OCAK 1954
3 Ocak 1954
— Kayseri :
Reisicumhur Celâl Bayar beraberlerinde Büyük Millet Meclisi Reisi Refik Koraitan, İşletmeler Vekili Sıtkı Yırcalı, Meclis Reis Vekillerinden Kayseri Mebusu Fikri Apaydın, Kayseri mebusları, Ankara Mebusu Mümtaz Faik Fenik, Sümerbank Umum Müdürü Hâmit Pekcan, Ziraat Bankası Umum Müdürü Mithat Dülge. Emlâk Kredi Bankası Umum Müdürü Medeni Berk, Merkez Bankası Umum Müdürü Nail Gidel, Başyaverleri Kurmay Yarbay Nureddin Fuat Alpkartal ve Ankara Belediye Reisi Atıf Benderlioglu olduğu halde bugün saat 19.45'te Kayseri’yi şereflendirin işi erdir.
Reisicumhur Kayseri Vilâyet hududunda Vali Kâzım Arat, Kolordu Komutam General Eşref Manas, Belediye Reisi Osman Kavuncu, Kayseri Demokrat Parti İl Başkanı Mehmet Emin Hafçalik ve Kayserililerden müteşekkil bir heyet tarafından karşılanmışlardır. Celâl Bayar Kayseri garında da çok muazzam bir kalabalığın sevgi ve saygı tezahürleriyle istikbal edilmişlerdir.
Reisicumhurumuz yarın Sümerbank Bez Fabrikası işçilerinin Yardım Sandığında toplanan ve 1,5 milyon lira sermayesi olan İşçi Bankasının açılış töreninde hazır bulunacaklardır.
Bu banka memleketimizde kurulmuş ilk işçi bankası olacaktır.
4 Ocak 1954
— Kayseri :
Kayseri Sümerbank Bez Fabrikası işçilerinin Yardım Sandığında toplanan para ile kurulmuş bulunan ve Türkiye’nin ilk işçi bankası olan «İşçi Kredi Bankası» nın açılış töreninde hazır bulunmak üzere dün akşam şehrimizi şereflendiren Reisicumhurumuz bu sabah saat 10'da vilâyeti ziyaret etmişlerdir. Burada kendilerine mülkî erkân takdim olunmuştur. Saat l'de İşçi Kredi Bankasının bulunduğu binaya doğru yaya olarak ve halkın Kalp den gelen coşkun tezahürleri, alkışlan, «Yaşa, varol» nidaları arasında ilerleyen Reisicumhurumuz Kayserililere muhabbetle mukabele ederek kendilerini selâmlamışlardır.
İşçi Kredi Bankasının açılışını yapan Reisicumhurumuz Celâl Bayar işçi mümessilleri ve İşçi Kredi Bankası idare heyeti üyeleriyle samimi bir hasbi halde bulunmuşlardır.
Reisicumhurumuz demiştir ki:
«Bugün, hayatımın en heyecanlı, en kıymetli günlerinden birini daha yaşıyorum. Bunun sebebi, işçilerimizin kendileri ve memleket için çok faydalı bir eser meydana getirmiş olmalarıdır. Bir an bu teşekkülü gaye ve netice bakımından diğer malî müesseselerle mukayese edersek bunun bünye itibariyle, mütevazı, fakat netice itibariyle onlar kadar müspet olduğunu görürüz. Fakat hiç şüphe yok ki, bu mütevazı eser çok kıymetlidir. Bu müessesenin de kısa bir zamanda diğerleri gibi büyük bir inkişafa kavuşacağını katiyetle söyleyebilirim.
Bu sözleri niçin size inanarak söylüyorum? Bunu bir kaç kelime ile izah edebilmek için maziye ait bâzı telâkkileri ve hâtıraları nakletmek faydalı olacaktır.
Ben mesleğin öyle bir devresinde bankacılığa başladım ki, o zaman «Türkten bankacı olmaz» diye bir fikir hâkimdi. Çünkü mevcut bankalar ve memleketin iktisadiyatına hâkim olan kredi müesseseleri yabancı unsurların elinde idi ve bizim iktisadî hayatımızda rol oynamak isteyenler bu yabancı unsurlara yaklaşmak ve onlara kendilerini beğendirmek mecburiyetinde bulunuyorlardı. Ayrı ayrı muhitlerde yaşadıkları için de memleket çocuklarının yabancı kredi müesseselerinden istifadeleri müşkül oluyordu. Bu öyle bir devirdi ki, bir Türkün bir bankada müdür oluşu ve bir Türk gencinin bu yabancı müesseselerde vazife alışı gayet mühim bir hâdise teşkil ederdi.
Zamanla bizim memleketimizde de banka kurma arzusu doğdu. O vakit de dediler ki, Türklerden de belki bankaları idare edecek insanlar çıkabilir, ama sermayeyi nereden bulacaklar? Bâzıları da sermaye bulunur ama, banka idarecileri, bir bankayı yürütecek elemanlar nereden bulunabilecek? dediler. Bu iddiaları ortaya atanlar Türklerin banka kurabileceğine ve banka idare edebileceğine inanmayan insanlardı. Demek her iki mütalâayı yürütenler de, Türkiye'de Türkler tarafından banka kurulamayacağı neticesinde birleşmiş oluyorlardı.
Biliyorsunuz ki bankalar sağlam kredi politikasına sahip olan sağlam karakterli memleketlerde kurulur ve emniyetle işler. Bir memlekette bankacılığın inkişaf edebilmesi için piyasada ahlâkın salâ betli olması lâzımdır.
Türklerin banka kuramayacaklarını iddia edenler yüzümüze karşı «piyasada ahlâki salâ bet ve emniyet yok» diyemediler. Çünkü biliyorlardı ki, babalarımız birbirlerine Ödünç para verirler, senet, hattâ imza aramazlardı, verilen söz taahhüdün ifasına kâfi gelirdi. Bu temiz ahlâka dayanan an’â ne devam etti ve nihayet" Türkler de modern bankalar kurdular ve işlettiler. Bir vakitler top yekun memleketin kabiliyeti «Türkler banka kuramazlar, bu işi yapamazlar» şeklinde itti ham altında tutulurken, bugün yalnız işçilerimiz emek ve liyakatlarna güvenerek kendi alın terlerinin mahsulü bir banka kurmaya muvaffak olmuşlardır. Biraz evvel sözlerime başlarken heyecan içindeydim, demiştim. İşte duyduğum sevinçli heyecanın sebebi budur.
Bu konuşmamdan anlıyorsunuz ki bu teşebbüsünüz benim nazarımda çok kıymetlidir. Bugün hepimizi sevindiren bu eser biraz evvel işaret ettiğim gibi belki bünye İtibariyle mütevazıdır, fakat kredi tarihimiz gözden geçirilecek olursa şimdi şahit olduğumuz hâdisenin mânası çok geniştir, şümullüdür ve hepimize gurur verecek mahiyettedir.
Hepiniz gelecekten fütur getirmeyerek zevkle, şevkle arzu ile çalışmalısınız. Bizim en halisane arzumuzun da bu olduğunu ve elimizden gelen yardımı sizden asla esirgemeyeceğimizi bilmenizi isterim. İstikbal sizindir, hiç şüphe yek ki muvaffak olacaksınız.
Arkadaşlar, biliyorsunuz ki banka kurmak için gereken şartlar arasında liyakat ve ehliyet başta gelir. Türk milleti bu husustaki liyakat ve ehliyetini tam mânasıyla göstermiş bulunmaktadır.
Yine banka kurmak için memlekette sermaye terakümünün vücut bulması lâzımdır. Bu da tahakkuk etmiştir.
Sonra herkes bilmiş ve öğrenmiştir ki, Türk vatanı geniş kredi İmkânları için en emin bir sahadır. Çünkü Türk milleti ahlâklıdır, çalışkandır, ahdine vefalıdır, imzasını ve şerefini daima korumasını bilir. İşte böyle her cihetten müsait bir muhitte bir bankanın muvaffak olmamasına İmkân yoktur. Siz de muvaffak olacaksınız. Buna tamamıyla emin olduğumu açıkça söyleyebilirim. Ben Celâl Bayar olarak sizin hasbî yardımcınızım. Bugünkü iktidarın da sizinle beraber olduğunu, takip ettiği prensipleri bildiğim için ona izafetle söyleyebilirim.
Teşebbüsünüzde emniyetle ve cesaretle yürümenizi dilerim. Hepinizi bu güzel eserinizden dolayı tebrik etmeyi vazife bilirim.
Reisicumhurumuzun bu sözleri sürekli sevgi tezahürleriyle karşılanmış ve uzun uzun alkışlanmıştır.
Celâl Bayar'ın bu güzel konuşması karşısında banka idare heyetini teşkil eden işçiler kendisine azimle çalışacaklarını teyit etmişler ve teşekkürlerini arz etmişlerdir. Müteakiben Celâl Bayar, işçilerin arzularını yerine getirerek kendileriyle beraber resim çektirmiş ve bankadan ayrılmıştır.
Reisicumhurumuz kapıdan çıkarken orada toplanan binlerce halk tarafından sürekli alkışlar ve «Yaşa, varol» nidalarıyla karşılanmıştır. Reisicumhurumuz öğle yemeğini Sümerb3nk müessesesinin davetlisi olarak fabrikada yemişlerdir. Müteakiben fabrikayı ziyaret eden ve işçilerin çalışmalarını yakından gören Celâl Bayar Kolorduyu, Belediyeyi ve Bölge Komutanlığını şereflendirmişlerdir.
— Ankara :
Ekonomi ve Ticaret Vekili Prof. Fethi Çelikbaş, birinci neşir hayatını idrak eden Türkiye İktisat Gazetesine, iktisadî işlerimizi çeşitli cephelerden ele alan şu beyanatı vermiştir:
Sual — Ekonomi ve Ticaret Vekâletinin yeni. yıl çalışmaları hakkında bizi tenvireder misiniz?
Cevap ~ İktisadî kalkınma hamlelerimiz umumî gelişmeye ayak uydurarak önümüzdeki yılda da artmakta devam edecektir. Girişilen bir çok teşebbüsler de neticelerini bu yıl vermiş olacaktır. Hususi teşebbüse elverişli mütemmim şartların ihracat ve ezcümle ithalât politikasında sınaî teşebbüslerimizin kredi politikasında, vergi politikasında daha müsait duruma kavuşturulacağını söyleyebilirim.
Sual — Sanayi politikamız ve tatbikatı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Cevap — İç piyasamızın iştira kabiliyeti bakımından çok büyük bir inkişafa mahzar olması memleketin süratle zarurî sınaî tesislere kavuşturulmasını emretmektedir.
Bu sebeple yeni ve ileri bir sanayi kanununa ihtiyacımız aşikârdır. Bu mevzuda yabancı sermayeden de geniş ölçüde faydalanılacağından eminim. Yabancı sermayenin teknik organizasyon ve sevk ve idare bakımından hususî teşebbüslerimizi takviye edeceği muhakkaktır.
Memleketimizde duyulan mühim bir ihtiyacımız da orta ve uzun vadeli kredi ihtiyacıdır. Bu arada sermaye piyasasının taazzuv etmemesi de inkişafımıza mâni vakalardan biridir. Vekâletimiz bu hususlarda gerekli tetkikleri yapmakta ve hazırlamaktadır.
Sual — İç ticaret sahasındaki çalışmalardan bahseder misiniz?
Cevap — İç piyasamızda en büyük noksanımız teşkilâtsızlıktır ve bu sebeple müstahsilden müstehlike intikal edinceye kadar mallar fuzulî fiyat tereffülerine mevzu olmaktadır. Vekâlet ve Ziraat Bankasının istihsal bölgelerinde müstahsilleri teşkilâtlandırması için müşterek çalışmaları maksadiyle talimat verilmiştir. Mahallî belediyelerin de müstahsil birlikleri ve Vekâletimiz teşkilâtiyle şıkı işbirliği yapmaları, fiyatların mâkul hadleri aşmamasını temin bakımından fevkalâde müessir olmaktadır.
Yine iç piyasa mevzularından sebze, meyve, et ve balık gibi süratle bozulma istidadında olan malların muhafazası için soğuk hava depoları tesisi hususunda da çalışmalar ilerlemiştir. Bu çalışmalara muvazi olarak malların nakillerine elverişli vasıta ve ambalaj mevzuları üzerinde de servislerimiz çalışmaya başlamış bulunmaktadır. Bu hususta Et ve Balık Kurumu, T. C. Ziraat Bankası, Umumî Mağazalar Türk Anonim Şirketi mümessilleri ile İÇ Ticaret Umum Müdürlüğünde bir komite meydana getirilmiştir.
İşin bu safhasında deniz ve demiryolları tarifeleri üzerinde de durmak lâzımgeleceği düşüncesindeyiz.
Sual — Teşkilâtlandırma vadisindeki faaliyetler nelerdir?
Cevap — Müstahsilin ve çeşitli meslek erbabının bir araya gelerek müşterek mevzularda müşterek tedbirler almalarını faydalı mütalâa .etmekteyiz. Bu sebeple meslekî teşekküllere ehemmiyet vermek, onların taazzvuna yardım etmek çalışmalarımızın başlıca mevzularından biridir.
Müstahsillerin kooperatifleşmesi, esnaf ve küçük esnaf erbabımızın kooperatif ve dernekler içerisinde toplanması için fırsat düştükçe tedbirler almaktayız.
Bu cümleden olarak son defa balıkçılarımızın da 2S34 ve 2836 sayılı kanunlar gereğince Ziraat Bankası tarafından kredilenen satış kooperatifleri şeklinde teşkilâtlandırılmasına geçilmiştir.
Bütün bu çalışmaların önümüzdeki yıl içinde artan bir hızla devamı mukarrerdir.
Sual — Maden politikamızı izah eder misiniz?
Cevap — Memleketimiz yeraltı servetleri bakımından çok mütenevvi ve zengin kaynaklara sahip bulunmaktadır. Müşkül şartlar içerisinde bile, Üç senedenberi devamlı terakki kaydeden madenciliğimize hususî bir ehemmiyet vermekteyiz. Maden kanunu tasarısının yakında Meclis umumî heyetinde müzakeresine başlanacaktır. Madenciliğimiz memleketimiz için mühim bir döviz kaynağı olduğu kadar, muhtelif bölgelerde vatandaşlarımıza iş imkânı sağlıyan ve her yıl biraz daha genişliyen bir iktisadî faaliyet şubemizdir.
Ayrıca devlet varidatının bu yoldan da kaynaklarını takviye etmek mümkün olmaktadır.
Maden mevzuunda da mühim bir boşluğumuz kredi hususundadir. Bu boşluğu doldurmak maksadiyle bir kanun lâyihasının hazırlanmasına başlamış bulunuyoruz.
Sual — Standardizasyon vadisinde yeni gelişmeler var mıdır?
Cevap — Bütün mallarımızın, pazar için istihsal ettiğimize göre mümkün olan süratle standartlaştırılması bir zarurettir. Memnuniyetle belirtmeliyim ki, pamuk mevzuunda yapılan çalışmalar bugün müspet bir neticeye vâsıl olmuştur. Buradaki çalışmalarımızdan örnek alarak ziraat maddelerinde, başta Tarım Vekâleti olduğu halde alâkalı diğer ziraat teşekkülleriyle işbirliği yapmak ve sanayi mevzuunda da Vekâlet içinde mevcut teşkilâtımızı takviye kararındayız. Vekâletimizde bu mevzuda çalışan yabancı mütehassısın tecrübe ve görüşlerinden de faydalanarak memleketimiz için iyi bir teşkilâta kavuşacağımızdan ümitvarım.
Standardizasyon memleket mahsul ve mesnuatmm kıymet kazanmasında titizlikle üzerinde durulmağa değer mühim bir meselemizdir. Sanayide ve ziraatte bir kül halinde çalışılması ve bu maksatla teşkilâtlandırılması lüzumlu görülmektedir. Mahsulâtımızın değerlendirilmesinden bahsederken kombine usulü ile hayvancılığımızın geniş inkişaf imkânlarına kavuşmuş olduğunu belirtmek isterim. Et mevzuu Vekaletimize ayrıca ihracat mevzuu olarak da ele alınmış bulunmaktadır. Umumî iktisadî şartlarımızın bize bu vadide elverişli imkânlar arzettiğini kaydetmek yerindedir. Hububatta istihsal çeşitlerinin dış taleblere göre tevcihi üzerindeyiz.
Sual — Dış ticaret işlerimiz ne merkezdedir?
Cevap — Memleketimizin beynelmilel ticaretle münasebeti, üç sene evveline nispetle kıyas edilemiyecek kadar geniş ve karşılıklı bir bağlantı içerisinde bulunmaktadır. Memleketlerle ticarî münasebetlerimizde gayet aktif bir. politika takip etmek kararındayız. Bu maksatla yeni ticaret anlaşmaları akdetmek, mevcutları memleketimizin iktisadî inkişafının icaplarına göre gözden geçirmek için çalışmalarımız vardır. Japonya ve Brezilya'yı bu' hususta Örnek olarak zikredebilirim. Bunun umumî iktisadiyatımız üzerinde süratle müspet neticeler verecek şekilde göz önün de bulundurulması ve bu maksatla da ihraç maddelerimizin çoğaltılması ve mevcutlarının rekabet şartlarına göre istihsaline geçimle si hususu da üzerinde dikkatle durduğumuz bir mevzudur. Bütün ziraî ihraç maddelerimizin istihsal masraflarını azaltmak için, teker teker müstahsillerce, müstahsil birliklerince ve Vekâletim izce alınması lâzım gelen tedbirler üzerinde çalışmalara başlanmıştır.
Bundan başka, sanayi kanunu lâyihasında sanayi mamûlâtimizin da ihracı imkânları derpiş edilmektedir. Bugün bile bâzı sanayi şubelerinde ihracat yapmağa başlamış durumdayız.
Gümrük vergisi, ithal ve muamele vergileri, millî sanatımızın kurulması ve geliştirilmesi, üzerinde durduğumuz mevzulardandır. Sanayimizin ihracat maksadıyla de geliştirilmesi için gayri iktisadî bazı külfetlerden kurtarılması lüzumuna kaniiz. Türkiye Orta Şarkta siyasî istikrara sahip olmanın ve aynı samanda coğrafi durumunun kendine bahşettiği imkânlar sayesinde mühim bir sanayi ihracat diyarı haline gelmeye namzet bulunmaktadır. Yabancı sermaye mümessillerinin bilhassa dikkatini celbeden bir vaziyetimiz de budur.
Vekâlet neşriyat ve fcönjektür servisiyle tetkik kurulunun teşkilâtımızın muhtelif cephelerini devamlı olarak irşat ve tenvire hizmet edecek bir çalışma tarzına sahip bulunması gerekmektedir. Bir yandan bu vaziyet, diğer yandan da yukarda belirttiğimiz hususların tahakkukuna imkân verecek en mühim vasıta, Vekâlet merkez ve taşra teşkilâtının top yekûn yeniden teşkilâtlandırılması olacaktır. Bu da bir kanun mevzuudur. Bu mevzuda bilhassa Vekâlete yardımcı yarı resmî teşekküller olan Ticaret ve Sanayi Odaları, Esnaf Dernekleri, Borsalar ve bilhassa bu teşekküllerin birlikleri ile sıkı ve samimî bir işbirliği yapılması Vekâletin daha feyizli ve müsmir çalışabilmesinin de başlıca âmillerinden birini teşkil etmektedir.
Ekonomi ve Ticaret Vekâleti işlerinin politikasını çizmeli ve tatbikatını bunların birlikleriyle yürütmelidir.
Geçen yıl Türkiye Odalar Birliği ile yaptığımız yakın işbirliğinin güzel neticeleri ortadadır.
Bu vesile ile hususî teşebbüs erbabına yeni yılda başarılar dilediğimiz birinci yılını dolduran Türkiye İktisat Gazetesi vasıtasıyla duyurmanızı rica ederim.
— İstanbul :
Bugün İstanbul limanına gelen Brezilya okul gemisi Duque Gaxian'm kumandanı Albay Francisco Vicente Bulcao Vianna saat 15,30 da Dolma bahçede karaya çıkarak beraberinde mihmandarı ve emir subayı olduğu halde Brezilya sefirini ziyaret etmiştir.
Misafir komutan müteakiben saat 16 da Vilâyete gelmiş ve Vali ve Belediye Reisi Prof. Gökay"ı makamında ziyaret etmiştir.
Bu ziyaret esnasında iki memleketin yekdiğerine olan eski dostluk, bağlılık ve bugünkü yakın münasebetleri üzerinde samimî hasbıhallerde bulunulmuştur.
Gemi kumandanı İstanbul’a ilk defa geldiğini, şehrin tabii güzelliklerine hayran kaldığını ve şimdiye kadar İstanbul’u ziyaret etmiş olan Brezilya okul gemilerinin Şok iyi intibalarla Brezilyaya dönmüş olduklarını söylemiş, İstanbul’un tarihi ve eski binalarını görmek istediğini bildirmiştir.
Bu arada Rio De Janeiro Vali ve Belediye Reisinden İstanbul Vali ve Belediye Reisine bir mesaj getirdiğini sözlerine ilâve eden gemi kumandanı bu mesajı valinin okul gemisine yapacağı ziyarette kendisine vereceğini sözlerine ilâve etmiştir.
Albay Francisco Vicente Bulcao Vianna'nm Vilâyete geliş ve gidişinde bir polis kıtası selâm resmini ifa etmiştir.
— Ankara :
Tanınmış Fransız ressamlarından M. Vincent Breton tarafından Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesinde açılmış bulunan resim sergisi 20 ocak tarihine kadar uzatılmıştır.
5 Ocak 1954
— Ankara :
Kayseri Sümerbank Bez Fabrikası işçilerinin yardım sandığında toplanan para ile kurulmuş bulunan ve memleketimizin ilk işçi bankası olan «İşçi Kredi Bankası» açılış töreninde hazır bulunan Reisicumhurumuz Celâl Bayar, refakatlerinde Büyük Millet Meclisi Reisi Refik Koraltan, İşletmeler Vekili Sıtkı Yırcalı, Kayseri mebusları, Ankara mebusu Mümtaz Faik Fenik, banka umum müdürleri ve Riyaseticumhur Başyaveri Kurmay Yarbay Nurettin Fuat Alpkartal olduğu halde bugün saat 12,15'te trenle Ankara'ya avdet etmişlerdir.
Reisicumhurumuz Celâl Bayar garda vekiller, mebuslar, Başvekâlet müsteşarı, Riyaseicumhur Umumî Kâtibi, Erkânıharbiyei Umumiye Reisi, generaller ve mülkî erkân ile kalabalık bir halk topluluğu tarafından istikbal edilmişlerdir.
— Ankara :
Devlet Vekâletinden verilen malûmata ve rakamlara nazaran, 1953 yılı içinde topraksız vatandaşlara yapılan tevziat fazlasıyla tahakkuk etmiş bulunmaktadır.
1953 yılında iki milyon dönüm arazinin dağıtılması programa alınmıştı. 31 12 1953 tarihine kadar ve henüz tamamen arkası alınmamış olan rakamlara nazaran, 1953 yılı içinde 505 köyde 41.771 aileye iki milyon 241.354 dönüm arazi dağıtılmış, tevzi programı şimdiki halde % 12 fazlalıkla tahakkuk ettirilmiştir. Bu yekûna 2.207 göçmen ailesine dağıtılan 145.310 dönüm toprak dahildir. Ayrıca, köy orta malı olarak bir milyon 158.460 dönüm meranın tahsisi yapılmıştır. Hazine adına çiftçilerin borçlandırıldıkları yekûn 15 milyon 474.494 lirayı bulmuştur.
6 OCAK 1954
— Ankara :
Anadolu Ajansının İzmir şubesi resmen faaliyete geçmiş bulunmaktadır. Şube, esasen 10 Kasım 1953'tenberi devamlı tecrübe neşriyatı ile fiilen çalışmakta ve bütün İzmir basınına iç ve dış haber bültenlerini dağıtmakta idi.
Anadolu Ajansının Ankara'daki merkezi ve İstanbul’daki şubesi gibi tam teşkilâtla ve hususî makine ve cihazları ile çalışan İzmir şubesi, Ege bölgesinin iktisadî faaliyet ve geniş basın hayatı bakımından haiz olduğu ehemmiyetle mütenasip bir şekilde, bütün iç ve dış haber bültenlerini ve ayrıca malî ve iktisadi bültenleri yayınlamaktadır.
İzmir şubesinin açılması ile, Anadolu Ajansı, içtimai, iktisadi ve siyasî sahalarda memleketin bütün sathına şâmil olarak kaydedilen süratli kalkınma ve gelişme ile ahenkli bir şekilde teşkilâtlanmak ve böylece her memleket bölgesinin hızla artan haber ihtiyaçlarını karşılayabilmek hususundaki kararının ilk tatbik merhalesini aşmış bulunmaktadır. İzmir şubesinden sonra, önümüzdeki aylarda aynı teşkilâtla Çukurova .Hatay bölgesine şâmil olmak üzere Adana şubesi de açılacaktır. Bu yoldaki çalışmalar çok ilerlemiştir. Bunu müteakip de memleketimizin GüneyDoğu bölgesi için Diyarbakır’da, Doğu bölgesi için Erzurum’da, Karadeniz bölgesi için Samsunda birer şube kurulacaktır. Böylece, uzun yıllar faaliyeni yalnız Ankara ile İstanbul’a inhisar ettirmiş olan Anadolu Ajansı, yabancı memleketlerdeki mümessilleri gibi memleket şümul bir mahiyet iktisap edecek ve halkımızın ve büyük küçük bütün memleket basınının haber ihtiyaçlarını karşılamaya çalışacaktır.
7 Ocak 1954
— İstanbul :
Kahire Büyük Elçimiz Hulusi Fuat Tugay bu sabah saat 8.20'de bir İskandinav uçağı ile İstanbul’a gelmiştir.
8 Ocak 1954
— Ankara :
Kore'de şehit düşen subay ve erlerimizin dul ve yetimleri menfaatine konser vermek üzere memleketimize gelmiş olan tanınmış Amerikalı piyanist Cherkassky bu sabahki ekspresle Ankara'ya muvasalat etmiştir.
Piyanist Cherkassky, garda, Amerikan Büyük Elçisi Avra Warren ve Amerikan Büyük Elçiliği basım müşaviri Krampler tarafından karşılanmıştır.
İntibalarımı soran muhabirimize piyanist Cherkassky şunları söylemiştir:
«Türkiye'de bulunmak benim için büyük bir zevktir. Yarın öğleden sonra vereceğim ilk konseri büyük bir memnuniyetle bekliyorum. Kore'de hayatlarını vermiş bulunan kahraman Türk askerlerinin ailelerinin menfaatine bir konser vermek üzere Türkiye’deki Amerikalıların beni buraya davet etmelerinden büyük bir şeref duyuyorum. Amerikalı hemşerilerim ve bütün hür dünya halkı dünyaca tanınmış Türk tugayının Kore'deki kahramanlıklarını büyük bir hayranlıkla takip etmiştir. Vereceğim bu konser cesur ve kahraman Türk şehitlerinin dul ve yetimlerine ufak bir yardımda bulunursa kendimi bahtiyar addedeceğim.»
Tanınmış piyanist konserini yarın saat 16'da Devlet Operasında verecektir.
9 Ocak 1954
— Ankara :
Kore'de hayatlarını veren Türk askerlerinin aileleri menfaatine Türkiye’deki Amerikalılar tarafından hazırlanmış olan konser, tanınmış Amerikan piyanisti Shura Cherkassky tarafından bugün saat 16,00 da büyük tiyatroda verilmiştir.
Reisicumhur Celâl Bayar, mebuslar ve kordiplomatik ile dinleyiciler tarafından büyük bir alâka ile takip edilen konserin sonunda bütün hâsılatı bir çekle Amerikan büyük elçisi Avra M. Warren tarafından Millî Savunma Vekili Kenan Yılmaz'a verilmiştir.
Reisicumhurumuz Celâl Bayar konserden sonra sanatkârı kabul ederek takdirlerini bildirmişlerdir.
— Ankara :
Ulaştırma Vekâletinden aldığımız malûmata göre, 1953 yazında Mersin limanında servise konulan muhtelif tonajda 10 adet ve İskenderun limanında 100120 tonluk 10 adet mavnadan başka Samsun limanı için temin edilen 20 mavnadan 4 tanesi 1953 yılı sonlarında bu limanda hizmete girmiş ve 6 tanesi yola çıkarılmıştır. Hazır, vaziyette bulunan 10 mavna da yakın zamanda bu limana gönderilecektir.
