şunlardır: Brezilya, Kanada, Fransa. Hindistan, Sovyetler Birliği, İngiltere ve Birleşik Amerika. 13 Ocak 1955 Birleşmiş Milletler : Genel Sekreter Dag Hammars'kjoeld" Pekin'den dönmeden evvel Birleşmiş Milletler merkezine gelen haberlere göre, komünist Çinliler, Genel Sekreter ile yaptıkları müzakerelerde, kıta-Çin'ine karşı Formoza veya Koreden yapılacak ve Amerika tarafından desteklenecek bir taarruz ihtimali karşısında endişelerini belirtmişlerdir. Yine ayni haberlere göre. Çin Başvekili Cu En Lai, genel sekreterden, Kore'deki bütün yabancı kuvvetlerin çekilmesini istemiş, Çin'in Birleşmiş Milletler çalışmalarına iştiraki ve Amerika'da oturan ve memleketlerine dönmek istiyen talebelerin iadesi üzerinde' İsrar etmiştir. Bundan başka, komünist Çinliler, Cinde mevkuf tutulan Amerikalı havacılarla Birleşmiş Milletler kuvvetleri mensupları meselesinin, Hammarek joeld ile müzakere edilen diğer meselelerden tamamiyle ayrı olduğunu bildirmişlerdir. Birleşmiş Milletler : Güvenlik konseyi İsrail bandıralı Bat Galim gemisinin Mısır tarafından tevkifi meselesini müzakereye bugün devam etmiştir. Belçika delegesi Langenhove, Süveyş kanalının milletlerarası statüsünü belirterek Mısır'ın kanalda gemileri tevkif etmek hakkına sahip olmadığını söylemiş vs hâdisenin memnunluk verici bir şekilde halledilmesi temennisinde 'bulunmuştur. Belçika delegesi "bu gemi ile hamulesinin iadesi şeklinin müşterek mütareke komisyonunun bir tâli komitesi tarafından tesbiti yolundaki Mısır teklifini desteklemiştir. Beru delegesi Belaunde müşterek mütareke komisyonu başkanının geminin iadesini temin için lüzumlu teşebbüslerde bulunmasını istemiştir. 14 Ocak 1955 Birleşmiş Milletler : Uçaktan inmesini müteakip beyanatta bulunan M. Dag Hammarskjold ezcümle şunları söylemiştir: «M. Çu En Lai ile konuşmalarım 11 Amerikan havacısiyle henüz Çin'de mavkuf tutulan diğer Birleşmiş Milletler esirlerinin serbest bırakılmasını sağlamak için açıkça faydalı olmuştur.» Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Çin Başvekiliyle yaptığı görüşmelerin bu yolda ilk merhaleyi teşkil etmiş olduğunu tasrih etmiştir. Birleşmiş Milletler : Pekinden donen Birleşmiş Milletler Gen.el Sekreteri Dag Hammarskjoeld ile bir saat konuştuktan sonra, basın mensuplarına bir demeçte bulunan Birledik Amerika'nın Birleşmiş Milletler kurulundaki baş delegesi Henry Cabot Lodge ezcümle şöyle demiştir: «Çin'de "hapse mahkûm edilmiş olan havacılarımızın derhal serbest bırakılmam alarma üzülmek beraber,, bu havacıların hürriyetlerine kavuşmaları husufunda bir hayli terakki kaydedilmiş olduğuna kanım Bu havacıların serbestilerini elde etmeleri için elimizden gelen gayreti sarf edeceğiz ve bunu da yapmağa mecburuz, Birleşik Amerikanın Birleşmiş Milletler baş delegesi sözlerine şöyle devam etmiştir: ««Durum çok naziktir. Azimli olduğumuz kadar, sabır da göstermemiz icap eder. Vakit geçirmeden, Dışişleri Vekili Foster Dulles ile temas edeceğim ve Dag Hammarskjoeld' in bana anlattıklarını ona nakledip durumu birlikte, itina ile inceliyeceğiz.»» Diğer taraftan, burada dolaşan söylentilere göre, Cabot Lodge, Amerika hükümeti ile temas etmek üzere, bugün Washington'a gidecektir. New-york : Bugün buraya vasıl olan Birleşmiş Milletler genel sekreteri Dag Hammarskioeld, Çin'de mahpus bulunan Amerikalı havacıların ve Birleşmiş Milletler silâhlı kuvvetlerine mensup diğer eşhasın hürriyetlerini temin etmek hususunda Pekin'e yaptığım seyahat faydalı bir merhale teşkil etmektedir.» demiştir. Genel Sekreter sözlerine şöyle devam etmiştir: «Komünist Çin Başvekili Şu-En Lai ile yaptığım konuşmaların bizi bu hedefe yaklaştırdığını zannediyorum. Çin devlet adamlariyle temaslara devam edeceğimi ümit ediyorum. Her iki tarafta icap eden itidali, gösterirse, açılmış olan kapı kapanmadan, bu şekilde kalabilir.» Birleşmiş Milletler : Birleşik Amerika'nın Birleşmiş Milletler nezdindeki daimî murahhası M. Henry Cabot Lodge, Birleşmiş Milletler çocuk fonu müdürü M. Maurica Pate'a dün akşam 7.773.550 dolarlık bir çek tevdi etmiştir. Bu meblâğ fonun programına Birleşik Amerika'nın 1954 senesi için iştirak hissesinin bir kısmını teşkil etmektedir. Amerikan kongresi mevzubahis çocuk fonuna 1954 senesi için 8.300.000 dolarlık tahsisat kabul etmiştir. Ancak Amerikan iştirak hissesinin diğer âzâ memleketlerin mecmuu iştirak hisselerinin yüzde altmışını tecavüz etmemesi kongrenin kararında meşrut bulunduğundan mütebaki kısım, henüz diğer memleketlerce tamamen yapılmayan ödemelerin neticesine göre tediye edilecektir. 15 Ocak 1955 Birleşmiş Milletler : M. Dag Hammarskjoeld dün öğleden sonra Sovyetler Birliğinin Birleşmiş Milletler nezdindeki murahhası M. Arkady Sobolef ile görüşmüştür. Bu görüşme Genel Sekreterin Birleşmiş Mili silerde ki ballıca âzâ memleketler murahhaslarına Pekin ziyaretinin neticeleri hakkında izahat vermek üzere dünden beri yaptığı konuşmalar çerçevesine dahildir. Bu cümleden olarak M. Hammarskjoeld daha evvel sırasiyle M. Cabot Lodge (Birleşik Amerika). M. Henry Hoppenıot (Fransa) ve Sir Pearson Dixon (Ingiltare) ile de görüşmüştü. Genel sekreter Kanada murahhası M. David Johoon ve Hollanda murahhası Daniel Von Ballusck ile de görüşecektir. Birleşmiş Milletler : Birleşmiş Milletler genel sekreteri Dag Hammarskjoeld bugün Türkiye baş delegesi Selim Sarper, Kolombiya delegesi Francisco Urrutia ve güney Afrika delegesi Jordan ile görüşerek kendilerine son Pekin seyahati hakkın izahat vermiştir. 17 Ocak 1955 Birleşmiş Milletler : Atomun barışçı gayelere kullanılmasını tetkik edecek milletlerarası konferansı hazırlamakla vazifesi istişare komitesinin ilk toplantısı bugün Birleşmiş Milletler genel sekreteri Dag Hammarskjoeld tarafından açılmıştır. Komite genel sekreterin, konuşmasını müteakip gizli olacak çalışmalarına devam etmiştir. Komite toplantısının sonunda öğrenildiğine göre, milletlerarası konferansın Cenevre'de Birleşmiş-Milletler merkezinde toplanması ittifakla kararlaştırılmıştır. 19 Ocak 1955 Birleşmiş Milletler : Formoza boğazında, Birleşmiş Milletler tarafından ilân, müzakere veya garanti edilecek bir ateş kes emrini Amerikanın müsait karşılayacağı hakkında Foster Dulles'in verdiği beyanat, Birleşmiş Milletler merkezinde büyük bir alâka ile karşılanmıştır. Hindicini, Keşmir ve Filistin'de birçok. mahalli' ihtilâfın, Güvenlik Konseyi tarafından verilen ateş kes emriyle sona erdiği hatırlatılmaktadır. Hiç şüphesiz Formoza meselesi bunlardan çok daha karışıktır, zira, Birleşmiş 'Milletleri en çok ayıran meseleye temas etmektedir: Çinin teşkilâtta temsili. Tabiatiyle bu maksatla yanılacak her türlü müzakereler için Çinin mevcudiyeti elzemdir ve Pekinin Formoza temsilcileri yanında toplantılara iştiraki kabul edeceği şüphelidir. Ateş kes fikri, tahakkuk edebildiği takdirde, hiç şüphesiz Birleşmiş Milletlerde derin bir tesir yaratacaktır. Bilhassa teşkilâttaki batı Avrupa temsilcileri, uzak doğudaki ihtilâfın makul bir hal tarzıyla sona ermesi arzusunu izhar etmişlerdir. Anayasa gereğince, ateş kes meselesini Birleşmiş. Milletlere sunmak teşebbüsü teorik olarak genel sekretere düşmektedir. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri şimdi Çiniikrin fikrini ivice bilmektedir. Bugün de Foster Dulles'inkini öğrenecektir. Esasen Foster Dulles'in bu hususta ne düşündüğü Henry Cabot Lodge tarafından kendisine kısmen bildirilmiştir. Bununla beraber, her ne kadar Çin'de mevkuf Amerikalı havacılar meselesi uzak doğudaki durumun çerçevesi içine giriyorsa da, bu esirlerin serbest bırakılması, Çin - Amerika münasebetlerinin gevşemesi yegâne şart olarak kalmaktadır. Bu sebeptendir ki, esirlerin serbest bırakılması meselesinin bir pazarlık mevzuu olmayacağını müteaddit defalar belirtmiş olan Dag Hammarsk-joeld, ateş kes fikri kâfi derecede olgunlaştığı takdirde bunun Birleşmiş Milletlere kendi tarafından değil de "bir veya birkaç hükümet tarafından sunulmasını hiç şüphesiz tercih etmektedir. 21 Ocak 1955 Birleşmiş Milletler : Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Hammarskjoeld, Pekin hükümetinin müsaadesi üzerine, Cinde mevkuf A-merikali havacıları ziyarete gidecek akrabalarının emniyetini tekeffül ettiğini bildirmiştir. 22 Ocak 1955 Birleşmiş Milletler : Atom enerjisinin sulhcu gayelerde kullanılmasını sağlamak üzere toplanacak olan milletlerarası konferans toplantılârına 8 ağustos 1955 günü Cenevre'de başlayacaktır. Bu karar, hâlen Newyork'ta toplantılarına devam eden ihzarî komisyon tarafından alınmıştır. 80 milletin bilginlerinin iştirak edeceği Cenevre "konferansının iki hafta devam edeceği tahmin edilmektedir. 25 Ocak 1955 Birleşmiş Milletler : Fransa'nı Birleşmiş Milletler temsilcisi Henry Hopnenot, genel sekreter Dag Hammarskjoeld: ile dün akşam bir saat görüşmüştür. Bu görüşme hakkında "hiçbir yorumda bulunulmamışsa da, bunun, genel sekreterin Yeni Zelanda Başvekili ile daha Önce yaptığı konuşma gibi, Formoza boğazındaki durumun barış için bir tehdit teşkil ettiği hususuna Güvenlik Konseyinin dikkatini çekmek maksadiyle yapılan istişareler çerçevesi içine girdiği şüphesizdir. Komünist Çin Başvekilinin, ateş kesilmesi için Birleşmiş Milletlerin herhangi bir müdahalesine muhalefeti, Güvenlik Konseyinin müdahalesinin müessir olacağından şüphe edenlerin kanaatini kuvvetlendirmiştir. Fakat Amerika tarafından kuvvetle desteklenen Yeni Zelanda'nın Formoza dolaylarında durum daha da vahimleştiği takdirde Güvenlik Konseyinin müdahalede bulunmasını mümkün kılacak bir teşebbüse geçmek istediği sanılmaktadır. Birleşmiş Milletler : Birleşmiş Milletler mahfilleri, Başkan EîsenhCAver'in Formoza hakkında kongreye gönderdiği mesajı yorumlamaktan henüz içtinap ediyorlar. Fakat, Birleşik Amerika'nın Formoza'yı her ne bahasına olursa olsun müdafaa kararında bulunduğu yolunda Komünist Çin'e yapılan ikaz ve Taipeh ile Pekin arasında bir ateş keşi sağlamak için Birleşmiş Milletlerce vaki olacak her türlü müdahaleye karşı Çu En Lai tarafından dün ileri sürülen muhalefet Birleşmiş Milletler teşkilâtı merkezinde şiddetli bir alâka uyandırmıştır. Başkan Eisenhower'in mesajını yorumlarken üzerinde bilhassa durulan nokta Formoza'nm kuzey bölgesinde muhasamatı durdurmak için Birleşmiş Milletlerin müdahalede bulunması arzusunun teyiden izhar edilmiş olmasıdır. Fakat Washington ve Pekin'in dün ilân edilmiş olan hareket hatları, Birleşmiş Milletlerin ve bilhassa güvenlik' konseyinin mevzubahis bölgede bir ateş kese varılması inin ne gibi faydalı teşebbüslerde bulunabileceği hususunu meselenin daha evvelki safhalarına nazaran şimdi daha sarih bir şekilde tayin edecek bir mahiyette görünmemektedir. Bilâkis bu daha muğlak bir hal almıştır. ^Esasen bu mevzuda yapılan istişarelere hâlen de devam edilmektedir. Bu cümleden olarak Yeni Zelanda Başvekili Birleşmiş Milletler genel sekreteriyle dün sabah uzun bir görüşme yapmıştır. Bilindiği gibi Yeni Zelanda'nın Birleşmiş Milletler nezdindeki daimî murahhası ocak ayı devresi için güvenlik konseyinin başkam bulunmaktadır. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Yeni Zelanda Başvekiliyle vaki görüşmeden evvel Sovyetler Birliği murahhası M. Sobolef ile bir görüşme yapmış bulunuyordu. Fakat her iki görüşmede teati edilen fikirler hakkında hiçbir malûmat verilmemektedir. İleri sürülen fikirlere göre bugünkü şartlar altında düşünülen har.ek-st hattı, iki Çin hükümetine bir tenbihte bulunmak suretiyle muhasamatın derhâl durdurulmasını sağlamağa çalışmak olmamalıdır. Zira böyle bir tenbihi iki taraf da nazarı itibare almayacaktır. Yapılacak şey, daha ziyade Formoza boğazındaki durumun arz ettiği tehlike üzerine dikkati çekmek olacaktır. Bununla beraber bu fikirler henüz birer ihtimalden ibaret bulunmaktadır. Birleşmiş Milletler nezdindeki batılı murahhaslara göre ise şöyle bir formül de düşünülmektedir: Güvenlik konseyi manevî bir müdahaleyi tazammun eden bir ikaz ile uzak doğu barışının muhafazasiyle mükellef olanları muhatap tutarak kendilerinden tehlikeli bir durum yaratabilecek' her türlü hareketten içtinap etmelerini isteyecektir. 26 Ocak 1955 Birleşmiş Milletler : Birleşmiş Milletler genel sekreteri M. Dag Hammarskjold, İspanyol hükümetinin Birleşmiş Milletler nezdinde müşahit olarak bir temsilci bulundurulması hususunda İspanya tarafından yapılan müracaata dün akşam muvafakat cevabı vermiştir.