Diğer taraftan İskenderun limanı için Denizcilik Bankasına inşa ettirilen 150185 tonluk saç lâyteıierden 5 adedi servise girmiş olup inşa halinde bulunan 3 adedi de kısa bir zamanda bu limanda hizmet almış bulunacaktır.
Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankası yardımıyla getirtilmiş olan 50 tonluk 6 adet saç lâyterden 2 si Samsun limanında çalışmaya başlamıştır, Diğerleri de peyderpey nürettep mahallerine sevkedileceklerdir.
Takviye edilmekte olan liman tesisleri arasında son 6 ay zarfında Haydarpaşa limanında 1 adet 3 tonluk seyyar vinç, 2 istif makinesi ve 2 ambar traktörü ile 18 trayler, Mersin limanında 1 adet 40 beygirlik deniz dizel motoru, 1 adet 3 tonluk seyyar vinç, 2 istif makinesi ve 1 ambar traktörü ile 12 trayler, İskenderun limanında 1adet 3 tonluk seyyar vinç, 4 adet 3 tonluk ekskavatör, 4 istif makinesi,2 manevra traktörü, 2 ambar traktörü, 30 trayler ile 1 tahlisiye ve servis motorbotu, Samsun limanında 1 adet 40 beygirlik deniz dizel motörü, 1 istif makinesi, 3 ambar traktörü ve 24 treyler ile 1 tahlisiye ve servis motorbotu hizmete girmiş bulunmaktadır.
Bunlardan başka Milletlerarasıİmar ve Kalkınma Bankasından temin olunan kredi ile Haydarpaşa limanına 1 adet 3 tonluk vinç, Mersin limanına 1 adet 3 tonluk lâstik tekerlekli vinçle 4 adet elektrikli çekek vinci, 3 traktör ve 9 treyler, İskenderun limanına 1 adet 3 tonluk lâstik tekerlekli vinç, 1 elektrikli çekek vinci ve 1 adet 10 tonluk seyyar vinç, Samsun limanına 1 adet 40 beygirlik elektrikli çekek vinci, 1 adet 3 tonluk lâstik tekerlekli vinç verilmiştir. Bunlardan elektrikli çekek vinçleri montaj halindedirler. Haydarpaşa ve Sirkeci limanlarına tahsis edilmiş olan birer adet 5 tonluk (Portal) elektrikli vincin de 1954 yılı içinde gelmesine intizar edilmektedir.
Ayrıca Samsun limanı için 3 adet 62 beygirlik dizelli römorkör de bu yıl içinde getirilerek hizmete girmiş olacaktır.
Yukarıda sayılanlardan başka mukaveleye bağlanmış olup 1954 yılında servise girecek olan 16 adet 3 tonluk seyyar vinçlerden 4'ü Mersin, 3'ü İskenderun ve 0,'sı Samsun limanlarına verilerek mütebakisi demiryolu şebekesinde ihtiyaç hâsıl olan mahallerde kullanılacaktır. Yine bu yıl içinde gelecek 4 adet 187'şer beygirlik takma deniz dizel motorları İskenderun limanında hizmete giren saç lâyterlerle monte edilecek ve bu limana ayrıca 3 tonluk 2 adet ekskavatör verilecektir.
İskenderun liman tesislerinin muharrik kuvvetini temin etmek üzere getirtilen 2 adet 250 kilovatlık dizel elektrik kuvvet santrali binası inşa edilmiş ve santral faaliyete geçirilmiştir.
Haydarpaşa, Mersin, İskenderun ve Samsun liman ambarlarının tahmil ve tahliye işlerini kolaylaştırma ve mekanik cihazların faaliyetini temin için büyük stok sahaları ve ambar zeminlerinin betonlanma işlerinin mühim bir kısmı bitmiş olup bu işler 1954 yılının ilk aylarında tamamlanacaktır.
Haydarpaşa Sirkeci arasında lokomotif ve vagon nakliyatında kullanılmak üzere 1 feribot mubayaası 5cin eksiltme ilân edilmiştir.
Devlet demiryolları işletmesine bağlı liman tesislerinin takviyesi ve rasyonel bir çalışma temini neticesinde 1952 yılının 12 aylık tahmil ve tahliye toplamı 1953 yılının 11 ay içinde Yani bir ay noksan olduğu halde İskenderun limanında 989,000 tondan 1.135.000 tona, Mersinde 346.000 tondan 450.000 tona, Samsunda 317.000 tondan 400,000 tona, yükselmiş bulunmaktadır.
11 Ocak 1954
— Ankara :
Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanlığından tebliğ edilmiştir:
Samsun mebusu Firuz Kesim'in Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu Reisi sıfatıyla Vatan Gazetesine verdiği ve bu gazetenin 8 Ocak 1954 tarihli nüshasında İntişar eden beyanatı, komisyonumuzu ilzam eder mahiyette görülerek aşağıdaki açıklamanın yapılmasına, beyanatı takiben Meclisin açıldığı ilk gün olan 11 Ocak 1954 tarihli bugünkü fevkalâde toplantıda, karar verilmiştir.
1— Beyanatta bahis mevzuu edilen toplantı 1 Aralık 1953 tarihinde yapılmış ve bu toplantıda Türkiye Mısır ticaret anlaşması hakkında müzakereler cereyan etmiştir. Bu arada TürkiyeMısır siyasî münasebetleri hakkında ve gizli bir celsede Dışişleri Vekilinin verdiği izahat dinlenmiştir.
2— Beyanatın bilhassa «Hükümet bundan bir buçuk ay evvel bu çirkin neşriyat üzerine sefirimizi çekmeyi ve başka bir yere tâyine karar vermişti. Yalnız o tarihlerde toplanan Hariciye Encümeni (Maalesef maiız'em olduğu için müzakereyi ifşa edemeyeceğim amma ı şunu yalnız söyleyebilirim: Encümende muhalefete mensup iki güzide şahsiyetin bu neşriyat üzerine sefirimizin çekilmesinin katiyen doğru olamayacağı hususundaki mütalâa ve beyanları üzerine sayın Köprülü de encümen azasının beyanına uyarak sefirimizin bir müddet daha orada kalmasını tensip etmişti. Binaenaleyh bir iki günden beri hariciyemiz aleyhine yapılan neşriyatın katiyen doğru olmadığı kanaatindeyim.»
Kısmında, komisyonumuzun esas itibariyle hükümetin salâhiyeti sahasına giren bir konuda icraya müteallik bir karar telkin ettiği zehabı hâsıl olmaktadır. Teşkilâtı Esasiye Kanununun ve iç tüzüğün sarih hükümleri karşısında böyle bir müdahalenin bahis mevzuu olamayacağı aşikârdır.
3— Komisyon reisinin, reis sıfatıyla vereceği her türlü beyanatını bir komisyon kararma istinat ettirmesi içtüzüğün hükümlerinin icabıdır. Ortada böyle bir karar olmadığına göre, yukarıda zikri geçen beyanatın, ancak, kendi şahsî fikirleri olarak kabul edilmesinin zarurî olacağı kanaatine varılmıştır,
— Ankara :
Göçmenlere Yardım Derneği dördüncü kongre başkanlığı Reisicumhur Celâl Bayar'a aşağıdaki tazim ve saygı telgrafına göndermiştir:
Sayın. Reisicumhur Celâl Bayar
—Ankara
Göçmenlere Yardım Derneği Ankara şubesinin dördüncü kongresi kendi gaye ve maksatlarını her vesile İle destekleyerek himayelerini esirgemeyen yüksek şahsiyetlerine en derin tazim ve saygılarını arz eyler.
Kongre Başkanı Oğuz PELTEK
— Ankara :
Atatürk'ün Anıt Kabri için ağaç hediye edilmesi devam etmektedir.
Bu cümleden olarak İran hükümeti 151 adet muhtelif ağaç, Irak hükümeti 20 adet Musul fıstığı ve Fransa hükümeti ise 300 adet muhtelif ağaç hediye etmiştir.
— Ankara :
Emekliye ayrılmak üzere bulunan İngiltere Büyük Elçisi Sir Knox Helm bu aksam saat 20:50'de İstanbul’a hareket etmiştir.
Büyük elçi garda Büyük Millet Meclisi Reisi adına özel kalem müdürü Bedri Akyüz, Başvekil adına Başvekâlet müsteşarı Ahmet Salih Korur, Protokol Umum Müdürü Tevfik Kâzım Kemahlı, Dışişleri Vekili adına Hususî Kalem Müdürü Sadi Eldem, İçişleri Vekili adına yaverleri Raşit Mater, Dışişleri Vekâleti Müsteşarı Nuri Birgi ile Amerika ve Fransa büyük elçileri ve dostları tarafından uğurlanmıştır.
Büyük elçi hareketinden önce basma aşağıdaki beyanatta bulunmuştur: «Majeste Kraliçenin Hariciye hizmetinden emekliye ayrılmadan Önce Ankara’yı terk ederken, düşüncelerim bu güzel memlekette geçirmiş olduğum on altı mesut yıla doğru geriye dönmektedir.
İstanbul’a ilk vâsıl olduğum 1920 yılının şubatından bu yana bir çok fevkalâde değişiklikler vuku bulmuştur, bunların bir çoğunu bizzat müşahede etmiş olduğumdan iftihar duymaktayım. Henüz «Yenişehir» i olmayan ve Eskişehir’den gelen demiryolu hattının son merhalesi olan ilk kahramanlıklar günlerinin Ankara’sını tahayyül edip bugünkü geniş, muazzam ve gayet faal başkent ile mukayese etmek insanda garip bir his uyandırıyor. Bu bile, Büyük Atatürk'ün dehası ile başlayan ve halefleri tarafından hararetle devam ettirilen ve memleketin her tarafında beliren muhteşem kalkınma ve gelişmelere bakılırsa gölgede bırakılmaktadır. Gerek O'nun, gerek haleflerinin ve gerekse başka bir çok mümtaz şahsiyetlerin iltifatına nail oldum. Bundan dolayı bahtiyar ve son derece mütehassisim. Lady Helm de böyledir ve her ikimiz de samimî teessürle ayrılmaktayız. Fakat aynı zamanda son derece bir haz da duymaktayım. Bu ela, meslek hayatımın sonlarında, bir nesil boyunca gayet yakından tanımış olduğum bir memlekette hükümdarımı temsil etmek gibi büyük şerefe erişmiş olduğumdandır. Bu müddet zarfında Türkiye ile Birleşik Kırallık arasında hâlen mevcut itimat, ittifak ve dostluk münasebetlerinde az çok hissem olduğunu düşünmekten de haz duymaktayım. İnşasına yardım ettiğim yapı sağlam ve devamlı olanlardandır ve Önümüzdeki yıllarda keza meslekî hayatımın yarısını vakfettiğim bu dâvada mütevazı bir rol oynamaya devam edebilecek durumda olmayı gerçekten ümit ediyorum. Bu dâva değerli bir dâva olup her iki memleketin hayatî menfaatlerinin zarurî kıldığına inandığım ve kalben bağlı bulunduğum bir dâvadır.
İşte bundan dolayıdır ki Türkiye'den tekrar ayrılırken esasen hissettiğim keder değil de itimat ve ümittir. İstikbale bizler şekil vereceğiz ve bu hususta bizden bekleneni yapacağımızdan eminim. Lady Helm ve ben Türkiye’ye bir daha dönersek veya dönmezsek, Türkiye her zaman düşüncelerimizi işgal edecektir. Avrupa’nın öteki tarafından neşelerinize ve kederlerinize ortak olacağız ve size ve bütün Türk halkına mesut ve müreffeh tir istikbal temennilerimizi minnet ve takdirlerimizle bırakıyoruz.»
—Ankara :
Göçmenlere Yardım Derneği dördüncü kongre başkanlığı Başvekil Adnan Menderes'e aşağıdaki saygı telgrafını göndermiştir:
Sayın Başvekil Adnan Menderes
—Ankara
Göçmenlere Yardım Derneği Ankara şubesinin dördüncü kongresi göçmen kardeşlerimizi ana yurtta yerleştirmede her türlü tedbirleri almış olan hükümetimizin siz sayın başkanına derin saygılarını arz eyler.
Kongre Başkanı Oğuz PELTEK
— Ankara :
Göçmenlere Yardım Derneği dördüncü kongre başkanlığı Büyük Millet Meclisi Reisi Refik Koraltan'a aşağıdaki saygı telgrafım göndermiştir:
Sayın Refik Koraltan Büyük Millet Meclisi Reisi
— Ankara :
Göçmenlere Yardım Derneği Ankara şubesinin dördüncü kongresi ana yurda iltica eden göçmen kardeşlerimize gösterdiğiniz yakın alâka ve yardımı minnetle anar ve bu vesile ile derin saygılarını arz eyler.
Kongre Başkanı Oğuz PELTEK
— İzmir :
Dört günden beri limanımızda bulunan Halder Amerikan muhribi bugün İzmir’den ayrılmıştır. Gemi mürettebatı şehrimizde bulunduğu müddet zarfında görülecek yerleri gezmiş ve Atatürk Lisesi takımı ile basketbol müsabakası yapmışlardır.
12 Ocak 1954
— Ankara :
Dün Adana’dan Ankara’ya gelen Amerikalı iktisatçı ve muharrir Mr. Max Thornburg, «Türkiye Odalar Birliği» mümessilleriyle görüşmüş ve kendisine Ankara Palasta birlik yönetim kurulu başkanı Üzeyir Avunduk tarafından bir yemek verilmiştir. Bu yemekte Maliye, Ekonomi ve Ticaret Vekilleri, Başvekâlet Müsteşarı, Maliye, Ekonomi ve Ticaret Vekâletleri müsteşarları, Basın Yayın ve Turizm Umum Müdür Vekili, İstanbul, Ankara, İzmir, Ticaret Odalarını temsil eden zevat ve birlik idare heyeti ile umumî kâtiplik ileri gelenleri hazır bulunmuşlardır.
Bu vesile ile «Türkiye Odalar Birliği» Yönetim Kurulu Başkanı Üzeyir Avunduk bir konuşma yaparak ezcümle şunları söylemiştir:
«Bu güzel topluluğumuza vesile olan, mümtaz iktisatçı ve muharrir Mr. Thornburg'u aramızda görmekle hepimizin hususî bir memnunluk duyduğumuz şüphesizdir.
Güzide misafirimiz memleketimizin yabancısı değildir. Bu bakımdan kendilerinin şahsiyeti üzerinde uzun boylu durmayı lüzumsuz addederim.
Misafirimiz, oldukça uzun bir ayrılıktan sonra memleketimize yeniden gelmiş bulunuyorlar. Aradan geçen zaman zarfında bilhassa ziraat, sanayi, bayındırlık sahalarında bir çok yeni hamlelerimiz olmuştur. İktisat politikasında şahsî teşebbüse doğru büyük adımlar atılmıştır.
Kendilerinin şahsî teşebbüse taraftar
bir iktisatçı olduklarını hatırlıyoruz. Bu bakımdan son tetkiklerinde gördüklerini öğrenmek imkânını bulursak minnettar kalacağız.
Türkiye’mizin bu kalkınma hamlesi sırasında yabancı dostlarından da gördüğü yardımlar az değildir. Bunlar arasında dost Amerika'nın maddî ve manevî müzaheretine kıymetli bir yer ayırmış durumdayız. Bu bize yakın memleketin umumî efkârında gittikçe genişleyen dostluk ve işbirliği havasının bu çapta mümtaz temsilcilerini gördükçe, onlara kendimizi daha iyi tanıtmak için elimizden geleni yapmağa çalışıyoruz.
Bugün bu sahada yeni bir imkânla karşı karşıyayız. Değerli Mr. Thornburg bizi anlatacak yeni bir şahit olarak memleketine dönecektir.
Türkiye'nin son gelişmelerini vatandaşlarına onun kaleminden nakledilmiş görmek bizler için misilsiz bir kazanç olacaktır.»
Türkiye Ticaret Odaları, Sanayi Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği idare Heyeti Başkanının nutkuna, misafirimiz Amerikalı tanınmış iktisatçı ve muharrir Mr. Thornburg bir nutukla cevap vermiştir. Türkiyede hiç bir hükümeti, hiç bir müesseseyi ve hiç bir grupu temsilen bulunmadığını söyliyerek söze başlayan Mr. Thornburg sadece gördüklerini mensup olduğu Amerikan milletine bildirmek için memleketimizi ziyarete geldiğini kaydetmiş ve devamla demiştir ki:
«Memleketiniz hakkında, beş sene evvel yaptığım seyahat neticesinde ileri sürdüğüm tenkidiler için Özür dileyecek değilim. Müşahedelerimi ve düşüncelerimi samimî olarak ileri sürmüştüm. Şimdi memleketinizde iki hafta gezdikten, İstanbul, Ankara, Konya, Adana, Tarsus ve Mersin'i gördükten sonra beş sene içinde yapılan azametli işlerin tesiri altında konuşuyorum.
Bilhassa iki nokta dikkat nazarıma ehemmiyetle çarpmıştır. Birincisi: Türkiye’de iki partinin teşekkül etmiş olmasıdır. Bu dünyada iki ana parti, esasına istinat eden üç memleket vardır: Amerika, İngiltere ve Türkiye... Amerika veya İngiltere’de olduğu gibi Türkiye’de de iki partiden birinin iktidarda bulunması ehemmiyetli noktayı teşkil etmez, ehemmiyetli olan cihet böyle iki partinin halk içinden doğarak vücut bulmuş olmasıdır. Bu mevcudiyetleri hiç bir zaman kaybetmemek lâzımdır.
İkinci ehemmiyetli nokta iktisadidir. Türk milletinin en büyük iktisadi kaynağı 22 milyon Tüktür.
Ben diplomat değilim. Diplomat olmadığım için yine beş sene evvelki gibi konuşacağım, hiç bir iddia ileri sürmeden gördüklerimi anlatacağım. Memleketinizi sizlerden daha iyi tanıdığımı iddia etmiyorum. Fakat, beş sene evvel Türkiyeyi ziyaret ettiğim sırada gördüğüm vaziyetle bugünkü vaziyet çok farklıdır. Türkiye köşeyi dönmüştür.
Devlet işletmeleri hususî teşebbüsle muvazene halinde bulunmalıdır. Hususî teşebbüs olmadan memleketin iktisdaiyatı normal bir yolda yürüyemez. Hususî teşebbüs de hiç bir vakit tek başına pâydar olamaz. Hususi teşebbüsün yaşayabilmesi için iki şartın mevcudiyeti lâzımdır. Birinci şart istihlâk maddelerinin istihsalidir. İkinci şart ise müstehlikin, müşterinin mevcudiyetidir.
İstihlâk maddeleri imal etmek için fabrika kurmak çok kolaydır. Fakat aynı zamanda müstehlik kitlelerin hazırlanması, onların iştira kuvvetine sahip olmalarının temini lâzımdır. Bu husus da fabrika kurmak kadar kolay değildir, çok daha uzun zamana mütevakkıftır. 22 milyon Türk müstehlikinin yalnız iştira arzusunda olmaları da kifayet etmez, onların satın alma imkânına da sahip bulunmaları lâzımdır. Fakat en mühim unsur yine bu 22 milyon Türkün mevcudiyetidir. Hükümetin ve hususî teşebbüsün vazifesi bu 22 milyonluk halkı geniş iştira kabiliyetine mâlik insanlar durumuna getirmektir.
Son beş sene içinde yendiğiniz güçlükleri gözönünde tutarak Önünüzdeki güçlükleri ve meseleleri de üç beş yıl içinde yeneceğinize kaniim. Buanlayış ve işbirliğiniz sayesinde halledilemiyecek bir güçlük ve dâva yoktur.»
— İstanbul :
Türkiye Turizm Kurumu tarafından tertip edilmiş bulunan Doğu Akdeniz turistik seferine çıkan Tarsus vapuru bu sabah saat 9'da İstanbul limanına dönmüştür.
450 turistin iştirak ettiği bu seferde Tarsus vapuru Beyrut, İskenderiye ve Larnara limanlarına uğramıştır. Yolcular seyahatten memnun dönmüşlerdir.
— Ankara :
Türkiye Ziraî Donatım Kurumu 1954 yılı iş programını çiftçiyi bol mahsul alacak şekilde ^modern ziraat aletleriyle teçhiz etmek ve hükümetin tarım politikasını süratle tahakkuk ettirmek gayesiyle ihtiyaçlara ve bölgelerin ziraî hususiyetlerine de ayrıca önem vererek, hazırlamış bulunmaktadır.
Köylünün makineli ziraatte kaydetmiş olduğu terakki hamlelerini hızlandırmak amaciyle 2188 adet traktörün ve buna mütenazır ekipmanların ithaline iş programında yer verilmiştir.
Hububat istihsalinde hasat alet ve makinelerinin büyük önemini takdir eden bu müessese, 14.654.500 lira tutarında 1205 adet biçerdöver ve 600 adet ot tırmığı ki ceman 1805 adet hasat alet ve makinesinin çiftçiye intikalini programına almış bulunmaktadır.
1954 yılında 2.927.617 liralık kimyevi gübrenin çiftçiye tevzii, programın hususiyetlerinden birini teşkil etmektedir.
Kurum, küçük ziraî işletmelerin inkişafına yardım etmeyi de ihmal etmeyerek, kendisine bağlı Adapazarı Ziraat Alet ve Makineleri Fabrikaları Müessesesinde 12.500 adet hayvan pulluğu, 1.000 adet tınaz savurma makinesi, 3.900 adet atlı araba, 6.000 adet arı kovanı imal ettirmeyi derpiş etmektedir.
Tarım Vekâletinin küçük ziraî ekipmanlar ve ekipmanlardan faydalanma projesi gereğince 3.624.322 liralık ziraat âletinin küçük çiftçiye intikalini programın ehemmiyetli mevzuları arasındadır.
Bu yıl ziraî mücadelede müstahsile faydalı olmak bakımından 2.897.500 liralık mücadele İlâcı ile 413.300 liralık mücadele aletinin müstahsile intikali düşünülmektedir.
Bu suretle, 1954 yılında Türkiye Ziraî Donatım Kurumu çiftçi ve müstahsilin yararına olarak 72,876,348 liralık emtiayı memleketin muhtelif bölgelerinde mevcut ihtiyaç sahibi çiftçiye intikal ettirmeyi programlaştirmıştır.
Çiftçi eline geçmiş ziraat âlet ve makinelerinin daha uzun müddet istihsale yardım etmesi için mevcut yedek parça stokuna ilâveten 7.825.000 liralık daha yedek parça ithali düşünülmektedir.
Kurum ayrıca, memleketin muhtelif bölgelerinde beliren ihtiyaç ve inkişafları da gözönünde tutarak mevcutlara ilâveten 11 vilâyet veya kaza merkezinde birer ajans tesisini programlaştırmış bulunmaktadır.
Yeniden ihdas edilecek satış teşkilâtı ve temsilciliklerle birlikte kurumun memleketin her köşesinde faaliyette bulunan 13 şube müdürlüğü (56) ajans ve 190) temsilciliği mevcut olmuş bulunacaktır.
Kurum, bundan başka azot sanayiinin kuruluşuna da iştirak ederek memleket sanayiinin tesisinde yapıcı bir unsur olarak çalışacaktır.
Kurumun inkişaf seyriyle mütenasip olarak tamir ve bakım mevzuu üzerinde dana geniş tesisler vücude getirmek zarureti karşısında, hali faaliyette bulunan (10? sabit tamirhane, (6) seyyar tamirhane, (26) bakım arabasına ilâve olarak (7) sabit, (12) seyyar tamirhane faaliyete geçirilecek ve ayrıca (39) seyyar bakım ekipi hizmete konulacaktır.
Süper fosfat gübresi imal etmek üzere İskenderunda kurulan Gübre Fabrikaları Türk Anonim Ortaklığına Ziraî Donatını Kurumu da iştirak etmiştir.
Şimdilik senede 100,000 ton üzerinden çalışması mukarrer bulunan ve ilk istihsale şubat ayı ortalarında başlıya cak olan bu fabrikaların gübreleri bütün yurtta Ziraî Donatım Kurumu eli ile satılacak ve çiftçimizin süperfosfat gübresi ihtiyacı tamamen dahilî istihsal ile karşılanmış bulunacaktır.
Adapazarı fabrikasında Ege bölgesi intiyacmı karşılayacak yeni tip bir pulluk ile lâstik tekerlekli çiftlik arabası imali de programa alınmıştır.
13Ocak 1954
— Ankara ;
Haber aldığımıza göre, Pakistandan Anıt Kabre 150 adet çınar fidanı gönderilmiştir. Fidanlar, Pakistan büyük elçilik maslahatgüzarı Doktor Reyyazıl Hasan tarafından Anıt Kabir idaresine teslim edilmiştir.
14Ocak 1954
— İzmir :
Tanınmış Fransız yazarlarından Mr Juies Roy, bugün saat IS'de Küçük Kulüp salonunda, «Saint Exupery. harb pilotu» mevzuunda bir konferans vermiştir.
Fransız Başkonsolosu M. Jean Darchem teşebbüsü ile verilen bu konferans, davetliler tarafından büyük bir ilgi ile takip edilmiştir.
— Ankara: . .
Evvelce tekarrür ettirilmiş olduğu veçhile Amerika Cumhurbaşkanının resmî dâvetine icabet etmek üzere bu akşam Ankaradan ayrılan sayın Reisicumhurumuz, refikaları Bayan Bayar ile birlikte 18 Ocak Pazartesi günü sabah saat 10'da uçakla İstanbuldan hareketle aynı gün İngilterede Hurn hava meydanına vâsıl olacak
— İstanbul:
Uzun zamandanberi Büyük Britanyanın Türkiye Büyük elçiliği vazifesini ifa etmekte olan Sir Knox Helm. yakında emekliye ayrılacağından bugün saat 12 de Ankara vapuriyle İstanbuldan ayrılmıştır.
Knox rıhtımda, Vali ve Belediye Beisi Ord. Prof. Gökay, İngiliz başkonsolosu ve konsolosluk erkânı, ataşenaval eski başvekillerden Rauf Orbay ve şahsî dostları tarafından uğur Janmıştır.
Büyük Elçinin zevcesine, bayan Menderes ve Bayan GÖkay adına İstanbul Olgunlaşma ve Çinicilik enstitüleri tarafından hazırlanmış hediyeler ve buketler takdim edilmiştir.
Sir Kncx Helm, Vali Gökaydan, Reisicumhura ve Başvekile sevgi selâm ve hürmetlerinin iblâğını rica ile gazetecilere, memleketimizden büyük bir Türk dostu olarak ayrıldığını söylemiş: burada bulunduğu senelerde hükûetten ve halkımızdan görmüş olduyüksek sevgi ve alâkaya bilhassakkür ettiğini belirtmiştir.
16 Ocak 1954
—İstanbul:
Reisicumhur Celâl Bayar bu sabah Yüksek Ekonomi ve Ticaret Okulunun 1 nci kuruluş yıldönümü münasebetiyle okula vaki ziyaretlerinde talebe içten gelen sevgi tezahürleri aranda bir konuşma yaparak şunları ylemişlerdir:
Sevimli arkadaşınızın namınıza da üzerine kürsüye çıkarken zihnime , takılan bir meseleyi halle çalışıyordum. Sizlere nasıl hitap edecektim.. Biz yaşlı insanlar eskiden muhtelif cemiyetlerde ve umumi yerlerde söze '" Tiuhterem efendiler» diye baslardık, çünkü o zaman toplantılarda hanım bulunmazlardı. Bir gün ben de bu yatla yalnız erkeklere hitap ettim, tklı olarak bir hanım dinleyicinin azma uğradım. Bugün de ayni hataya düşmemeğe çalıştım. Bu intiba altında söze başlıyorum.
Muhterem hanımlar ve baylar,
72 senelik şerefli bir maziyi arkasında bırakan okulunuzun bu mesut gününde ardanızda bulunmaktan duyduğum zevk pek büyüktür. Büyük Atatürk, bilirsiniz, «hayatta en hakikî mürşit ilimdir» demiştir. Diğer taraftan bence hayata intibak etmiyen bir ilmin de değeri yoktur. İktisat ilmi, bugünkü muhtelif ilimler arasında en geç ele alman bir ilim olmuştur. Halbuki hayatla en fazla irtibatı olan bir ilimdir. Bu bakımdan iktisat ilmine hepsinden evvel lâyik olduğu kıymeti vermek icabeder. Çünkü 'bu sahada biz diğer memleketlere nazaran çok daha gerideyiz. Atatürk gibi hayatı zaferlerle dolu olan bütün büyük askerleri, eserlerini tetkik ediniz, bunlar arasında göreceksiniz ki, Atamız kadar iktisat ilmine ve iktisadî gelişmeye lâyik olduğu kıymeti veren bir kumandan yoktur.
Eğer şu anda hâtıram beni aldatmıyorsa o, «kılıç kullanan kol çabuk yorulur, halbuki sapan kuîıanan kol daima işler» derdi. Bu bir hakikatin en güzel şekilde ifadesidir. Oysa ki şimdi biz sapan ve kılıç devrini çok gerilerde bırakmış ve atom devrine girmiş bulunmaktayız. Bu bakımdan iktisadî sistemi sağlam bir millî bünyeye malik olmıyan devletler memleket müdafaasından mahrumdurlar. Bugün bütün devletlerin siyasetlerinde iktisadî meseleler birinci derecede ehemmiyet kazanır. Bunun için bütün devletler iktisadî durumlarını cihanşümul bir hale getirmeğe çalışırlar.
Millî iktisada biz de her şeyden evvel önem ve kıymet vermek zorundayız. İktisadi durumumuzu ileri ve modern usullerle idare edecek elemanlar yetiştirmeğe mecburuz. Bunu sizlerle gerçekleştireceğiz.
Bizim hanımlarımız cumhuriyet devrine kadar müstehlik durumda idiler. Kadınını hayata iştirak ettirmiyen milletler medenî cemiyet kuramazlar Böyle bir millet yarı yarıya mefluç demektir. Türk milleti bugün bu merhaleyi de aşmış durumdadır. Diğer taraftan Türk mîlleti en az diğer milletler kadar istidat ve liyakat sahibidir. Lâyik olduğumuz mevkii şüphe yek ki bu sahada da alacağız. Nitekim iş hayatımız gün geçtikçe genişlemektedir. Sizin hayatta muvaffak olmanız için biz devlet adamları elimizdeki her türlü imkânları sizlere vermeğe hazırız. Sizlerin elinde bu memleketin yükseleceğine inanıyoruz. Biz yaşlılar hayatımızın son yıllarını yaşıyoruz. Tek emelimiz bu vatanı sizin çok ahlâklı ve sağlam ellerinize tertemiz teslim etmektir. Bu yönden de müsterihim. Çünkü gençlerimiz Türk milleti için hayırlı olmak yolundadır.»
Reisicumhurumuzun bu hitabesi salonu dolduran talebelerin sürekli alkışları ve sevgi tezahürlerine vesile olmuştur.
Reisicumhurumuzun konuşmalarını müteakip Öğrenciler İstanbul Vali ve Belediye Reisi Prof. Gökaym bir konuşma yapmasını istemişler ve öğrencilerin gösterdiği bu ısrarlı isteği Reisicumhurumuz da arzu ettikleri için Prof. Gökay kürsüye gelmiş ve:
«Atatürkün hayatta en yakın arkadaşı ve büyük Atamızın ebediyete kavuşurken memleket idaresini emanet ettiği ve gözlerini kapadığı dakikada yanında bulunmak mazhariyetine erişmiş olan sayın Reisicumhurumuzdan Atamızın iktisadî gelişmeler üzerindeki güzel vecizelerini dinledikten sonra beni konuşmaktan mazur görmenizi rica ederim. Türk türesi bunu âmirdir. Ben sizin sadık bir işçinizim ve daima aranızdayım. Diğer bir fırsatta konuşurum» demiştir.
— İstanbul :
194S de 20. asır vakfı namına, Türkiyede dört ay kalarak sosyal ve ekonomik durumumuz hakkında bir rapor hazırlamış olan Max Thornburg beş senedenberi kaydedilen terakkileri tesbit etmek üzere tekrar memleketimize gelmiştir.
Thornburg bugün saat 18.30 da İstanbul Gazeteciler Cemiyetinde bir basın toplantısı yaparak, müşahedeleri ni muhtelif misallerle izah etmiştir.
«Tetkiklerime esas olmak üzere memleketin muhtelif kısımlarını dolaştım. Konya, Adana ve Kayseri şehirleri büyük bir terakki yapmışlar, buralarını ilk seyahatimden çok farklı buldum.
Bilhassa Konya civarında o kadar çok îabrika gördüm ki ömrümde hiç bir zaman ve hiç bir yerde bu kadar çok fabrüfca görmedimdi.
Fakat bence asıl mühim olan nokta bu fabrikalar değil, buraya para yatıranlar ve yatırılan paradır. 1948 de de Türkiyede anlamadığım bir sebepten harekete geçmiyen bir kapitalin mevcut olduğunu biliyordum.
Şimdi bu fabrikaların kuruluşunda rol oynayan paranın menşeini araştırdım. Gördüm ki bu krediyle temin edilmiş olmayıp müteşebbislerin kendi paralarıdır.
Adanada 20 iş adamının hazır bulunduğu bir toplantıda «neden şimdi paralarını bu işlere yatırdıklarını» sordum. Çünkü artık hükümete itimatları olduğunu söylediler. «Gelecek seçimler neticesinde başka bir partinin iktidara gelebileceğini düşünmüyor musunuz?» dedim. Güldüler, zira aralarında bir de Ç.H.P. li varmış. O zaman anladım ki bahsettikleri itimat bir Demokrat Partilinin parti hükümetine gösterdiği itimat değil, bir iş adamının hükümete gösterdiği itimattır.
Yine Adanada daha yeni yapılan bir fabrika yanmış. Hükümet ve iş adamları, sahibine «acaba yardıma ihtiyacın var mı?» diye sormuşlar. «Hayır param var, mezara götürecek değilim ya yeni bir fabrika daha yaparım» diye cevap vermiş. Bu ruha Amerikadan sonra ilk defa olarak Türkiyede rastlamış bulunuyorum.
İş adamlarına hangi işlere para yatırdıklarını sordum. Memlekette o kadar çok talip ve o kadar çok iş var ki dediler.
Fabrikalardan daha mühim bir mevzu, müstehliki tetkik etmek istedim. Gezdiğim bir çok köylerde gördüm ki köylü ayağına iyi ayakkabı, sırtına iyi elbise giymekte, tavuğunu, yumurtasını hattâ meyvasmı kendi yemektedir Daha hiçbir Orta Şark memleketi bu seviyeye ulaşmamıştır.
Bütün Bakanlıklar ve Bankalar benim için istatistikler hazırlamışlardı. Bunları tetkik etmeden teknik mevzularda (malî, iktisadî) Ur şey söyliyemem, fakat şurasını kat'iyetle ifade edebilirim ki Türkiyede bugün hiç bir suretle bir enflâsyon ihtimali mevzubahis olamaz.
Bu seyahatim esnasında yaptığım müşahedelerin en mühimmi ve bütün diğer değişikliklerin sebebi, çok parti sisteminin Türkiyede yerleşmiş ve demokrasi ruh ve anlayışının olgunlaşmış olması keyfiyetidir.
—Isparta :
İsparta Gülcüler Kooperatifinin fevkalâde toplantısında verilen karar üzerine Fransaya giden Vali Mustafa Bağrıacıkla, İsparta mebuslarından Kemal Demiralay Pariste (S.I.P.A.) parfümeri müessesesi ile bir mukavele akdetmişlerdir. Bu mukaveleye göre, (S.I.P.A.) şehrimizdeki gülyağı ve konkret fabrikasını 20 günde 350 bin kilo gül çiçeğini işleyebilecek şekilde tevsi edecek ve kooperatife yüzde 50 kâr verecektir. Fabrika, çiçeğin kilosunu da 100 franktan alacaktır. Ayrıca 15 senede amorti edilecek olan yeni tesisler, bilâhare kooperatife devsolunacaktır.
Bu suretle İsparta gülculüğünun istikbali 15 sene müddetle garantiye alınmış bulunmaktadır. Şimdi bütün gülcüler ve îspartalılar sevinç içindedirler.
—Ankara :
Ankara Türk ocağı merkezi bugün saat 15.30 da merkez binasında yapılan bir törenle açılmıştır. Törende Büyük Millet Meclisi Reisi Refik Koraltan, Başvekil Adnan Menderes, Vekiller, mebuslar, Başvekâlet müsteşarı Ahmet Salih Korur, belediye Reisi Atıf Benderlioğlu, profesörler ve üniversite gençleri ile basın mensupları, ocaklılar ve çok kalabalık bir davetli kütlesi hazır bulunmuştur. Merasime İstiklâl Marşı ile başlanmış ve müteakiben Ankara Türk ocağı reisi profesör doktor N. Şakir Dirisu bir konuşma yaparak ezcümle demiştir ki:
«Muhterem misafirlerimiz, aziz ocaklılar,
Bugün huzurunuzda Ankara Türk ocağını bu güzel binasında tekrar açıyoruz. Bu açjlışla duyduğumuz bahtiyarlık sonsuzdur. Bu mesut anda aziz Atatürkün huzurunda bir dakikalık saygı duruşu rica edeceğim.
Aziz Atatürkün huzurunda yapılan saygı duruşundan sonra hatip sözlerine devamla demiştir ki:
«Büyük Fransa ihtilâli dünyada iki büyük ideolojinin dogmasına sebep oldu.
1—Demokrasi,
2—Milliyetçilik prensibi.
Bunlardan milliyetçilik prensibi Avrupa camiasında iki türlü tesir yaptı. Bunlardan birincisi dağınık bir halde bulunan ayni milletleri birleştirmeğe yaradı. Bunun en canlı misali Almanya ve İtalya birliğidir. İkinci tesir birincisinin zıddına olarak milletleri biribirinden ayırdı. Bunun en büyük misali de Avusturya Macaristan imparatorluğu ile Osmanlı İmparatorluğudur. Bu tesirle Avrupa Türkiyesinde bulunan milletler bu milliyetçilik cereyanının tesiri altında istiklâllerini elde ettiler. Osmanlı imparatorluğu içinde asıl hâkim unsur olduğu halde o zamana kadar daima ihmal edilmiş olan Türk milleti bu vaziyette mukadderatı ile başbaşa kaldı. Kendisini kurtarabilmesi için zamanın icaplarına göre yeni bir ideolojiye sahip olması lüzumu belirdi.. Bu ideoloji Türkiyede Türkçülük cereyanı halinde kendini gösterdi. Bunu ilk hisseden üniversite ve yüksek tahsil gençleri oldu. Bunun da önderliğini tıbbiyeliler yaptı. Tıbbiyeli gençlerde Türk millî şuurunu uyandıran âmil onlarla ayni çatı altında çalışan diğer anasırın kendi milliyetlerini hissetmeleri ve bununla öğünmeleri olmuştur. Bu hâdiseler Türk talebeleri içinde bazan tahammül edilmez hal alıyordu. Millî hisleri zedelenen Türk tıbbiyelilerinin ıstırabı sonsuzdu. İşte bu ıstırap Türk çocuklarını birleştirdi. İlk defa gizli olarak Karacaahmet mezarlığının servileri altında toplanıp dertleşen bu gençler faaliyete geçtiler ve 1911 yılında Türk ocağı adiyle bir cemiyet kurdular. Türk milliyetçiliğinin ilk resmî çalışması bu suretle ilân edildi. Türk ocağında başta Ziya Gökalp olmak üzere diğer kıymetli mütefekkirler Türk milliyetçiliğinin ilmî esaslarını kurarak çalışmalarına hız verdiler. Bu çalışmaların neticesi birinci umumî harpte ve harpten sonra millî iman halinde kendini gösterdi. İstanbul mitingleri bunun en canlı misalidir. Türk ocağı milletimizin bir türlü kendini kurtaramadığı geri fikirlerin bütün devlet teşkilâtında hâkim olduğu zamanlarda bu vazifesini başarmağa çalışmış ve Türk münevverlerine hür düşünmeyi ve söylemeyi telkin ederek Türk inkılâbının esaslarını ruhlarda yaşatmağa muvaffak olmuştur. Türk kızının ilk sahneye çıktığı yer Türk ocağıdır. Atatürk’ün yüksek dehası ile Osmanlı imparatorluğu tasfiye edilerek yalnız Türklerin vatanı olan hür Türkiye kurulduktan sonra ocağın asıl mühim işi başladı. Türk kültürünün gelişmesi, bütün Türk vatandaşlarının ruhunda bunun yaşatılması zarurî idi. Bu sebeple Türk ocağı faaliyetine büyük bir hız verdi ve yurdumuzda 262 Türk ocağı açıldı.
23 yıl sonra bugün açılışını kutladığımız bu ocak siyasî kanaatleri ne olursa olsun yalnız millet hizmetinde çalışan ve şahsî arzu ve ihtiraslarını yenmesini bilen hakikî inkılâpçı ve idealist millet âşıklarının yuvası olarak Türk milletinin iyiliğine yükselmesine çalışmak arzusunda bulunan her Türk vatandaşına açıktır. Türk ocağı memleketimize zararlı olan bütün muzır ideolojilere karşı kuvvetli bir kale olarak kalacaktır. Bu metin kale yurdumuzda bir tek Türk kalıncaya kadar paydar olacak ve ocağımız ebediyen sönmiyecektir.»
N. Şakir Dirisu'nun konuşmasından sonra kürsüye gelen Türk ocakları merkez umumî heyeti reisi Manisa mebusu Hamdullah Suphi Tanrıöver de sık sık alkışlarla kesilen veciz bir konuşma yapmıştır.
Hatip bu konuşmasında Türk ocakla rının ilk kuruluş anından şimdiye kadar geçirmiş olduğu tarihî tekâmülü hatıralarını da katarak izah ettikten sonra bazı cereyanlarla bir müddet için kapatılmak suretiyle faaliyetine ara vermiş olan bu müessesenin günümüzde tekrar canlanmış olduğunu belirtmiş ve gerek bu hususta yardımlarını esirgememiş ve gerek eski Halkevi binasını bütün eşyalarüe birlikte bu hayırlı teşekküle vermiş olan başta Başvekil Adnan Menderes olmak üzere hükümete teşekkürlerini bildirmiştir.
Hamdullah Suphi Tanrıöverin bu konuşmasından sonra Dr. Recai Özdil idaresindeki Türk ocağı ileri saz teşkilâtı hazır bulunanlara zengin programlı bir konser vermiştir.
Daha sonra Ankara kulübü efeleri ile Halil Oğultürk idaresindeki ekipler tarafından milli danslar, Bergamadan gelen Hasan Çakırefe tarafından da Bergama oyunları oynanmıştır.
Bu gösteriler davetliler tarafından alâka ile takip edilmiş ve tören geç vakte kadar samimî bir hava içerisinde cereyan etmiştir.
Meclis Reisi Refik Koraltan ve Başvekil Adnan Menderes ile beraberindeki Vekillerin toplantıdan ayrılışları gelişlerinde olduğu gibi salonu doldurmuş olan davetlilerin büyük sevgi tezahürlerine vesile olmuştur.
17 Ocak 1954
— İstanbul :
Reisicumhur Celâl Bayar, Orgeneral Şükrü Kanatlının vefatından duyduğu derin teessürü iblâğ etmesi ve tâziyetlerinin bildirilmesi için bugün baş yaver Kurmay Yarbay Nurettin Fuat Alpkartalı merhumun ailesi nezdine göndermiştir.
Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Şükrü Kanatlının bugün yapılan cenaze merasiminde Reisicumhur Celâl Bayar adına başyaver Kurmay Yarbay Nurettin Fuat Alpkartal iştirak etmiştir.
—İstanbul:
Tanınmış ediplerimizden İsmail Habip Sevük bu sabah saat 7.15 te anî bir kalb kriziyle hayata gözlerini yummuştur.
İsmail Habip Sevük, 1592 yılında Edremitte doğmuştur.
1914 te Kastamonu lisesi edebiyat hocalığı ile ikinci müdürlüğünde bulunmuş, millî mücadele yıllarının başında Balıkesirde, lİzmire doğru) Kastamonuda (Açık Söz) gazetelerinin başyazarlığını yapmış, sonra Ankara lisesi edebiyat öğretmeni olarak orada çıkan (Yeni Gün) de yazılar yazmıştır.
Atatürkün seyahatlerinden bir çoğunda beraber bulunmuştur. Üç yıl Edirnede Milli Eğitim Müdürlüğü, Antalya ve Ankarada Maarif Eminllkleri yapmıştır. Maarif Eminliği kaldırılınca Galatasaray lisesi edebiyat öğretmenliğine tayin edilmiş ve B.M.M. nin yedinci devresinde mebus seçilmiştir. İsmail Habip Sevük 50 den fazla eser ya2inıs, memleketimize binlerce öğretmen yetiştirmiştir.
İsmail Habip Sevük'ün cenazesi yarın saat 10 da Taksimde Mete caddesindeki 40 sayılı Hatay apartmanından alınarak Beyazit camiine götürülecek ve burada kılınacak cenaze namazından sonra Merkezefendi mezarlığındaki aile kabristanına defnedilecektir.
—İstanbul :
15 Ocak 1954 günü saat 18.05 te hakkın rahmetine kavuşan Kara Kuvvetleri "Kumandanı Orgeneral Şükrü Kanatlı bugün askerî merasimle ebedî istirahatgâhlarına tevdi edilmiştir.
Sabah saat 10.30 a kadar Taksimdeki evine Cumhurbaşkanı adına başyaver Nurettin Fuat Alkpartal, Başvekil ve M. 3. Vekâleti adına M. S. V., Kenan Yılmaz, mebuslar, İstanbul Valisi Prof. Gökay, K.K.K.V. Orgeneral Nurettin Baransel, Deniz K.K, Oramiral Sadık Altmcan, eski başvekillerden Rauf Orbay, eski Erkânı Harbiyei Umumiye Reisi Em, Org. Kâzım Orbay, Em. Org. Muharrem Mazlum İskora, 2. Or. Mf. Org. Abdülkadir Seven, M.S. yüksek konseyi genel sekreteri Korg. Nazmi Ataç, Hr. Ak. K. Korg. Fehmi Türesel, Erkânı Harbiyei Umumiye Riyaseti adına Korg. Yakup Gürkaynak, K. K. adına Korg. Yusuf Adil Egeli, J. II. K. adına Korg. Tahsin Çelebican, İstanbul K. Korg. Necati Tacan, 3. Kor. K. Korg. Fazıl Bilge, Hv. K. adına tümgeneral Sabrı Göknar, İstanbul ve civarında bulunan tekmil generaller, üstsubaylar ve subaylar, Amerika, Hindistan, İngiltere, Irak. Mısır, Pakistan, Yugoslav ve Yunanistan askeri ataşeleri, Amerikalı subaylar, muhtelif birlik ve cemiyetler, siyasi partiler, basın mümessilleri, Hataylılar, dost ve akrabaları, bayan Kanatlıya taziyede bulunmuşlardır.
Saat 10.30 da Türk bayrağına sarılmış tabutu subaylar, erler ve Hataylı gençler tarafından evinden alınarak top arabasına yerleştirilmiştir. Top arabasının Önünde ve şehit Muhtar bey caddesinde merasim kıtası, sancağı ile beraber bir piyade alayı, süvari, jandarma, deniz bölükleri, polis müfrezesi ile kara, deniz, jandarma ve şehir bandoları yerlerini almışlardı.
Bir üst subay tarafından taşınmakta elan merhum orgeneralin istiklâl madalyasını, Cumhurbaşkanı, Başvekil, tekmil Vekâletler Erkânı Harbiyei Umumiye Riyaseti, kara, hava, deniz kuvvetleri, ordu müfettişlikleri, askerî birlikler, vilâyet, siyasi partiler, üniversiteler, Hataylılar, gazeteciler, kordiplomatik İstanbul ve Ankara valileri, orgeneral Baransel, merhumun ailesi, çocukları ve birçok müesseselerle dostları tarafından gönderilen yüzlerce çelenk takip ediyordu.
Tabutu taşıyan top arabasını merhum orgeneralin eşi, kızı, oğlu ablaları ve akrabaları takip ediyor, bunlardan sonra da protokol sırası ile adları yukarıda zikredilen vekiller, mebuslar, sivil ve askeri erkân, muhtelif temsilciler ve çok kalabalık bir cemaat ilerliyordu.
Harbiyede, eski harp okulu olan 1. ordu müfettişliği ve Atatürk heykeli önünde alay bir dakika durmuş ve okunan fatihayı müteakip tekrar yürüyüşe geçilerek saat tam 12 de Şişli camiine varılmıştır.
Öğle namazını müteakip burada kalınan cenaze namazından sonra tabut yine subaylar, erler ve gençler taralından otomobile nakledilmiş ve cenaze alayı da keza otobüs ve otomobillere binilerek Zincirlikuyudaki asri mezarlığa gidilmiştir.
Orada daha evvel hazırlanan mezarın başında yapılan dini merasimi müteakip, Türk ordusu kara kuvvetleri kumandanı Orgeneral Şükrü Kanatlının fanî vücudu ebedi istirahatgâhma tevdi edilmiştir.
18 Ocak 1954
—İstanbul :
İsviçredeki Migros teşkilâtının müessisi Senatör Gattîieb Duttueiler dün sabah şehrimize gelmiş ve bugün saat 15,30 da Vali ve Belediye reisini makamında ziyaret etmiştir.
Vali ve Belediye Reisi Prof. Gökaya kurduğu teşkilâtlar hakkında izahat veren İsviçreli Senatör izahatı arasında ezcümle demiştir ki:
«Bu gibi teşkilâtlar ekonomik bir organizasyon oldukları kadar ayni zamanda psikolojik bir teşkilâttırlar. İstanbul Vali ve Belediye Reisinin bir psikolog oluşu bizim için şehrinizde kuracağımız teşkilât hükümet tarafından desteklenecek, fakat müstakil olarak idare edilecektir.
Halkla işbirliği yapacak olan teşkilât halk lehine rekabeti temin edecektir. Yaptığınız tanzim satışları çok yerindedir. Ankarada alâkalılarla yapacağım temaslardan sonra dönüşümde size çalışmamızın ana hatları hakkında geniş izahat vereceğim.
Yarın akşam Ankaraya gidecek olan ucuzluk kralı gündüz şehrimizin tarihî yerlerini gezecektir.
—İstanbul :
Bir müddetten beri memleketimizde bulunan ve birkaç gün Önce Ankara'dan şehrimize gelen Amerikalı tanınmış iktisatçı Max Thornburg. bugün öğleden sonra saat 17 de uçakla Londraya müteveccihen hareket etmiştir. Yeşilköy hava alanında İstanbul Valisi adına hususî kalem müdürü Nabi Up tarafından uğurlanan Max Thornburg'un eşine şehir adına bir buket verilmiştir.
Mr. Thornburg, Vali ve Belediye Reisi Prof. Gökaya gönderdiği bir mektupta., kendisine şehrimizde gösterilen alâka ve nezaketten dolayı teşekkürlerini bildirmiştir.
—İstanbul :
Uzuvları takılmak üzere Tokyodan Amerikaya tedavi için gönderilen er Ali Yazıcı, Salih Pıharcı, Vahit Keser ve Ahmet İnceden .uititeşekkil Kore gazi kafilesi bu sabah saat 9 da Hollanda uçağiyle şehrimize gelmişlerdir.
Hava alanında İstanbul Komutanlığı
tarafından karşılanmışlardır.
—Ankara :
Milletlerarası Talebe Federasyonu 4 üncü konferansı münasebetiyle memleketimize gelmiş olan Yugoslav talebe federasyonu temsilcilerinden 6 kişilik bir grup bu sabahki ekspresle îstanbuldan şehrimize gelmiştir.
Yugoslav talebe federasyonu temsilcileri Ankarada iki gün kalacak ve bu arada Millî Eğitim Vekilini, Üniversteyi, Atatürk müzesini ve Büyük Millet Meclisini ziyaret edeceklerdir.
Yugoslavyalı talebeler buradaki temaslarını müteakip İzmire gideceklerdir.
—Ankara :
1939 senesinde ingiliz ve Fransız hükümetleriyle aktedilmiş olan 25 milyon sterlinlik teslihat kredilerine mahsuben Fransız hükümeti tarafından teslim edilen malzemeden mütevellit borcun tam ve nihaî olarak tasfiyesi hususunda bugün Maliye Vekâletinde saat 11.30 da Maliye Vekili Hasan Polatkan ile Fransız Büyük Elçisi ekselans J. Tarbe de Saint Hardouin arasında bir anlaşma imzalanmıştır.
— Ankara :
Palsistanın kurucusu M. Ali Cinnahm doğum günü münasebetiyle bugün öğleden sonra Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi konferans salonunda bir toplantı yapılmıştır.
Toplantıda söz alan Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Hüseyin Cahit Oğuzoğîu, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Bekanı Prof. Akdes Nimet Kurad ile Pakistan. maslahatgüzarı Riyazul Hasan birer konuşma yaparak merhumun hayatından, başardığı işlerden ve şahsiyetinden bahsetmişlerdir.
—İstanbul :
M. S. V. İstanbul Temsil Bürosundan bildirilmiştir:
Nikolayos Pclomidi isimli ve buğday yüklü bir Yunan gemisi bu sabah saat altıda Kilyosun batı sahilinde bulunan Moloz mevkiinde karaya oturmuştur.
Geminin kurtarılması için 248 inci piyade alayına mensup birlikler çalışmaya başlamıştır.
—Ankara :
11 .Ceketimizin ana dâvalarından birini teşkil eden ve çok geniş bir sahaya yayılmış bulunan su işleri faaliyetinin maksat ve gayeye en uygun bir şekilde yürütülmesi ve bu işlerin yurdumuzda servet ve refahın, sıhhat ve huzurun temini yolunda bahşedeceği faydaların en salim ve seri bir şekilde tahakkukunu temin için gerekli tedbirleri almak ve buna göre gelecek senenin mesai programını tesbit etmek üzere her sene olduğu gibi Bayındırlık Vekâletince, yurdun muhtelif bölgelerindeki su işleri müdürleri Ankaraya davet edilmiş ve bugün Bayındırlık Vekâleti konferans salonunda toplanmışlardır.
Mebuslar, bayındırlık erkânı, su işleri şube müdürleri ve su işleri reisliği teşkilâtının hazır bulunduğu toplantıyı Bayındırlık Vekili Kemal Zeytinoğlu şu konuşmasiyle açmıştır :
«Çok muhterem arkadaşlarım,
Toplantınızı, vilâyetlerden gelen kıymetli arkadaşlarıma hoş geldiniz diyerek açıyorum.
Bu toplantılar, her sene olduğu gibi, yapacağımız muhtelif müzakerelerle bilhassa muhit merkez münasebetlerini sağlama, meselelerimizi açık olarak ortaya dökerek münakaşalar yapma ve kıymetli fikirlerinizi istihsal etme gayelerinin tahakkukunu sağlıyacaktır. Bu toplantının mühim bir gayeside su işleri reisliğine devlet su işleri teşkilâtı ile verdiğimiz yeni veçhe ve bu yeni şekil üzerindeki çalışmalarımızın ne yolda olacağını, daha elâstikî salaâhiyetlerle teçhiz edilen Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü olarak işlerimizi ne yolda yürüteceğimizi tesbit etmektir.
Bu toplantılarınızı bizzat takip ederek bunlardan faydalanmak arzusundayım.
Yeni çalışmalarınızla önümüzdeki yıllarda, evvelki yıllardan çok daha parlak muvaffakiyetler kazanacağımıza inanarak toplantılarınızın başarılı olmasını temenni eder, hepinizi hürmetle, muhabbetle selâmlarım.»
Bayındırlık Vekilinin. konuşmasını müteakip su işleri reisi Hikmet Turat kürsüye gelerek izahat vermiştir.
Su işleri Reisi Türkiyede su işlerinin tarihçesini anlatmış, cumhuriyet devri ile yurtta su işlerinin teessüs ve inkişaf etmeğe başladığını zikrettikten sonra bu devrede su işlerinin şimdiye kadar teşkilât ve faaliyet bakımından geçirdiği safhaları izah etmiştir. Hatip, 1948 senesinde 13.744.000 lira olan su işleri tahsisatının 1953 yılında 31.497.000 lirayı, bulduğu ve 1954 senesi içinde 93.000.000 lira teklif edilmiş olduğunu belirtmek suretiyle su işlerine atfedilen ehemmiyeti ve gittikçe hızlanan inkişafı tebarüz ettirmiş ve 1958 senesine kadar sarf edilmek üzere evvelce verilen 286 milyon liraya ilâveten istenilen 350 milyon liralık salâhiyetin, Büyük Millet Meclisince su işleri teşkilâtına karşı gösterilen itimadın bir İfadesi olarak 500 milyon liraya çıkarılmış olduğunu belirtmiştir.