27 Ocak 1955 Birleşmiş Milletler : Birleşmiş Milletler nezdindeki Amerikan daimî murahhası M. Henry Cabot Lodge, Komünist Çin mahkemeleri tarafından casusluk suçiyle hapse mahkûm edilen 11 Amerikan havacısından birinin kardeşi olan M. John Kiba'yı bu sabah kabul ed-cektir. Birleşmiş Milletler: Pekin hükümetinin mevkuf tuttuğu Amerikan havacılarından ikisinin aile efradı için seyahat masraflarını temin etmeği deruhte etmiş olan bir Amerikan ticaret şirk&ti, bu mevkuflardan birinin kardeşi olan M. John Kiba'yı görüşmek üzere nezdine kabul etmesini Birleşmiş Milletler genel sekreteri M. Dag Hammarskjold'dan istemiştir. M. Hammarskjold, bir Amerikan vatan daşı bulunması hasebiyle M. Kiba'nın daha evvel Birleşmiş Milletler nezdindeki Amerikan murahhas heyetini ziyaret etmesi lâzım geldiğini bu şirkete cevap olarak bildirmiştir. 28 Ocak 1955 Birleşmiş Milletler: Birleşmiş Milletlerdeki Çin. heyeti men suplarından biri, heyet başkanı Tsiang, Komünist Çin hükümeti temsilcisinin, güvenlik konseyi müzakerelerini takibe davet edilmesine tamamen muhalif olduğunu açıklamıştır. Bununla beraber aynı şahıs, bu hususta verilecek muhalif oyun herhalde bir veto mahiyetini haiz olmayacağını belirtmiştir
Birleşmiş milletler:
Birleşmiş Milletlerdeki Yeni Zelanda heyeti Formoza meselesini «Çin toprakları açıklarındaki bazı adalar bölgesindeki muhasemat meselesi» başlığı altında güvenlik konseyine sunmuştur. Güvenlik konseyinin pazartesi günü bu meseleyi tetkik için mahallî saatle 11 de (16 gmt) toplanacağını basma bildiren Yeni Zelanda delegesi ve konsey başkanı Munro, «bazı adalat tâbirinin yalnız Taşen, Kemoy ve Matsu adalarına şamil olduğunu ve Formoza ile Peskador'u ihtiva etmediğini belirtmiştir. Munro bundan başka konseyin P-skin hükümetini bu meselenin, müzakeresine iştirake davet edeceğini ümit eylediğini de açıklamıştır. Delege bu teşebbüsünün tek gayesini, hukukî durumu dikkat nazara almaksızın, gerginliği azaltmak ve barısı kuvvetlendirmek için muhasemata son vermek olduğunu bildirmiştir. 29 Ocak 1955 Birleşmiş Milletler: Birleşmiş Milletlerdeki Amerikan mah fillerinde yapılan beyanata göre Birleşmiş Milletler nezdindeki Amerikan murahhas heyeti, kıt'a Çin'ini etrafındaki durum hakkında yapılacak müzakerelere iştirak etmesi için Komünist Çin temsilcisinin güvenlik konseyi tarafından davet olunmasına itiraz etmeyecektir. Birleşmiş Milletler-: Atom enerjisinin barışçı gayelerde kullanılması için toplanacak milletlerarası ilmî konferansa, Birleşmiş Milletlere mensup 60 memleketten başka katılacak devletler şunlardır: Habeşistan, Avusturya, Bulgaristan, Kamboç, Seylan. İspanya, Finlandiya. Batı Almanya, Ürdün, İtalya, Japonya, Güney Kore, Laos, Libya, Manaco, Nepal, Portekiz, Romanya, İsviçre, Vatikan ve Vietnam. Bu devletler Birleşmiş Milletlerin Özel teşekküllerine üyedir. Birleşmiş Milletler: 20 ağustosda Cenevre şehrinde toplanacak olan atom enerjisinin sulhcu gayelerde kullanılmasını sağlayacak milletlerarası konferansın hazırlıklarıyla meşgul olan istisarî komitedeki Birleşik Amerika delegesi Profesör Rabi bugün tertiplediği bir basın konferansı sırasında. Sovyetler Birliğin ir.;-, konferans gündemine, Sovyetler Birliği bilgilerine Rusyada atom enerjisiyle işliyen elektrik fabrikası hakkında izahat vermelerini temin edecek bir" madde koydurmuş olduğunu açıklamıştır. 31 Ocak 1955 Birleşmiş Milletler: Birleşmiş Milletler nezdindeki Sovyet" murahhas heyeti dün güvenlik konsey; başkanlığına müracaat ederek «Birleşik Amerika tarafından Çin Halk Cumhuriyetine karşı Formoza bölgssİn de v.e Çin'in diğer adalarında girişilen tecavüz hareketleri meselesini» tetkik " etmek üzere konseyi acele toplanmağa -davet etmesini istemiştir. Sovyet şikâyetine bir karar sureti de' bağlı bulunmaktadır. Bu karar suretinde "Birleşik Amerika'nın bu tecavüz hareketlerinin takbihi», «bunlara bir son verilmek üzer.e derhal tedbirler" alması hususunun Birleşik Amerika'ya tavsiyesi» ve «Birleşik Amerika'nın Formoza'da ve Çin'e ait diğer topraklarda bulunan deniz, hava ve kara kuvvetlerini 'geri çekmesi» istenilmektedir. Sovyet karar suretinde bundan mada' «Formoza bölgesindeki adaların Çin Halkçı Cumhuriyetinin kontrolü altında olmayan kuvvetlerden tahliyesini" kolaylaştırmak üzere bu bölgede her türlü askerî hareketten içtinap etmesi hususunda Birleşik Amerika nezdinde İsrar edilmesi» det talep edilmektedir. Sovyet karar suretinde, «Birleşik Amerika'nın tecavüzü hareketlerinin Çin'in dahilî işlerine açık bir müdahale teşkil ettiği ve bu müdahale ile Çin arazisinin ayrılmaz cüzünü teşkil eden Formoza ile di^er Çin adalarına müteallik beynelmilel anlaşmalar çerçevesi dahilinde Birleşik Amerika'nın -kabul etmiş olduğu vecibelerin ve Birleşmiş Milletler anayasası prensiplerinin ihlâl edildiği beyan olunmaktadır. Sovyet karar sureti, «Birleşik Amerika'nın kontorlü altında bulunan silâhlı kuvvetlerin Çin şehirleriyle sahil "bölgelerine bir tahrik neticesi olmadan vukubulan silâhlı hücumlarını, bu "bölgede Amerikan deniz ve hava kuvvetlerinin toplanmasını ve Amerikan şahsiyetlerinin Halkçı Çin'e karşı silâhlı kuvvetler kullanılacağı tehdidini tazammuneclen resmî beyanatını» tecavüz hareketleri olarak vasıflandırmaktadır. . Gerek Sovyet karar sureti gerekse Sovyet murahhası M. Arkady Sobolef tarafından güvenlik konseyi başkanına gönderilen ve "Birleşik Amerika'nın tecavüzî hareketlerinin» konseye arzını isteyen mektup. «Bu hareketlerin uzak doğuda gerginliği vahimleştirdiğini ve yeni bir hap tehlikelerim artırdığını-» beyan etmektedir. Birleşmiş Milletler: 'Güvenlik konseyi, Uzak-doğu'daki durumu ve bilhassa Çin kıyıları açıklarında husule gelen hâdiseleri tetkik maksadiyle bugün mahallî saatle 11.33 d.e Yeni Zelanda delegesi Munro'nun başkanlığında toplanmıştır. ""Toplantının hemen başında, Sovyet delegesi Sobolef, Milliyetçi Çin temsilcisinin yerine, bu memleketin yegâne meşru temsilcisi olan Komünist 'Çin delegesinin alınmasını teklif etmiştir. Fransız delegesi Hoppenot, Çin'i konseyde temsil eden ve' temsil yetkisi Birleşmiş Milletler genel sekreteri tarafından kabul edilmiş olan mevcut delegenin yetkilerini iptal için herhangi bir sebep bulunmadığını ve bundan dolayı Sovyet teklifinin reddi gerektiğini belirtmiştir. Amerikan delegesi Lodge da, konseyin " Milliyetçi Çin delegesinin çıkarılarak yerine Komünist Çin delegesinin kabulüne matuf her türlü teklifin tetkikini reddetmesini ve bu husustaki takririnin Sovyet teklifinden önce müzakeresini istemiştir. " İngiliz delegesi, Sovyet delegesinin bu meseleyi ortaya atmasına esef ettiğini belirtmiş ve Komünist Çin'in müzakereleri takibe bir temsilci göndermesi hususunda yapılacak daveti destekleyeceğini bildirmiştir.
Konsey Amerikan takririnin müstaceliyetle görüşülmesine bir muhalife (Sovyet) karşı 10 oyla karar vermiştir. Müzakere sonunda Amerikan teklifi de 10 oyla kabul edilmiştir. Sovyet delegesi aleyhte oy vermiştir. Bu durura karşısında Sovyet teklifi oya konmamıştır. Bunu müteakip Yeni Zelanda delegesi, Çin kıyıları açıklarında bulunan bazı adalar bölgesindeki muhasemat meselesini güvenlik konseyine sunmaya sevk eden sebepleri izah etmiş ve Komünist Çin'in müzakereleri takibe bir temsilci göndermeye davet edilmesini ileri sürmüştür. Yeni Zelanda delegesi, müzakerelerin tek gayesinin muhasernaün tehlikeli bir şekilde yayılmasını önlemek olduğunu, çünkü aynı arazi ü-zerinde hak iddia eden bu iki hükümetin her birinin dünyanın en kuvvetli devletleri tarafından desteklendiklerini belirtmiştir. Sovyet delegesi Sobolef, Eisenhower'in mesajını ve Amerikan kongresinin karar suretini şiddetle tenkit ederek bunun Çin'in işlerine müdahale teşkil ettiğini ve Komünist Çin topraklarına karşı silâhlı bir tecavüz hazırlığı mahiyetinde olduğunu ileri sürmüştür. Sovyet delegesi de Komünist Çin'in bu müzakereleri takibe dâvet edilmesini istemiştir. Birleşmiş Milletler: Sovyet delegesi, Amerika'nın Komünist Çin'e karşı giriştiği mütecavizane hareketleri meselesinin ehemmiyet ve müstaceliyetini belirtmiş ve hükümetinin bu meseleyi konseye sunduğunu hatırlatmıştır. -Sovyet delegesine göre, bu bölge ve dünya barışı için bir tehlike teşkil eden bu durum. Birleşik Amerika silâhlı kuvvetlerini Formoza ve Cin denizinde bulundurduğu müddetçe devam edecektir. Diğer taraftan Sovyet delegesi, Yeni Zelanda teklifinin1 gündeme alınmasına itiraz etmiş ve bunun asıl gayesinin Komünist Çin hükümetini, (Formoza üzerindeki meşru haklarından feragate zorlamak olduğunu ileri sürmüştür. Sovyet delegesinin konuşmasının tercümesini müteakip konsey mahallî saat 15 e (20,00 gmtj kadar çalışmalarına ara vermiştir. Birleşmiş Milletler: Güvenlik konseyinin öğleden sonraki toplantısında Milliyetçi Çin delegesi, gerek Yeni Zelanda ve gerek Sovyetler Birliği tarafından İleri sürülen iki meselenin: gündeme alınmasına muhalif olduğunu bildirmiştir. Amerikan delegesi Lodge,Yeni Zelanda teklifinin gündeme alınmasına taraftar olduğunu bildirmiştir. Lodge bundan başka Sovyet teklifinin de gün deme alınmasını istediğini, çünkü bu sayede Sovyet ithamlarının tamamen asılsız olduğunu isbat fırsatım bulacağını belirtmiştir. Amerikan delegesinin. kanaatince, Sovyetler bu teklifi, Çin denizinde ateş kesilmesine taraftar olmadıkları ve bu arzularını gizlemek istedikleri için, ileri sürmüşlerdir. Lodge,Sovyet delegesinin Eisenhower'in Formoza hakkındaki mesajı hususunda ileri sürdüğü tenkitlere cevaben bu mesajın meseleyi sadece savunma bakımından ele aldığını ve katiyyen bir «önleyiciharp» tehdidini haiz olmadığını belirtmiştir. Brezilya,Belçika ve Peru delegeleri, de Yeni Zelanda teklifinin kabulüne-, Sovyet teklifinin ise reddine taraftar' olduklarını bildirmişlerdir.
1 Ocak 1955 Lefkoşe: Yunan tezine karşı Ada Türklerininhukukunu müdafaa etmek üzere Kıbrıslı Türkler tarafından Birleşmiş Milletler kuruluna gönderilmiş olan heyete mensup iki temsilci cumartesi günü New-York'tan Lefkoşe'ye dönmüştür. Heyetin üçüncü âzası Müftü Dânâ Efendi, onbeş gün Londrada kalmak ü-zere arkadaşlarından ayrılmıştır. Hava meydanında toplanan binlerce Kıbrıslı Türk uçaktan inen Türk cemaati başkam Feyyaz Kaymak il? avukat Ahmet Zaimi hararetle alkışlamışlardır. 8 Ocak 1955 Atina: Atina Radyosu dün geceki hususî bir yayınında, Kıbrıslıların İngiltere tarafından teklif edilen anayasayı bir şartla kabul edeceklerini bildiriliştir. Yeni anayasanın ilk maddesinde, muayyen bir müddet sonra, Kıbrıs halkına kendi kendini idare hakkının tanınması şart koşulmalıdır. Atina Radyosu ilk defa olarak İngiltere tarafından hazırlanacak bir anayasanın kabulü imkânından bahsetmektedir. Geçen ağustos ayından beri Kıbrısa müteveccihen hususî yayın yapan Atina Radyosu. Kıbrıslıları İngiltere tarafından teklif edilen her türlü anayasayı kayıtsız şartsız redde teşvik etmekte idi.
İngiltere Kıbrısa anayasa teklifini 1948 de yapmıştır. Fakat bu teklif istişarî meclisin <edi Rum âzası tarafından reddedilmiştir. Buradaki siyasî temsilciler Atina Radyosunun yayını hakkında henüz bir fikir beyan etmemişlerdir. Diğer taraftan Yunan kilise konseyi, dün sabah Kıbrıs Piskoposu ve ilhak hareketleri lideri Makarios'un Kıbrıs Valisi ile görüşeceğini bildirmiştir. 1931 den beri Kıbrıs piskoposu ile İngiltere Valisi arasında hiçbir görüşme vuku bulmamıştır. Londra: Hariciye Vekâleti tarafından dün gece bildirildiğine göre Başpiskopos ile Kıbrıs Genel Valisi Sir Robert Armitage arasında yapılacak olan görüşmeler mahallî münasebetlere inhisar edecektir. Hariciye Vekâleti, Robert Armitage'nin Kıbrıs'ın muhtariyeti meselesini görüşmek istediğine dair dün ortaya atılan rivayeti yalanlamıştır. New-York'dan dönmekte olan Kıbrıs kilisesi delegesi Zenon Rossides dün bir basın toplantısında, Makarios'un Kıbrıs Valisiyle ancak muhtariyet meselesini görülebileceğini söylemiştir. 15 Ocwk 1955 Atina: Yunanistan'ın Kıbrıs hakkındaki talebi Birleşmiş Milletler siyasî komisyonunda görüşüldüğü sırada 14 aralıkta yapılan nümayişlerde tevkif edilen öğrenciler, ceza mahkemesi tarafından suçsuz addedilmiştir. 17 Ocak 1955 Lefkoşe: Kıbrıs Başpiskoposu Makarios dün' çok şiddetli bir nutuk vererek İngiliz anayasasını kabul edecek her Kıbrıslıyı vatan haini ve enosis düşmanı olarak kabul edeceğini söylemiştir. Enosis hareketinin beşinci yıldönümü münasebetiyle binlerce Rum Kıbrıs'ın muhtelif yerlerinden Lefkoşe'ye gelmeye başlamıştır. Polis birlikleri dikenli tellerle çevrilmiş bölgede beklerken telsizle mücehhez polis otomobilleri de sokaklarda devriye gezmekteydi. Kilisede toplanan bu kalabalıkta üzerinde «Ya hürriyet ya ölüm» - «İngiltere defol» ve «kahrolsun anayasa» ibarelerini taşıyan bazı levhalar dolaşmaktaydı. Makarios'un Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhakı için mücadelenin Kıbrıs'ta olacağını söylediği sırada dinleyiciler «hasırız» diye bağırmışlardır. Toplantıyı müteakip kalabalık hiçbir hâdise çıkarmadan dağılmıştır. Atina: Atina'da dün Kıbrıs için yeniden bir nümayiş yapılmıştır. Kıbrıs'ta yapılan bir plebisitin beşinci yıldönümünü vesile ederek Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhakı hususunda faaliyet gösteren bir •çok Yunan teşekkülleri meçhul asker âbidesine gelerek nümayişlerde bulunmuşlardır. Bilindiği gibi, "bundan beş sene evvel 'Makaryos tamamen hususi mahiyette ve kanunsuz bir şekilde adada sözde bir plebisit yapmıştı. Atina'da yıldönümü kutlanan da bu plebisittir. Sabahleyin yapılan nümayişte hiçbir hâdise olmamıştır. Meçhul asker âbidesine celenkler konmuş millî marş söylenmiş ve nümayişçiler Kıbrıs'ın ilhakı için sonuna kadar mücadele edeceklerine dair ant içmişlerdir. Polis kuvvetleri sabahın erken saatlerinden itibaren caddeleri ve elçiliklere giden sokakların başlarını tutmuş ve sıkı tedbirler alınmıştır; 19 Ocak 1955 Lefkoşe: Kıbrıs'a gizli olarak sokulduğu anlaşılan bir gazete, ilhak dâvasını gerçekleştirmek için Kıbrıs Rumlarını «mau mau'larm lisanı ile konuşmaya» davet etmektedir. Yunanistan'dan gönderildiği zannedilen «Enosis» adındaki bu gazete şunları yazmaktadır: «Birleşmiş Milletlerin Kıbrıs hakkında aleyhte karar almasına sebep, bu davada dinamik bir kampanyaya başvurulmamış olmasıdır. İnsanlar, kanlı mücadelelerle ve fedakârlığa katlanmadan hürriyete kavuşamazlar. Dâvamızı tanıtmak için müstemleke idarecilerinin anladığı lisanla hitabetmeliyiz. Bu lisan, Mısır halkının Yahudilerin ve Mau mau'larm kullandığı «kan, sabotaj ve dinamitdir. Gazete, «ya istiklâl ya ölüm» parolasını taşımaktadır. 26 Ocak 1955 Lefkoşe. Bir kilise sözcüsünün bildirdiğine göre, Kıbrıstaki Yunan kilisesi idare heyetinin dün yaptığı toplantıda, Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhakı mevzuunda ileride takip edilecek hareket tarzı hakkında karar verilmiştir. Toplantıya, ilhak hareketi reisi Başpiskopos Makarios nezaret etmiştir. Varılan kararlar hakkında herhangi bir açıklamada bulunulmamıştır. Haber verildiğine göre, kilise umumi heyeti cuma günü bir toplantı yaparak dün verilen kararları inceleyecektir. 27 Ocak 1955 Chloraka (Kıbrıs): Batı Kıbrıs sahilini arayan polis ve askerî birlikler, burada bir su haznesine saklanmış dört sandık silâh ele geçirmişlerdir. Dün gece yarısı silâh ve cephane getiren bir Yunan motorunun İngiliz kuvvetleri tarafından müsadere edilmesinden sonra yedi kişinin evleri aranmıştır. Chloroka köyü sakinleri tevkif edilen sekiz kişiden yedisini tanıdıklarını bildirmiş, sekizinci şahsın bir müddet önce Kıbrıstan çıkarılmış bir siyasetçi olabileceğini, söylemişlerdir. Köylüler batı sahilinden Kıbrıs'a zaman zaman, silâh ve cephane sokulmuş olabileceğini tahmin etmektedirler. Köyde İngiliz aleyhtarlığı umumidir. Her tarafta «İngilizler çekilmelidir» «anayasa kabul edilmelidir" gibi ibareler taşıyan levhalar asılıdır. Bu ibarelerin altında garip işaretler bulunmaktadır. Köylüler, bunların Yunanistan'da kurulmuş ve burada da taraftarları olan gizli bir teşkilât tarafından yazıldığını söylemektedirler. Polis dünden beri köye girip çıkanları sıkı bir muayeneden geçirmektedir. Yapılan aramalarda, son altı aydan beri Kıbrıs'da intişar etmekte olan gizli bir gazetenin nüshaları ele geçmiştir. Lefkoşe: İngiliz kuvvetleri dün gece Kıbrıs'ın ıssız bir limanına giren 100 tonluk bir Yunan motorunu yakalamış, motorun silâh ve cephaneden ibaret olduğu söylenen yüküne el koymuştur. Saint George adındaki motorun, 3 kişilik mürettebatı ile limandaki Chloraka kasabasından 8 Kıbrıslı Rum, nezaret altına alınmıştır. Kıbrıs hükümeti tarafından neşredilen tebliğde şöyle denilmektedir: Polis ajanlarından alman bazı haberler, Kıbrıs'a silâh ve cephane sokulması için teşebbüslerde bulunulduğunu göstermiştir. Lefkoşe'nin 100 mil batısındaki Paphos'dan aldığımız haberde, Saint George motorunun mayın, el bombaları ve dinamitle yüklü olduğu bildirilmiştir. Bu silâh ve cephaneler, şimdi Kıbrıs makamlarının elindedir. Motorun Güney Yunanistan'da İdhara Adasından geldiği söylenmektedir. Kıbrıs selâhiyetli makamları, daha aralık ayından beri Kıbrıs'a silâh sokma teşebbüsünden malûmatları olduğunu söylemişlerdir. 28 Ocak 1955 Lefkoşe: Polis dün gece, Lefkoşe'nin kenar mahallelerinden birindeki bir Rum kulübünü basarak, evrakı karıştırmış ve bina içinde arama yapmıştır. Baskının sebebi açıklanmamıştır. Atina: Yunan hükümeti Kıbrıs açıklarında silâh ve cephane yüklü motorun tevkifi hâdisesi hakkında hiçbir malûmata sahip olmadığını beyan etmektedir. Bu akşam çıkan bütün gazeteler hemen hemen ayni ağzı kullanmaktadır. Gazeteler selâhiyetli siyasî çevrelere atfedilmiş bir beyanat neşretmişlerdir. Bütün Yunan basınında çıkan bu yazı şöyle dernektedir: «Yunan hükümeti Kıbrıs işinin hallini İngiltere hükümeti ile yapılacak iki taraflı görüşmelerle halletmek arzusunu izhar etmiştir.' Bu görüşmelerden kaçınılması üzerine dâva Birleşmiş Mil 1 etlere aksetmiş fakat maalesef burada da Yunanistanın sesi dinlenilmem iştir. Kıbrıs Adasının İngiliz idarecileri şunu iyi bilmelidirler ki, istibdat altında bulunan insanlar hürriyetlerini elde etmek için. şiddete başvurmağa mecbur kalır. Yunan, hükümetinin bu motor hâdisesi hakkında hiçbir bilgisi yoktur. Esasen Yunan hükümeti böyle hâdiselerin çıkmaması için daima çalışmıştır. . Lefkoşe: Kıbrıs Müftüsü Mehmet Dânâ New-York'a yaptığı seyahatten Lef köşeye dönmüş ve binlerce Kıbrıslı Türk tarafından; tezahüratla karşılanmıştır. Kıbrıs Müftüsü New-York'a, ada'nın Yunanistanla birleştirilmesi talebiyle mücadele etmek için gitmişti. Mehmet Dânâ buradaki müftülük binasından kalabalık Kıbrıs Türklerine hitaben yaptığı konuşmada demiştir ki: Kıbrıs Türklerinin Enosis'e karşı kuvvetli muhalefeti hakkında Birleşmiş Milletleri, İngiliz ve Türk hükümetlerini aydınlatmış bulunuyoruz.» Kıbrıs Türklerinin Enosis mevzuunda hiçbir endişeleri olmaması hususunda teminat almış bulunuyoruz.