Bundan sonra 1953 senesi faaliyetine geçilerek yapılan etüdlerle birkaç sene zarfında ele alınacak ve yurdun muhtelif bölgesindeki dertleri acilen halletmeyi mümkün kılacak geniş mikyastaki mevzuların meydana çıkarıldığı ve inşaat safhasında büyük ve münferit su işleri mevzuuna dahil olmak üzere 1953 senesinde ihale bedeli yekûnu 184.361.000 lira tutan 221 adet işin ele alındığı ve bu suretle 1949 senesinden itibaren ele alman, işlerin 470 adet olduğu ve bunların ihale bedellerinin de 299.494.000 tuttuğu, 953 yılında bu işlere 68.140.000 lira sarfedildiği, bu arada 953 senesinde ikmal edilen işler sayesinde 18 yerde 35.210 hektar arazinin kurutulması, 5 yerde 16.600 hektar arazinin sulanması, 19 yerde 79.950 hektar arazinin feyezan tahribatından kurtarılması 21 yerde şehir ve kasabanın feyezanlara karşı korunması, 1 yerde 3 bin kilovat elektrik istihsali, 3 yerde 830 milyon metre mikâp su iddiharı sağlanmış olduğunu bildirmiştir. Bunlardan başka 953 senesinde başlanılan işlerden en mühimminin Seyhan barajı olduğu, bu işin yerli ve Amerikalılardan bir müteahhit ortaklığına ihale edilmiş olduğunu, inşa atın 955 kasım ayında tamamlanacağı ve kış sular toplandıktan sonra 956 ilkbaharında enerji istihsal edileceği ve bu işin 105 milyon liraya mal olacağını zikretmiştir.
Dairenin vezaifi meyanmda bulunan şehir ve kasabaların içme suyu projelerinin tetkiki ve köy İçme suyu işlerinin umumî murakabesi ile gerekli malzemenin tedariki ve tevzi keyfiyetinde de 953 yılı zarfında 259 adet proje ve raporun tetkik ve tasdik edildiği, 3 senelik bir mesai sayesinde 14 bin köye temiz ve sıhhî evsafta su getirildiği ve bu dâvayı büyük fedakârlıklarla yürütmeye çalışan vilâyet bayındırlık müdürlükleri teşkilâtının gösterdiği gayretlerin takdire şayan bulunduğunu açıklamıştır.
Yeraltı su işleri bahsinde de, bu mevzuun akar su olmıyan bölgelerde sulama suyu ve memba bulunmıyan köyler için içme ve kullanma sularının temini keyfiyeti olduğu, bu sene Orta Anadoluda yapılan araştırmalarda ziraat işi sağlamak üzere saniyedeki sarfiyatı 25 litreyi bulan tam artezyenler elde edildiği, köy içme sulan için şimdiye kadar vaki isteklerin 40 bin metre tulunda sondaj yapılmasını icap ettirdiğini, bunun için de Bor ve Niğde ovalarında faaliyete geçildiğini ve Önümüzdeki yılda da yeniden 8 mmtakada faaliyete geçileceğini zikretmiştir. Bundan sonra eksiltme işlerine ait izahlarda bulunmuş ve bu meyanda:
Tesisleri ikmal edilerek işletmeye açılmış olan sulama şebekelerinde sulanan saha miktar ve nisbetin gittikçe çoğalmakta olduğu, bu yıl ilkbahar ve sonbaharın yağmurlu geçmesine rağmen 579.000 dekar arazinin sulandığı ve miktarın diğer senelere nazaran şayanı memnuniyet olduğunu zikretmiş ve son olarak ta Büyük Millet Meclisince kabul edilen devlet su işleri umum müdürlüğü teşkilât kanunu ile su işleri faaliyetine yeni bir veçhe verileceği ve bu sayede yalnız bütçe imkânları ile kalmayıp haricî ve dahili istikrazlarla işlerin daha süratle intaç edileceğini ve ayni zamanda ortaklıklar kurmak suretiyle halk sermayesinden istifade ve bunların kıymetlendirilmesi de mümkün olacağı izah edildikten sonra yapılacak toplantılardan verilecek kararların memleket için çok hayırlı olması dileğiyle misafirlere teşekkürler arzederek sözlerine nihayet vermiştir.
19 Ocak 1954
— Ankara :
Memleketimizle Fransa arasında 21 Aralık 1953 tarihinde parafe edilen yeni ticarî ve malî anlaşmalar, bugün hükümetimiz namına Dışişleri Vekâleti Umumî Kâtip muavini Orta Elçi Haydar Görk ve Fransa hükümeti namına Fransa Büyük Elçisi ekselans Tarbe de Saint Hardouin tarafından imzalanarak meriyete girmiştir.
Bu vesiie ile Dışişleri Vekâletinde yapılan imza merasimi sırasında, ekselans de Saint Hardouin ve Elçi Haydar Görk Türk Fransız dostluğunu tebarüz ettiren ve iki memleket arasındaki ticari mübadelelerin geniş mikyasta arttırılması imkânlarının mevcudiyetini belirten birer konuşma yapmışlardır.
Üç ay evvel sayın Fransa Başvekili ile Hariciye Vekilinin memleketimizi ziyareti sırasında, iki hükümet Türkiye ile Fransa arasında ticarî, iktisadi ve teknik sahalarda daha sıkı bir işbirliği tesisi arzusunu izhar etmişlerdi. Bugün yürürlüğe giren yeni anlaşmalar bu yolda mühim bir merhale teşkil etmektedir.
Yeni anlaşmaların verimli bir şekilde tatbiki için her iki hükümetin alâkadar makamları gerekli hazırlıklarda bulunmuşlardır. Bu itibarla, Türk Fransız ticaretinin önümüzdeki sene içinde daha geniş, daha istikrarlı ve karşılıklı menfaatlere uygun bir çerçeve içinde cereyan etmesi beklenebilir.
Evvelce parafe edilen 160 milyon liralık sınaî ve iktisadî teçhizat kredisi anlaşması da bugünden itibaren meriyete girmiş bulunmaktadır. Bu anlaşmaya müsteniden Fransadan 2 ilâ 7 senelik kredilerle temin olunacak teçhizat ve malzemeden gerek devlet teşebbüslerimiz, gerek hususi teşebbüs istifade edebilecektir.
İktisadî ve sınaî kalkınmamıza lüzumlu her. türlü makine, fabrika ve teçhizatın teslimine ait olan bu anlaşmanın en uygun şekilde tatbikine nezaret etmek ve iki memleket arasında iktisadî ve teknik işbirliğini geliştirmek üzere bir Türk Fransız muhtelit komisyonu da kurulmuş bulunmaktadır. Bu komisyon yakında faaliyete geçecektir.
20 Ocak 1954
— Ankara :
16 17 Ocakta Unesco Türkiye Millî Komisyonu yönetim kurulunun Ankara toplantısına Millî Eğitim Vekâleti müsteşarı Osman Faruk Devrimer de katılmıştır.
İstanbulda toplanmış olan talebe federasyonları dördüncü genel konferansında Unesco temsilcisi M. Pierre François konferans hitamında Ankara ya gelerek Unesco Türkiye Millî komisyonu gençlik komitesiyle çalışmış ve yönetim kurulu ile temas etmiştir.
— Ankara :
Yedi vilâyetimizde yeniden kurulacak olan şeker fabrikalarının ihalelerinin yapılması münasebetiyle İşletmeler Vekili Sıtkı Yırcah, bugün saat 14.30 da Şeker Şirketi Umum Müdürlüğünde bir basın toplantısı yapmıştır.
İşletmeler Vekâleti müsteşarı Kemalettln Apak ile Şeker Şirketi Umum Müdürü, umum müdür muavini ve Meclisi idare âzalarının da hazır bulunduğu bu toplantıda, Sıtkı Yırcah, şu beyanatta bulunmuştur:
«Bugün, 7 yeni şeker fabrikasının ihalesini yapmış bulunmaktayız. Bu fabrikalar Kayseri, Erzurum, Susurluk, Burdur, Malatya, Erzincan ve Elâzığda kurulacaktır.
Fabrikalardan üçü, iki Fransız firmasına, geri kalan dördü de iki ayrı Alman firmasına ihale edilmiştir. Kayseri ve Erzurum fabrikaları küp şeker, diğer fabrikalar ise kristal şeker imal edeceklerdir. Bu suretle iki yıldanberi ihale etmiş bulunduğumuz fabrikaların yekûnu 11 i bulmakta ve eski mevcutları ile 15 olmaktadır. Böylece, eski fabrikalar da normal bir şekilde çalışma şartiyle memleketimizin normal istihsal kapasitesi, eskiden mevcut olan 120 bin ton yerine, 375 bin tona çıkmış bulunacaktır.
Bu defa ihale ettiğimiz fabrikaların dış finansmanı için 25 milyon dolar ödenecektir. Ayrıca, iç finansmanlarla beraber bunların işler bir hale gelebilmesi için yekûnen 14 milyon liralık bir tediye yapılacaktır. Daha evvelce ihale ettiğimiz Adapazarı da dahil olmak üzere 4 fabrikanın maliyet bedelleri de hesaba katılacak olursa yekûnen 250 milyon liralık bir envestisman yapılmış olacaktır.
Derhal şunu ifade edeyim ki, hâlen işlemekte olan Adapazarı ile önümüzdeki eylül ayında işleyecek olan Kütahya, Konya ve Amasya fabrikalarının hisse senetlerinin yüzde doksanına yakın bir kısmı mahalli müstahsil ve halk tarafından satın alınmış bulunmaktadır.
Bu defa ihale ettiklerimizin de, kısa bir zaman içinde, iç finansmanının bir kısmının mahallen tedarik edileceğine kani bulunmaktayız. Bu defaki ihalelerimizde, dış finansman bakımından da çok müsait şartları elde etmiş bulunmaktayız. İhaleyi üzerine alan beş firma da ayni şartları kabul etmiş durumdadırlar. Bu şartlara göre, kendilerine ödenecek bedelin yüzde onu altı ay sonra, diğer yüzde onu fabrika ikmal edilinceye kadar Ödenecektir. Bakiye kalan yüzde sekseni ise fabrikalar işlemeğe başladıktan sonra 1961 yılma kadar senelik taksitlerle tediye edilecektir. Bunların ortalama faizleri de yüzde dört olarak bütün firmalarca kabul edilmiş bulunmaktadır.
Bu yoldan da memleketimize muayyen bir ölçüde envestisman kredisi sağlamış bulunuyoruz.
Fabrikalar işlemeğe başlayınca 135 bin hektar arazide pancar ekilecek, 38 vilâyette 197 ilçede pancar ziraatinden istifade edilecektir. Ayrıca, bir buçuk milyona yakın pancar çiftçisi, pancar ziraatinde çalışmış olacak ve bu faaliyetin her sahada doğuracağı müsbet neticelerden tahminen 7 milyona yakın vatandaş faydalanacaktır.
Bugün memleketimizde yenen şeker miktarı civarımızda bulunan bir çok memleketlerden asgarî yüzde kırk eksik bulunmaktadır. Böylece, memleketin bol bir gıda maddesine kavuşması imkânı sağlanacağı gibi, pancar ziraatinin müsbet neticeleri geniş ölçüde kazanç bakımından olduğu kadar fennî ziraat, sun'î gübre sanayii, hayvancılık yoluyla da memlekette geniş bir zümrenin köklü iktisadî ve sosyal kalkınmasını temin edecektir.
Bir misal olarak ifade edeyim ki, iki sene evveline kadar köylüye Ödenmekte bulunan 40 ilâ 45 milyon liralık pancar bedeline mukabil hâlen 90 milyon liraya yakın para ödenmektedir. Bu fabrikaların ikmaliyle hem de ilk senelerde sadece pancar miktarı için köylüye ödenen miktar 150 milyon lirayı geçecektir.
Sun'î gübre bakımından da bu suretle sadece şeker sanayii için 110 bin tonluk bir fabrikanın kurulup yaşaması imkân dahiline girmiş bulunacaktır. Kaldı ki, bir taraftan da çeşitli mmtakalarda kurulmuş fabrikalar yoluyla hâlen vatandaş tarafından asıl fiyata zamimeten ödenmekte bulunan nakliye bedelleri de tasarruf edilmiş olacaktır. Bu ölçüdeki bir sanayiin kalkınması için böylece en büyük hamleyi yapmış bulunmaktayız. Bunu başarmakta vazife alan bütün arkadaşlarıma hükümet adına teşekkürü bir borç bilirim.
Memleketimiz ve milletimiz için bu teşebbüslerin hayırlı olmasını ve bu arada, bu dâvalarda bize destek olup halk ve müstahsil kütlesi içinde bizimle elbirliği yolunda en büyük faydasını gördüğümüz basma da bilhassa teşekkürü zevkli bir vazife telâkki ederim.»
21 Ocak 1954
— İstanbul ;
Gazeteciler Cemiyetinin fevkalâde kongresi, bugün cemiyet binasında yapılmıştır.
Kenya mebusu Saffet Gürolun başkanlığında toplanan kongrede basın kanununda tadilât yapılması mevzuunda hükümet tarafından alman prensip kararı bahis mevzuu edilmiş ve prensiplere ait taslak üzerinde durulmuştur.
Görüşmeler sırasında Ankarada Başvekille temaslarda bulunan idare kurulu üyeleri, tadilin şekli hakkındaki kanaat ve fikirlerini belirtmişlerdir.
Kongre başkanı Saffet Gürolun, bu mevzudaki tamamlayıcı izahatından sonra umumî heyet, mezkûr taslak hakkında incelemeler yaparak neticeye bağlaması hususunda idare heyetine salâhiyet vermiş ve toplantı sona ermiştir.
—İstanbul:
Bugüne kadar Türkistandan yurdumuza gelen göçmen sayısı 1482 yi bulmuştur. Bunların hepsi de misafirhanelere yerleştirilmiş, iskân müdürlüğünün teşebbüsü ile Verem Savaş Derneği tarafından radyografilerinin alınmasına başlanmıştır.
—Ankara:
Bir haftadan beri memleketimizde bulunan İngiliz rejisör ve aktörü George Devine, dün devlet tiyatrosunda «İngiliz tiyatrosunda rejisörün mevkii ve kullandığı metodlar» mevzulu konferansından sonra bugün saat 11 de de bir basın toplantısı yaparak, sorulan muhtelif sualleri cevaplandırmış ve İngiliz tiyatrosu hakkında muhtelif cephelerden izahat vermiştir.
Rejisör George Devine, Türk tiyatrosu hakkındaki fikirlerini bu arada şöylece hülâsa etmiştir:
«Şunu ehemmiyetle belirtmek isterim ki, başlangıçtan beri yapmış olduğunuz ilerlemeler şayanı dikkattir. Hiç tereddüt etmeden söyliyebilirim ki milli Türk tiyatrosu sosyal faaliyetler bakımından özel bir rol oynayabilir. Bu da aktörlük malzemesi bakımından faydalıdır. Çok iyi elemanlarınız var. Fakat tiyatro faaliyetlerinizi çok arttırmak ve yabancı piyes muharrirlerinden eserler alarak çalışmak zorundasınız. Tiyatro seviyenizi yükseltmek zorunda bulunuyorsunuz. Bunun için de birinci smıf bir tiyatroyu memleketinize davet etmek, gençlerinizi yeni şeyler görmeleri ve öğrenmeleri için yabancı memleketlere göndermek icap etmektedir.
Ayrıca Türk tiyatrosunu bir bütün olarak gözden geçirmek icabeder. İstanbul Ankaraya, Ankara îstanbula yardım etmeli ve her iki şehirde de her iki tiyatro da faaliyet göstermelidir. Yalnız Ankaranm kerıdine hâsbir havası olduğunu müşahede ettim. Bir şey daha söylemek isterim ki, genç elemanlarınıza fırsat vermeniz icap etmektedir. Devlet konservatuarında reji ve dekorculuk kursları da lâzımdır.»
22 Ocak 1954
— Ankara :
Dışişleri Vekâletinden bildirilmiştir:
Fransız birliğine dahil üç Hindicini devletinden biri olan ve Türkiye tarafından müstakil bir devlet olarak tanınan Laos Krallığı hükümeti, memleketimizde temsilcileri bulunmadığı cihetle, Fransa büyük elciliği vasıtasiyle. Laos başvekilinin 25 Aralık 1953 tarihli aşağıdaki beyanatının metnini hükümetimize ulaştırmıştır:
«Viet Minh, Laos krallığına karşı yeniden menfur bir tecavüz hareketine girişmiş bulunmaktadır. Geçen Nisan ayında kuzey eyaletlerimizde yapmış oldukları gibi, VietMinh kuvvetlerine mensup muntazam birlikler, Annam dağları silsilesinden hudutlarımızı aşarak, Tahkkhek eyaletinin içerilerine kadar sokulmuşlardır. Bu birliklerin Öncüleri, şimdiden memleketimizin hayatî ulaştırma yollarını tehdit etmektedir. VietMinh bir kere daha hakiki çehresini göstermekte ve son defa Fransa cumhuriyeti ile imzalanan anlaşmalar gereğince tam istiklâline kavuşan bir memleketi istilâda tereddüt etmemektedir. Böylece Viet Minh, komünist ideolojisini daima reddetmiş bulunan ve her zaman da reddedecek olan bir millete bu ideolojiyi zorla kabul ettirmek gayesini güden bir tecavüz harbinin emperyalist karakterini yeniden ispat ediyor. Sulh müzakerelerinin açılması hususunda şefi Ho Chi Minhin son beyanlarını takip eden bu tavsifi imkânsız istilâ hareketi VietMinhin bizzat kendisine' karşı yapabileceği en açık yalanlamadır. Laos halkı bütün hür milletlerin vicdan ve muhakemelerine müracaat eder,
«Bu hareketin, bütün dünyaca, Milletlerarası hukuka karşı işlenmiş en büyük suç olarak kabul edileceğine şüphe yoktur.
«Laos hükümetine gelince, nisan ayında yaptığı gibi, dostlarının da yardımı ile bütün kuvvetlerini, sarsılmaz bir irade ile krallığın istiklâl, hürriyet ve mülkî tamamlığını korumak yolunda kullanacaktır.»
— Ankara :
Devlet Demiryolları Umum Müdürlüğünden verilen malûmata göre 20 Ocak 1954 günü Çiftehan Pozatlı arasında vukuagelen tren çarpışmasında ölenlerin sayısı yolculardan 7 ve personelden 12 olmak üzere ceman 19 kişidir. Yalnız yolculardan 6 kişi yaralanmış olup bunlar kazayı müteakip Adana memleket hastahanesine nakledilmişlerdir. Bugünkü durumlarında vehamet görülmemektedir.
Hasara uğrayan vagonlar hattan kaldırılmış olup çarpışan iki makinenin hâlen kapatmakta olduğu yolun süratle açılması için büyük gayret sarfedilmektedir. 23 Ocak günü öğleye doğru trenlere geçit verilebileceği umulmaktadır.
Kazanın sebebini tahkik etmekte olan Ulaştırma Vekâleti ve Devlet Demiryolları teknik heyetleri kaza yerindeki çalışmalarına devam etmektedirler.
— İstanbul :
Birkaç gündenberi Ankarada bulunan Birleşmiş Milletler, milliyetçiler yüksek komiseri Van Huvengo şehrimize dönmüştür. Yüksek komiser hükümetimiz nezdinde memleketimizdeki milliyetçi mülteciler meselesi üzerinde görüşmeler yapmış ve Dışişleri Vekili Prof. Fuat Köprülü tarafından kabul edilmiştir.
Pazar günü uçakla Tahrana gidecek olan yüksek komiser Van Huvengo bugün saat 18.30 da vilâyeti ziyaret ederek vali ile mülteci meseleleri üzerinde görüşmüştür.
Birleşmiş Milletler yüksek komiseri, yakın ve orta şarkta milliyetçi mültecilerin durumunu tetkik etmektedir.
Van Huvengo Tahrandan sonra Suriye, Lübnan ve Mısırı da ziyaret edecektir.
23 Ocak 1954
— Ankara :
İşletmeler Vekili Sıtkı Yırcalı, bugün saat ll'de, Çimento Sanayii Anonim Şirketi Umum Müdürlüğünde bir basın toplantısı tertip etmiştir. Vekil, son defa ihaleleri yapılan 20 çimento fabrikası hakkında basın mensuplarına izahat vermiş ve demiştir ki :
«Gazeteci arkadaşlarıma ve onlar vasıtaslyle bütün memlekete, İkinci Cihan Harbinden sonra yalnız Türkiye için değil, Avrupa için bile büyük bir sınai ha reketi olarak telâkki edilen 20 çimento fabrikasının dün akşam ihale edilmiş olduğunu bildirmekle bahtiyarım.
Çimento fabrikaları yurdumuzda, Adana. Afyon, Aydın, Bartın, Çanakkale, Çorum, Diyarbakır, Elâzığ, Erzurum, Eskişehir, Kayseri, Trabzon, Trakya, Van, Konya, Giresun, Gaziantep, Gemlik, Balıkesir ve İçel'de kurulacaktır.
20 çimento fabrikasının inşasının 7'sini Fransız firması, 12'sini 4 Alman firması ve birini de bir İtalyan firması taahhüt etmiştir. Siparişi alan firmaların hepsi aynı zamanda kuracakları fabrikaya ortak olarak katılmakta ve işletme mes'uliyetini üzerlerine almaktadırlar. Dış tediyelerin % 20'si fabrikalar kuruluncaya kadar ödenecek, geri kalan kısmı ise fabrikalar işlemeye başladıktan sonra 5 sene zarfında ve % 4 faizle tediye edilecektir.
20 fabrikanın kurulup işleyebilmesi için ortalama 200 milyon liralık bir envestismanm da bu suretle yapılması sağlanmış olacaktır. Böylece 1953 yılı sonu itibariyle 1 milyon 25 bin ton miktarında olan çimento istihsal kapasitemiz, bu fabrikaların iki sene yenin de büyük bir sermaye koyarak iştirakiyle bir anonim şirket kurulması, 3) Müstehlikin 5 veya 10 liralık hisse senetleri alması suretiyle büyük bir kooperatif kurulması.
Bu teşkilâtın kurulmasında İsviçreliler her türlü yardımı yapacaklardır. Fakat bunun tamamiyle Türkler tarafından idare edilmesi şarttır.»
25 Ocak 1954
— İstanbul :
Şehrimizde bulunan Bileşmiş Milletler mülteciler yüksek komiseri Van Huvengo ve teşkilâtın Yakın Şark Müdürü Tahrana müteveccihen şehrimizden ayrılmıştır.
Yüksek komiser vilâyet iskân ve toprak müdürü Mehmet Eken ile birlikte şehrimiz göçmen misafirhanelerini ve göçmen mahallelerini gezmiştir.
Yüksek komiser bu gezileri sırasında Türk devletinin göçmenlere ev ve arazi vermesi keyfiyetini büyük takdirle karşıladıkları, meecanen ev ve arazi bağışlarının başka memleketlerinde okuma yazma marangozluk, biçki ve dikiş gibi kursları çok beğendiklerini söylemiştir.
— Ankara :
Seçim kanununun 9 uncu maddesindeki «Ordu ve emniyet mensupları» gibi devlet ve belediye bütçelerinden aylık veya ücret alan bilûmum memurların da seçmen olmamaları ve rey vermemeleri yolunda bir milletvekili tarafından Büyük Millet Meclisine sunulmuş bulunan kanun teklifinin bugün İçişleri komisyonunda cereyan eden müzakeresi sırasında, Adalet Vekili Osman Şevki Çiçekdağ hükümet görüşünü şu şekilde belirtmiştir :
«Feragatli ve faziletli çalışmalarını daima takdir ve tevkirettiğimiz memur arkadaşlarımızı memleket hizmetinde olduğu gibi millî iradenin tecellisinde de rey ve iradesini hangi tarafa tevcih ederse etsin her türlü tesir ve endişenin haricinde kalmış ve yalnız vicdanî duygusu ile hareket etmiş mühim bir unsur olarak kabul etmiş bulunuyoruz. Bu itibarla memurlarımızın şu veya bu hissin tesirine maruz bırakılmış olduğunu ileri " sürerek millî iradenin tezahürü olan rey vermek hakkından mahrum edilmelerine matuf bulunan kanun teklifini hükümet olarak 'kafiyen iltifata şayan görmediğimizden teklifin reddini istirham ediyoruz.»
Adalet Vekilinin bu konuşmasından sonra komisyon kanun teklifini müzakereye dahi lüzum gormiyerek ittifakla reddetmiştir.
— Ankara :
Ulaştırma Vekili Yümnü Üresin, bugün saait 18 de Ankarapalasta bir basın toplantısı yaparak PTT çalışmaları mevzuunda basma şu izahatı vermiş ve demiştir ki:
«Halk ve devlet hizmetinde haberleşmenin, emniyet, düzen ve süratle yapılmasını şimdiye kadar mülhak ve kısır bir bütçe ile temine çalışan PTT idaresi, son yıllarda memleketteki umumî kalkınmanın tesiriyle artan muhabere ihtiyaçlarını karşılayabilmek maksadiyle devlet teşekkülü haline gelmiş ve yeni bir çalışma devresine girmiş bulunmaktadır.
PTT işletmesi bütün hizmet çeşitlerinde kaydedilen mühim trafik artışlarını esaslı bir programa bağlı olarak yapılan ve yapılmakta elan yeni tesis ve tevsilerle ve rasyonel bir işletme sistemiyle kısa bir zamanda karşılamaya gayret sarfetmektedir.
Son yılların trafik artışları hakkında bir fikir vermek üzere 1950 rakamlarını esas olarak artış nisbetlerini gözden geçirelim:
Şehir için telefon konuşmaları 1951 de yüzde 26, 1953 te yüzde 73, şehirlerarası telefon konuşmaları 1951 de yüzde 24, 1953 te yüzde 82, yurt içi ve dışı telgraf sayısı 1951 de yüzde 4, 1953 te yüzde 24, posta umumî iş hacmi 1951 de yüzde 5, 1953 te yüzde 36 dır.
Gitgide artan ve trafik taleplerini karşılamak üzere PTT idaresinin evvelkilere ilâveten 1953' yılında tahakkuk ettirdiği ve ettirmekte olduğu işleri şöyle hülâsa edebiliriz:
Posta işleri :
Bu yıl yeniden 74 PTT merkez ve şubesi ve 282 pul satış şubesi açılmış, 17 merkez şehirlerarası konuşmalarına katılmış, şehir ve kasabaların muhtelif yerlerine 250 posta kutusu konmuştur. Yeniden 62 posta hattı ihdas edilnrş, hayvan ve araba ile nakliyat yapılan 76 posta hattında motorlu vasıtalarla nakliyat sağlanmıştır. Postalarda sürat temini için 141 adet kamyon, kamyonet ve bisiklet servise konmuştur. Daire ve müesseseler posta maddelerinin pullanıp damgalanması külfetinden kurtarılarak ücret ödeme makineleri kullanılmaya başlanılmıştır. Posta İşlerinde halka bazı kolaylıklar sağlanmıştır. Bu cümleden olarak havale hadleri 2 misline çıkarılmış, merkez veya şubesi bulunmıyan bazı, mühim bucak ve köylerde acentelikler açılmış, posta hattı seferleri ihtiyaca göre arttırılmış ve normal ve hâtıra serisi olmak üzere de 11 seri posta pulu bastırılmıştır. Bu yıl mevcut PTT merkezlerine 160 merkez veya şube daha ilâve edilecektir.
Telgraf, telefon ve telsiz işleri:
PTT idaresini en çok tazyik eden mevzu telefon işidir. Yurdun her köşesinden devamlı olarak telefon, santralı ve şehirlerarası konuşma talepleriyle karşılaşılmaktadır.
Şunu bilhassa belirtmek yerinde olur ki, telefon memleketimize 1910 yılında girmiş ve 1950 yılma kadar geçen 40 sene zarfında bu sahada yapılmış işlere nisbetle son 4 yıl içinde (1954 dahil) tahakkuk ettirilen işler daha fazladır.
1953 yılında otomatik santrali arımıza 10.500 ve manyetolu santrallerimize 6.980 ilâve yapılarak santral kapasitemiz 96.334 hatta çıkarılmıştır. Bu miktar bir evvelki yıla nazaran yüzde 24 bir artış göstermektedir.
1954 yılı içerisinde Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlerimizle diğer şehir ve kasabalarımızda tamamlanacak 41880 hatlık santral teçhizatı buna ilâve edilirse 1950 ye nazaran artış yüzde 125 olacaktır.
Ayrıca İstanbul santralları kapasitesinin 111.000 e çıkarılması için lüzumlu teçhizat siparişe bağlanmak üzeredir.