Londra: Devlet Vekili Henry Hopkinson bugün Avam Kamarasında Kıbrıs'a infilâk maddeleri taşıyan, bir Yunan gemisinin, yakalanması mevzuunda beyanatta bulunmuştur. İşçi Partisi mebuslarından John Dugd ale'in sorusunu yazılı olarak cevaplandıran Hopkinson şöyle demektedir: «25 ocak gecesi Pafos civarında Agios Georgios adında bir tekne küçük bir kovuğa 27 kasa infilâk maddesi boşalttıktan sonra yakalanmıştır. Mürettebat ile civardaki Khlorakas köyünden bu sandıkların boşaltılmasına yardım edenler tevkif edilmiştir ve soruşturma devam etmektedir. Tevkif edilenlerin hepsi 'kaçakçılık yapmak ve patlayıcı madde saklamak suçlariyle nezaret altına alınmışlardır. Mürettebat yakalanınca hiçbir mukavemet göstermemiştir Kıbrıs, ikinci bir Girit mi oluyor? Yazan: M. Nermi 29/1/955 tarihli (Yeni İstanbul* dan : Kıbrıs dâvasının Birleşmiş Milletler gündemine alınmış olması, dünya barışı ile çok yakından ilgili demokrasilerin en büyük bir hatası sayılmaya değer. Birçok yazılarımızda, bilhassa bu noktayı, yaratacağı büyük tepkilerle belirtmiş olduğumuzu hatırlarsınız. Toplantıda bir karara varılmamış ve askıda bırakılmış olması, hiç şüphesiz, daha büyük hatâdır. Çünkü: Birleşmiş Milletler'in ilerdeki oturumlarında, aynı konunun tekrar ele alınması v,e milletler birliğinde yeni yeni gerginlikler yaratması kaçınılmaz ve gerçeklik haline gelmiştir artık. Kıbrıs işinin bir sonuca bağlanmamış oluşu, bütün yunanlığı son derecede sinirlendirmiştir. Biz, basınımızda, bu dâvayı, genel olarak, yalnız Makariosla ilgili görmekteyiz. Bu kilise serserisinin Moskova ile işbirliği bilmem bir şeydir. Fakat henüz aydınlanmasını unuttuğumuz bir nokta vardır: Moskova mı Makarios'u yaratmıştır, yoksa Makarios mu Moskova'yı harekete geçirmiştir? Bu sorunun cevaplandırılması, durumun daha açık bir surette anlaşılmasına yardım eder. Kıbrıs dâvasını imperialist Yunan hükümetinin iç ve dış politikasından ayrı bir şeymiş gibi düşünmek imkânsızdır. Artık, en ufak bir şüphemiz olmamalıdır: Makarios'u Kıbrıs Adası'-mn sözcüsü yapan ve geniş para yardımlariyla destekleyen, eli bayraklı dostumuz Mareşal Papagos'tur. Yunan ülkesinde, bir zamanlar, yapılan bütün gösteriler, hükümetin emriyle hazırlanmıştır. Onun için, Sovyetler Birliğinin hazıra konmuş olduğunu, hiçbir vicdan üzüntüsü duymaksızın, sÖyliyebilliriz. Halk yığınları, heyecanlı gösterilerle çılgına çevrildikten sonra, aynı Yunan hükümeti, aramızdaki andlaşmaların hiçbir değeri yokmuş gibi, politikasından şaşmamış ve Birleşmiş Milletler çevrelerinde, bize ve İngiltere'ye karşı şiddetli bir propagandaya girişmiştir. Yunan dilekçesi oya konduğu zaman Yunanistanın, Sovyetlerle tam bir işbirliği yapmış olduğunu kim saklayabilir? Bugün aynı politikanın gittikçe şiddetlenen tehlikeli belirtileri karşısında bulunuyoruz. Ayos Georgios adlı bir Yunan gemisi, Kıbrıs'a yanaşmış ve silâh çıkarırken, İngilizler tarafından yakalanmıştır. Bunun ilk silâh kaçakçılığı olmadığım tahmin edebiliriz. Halka dağıtılan silâhlar, hiç şüphesiz, Sovyet fabrikalarından değil, Amerika'nın Yunanistan'a yaptığı savunma yardımlarından olmalıdır. Yunan hükümetinin sorumluları, Birleşmiş Milletlerden hiç bir karar koparamadıklarım anladıkları zaman, uluorta söylemişlerdi: «Bu iş ancak silâh kuvvetiyle yoluna konabilir. Onun için, Kıbrıslılar'a buna başvurmaktan başka bir şey kalmıyor.» Bu sözler söylendiği zaman ciddiye alınmamış ve iç-politika gerginliklerimi yatıştırmak fikriyle düşünülmüş bir taktik sayılmıştı! Biz, Girit adasında, bir zamanlar, neler yapılmış olduğunu, tarihten, çok iyi öğrenmiş olduğumuz için, olayların gelişmesini sabırla beklemiştik. Şimdi tahmin ettiğimiz gibi, bütün hazırlıklariyle, bize Girit'i hatırlatan silâhlı bir Yunan politikası karşısında bulunuyoruz. Hazırlıklar bittikten ve yerliler silâhlandırıldıktan sonra, kanlı çarpışmaların başlaması çok mümkündür. Kime kargı bu ayaklanıp? İngilizlere karşı mı? Görünürde öyle belki.. Fakat hakikatte evet hakikatte, Kıbrıs Türklerine karsı, silâhsız Türklere, milletlerarası anlaşmalardan başka desteği olmayan Türkler.e karşı. Bu korkunç ihtimaller, günün birinde, gerçekleşirse, gözümüzün önünde dökülen kardeş kanana nasıl seyirci kalabiliriz biz? Başın da, en büyük kilise rütbesini kazanmış bir papas olmak üzere, hiristiyanlık adına girişilmek istenen 'bu kanlı teşebbüs tam zamanında önlenmezse, büyük .felâketlere yol açabilir. Birleşmiş Milletler her işi oluruna bırakmakla gerginlik yuvalarının doğma sim kolaylaştırmıştır. Kıbrıs'ta olup bitenler de, düşünülmeden verilen kararların yemişleridir. Fakat bunun bütün savunma sistemimizi çok yakından ilgilendiren bir karakter taşıdığını görmek ve ona göre tesirli tedbirler almak lâzımdır. Eski Osmanlı İmparatorluğu'nun yerinde kudretli bir Türkiye vardır artık.. Kıbrıs ikinci bir Girit olursa, sorumlularından tarih Ölçüsünde hesap aramak bize düşer elbette.
7 Ocak 1955 Beyrut: Dün akşam parlâmentonun yaptığı gizli bir oturumda son Kahire toplantısı sırasında Arap Birliğinin aldığı gizli kararlar Dışişleri Vekili Alfred Nakkaş tarafından izah edilmiştir: Bugünkü Orient gazetesi, parlâmento koridorlarında dolaşan rivayetlere istinat ederek Arap Birliği toplantısında şu kararların alınmış olduğunu açıklamıştır. 1)Arap devletleri arasındaki yardımlaşma paktının takviyesi. 2)Arap devletleri arası bir ordunun ihdası. 3)Harp halinde Arap ordularının bir komuta altında toplanması. 4)Arap orduları arasında müşterek manevralar tertibi ve Arap memleketlerinin birbirlerine askerî heyetler göndermeleri. 5)Arap ordularının ikmal ve iaşe teşkilâtının ayarlanması. 6)Arap Birliğine dahil memleketler arasında iktisadî birlik tesisi. 7)Filistin gibi askıda bulunan meseleler adalet dairesinde Arap devletleri lehine halledildiği takdirde, batı alemiyle işbirliği yapılması, batıdan gelecek askerî ve iktisadî yardımın kabulü. 15 Ocak 1955 Kahire: Arap Birliği Genel Sekreterliği bugün yayınladığı bir tebliğde, Arap Birliği anlaşmasının 17 nci maddesine göre, birliğe dahil olan her arap devletinin herhangi bir yabancı devletle aktedeceği her nevi anlaşmanın bir suretini birlik genel sekreterliğine tevdi etmek mecburiyetinde olduğunu beyan etmiştir. Birlik anlaşmasının zikredilen maddesine göre, Irak Türkiye ile aktedeceği muahedenin bir suretini Arap Birliği Genel sekreterliğine tevdi etmekle beraber, diğer arap devletlerini de anlaşmadan, haberdar edecektir. Bu anlaşma hususunda diğer devletlerin itiraz ettikleri noktalar bulunursa, keyfiyet, Arap Birliğinin icra komitesinde münakaşa edilecektir. Tebliğde, Arap Birliği Genel sekreterliğinin Türk - Irak anlaşması müzakereleri hakkında gerekli malûmatı almadığı ve bu bakımdan yayınlanan haberleri tefsir edemiyecek durumda olduğu beyan edilmektedir. Bundan başka", tebliğde, Arap Birliği anlaşmasının 17 inci maddesine göre, birliğe dahil devletlerin Arap müşterek müdafaa anlaşmasına aykırı bulunan hiç bir milletlerarası pakta iştirak edemeyeceklerine işaret edilmektedir. 17 Ocak 1955 Kahire: Resmen bildirildiğine göre, Ürdün Başvekili Tevfik Ebülhüda, Kahire'de toplanacak olan Arap memleketleri başvekilleri konferansına katılmayı kabul etmiştir. Başvekili olmayan Suudî Arabistan'ı temsil için Kral Suud'un timi tayin edeceği henüz bilinmemektedir. Kahirecleki Suudî Arabistan Büyükelçiliğinden bildirildiğine göre, kralın bu işe halen Kahirede bulunan müşaviri HalitEbül Veîsd'i memur etmesi mümkündür. 18 Ocak 1955 Kahire: Yemen hükümeti, Mısır'ın bir Arap başvekilleri konferansı toplanması i-çin yaptığı daveti kabul etmiştir. Kahire: Arap memleketleri müdafaa yüksek konseyi toplantısının hazırlıklarına tevessül etmek üzere dün Kahire'de içtima eden Arap memleketleri genel kurmay şefleri konferansı mevzubahis toplantıyı geri bırakmağa karar vermiştir. Bu. karara göre müdafaa yüksek konseyi Arap memleketleri tarafından müdafaa mevzuunda ittihaz edilecek müşterek politikanın önümüzdeki cumartesi günü Kahire'de toplanacak olan başvekiller konferansınca tasrihinden sonra toplanacaktır. Arap memleketleri müdafaa yüksek konseyi, Araplar arası müşterek güvenlik paktın: imza eden memleketlerin hariciye ve müdafaa vekillerinden müteşekkil bulunmaktadır. 22 Ocak 1355 Kahire: Suriye, Lübnan ve Ürdün Başvekilleri bu sabah Mısır Başvekilleri ile ayrı görüşmeler yapmışlardır. Dün gece Millî İstikamet Vekili Salâh Salim, Arap başvekillerinin ikamet ettikleri otele giderek kendileriyle birer saatlik bir görüşme yapmıştır. Bu görüşmelerin gayesi başvekillerin bu akşam saat 16 da (gmt) Dışişleri Vekâletinde yapacakları toplantıyı hazırlamaktı. Bugün başlıyacak olan müzakereler birkaç gün devam edecektir. Bu arada öğrenildiğine göre, Libya Başvekil: de bu akşamki toplantıya davet edilmiştir. Kahire: Mısır Dışişleri Vekâleti Arap işleri dairesi Müdürü General Mahmut Riad, bu gün Amerika'nın Kahire Büyükelçiliği Başkâtibi Howard'ı kabul etmiştir. Bu görüşmede mutasavver Türkiye -Irak Paktı hususunda Mısır'ın aldığı durum müzakere edilmiştir. General Riad, bu görüşmeyi müteakip basma verdiği beyanatta, Mısır hükümetinin, müşterek Arap güvenlik paktı dışında hiçbir savunma paktına katılmamak hususunda kararını bir defa daha teyit ettiğini bildirmiştir. ı Kahire: Arap Birliği Başvekilleri konferansı "bugün mahallî saatle saat 16 da. Mısır Dışişleri Vekâleti binasının Arap Birligî konferanslarına tahsis edilen salonunda, toplantılarına başlamıştır. Mısır Başvekili Cemal Abdülnasır tarafından açılan ilk celsenin, konferansın toplanma mevzuu ile alâkalı bîr izahata inhisar edeceği tahmin edilmektedir. Konferansa iştirak eden bütün Arap devletleri temsilci heyetlerinin kanaati, toplantıların bir hafta kadar süreceği hususunda ittifak etmektedir. Konferansa iştirak eden Arap devletleri temsilcileri şu zevattan mürekkeptir: Mısır heyeti: Mısır Başvekili Yarbay Cemal Abdülnasır, Millî İstikamet Nazırı Binbaşı Salâh Salim, Dışişleri Vekili Doktor Mahmud Fevzi, Dışişleri Vekâleti Arap Devletleri Dairesi Reisi General Mahmud Riad ve Başvekâlet hususî kalem müdürü binbaşı Ali Sabri. Lübnan heyeti: Lübnan Başvekili Sami el Sulh, Dışişleri Vekili Alfred Nakkaş. Dışişleri müsteşarı Fuad E-min ve Lübnan'ın Kahire Elçiliği maslahatgüzarı Nedim Şamî. Ürdün heyeti: Başvekil Tevfik Ebüî Hûda, Dışişleri Vekili Halid Salih. Suriye başvekil Faris el Huri, Dışişleri Vekili Faz:l el Attaşi. Suudî Arabistan: Başvekil ve Dışişleri Vekili Emir Faysal, Kral Suudun şahsî müşavirleri Halid el Velid ve Cevad , Zikri. Yemen ve Libya yeni davet edildikleri için heyetlerin kimlerden mürekkep -olduğu Henüz öğrenilmemiştir. Kahire: Arap Birliği Başvekiller konferansı toplantısının ilk celsesinin açılmasından önce, Mısır Başvekili Cemal Abdül nasır'ın konferansın açılışı sırasında, mutasavver Türk - Irak anlaşması hak kında yapacağı konuşmanın bir hülâsası Kahire'de bulunan basın mensuplarına dağıtılmıştır. "Mısır Başvekili Cemal Abdülnasır'ın sözlerinin 'hülâsasından çıkan mânaya göre, Türkiye Başvekili Adnan Menderes ile Irak Başvekili Nuri Said Paşa'nın tasarladıkları anlaşma Irak için lüzumsuz ve diğer Arap devletleri için tehlikelidir. Cemal Abdulnasır'ın basın mensuplarına tevzi edilen beyanatında, bilhassa Türkiye'ye karşı sert davranılmaktadır. "Mısır, Türkiye'nin herhangi bir harpte Irak'ı ve dolayısı ile, diğer Arap devletlerim bir badireye sürükleyeceğini iddia etmektedir. Mısır hükümetinin düşüncelerini belirten bu beyanat hülâsasında, «İngiltere ile akdetmiş olduğu karşılıklı müdafaa paktı ile korunan ve Amerika'mdan kâfi derecede yardım alan» Irak'ın Türkiye ile bir anlaşma yapmasına "lüzum olmadı ippata çalışılmaktadır. "Bundan sonra. Cemal Abdül nasır'ın "beyanatında ezcümle şöyle denilmektedir: «Mısır, hiçbir zaman Irak ile "Türkiye'nin bazı mahallî ve nıntıkayı meseleleri müzakere etmelerine ve bu hususta anlaşmaya varmalarına itiraz etmez. Ancak, Mısır, Türkiye'nin Irak'a askerî bir yardımda bulunabileceğinden şüphe 'etmektedir. Irak bir tecavüze uğradığı takdirde, Türklerin Kuvvetlerinden bir kısmını Irak'lı kam yularının yardımına tahsis etmeleri İh-şimali vârid midir?
Diğer taraftan, Iraklıların Moskova ile siyasî münasebetlerini kesmelerinin ve komünizme karşı bu kadar şiddetli bir kampanya açmalarının sebepleri nelerdir? Mısır, bu hareketlerin, Irak'ın batı devletleriyle çok sıkı bir işbirliğinde bulunmak arzusundan ileri geldiğini görmekte haksız mıdır?» Mısır Başvekilinin Arap Birliği konferansını açış nutkunda Türk - İsrail meselelerine de temas edilmekte ve ezcümle şöyle denilmektedir: «Türkiye'ye gelince, onun İsrail'le olan münasebetlerine bir göz atalım. Bu iki devlet arasındaki münasebetler ne durumdadır? Bu hususta Arap devletleri temsilciler i ne Mısır Dışişleri İktisadî İşler Dairesi tarafından hazırlanmış olan mufassal bir rapor takdim edilmiştir. Bu raporda belirtildiğine göre, İsrail’in doğudaki en iyi ve en kuvvetli yardımcısının Arap devletleriyle işbirliğinde bulunmak isteyen, Türkiye olduğu anlaşılmaktadır.» Kahire: Arap Başvekilleri konferansının dün akşamki toplantısında evvelâ söz alan. Mısır Başvekili Abdunnasır birbuçuk saat süren bir konuşma yaparak Mısır noktainazarını izah etmiştir. Bunu müteakip diğer Arap hükümetlerinin reisleri sıra ile söz almış ve kendi noktainazarlarını ileri sürmüşlerdir. Toplantı sonunda Başvekil Abdunnasır İrak Başvekili Nuri Sait Paşaya bir telgraf çekerek, kendisine âcil şifalar temenni etmiş ve rahatsızlığının geçmesi üzerine derhal Kahire'ye gelmesi ricasında bulunmuştur. Öğrenildiğine göre, Irak Başvekili bu telgrafa verdiği cevapta, gösterilen alâkaya teşekkür etmekte ve sıhhî durumu müsaade ettiği zaman Kahire'ye geleceğini bildirmektedir. Diğer taraftan dün davet edilmiş olan Libya Başvekili Mustafa bin Halim'in bugün akşama doğru veya yarın Kabireye gelmesi beklenmektedir. Yemen Kralının kardeşi Seyfülislâm Abdullah'ın da yurduna intizar olunmaktadır. 24 Ocak 1955 Kahire: Arap devletleri Başvekillerinin gmt. ayarıyla 16 da başlayan dünkü toplantıları saat 20 de sona ermiştir. Mısır (Mili! İstikamet Vekili Binbaşı Salâh Salim, toplantıdan sonra verdiği beyanatta, bugün, biri sabah biri öğleden sonra olmak üzere iki toplantı akdedileceğini bildirmiştir. Dünkü toplantıdan evvel, Türkiye'nin Kahire Büyükelçisi Rıfkı Zorlu, Mısır Dışişleri Vekili Mahmut Fevzi ile Arap heyetlerini ziyaret etmiştir. Kahire: Arap Başvekillerinin bu sabah Mısır Dışişleri Vekâletinde yaptıkları toplan ti dört saat kadar sürmüştür. Konferansta, Mısır heyetinin sunduğu ve Araplar arası müşterek güvenlik paktının takviyesini derpiş eden tasarı müzakere edilmiştir. Irak'ın bu toplantıda temsil edilmemesi, çalışmaların başarıyla neticelenmesine engel olacağına kanaat getirildiğindenIrak Başvekili Nuri Said'in sağlık durumu konferansa katılmasına müsaade etmediği takdirde, Başvekilden, bir temsilci göndermesi istenmeye karar verilmiştir. Bu karar konferansın hemen akabinde Mısır Dışişleri Vekili Mahmut Fevzi tarafından Irak'ın Kahire Büyükelçisi El Ravî'ye bildirilmiştir. Londra: İngiliz siyasî çevrelerinde hasıl olan kanaate göre İngiltere, Irak hükümetinin, Mısır'ın muhalefetinin tesiri altında kalmayarak, Türkiye ve diğer ilgili memleketler la askerî işbirliği politikasına devam edeceğini ümit etmektedir. Tabiatiyle bu arada İngiliz Dışişleri Vekâleti, Arap memleketleri Başvekillerinin hâlen Kahire'de yapmakta oldukları toplantı hakkında resmen herhangi bir beyanatta bulunmaktan içtinap etmektedir.
Siyasî çevrelerin kanaatince, Mısır'ı» Arap Birliği umumî efkârını mutasavver Türk - Irak Paktı aleyhinde cephe almaya sevk teşebbüsü daha şimdiden akamete uğramış ve Mısır fiilen tek başınakalmıştır. Yarbay Abdülnasir şimdi diğer Arap idarecilerinin 'görüş tarzlarını öğrenmiştir. Bu idareciler, her ne-kadar şimdilik bir Türk - Irak ittifakına katılmaya tereddüt etmekteyseler de, İngiltere ve Amerika'nın, desteklediği bir Orta-doğu müdafaa tasarısı karşısında menfî bir durum almaya da hazır değildirler. Mısır hükümetininbugün, pek ihtiyatsız bir şekilde, düştüğü oldukça nazik, durum Londra'da pek iyi anlaşılmaktadır. İngiliz hükümeti bu durumu daha da nazikleştirecek bir şey yapmayacaktır. Filhakika İngiltere, bir Orta-doğu savunma sisteminin mümkün olduğu kadar süratle kurulmasına taraftar olmakla beraber, Mısır'ın stratejik ve siyasî ehemmiyetini kabul etmekte ve bu memleketin sonunda bu. anlaşmaya iltihaka karar vereceğini daima ümit eylemektedir. Bilindiği gibi Sir Anthony Eden 20 şubat'ta Kahire'de Yarbay Abdülnasır ile görüşecektir. O tarihe kadar Mısır'ın yeni tasarı hakkında katî ve dönülmesi imkânsız bir karar almayacağı ümitedilmektedir. 26 Ocak 1955 Kahire: Mısır Başvekili Cemal Abdünnasır bir gün basma verdiği bir beyanatta, «Mısır'ın Araplar arası kollektif güvenlik paktının tadili için Arap Birliğine hiçbir tasarı sunmadığını» bildirmiştir. Bununla berabar, Başvekil şunları ilâve etmiştir: «'Bu paktın en kısa bir zamanda tatbik safhasına girmesi için. pratik bir metodun kabul edilmesi teklifinde bulunduk.» Kahire: Kahire konferansına katılacak olan Irak heyeti bugün uçakla Beyrut'dan buraya gelmiştir. Heyet eski başvekil Herden Fadıl El Cemali ile Irak Dışişleri Vekil Vekili Burhanettin Paşayan’dan müteşekkildir. ---- Kahire: " Mısır Başvekili Albay Abdünnasır, yakın çevrelerden Öğrenildiğine göre, Mısır, Arap başvekilleri konferansının "bu akşam yapılacak celsesinde tek bir "kumandanlık altında toplanan birleşik Arap ordusuna dair bir teklifte bulunacaktır. Avrupa müdafaa ordusu örnek alınarak vücuda getirilen bu Aran ordusu, Mısır'ın Arap Birliğine muhalif gördüğü mutasavver Türk - Irak paktına esvap teşkil edecektir. "İyi haber alan bir kaynaktan öğrenildiğine göre, Mısır ve Suudî Arabistan, Orta-doğu müdafaasının münhasıran Araplara ait olmasında İsrar etmekte-.dir. "Yine bazı kaynaklar, yeni Arap orducu plânı mucibince Arap kollektif güvenlik paktının Avrupa'dan Güney-doğu Asya'ya kadar uzanan batı müdafaa zincirine dahil edileceğini bildirmektedirler. Mısır'ın İngiltere - Mısır - Süveyş anlaşması mucibince Türkiye tecavüze uğradığı takdirde Süveyş Kanal "bölgesinin yeniden faliyete geçmesini kabul etmesi ve Irak'ın İran tecavüze uğradığı takdirde Habbaniye üssünü harekete geçireceğini bildirmesiyle Orta-doğudaki askerî boşluk doldurulmuş olacaktır. Mutasavver Arap kumandanlığının karargâhı Süveyş Kanal bölgesinde kurulacak ve batılı büyüklerle müdafaa hususunda fikir teati edilecektir. "Bu projeyi ileri sürenler, Arap memleketlerinin kendi imkânlariyle almağa ve yapmağa muktedir olamayacakları silâhların batılılar tarafından verileceğini ümit etmektedirler. -Kahire: "Eski Irak Başvekili Fazıl Cemalî, bugün Beyrut'tan hareketinden önce Irak’ın Orta-doğu meseleleri karşısında ki durumu hakkında gazetecilere izahat vermiştir.
Fazıl Cemalî şunları söylemiştir: -Arapların şimdiki durumu ve milletler arası gelişmeler Arapların yabancı kuvvetler tarafından desteklenmesini icap ettirmektedir. Zira bizim stratejik durumumuz, askerî ve iktisadî bakımdan kâfi derecede gelişmemiş bulunmamız bunu elzem kılmaktadır. Bugünün dünyasında tarafsızlığın imkânsız olduğuna inanıyoruz ve kendi müdafaamız için bir tedbir olarak mümkün olduğu kadar kendimizi batı'nın askerî ve iktisadî kaynaklarından faydalandırmak mecburiyetinde hissediyoruz. Müdafaa kuvvetlerimizi takviye etmeliyiz, fakat hiç kimseye karşı herhangi bir tecavüz niyetimiz yoktur.» 27 Ocak 1955 Kahire: Arap memleketleri Başvekilleri konferansına iştirak etmek üzere Kahire'ye gelmiş olan Irak heyeti âzasından' sabık Irak başvekili Fadıl Cemalî Mısır basınına verdiği beyanatta, dünyanın, iki bloka ayrılmış bulunduğunu ve hür milletler için Birleşmiş Milletler anayasasının prensipleri gereğince işbirliği yapmak lâzım geldiğini tebarüz ettirmek suretiyle memleketinin Türk-Irak Paktı projesi hakkındaki noktai nazarım Kahire'de- toplanmış olan "başvekillere izah edeceğini söylemiştir. Fadıl Cemali, Irak'ın Arap Birliği taraftarı olduğuna ve Arap camiasının müdafaa plânlarını beynelmilel konjonktürle alâkalı olarak ve Türkiye, İran ve hattâ Pakistan ile işbirliği yaparak tanzim etmesi lâzım geldiğine işaret etmiştir. Diğer taraftan öğrenildiğine göre Libya Arap Birliği âzasından olup Kahire konferansında temsil edilmemiş bulunan yegâne Arap memleketi olduğundan Mısır Hariciye Vekili Libya Büyükelçisine yeniden müracaat ederek Libya Başvekilinin ve olamadığı takdirde bir Libya heyetinin konferans çalışmalarına iştirak etmesini ısrarla istemiştir. Kahire: İyi haber alan bir kaynaktan öğrenildiğine göre, Arap hükümetleri başkanları bir ay sonra bir konferansa daha davet edileceklerdir. Bu kararın yarın nihayete ermesi gereken konferans sırasında alındığı ilâve edilmektedir. Bu bir aylık müddet zarfında Arap hükümetleri, Araplar arası müdafaa meseleleri hususunda şimdiki konferansta sunulan vesikaları tetkik fırsatım bulacaklardır. İyi' haber alan çevrelerin kanaatince yarın sona erecek olan konferans sonunda yayınlanacak tebliğin büyük bir ehemmiyeti haiz olması beklenmemelidir. Kahire: Arap Birliği Başvekilleri konferansının bu sabahki dokuzuncu oturumunda, ilk defa olarak, Arap Birliğine dahil bütün Vekâletlerin temsilcileri iştirak etmişlerdir. Irak'a eski başvekillerden Fazıl Cemali, Libya iss1. Kahire Büyükelçisi Halil El Hallal tarafından temsil edilmişlerdir. Bu sabahki oturumunda, Irak delegesi Fazıl Cemali, Irak'ı Türkiye ile bîr pakt yapmağa teşvik eden âmilleri izah etmiştir. Kahire: Arap Başvekillerinin dokuzuncu toplantısı bu sabah Arap Birliğine dahili bütün memleketlerin temsilcilerinin iştirakiyle açılmıştır. Bilindiği gibi son olarak Libya'nın da Kahire'deki Büyük elçisi tarafından temsil edilmesine karar verilmişti. 29 Ocak 1955 Kahire: Arap memleketleri Başvekilleri dün öğleden sonraki celseye ait saat 19.30 da kısa bir fasıla verdikten sonra yeniden toplanarak saat 21.30 a kadar müzakereye devam etmişlerdir.
Cem'an dört .saat süren bu celse sonunda alman malûmata göre bu akşam Ü-zeri yapılacak olan başvekiller toplantısını «hazırlamak» üzere hususî bir talî komitenin teşkiline karar verilmiştir. Bu sabah saat dokuzda toplanacak olan bu talî komite Suriye Hariciye Vekili Feyzi Attasi, Ürdün Hariciye Vekili Velid Salih, Irak Hariciye Vekil Vekili Burhanettin, Lübnan: Hariciye Vekili Fuat Ammun ve Mısır Millî İstikamet Vekili binbaşı Salâh Salim'den müteşekkildir. Kahire: Arap Başvekilleri konferansının nihaî tebliğini hazırlamakla vazifeli beş ü-yeden mütevekkil komite bu sabah toplanmıştır. Komitenin hazırlayacağı metin tasvip için başvekillerin son toplantısına .sunulacaktır. Yetkili bir kaynaktan öğrenildiğine göre, bu tebliğde,. Arap memleketlerinin batıyı destekledikleri ve komünizme muhalif oldukları belirtilecektir, Kahire: Bugün son celsesini yapması icap eden, Arap Birliği Başvekiller konferansı, nihaî tebliğ neşredilmeden gmt. saat ayarıyla, saat 19.50 de dağılmıştır. Nihaî tebliğin nehrinin tehir edildiği anlaşılmıştır. Başvekiller yarın sabah 8.30 (gmt) da: yeniden tonlanacaklardır. Ocak 1955
Kahire: Kahire'de toplanmış bulunan Arap Birliği Başvekiller konferansı bugün iki' karar alarak dağılmıştır. Bu kararlara göre, konferans önümüzdeki 3 şubat perşembe günü (gmt saat ayariyle) saat. 16 da yeni bir toplantı yapacak ve bu celse aktedilinceye kadar geçen zaman zarfında da Bağdad'da meydana gelen durumu izah etmek üzere., bir heyet gönderilecektir. Yarın Kahire'den ayrılacak olan bu heyet Lübnan Başvekili Sami El Sulh, Suriye Dışişleri Vekili Faiz El Attasi, Mısır Millî İstikamet Vekili Yarbay Salâh Salim ve Ürdün Dışişleri Vekilinden mürekkeptir. Diğer taraftan. Irak temsilci heyeti başkanı Fazıl Cemali bu akşam uçakla Kahire'den Bağdad'a hareket edecek ve Irak Başvekili Nuri Said Paşa'ya, Irak'ın Türk - Irak Paktının kuvveden fiile çıkarılması hususundaki kesin azmi karşısında Arap Birliğine dahil memleketler idareci çevrelerinde tepkileri izah edecektir. Arap 'Birliği heyeti yarın Öğleden sonra Bağdad'a vararak temaslarına başlayacaktır. Kahire: Arap Başvekilleri konferansı, Irak hükümeti ile doğrudan doğruya müzakerelere girişmek üzere bağdad'a bir hey.et göndermek kararını almıştır. Kahire konferansı .25/1/955 tarihli (Yeni Sabah) tan: Arap devletleri Başvekillerinin Kahiredeki toplantıları devam etmektedir. Daha ilk günden ayrılıklar belirdiği ve zıd tezlerin ortaya atıldığı bildiriliyor. "Her ne kadar müzakereler çok gizli cereyan ediyorsa da... "Suriye, Lübnan, Ürdün, Suudî Arabistan ve Mısırın katıldığıve yakında Libya ve Yemenin de katılacağı bu içtimada yalnız Irak Başvekili Nuri Sait "Paşa namevcuttur. Bunun. sebebi de siyasi olmaktan ziyade sıhhîdir. Bağdadin hükümet reisi, odasından hattâ yatağından çıkamıyacak kadar rahatsız olmuştur. Bu hastalık o kadar garip bir vakte rastlamıştır ki herkes bunu "temaruz saymak istemiş hattâ bizzat Arap Başvekilleri, bu düşünceye saplanmışlardı. Kahire Radyosunun Nuri Sait Paşayı uydurma hasta diye vasıflandırması, hakikat anlaşılınca, değişmiş ve şimdi kendisine aynı radyo âcil şifalar dilemeğe başlamıştır. Müşterek bir müracaata verdiği cevapta ise Nuri Sait Paşa, iyileşince derhal Kahireye koşacağını açıklamıştır. Yarma kadar rahatsızlık seyahate müsaade etmiyecek bir seyir takip ederse belki Irak Hariciye Vekili, Başvekil adına, Mısır hükümet merkezine, gidecektir. Nuri Sait Paşanın, Arap devletleri topluluğundan gizlenmeğe veya çekinmeğe hiç ihtiyacı yoktur. Türk Başvekîliyle yaptığı temas ve müzakereler ve akdetmeği kararlaştırdıkları pakt, Arap devletlerinin ve Orta Şarkın menfaatlerine aykırı olmak şöyle dursun, tamamiyle bu bölgenin selâmetini temine matuftur. Binaenaleyh Nuri Sait Paşa, açık ve yüksek" bir alınla, görüşünü ve tasavvurlarını bütün Arap dün Vasma ifade ve izah edecek ve çok mümkündür" ki salim düşünce, sürekli ve sarsılmaz menfaatler, günün hasis düşüncelerine galip gelerek onun tezi tasvip edilecektir. Çünkü Kahire ve belki de Hicazda bugün esen hava ne kadar sert olursa olsun, hakikatlerin nihayet anlaşılacağına inanmak lâzımdır. Türkiye, geçen gün de yazdığımız gibi, herhangi bir hegemonya ve tahakküm peşinde değildir. Tam eşitlik içinde Orta Şarkın- muhtemel tehlikelere karşı müştereken müdafaa edilmesini istemektedir. Zaten Pakistanla yapılmış böyle tedafüi bir pakt mevcuttur. Bu zinciri genişletmek, bu mıntakadaki emniyeti saklamak bakımından en tesirli devadır. Tehlikeyi görmemek veya görmemezlikten gelmek, hiçbir şeyi halletmez. Türkiyenin, Sovyetlere karşı bir tecavüz harbine girişmesi ihtimali ise, Kahirenin bütün iddialarına rağmen, ham bir vehim ve hayalden başka bir şey değildir. Türkiye, değil Rusya ile kadavraya benzeyen bir komşusuna bile taarruz niyetinde değildir. Eğer Ankarada aksi düşünce hâkim olsaydı çoktan bazı ufak komşularımız Türk sillesinin değerini ölçmek fırsatını bulmuş olurlardı. Mesele, sadece meşru nefis müdafaasından ibarettir. Nitekim Sayın Nuri Sait Paşa, cevval zekâ ve kabiliyetiyle bu hakikati derhal anlamış ve bütün Irak devlet adamları da bu hususta kendisiyle mutabık kalmışlardır. Hakikatin her yerde hakikat olması zarurî olduğuna göre Kahirenin de nihayet anlayış göstereceğine inanmak iyi olur.