Santrallarımızm tevsi ve tesis programına paralel olarak lüzumlu şebeke inşaatı da yapılmış ve yapılmaktadır. Ezcümle 1953 yılında şehir içi telefon şebekemize 17.025 kilometre ilâve edilerek 178.755 kilometreye çıkarılmıştır. 1954 yılı içerisinde bunlara ilâveten 72.450 hatlık tevsiat yapılacaktır.
Havaî bakır ve demir telefon devremize 1580 kilometre ilâve edilerek 26.199 kilometreye ve telgraf hatlarımıza 162 kilometre ilâve edilerek mevcut telgraf teli 43.459 kilometreye ve telgraf simültane hattımız 21.958 kilometreye çıkarılmıştır.
1954 yılı içerisinde bunlara ilâveten 2538 kilometre bakır ve demir telefon devresiyle 250 kilometre telgraf hattı inşa. olunacaktır.
Telefon kuranportörlerimize bu yıl 8.706 kilometre ilâve edilerek 59.574 kilometreye ve telgraf kuranportörlerimize de 1.602 kilometre ilâve edilerek 53.976 kilometreye çıkarılmıştır.
1954 yılı içerisinde bunlara ilâveten 33.967 kilometre telefon kuranpcrtör ve 22850 kilometre telgraf kuranpcrtör irtibatı temin edilecektir.
Çok âcil bir ihtiyaç olan şehirlerarası konuşmalarını sağlamak mc.ksadiyle siparişe bağlanmış olan:
Ankara İzmir, İstanbul İzmir, Ankara Sivas Samsun arasına 12 şer kanallı,
Samsun Giresun Trabzon, SivasMalatya, Ankara Kastamonu, Ankara Zonguldak, İzmir Aydın arasına 4 er kanallı,
Ankara Eskişehir Balıkesir arasına 3 er kanallı ve muhtelif merkezler arasını takviye etmek üzere 20 adet tek kanallı kuranportor. Tesislerinin mart 19s4 ayı sonunda montajı bitecek, ve konuşmaya açılacaktır.
İki grup halinde eksiltmeye çıkarılan telekomünikasyon tesis ve tevsi projesine göre 30 şehir ve kasabada 13.700 hatlık otomatik santral ile 30 mahalde kurulmak üzere 6.000 hatlık manyetolu santralın tesisi Ericsson firmasına, 20 adet 12, 66 adet 3 kanallı telefon, 64 adet 18 ve 4 kanallı telgraf kuranportör cihazlarının tesisiyle lüzumlu şehir içi ve şehirlerarası devrelerinin inşası da Metal Promet ve Philips firmalarına ihale olunmuştur.
Diğer taraftan ana arter olarak İzmir İstanbul Ankara Sivas arasında 60 kanallı Hertz kablosu sisteminin kurulmasına başlanacaktır.
Hâlen Ankarada 4, İstanbulda 6 verici ile Ankarada 8 ve İstanbulda 23 alıcı telsiz telgraf ve telefon teçhizatı mevcut olup 1954 yılında Ankara telsiz telefon servisinin 4 misli takviyesi sağlanacaktır.
PTT idaresi son zamanlarda tesis etmiş olduğu radyo telefon tesisleri ve tevsi ettiği Milletlerarası telli irtibatlariyle bütün Avrupa memleketleriyle telefon münasebetleri temin etmiş ve yeni radyo telefon tesisleriyle Birleşik Amerika, Kanada ve Meksika ile telefon irtibatları sağlanmıştır. Ayrıca Diyarbakır Bağdat arasında 3 kanallı telefon irtibatı birkaç ay önce servise açılarak Suriye ve Lübnana ilâveten Irak ile telefon konuşmaları başlamıştır.
önümüzdeki yıllarda İran ile irtibat sağlanacak ve radyo telefondan da faydalanılarak deniz aşırı bir çok memleketlerle daha konuşma temin edilecektir.
Milletlerarası telefon konuşmaları bu yeni tesislerle çok. artmış bulunmaktadır. 1953 yılı Milletlerarası konuşmaları bir evvelki yıla nazaran yüzde 68 ve 1950 ye nazaran da yüzde 160 nisbetinde bir artış göstermektedir.
Bu yıl bina inşa ve tamiratına 850.000 lira sarfedilmiş ve Ankarada Yenimahalle ve Ay dm PTT binaları inşaatına başlanılmış, İzmir telefon santra lı, Nazilli ve Denizli PTT binaları eksiltmeye çıkarılmış, Gaziantep ve Bursa binaları inşaatına devam olunmuş ve Erenköy, Fatih, Bakırköy, Yeşilköy ve Bebek telefon santral binaları da tamamlanmıştır. 1954 yılı içerisinde muhtelif şehir ve kasabalarımızda 2.5 milyon lira tutarında santral ve PTT binaları yapılacaktır.
PTT idaresi gitgide artmakta olan trafik taleplerini karşılamak üzere bir taraftan bütün malî imkânlariyle telekomünikasyon tesislerini tamamlamaya çalışırken diğer taraftan halka daha iyi bir servis sağlamak üzere çeşitli gruplarda personelin eğitimi ile de uğraşmaktadır.
Ezcümle idarenin hakikî bilançosunu belirtecek yeni hesap sisteminin iyi bir şekilde tatbikini sağlamak üzere bu serviste çalışmakta olan tekmil personel muhasebe kursundan geçirilmiş ve daha rasyonel bir çalışma temini maksadiyle muhasebenin mekanizasyonu için gerekli makinelerin siparişine geçilmiştir.
İdarenin telefon operatris, muhabereci, makinist, ekçi, dağıtıcı ve bakıcı kadrolarında ihtiyaca göre arttırmalar yapılmış ve eğitim kursları açılmıştır.
Diğer taraftan müteselsil kefalet sandığı ile memur ve hizmetlilerin ve ailelerinin sağlığını korumak maksadiyîe sağlık yardım sandığı kurulmuş, kadrosuzluk yüzünden terfi edemiyen memurların terfi imkânları sağlanmış ve bu meyanda 1000 i mütecaviz müvezzi terfi ettirilmiştir. Hafta tatili, millî ve dinî bayramlarda vazifeli memurların ek çalışma ücretleri arttırılmış ve memurun verimini arttırmak mafesadiyle rasyonel mesai primi tatbikine başlanmıştır.
Bu yılkı çalışmalarımızda yukarıda bahsedilen işlerden başka hat bakımı ve onarımının daha büyük çapta motorize edilmesi, triyaj işlerinin makineleştirilmesi, posta ve telgraf tevziatının süratle temini için müvezzilerin bisiklet ve motosikletle teçhizi, meydan ve sokaklarda telefon konuşmaları temini için umumî yerlere telefon kabineleri tesisi, bazı hatlarda posta ve bu vesile ile yolcu ve bagaj tecrübe nakliyatı, seyyar PTT merkezleri tesisi, yol durumu müsait bulunan köylere tevziatın jeeplerle yapılması, posta tasarruf sandıkları ve çekleri servislerinin ihdası ve teşkilâtın rasyonel bir tarzda yeniden organizasyonu vesaire gibi işlerin gerçekleştirilmesine çalışılacaktır.»
26 Ocak 1954
— İstanbul :
Selanik Üniversitesi profesörlerinden ve Yunan Hukuk Enstitüsü Müdürü Prof. Pierre Valinidas İstanbul Üniversitesinin daveti üzerine bugün İstanbula gelmiştir.
Prof. Pierre Valinidas İstanbul Üniversitesinde bir seri konferans verecektir.
İlk konferansı perşembe sabahı verecektir.
—Burdur :
Bu yıl gülyağlarınm gecen yıllar fiatına satılamaması ve mühim miktarda gül esansının müstahsil elinde kalması, gülcüiükle uğraşan vatandaşları müşkül durumda bırakmıştı.
Ekonomi ve Ticaret Vekâleti gülcülerin bu durumunu yakından takip etmiş ve bir kooperatif kurdukları takdirde gülyağları satümcaya kadar kendilerine para yardımında bulunabileceğini bildirmiştir.
Müstahsillerin durumunu tanzim, etmek ve ellerindeki gülyağlarmı iyi fiatlarla harice satmak gayesiyle teşekkül eden kooperatife Vekâlet Ziraat Bankasında şimdilik 150.000 liralık bir fon açmıştır. Kooperatif bu parayı elindeki gülyağı nisbetinde müstahsillere dağıtacaktır. Kooperatifin müstahsillere ve güicüiere büyük faydalar sağlıyacağı muhakkaktır,
— Ankara :
Hindistan Cumhuriyetinin kuruluşu nun dördüncü yıldönümü münasebetiyle Hindistan Büyük elcisi ekselans C.S. Jha bugün Ankara radyosunda Türk milletine bir mesaj vermiştir.
Büyük elçi mesajda ezcümle şunları söylemiştir:
«Bugün, Hindistan Cumhuriyetinin kuruluşunun dördüncü yıldönümüdür.
Asırlarca yabancı boyunduruğu altında yaşadıktan sonra 1947 yılında Hint milleti mukadderatına sahip olmuş ve hürriyete kavuşmuştur. Hür olmak için takip edilen yol çok çetin bir yoldu. Hürriyet yarım asırdan sonra bir mücadele ve fedakârlık devresinden sonra kazamlabilmiştir. Hint hürriyet savaşının hususiyetlerinden biri de bu savaşın kılıçla değil fakat şiddet aleyhtarlığı silâhiyle kin ve nefret yaratmadan, kan dökmeden kazanılmış şiddet aleyhtarlığı ve hakikat timsali Mahatma Gandidir. O bütün Hintlilere kendilerine güven hissini sağladı. Millî hayatlarının temelini teşkil edecek kıymetleri öğretti. Bugün yalnız istiklâlimizin banisi değil, fakat insanlığın büyük önderlerinden biri olan Mahatma Gandiyi bütün varlığımızla ve büyük bir huşu içinde anıyoruz. Milli bünyelerini geliştiren Hint milleti, Mahatma Gandinin önderliği altında yapılan millî hareketlere bir ilham kaynağı teşkil eden ideallerin tahakkuku için elinden geleni yapmaktadır.
Hint milletine, Hindistan cumhuriyeti anayasası, hiçbir din ve mezhep farkı gözetmeden, içtimaî/ iktisadî ve siyasî adalet, fikir, söz, iman, din ve ibadet hürriyeti ve içtimaî seviye ve fırsat müsavatı garanti etmiştir. Bu gayelerin tahakkuku, Hindistanm 365 milyon nüfusu arasında içtimaî ve iktisadi adalet ve müsavat temini ve sosyal ve iktisadî gelişme esnasında ve halk iradesine dayanan kuvvetli bir demokratik sisteminin yaratılması ve idamesi için gerek hükümet ve gerekse millet büyük bir samimiyetle çalışmaktadırlar.
Hindistan, bugün asırlık ihmallerin bir mirası olan fakirlik, hasislik ve cehaletle amansız bir mücadeleye girişmiş olup bunların giderilmesi için büyük gayretler sarf etmektedir. Endüstri ve ekonomi sahalarında seri gelişmeler kaydedilmektedir. Hemen hemen her endüstri sahasındaki faaliyetler sayesinde hedefe ulaşılmıştır. Zirai istihsal artmış ve nüfus artımı sebebiyle gıda darlığı kronik ve problem halinde devam etmesine rağmen, Hindistan kendisine yetecek gıda maddelerini yetiştirme hedefine büyük hızla ulaşmaktadır. 5 yıllık kalkınma programı muvaffakiyetle tatbik olunmaktadır. Binlerce köyün kendi kendilerini teşkilâtlandırıp cehalet, hastalık ve geriliği yok etmeği hedef tutan bir program da büyük bir muvaffakiyetle tatbik edilmekte ve bundan gecen yıl içinde memnunluk verecek neticeler elde edilmiş bulunmaktadır.
İlmin mcdern dünyadaki kıymetini müdrik bulunan Hindistan, bu yoldaki gelişmeler üzerinde dikkatini teksif ederek, sulhçu gayeler için ülküler mevzuu dahil olduğu halde memleketin muhtelif yerlerinde birçok araştırma laboratuarları meydana getirmiştir.
Hint milleti ufak tefek bazı hayal kırıklıklarına rağmen geçen yıl içinde, demokratik hayatın sağlam temelini teşkil eden sosyal ve iktisadi sahada gelişmelere şahit olmuştur.
Türkiye ile Hindistan arasındaki dostluk ve kardeşlik hisleri ananevi olup tarihe, kök salmıştır. Memnuniyetle kaydetmek isterim ki, iki memleketi birbirine bağlayan bağlar gün geçtikçe kuvvetlenmektedir. 1953 yılı başlarında Türk parlâmento heyetinin Hindistanı ziyareti Hindistanda büyük memnuniyet uyandırmış ve iki memleket arasındaki iyi niyet hislerine bir kaynak teşkil etmiştir. Türkiye ile Hindistan arasındaki kültürel münasebetler gün geçtikçe gelişmektedir. Hint hükümeti ve milleti büyük ve terakki sever Türkiye cumhuriyeti ile en sıkı münasebetlerin kurulmasını temenni etmektedir. Bana, Türk milletine hitap etmek fırsatını veren Ankara radyosuna teşekkürlerimi sunarken Hint milleti adına Türk milletini en iyi temennilerimle kardeşçe' selâmlar ve devamlı terakki ve refahınızı dileriz.»
— İstanbul :
Başvekil Adnan Menderes, bugün saat 13 te Büyük Kulüpte basın mensupları şerefine bir öğle' yemeği vermiştir.
Bu yemekte, Cumhuriyet gazetesinden Muğla mebusu Nadir Nadi ve Burhan Felek, Dünya gazetesinden Falih Rıfkı Atay ve Bedii Faik, Vatan gazetesinden Enis Tahsin Til, Milliyet gazetesinden Ali Naci Karacan, İstanbul Ekspres gazetesinden Mithat Perin, Hürriyet gazetesinden Haldun Simavi, Son Saat gazetesinden İzmir mebusu Cihat Baban, Son Telgraf gazetesinden Ethem İzzet Benice, Son Posta gazetesinden Bursa mebusu Selim Ragıp Emeç, Akşam gazetesinden Kâzım Şinasi Dersan, Hergün gazetesinden M. Faruk Gürtunca ve İstanbul mebusu Doktor Mükerrem Sarol bulunmuşlardır.
Yemeğin sonunda Başvekil Adnan Menderes, aşağıdaki konuşmayı yapmıştır:
«Neşir hürriyeti, tenkit ve murakabe haklariyle fikir hürriyeti prensibinin tabiî bir neticesi olduğu gibi demokratik rejimin de temel şartıdır. Neşir ve matbuat hürriyetinin, ayni zamanda, diğer hürriyetlerimizin teminatını teşkil ettiğine de tamamiyle kani bulunuyoruz.
Hürriyet her şeyden evvel bir nizamdır. Nizam ise en sade ifadesiyle bir hudutlamadır. Binaenaleyh her hürriyetin bir hududu olmak lâzım gelir. Hudutsuz hürriyet kabili tasavvur olmadığı gibi bu, ancak nizamsızlık, yani anarşi mânasına gelir. Hürriyetler çeşitli icaplara göre hudutlanır. Bütün demokratik memleketlerde hürriyetlerin kötüye kullanılmasının husule getireceği büyük tehlike meselenin dikkatle incelenip işlenmiş ve hürriyetlerin hudutları kanunlarla tayin ve tesbit olunmuş ve ancak bu suretledir ki hürriyet nizamının tesis ve devam ettirilebilmesi de mümkün olabilmiştir. .
Fakat nizamı tesis için bütün tedbirlerimiz hürriyeti mevcut kılmak ve devam ettirmek gayesine matuf bulunduğundan hiç bir mülâhaza ve tedbir bizzat hürriyetin ortadan kalkmasını intaç edemez. Demokratik idareyi yeni tatbike başlayan memleketimizde bu mevzua hattâ daha da dikkatli ve basiretli hareket etmenin bir içtimai zaruret teşkil ettiği kolayca kabul olunabilecek hakikatlerdendir.
Bu umumî mütalâalardan sonra asıl temas etmek istediğim matbuat hürriyeti mevzuuna geliyoruz. Bu bahiste, garp demokrasileri mevzuatı ile karşılaştırıldıkları takdirde, mevzuatımızın hem kâfi derecede işlenmemiş olduğu, hem de birçok boşlukların mevcut bulunduğu derhal müşahede olunabilir. Meseleâ neşir yoliyle şeref ve haysiyetlere tecavüz, şantaj, yalan haber ve havadis yaymak suretiyle âmmenin huzur ve sükûnunun bozulması ve memleketin yüksek menfaatlerinin zarara uğratılması şe hattâ yurdun selâmet ve emniyetine kasdetmek. gibi hususlarda mevzuatımızı işlemek ve boşlukları doldurmak lüzumuna dair hâsıl olan kanaat neticesidir ki, gazetelerimizde bir zamandanberi bahis mevzuu olan kanun tasarısını hazırlıyarak yüksek meclise sevketmek mecburiyetini hissetmiş bulunuyoruz. Bu mecburiyetin hâdiselerle teyit edilerek bir içtimai zaruret haline geldi' ğini kabul buyuracağınızdan eminim.
Daha evvelki görüşmelerimizde, pek yakında meclise tevdi edilecek olan bu tasarı hakkında kâfi derecede malû"mat vermiş idim. Onun için tafsilâta lüzum görmüyorum. Ancak su noktayı muhterem umumi efkâra katiyetle ifsde etmek isterim ki neşir hürriyetinin kötüye kullanılmasına mâni olmak hususunda lüzumlu ve zarurî hükümleri vazederken demokratik rejimin temel şartı olduğunda asla tereddüdümüz bulunmıyan matbuat hürriyetini uzaktan ve yakından gölgelendirecek bir hududa gitmek kimsenin aklından geçemez.
Radyo ile yapılan yayınların da adlî
murakabeye tâbi tutulmasını uygun bulmaktayız. Gazete vesaire gibi bir neşir vasıtası olarak radyonun da diğer neşir vasıtalarının tâbi bulundukları cezaî hükümlere tâbi tutulmasını tabiî telâkki ediyoruz.
Dâvanın sadece hürriyetlerin korunmasından ve tarsininden ibaret olduğunu belirtmek için sizlere ceza kanununun 161 inci maddesini tadil etmek niyetinde olduğumuzu da derhal haber vereyim.
Biliyorsunuz ki ötedenberi bu madde üzerinde çok münakaşalar olmaktadır. Bir defa maddeyi beraberce gözden geçirelim.
«Harp esnasında âmmenin telâş ve heyecanını mucip olacak veya halkın maneviyatını kıracak veya düşman karşısında memleketin mukavemetini azaltacak şekilde asılsız, mübalâğalı veya maksadı mahsusa müstenit havadis veya haberler yayan veya nakleden veya milli menfaatlere zarar verecek herhangi bir faaliyette bulunan kimse beş seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis cezasiyle cezalandırılıra
Maddenin birinci fıkrası burada bitmekte ve memnu fiil bu fıkrada tarif edilmiş bulunmaktadır.
Diğer fıkralar ise cezayı müebbet hapse kadar yükselten şiddet sebeplerini ihtiva ediyor. Asıl mevzuumuz son fıkradır. Çünkü son fıkra birinci fıkrada tarif edilen suçun sulh zamanında işlenmesi haline mahsustur. Şimdi bu fıkrayı da okuyalım:
«Bu maddede yazılı fiiller sulh zamanında işlenmiş olursa failleri hakkında tertip edilecek cezanın yarısından dörtte üçü kadarı indirilmek suretiyle lıükmolunur.»
Sulh zamanında işlendiği takdirde memnu fiile ait dâvanın adlî mahkemelerimizde görülmesi bir emri tabiî telâkki edilmek lâzım gelirken, askerî ceza usul kanunu, bu maddenin ihtiva ettiği suçların, ister harp, ister sulh zamanında olsun, askerî mahkemelerde görülmesini âmir bulunuyordu.
Hatırlıyacağımz gibi bu suçlar matbuat vasıtasiyle işlendiği takdirde dâvanın adlî mahkemelerimizde görülmesi hususu, iktidarımız zamanında yapılan bir tadil ile, pek yerinde ve haklı olarak temin edilmiş bulunmaktadır. Halbuki ondan evvel gerek âdiye», gerekse matbuat yoliyle işlenen suçlar 181 inci madde gereğince askeri mahkemelerce görülürdü.
Şimdi hükümet yeni bir tadil lâyihası hazırlıyarak bu maddedeki suçların, sulh zamanında işlendiği takdirde, ister matbuat yoliyle .olsun, ister âdiyen işlenmiş, bulunsun, askerî mahkemelerde değil, sivil mahkemelerde rüyetini sağlamak kararındadır.
Yalnız bu kadar da değil: Cezalarda da esaslı indirmeler teklif etmek yine bu kararımız cümlesindendir.
Görülüyor ki bir taraftan suç işleyen vatandaşın ait olduğu tabiî mahkemesine şevki yoluna gidilirken diğer taraftan cürüm ile ceza arasında âdil nisbetin kurulmasına da teşebbüs olunmaktadır.
Bunun mânası vatandaşı fevkalâde tedbirlerin ve nisbetsiz derecede şiddetli cezaların dehşeti altında bırakmamak, yani âdil ve demokratik bir zihniyetle hareket etmek demektir.
Bu mâna üzerinde büyük bir ehemmiyetle durmak yerinde olacaktır. Çünkü bu, adalet anlayışımızda çok esaslı bir tekâmül ifade ettiği gibi fevkalâde tedbirlerle değil, normal yollardan da âmme intizamının muhafazası mümkün olabileceğine ve Türk hâkiminin askeri hâkimlerimizden farksız olarak memleketin yüksek menfaatlerini, emniyet ve selâmetine taallûk eden hususlarda vazife deruhte edebileceklerine dair beslemekte olduğumuz kanaat ve itimadın da bir delili olarak kabul edilmek icap eder. Yine Türk hâkimine güvenimizin ve demokratik idarede terakkici ve tekâmülcü anlayışımızın yeni bir delilini teşkil edecek olan bir başka mevzua daha işaret edeceğim: Bu mevzu seçim kanununa taallûk etmektedir.
Bilindiği gibi secim tutanaklarının tetkik salâhiyeti Büyük Millet Meclisinindir. Ve bu salâhiyet yüksek seçim kuruluna verilmemiştir. Kanaatimiz odur ki bu salâhiyetin yüksek seçim kuruluna verilmesinde bir mahzur yoktur. Dikkat buyurulacak olursa, görülür ki anayasamıza göre Türk milletinin hakikî ve yegâne mümessili olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin bizzat terkip ve teşkiline ait olan en nazik bir mevzuda dahi mukadderatı Türk hâkimine tevdi etmekten çekinir değiliz.
Hattâ birçok demokratik memleketlerin bu noktaya gelememiş oldukları göz önünde tutulursa atılmakta olan adımın mâna ve ehemmiyeti bir kat daha tebarüz eder.
Bundan başka seçim kütüklerinin büyük bir itina ile hazırlanmasına elden gelen gayretleri sarfetmekle beraber bu kütüklerdeki kayıtlara karşı itirazları kolayca yapılabilmesini temin maksadiyle siyasi partilere vaktinde ve zamanında tevdi ve tebliğini de kararlaştırmış bulunuyoruz.
Seçimlerin emniyet ve selâmeti, demokratik idarelerin insan hak ve hürriyetlerine dayanan rejimlerin temelini teşkil eder. Binaenaleyh bundan sonra da millî iradenin tecellisine taallûk eden bu en ehemmiyetli ve en nazik mevzuda hiç bir münakaşaya hiç bir tereddüde mahal bırakmayacak bir açıklıkla hareket etmek karımızdır. O kadar ki' seçimlerin yaln: dürüst ve emniyetli bir şekilde ceriyan etmesiyle iktifa etmiyerek vatandaş vicdanında en küçük bir tereddüdün yaşamasına imkân bırakmıyacak derecede vuzuh içinde gerçekleşmesini de sağlamak istiyoruz.
Seçim mevzuunda bu kadarla da İktifa etmiyebiliriz. Seçim sistemine, taallûk eden hususlar dışında, seçim emniyetine taallûk eden bütün hükümlerde herhangi bir fert veya teşekkül veya parti tarafından yapılırsa yapılsın, telkinleri, en geniş anlayışla ve en iyi niyetle ele alacağımızdan umumî efkârımızın emin olmasını isterim. Seçimler mevzuunda bu milletin elemli sergüzeşti artık maziye ait ve bir daha tekerrür etmiyecek bir acı hâtıra olarak kalmalıdır.
Buraya kadar olan beyanatımla partimizin genel kurulunda görüştüklerimizi ana hatlarîyle izah ve vardığımız neticeleri ifade etm^ bulunuyorum.
şimdi de ayni mevzu ve meseleleri genel kurulun noktai nazarları olarak parti grupunuza intikal ettireceğiz.
Demokratik nizamı kurmak ve tekemmül ettirmek gayesiyle kurulmuş ve bütün faaliyetlerini bu gaye etrafında toplamış bulunan partimizin bu .salahiyetli ve yüksek teşekkülü olan grupumuzun kuruluş gayemize tamamen uygun olan bu fikir ve esasları memnunlukla karşılayacağından genel kurul olarak emin bulunmaktayız.
Genel kurulumuzca tesbit ve meclis grupumuza arzı kararlaştırılmış diğer bir cihet te, seçimlerin mayıs ayının ikisine rastlayan pazar günü yapılmasıdır.
Bu tarih, grupumuzda da kararlaştırıldığı takdirde, seçim kanununun müddetlere ait hükümleri mucibince zannediyorum ki Büyük Millet Meclisinin martın on ikisinde seçimlerin yenilenmesini karar, ve dokuzuncu Mec]isin dördüncü dönemine son verilmesi icap edecektir.
Yine bu takdirde Milletvekili namzetlerini de nisan ayının on birine kadar yüksek seçim kuruluna bildirilmesi seçim kanunu hükümlerinendir. Görüyorsunuz ki 954 seçimlerine hemen, hemen 'girmek üzereyiz, bunları huzurunuzda ifade ve dolayısiyle muhterem umumi efkâra arzeylerken, buraya kadar olsn beyanlarıma bir kaç cümle daha ilâve etmeme müsaadelerinizi rica edeceğim.
Demokrat Parti, memleket idare ve vazifesine çağırıldığı tarihten bugüne kadar dört yıla yaklaşan bir zaman geçmiş bulunuyor. Bu müddet zarfında iç idarede, asayişte, harici politikada, askerlikte, imar işlerinde, maliyede, iktisatta, mahallî idare ve belediyelerin çalışmalarında velhasıl devlet ve hükümet faaliyetlerinin kapladığı bütün sahalarda vatandaşlarımızca yakından uzaktan müşahedeler yapılmış, takdir veya tenkit edilmiş bulunan icraat ve faaliyetlerimizle Türk milletinin huzurundayız.
İktidar zamanımıza ait mesuliyetlerin manevî cephesine gelince:
950 yılında memleketi idare vazife ve mesuliyetini kutsî bir millet emaneti olarak üzerimize aldığımız zamana nazaran millet iradesine ve hürriyet nizamına dayanan bir idare tarzı kökleştirmek, tekemmül ettirmek ve muzaffer kılmak bakımından kendimizi, memlekette hâkim, imkân ve şartların müsaadesi nisbetinde gayret sarf etmiş ve neticeler elde etmiş bir iktidar olarak görmekteyiz. Bu mevzuda tafsilâta girişmek, iki devri mukayese etmek ve bu sözlerimin mesnetlerini tebarüz ettirmek tamamiyle maksadımın dışındadır. Şu kadarını söylemekle iktifa edeceğim ki;
İktidarımız zamanına rastlayan 950954 yıllarının da bir intikal devresi vasıflarını taşıdığı, yeni kurulmakta olan rejim üzerinde çok sert münakaşaların cereyan ettiği göz önünde tutulacak olursa, yer, yer ve zaman, zaman, belki samimî olarak hissolunan şüphe ve tereddütlerin mahsulü bir takım iddia ve hattâ hücumları ve bu iddia ve hücumların yine yer, yer, samimî olarak uyandırdığı akisler bir dereceye kadar mazur görmek lâzım gelir.
İşte seçimler artık çok yaklaşmıştır. Ve karşımızdadır. Milletin emanetini millete tevdi etmek üzereyiz, ve büyük milletimizin rey kararma en derin huzur içinde intizar etmekteyiz.