€ Ocak 1955 Taipeh: Milliyetçi Çin Dışişleri Vekili Doktor Shen Chang Huan, Formoza hakkındaki İngiliz görüşünün son zamanlarda değiştiğini, İngilizlerin eskiden Çin olarak yalnız Pekin hükümetini tanıdıkları halde şimdi iki Çin nazariyesini desteklediklerini söylemişitir. Vekile göre bu değişiklik son Amerika-Formoza karşılıklı yardım paktının imzası üzerine vukubulmuştur. 13 Ocak 1955 Washington: Milliyetçi Çin Birleşik Amerikanın muvafakati olmaksızın Komünist Çin topraklarını istilâya, teşebbüs etmiye-ceğini yazıyla taahhüt etmiştir. Bu taahhüt, Amerikan ve Çin Dışişleri Ve7 killeri arasında 10 aralık günü, yani karşılıklı müdafaa paktının imzasından 8 gün sonra teati edilen mektupların bugün resmen yayınlanması üzerine açıklanmıştır. Bu mektuplar, iki memleket arasında aktolunan pakt ile birlikte, tasvip edilmek üzere, birkaç gün Önce Başkan Eisenhower tarafından1 ayan meclisine sunulmuştur. 16 Ocak 1955 Taipeh (Formoza) Birleşik Amerika Kara Erkânı Harbiyei Umumiye Reis Muavini General Charles Bolte Milliyetçi Çin kuvvetlerini iki gün süren teftişten,ve General Çan Kay Şek ile iki görüşme yaptıktan sonra bugün buradan ayrılmıştır. 18 Ocak 1955 Washington: Amerikan Dışişleri Vekili Foster Dullesbugünkü basın toplantısında bir suale cevaben şöyle demiştir: «Birleşmiş Milletlerin Formoza boğazı bölgesi için vereceği bir ateş kes-emri, anlaşmazlıkların barış yoliyle hallini derpiş eden Amerikan politikasının temel prensiplerine uygun olacak tır. Amerika Uzak-doğuda ateş kesilmesini temin için teşebbüse girişmediği gibi, dünyanın bu bölgesindeki müttefikleriyle istişarelerde bulunmadan böyle bir hareket yapmayacaktır.» Vekil diğer bir suale cevaben, «Formoza ve Peskador adalarının müdafaası için Taşen adalarının lüzumlu olduğunu, iddia edecek kadar ileri gitmiyeceğim. Fakat Formoza ile Peskador adaları Amerika'nın güvenliği için hayatî bir ehemmiyeti haiz telâkki .edilmektedir» demiştir. Yikian Şan adasının Amerika bakımından stratejik bir ehemmiyeti haiz olup olmadığı sualine cevaben vekil bu adanın geçen mayıs ayında büyük bir kısmı komünistlerin eline düşmüş olan takımadalara dahil bulunduğunu ve o zaman bu harekâtın pek mühimsenmediğini hatırlatmıştır. Hammarskjold'un temasları hakkında Dulles şunları söylemiştir: «Ancak Amerikan havacıları Amerika'ya döndükleri takdirde, Hammarskjold'un vazifesinin başarıyla neticelenmiş olduğu söylenebilir. Gen-£İ sekreter Pekin seyahati hakkında bana izahat vermek üzere yarın buraya gelecektir.» 19 Ocak 1955 ■ Londra: Bugün Dışişleri Vekâleti sözcülerinden birinin beyan ettiğine göre, İngiltere hükümeti, uzak-doğuda gerginliğin azalmasını istemekle beraber, Formoza boğazında akdi temenni edilen mütareke meselesinin Birleşmiş Milletler kurulunda, müzakere .edilmesine taraftar değildir. Sözcü, İngiltere hükümetinin Formoza'da muhasematın kesilmesi hususunda birçok kere teşebbüse geçtiğini hatırlatmıştır. 20 Ocak 1955 Londra: Başkan Eis.enhower'in dünkü basın toplantısındaverdiği beyanatı tefsir eden Londradaki siyasî mahfiller şöyle demektedirler: «Başkan Eisenhower. Milliyetçi Çin İle Komünist Çin arasında mütareke şartlarını araştırmağa Birleşmiş Milletleri davet etmekte ve aynı zamanda Çin sahilleri yakınlarında bulunan adaların işgaline Birledik Amerika'nın mümanaat etmeyeceğini Pekin hükümetine alenen bildirmektedir.» İngiliz Hariciye Vekâletinde ise Vekâlet sözcüsünün bu hususta yapmış olduğu beyanata hiç bir şey ilâve edilmemektedir. Bilindiği gibi sözcü bu beyanatında muhasemata son verilmesini mümkün kılacak her hareketi İngiliz hükümetinin sempati ile karşılayacağını, fakat Birleşmiş Milletlere ihtilâfta hakemlik etmesini teklif hususunda İngiltere'nin bizzat teşebbüsü ele almak niyetinde bulunmadığını söylemiştir.
Her ne kadar ba;kan Eisenhower'in mevzubahis beyanatındanİngiliz hükümetininhaberdar edilmemiş olduğu temin edilmekte ise de mevsuk bir menbadan öğrenildiğine göre Birleşik Amerika, Çin'e mücavir adaların müdafaası İçin hiç bir teşebbüste bulunmayacağını Londraya daha evvel bildirmiş. bulunmaktadır. Londra'nın iyi hab-tr alan mahfilleri bu mevzu etrafında su mütalâaları ileri sürüyorlar: «Esasen Birleşik Amerika'nın bu tavrı. Pormoza hükümetiyle taati edilmiş olan mektuplar muhteviyatının ifşa edilmiş olmasiyle açıklanmış bulunmaktadır. Bu mektuplara göre Formoza hükümeti. Birleşik Amerika'nın tasvibi olmadıkça kıta Çin'ine karşı hiç bir askerî harekete girişmemeği taahhüt eylemektedir. M. Foster OuUes'in daha ihtiyatlı bir lisanla yaptığı beyanat ve Başkan Eisenhower'indaha sarih bir şekildeki sözleri, şimdi bu tabloyu tamamlamakta ve Birledik Amerika'nın uzak-doğu siyasetini tebellür -ettirmektedir." Lordra'daki müşahitlerin fikrine göre uzak-doğudıa umumî bir hal tarzı için hâlan yol açılmış bulunmaktadır ve bunun hattâ bu sene içinde tahakkuk edebileceği de ümit olunmaktadır. Aynı müşahitlerinmütalâasına göre bu hal tarzı bilhassa üç veche gösterebilir: 1- Çin komünistleriyle milliyetçileri arasında muhasematın kesilmesi ve ileride Birleşmiş Milletlerin vesayeti alıma konulabilecek olan Formoza'nın tarafsız bir hale getirilmesi. 2- Ya veni bir beynelmilel konferansta akdedilebilecek bir anlaşmanın çerçevesi dahilinde veyahut zımnî bir muvafakat neticesinde Kore'deki yabancı kuvvetlerin geri alınması. 3- Komünist Çin'in Birleşmiş Milletlere alınması ve Formoza hükümetinin güvenlik konsey inci eki murahhasının yerine Pekin murahhasının getirilmesi. Londradaki müşahitler mütalâalarına şöyle devam etmektedirler: "İzahtan müstağnidir ki bu sahadaki her türlü, diplomatik teşebbüsten evvel Çin'de, mevkuf tutulan harp esirlerinin serbest bırakılması lâzım gelir. Filhakika 11 Amerikan havacısının Komünist Çinlilerce mahkûm edilişleri, tam Amerikan Uzak-doğu siyasetinin ve Cumhuriyetçi Parti sağ cenahının muhalefetine rağmen taayyün etmeğe başladığı bir sırada vukua gelmiştir. Ve nihayet Londra'da şu kanat ileri sürülmektedir:
Bu hâdise memnuniyet verici bir şekilde halledilir ve bunu Uzak-doğuda askerî ve siyasî bir mütareke takip ederse nitecede bu bölgede umumi bir hal tarzına varılabilir. Washington: Milliyetçi Çin Hariciye Vekili M. George Yeh dün Amerikan Hariciye Vekâletinde M. John Foster Dulles ile 20 dakika kadar görüşmüştür. Görüşmenin sonunda, Formoza boğazında muhtemel bir «ateş kes» hakkında ne düşündüğünü soran gazetecilere M. Yeh bu hususta hiç bir fikri bulunmadığını söylemiş, Formoza'ya yakında avdetinin Taşen adalarındaki durumla hiçbir alâkası olmadığını ye bunun esasen on günden beri kararlaştırılmış bulunduğunu ilâve etmiştir. Washington: Milliyetçi Çin'in Washington'daki Büyükelçiliği, Taipeh hükümeti Hariciye Vekili M. George Yeh'in M. John Foster Dulles'e Formoza boğazında bir ateş kes halinin iki muhtelif Çin rejiminin tanınmasını tazammun edeceğini söylemiş olduğu yolundaki haberleri tekzip etmiştir. Büyükelçilik sözcüsü şöyle demiştir: M. Yeh bunu söylememiştir ve Amerikan Hariciye Vekâleti nezdinde de hiç "bir protestoda bulunmamıştır.» Sözcü, bununla beraber M. Yeh ile M. Foster Dulles arasında dün Öğleden sonra 20 dakika kadar süren görüşmenin mevzuunu tasrih etmekten imtina eylemiştir. 21 Ocak 1955 Washington: Washington askerî çevrelerindebeliren kanaate göre, Komünist ve Milliyetçi Çin arasındaki ihtilâfın sureti halli hususunda Eisenhoweridaresi ile amiral Radford. arasında hiçbir görüş ayrılığı mevcut değildir. Halbuki ?erek Amerika ve gerek dünya basının mühim "bir kısmı Birleşik Amerika devlet reisi ile mü?terek erkânı harbiyei umumiye heyeti başkanı arasında bu alanda geniş görüş farkı bulunduğundan bahsetmektedir. Bu gazetelere göre. amiral Radford, Amerikan 7 inci filosunun Milliyetçi Çin'-lilerin ellerinde bulunan adaları müdafaa etmesine ve Çin kıtasının ablukasına taraftardır. Fakat Washington askerî çevreleri, amiral Radford'un kıta Çinine yakın olan adaların stratejik ehemmiyetlerini takdir etmekle beraber, bunların Formoza'nın müdafaası hususunda elzem, olmadığına inandığını belirtmektedirler. Washington askerî çevrelerinin İsrarla üzerinde durduklarına göre, Formoza boğazında ateş kesilmesinin temini meselesinde Başkan Eisenhower'le Birleşik Amerika erkânı harbiyesi arasında hiçbir ihtilâf yoktur. Askerî mahfiller, aktedilecek mütarekenin faydalı olacağına bunun Pekin hükümeti ile Taipeh rejiminin bu bölgedeki durumlarını kat'î olarak tesbit edeceğine ve bu .vesile ile komünizmin gelişmesinin durdurulacağına mutlak surette inanmaktadırlar. Fakat, gerek Korede ve gerek Hiridiçîni'de mütarekenin birkaç kere komünistler tarafından ihlâl edilmiş olmasına işaret eden askerî çevreler, Birleşmiş milletler tarafından Çan-Kai Şek rejiminin sıkı bir teminat altına alınması hususuna işaret etmektedirler. Londra: Daily Exnress gazetesinin siyasî muhabiri de Formoza meselesinin halli için. lngiltereninmilletler arası bir konferans toplanması İmkânlarını araştırdığını bildirerek şunları ilâve etmiştir: Sanıldığına göre, SirAnthony Eden, Çin kıtasını Formozadan ayıran boğaz ile Formoza adasının tarafsızlaştırmasını sağlamaya çalışmaktadır. Bu ise komünist cinlilerin Formoza'da Çan-Kay-Şek hükümetinin mevcudiyetini tanımaları buna karşılık da Formoza hükümetinin komünist Çini tanımayı kabul etmesi ile mümkündür.» Aynı muhabirin tahminlerine göre, Sir Anthony Eden, Birleşik Amerika hükümetine eğer «komünist hücumlarından sonra Amerika Milliyetçi Çin adalarında silâhlı bir müdahalede bulunur sa» İngilterenin kendisini destekleyemeyeceğini bildirmiştir. Paris: Yeni Çin Ajansı bugün Çin komünist partisinin başlıca organı olan Jen Min Jeu Pao gazetesinin Yikiang Şan adasına karşı girişilen son harekât hakkın daki yorumlarını naklederek şöyle demiştir : -Çin kıtası kıyılarında bulunan diğer adalarla Formoza'ya karsı girişeceğimiz gelecek harekât için Yi Ki Ang Şan adasının ele geçirilmesi büyük bir mâna taşımaktadır. Bu adanın kurtarılması Çan-Kay-Şek'i Çin kıyılarına karşı hırpalama hücumlarında bulunmak için kullandığı bir çıkış üssünden mahrum bırakmıştır.» Birleşik Amerika'nın Formoza'ya avcı uçağı ve destroyer sevkıyatını arttırdığını ve ayrıca Formozadaki Amerikan heyetinin de Çan-Kay-Şek birliklerinin hazırlık çalışmalarım daha hızlandırdıklarını iddia eden gazetenin yorumları Çan Kay Şek hükümeti ile Birleşik Amerika'ya karşı şiddetli hücumlar 'şeklinde devam etmektedir. Taipeli: Bu sabah tertiplenen bir basın toplantısında Savunma Vekâletinden bir sözcü: «Her ne pahasına olursa olsun Milliyetçi Çinin elinde bulunan bütün adaların müdafaa edileceğini, söylemiş ve Başkan Eisenhower'in Taşen adalarının tahliyesi için milliyetçilere yardımda bulunmayı teklif edeceği yolundaki haberleri de yorumlayarak «vekâletinin 'bu konuda resmî hiçbir malûmat almadığını» bildirmiştir. Sözcü, bundan başka, Yi Kiang Şan adasının kaybının Taşen üzerindeki tehdidi arttırdığını, fakat şimdilik komünistlerin derhal bu adaya hücum niyetinde olduklarını sanmadığını söylemiştir. 22 Ocak 1955 Los Angeles: Amerikanın pasifik filosu kumandanı Amiral Felix Stump dün gece Los Angeles'te yaptığı konuşmada 7 nci filonun bir tecavüz vukuunda Formozayi müdafaa edecek kadar kuvvetli olduğunu söylemiştir. Hongkong: İçlerinde üç tane de büyük uçak gemisi olan Amerikan harp gemileri bugün Formozaya hareket etmiştir. Gemilerin hareketi Çin açıklarındaki Tachen adasının tahliyesi haberleri ile ilgili görülmektedir. Hongkong'daki askerî mü şahitler Milliyetçi Çin'in böyle bir harekete tamamiyle muarız bulunmasına rağmen tahliyenin başlamış olduğu kanaatini izhar etmektedirler. Milliyetçi Çin makamları bu bölgede 20.000 kişilik bir kuvvet bulundurduklarını bildirmiştir. Washington'dan alman haberler reisicumhur Eisenhower'in Milliyetçi ve Komünist Çin ilgili şahsiyetlerinin her hangi bir vesika imzalamalarına lüzum bırakmayacak bir ateş kes plânını tetkik ettiğini bildirmektedir.. İngiltere "bugün bir İngiliz şilebinin milliyetçiler tarafından batırılmasını şiddetle protesto etmiş ve bu hususta tahkikat açılmasını istemiştir. Amerikan donanmasının Manila'daki otuzar bin tonluk «Yorktown «Kearsarge» ve «Essex» uçak gemileri bugün limandan ayrılmışlardır. Bir donanma sözcüsü gemilerin güney Çin denizindeki mutat manevra sahalarına hareket etmiş olduklarını söylemişse de iyi hacer alan çevreler bu bölgenin Formoza civarı olduğunu söylemektedirler. Milliyetçi Çin ile Amerika arasında imzalanan karşılıklı müdafaa paktı Tachen adalarını içine almamaktadır. Reisicumhur Eisenhower'in milliyetçilere deniz yardımı yapılabilmesi için kongrenin muvafakatini talep etmesinin muhtemel olduğu söylenmektedir. Londra: Formoza boğazında ateş kesilmesini temin maksadiyle İngiltere, Amerika ve Yeni Zelanda arasında müzakereler devam etmektedir. Bu husustaki görüşmeler diplomatik yoldan olduğu gibi Birleşmiş Milletlerdeki temsilcileri vasıtasiyle yapılmaktadır. Yetkili İngiliz çevrelerinden ilâve edildiğine göre, bu hususta Fransız hükümetine de malûmat verilmektedir. 23 Ocak 1955 Pekin: Çin hükümet merkezinin iyi haber ;alan mahfillerinde dün akgam ileri sürülen tahminlere göre komünist Çin, milliyetçilerin Formoza boğazındaki Tagen kalesine karşı yeni bir harekete geçmek için hazırlıklarda bulunmakladır. Öğrenildiğine göre ehemmiyetli sayıda deniz, hava kuvvetlerinin taşıdığı komando birlikleri, başlıcalarından biri bu defa denizden ve havadan yapılan §iddetli bir hücum neticesinde komünistlerin eline düşmüş olan Taşen takım adalarının karşısındaki sahillere çıkarılmış ve sahil boyunca tahşit edilmiştir. Komünist Çin hükümet merkezinde milliyetçilerin elindeki başlıca müstah kem mevkilerden birinin mukadderatını tayim edecek olan pek yakın bir hücuma intizar edilmektedir. "Bu mevzuda yapılan tahminler meyanında Kemoy adalarının Komünist Çin kuvvetlerinin müstakbel hedefini teşkil edebileceği ve böylece daha sonara Pescadore adalarının ve hattâ «kurtarılması» komünist Çinlilerce devamlı bir bahis haline getirilen Formoza'ya karşı girişilecek istilâ inin meydanın serbestleşeceği söylenmektedir. On günden beri Komünist Çin deniz ve hava kuvvetleri, Taşen adalarını bombardımana tabi tutmaktadır. Bu bombardımanlardan maksat, bu milliyetçi kalesini tecrit etmek ve iaşe yollarını kesmektir. Hongkong: Komünist Çin hükümeti tarafından bu gece bildirildiğine göre, Formoza bölgesinde ateş kes hali temin maksadiyle Birleşmiş Milletlerin arabuluculuğundan faydalanmak hususundaki görüşmeler Çinin dahilî işlerine müdahaleye teşebbüs ve Birleşmiş Milletler bayrağı altında tecavüzü yaymak ve genişlet mekten başka bir şey ifade etmemektedir. Pekin Radyosu bugün Pekin Halk Gazetesinin bir makalesini yayınlamıştır. Gazete bu yazısında ezcümle şöyle demektedir: Amerika Uzak-doğuda sulhtan hakikaten endişe ediyorsa, silâhlı kuvvetlerini derhal Formozadan .geri çekmelidir. Uzak-doğu gerginliği, Formozayı işgal suretiyle giriştiği mütecavizane hareketten ileri gelmiştir. Uzak-doğuda gerginliği yumuşatmak, azaltmak yolu orayı tahliyedir. Filhakika diğer bütün şekiller tecavüzü körüklemekte, Çini bölmekte, Uzak-doğuda gerginliği şiddetlendirmektedir. Bütün bu olup bitenlere Çin halkı .tahammül edemez. Taipeh (Formoza): Milliyetçi Çin Millî Müdafaa Vekâletinin bugün yayınladığı bir tebliğe göre, milliyetçi Çin kuvvetleri komünistlerin Fuçeu karşısındaki Kaoteng adasına karşı yaptıkları çıkarma hareketini fark etmişlerdir. Tebliğde, bu hareketin, mahallî saatle, saat 14 de vuku bulduğu ve komünistlerin ondan faz la çıkarma gemisiyle adaya yanaşmağa çalıştıkları belirtilmektedir. Milliyetçi Çin sahil bataryaları beş komünist çıkarma gemisi batırmışlardır. 24 Ocak 1955 Londra: Başkan Eisenhower'in bugün Amerikan kongresine Formoza bölgesinde barışın sağlanması ile ilgili olarak vereceği mesaj hakkında görüşlerini .bildiren Manchester Guardian gazetesi bu konudaki Amerikan plânını tenkid etmektedir. Liberal bir gazete olan Manchester Guardîan'a göre, Çan Kay Şek birlikleri için kıyıları yakınında bulunan bütün küçük adaları tahliye etmiyeceklerdir. Başkan Eisenhower'in barış plânının bir başarı elde edebilmesi için Çan Kay Şek kuvvetleri ile komünist Çin kuvvetleri arasında serbest bir deniz bölgesinin kalması gereklidir. Bu bölgenin iki taraf kuvvetlerini birbirinden ayırması şarttır. Eğer milliyetçiler tamamen Peskador adalarına ve Formoza'ya. çekilirlerse, yedinci Amerikan filosu da tarafsızlaştırıcı rolünü yeniden ele alırsa ve nihayet İki taraf arasında topçu atışları ve bombardımanlar durdurul ursa ancak o zaman bu meselenin halledilebileceği yolunda bir ümit belirebilir. Yine aynı gazeteye göre, Matsu ve Kemoy adalarında bulunan Milliyetçi Çin kuvvetlerinin korunması Amerikan deniz ve hava kuvvetlerine verildiği takdirde, teklif edilen bu plânın komünist Çin hükümeti tarafından kabul edilmesi ihtimal dahilinde değildir. Bununla beraber, Manchester Guadian, netice olarak Başkan'ın plânının ihtiva ettiği niyetlerin Formoza tehlikesini artıracak bir mahiyette olmadığını, aksine bu anlaşmazlıktan doğan tehlikeleri azaltabileceğini ifade etmektedir. Yorkshire Post gazetesi ise şimdilik yapılacak en iyi işin bir mütareke temini olduğunu yazmaktadır. Bu kesin bir hal çaresi olmamakla beraber, Kore misali böyle bir mütarekenin savaşı sona erdirebileceği yolundaki kanaati kuvvetlendirmiştir. Taipeh: Yedinci Amerikan filosu komutanı Amiral Alfred Pride bugün Amiral gemisi «Helena» da yaptığı bir basın toplantısında beyanatta bulunarak şöyle demiştir: «Birkaç güne kadar her türlü ihtimale karşı koyabilecek bir durumda olacağız. Yedinci filo hâlen Formoza boğazında mutad talimlerine devam etmektedir. Umumi durumun gelişmesini de dikkatle takip etmekteyiz. Taşen bilhassa dikkatimizin üzerinde toplandığı bir bölgedir." Washington: Başkan Eisenhower bugün saat 17 de (gmt) kongreye özel bir mesaj göndererek Formoza ve Peskador adalarının güvenliğini sağlamak ve bu bölgede barışı yeniden tesis etmek maksadiyle gerekli bütün tedbirleri almak yetkisinin kendisine verilmesini istemiştir. Başkan mesajında Formoza ve Peskador adaları dost olmayan ellere düştüğü takdirde «Pasifik bölgesinde barışın bağlı bulunduğu, manevî, iktisadî ve askerî kuvvetler arasında hâlen mevcut muvazenenin bozulacağını« belirtmektedir. Başkan, bu bölgedeki son askerî ve siyasî hâdiseleri hülâsa .ettikten sonra komünist Çin'in aşikâr gayesinin Formozayı zabdetmek olduğunu haber vermekte ve şunları ilâve etmektedir: «Bu durumun, Amerika'nın güvenliği ve Pasifik bölgesinin bütünü için ciddî bir tehlike teşkil ettiği aşikârdır. Kanaatimce, Birleşmiş Milletler, bu bölgedeki savaşlara son vermek için, anayasalarına uygun olarak harekete geçebilecek bir durumdadır. Birleşmiş Milletlerin bu yoldaki hareketini müsait bir şekilde karşılayacağız. Bu arada durum o kadar nezaket kestetmiştir ki, Birleşmiş Milletlerin hareketini beklemeksizin kongreden, sarih bir kararla, barış imkânlarını takviyeye matuf tedbirlere katılmasını istemem icap etmektedir. Bu tedbirler arasında, gerektiği takdirde Formoza ve Peskador adalarının müdafaası için Amerikan silâhlı kuvvetlerinin kullanılması yetkisi de vardır. Birleşik Amerika'nın almaya hazır olması gereken tedbirler çeşitlidir. Meselâ, Milliyetçi Çin'in, kuvvetlerini iste- eliği yerde toplayıp düzenlemesine, yardıma hazır olmalıyız. Bundan başka. Komünist Çinlilerin Formoza'ya taarruz için kuvvet toplamaya başlamaları imkânını yakından takip etmeli ve gerektiği zaman lüzumlu askerî tedbirler almaya hazır bulunmalıyız. Gereken bazı lüzumlu tedbirleri almak yetkisi başkumandanlık otoritesinden doğmaktadır, Kongre kararını verinceye kadar, Amerika'nın hak ve güvenliğini korumak için, anayasanın bana bağışladığı yetkiler dahilinde bütün âcil tedbirleri almakta tereddüt etmiyeceğim. Kanaatimce, mevcut durumun tehdit edici veçhesi, mukabeleye karar verildiği takdirde, geçici bir mahiyet alaçaktır. Birleşmiş Milletlerin bu bölgede muhasemata nihayet vermek için girişeceği bir hareketi memnunlukla karşılayacağımızı belirtmek isterim. Bu nazik durumun ortaya çıkmasına sebebiyet veren biz değil, koministlerdir. Onlar bu durumun husulüne sebep oldukları gibi istedikleri takdirde buna son da verebilirler.» Komünist Çin Başvekili Ye Dışişleri Vekili Çu An Lai'nin Formoza mevzuundaki beyanatı yeni Çin Haberler Ajansı tarafından yayınlanmıştır. Başvekil bu beyanatında, Çin milletinin kendisine ait olan Formoza toprağını «kurtarmak» azmini Pekin hükümetinin müteaddit defalar hatırlattığını belirtmiştir. Çu An Lai'ye göre Formoza «kurtarılması» meselesi, herhangi bir yabancı müdahalesinin kabul edilmiyeceği, dahilî bir meseledir. Bundan başka Birleşmiş Milletler anayasası Formoza'nm Çin tarafından kurtarılmasına müdahale etmek hakkını Birleşmiş Milletlere veya diğer herhangi bir millete veren bir maddeyi havi değildir. Bundan başka Pekin hükümeti Çin milletinin reddetmiş olduğu Çan-Kay-Şek grubuyla sözde bir ateş kes anlaşması akdini kabul edemez. ■Çu An Lsi bundan ba?ka Uzak-'doğu'-da'ki gerginliğin doğmasına sebebiyet vermiş olan Amerikan kuvvetlerinin Formoza'dan geri alınmasını istemiştir. Washington: Temsilciler meclisi Demokrat üyelerinden James Eichards, Formoza v.e Pes-kador adalarının murafaası için Amerikan kuvvetlerini kullanmak yetkisini Başkan Eisenhawer'e vermeyi derpiş eden bir karar suretini bugün meclise sunmuştur. Dışişleri Vekili Foster Dulles, temsilciler meclisi dışişleri komisyonu üyeleriyle yaptığı birbuçuk saatlik görüşme sonunda gazetecilere verdiği beyanatta şöyle demiştir: «Kanaatimce, Başkan Eisenhower'e, Formozanın müdafaası için Amerikan kuvvetleri kullanması yetkisini verecek olan tasarı kabul edilirse bu bölgede harp tehlikesi azalacaktır. Kabul edilmezse tehlike artacaktır. Dulles, bu tasarının, komünist Çine karşı askerî bir harekete girişmek yetkisini verip vermiyeceği sualini cevaplandırmayı reddetmiştir. 25 Ocak 1955 Washirigton: Temsilciler meclisinin koridorlarında dün akşam öğrenildiğine göre meclisin hariciye komisyonu Formoza'nm müdafaasında Amerikan silâhlı kuvvetlerinin kullanılması yetkisini başkan Eisenhower'e veren tasarıyı sıfıra karşı 28 reyle (Yani mevcut azaların ittifakiyle) kabul etmiştir. Washinıgton: Amerikan Hariciye Vekili M. Foster Dullesin hariciye komisyonundaki izahatını müteakip M. James Richards tarafından basma tevdi edilen yazılı beyanatında, M. Dulles'in komisyonda ezcümle şunları söylediği bildirilmektedir, «Bugünkü ahval ve şerait altında Birleşik Amerika Komünist Çin'in harp tehditleri karşısında geriliyecek olursa ve Formozanın ileri karakolları bir biri arkasından alınacak olursa Formoza, bir hücum halinde daha az müdafaa edilebilecek bir duruma girer ve güvenliği daha muğlak bir hal alır. Zira o takdirde Çin Komünisti erinin saldırganlık ile elde edecekleri muvaffakiyetlerin azim ve kararımızda zaafa uğrayabileceğimiz yolunda uyanacak hislerin tesiri altında uzak doğudaki bütün anti komünist cephe yıkılabilir. Dost kuvvetlerin imhası ve komünist Çin kuvvetlerinin Formozaya karşı tahşidi muvacehesinde müsamahakâr bir vaziyet alınması, Filipinlerde, Korede, Japonyada ve Asyanın diğer memleketlerinde hürriyete aşık milyonlarca insanın nazarında Birleşik Amerikanın kararsızlık ve zaafına bir işaret telâkki edilebilir. Yine M. Richards'm mevzubahis yazılı beyanatına göre M. Dulles Komünist Çinlilerin milliyetçi Çin elinde bulunan topraklara karşı izahatta bulunmuş ve Formoza ve Pesdakor adalarının Amerikan stratejisi için olan e-hemmiyetlerine de işar.et etmiştir. M. Dulles tarafından izhar edilen bu görüşlerin Amiral Radford tarafından hararetle desteklendiği yine aynı beyanatta tasrih edilmektedir. Washinigton: Milliyetçi Çin'in Washington Büyükelçisi M.W. Hington Koo, Formoza'nm müdafaasında Amerikan silâhlı kuvvet îerinin kullanılması irin Başkan Eisenhowsr'e yetki veren ve Amerikan temsilciler meclisi hariciye komisyonu tarafından kabul edilen tasarı hakkında gazetecilere hitaben yaptığı yorumda Şöyle demiştir: "Bunun Komünist Çinlileri yeni bir tecavüzden men edeceğini ümit ve zannediyorum. M. Willington Formoza Çin kuvvetleri kumandanlığının Taşen adalarını tahliye hususunda henüz bir karar vermemiş bulunduğunu bununla beraber bu hususta bir karar alınırken yalnız güvenlik mülâhazalarının değil batı Pasifikte ve bütün dünyada barışın muhafazası hususundaki umumî menfaatin de göz Önünde tutulacağını söylemiştir.
"Washington: Senatör Mccarthy dün verdiği beyanatta, Başkan Eisenhower'in Formoza hakkında mesajını .esas itibariyle iyi bulduğunu fa'kat Komünist Çin'le ticarî münasebetler idame eden memleketlere Amerikan yardımının kesileceğine dair bir tedbiri de ihtiva etmiş olsa idi daha mükemmel bir mesaj olacağını söylemiştir. Ottawa: Formoza'nm müdafaasına dair Başkaır Eisenhowerin dün kongreye sunduğu mesaj Ottava hükümet çevrelerinde ferahlıktan ziyade sinirlilik yaratmıştır. Bu çevrelerin kanaati şu merkezdedir. Formoza'nm komünistlerin eline düşmesi istenmiyorsa, Pekin'e karşı hiç olmazsa uzun vadeli bir veçhe ile daha. az menfi bir siyaset güdülmesi, hâlen hüküm süren tehlikeli durumu önleyebilirdi. Birleşmiş Milletlerin mümkün ve muhtemel müdahalesine gelince, eğer bu teşkilât, vazifesini duruma bir istikrar vermek hususunda teksif ederse, Kanada kendisini kayıtsız destekleyecektir.. Buna .mukabil, Birleşmiş Milletlerin. Koredeki gibi, Formozaya karşı muhtemel bir taaarruzu püskürtmek için girişeceği bir harekete Kanada çok az taraftar bulacaktır. Kanada, Çin toprağı Formoza'ya karşı yapılacak bir taarruzla Tailand veya Komünist Çin'in diğer herhangi bir komşusuna yapılacak taarruzu ayni şekilde karşılıyam az. - Washington: Ayan Dışişleri komisyonu başkanı Walter George, Dulles'in komisyonda beyanatını müteakip bir gazetecinin sorduğu suale cevaben şöyle demiştir: "Formozanin müdafaası için Amerikan kuvvetlerini kullanmak hususunda Başkan Eisenhower'e yetki verilmesine dair karar suretinin Çin kıtasında ihtilâfın genişlemesine yol açacağını sanmıyorum. Kanaatimce, ihtilâfın genişlemesini, bir harp haline gelmesini önlemek için bu, alacağımız yegâne tedbirdir. Bahis mevzuu karar suretinin, Çin kıtasının bombardıman edilmesine de yet ki verip vermediği hakkında diğer bir .gazetecinin sorduğu suale Walter 'George şu cevabı vermiştir: «Bu, For-moza'ya, taarruzun hangi şartlar altında yapılacağına bağlıdır. Ayan meclisi komisyonunun, takrir hakkında mümkün olduğu kadar çabuk karar vereceğini belirten senatör, söz almaya davet edilen şahsiyetlerin, izahatı zamanında tamamlanırsa oy "verme işinin bugün sona ereceği ümidini izhar etmiş, aksi takdirde komisyonun kararını çarşamba günü bildireceğini söylemiştir. Bağımsız senatör Wayne Morse da, Dulles'in beyanatını müteakip söz alarak demiştir ki: «Başkanın istediği yetki, harbe yol açabilir. Fakat niyetlerimizi kesin olarak bildirmek suretiyle harbi önleyip önleyemeyeceğimiz bahis mevzuudur. Ayan meclisi dışişleri komisyonu üyesi Cumhuriyetçi Francis Case ise, Başkan Eisenhower'e verilecek yetkinin, fâyan ve temsilciler meclisinin karariyle geri alınması hususunda kongreye rs-Bİâhiyet verilmesi hakkında bir tadil teklif etmiş, olduğunu söylemiştir. Demokrat senatör John Stennis de şöyle demiştir: Bu karar sureti bizi, Çin kıtasına sandığımızdan daha ziyade yaklaştırmakladır. Bu. beni ciddi surette endişelendirmektedir. "Demokrat ayan üyesi Hubeet Humphrey de endişesini şöyle izhar etmiştir: «Bütün bunlar ciddi işlerdir ve başkana verilen yetki çok geniştir.- Diğer birçok senatör de; gazetecilere verdikleri demeçlerde, Dulles'in, izahatı sırasında, Amerika başkanlarının memleketi harbe sokmak için kâfi yetkiye daima sahip olduklarını, fakat E-isenhower'in böyle bir ihtimali önlemek hususunda itidal ve sabır göstereceğine kongrenin emin olabileceğini söylediğini belirtmiştir.