Seçimlere bu kadar yaklaşmış olmamızdan sadece büyük bir memnuniyet duyuyoruz. Zira önümüzdeki seçimler, toplu hayatımız bakımından birçok tehlikeler arzeden bir intikal devresini kapatacak ve bu devreye has birçok beyhude münakaşaları da tarihe intikal ettirecektir. Onun için bu seçimleri milletçe bir siyasî bayram gibi kutkıyarak idrâk etmek pek yerinde olur ve hakkimizdir da.
Seçim sonuna kadar olan Önümüzdeki şu birkaç aylık zamanı, siyasî partiler ve müstakil vatandaşlar olarak iyi ve faydalı surette kullanmaya muvaffak olduğumuz takdirde, hem demokratik rejimimizi tekemmül ettirmekte büyük bir açtan daha atmış, hem devlet ve milletimizin ikbal ümitlerini bir kat daha teyit etmiş oluruz.
27 Ocak 1954
— Ankara :
Bir müddetten beri Ankara 3 üncü sulh ceza mahkemesinde Millet Partisi ve mesulleri hakkında devam eden duruşma sona ermiş ve karar bugün saat 14 te tefhim edilmiştir.
Celse açıldığı zaman sanıklar yerlerini almışlar ve 3 üncü sulh ceza hâkimi Emin Cebizlioğlu hüküm fıkrasını okumuştur.
Kararın hüküm fıkrasında şöyle denilmektedir:
«Gereği düşünüldü:
Siyasi bir cemiyet olan ve cemiyetler kanunu hükümlerine tâbi bulunan Millet Partisinin; mucip sebepli kararımızda tahlil ve izah olunduğu şekilde kuruluş ve programının 7, 12, 13 üncü maddelerinin taşıdığı mâna ve maksat yönünden din, mezhep ve tarikat esaslarına dayanan ve gayesini saklıyan dernekler durumunda bulunduğu anlaşılmış, idareci maznunların bu yoldaki sözlü, yazılı ve müsamahalı hareketleri de durumu teyit etmiş ve mahkemenin kanaati bu yolda hâsıl olmuştur.
Böyle bir cemiyetinidaresini bilerek deruhte eden maznunlardan Dr. Mustafa Kentli, Enis Akaygen, Fuat Arna, Ahmet Tahtakılıç, Ertuğrul Akça, Lûtfi Bornovalı, Suphi Batur, Dr. Yesari Bİlgisev, Nurettin Ardıçoğlunun sabit görülen suçlarına uygun 3512 sayılı cemiyetler kanununun bazı maddelerini değiştiren 4919 sayılı kanunun 9 uncu maddesinin (b) ve (d) fıkraları ve ayni kanunun 5927 sayılı kanunla değişen madde 33/1 ve T.C.K. 526/i gereğince birer gün hafif hapislerine ve Millet Partisinin Ankarada bulunan merkez ve diğer bucak, ocak, il, ilçe dahil bütün merkez ve şube teşkilâtlarının feshine ve 250 şer kuruş duruşma harcının maznunlardan ayrı ayrı alınmasına ve devlet hazinesinden peşin sarfedilen masrafların da keza maznunlardan alınmasına,
Enis Akaygen ile Dr. Yesari Bilgisevin 65 yaşım doldurmuş olduklarından T. C. K. madde 29 gereğince adlî tevbihlerine ve diğer maznunların mâni bir halleri bulunmadığından madde 39 gereğince cezalarının teciline,
Maznunlardan Galip Bilge, Mehmet Ali Derman, Cemal Islak, Hasan Dinçerin beraatlerine karar verildi.
27/1/954 tarihinde temyiz yolu açık olarak verilen karar T.C.K. nun madde 94. gereğince hazır bulunan maznunlarla hükmî şahsiyet vekillerinin yüzlerine karşı alenen tefhim kılındı.»
— İstanbul :
İngilterenin yeni Türkiye Büyük elçisi Sir James Bowker, beraberinde eşi olduğu halde bugün saat 11 de İstanbul vapuriyle, şehrimize gelmiştir.
Büyük elçi rıhtımda, İngiliz başkonsolosu ve eşi, konsolosluk erkânı ve basın mensupları tarafından karşılanmıştır.
Sir James, gazetecilerle yaptığı ko. nuşmada ezcümle şöyle demiştir: «Bu güzel memleketinize ilk gelişim, değildir. Daha evvel de burada çalışmıştım. Ve 17 sene sonra bugün hâlâ o zaman burada geçirdiğim üç yılın güzel hâtıralarını unutmamış bulunuyorum.
Hükümetimin temsilcisi olarak, bu seferki gelişim bana hem tekrar o güzel günleri yaşamak, hem de 17 senedenberi yapmış olduğunuz büyük terakkiyi görmek imkânlarını bahşettiği için bence çok büyük bir ehemmiyet taşımaktadır.
Türkiyede bulunduğum müddetçe memleketlerimiz arasında mevcut ananevi dostluğun kuvvetlenmesi için çalışacağım.»
— Ereğli (Karadeniz) :
Ereğimin milli mücadeledeki kahramanlık günlerinden biri olan, Alemdar gemisinin Anadoluya kaçırılışı ve işgal kuvvetlerine teslim olmamak için yapılan mücadelenin, 33 üncü yıldönümü bugün tertiplenen bir törenle anılmıştır.
Bu anma töreninde hatipler, millî mücadelede Ereğlilerin gösterdikleri kahramanlıkları belirtmişler ve gençler Alemdar gemisine dair yazmış oldukları şiirleri okumuşlardır.
Denizde yapılması kararlaştırılan gösteri gezisine havanın fırtınalı oluşu mâni olmuştur. Sadece şehit serdümen Recep Dayı için denize çelenk atılmıştır.
— Ankara :
Ekonomi ve Ticaret Vekâletinden aldığımız malûmata göre, Aralık 1953 ayı sonuna kadar dış memleketlere İstanbul ihracatçı birliği tarafından 8 milyon 903 'pin 428 kilo ve Karadeniz ihracatçı birliği tarafından da 5 milyon 216 bin 400 kilo olmak üzere ceman 14 milyon 119 bin 828 kilo iç fındık ihraç edilmiştir. İhraç edilen fındıkların kıymeti 32 milyon 372 bin 433 lira 84 kuruştur.
— İstanbul :
Tcprak Mahsulleri Ofisinin davetlisi olarak İstanbula gelen 6 kişiden müteşekkil İngiliz ticaret heyeti bugün şehrimiz ticaret borsasını ziyaret ederek burada buğday numunelerini tetkik etmiştir. Bilâhare heyet azaları İstanbul ticaret odasına gelerek temaslarda bulunmuşlardır.
— Mersin :
Birinci kafile ile Koreye giden ve Kunuri muharebelerine iştirak eden 6 İçelli gaziye, bugün törenle madalya verilmiştir.
Birleşmiş Milletler adına verilen madalya, albay Kâmil Güney tarafından gazilerimizin göğsüne takılmış ve bu vesile ile Mehmetçiklerimizin kahra manlıkları ve muhariplik vasıfları bir kere daha belirtilmiştir.
Madalya alan Gaziler şunlardır:
Çavuş Hasan Günaltay, Çavuş Abdullah (Erişmiş, Onbaşı Sadık Asımgil; Onbaşı Yusuf Şeref, er Cumali Baldırcı, er Ali Tokucu.
— İstanbul :
Ürdünün Ankara Büyük elçiliğine tayin edilmiş olan Ürdün kralının eski hassa Nazırı İhsan M. Tefsai, bugün saat 11.00 de, İstanbul vapuriyle, şehrimize gelmiştir.
İhsan Tefsai Anadolu Ajansı muhabirlyle yaptığı konuşmada, memleketimize tayin edilmiş olmaktan duyduğu memnuniyeti belirtmiş ve Türk Ürdün dostluğunun takviyesi için çalışacağını söylemiştir.
28 Ocak 1954
— Ankara :
Korede kahramanlık gösteren 4 subayımıza ve bir şehit anasına, bugün Cumhuriyet meydanında yapılan bir merasimle madalyaları verilmiştir.
Merasimde vali. tümen komutan vekili, belediye reisi, Amerikan ataşesi ve havanın çok soğuk olmasına rağmen kalabalık bir halk kütlesi hazır bulunmuştur.
Kerede kahramanca dövüşerek şehit düşen üsteğmen Rüştü Ürelin annesi Mürüvvet Ürel ile kahramanlarımız; Yarbay Necati Kocatürk, binbaşı Mehmet Gürder, yüzbaşı Cemil SÖzdinler, üsteğmen İlhami Erdal askerî kıtanın önünde yerlerini almışlardı.
Kere kahramanlarımıza ait konuşmalardan sonra Türk ve Amerikan millî marşları çalındı.
Amerikan ataşesi, bir Amerikan subayının taşıdığı madalyaları evvelâ şehit anası Mürüvvet Ürele ve müteakiben diğer kahramanların göğüslerine taktı ve kendilerini tebrik etti.
Şehit annesi Mürüvvet Urel, mümtaz liyakat madalyasiyle, diğer kahramanlarımız da, bronz yıldız liyakat madalyalariyle taltif edilmişlerdir.
Madalyaların verilmesinden sonra askerî okulların ve askerî kıtalarla, diğer sivil okulların yaptığı bir geçit resmi ile merasime son verilmiştir.
29 Ocak 1954
—İstanbul :
Dün büyük Türk şairi Nefi için yapılan akademik toplantıda eski Türk edebiyatı doçenti Dr. Abdülkadir Karahan tarafından verilen konferansta edebiyat ve fikir hayatımız bakımından şimdiye kadar hiç bilinmiyen çok mühim bir el yazması kitaptan bahsedilmiştir.
Meşhur tarihçi Gelibolulu Mustafa Âli'nin MecmaülMahreyn adını taşıyan bu biricik el yazması eseri, hem müellifin hayatı ve şahsiyeti ile alâkalı yeni malûmat vermekte, hem de tanınmış klâsik şairimiz Nef'inin babası ve dedesinin şimdiye kadar fikriyat âlemine meçhul kalmış olan isimleri açıklamaktadır.
Nef'inin dedesinin Mirzar Ali paşa, babasının da Mehmet olduğu, doğum tarihinin ise en az edebiyat tarihlerimizde gösterildiğinden on yıl evveline yani 980 hicret yılı hudutlarına alınması gerektiği kat'iyetle sabit olmuştur.
Âlinin bu eseri: İran şiirine ve şairlerine dair Farsça bazı izahları, mazuliyetlerinden beri sırasında geçirmiş olduğu ruhî buhran ve ilhamları, şair Nef'i ile olan münasebetleri ve Çiğalezade Sinan paşaya olan muhabbeti ile Hafız, Şirazinin 53 gazelini ve bunlara Âli tarafından söylenmiş 53 Farsça nazireyi ihtiva etmektedir. Bu tarihî vesika ile Nef'inin mesabirine doğum tarihine, İstanbula gelişine ve gençlik hayatındaki edebî meşgalelerine ait olarak mevcut boşluklar bu suretle ortadan kalkmış bulunmaktadır.
30 Ocak 1954
— İstanbul :
Çalışma Vekili Hayrettin Erkmen, bugün saat 11.30 da İstanbul gazeteciler cemiyetinde bir basın toplantısı yaparak 15 şubattan itibaren çalışmalarına başlıyacak olan çalışma meclisi ve krediii mesken inşaatı mevzularında geniş izahat vererek şunları söylemiştir:
«Çalışma Vekâletinin istişari organı elan çalışma meclisinin önümüzdeki günlerde yapacağı toplantı gerek bir bakıma ilk çalışma meclisi toplantısı sarılabilmesi, gerekse görüşülecek olan mevzular dolayısiyle çek ehemmiyetlidir.
Çalışma Vekili veya müsteşarının riyasetinde, Vekâletlerden bir temsilcinin de iştirakiyle toplanan çalışma meclisi işçi ve işveren temsilcilerini de bir araya getirmektedir. Bu seferki toplantıya iş kolu itibariyle meslekî teşekkülleri davet ve böylece bu teşekküllere olan itimadımızı da ifade etmiş bulunuyoruz.
Tekstil, maden, ulaştırma, basın, otel ve lokantacılık, tütün, mevsimlik işler, inşaat, çimento, demir, şişe ve cam sanayii, şeker sanayii ve müskirat gibi (13) iş kolunda (24) meslek grupu ve (7 ı federasyonla 3 konfederasyon icra komitesinin de iştirakiyle 30 iş veren. 30 işçi temsilcisi bu toplantıya davet edilmiştir.
Diğer taraftan İstanbul ve Ankara Üniversitelerinden de üçer profesör müşahit olarak davetlidir.
15 şubatta toplanacak olan çalışma meclisinin müzakere edece&i mevzular şu şekilde tesbit edilmiştir:
1—İş akdinin feshi mevzuunun işçi ve işverenler noktai nazarından ortaya koyduğu meseleler,
2—Kollektif mukaveleler ve bu mukavelelerin çalışma hayatımızda sağlıyacağı neticeler,
3. —Asgari ücret mefhumu ve asgarî ücret tesbiti. Bu arada şunu da bildirmek isterim ki, tekstil ve tütün sahalarında Vekâletçe asgari ücret tatbiki için gerekli hazırlıklar yapılmıştır ve buna yakında başlanacaktır.
4. —İş kanunu işçi sayısına veya iş kollarına göre tatbikat sahaları, Diğer taraftan Deniz İş Kanunu Çalışma Komisyonundan çıkmış ve Meclise tevdi edilmiştir. Tarım İş Kanunu da hazırlanmaktadır.
5. —Sendikalar Kanununun tatbikatı ve sendika idarecilerinin iş emniyeti.
6. —Mahiyet itibariyle bazı hususiyetler arzeden işlerin müddetleri.
7. — İşçilerin iş yerlerinde iş kazaları ile meslek hastalıklarına karşı korunmaları mevzuunda işçi ve işverenlerin karşılıklı anlaşmaları.
8. — Yıllık ücretli izin mevzuunda yapılan hazırlıkların anahtarları.
Meclis, bütün bu mevzuları 3 ayrı komisyon halinde inceleyecektir.
Çalışma Meclisi toplantısının gerek iş ve gerekse sosyal hayatımız için faydalı neticeleri olacağına inanıyorum.
Müteakiben Çalışma Vekili Hayreddin Erkmen gazetecilerin Çalışma Meclisi hakkındaki sorularını cevaplandırmış ve Çalışma Vekâleti tarafından ehemmiyetle eîe alman kredili mesken inşaatı mevzuuna geçmiş ve söyle demiştir :
—Evvelce de memnuniyetle bildirdiğimiz gibi, mesken kredileri 1954 yılı başından itibaren yüzde 4'e indirilmiş bulunmaktadır. Diğer taraftan evvelce yapılmış olan krediler içinde 1954'den itibaren yüzde 4 üzerinden faiz yürütülecektir.
Belediye Meclislerince ucuz ev sahaları olarak tesbit edilen yerlerin sendika kooperatiflerine ve di&er kooperatiflere satışları için gerekli, bir aylık, teklif alma 3 haftalık da satış ilânı müddeti, yani ceman 52 günlük zaman uzun görüldüğünden, bunun 3 haftaya indirilmesine ve bu suretle muamelelerin daha çabuk ikmalinin teminine çalışılacaktır.
31 Ocak 1954
— Ankara :
Türkiye Genel Kimyagerler Kurumu bugün şehrimizde İstanbul Liseliler Derneği merkezinde yıllık toplantısını yapmıştır. Kurum 20 yılını tamamladığı için bu toplantı ayrı bir önem taşımaktaydı. Bu toplantıda, kurumun geçen 20 yıl içerisindeki çalışmaları gözden gecrilmiş ve elde edilen neticeler tetkik olunmuştur. Üye sayısı 241'e yükseldiği, biri Türkçe diğeri yabancı dillerde iki derginin çıkarılmakta bulunduğu, bir popüler dergi çıkarmaya hazırlanıldığı ve sosyal mahiyette ilmî toplantılar yapılarak hem ilmî konuşmalar, hem de arkadaşlık temasları yapılmış olduğu memnunlukla müşahede edilmiştir.
Türkçe derginin dünya çalışmalarını memleketimize tanıttığı, beynelmilel derginin ise, memleketimiz çalışmalarım dünyaya tanıtmaya hizmet etti&i ve bu haliyle yabancı memleketlerde iyi intiba ile karşılandığı tesbit olunmuştur.
Yapılan müzakereler sonunda her iki derginin daha fazla geliştirilmesi, daha mütekâmil bir dergi çıkarılması, kurumun bir lokal sahibi olması, üyeler arasında daha sıkı temas sağlanması gibi hususlar üzerinde tedbirler görüşülmüş ve meslekî bilgiyi sınaî teşekküllere ulaştırmak ve kurumun bir federasyon şeklinde gelişmesini temin edecek hususlar üzerinde kararlar alınmıştır.
Kurumca kimya mükâfatı ihdası evvelce kararlaştırılmış olduğundan bu iş bir nizamnameye bağlanmış ve ilk kimya mükâfatının tevzii bu kongrede yanılmıştır.
1952 yılında çıkan çalışma ve araştırmalara mahsus olan bu yılki kimya mükâfatı, Veteriner Fakültesinden Dr. Sabri Dilmen'e Kars otları üzerindeki araştırmasına karşılık verilmiştir. Prof. Dr. Sait Ali Ankara ile Dr. Zeki Tolgay'a yine 3952 yılında yayınlanan araştırmalariyle birer takdirname kazanmışlardır. Bundan sonra yönetim kurulu, haysiyet divanı seçimleri yapılmıştır.
Hariciye Vekili Profesör Fuad Köprülü'nün Mecliste izahatı: 6 Ocak 1954
— Ankara :
Büyük Millet Meclisinde bugün Dışişleri Vekilimiz Profesör Fuat Köprülü Mısır Türkiye münasebetleri mevzuunda izahat verdi. Ayrıca kanun lâyihaları görüşüldü ve kat mülkiyeti hakkındaki kanun lâyihası ile eski emeklilerin 25 yaşını doldurmuş veya dul kalmış kız çocuklarının da yetim maaşı almalarını sağlıyacak kanun lâyihası ve emniyet mensuplarının terfilerin sağlıyacak diğer bir kanun lâyihası kabul edildi.
Celce saat 15,00'te Reis Vekillerinden Samsun mebusu Tevfik İleri'nin başkanlığında açıldı.
Başvekâletin bir tefsir talebi ile Trabzon mebusu Faik Ahmet Barutçu ve iki arkadaşının bir kanun teklifinin ayrı ayrı iki geçici komisyona havalesi kararlaştırıldıktan sonra Gümrük ve Tekel Vekili Emin Kalafat söz aldı. Vekil, hâlen yürürlükte bulunan sıklet esasına müstenit gümrük tarife kanunu yerine geçmek üzere hükümetçe hazırlanan kıymet esasına müstenit gümrük tarife kanunu lâyihasının Büyük Millet Meclisine sunulmuş olduğunu bildirdi, işin ehemmiyet ve müstaceliyetine binaen bir an evvel intacı için lâyihanın geçici bir komisyona havalesi teklifinde bulundu. Gümrük ve Tekel Vekili bu hususta bir de önerge vermişti. Teklif reye konuldu, kabul edilerek lâyiha geçici bir komisyona verildi.
Bundan sonra gündem dışı söz alan iki mebus Mısır hükümetinin Kahire'deki büyük elçimiz hakkında tatbik ettiği muamele dolayısiyle hükümetin aldığı tedbirler etrafında Dışişleri Veklimizin izahat vermesi temennisinde bulundu, Bu hususta ayrıca bir sözlü soru ve bir de önerge verilmişti.
Dışişleri Vekili Profesör Fuad Köprülü bunun üzerine Büyük Millet Meclisine gelerek izahat verdi. Profesör Köprülü şunları söyledi:
«Muhterem arkadaşlar, Mısır'daki şayanı teessüf hâdise hakkında bir an evvel malûmat almak için hassasiyet gösteren arkadaşlarıma ve buna iştirak eden Büyük Meclisimize teşekkürle söze başlamak isterim.
Bu, millî meseleler üzerinde milletin ve onu temsil eden Meclisin ne kadar hassas olduğunu bir defa daha bütün dünyaya tebarüz ettiren bir hâdisedir.
Arkadaşlar, bu mesele' ilk tahaddüs ettiği zaman tabiatiyle, Hariciye Vekâleti bu husustaki bütün malûmatı süratle elde etti, vaziyeti tahkik etti ve hükümetçe icabeden tedbirler alınıp tatbikatına girişildi. Henüz bu iş devam etmektedir, katı mahiyetini henüz almamış bulunuyor. Ancak, .meselenin ehemmiyetine ve umumî efkârımızın bu meselede çok tabiî olan alâkasına mebni meselenin şimdiye kadar olan safhaları hakkında bugün saat 13'te radyo ve Anadolu Ajansı vasıtasiyle hükümetimiz, bu mesele hakkındaki malûmat ve vaziyeti umumî efkârımıza, yalnız kendi umumî efkârımıza değil, radyonun müteakip saatlerdeki muhtelif lisanlarda neşriyatı ile bütün dünya efkârına arzetmiştir.
Arkadaşlarımızdan, radyodaki bu tavzihi, bu malûmatı işitmiyenlerin bulunabileceğini düşünerek müsaadenizle radyo ve Anadolu Ajansı vasıtasiyle matbuata ve bütün dünyaya bildirilen malûmatı aynen okuyorum.»
Dışişleri Vekili Profesör Fuad Köprülü, bugünkü iç haberler bültenimizin birinci ve ikinci sahifelerindeki tebliği aynen okuduktan sonra sözleme devam ederek şunları söyledi: «İşte arkadaşlar, bugün neşredilen resmî tebliği huzurunuzda okudum.
Buna ilâveten bu tebliğin ilân edildiği saatte Ankara'daki Mısır Büyük Elçisinin Hariciye Vekâletine davet edilerek kendisine bir nota tevdi edildiğini de bunun dışında ve bunu takip eden bir hâdise olarak arzedeyim.
Mesele kemali ciddiyet ve ehemmiyetle takip edilmektedir. Siyasî münasebetlerinde daima dürüstlüğü ve milletlerarası hukukun bütün kaidelerine riayeti kendisine şiar edinmiş olan hükümetinizin, haklarından bir zerre bile feda etmiyeceğini ve millî şeref ve haysiyeti alâkadar eden bu meseleyi âzami hassasiyet, ciddiyet ve süratle takip edeceğini huzurunuzda bir defa daha arzetmek isterim.
Hâdisenin müteakip inkişaflarının, neticeleri alınır alınmaz süratle, gerek yüksek huzurunuza, gerek efkârı umumiyemize ve dünya efkârına arzedeceğim.
Maruzatım bundan ibarettir.»
Dışişleri Vekilimizin bu izahatı alkışlarla tasvip edildi.
Meclis müzakereleri:
Büyük Millet Meclisinin bugünkü toplantısında kanun teklif ve lâyihalarının sözlü sorulardan önce görüşülmesi, bu husustaki bir önergenin kabulü ile kararlaştırıldıktan sonra, Emekli Sandığı Kanununa geçici bir madde eklenmesi hakkındaki kanun teklifinin müzakeresine geçildi. Seyhan mebusu Sinan Tekelioğlu ile Kars mebusu Tezer Taşkıran tarafından verilmiş olan bu kanun teklifinin müzakeresine evvelki celselerde başlanmış, hükümlerinin daha şümullü bir hale getirilmesi yolunda ileri sürülen tekliflerin kabulü üzerine lâyihanın bir maddesi bütçe komisyonuna verilmişti.
Bugünkü müzakerelerde bu maddenin bütçe komisyonunca hazırlanan yeni metni okundu. Üzerinde bir mebus' konuştuktan sonra madde reye konuldu ve aynen kabul edildi.
Diğer maddelerin de kabulünü ve lâyihanın tümü üzerinde bir konuşmayı müteakip lâyiha açık oya sunuldu, kabul edilerek kanunlaştı.
Bu kanunun esası şudur, eski senelerde çıkarılmış olan 1683 sayılı Emekli Kanunu, neşrinden evvelki kanunlarla emekliye sevkedilenlerin 25 yaşını doldurmuş veya dul kalmış kız çocuklarının yetim maaşı hakkını tanımamıştı. Daha sonra yürürlüğe giren 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu, 75'inci maddesi ile, bu hakkı ancak bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren tanımıştı. Böylece arada bir ikilik hâsıl olmuş, eski yetimler maaş alamazken, yenilere yetim maaşı verilmesi mümkün olmuşiur. İşte bugün kabul edilen kanun bu ikiliği ortadan kaldırmakta ve eski kanunla emekliye sevkedilenlerin 25 yaşını doldurmuş veya dul kalmış kız çocuklarına da yetim maaşı bağlanması imkânını sağlamaktadır.
Kanunun metni şudur:
Madde 1. — 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa aşağıda yazılı geçici 88'inci madde eklenmiştir:
Geçici madde 88 — Aşağıda yazılı kız çocukları hakkında 75'inci madde hükümleri tatbik olunur:
a) Bu kanundan evvelki muhtelif hükümlere göre yetim aylığı bağlanmış olup da bu aylıkları 1.1.1950 tarihinden evvel evlenmeleri dolayısiyle kesilmiş bulunanlardan, sonradan boşanmış veya dul kalmış olanlar.
b) 1.1.1950 tarihinden evvel 25 yaşını doldurmuş olmalarından dolayı yetim aylıkları kesilmiş bulunanlar.
c) Bu kanundan evvel muhtelif hükümlere göre yetim aylıkları toptan ödenmek suretiyle alâkaları kesilmiş bulunanlar.
d) Bu kanundan evvelki muhtelif hükümlere göre 25 yaşını doldurmuş olmalarından dolayı yetim aylığı bağlanmamış ve hâlen evli bulunmayanlar.
Madde 2. — Bu kanun neşri tarihinden itibaren mer'idir.
Madde 3. — Bu kanunun hükümlerini icraya İcra Vekilleri Heyeti memurdur.
Bu kanunun müzakere ve kabulünden sonra devlet memurları aylıklarının tevhid ve teadülüne dair 3656 sayılı kanuna bağlı bir sayılı cetvelin emniyet umum müdürlüğü kısmında değişiklik yapılması hakkındaki kanun lâyihasının müzakeresine geçildi. Bu lâyihanın görüşülmesine evvelki celselerde başlanmıştı. Bugün devam eden müzakeresinde 10 hatip konuştu. Bu arada İçişleri Vekili Ethem Menderes de söz alarak izahat verdi. Neticede hükümetin de iltihakiyle lâyihada İçişleri Komisyonunca teklif edilmiş olduğu şekilde tadilât yapıldı. Lâyiha, tümü üzerinde iki hatip konuştuktan sonra, kabul edilip kanunlaştı.
Polis mesleğini 4 kademe olarak derecelendiren 6117 sayılı polis terfi kanunundan sonra bugün kabul edilen bu kanunla da komiser muavini, komiser, başkomiser ve emniyet âmirlerinin kadro dereceleri yükseltilmektedir. Bu kanuna göre 25 lira aslî maaş alan komiser muavinleri 35, 30 lira aslî maaş alan komiserler 40, 35 lira aslî maaş alan başkomiserler 50, 40 lira aslî maaş alan ikinci sınıf emniyet âmirleri 60, ve 50 lira aslî maaş alan birinci sınıf emniyet âmirleri de 70 lira aslî maaşa yükseltilmişlerdir.
Kanun neşri tarihinden itibaren yürürlüğe girecektir. Su kanunun memleketin iç emniyet ve asayişini temin eden emniyet mensupları arasında geniş bir memnunluk ve ferahlık uyandıracağı muhakkaktır.
Bu kanunun kabulünden sonra, bu kanuna mütenazır olarak, Büyük Millet Meclisi memurları teşkilâtı hakkındaki kanunda da değişiklik yapılarak Meclis emniyet mensupları kadrosunun tadiline dair kanun teklifi görüşülüp kabul edildi.
Müteakiben tapu kanununun 26'ncı maddesinin değiştirilmesine dair kanun lâyihasının Öncelikle müzakeresine geçildi. Kat mülkiyetinin kabulü mahiyetinde olan bu lâyihanın tümü üzerinde bir hatip konuştuktan sonra maddelere geçilmesi ve lâyihanın ivedilikle görüşülmesi kabul edildi.
Lâyihanın esasını teşkil eden birinci madde üzerinde de 15 hatip konuştu, bu arada Devlet Vekili Celâl Yardımcı söz alarak izahat verdi. Neticede maddenin ve lâyihanın Adalet Komisyonuna iadesine dair takrirler oya sunularak reddedildi. Birinci madde tâdilen kabul olundu. Diğer maddelerin de kabulünü müteakip lâyihanın tümü reye arzedildi ve kabul edilerek kanunlaştı.
Bu mühim kanunun metni şudur:
Madde 1 — 2644 sayılı Tapu Kanununun 26'ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:
Madde 26 — Mülkiyete, ^mülkiyetin gayri aynî haklara ve müşterek bir arzın hissedarları veya birbirine muttasıl gayri menkullerin sahipleri arasında bunlardan birinin veya bir kaçının o gayri menkul üzerinde mevcut veya inşa edilecek binanın muayyen bir katından veya dairesinden, yahut müstakilen istimale elverişli bir bölümünden münhasıran istifadesini temin gayesiyle medenî kanunun 753'üncü maddesi hükümlerine göre irtifak hakkı tesisine veya tesisin vaadine mütedair resmî senetler tapu sicil muhafızlığı veya memurları tarafından tanzim edilir.
Alâkalıların isteği halinde resmî senedi tanzim için memurlar ikametgâhlara giderler, bu sırayla gelecek haciz ve tahdit kararlan resmî senedi yapmak için ikametgâha gitmiş olan memura tebliğ olunur.
Resmî senedi taraflarla iki şahit imzalar, şahitlerin şahadet ve tariflerinde şüpheli bir hal görüldüğü takdirde senedi yapan memur başka şahit istiyeceği gibi fotoğraflarını da arayabilir. 711 sayılı kanun mucibince yapılacak akıbetlrde de böyledir.
Birinci fıkrada beyan olunan irtifak hakkı tesisi vaitleri tapu siciline resen şerh verilir. Bunlardan irtifak hakkı tesisi vadine mütedair resmî senetler tapuya şerli verilmekle, taallûk ettiği gayri menkulün sonraki mâliklerini de ilzam eder.
Noterlik kanununun 44'üncü maddesinin (b) bsndi mucibince noterler tarafından tanzim edilen gayri menkul satış vadi sözleşmeleri de taraflardan biri isterse gayrimenkul siciline şerh verilir.
Şerhten itibaren beş yıl içinde satış yapılmaz veya irtifak hakkı tesis ve tapuya tescil edilmezse işbu şerh tapu sicil muhafızı veya memuru tarafından resen terkin olunur.
Madde 2. — Bu kanun neşri tarihinde yürürlüğe girer.
Madde 3. — Bu kanun hükümlerini icraya, İcra Vekilleri Heyeti memurdur.
Büyük Millet Meclisinde bugün, görüşülen son mevzu olarak, Türkiye Vakıflar Bankası kurulması hakkındaki kanun lâyihasının öncelikle müzakeresine başlandı. Lâyihanın tümü üzerinde 3 hatip konuştuktan sonra bugünkü toplantıya son verildi.
Büyük Millet Meclisi önümüzdeki cuma günü saat 15,00'de toplanacaktır.
Kahire elçimiz:
Dışişleri Vekâletinden bildirilmiştir:
— Ankara :
Türkiyenin Kahire Büyük Elçisi Hulûşi Fuat Tugay'm Mısır hükümetince Mısırdan ihraç edildiği hakkında gazetelerde çıkan haberler münasebetiyle aşağıdaki hususların tasrih ve izahında fayda görülmüştür.
Türkiyenin Kahire Büyük Elçisi Hulusi Fuat Tugay'm Mısır hükümetince Mısırdan ihraç edildiği haberi doğrudur.
Yine matbuata intikal eden, büyük elçi ile Mısır Başvekili Muavini Albay Cemal Abdülnasır arasında 2 Ocak akşamı Kahire operasının istirahat salonunda vuku bulduğu bildirilen muhavere de doğrudur.
Bu meseleden Dışişleri Vekâleti, Kahire Büyük Elçiliğinden bir gün evvel çekilen ve 4 Ocak sabahı Ankaraya gelen iki ayrı telgrafla haberdar olmuştur.
Kahire operasında vuku bulan hâdiseden sonra, 3 Ocak sabahı Mısır Dahiliye Veziri Türkiye Büyük Elçiliği ataşemiliterini nezdins davet ederek büyük elçinin dün akşam Başvekil Muavinine ve Mısır hükümetine hakaret ettiğini ve kendisinin iki gün zarfında Mısın terke davet edileceğini beyanla meselenin Nazırlar Heyetince müzakere edileceğini bildirmiş ve büyük elçinin geri çağrılması hususunun Türkiye hükümetine iblâğını istemiştir.
Bilâhare, yine aynı gün Mısır Hariciye Müsteşarı, Türkiyenin Kahire büyük elçiliği müsteşarını nezdine çağırarak kendisine, Mısır Nazırlar Heyetinin o günkü toplantısında verdiği karar mucibince Hulusi Fuat Tugay'm bundan böyle Türkiye Büyük Elçisi olarak tanmamıyacağım ve 24 saat zarfında Mısırı terke davet edildiğini bildirmiştir.
Cevaben, Türkiye Kahire Büyük Elçiliği müsteşarının, Mısır Hariciye Müsteşarına, Büyük Elçimizin ancak kendi hükümetinden alacağı talimata tevfikan hareket edebileceğini beyan etmesi üzerine bu mühlet 5 Ocak salı günü gece yansına kadar temdit edilmiştir.
Bir müddettenberi Mısır matbuatında şahsı aleyhinde yapılan neşriyat muvacehesinde vâki hususî ricası üzerine, ilk fırsatta tebdili kendisine vadedilmiş olan ve pek yakında Ankaraya dönmesi mukarrer bulunan Kahire Büyük Elçimizin, yukarıda sözü geçen, Opera istirahat salonundaki muhaverede Mısır Başvekil Muavinine söylediği sözler şayanı tecviz görülmediği cihetle Dışişleri Vekâletince kendisine derhal hareket etmesi için talimat verilmiştir.
Bu hâdiseyi iki cepheden mütalâa etmek gerekir:
1. — Mısır hükümetinin Türkiye Büyük Elçisini kendisi nezdinde «Gayri muteber bir şahsiyet» telâkki eylemesi bu devletin takdirine bağlı bir cihet olup bu hususta, beynelmilel kaideler mucibince Türkiye hükümetince bir itiraz serdine mahal yoktur.
2.
— Büyük elçinin
geri dönmesi cihetine gelince: Bu bakımdan câri olan ve hiç bir istisna kabul etmeyen milletlerarası
kaide mucibince bir
büyük elçisi «Gayri muteber şahsiyet» addetmek kararını veren
devletin bu hususu
büyük elçinin mensup olduğu devlete usulü veçhile bildirip onun geri çekilmesini talep eylemesi
lâzımdır. Halbuki Mı
sır hükümeti böyle
hareket etmemiş ye büyük elçiye, siyasî imtiyaz ve muafiyetlerini de şeref etmek
suretiyle doğrudan doğruya bir ihraç muamelesi tatbik etmiştir ki, bu tarzı
hareketin diğer bir misaline medenî devletlerin siyasî münasebetleri tarihinde tesadüf
olunmamaktadır.
Dışişleri Vekâleti, yukardaki esaslara istinaden Mısır Hariciyesi nezdinde gereken sürat ve hassasiyetle teşebbüse geçmiştir.
Bu bapta, Ankaradaki Mısır Büyük Elçiliği yolu ile açılmış olan muhaberelerin teferruatının, diplomatik kaidelere riayet maksadiyle şimdiden açıklanmasına imkân görülmemiştir.
Mısır elçisinin beyanatı: 8 Ocak 1954
— Ankara :
Mısır Büyük Elçisinin Ajansımıza yayınlanması ricasiyle göndermiş olduğu beyanatını aynen aşağıda neşrediyoruz :
«Bâzı gazetelerde intişar eden fikirleri tavzih ve bu suretle Türk umumî efkârını tenvir maksadiyle şunu söylemek mecburiyetindeyim ki, Mısır hükümeti tarafından Hulusi Fuat Tugay hakkında verilen karar Mısır'ın Türkiyeye müteveccih hasmane ifadesi olduğu hususundaki telâkki tamamiyle hatalıdır. Temin ederim ki, Mısır, Türkiye hakkındaki dostluğunu en yüksek mertebesinde daima muhafaza etmeğe azmeylemiş bulunmaktadır.
Eminim ki, Mısır hükümeti tarafından alınmış olan tedbirler bilvasıta Türk hükümetine tariz kaselini ihtiva etmemektedir. Mısır hükümeti bu tedbirlere başvurmuş bulunuyorsa bunun yegâne sebebi Hulusi Fuat Tugay'm yekdiğerini takip eden gayri dostane ve hasmane hareketlerinden ve hükümetle Mısır hükümeti erkânı hakkında takınmış bulunduğu tavırdan ileri gelmektedir. Yine eminim ki Türk efkârı umumiyesi fasılasız vukua gelen bu hasmane hareketler ve memleketimi tavsif için ve bahusus operada Başvekil Yardımcısına hitap eden yaralayıcı sözler üzerine bu tedbirlerin alınmış bulunduğu keyfiyetini gözden kaçırmıyacaktır. Şüphe yok ki, Hulusi Fuat Tugay'm takındığı tavırlar Mısır millî hissiyatını derinden yaralamıştır. Pek tabiî olarak yabancı bir büyük elçi tarafından aynı tavırla aynı sözler Ankarada Türk hükümeti erkânına tevcih edilmiş bulunsaydı Türk millî hislerini de aynı nispette yaralayıcı olurdu.
İki memleketimiz arasındaki dostane münasebetleri teşviş kasdini mevcudiyeti düşünülecek olursa bunu Mısır hükümeti tarafından alman tedbirler arasında değil, Hulusi Fuat Tugay'm bu kabilden fasılasız hareketlerinde aramak lâzım gelir. Zira bugüne kadar Mısır tarafından bu kabilden herhangi bir hareketin tezahürü görülmemiştir. Mısır, Türk Mısır dostluğunun takviyesine yardım maksadiyle en küçük fırsatı asla kaçırmamıştır.»
Meclis müzakereleri: 11 Ocak 1954
— Ankara :
Büyük Millet Meclisinde bugün kanun lâyihaları görüşüldü ve. iki kanun lâyihasının müzakeresi ikmal edildi, yabancı sermaye yatırım kanun lâyihasının da müzakeresine başlandı.
Celse saat 15'te reis vekillerinden Manisa mebusu Muzafîer Kurbanoğlu'nun başkanlığında açıldı.
Kanun lâyihalarının diğer mevzulardan önce görüşülmesi, bu husustaki bir önergenin kabulü ile kararlaştırıldıktan sonra, Maliye Vekili Hasan Polatkan söz aldı. Vekil 125 milyon liralık iç istikraz akdi hakkındaki kanun lâyihasının öncelikle görüşülmesini teklif etti, bu hususta bir de önerge verdi'.
Teklif kabul edildi, lâyiha öncelik ve ivedilikle müzakere olunarak açık oyla kabul edilip kanunlaştı.
Bu lâyiha hükümet gerekçesinde şöyle izah edilmekteydi:
«1953 yılı bütçesine yatırım giderleri için ceman 561.249.317 liralık ödenek konulduğu malûmlarıdır. Bu ödeneğin 393.596.581 liralık kısmı âdi bütçenin gelir fazlasiyle, geriye kalan 167.652.736 liralık kısmı da akdolunacak iç istikrazlar hâsılı ile karşılanacağı bütçe kanununun 3'üncü maddesiyle kabul edilmiş bulunmaktadır.
Mevzuubahs açığın iç istikraz tahvili ihracı suretiyle karşılanacak kısmı 125 milyon lira olarak hesaplanmıştır.»
Bu lâyihanın kabulünden sonra Türkiye Vakıflar Bankası kuruluşu hakkındaki kanun lâyihasının müzakeresine geçildi. Bu lâyihanın müzakeresine evvelki celselerde başlanmıştı. Bugün maddeler üzerindeki müzakerelere devam edildi. Maddelerin müzakeresinin ikmalini müteakip lâyiha açık oya sunuldu ve kabul edilerek kanunlaştı.
Esasları hakkında, lâyihanın müzakeresine başlandığı zaman malûmat vermiş olduğumuz bu kanunla «Vakıflar Bankası.Türk Anonim Ortaklığı» adiyle hususî hukuk hükümlerine tâbi olmak üzere bir banka kurmak için Vakıflar Umum Müdürlüğüne salâhiyet verilmektedir. Bankanın itibarî sermayesi 50 milyon lira olacaktır.
Bu kanunun kabulünden sonra Ekonomi ve Ticaret Vekili Fethi Çelikbaş söz alarak, gündemde bulunan yabancı sermaye yatırım kanunu lâyihasının öncelik ve ivedilikle müzakeresini teklif etti. Bu teklif, aleyhte bir mütalâayı ve vekilin cevabını müteakip reye sunuldu ve kabul edilerek lâyihanın müzakeresine geçildi.
Bu mühim kanun lâyihası hükümet gerekçesinde izah edilirken ezcümle şöyle denilmekte idi:
«Memleketimizin muhtaç olduğu iktisadî kalkınma ve istihsal arttırılmasının tahakkuku, geniş mikyasta sermaye yatırımlarına vabeste bulunmaktadır.
İktisaden geri kalmış diğer memleketlerde olduğu gibi memleketimizde de dış.ödeme vasıtaları darlığı ve teknik bilgi noksanı kadar hattâ daha fazla olarak, umumî sermaye kifayetsizliğinin ağır baskısı hissolunmaktadır. Bu üç âmil bizi faydalı sahalara yatırılacak yabancı sermayeye hususî bir ehemmiyet atfetmiye sevketmektedir.
Memleketimizin süratli kalkınmasına ecnebi sermayenin geniş ölçüde iştirakini sağlamak maksadiyle, çıkarılan 5821 sayılı kanunun 2 senelik tatbikatı neticesinde maalesef umulan ölçülerde bir sonuç elde edilememiştir.
Filhakika kanunun tatbik mevkiine girdiği 7 Ağustos 1951 tarihinden 1953 yılı kasım başına kadar geçen devrede 42 müracaat olmuş, bun: lardan 17 adedi kanunda aranan şartları haiz olmadığından reddedilmiş, 15 adedi ise kabul edilmiştir. 10 adedi tetkik safhasındadır.
Memleketimize bu şekilde getirilmesine karar verilen sermaye yekûnu 14 milyon 558 bin 480 Türk lirasına baliğ olmuştur.
Ecnebi sermaye memleketimizin coğrafî, iktisadî ve siyasî durumunun az tanınması gibi faktörler dolayısiyle çok çekingen davranmıştır.
Bilhassa memleketimizin iktisaden gelişmesinde son derece mühim rol oynıyacak endüstri ve madencilik gibi sahalara yabancı sermaye yatırımlarını temin etmek üzere mevcut kanundaki eksikliklerin giderilmesi ve bugün bir çok sahalar için cazip gelmiyen yıllık transferdeki ı/< 10'un kaldırılması ve sermayeler Vân daha çekici şartların konması bir zaruret haline gelmiştir.
Bu itibarla mevcut kanun ile tanınmış bulunan yıllık transfer haklarının '/< 10'la tahdit edilmiyerek kaldırılması ve kanunda hudutlandırılmış bulunan sahaların da 'tamamiyle serbest bırakılması ecnebi sermayesini temsil eden hisselerin gerek memleket içinde gerekse ecnebi memleketlerde satışlarının kolaylaştırılması cihetine gidilmiş ve mevcut komite tamamiyle bir tesbit komitesi olmak durumundan çıkarılarak bir takdir komitesi haline getirilmiş ve aslında Ekonomik ve Ticaret Vekâletinin çalışma sahası dahilinde bulunan yabancı sermaye yatırım mevzuu Vekâlet bünyesi içine alınmıştır. Ayrıca ecnebi sermayenin gelişindeki müteaddit formaliteler kısaltılmak suretiyle sürat ve basitlik temin edilmiştir.
Bu suretle kanun yalnız bir garanti teşkil etme durumundan çıkarılarak tamamiyle bir teşvik kanunu vasfını kazanmış olacaktır.
Gerek şimdiye kadar edinilen tecrübelerden ve yukarıda hulasaten arzedilen çeşitli sebeplerden dolayı muhtelif sahalarda yapılan tetkiklerden de istifade edilmek suretiyle hazırlanmış bulunan ekli kanun projesi, bir taraftan memlekete gelmesi ve iktisadî kalkınmamız için faydalı iş sahalarında çalışması arzu edilen yabancı sermayeye geniş imkân ve kolaylıklar sağlamakla beraber diğer taraftan bu sermayeden memleketin âzami derecede istifade şartlarını nazara almıştır.
Tasarının ilk gayesi iptidaî maddeleri memlekette bulunan sanayiin teşvikiyle bu gibi sınaî istihsalâtımızm memleket iktisadiyatına üç türlü faydasının dokunmadım temin etmektedir:
a) Mümasili malların ithalinde sarfedilecek döviz tasarrufu ile bu maddelerin ihracatından doğacak döviz artışı,
b) Gerek mevcut ve.gerekse yeniden kurulacak sanayide ecnebi sermayesiyle birlikte ileri teknik bilginin memlekette yerleşmesi,
c) Dahilde' yeni yeni istihsal faaliyet sahaları yaratılarak memleketin gelirlerinin ve dolayısiyle iştira kabiliyetinin arttırılması ve halkımızın hayat seviyesini yükseltilmesi,
Tasarının birinci maddesinde saha tahdidatı tamamen kaldırılmış, gelecek ecnebi sermayenin, memleketin iktisadî inkişafına yararlı olması Türk hususî teşebbüslerine açık bulunan bir faaliyet sahasında çalışması, inhisar veya hususî bir imtiyaz ifade etmemesi hususlarının yabancı sermaye yatırım komitesince tesbiti ve Vekiller Heyetinin tasvibi şartiyle tamamiyle serbest bırakılmıştır.
Bu suretle bilhassa işlenmiyen iktisadî hizmetlerimizin değerlendirilmesi hususunda yardımı dokunacak olan ecnebi sermaye ve teknik bilginin fazla miktarda memleketimize getirilmesi sağlanmak istenmiştir.»
Lâyihanın tümü üzerinde on hatip konuştuktan sonra ivedilik teklifi kabul edildi ve maddelere geçildi. Birinci madde üzerinde de beş hatip konuştuktan sonra saat 18'de bugünkü toplantıya son verildi. Büyük Millet Meclisi önümüzdeki Çarşamba günü saat 15'te toplanacaktır.
13 Ocak 1954
— Ankara :
1954 yılı Bayındırlık Vekâleti ve bu Vekâlete bağlı Karayolları, Su İşleri Umum Müdürlükleri bütçelerinin Büyük Millet Meclisi Bütçe Komisyonunda görüşülmesine başlanılmış, bütçenin umumî müzakeresi sırasında muhtelif mebusların teknik eleman, yol, su, hidro elektrik tesisleri ile liman, iskele ve barınak mevzuları üzerinde vâki olan mütalâa ve dilekleri Bayındırlık Vekili Kemal Zeytinoğlu tarafından cevaplandırılmıştır.
Vekil, teknik eleman mevzuu üzerinde Vekâletçe ehemmiyetle durulmakta olduğunu, Teknik Üniversite ile bu hususta tam bir görüş ve karar birliğine varıldığını, alınacak tedbirler arasında İstanbul Teknik Üniversitesinde ve Ankarada birer teknik okulun açılmasının mukarrer bulunduğunu, ayrıca buna ilâveten köy yolları ve içme suları için yetiştirilmiş olan 400 kadar teknikerin miktarını çoğaltmak üzere yeni kurslar açılacağını ve mevcut teknikerlerin bilgilerini arttırmak üzere tekâmül kurslarına tâbi tutulacağını, bundan başka tatil aylarında Teknik Üniversite ve Teknik Okul talebelerinden de faydalanılmağa devam edileceğini ifade etmiştir.
Yol mevzuuna temas ederek bu sahadaki faaliyetleri izah eden Bayındırlık Vekili demiştir ki:
«Yol dâvasının ehemmiyeti üzerinde durarak 4 yıl zarfında kara yollarımız için 476 milyon lira harcadık. Bu miktar aynı mevzular için daha evvelki 4 senede harcanan miktara nispetle, 2,7 misli fazladır. Ayrıca, 1949 yılı sonuna kadar yaz ve kış geçit veren yolların uzunluğu 2630 kilometre iken, 1953 yılının 10'uncu ayı sonunda bu miktar 9800 kilometreye ulaşmıştır. Keza bitum kaplamalı yolların uzunluğu 1953 yılında 11'inci ayda 1900 kilometreye varmış bulunmaktadır. Hâlen yaz ve kış geçit veren kara yollarımızın uzunluğu 21.00.0 kilometreyi geçmiştir.
Yol işleri yanında köprüler inşaatına da büyük ehemmiyet verilmiştir. 1950 yuma kadar 27 yılda 13.000 metre uzunluğunda 289 köprü yapılmış iken, son 3 senede bu miktarın 3 misli tutarında 37.500 metre uzunluğunda 732 köprünün inşası ele alınarak 12.200 metresi ikmal edilmiş bulunmaktadır.
Bu faaliyete muvazi olarak yol şebekesi üzerinde trafiğin büyük bir artış gösterdiği ve 1949 sonunda 29 kuruş olan vasatı eşya ton kilometre ücretinin 1953 yılı sonunda 12 kuruşa düştüğü müşahede edilmiştir.»
Bundan, sonra il ve köy yollarına temas eden Bayındırlık Vekili sözlerine şöyle devam etmiştir:
«Ana yollardaki faaliyet bu şekilde devam ederken il ve koy yolları çalışmaları için de alâkalı idarelere devamlı ve daima artan yardımda bulunulmuştur. Bu maksat için yapılan yardımlar 1950 yılında 7 milyondan başlayarak 1953 yılında 51 milyon 400 bin liraya yükselmiştir.»
Su mevzularımız hakkında da çeşitli dilekleri cevaplandıran Bayındırlık Vekili 1950 yılından bu yana bu sahada devam eden programlı çalışmaların neticelerini rakamlara müsteniden izah etmiş ve son 3,5 sene zarfında 277 münferit su işinin ele almadığını, 106 şehir ve kasaba, köyün sel felâketinden korunması için lüzumlu tesislerin inşasına girişildiğini, münferit su işleri için 62 milyon ve selden korunma mevzuları için 15 milyon lira tahsis edildiğini, 1950 yılında 63 bin hektar olan sulama sahasının 1953'te 284 bin hektara çıkarıldığını, hususiyle bataklık kurutma faaliyetinin büyük ölçüde arttırılarak 950 yılma kadar kurutulan saha 30.200 hektar civarında iken 953 yılında 196 bin hektara ulaştırıldığını, taşkın ve selden korunma sahasının da 1950'de 107 bin hektar iken, 953'te 301 bin hektarı bulduğunu izah etmiş ve dilekler meyanmda bulunan yer altı sulan hakkında da yurdumuzda 4 bölgede araştırma kuyuları açılması için 2.600.000 lira tahsis edildiğini, ayrıca yer altı suyundan faydalanacak köylerin su araştırmalarına başlanılarak 1953'te 64 derin kuyunun kazıldığını beyan etmiştir.
Halkın yapacağı su işleri mevzuuna da temas eden Bayındırlık Vekili, 1951:1954 devresinde 65 milyon 400 bin liralık bir yardım ile içme suları bulunmayan 20.300 köyümüzden 13 binden fazla köyün içme suyu işi halledilmiş olduğunu, ayrıca 5 bin köyün içme suyunun da ikmal edilmek üzere bulunduğunu açıklamıştır.
Memleketimizin süratle inkişaf eden sanayinin muhtaç olduğu ucuz ve bol enerjiyi temin etmek maksadıyla ele alınmış mevzular üzerinde çalışmalara ehemmiyetle devam edilmekte olduğunu ifade eden Bayındırlık Vekili, bunlara ilâveten inşaları takriben 300 milyon liraya mal olacak olan Gediz üzerinde demir köprü, Kızılırmak üzerinde Hirfanlı, Akçay üzerinde Kemer, Yeşilırmak üzerinde Almus barajlarının inşası için lüzumlu envestismanm teminine çalışılmakta olduğunu, bu meyanda memleketimizin en ehemmiyetli bölgelerini ihtiva eden Kızıl ve Yeşilırmak havzalariyle Dicle ve Fırat havzalarının da teknik yardımdan faydalanmak suretiyle memleketimize getirilmiş olan mütehassıslar ile vekâletin teşriki mesai suretiyle amenajinanlarının hazırlanacağını ifade eylemiştir.
Müteakiben, liman, iskele, barınaklar mevzuu üzerinde de sorulan sualleri cevaplandıran vekil, büyük limanlar için daha evvel Yüksek Meclisten alınmış olan 190 milyon liralık yetkiye zamimeten, kıyılarımızın bilûmum liman, iskele ve barınak ihtiyacını karşılamak maksadıyla 300 milyon liralık yeni bir kanun teklifinin Büyük Millet Meclisi gündemine alınmış bulunduğunu ifade ederek, bir taraftan milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasından temin edilen 12.500.000 dolarlık kredinin de yardımiyle büyük limanların inşaatı taahhüde bağlanarak faaliyete geçilirken, inşaları devam etmekte olanların da bitirilmek üzere bulunduğunu, 4 yıl içinde iskele ve barınaklarımızdan ele alman 23 mevzudan Şarköy, Çanakkale, Finike, Alanya, Taşucu ve Anamur iskelelerinin inşalarının tamamlanarak hizmete açılmış olduğunu, diğerlerinin inşâlarına devam edilmekte bulunduğunu bildirmiş ve bu sahadaki faaliyetlere 950 yılından itibaren büyük bir hız verildiğini, bu tarihten sonra alman tahsisat yetkilerinin bundan evvelkilere nispetle yüzde 143 bir fazlalık gösterdiğini ifade etmiştir.
Zelzele, sel baskını, heyelan gibi tabiî âfetlerden zarar gören bölgelerde vatandaşların iskânı mevzuunda da izahat veren Bayındırlık Vekili, bu husustaki çalışmalara dair rakamlar vermiştir.
Bayındırlık Vekilinin çeşitli mevzulardaki izhaatı ve maddelerin konuşulması sırasında verdiği tamamlayıcı açıklamalardan sonra 1954 yılı Bayındırlık Vekâleti ve Kara Yolları Umum Müdürlükleri bütçeleri komisyonca tasvip edilmiştir.
YANKILAR
İnönü'nün Tezatları
Yazan: Selim Ragıp Emeç 1/1/954 tarihli (Sonposta) dan:
Halk Partisinin değişmez şefi sayın İnönü yeni sene vesilesiyle fikirleri bulandırmak hedefini güder mahiyette bir demeç daha verdi.
Partisnin geçmişteki meşru olmıyan iktisaplarının hakiki sahibi millet hazinesine intikal ettirilmelerinin öfke damgasını taşıyan bu demeç, her vakitki gibi iki mânaya gelen bir takım imalarla bir rejim buhranından bahsediyor ve bu hâdisenin üzerinde duruyor.
İndi bir iddia hududu içinde kalan bu ifadede kasden unutulan nokta; vücudu bahis mevzuu edilen hastalık cin ciddî âröz gösterilmemesi: buna mukabil ortaya, bir takım daiyeler çıkarılmış bulunmasıdır.
C. H. P." sinin değişmez şefini böyle bir konuşma yapmaya sevkeden âmil; vatandaş kütlelerinin zihninde bir istifham zembereğinin kıvrılıp bükülmesini temin etmek ve geri alman partisine ait malların, D. P. tarafından el konulup üzerine oturulmuş gibi bir hava yaratmaktır.
Bilindiği gibi bu mallar, C. H. P. since belediyelerden, vakıflardan, hususi idarelerden ve millî hazineden alınmıştır. Bu defa Büyük Millet Meclisinin çıkardığı kanun ile de, bütün bu iktisaplar, tekrar millî hazineye iade edilmişlerdir.
İnönü ve partizanlarına göre, bu hareket, anayasaya muhaliftir. Her ana yasaya muhalif hareket gibi de,bir rejim buhranının işaretidir.
Dâvayı bu şekilde ortaya koyan Halk Partisi başkanı, şimdi, bunun için çare tavsiye ediyor. Diyor ki:
Bir anayasa mahkemesi kuralını. Bundan böyle Büyük Millet Meclisinden çıkacak kanunların, bu, temel yasaya aykırı olup olmadıklarına bu mahkeme karar versin ve ondan sonradır ki millî meclisin iradesi yürürlüğe girsin.
Yani milletvekillerinin iradelerini hususî bir cihaz ile murakabe altma alalım, diyor, sayın İnönü.