26 Ocak 1955 Şanghay: France Pres Ajansının hususî muhabiri bildiriyor: İyi haber alan Çin mahfillerinde serdedilen tahminlere göre yedinci Amerikan filosu Taşan adasındaki milliyetçi Çin kuvvetlerinin tahliyesine iştirak teşebbüsünde bulunduğu takdirde komünist Çin kuvvetlerinin hücumuna maruz kalacaktır. Filhakika Pekin'deki telâkkiye göre Taşen'in Çin kıtasma pek yakın olması hasebiyle Amerikan deniz birliklerinin bu adalar grubunun açıklarında mevcudiyeti bir tecavüzî hareket addedilebilir ve âcil misillemelere sebep olabilir. Her ne kadar Çin komünistleri aylardan beri müşterek deniz ve kara harekâtına alıştırılmış hücum birliklerinden müteşekkil ehemmiyetli mikdarda kuvvetleri büyük hava ve deniz birliklerinin himayesi altında Fukyen sahilleri 'boyunca tahşit etmekte iseler de Milliyetçi Çin garnizonunun adayı kendiliğinden tahliyeye teşebbüs edeceği düşünülmekte ve bu itibarla tahşit edilen bu kıtaların hiç bir mukavemetle karşılaşmamalarına intizar edilmektedir. Bu takdirde Taşen'i sahilden ayıran 30 kilometre kadar mesafenin müşkülâtsız aşılacağı tahmin edilmektedir. İçlerinde tepkili bombardıman uçakları da bulunmak üzere her tipten çok sayıda uçak adanın karşısına düşen hava meydanlarına tevzi edilmiştir. Limanlarda da seri botlardan mürekkep filolar tahşit edilmiş bulunmaktadır. Komünist Çin mahfillerinde Formoza'yı ne bahasına olursa olsun "kurtarmak» hususundaki değişmez karar hatırlatılmakta, M. Çu-En-Lai tarafından evvelki gün. irad edilen ve Birleşik Amerika'ya karşı alenen ve resmen bir ikaz mahiyetinde telâkki olunan nutka verilen ehemmiyet üzerinde durulmaktadır. Bu nutuk, Amerikan kıtaları 38 nci arz dairesini aştıkları takdirde Çin'in Kore'de müdahalede bulunacağını Birleşik Amerika'ya ikaz eden Çin Hariciye Vekilinin 1951 ekiminde söylediği nutukla mukayese edilmektedir. Bununla beraber Çin halkının çok büyük bir kısmı kapısı önünde cereyan etmekte olan hâdiselerin vehâmetini külliyen gayrı müdrik görünmektedir. Herkes yeni seneyi kutlamakta ve gazeteler iki günden beri çıkmamaktadır. Pekin'de ve bütün Çin'de olduğu gibi Şanghay'da da binaların ve mağazaların duvarları Amerikan aleyhtarları yazılarla ve Formozanın "kurtarılmasını" isteyen hitabelerle donanmıştır. Washington: İyi haber alan siyasî çevrelerin bildirdiklerine göre Formoza'da ateş kesilmesini görüşmek üzere bir komünist Çin temsilcisinin Birleşmiş Milletler güvenlik konseyine daveti konusunun üzerinde durulmaktadır. Bu çevreler böyle bir davetin hâlen İngiltere, Amerika ve Yeni Zelanda arasında görüşme mevzuu olan bir eğmiş Milletler ateş kes kararma müncer olabileceği ihtimalini ileri sürmektedirler. Komünist Çin'in günvenlik konseyine temsiici göndermesinin bir üyelik mahiyeti taşımıyacağı komünist Çin heyeti Birleşmiş Milletler'de Çin görüşünü anlatmıştı. Bu konuda ileri sürülen diğer iki ihtimal de Birlenmiş Milletler genel sekreteri Dag Hammarskjold'un iki taraf arasında mutavassıt bir rol oynaya bileceği ve müzakerelerde bulunmak üzere Cenevre'de bir konferans akdidir. Washington: Amerikan idarecileri Uzak-doğu siyasetlerinin ve başlıca olarak Formoza işine taallûk eden siyasetlerinin tanziminde Sovyet - Çin münasebetlerinin durumunu daima göz önünde tutmuşlardır. Bu fikir silsilesi dahilinde olmak üzere Kremlin'in gerek Formoza boğazında bir ateş kes ihtimali mevzuunda gerekse başkan Eisenhower tarafından kongreye gönderilen mesajda Pekin'e yapılan ikaz muvacehesinde sükûtu ihtiyar etmekte olması dikkati çekmiş değildir.
Bazı Amerikan mütehassıslarının serd ettikleri mütalâaya göre Birleşik Âmerika'nın Formoza'yı müdafaa etmek hususundaki kararını teyit etmiş olmasını, bu teyidin akisleri Birleşmiş Milletlere yapılan müracaatla tadil edilmiş olmakla beraber, yine de Sovyet diplomasisini meselede bir vaziyet almağa fiilen mecbur bırakacak bir mahiyettedir. Hattâ bu karar, icabında, Pekin ile Moskova arasındaki münasebetlerde bir buhran da tevlit edebilir.. Amerikan mütehassıslarının bu hususta ileri sürdükleri muhakeme şudur: Eğer idarecilerinin tekrar edip durdukları gibi Komünist Çin Formoza'yı kurtarmağa karar vermiş bulunuyorsa artık Birleşik Amerika'nın bir ademi müdahalesini hesaba katamaz. Bu böyle olunca mühim maddî imkânlara lüzum gösterecek olan geniş ölçüde askerî bir harekete hazır olması lâzım gelecektir. Ve hattâ Birleşik Amerika'ya en kudretli bulunduğu bir sahada yani denizde ve havalarda karşı koyması icap edecektir. Filhakika Formoza harbi Kore harbinde olduğu gibi bir kara muhasematı olmayacaktır. Halbuki Komünist Çin böyle bir hareketi Sovyetler Birliğinin kütle halinde bir müzahereti olmadıkça göze alamaz. Komünist Çin'in, söylendiğine göre 2000 kadar tepkili uçağı ihtiva eden ehemmiyetli bir hava kuvvetine malik bulunduğuna şüphe yoktur. Fakat bilhassa avcı uçakları yani taarruz uçaklarından ziyade müdafaa ve taciz uçakları mevzubahistir. Yine Çin'in Sovyetler Birliği tarafından verilmiş bir mikdar denizaltısı vardır. Bunlar düşman tarafın harekâtını ehemmiyetli surette zorlaştırabilir. Fakat Çin sahilleriyle Formoza'ya kadar olan adalar boyunca yapılacak harekâtın muvaffakiyetini temin edemezler. Formoza'yı kurtarmak inad ve arzusiyle meşbu askerleri hamil binlerce yelkenlinin manzarası şüphesiz ki komünist Çin milletinin hayalini okşamaktadır. Fakat böyle bir yelkenli kafilesi Amerikan erkânı harbiyesinin teknisyenlerini ancak tebessüme sevk edebilir. Süzün kısası, Formoza'ya karşı yapılacak hareketin biraz muvaffakiyet şansı olabilmesi için Sovyetler Birliğinir buna iştirak etmesi lâzım gelecektir. Bu ise pek çok babalıya mal olacak ve genişliği Moskova idarecilerini tereddüde sevk edebilecek derecede maddî ve askerî kaynakların seferber edilmesini icap ettirecektir. Yine, Washington'daki mütehassısların mütalâasına göre meselenin askerî veçhesinin yanında bir de siyasî veçhesi vardır. Şüphesiz ki Sovyet idarecileri Formoza ihtilâfında batı müttefiklerini birbirinden ayırmak ve Birleşik Amerika'nın dikkatini Avrupa'dan uzaklaştırmak ihtimalini varit görebileceklerdir. Ancak, diç'er taraftan Komünist Çin'in bir muvaffakiyeti ona o derece muazzam bir prestij kazandıracaktır ki Moskova'nın kendi elinde 'görmek istediği komünist dünyasının liderliği meselesi ortaya çıkabilir. Meselenin yine aynı siyasî veçhesinde komünist Çin'in muvaffakiyetsizliği de Sovyetler Birliği için mânen bir muvahakiyetsizlik sayılacaktır. Bütün bu mülâhazalarla bu hareket Rusya ba-, kınımdan fayda temin edecek bir hareket telâkki edilmemek lâzım gelir. Bunun içindir ki Washinıgton'da daha faz.!a hakim olan fikir, Moskova idarecilerinin Uzak doğuda hem kararsız ve hem gerek Birledik Amerika gerekse Komünist Çin için tehlikeli olmağa müsait bir durumun idamesini tercih edecekleri merkezindedir. Belki de Kremlin, Pekin'in Formoza'yı kurtarmak hususundaki tehditlerinin Washington'u heyecanlandıracak bir noktaya kadar varmamasını tercih etmektedir. Sovyetler 'Birliğinin Uzak doğu politikasında ne gibi prensipler takip ettiği hususunda ancak Formoza meselesi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine sunulduğu zaman biraz daha fazla aydınlanmak mümkün olacaktır. Moskova: Pravda gazetesi, bu sabah, Başkan Eisenhow.er'in Formoza ve Peskador adalarına dair mesajına ilk Sovyet tepkisini teşkil eden bir makale yayınlamıştır. Borovski'nin imzasını taşıyan bu makalede şöyle denilmektedir: Eisenhower'in mesajı, Çin'in içişlerine doğrudan doğruya ve silâhlı bir müdahaledir. Bu, Amerikan idarecilerinin Çin Halkını Cumhuriyetini hedef tutan mütecaviz teşebbüsleri zincirinin yeni bir halkasıdır. Çin halkı, millî topraklarının bir parçası olan Taiwan adasını kurtarmağa azmetmiştir. Hiçbir tehdit ve hiçbir tahrik hareketi kendisini 'bundan alıkoyamaz. Çin milleti, yanında, bütün barışçı milletlerin sempati ve desteğini. bulacaktır. Paris: Yeni Çin Ajansının bildirdiğine göre, Kwangming Jeu Pao adlı Çin gazetesi Birleşik Amerika'nın Formoza plânları hakkında şunları yazmaktadır: »Çin'de ateş kesilmesini sağlamak maksadiyle ortaya atılan Amerikan teşebbüsleri, Formoza'nm Amerikalılar tarafından işgal edilmesini Çin halkına kabul ettirmek gayesini güden acaip bir takım plânlardan başka bir şey değildir. Formoza'nın Komünist Çin'e karşı bir tecavüz üssü olarak Amerikalılar tarafından kullanılması Uzak doğudaki gerginliğin başlıca sebebidir. Bu hal Asya, hem de dünya barışı için bir tehdit teşkil etmektedir. Şimdilik Çin Mukden hadisesi zamanındaki Çin olmadığı gibi bugünkü dünya da Munich zamanının dünyası değildir. Çin halkının Formoza'yı kurtarma kararı sarsılmamıştır.» Washington: Formoza'nm müdafaası için Amerikan kuvvetlerini kullanmak yetkisini Başkan Eisenhower'e verecek olan karar sureti Ayan Meclisi Dışişleri ve Silâhlı Kuvvetler Komisyonlarında 2 muhalife karsı 26 oyla tasdik edilmiştir. Londra: Dışişleri Vekili Eden bugün öğleden sonra Avam Kamarasında muhalefet lideri Atlee tarafından sorulan bir suale verdiği cevapta şöyle demiştir: «İngiliz hükümeti, Formoza boğazında Çin kıyıları açığında bulunan adalara karşı Komünist Çinlilerin giriştikleri taarruzlar üzerine doğan tehlikeli durum hakkında, son aylar zarfında Amerikan hükümeti ile sıkı ve daimî "bir temas halinde bulunmuştur. Bundan başka İngiliz Milletler Caiması memleketleri ve bilhassa Yeni Zelanda ile temasa 'geçmiş bulunuyoruz. Bilindiği gibi 'hâlen Güvenlik Konseyine Yeni Zelanda delegesi başkanlık etmektedir.» "Eden sözlerine şöyle devam etmiştir: «İngiliz hükümeti, Amerikan hükümetinin gayesinin, savaşların genişlemesini önlemek olduğuna kanidir. Başkan Eisenhower kongreye sunduğu mesajda, Çan-Kany-Şek ile aktolunan karşılıklı savunma antlaşmasında derpiş olunduğu gibi, Amerika'nın Formoza ve Pesdakor adalarından başka bir şeyin müdafaasını teklif etmediğini belirtmiştir. Diğer taraftan İngiliz hükümeti, kıyılara yakın bulunan adalar hakkında Çin hükümetinin kendi hakları olarak telâkki ettiği hususlara aykırı bir durum almasının beklenmiyeceğini kabul etmektedir. Bununla beraber kıyı civarındaki adalar meselesinin, bütün ilgililer arzu ettikleri takdirde, barışçı "bir şekilde halledilebileceğine kaniiz. "İngiliz hükümeti, Amerika ye diğer dost memleketler hükümetleriyle istişarelerde bulunmakta ve bu meselenin hallini kolaylaştıracak bir hal çaresi "bulmaya çalışmaktadır.» Londra: Dışişleri Vekili Edendin Avam Kamarasındaki izahatını müteakip söz alan muhalefet lideri Atlee, bir iç harbe müdahalede bulunulduğunu ve bu müdahalenin Birleşmiş Milletler tarafından değil, 'Birleşik Amerika tarafından yapıldığını belirtmiştir. Atlee, savaşların genişlemesini her ne pahasına olursa olsun önlemek gerektiğini ve Komünist Çin'in Birleşmiş Milletlere alınması icabettiğini bildirmiştir.
Dışişleri Vekili tekrar söz alarak, muhalefet liderinin kıyı civarındaki adalar, meselesini Formoza meselesine bağlamasına hayret ettiğini söylemiş ve şunları ilâve etmiştir: «Geçen asırda Formoza hiçbir zaman Çin'in olmamıştır. Kıyı civarındaki adalar ise daima Çin'indi. Bundan başka Komünist Çin'in Birleşmiş Milletler e alınmasına, bu memleketin Kore'ye karşı giriştikleri taarruz engel olmuştur. Tekrar ediyorum, daha umumî bir anlaşmaya varmadan önce savaşların durması lâzımdır.» Atlee de tekrar söz alarak Japonya'nın bir tecavüz hareketi sonunda Formo-za'yı Çin'den aldığını ve harpten sonra toplanan Sanfaransisco Konferansında da Formoza'nm Çin'e dahil olduğu hususunun kabul edildiğini belirtmiştir. Bundan başka Atlee, Komünist Çin'in Birleşmiş Milletlere alınması meselesinin de Kore'ye karşı tecavüz hareketi başlamadan çok önce ortaya atıldığını hatırlatmıştır. Washington: Ayan Meclisi Silâhlı Kuvvetler Komisyonu Başkanı Russell bugün şu açıklamada bulunmuştur: «Formoza hakkındaki karar sureti, durum yeter derecede nezaket kesbettiği takdirde, kara kuvvetlerinin kullanılmasını herhangi bir şekilde tehdit edecek bir maddeyi havi değildir. Amerikan milleti bunun basit bir manavradan veya başkanı desteklemek için yapılan basit bir hareketten daha fazla bir şey olduğunu anlamalıdır, çünkü bu karar sureti, tasdik edildiği takdirde, memleketimizin bütün kaynaklarını Formoza ve Peskador adalarının müdafaası için kullanmak hususunda taahhüt altına sokacaktır." 27 Ocak 1955 Washington: Amerikan Silâhlı Kuvvetlerinin Formoza'nın müdafaasında kullanılması hususunda Başkan Eisenhower'e yetki veren takririn müzakeresi dün Amerikan Ayan Meclisinde Cumhuriyetçi azınlık lideri Senatör William land İI müstakil Senatör Wayne Morse arasında şiddetli görüş teatilerine vesile olmuştur. M. Morse irat ettiği uzun .bir nutukta bu takriri «Asya'da önleyici bir harbin nîm tastikini» tazammun eden bir takrir olarak vasıflandırmış ve bunun meselâ Komünist Çin'deki kıt'a topluluklarının bombardımana cevap verebileceğini söyleyerek şunu ilâve etmiştir: Eğer Birleşik Amerika, komünistlerin açık bir tecavüz hareketlerinden evvel Çin kıtalaşma bombalar atacak olursa bu bombardıman Amerikan tarihinde kara bir sahifa teşkil edecektir.» Birleşik Amerika'nın Çin ve Asya muvacehesinde yeniden daha azimli bir siyaset tatbik etmesi fikrini uzun bir zamandan beri müdafaa eden M. Knowland bu nutka cevap vermiş, Başkanın bir önleyici harp açmayacağını söylemiş ve bu ifadesinin üzerinde şiddetle durarak şöyle devam etmiştir: «Memleketin en yüksek tabakalarında hâkim olan fikir şudur ki eğer Çin komünistlerinin adadan adaya bir muhalefetle karşılaşmadan ilerlemelerine müsaade edilecek olursa bunlar Formoza'ya karşı kitle halinde bir hücuma geçeceklerdir. Formoza'mn düşmesi Okina,wa ve Filipinleri tehdit altında bırakacak Japonya ile ve diğer dost memleketlerle olan deniz muvasala yollarımızı kesecektir. Bu da onların siyasî ve iktisadî sahalarda çökmelerini intaç edecektir. » TM. Knowland sözlerini şöyle bitirmiştir.: «Takririn ihtiva ettiği tek niyet, Formoza etrafındaki nazik duruma istikrar vermektir.» Müteakiben söz alan üç cumhuriyetçi senatör, M. Knowland'm sözlerini desteklemişlerdir. Buna mukabil komisyonda takrir lehin de rey vermiş olan diğer bir Cumhuriyetçi senatör, M. Ralph Flanders, Âyan Meclinde reye müracaat sırasında reyini aleyhte kullanacağını bildirmiştir.
Washington: Amerikan yedinci filosu, Formoza sularında Çin komünistlerine atış mesafesi dahilinde bulunduğu müddetçe muhabirlerin verecekleri haberlere sansür konmuştur. Bu sansür keyfiyeti, Amerikan Pasifik Filosu Kumandanı Amiral Fe1ixt Stump'un, Amerikan Yedinci Filo Kumandanı Amiral Alfred Pride'a gönderdiği bir mesajda açıklanmıştır. Amiral Felix'in tebliğ ettiğine görer yedinci filoda bulunan muhabirlerin, gazetelerine yollayacağı haberler tetkik edilmek üz.ere washington'a gönderilecektir. Filonun harekâtı, kuvveti ve seyir kabiliyeti hakkında hiç bir malûmat verilmeyecektir. Fakat bu malûmatın çoğu kısmının taarruz tehlikesi savulduktan sonra yayınlanması ihtimal dahilindedir. Şan Amerikalı senatörlerin kararlan ve yedinci Amerikan filosuna mensup uçak gemilerinin hareketleri, dün akşam Komünist Çin'de dikkatle takip edilmiştir. Formoza'y1 müdafaa için Amerika'nın askerî harekâta geçmesine yetki verilmesi için Başkanın mesajı Ayan Meclisince tasdik edilmek üzere olduğu şu. sırada, yedinci filo Formoza'nm kuzeyinde, Amerikan taahhütlerini yerine getirmek için harekâta hazır beklemektedir. Komünist Çin idarecileri, yedinci Amerikan filosunun bu sularda bulunmasından doğan tehdidi gözden kaybetmemektedirler ve .gerginlisin gittikçe artmasıyla Çin'de endişenin yayıldığı müşahede edilmektedir. Bununla beraber Tachen meselesinin bir kuvvet denemesine yol açacağını Çin'de kimse sanmamaktadır. Fakat her ne kadar şimdilik Amerika hava kuvvetlerinin taarruza geçeceği samimi yorsa da, Souatou'dan Şançha'ya kadar sahil boyunca hava müdafaası için özel tedbirler alınmaktan da geri kalınmıyor. Şanghay'da, tehlikeli bölgeye 300 kilometre mesafede hava daf bataryaları yerleştirilmiştir. Keza projektör tesisleri de takviye edilmiş ve doğruluğunun tahkiki imkânsız bulu-Tian bazı haberlere göre de «mig» tepkili avcı uçak filoları acele olarak hudut bölgesine gönderilmiştir. Şimdilik Taşen'deki duruma dair hiç bir haber gelmemiştir. Milliyetçiler komünistlerin yeni ele geçirdikleri Yikiang Shan adasını bombalamışlardır. Fakat komünist makamları, herhalde Taşen adalarının alındığını bildiren bir tebliğe intizaren şimdilik herhangi bir yorumda bulunmayı reddetmektedirler. Washington: Millî Güvenlik Konseyinin' toplantısı sonunda basma beyanatta bulunan Beyaz Saray Basın Sekreteri Haggerty, Formoza'nm müdafaasına tahsis edilen Amerikan kuvvetlerinin kullanılması hususunu bizzat Başkan Eisenho wer'in kararlaştıracağını açıklamıştır. Bu beyanattan anlaşıldığına 'göre, Başkan Eisenhower Millî Güvenlik Konseyinin toplantısında, Amerikan kuvvetlerinin tamamen tedafüi bir rolü haiz olduklarını ve bu kuvvetleri gerek bizzat kendi müdafaaları ve gerekse Formoza ve Peskador adalarının müdafaasından başka bir vazifa için kullanmak kararını bizzat kendisinin vereceğini belirtmiştir. Bu toplantıyı müteakip Başkan müdafaa, ordu, hava ve deniz kuvvetleri vekilleri ve müşterek kurmay heyeti başkanı Amiral Radford ile bir görüşme yapmıştır. Haggerty'in bildirdiğine göre, bu toplantıda Formoza bölgesinde Amerikan Deniz ve Hava Kuvvetlerinin yerleştirilmesi meselesi müzakere edilmiştir. Washington: Mareşal Çankayşek'in geçen ekim ayında. Dışişleri Vekâleti Vekil Yardımcısı Walter Robsrtson'a Formoza boğazında barışı temin için Birleşmiş Milletlerin girişeceği bir harekete muhalefet etmiyeceği yolunda teminat vermiş olduğu bugün Amerikan basınında çıkan haber Amerikan Dışişleri Vekâleti tarafından yalanlanmıştır. Bununla beraber Dışişleri Vekâletinin tebliğinde, Çankayşek'in Amerikan hükümetine de aynı yolda bir teminat vermiş olduğu haberi ne yalanlanmış ve ne de teyit edilmiştir. Washington: Amerikan kuvvetlerinin Formoza'nm müdafaasından gayri bir iş için kullanılması hususunu bizzat Başkan Eisenhower'in kararlaştıracağı yolunda bugün Beyaz Saraydan yapılan açıklama, Ayan Meclisindeki müzakereler sırasında ileri sürülen bazı' itirazlara cevap telâkki edilmektedir. Bilindiği gibi Ayan Meclisindeki müzakereler sırasında Wayne Morse ile Kefauver, Formoza'nm müdafaası için Başkan tarafından istenen yetkilerin hakikatte müşterek kurmay heyeti başkanı Amiral Radford'a, Çin topraklarına karşı bir askerî harekete girişip girişmemeyi kararlaştırmak hakkını bağışladığını iddia etmişlerdir. Yetkili Amerikan çevrelerinde bu açıklamanın, Formoza meselesi hususunda Amerika'nın takib ettiği politika bakımından milletlerarası umumî efkârda husule gelen bazı endişeyi yatıştırmak gayesini gütmesinin de mümkün olduğu belirtilmektedir. Tokyo: 18 inci gruba dahil avcı bombardıman uçaklarının Formoza'ya hareket ettiğini bu sabah bildiren General Partridge, bunların f- 86 tipi olduğunu tasrih etmiş ve daha başka hava taarruz birliklerinin ileri üslere gönderildiğini ilâve eylemiştir. Amerika Müdafaa Vekilinin muvafakatiyle alman bu tedbir, hava müdafaasının, gereken her yerde desteklenmesine matuf Amerikan siyaseti çerçevesi içine girmektedir. Londra: İngiltere Dışişleri Vekâleti sözcüsü bugün tertiplediği bir basın konferansında, Birleşik Amerika Formoza bölgesinde deniz ve hava kuvvetleri gönderirken İngilterenin muvafakatini almağa mecbur değildir, demiştir.
Dışişleri Vekâleti sözcüsü, bu bölgeye deniz ve hava kuvvetleri gönderilirken, Amerika'nın İngiltere'ye haber verip vermediği hakkındaki soruya «İngiltere ile Amerika arasında bir müddetten-"beri devam eden temasların bu mevzu ile bir ilgisi yoktur. Yalnız, şunu söyleyeyim ki, «İngiltere'nin bu bölgede doğrudan doğruya yüklendiği mesuliyeti mevcut değildir» cevabını vermiş-lir. ' Diğer taraftan, Dışişleri Vekâletine bağlı Devlet Vekili Lord Reading dün Lordlar Kamarasında sorulan sorulara verdiği cevapta, İngiltere'nin Formoza ve Peskador adalariyle olan alâkasının bir Birleşmiş Milletler üyesi olmaktan ileri .gitmediğini beyan etmiştir. 28 Ocak 1955 Sydney: «Melbourne Herald» gazetesinin Canberra muhabiri dün geceki toplantıda Avustralya hükümetinin Formoza ile alâkalı iki mühim karar aldığını bildirmektedir. Vekiller, Cin sahiline yakın küçük adaların .büyük bir ihtilâf mevzuu yapılmamasına ve fakat hür dünya için hayatî ehemmiyeti haiz olan Formoza'nın ne pahasına olursa olsun müdafaasına karar vermişlerdir. Taipeh: İnanılır kaynaklardan bildirildiğine göre, Komünist Çin destroyer ve torpidoları, Milliyetçi Taşen garnizonunun tahliyesine mani olmak irin adayı abluka altına almaktadırlar. Yaralı askerleri Formoza'ya nakletmek te olan bir milliyetçi Çin gemisi bugün Formoza'nın kuzey limanı Keelunga hayli gecikme ile gelebilmiştir. Dün Okinawadan Formoza'ya gönderilen Amerikan tepkili uçakları Formoza boğazı üzerinde devriye gezmektedirler.
Washington: Gerek Formoza'yı ve gerek Uzak doğudaki Amerikan menfaatlerini korumak üzere Birleşik Amerika silâhlı kuvvetlerinin kullanılması hususundaki kararı yalnız kendinin alacağı hakkında Başkan Eisenhower'in vermiş olduğu beyanat Ayan Meclisinde yükselen şiddetli tenkit havasını yatıştırmağa kâfi gelmemiştir. Perşembe günü öğleden sonra, Washington da cereyan eden müzakerelerde,-birçok Cumhuriyetçi ayan azası başkanın bu tasavvuruna itiraz etmişlerdir. Diğer taraftan, ayan dışişleri komisyonu başkanı Demokratlardan Walter George arkadaşlarından tasarının kabulünü rica etmiş ve «bu selâhiyet Amerika Cumhurbaşkanına mânevi bir destek olacaktır. Başkanın beyanatı, ne Formoza'daki Çin Cumhuriyeti başkanının, ne de onun hükümetine mensup herhangi bir üyenin harp açamayacağını tazammun etmektedir. Bu beyanat bundan başka, hiçbir amiralin, Çin sahilleri açıklarında, Formoza boğazında veya Uzakdoğunun herhangi bir noktasında bulunan yüksek rütbeli bir subayın harp açmak selâhiyetinde olmadığını tasdik etmektedir.» demiştir. Bundan sonra, Formoza. adasının müdafaa edilmesi zarureti üzerinde duran Demokrat Ayan üyesi, «Birleşik Amerika, düşman adaya ayak basmadığı müddet müdahalede bulunmayacağını ilân ederse dünyaya gülünç olur. İstilâyı durdurmak için zamanında müdahale etmek lâzımdır» diyerek sözlerini bitirmiştir. Bundan sonra söz alan Ayan Dışişleri Komisyonu Cumhuriyetçi üyelerinden Alexandsr Smith, «Başkanın beyanatından anlaşıldığı üzere, komünist Çinlilerin asker tahşidatmı ve harp gemisi yığınaklarını bombalama kararını Eisenhower çahsen alacaktır» demiş ve böyle bir hareketin, ancak, komünist teşebbüslerinin Formoza ve Peskador Edalarını istihdaf ettiği anlaşıldığı takdirde vuku bulacağını sözlerine ilâve etmiştir. Cumhuriyetçi ayan üyelerinden çoğu başkanın beyanatına muhalif olduklarını belirtmişler ve tasarıyı şiddetle tenkit etmişlerdir. Oregon'un müstakil ayan üyesi Wayne Morse gazetecilere, «kongreye sunulan teklifte, başkanın, Çin topraklarında yapılan asker ve gemi tahşidatını tehlikeyi önleme gayesiyle bombalama selâhiyetini almak emelinde olduğunu » söylemiş ve bu tasarının aleyhinde oy vermedi düşünmüş ise de, şimdi bu fikrinden vazgeçtiğini ve başkanı destekliyeceğini bildirmiştir. Pesrl Harboun: Birleşik Amerika'nın Pasifik Donanması Komutanı Amiral Felix Stump bugün verdiği beyanatta, «Komünistler Formoza'yı almaca kalkışırlarsa, bu adada ayaklarındaki pantalonları bırakarak geri kaçacaklardır» demiştir. Amiral, Komünist Çinliler, böyle bir şeyi göze aldıkları takdirde, bu bölgede ciddî bir savaşın başlaması ihtimali olduğunu fakat, Pekin idarecilerinin böyle bir şeve yanaşmayacaklarını zannettiğini sözlerine ilâve etmiştir. Melbourne: Hariciye Vekili Richard. Casey, Avustralya'nın. Formoza ve Peskador adalarının Komünist Çin'e bırakılmasına tamamen muarız olduğunu, fakat Çin kit'asma yakın adalarda muhasemata son verilmesi için, Birleşmiş Milletler de sarf edilen gayretleri destekleyeceğini söylemiştir. Paris: . Bütün Paris basını iç politika meselelerini bir tarafa bırakıp, Başkan Eisen-hower'in kongreden istediği selâhiyete ye 7 nci Amerikan filosunun Taşen adasının tahliyesi hususunda aldığı vazifeye önem vermekte ve makalelerini bu konuya hasretmektedirler. Mutedil sa^cı Le Parisien Libere gazetesi, Birleşik Amerika devlet adamlarının, hâlâ, Kore harbinin tesiri altında kaldıklarını, komünistlerin bazı yanlış hesaplarla, yâni, Amerika'nın tecavüze uğrayanın yardımına koşamayacağı gibi bir zehabla harekete geçmesinden endişe ettiklerini yazmaktadır. Parisien Libera gazetesi bazı emin kaynaklardan alman haberlere istinaden, komünistlerin geçen haftalar zarfında, kıta Çininde asker ve malzeme; yığmakları yaptıklarını söylemektedir. Bundan sonra, «azimli müdafaa» ile «koruyucu harp» "arasında kesin bir hudut çizmenin müşkülâtına temas eden gazete, İngiltere'nin bu meselede takındığı ihtiyatlı duruma ve Sir Ant-hony Eden'in kaçamaklı beyanatına işaret etmekte, Fransız devlet adamlarının bu mevzuda fikir dermeyan etmemelerinden şikâyet etmektedir. Bundan sonra gazete şöyle demektedir: «Başkan Eisenhower'in kararları, Formoza boğazında ateş kesilmesi, adanın emniyet altına alınması ve Komünist Çin'in Birleşmiş Milletlere kabulü imkânının bir bütün teşkil ettiği hususunda diğer devletler idarecilerinde bir kanaat meydana getirirse, hiç de faydadan hali olmaz. Diğer taraftan kulis arasında gizli olarak cereyan eden müzakerelerin müsbec bir netice vermesi ve sulhun mesut bir şekilde sağlamlaşması için, Komünist Çin'in Güvenlik Konseyine mühim bir temsilci göndermesi lâzımdır. Sulh isteyen kimseler bunu temenni etmektedirler.» Radikal - Sosyalist temayüllü Auror gazetesi de su suali sormaktadır: «Komünist Çin'in hakiki niyeti nedir? Formoza'ya taarruz etmek ve 7 nci Amerikan filosu ile karşılaşmak mı? Gazete bundan sonra şunları yazmaktadır; «Komünistler böyle bir ihtimalin ne gibi tehlikeler ihtiva ettiğini gayetle iyi bilirler. Fakat, bunun neticelerinden hür dünya da endişe etmektedir.»- Gazete yazısına şöyle devam etmektedir: «Bu buhran atlatıldıktan sonra, ya. Pekin, Birleşmiş Milletler Kurulunun tavassutu ile bir «ateş kes» müzakerelerini kabul etmeli, ya da, bir beşlî konferansta 'bu mevzu münakaşa edilmelidir. Bu bölgede, harb veya sulh. ihtimali bir tek kişinin elinde bulunmaktadır. Bu adam, Çu-En-Lai'dir.» Müstakil solcu Combat gazetesi de, Tagen adalarının tahliyesi sırasında tehlikeli olayların patlak vermesinden endişe etmekle beraber, müzakere ihtimalinin de mevcut olduğunu belirtmek, tedir. "Komünist Humanite gazetesine gelince, Amerika aleyhinde çok şiddetli bir makale neşretmektedir. Moskova: İngiltere hükümeti. Sovyet hükûmetine İngiltere'nin Pekin nezdinde teşebbüse geçerek Formoza meselesini müzakere etmek üzere güvenlik konseyinin toplantıya davet edilmesi için "Yeni Zelanda hükümetimin teşebbüsünü desteklediğini bildirmiş ve Sovyet hükümetinin de bu hususta kendisi ile mutabık olduğunu ümidettiğini İfade etmiştir. Bu haber Moskova'daki İngiltere Büyükelçiliğinde tertipeden bir basın toplantısında bildirilmiştir. İngiltere'nin' Moskova Büyükelçisi Sır AVilliam Havter Sovyet Dışişleri Vekili Molotof nezdinde sözlü bir teşebbüste bulunarak Sovyet hükümetinin Cin hükümetine itidal tavsiyesinde bulunabileceği ve yatılmaların genişlemesine sebep olacak hâdiselerin durdurulması k-tyfivstinin ehemmiyetini Pekin nez dinde belirtebileceği ümidini beslediğini ifade etmiştir. Tokyo: "Tokyo'da bulunan Amerikan askerî yorumcuları. Taşen adasının tahlivesi sırasında vuku bulacak hâdiselerin büyük bir çatışma halini alabileceği yolundaki ihtimalleri kabul etmemektedirler. Bununla beraber tahliye sıras& |