Halbuki aynı zatın 1950 yılının 14 mayıs umumî seçimlerine bir kaç gün kala ve aynı senenin (9ı mayısında irad edilmiş ve elimizde duran bir nutku var.
Hafızası kuvvetli bir meslekdaşımizm dün ortaya koymuş olduğu bu nutukta, sayın İnönü, aynen şunları söylemişti:
Bir kanunun anayasaya uygun olup olmadığına hüküm vermek hakkı yalnız, salahiyetli olan müesseseye verilmiştir. Bizim Anayasamıza göre bu müessese Büyük Millet Meclisidir. Bu suretle Büyük Millet Meclisinin Anayasaya muvafık kabul ettiği kanun, bu vasfın bütün kuvvetini taşır.j»
İktidarda iken bütün teşriî salâhiyetleri Büyük Millet Meclisine tanıyan; iktidardan uzaklaşınca, da, bu Meclsi, hususi cihazların vesayeti altına koymaya kalkışan bir zihniyet; esefle kaydetmek lâzımdır ki7 ancak, bizim eski iktidarımızda ve onu idare eden ricalde mevcuttur.
Ve buhran yaratan da, bu zihniyetin karışık hesaplı ve dolambaçlı hareketleridir. Bundan vazgeçildiği gün buhran vahimesi ortadan kalkacak ve millet de huzura kavuşacaktır.
Fakat nerede o samimiyet, nerede o feragat ve nerede o... hakiki memleketseverlik...
Aceleye Getirmek İstediği Anayasa Mahkemesi Nedir?
Yazan: M. Faik Fenik
2/1/954 tarihli (Zafer) den:'
Halk Partisi Genel Başkanı, Kristal nutkunda, Demokrat Parti iktidarına yaptığı ağır, isnatların yanında, ayrıca yüksekten vaiz ve nasihatlerde bulunarak, bir takım kaideler isdâr ederek, kendisini bir de siyasî hayatın nâzımı gibi takdim etmek istemiştir
Evet, ne ki iyilik varsa, o düşünür, o bulur İşte muhalefette bile mürşitliği elden bırakmadı, dedirtecektir. Yine de millî şef hıl'atini üstüne giyecek ve tepeden ders verecektir
İşte Kristal nutkunda ortaya attığı «Anayasa mahkemesi» de bu nevi marifetlerden biridir. Önce, Demokrat iktidara adamakıllı yüklenmiş, kanun dışı hareketlerden bahsetmiş ve sonra sanki paracıkları hiç de umursamıyormuş gibi, asalet taslıyarak, «Çıkan kanunun manevî zararlarını ve yıkımlarını telâfi ve tamir etmek cemiyetimizin ilk ve acele meselesidir» buyurmuştur
Demokrat Parti iktidara geldiği zamandanberi bu kaçıncı «İlk ve acele meseledir?» Daha üçüncü aydan itibaren zaman, zaman, durup dururken bu neviden «İlk acele meseleler» ortaya atıldı Fakat Demokrat Parti geniş bir hürriyet nizamı içinde, herkesin rahat nefes aldığı vatan sathında «İlk ve acele mesele» olarak, bu memleketin iktisadî kalkınmasını ele aldı; böylece halkın iyiliğine «İlk acele mesele» halledilip, Halk Partisi genel başkanının sadece tezvir babında ileri sürdüğü «İlk acele mesele» ler kusur kaldığı için hiç de kimsenin burnu kanamadı O halde nedir bu acelecilik? Nedir bu telâş. 1950 Mayısına kadar iş başında idiler. O zaman bahis buyurdukları «İlk ve acele meseleler» ortada mevcut değil miydi? Niçin bu telâşı paşa hazretleri lütfedip halline tevessül etmediler?..
Şimdi de kalkmışlar, «Anayasaya aykırı kanun çıkmaması, bir yüksek mahkemenin, yâni Anayasa mahkemesinin murakabesine acele olarak bağlanabilir» buyuruyorlar..
Demek, müşarünileyh yüksek irşatlarına göre, alelacele bir Anayasa mahkemesi kuracağız. O Büyük Millet Meclisinden geçen kanunları selektör makinesi gibi, bu Anayasaya uygundur, bu değildir, diye kalburdan geçirecek, yâni standardize edecektir Peki Anayasa'nm tâdili zamana mütevakkıftır dediğine göre, Hâkimiyeti Milliye ve Anayasa prensipleri ne oldu? Teşriî ve icraî salâhiyetlerin Büyük Millet Meclisinde belirdîği ve onda toplandığı hakkındaki beşinci madde ile, Meclisin, teşriî salâhiyetini kendisi kullandığı hakkındaki 6 mcı madde ne hale geldi?
Dahası var: Anayasa'nın dördüncü maddesine göre, Türk milletini ancak Büyük Millet Meclisi temsil eder. Ve millet adına hâkimiyet hakkını yalnız o kullanır. Demek, Millet Meclisi Türk milletini temsil ededursun ve hâkimiyet hakkını kullana koysun, Öbür tarafta millî hâkimiyet murakabeye, yâni kayda ve şarta tâbi olacaktır
Bu Anayasa'yı değiştirmek ve hattâ hükümranlığa, Cumhuriyet prensiplerine bir darbe vurmak değil de nedir? Hadi İsmet Paşa kanundan, nizamdan anlamaz, diyelim, ama pek âlim geçinen akıl hocaları da buna akıl erdirememişler midir?
Son defa, Gulam Mohammed'in vücuda getirdiği inkılâplardan evvel, Pakistanda da parlâmentodan çıkan kanunlar, şerata uygun mudur, değil midir, diye, bir de beş kişilik Mollalar Ifeyetinden geçiyordu. Ve böylelikle bu Mollalar, parlâmentonun teşriî hayatına, yâni kanun yapma yetkisine hâkimdiler. İsmet Paşa'nm teklifi Pakistanda kaldırılmış olan usulün bir «Şekli diğer» inden başka bir şey değildir. İsmet Paşanın, millî irade anlayışı, milli iradeye hürmet telâkkisi bu mudur? Milletin serbest reyi ile seçilmiş dört yüz küsur mebus kanun yapacak, sonra, da üç, beş kişilik bir heyet bu kanunlar hakkında, doğrudur, eğridir, diye karar verecek, Bu nasıl bir düşüncedir? Acaba eski Rcma daki «Trium Virat» yi yeniden mi ihdas etmek niyetindedirler?
Bize kalırsa, Halk. Partisi genel başkanının asıl, aceleye getirmek istediği şey budur
Fitne Ocağı
Yazan: A. Emin Yalman
12/1/954 tarihli (Vatan) dan:
Birkaç yıl oluyor, Ankarada en hür, en demokrat bir memleketin elçisiyle konuşuyordum. Millet Partisinin mürteci kolunun fikirlerini yapan Kudret gazetesi o sıralarda hergün etrafa zehirler, fitneler saçıyordu. Şimdi emekliye ayrılmış bulunan sefir dedi ki:
—> Benim Türkiyenin iç işleriyle alâkam yok. Fakat Türk milletinin hayranıyım. Demokrasi ve hürriyetin bu memlekette kök tutmasını, devamlı bir' gelişme yolu açılmasını gönlüm istiyor. Bu bakımdan duyduğum şahsî hisleri size anlatayım: Ben Türkiyede mes'uliyet mevkiinde bulunsam, bir kazan katran kaynatırdım. Şahsî ihtirasları hesabına geriliği istismar edenleri, kendi memleketlerinin terakki yollarını tıkayanları, Kudret gazetesine yazı yazanları, bunları destekleyenleri, böylece ecnebi ajanlarının faaliyetine müsait bir zemin açanları, hiç acımadan kazana atar, bu suretle Türkiyenin istiklâline, selâmetine ve hürriyetine en büyük hizmette bulunduğuma inanırdım.
Bu konuşma tarihinden sonra Millet Partisinin ihtiras ve irtica düşkünleri gemi büsbütün azıya aldılar. İstanbulda komünist ajanı Nihat Yazar vasıtasiyle Volkan admda mel'un, meşum bir gazete çıkardılar. Genel Kurul mensuplarından bâzıları burada Ata türk, Cumhuriyet ve rejim düşmanı şenî yazılar neşrettiler. Kapatılan bütün mürteci teşekküllerin döküntüleri Millet Partisinde toplandı, harici düşmanlar, bütün ümitlerini bu fitne ocağına bağladılar. Rey avcılığı hesabına yapılan müraî gerilik sellerini durdurmağa çalıştıktan sonra, bütün inkılâp taraftarlariyle beraber fitne ve fesat ocağını nefretle terkeflen Hikmet Bayur'ın dünkü gazetelerde çıkan muhtırası, memleket düşmanı ocağın korkunç bir levhasını çiziyor.
3u muhtıra; M. P. nin ilk kurucusu olan Hikmet Bayur'un şahsî intibalarmı'aksettirmiyor, fecî hakikatlerin tâ kendisidir. Nitekim hakikî vaziyeti araştırmak maksadiyle parti muhitinde Boyacıgiller ve Doktor Yesari Bilgisev vasıtasiyle hazırlanan ve tasdik edilmiş, imzalı bir sureti hükümetin elinde bulunan rapor da, Hikmet Bayur'un sözlerini tamamiyle teyit ediyor ve Lütfi Bornovalı vasıtasiyle partiye meçhul ve esrarlı membalardan paralar aktığını da ortaya koyuyor.
Dikkate lâyık olan taraf şu: Umumî idare heyetindeki ekseriyet, raporu muameleye koymuyor. Mühür altında hıfzı hakkında bir karara varıyor, sonra, iş gürültüye getiriliyor, «Lüzumsuz» evrakın yakılması hakkındaki bir kararla rapor ve buna bağlı vesikalar ortadan kaldırılıyor. Çok şükür doktor Yesarinin imzalı bir sureti saklaması sayesinde sonra herşey ortaya çıkıyor.
M. P. hakkında (Siyasî parti) tâbiri kullanılması tamamiyle yersizdir. Karşımızda her mânasiyle bir fitne oca&ı duruyor; ihtiras uğruna herseyi göze alanlardan mürekkep bir ocak.. Gözü Cumhuriyeti yıkmakta, saltanatı geri getirmekte, taassup ve irtica yoliyle memleketi kardeş kavgasına sürüklemektedir.
Şen siyasi buhranlarımızın ve hepimize elem veren gerginlik manzarasının asıl sebebi şudur: Halk Partisinin müfrit kolunun bu ocakla gizli bir ittifak kurmakta menfaat araması ve şahsî surette buna şiddetle muhalif olan mutedillerin hiç bir müşterek tepki göstermemeleri., Gerginliğin devası da, Halk Partisinin herhangi bir kolunun fesat ocağiyle alâkasını kestiğinin belli edilmesi ve iki ana part arasında seçimlerden evvel bir rejim paktı kurulmasıdır. Bu yapılmadıkça, gelecek seçimlerin tam bir emniyet ve huzur içinde cereyan edeceğine ve memlekette tam bir saadet getireceğine bel bağlayamayız.
Korkunç Adamlar
Yazan: S. Ragıp Emeç
12/1/954 tarihli (Sonposta) dan:
Millet Partisinin eski başkanı Hikmet Bayur eski partisi hakkında bir açıklama daha yaptı. Malûmu ilâm kabilinden bir teşebbüs sayılırsa da Arabin «Ettekrarü ahsen» dediği gibi faydalı bir ilâm...
İçinde bir müddet yaşayıp çalıştığı siyasi partinin gidişatı hakkında hemen de günü gününe kaleme alınmış bir takım hâtıraları kaydeden bu açıklama, yukarıki satırlarla işaret ettiğim gibi, esas itibariyle bu parti hakkında pek bilinmedik şeyleri ihtiva etmiyor.
Hikmet Bayur, hâlen mahkeme karariyle muvakkat bir zaman için kapatılmış olup belli başlı liderleri muhakeme edlmekte bulunan Millet Partisi için Atatürk düşmanıdır, diyor. İnkılâp aleyhtarı olduğunu söylüyor. Şayanı dikkat şehadetler ileri sürüyor.
Millet Partisinin eski başkanına göre, bu partiye intisap etmiş olan kimselerin çoğu, kendilerini cumhuriyet devrinin mağduru bildikleri için Millet Partisine yazılmışlar ve irticaî hareketleri alabildiğine körüklemeye koyulmuşlar. Parti liderleri ise, en kısa yoldan iktidara ulaşabilmek için, bu hareketlere karşı ses çıkarmak şöyle dursun, kıpırdamamışlar bile.
Hikmet Bayur yine anlatıyor ki; onların böyle hareket etmekten maksatları, bir taraftan mürtecilerin, diğer taraftan da inkılâpçıların reylerini toplamak ve iktdar hedefine ulaşmaktı. Partinin 26 yıllık cumhuriyet devrine muhalif bulunduğu hakkında yazılan yazılan tekzip edip muharrirlerini cezalandırmak istememeleri; Mareşalin Atatürk aleyhtarı olduğu hakkında yapılan propagandaları sükûtla geçiştirmeleri; her vesileden istifade ederek sûreler, fatihalar, okumaları, dindarlık tezahürleri yapmaları, hep bu, iktidarı ele geçirmek maksadına matuftu.
Hikmet Bayur vaka zikrediyor ve isim veriyor:
Şu..., diyor, parti içinde mevcut iki hizipten birinin; öteki de diğer zümrenin başıdır. Bunlar birbirlerini sevmezler.
Çünkü, partiye sonradan girmiş olan ve birinci zümreyi teşkil eden eski müstakil demokratlardan, başlarında Osman Bölükbaşı, bulunan ikinci hizip çekinirler, partide tahakküm kurmalarından korkarlar..
Hikmet Bayurun bilvesile bir mahkeme huzurunda da tekrar edilmiş bulunan bu ifşaatı karşısında, ve bu adamların kurdukları siyasî bir partinin ezkaza iktidara gelmesi halinde memleketin ne hallere giriftar olabileceğini düşünmek insanın tüylerini, bir defa daha, ürpertiyor.
Meselâ, bir dâva konusu olduğu için, biz, işin daha ziyade iç yüzüne girmeden, sadece, Millet Partisinin eski lideri tarafından ortaya atılan iddia ve ifadeler üzerinde durmuş bulunuyoruz.
Bilvesile işaret etmiş olduğumuz gibi, bu ifadeler, sarih bir takım isimleri ve havadisleri zikrediyor; parti ileri gelenlerinin, hiç bir zaman sözleriyle hareketlerini telif etmediklerini ve bir nevi tavşana kaç, tazıya tut siyaseti güttüklerini anlatıyor.
İbret ve dehşet veren bir macera filmi gibi bir şey, bu anlatılan şeyler. İçinde ne yok ki?
Cumhuriyet düşmanlığı var. Demek ki bunlar hükümdarlık taraftarı...
Atatürk aleyhtarlığı var. Şu halde bunlar, bu memleketin de düşmanı..
Çünkü Atatürk, bu memleketi, en ümitsiz ve karanlık bir zamanında bir meşale gibi önüne geçip selâmete ulaştırmıştı. Ona düşman olmakla Türklüğe düşman olmanın arasında ne fark vardır? Ve sonra, bu adanı lardan bu millet medet umacak
Allah büyük günahlarını bağışlamasın, desek yendir, bu kimselerin..
Yabancı Kapital
Yazan: Nadir Nadi
(Cumhuriyet)
13/1/1954 tarihli den:
Yabancı sermayeye karşı Cumhuriyetin ilk yıllarında duyduğumuz çekingenliği mazur görmek lâzımdır. Yüzyıllar boyunca korkunç bir belâ gibi milletimizi kemiren kapitülâsyonların hâtırası zihnimizde yer etmişti. Bu taze hâtıraları unutamıyor ve normal sermaye hakları ile kapitülâsyonların «imtiyaz» haklarını birbirine karıştırıyorduk. Çeyrek yüzyıl içinde arka arkaya dört beş harp geçirmiş, perişan bir halde kurtulmuştuk. Hemen baştanbaşa yanmış, yıkılmış bir yurdun ortasında, bir don bir gömlek, âdeta çırılçıplak kalmıştık. Ne sermayemiz, ne tekniğimiz, ne bilgimiz vardı. Nüfusumuz topraklarımıza kıyasla yetersiz olduğu için iş gücümüz, de zayıftı. Bu şartlar altında yabancı kapitale şiddetle ihtiyaç duymamız gerektiği halde biz ondan kaçıyor,' kendi yağımızla kavrulmanın, kendi imkânlarımızla gelişmenin yolunu' arıyorduk.
1923 yıllarının bu romantik duygusu ile iftihar edebiliriz. Bağımsızlığını ne pahasına elde ettiğini bilen bir millet, ona her türlü maddî tasavvurlar üstünde bir değer verirse, bunun derin bir mânası vardır. İlk Cumhuriyet devline hâkim, olan yetersiz şartlara rağmen başardığımız mütevazi hamleleri, bu bakımdan incelersek onların gerçek ölçülerini daha iyi takdir edebiliriz. Endüstri ve bayındırlık alanında gerçi hayrete değer bir gelişmeye ulaşamamışızdir. Fakat yapılan da, o günkü şartlar bakımından, az şey değildir.
Yabancı sermayenin kapitülâsyon demek olmadığını, onu memleketimize sokmakla millî kalkınma hamlelerimize yeni bir hız verebileceğimizi ne saman anladık? Bu konuda müsbet bir tarih öne sürmek güçtür. Bununla beraber İkinci Cihan harbi içinde kapitale ve o arada yabancı kapitale karşı reva görülen bazı haksız muameleleri hatırlarsak, dâvayı esasından kavramakta bir hayli geciktiğimizi itiraf etmek gerekecektir. Başlangıç yıllarının romantik çekingenliğini nasıl mazur görüyor, tabiî sayıyor, hattâ bundan kendimize bir Övünme payı çıkarıyorsak, sonraki anlayışsızlığımızı da olduğu gibi kabul etmeli, kusurlarımızı görmeliyiz.
Yabancı sermaye yatırımlarına dair Büyük Millet Meclisinde görüşülen kanun tasarısının bu itibarla bize kaybettiğimiz değerli zamanı bir an önce telâfi ettirmesini hep beraber yürekten dileylim.
Bir memlekete dışarıdan kapital girmesin kolaylaştıracak şartların yalnız kanunla yaratılamıyacağım tekrarlamağa elbette lüzum yoktur. Kapital, büyük bir kuvvettir, fakat son derece ürkek bir kuvvettir. Her şeyden önce gireceği memlekette dış ve iç güvenliğin sağlam elmasını ister. Dış güvenlik daha ziyade dünya politikasına bağlı ise, iç güvenlik bir rejim istikrarı davasıdır. Onun için bu kanunu yarın kabul edivermekle derhal memleketimize bir sermaye akını başlıyacağını sanmamalıyız. Bu hususta şuurlu ve devamlı çalışmalara ihtiyaç vardır. Türkiyede kanun karşısında yerli yabancı herkesin eşit muamele gördüğünü, hukuk duygusuna aykırı karar ve hareketlere bizde yer olmadığını, kanunlarımızın Batı milletleri prensiplerine uygunluğunu bütün dünya iyice anlamalı, kısacası, Türkiyede çalışmak istiyen yabancı sermaye bizi kendinden bilmelidir. Bu fikri her tarafa yaydığımız takdirde artan iş gücümüzü ilerliyen tekniğimizi ve cömert tabiatimizi lâyik olduğu ölçüde değerlendirmek mümkün olacak, yabancı sermaye bize de gelmeğe başlıyacaktır.
İktisadî neşriyatımız neden mürekkep, nasıl olmalı?
Yazan: Nezih II. Neyzi
16/1/1954 tarihli (Yeni İstanbul) dan:
Malûm olduğu üzere bizde her sahada "neşriyat, gayet mahduttur. İktisat mevzuu da bu umumi kaideden kurtulamaz.
Yalnız İstatistik Umum Müdürlüğü muhtelif ana mevzular "üzerinde neşriyat yapmaktadır. Başlıca mevzular şunlardır: Dış ticaret, sanayi, ziraat, nüfus sayımları. Bir de bütün neşriyatı bir araya toplayan senelik İstatistik Yıllığı çıkarılmaktadır ki, bu da bazı eksik ve yanlışlıklara rağmen oldukça güvenilir bir memba olarak kullanılabilir.
Ekonomi ve Ticaret Bakanlığının da Konjonktür Dairesi fiyatlar hakkında bir aylık bülten neşretmektedir ki, geç te olsa fiyat tekâmülleri hakkında malûmat vermektedir.
T. C. Merkez Bankası da neşriyatında son zamanlarda bir düzenleme yapmış ve eskiden çıkarmakta olduğu geniş bülten yerine daha küçük çapta bir bülten neşretmeğe başlamıştır. Genişliğinden dolayı geç kalan ve İstatistik Umum Müdürlüğü neşriyatının bir tekrarı olan eski bültenin yerine çıkmakta olan bu bülten çok daha iyi karşılanmıştır.
Ziraat Vekâleti de kendi mevzuları hakkında yeni yeni bültenler neşrine başlamıştır. Bu vekâlette kurulan Etüd Bürosunun neşriyatı daha şümullü kılacağını ümit ederiz.
Dışişleri Vekâleti Milletlerarası İktisadi İşbirliği Teşkilâtı Genel Sekreterliği de «Türkiyede Marshall Plânı» ismi altında Türkçe ve İngilizce olarak Amerikan İktisadî Yardımı hakkında mufassal malûmat vermektedir. Bu neşriyat vasıtasiyle hem Amerikan yardımı ile memlekette kurulan tesislerin tekâmülünü takip etmek, hem de karşılık paralar fonunun kullanılış tarzı hakkında malûmat edinmek kabildir.
Başvekâletin neşrettiği Resmî Gazete ile Maliye. Bakanlığının neşrettiği senelik Bütçe Kanunu Tasarısı ve Bütçe Kanunu da iktisadiyatımız hakkında etraflı malûmat vermektedir.
Resmî neşriyatın yanında yarı resmî olarak Ticaret Odasının ve Odalar Birliğinin neşriyatı gellik raporları, İzmir Ticaret Gazetesi ve aylık bülteni kendi havalilerinde ticarî faaliyet hakkında etraflı malûmat sağlamaktadır. Yeni teşkilâtlanmakta olan Sanayi Odalarından İzmir Sanayi Odası Fuar münasebetiyle bazı neşriyat yapmıştır. Bu şekilde neşriyatın bütün sanayi odaları tarafından yapılmasını temenni ederiz. Ticaret Odaları, Sanayi Odaları ve Borsalar Birliğinin haftalık Türkiye İktisat Gazetesi memleketimizde büyük bir boşluk doldurmuştur. İktisadî haberleri haftalık olarak toplu bir halde bulma imkânını alâkadarlara bu gazete sağlamıştır. Tüccar Derneğinin aylık İktisat Mecmuası ve Maliye Mektebi mezunlarının çıkarttığı Maliye isimli aylık dergi iktisadi ve malî mevzular hakkında tetkik yazıları vermektedir.
Bankalar da kendi hizmetleri hakkında aylık iktisadî raporlar hazırlamaktadır, fakat bunlar ancak kendi büyük müşterileri tarafından elde edilebilmektedir. Bu şekilde piyasa raporlarının umuma açık olması çok arzu edilir.
Gazeteler de son senelerde iktisadî kısımlara daha fazla ehemmiyet vermeğe başlamış ve iktisat sayfaları ihdas etmişlerdir. Yeni yeni iktisadî mevzularla ilgili mecmualar da çıkmakta, fakat zorlukla tutunabilmektedir, zira bu mecmualar pratik bilgiden ziyade teori ile arkalanmaktadırlar.
Yukarıda saydığımız mecmua, bülten, vesaireden iktisat mevzuu etrafında epey geniş neşriyat yapıldığı fikri doğmaktadır. Fakat unutmamalı ki, iktisadın kolları da pek çoktur. Meselâ: iktisat teorisi, maliye, iç ve dış ticaret, bankacılık, iş idaresi, sigorta, muhasebe, nakliyat... Hattâ ambalaj yapma ve sevkıyat usulleri bile nakli ye kolunun bir şubesi olarak tekâmül etmiş ve artık ayrı bir mevzu olarak tetkik edilmeğe başlamıştır.
İktisadi neşriyatımızın eksik tarafı bir etüd bürosunun olmamasıdır. Mütekâmil memleketlerde istenilen mevzu hakkında hükümete müracaat ederek hiç olmazsa ihzari bir malûmat edinilebilir. Meselâ bir kimse işini yanısıra bir de bahçesinde arıcılık veya tavukçuluğa başlamak istese derhal hükümete müracaat ederek bu konuda bültenler elde edebilir. İste böyle pratik bilgileri sağlayan bir külliyat hazırlamalı ve fertlere istedikleri mevzu hakkında ucuz kitap veya broşürler gönderilmelidir. Bilhassa bahçecilik ve küçük sanayi mevzuunda bu suretle çok bilgi verilebilir ve faydalı neticeler elde edilebir.
Halihazır iktisadî neşriyatımızın büyük bir eksiği de yabancı bir dilde, meselâ İngilizce veya Fransızca, esaslı bir broşür veya mecmua bulunmamasıdır. Bunun acıklı bir misalini verelim: Beynelmilel Para Fonu aylık bir bülten, neşretmekte ve âzalarının iktisadî tekâmülü, dış ticaret bilançoları hakkında malûmat vermektedir. Fakat bu bültende Türkiyeye ait bir yazı çıkmamaktadır. Bültende her yazının mehazı verildiği için bütün âza memleketlerde, Fransızca veya İngilizce, bütün dünyaya hitap eden neşriat yapıldığı görülmektedir. Meselâ, Türkiye İktisat Gazetesinin bir de İngilizce nüsha çıkarmasını çok temenni ederiz. Türkiye ile ticaret yapan ecnebi memleket tacirleri arasında bu mecmuanın çok tutunacağına eminiz. Bu suretle de Odalar Birliği iktisadiyatını dünyaya tanıtmakla memlekete büyük faydalar sağlamış olur.
Son olarak ta şu noktayı tebarüz ettirmek isteriz ki, resmî neşriyat bizde istiyenlere posta ile meccanen gönderilmektedir. Amerikada bile bu nevi neşriyat küçük bir ücret mukabili dağıtılmaktadır. Bizde de az da olsa bir ücret alınsa yerinde olur kanaatindeyiz, zira bu şekilde birçok neşriyatın boş yere gönderilmesi önlenmiş ve temin edilen varidatla da yukarıda bahsettiğimiz pratik bilgiler yayınlarını hazırhyacak bir gelir temin edilmiş olur. Türkiye ve Amerika Yazan: Altemur Kılıç 19/1/1954 tarihli (Vatan) dan:
Cumhurbaşkanımız Celâl Bayar, dün Amerikaya müteveccihen hareket etti. Devlet Reisimizin, Amerikada bir ay sürecek olan resmî ve gayri resmî ziyaretinin, bir Türk devlet reisinin Amerikayı ilk ziyareti olmasından başka çek mühim mânaları vardır. Hattâ diyebiliriz ki, bu seyahat diğer memleketler devlet reislerinin Amerikaya yapmış oldukları ve yapacakları seyahatlerden farklı ve manalı olacaktır.
Daha başta belirtmeliyiz ki, Cumhurbaşkanımızın seyahati, asla karşılıklı maddî menfaatler seviyesine indirilmemelidir, Yani, ne Amerika hükümeti, Celâl Bayan davet ederken, bizi kendisine daha fazla bağlamayı düşünmüştür, ne de Celâl Bayar, Amerikaya şu veya bu şekilde bir maddi menfaat temin etmek kaygusu ile gitmektedir... Seyahate bu kî zaviyeden bakmak, Türk Amerikan dostluğunun mânasını ve mahiyetini bilmemek demektir.
Kanaatimizce, Türk Amerikan dostluğu, sadece diplomatik bir lâf veya sadece hissi bir rabıtadan ibaret değildir.
Açık konuşmak icabederse, bugün Batı âleminin savunması hususunda, bu âlemi tehdit eden tehlikenin mahiyeti hususunda, en realist mutabakat, Türkiye ile Amerika arasındadır. Batıda Amerikan siyasetine ve metodlarma karşı türlü itirazlar yükselirken, Türkiye tehlikeyi Amerika gibi gördüğü ve kıymetlendirdiği için, esas prensiplere itiraz etmeye lüzum görmemektedir. Amerika, diğer Batı memleketlerini Sovyetlere asla tavizlerde bulunmamaya, savunma tedbirlerini almaya âdeta zorlarken, Türkiye bizzat bu tehlikeleri ve zaruretleri idrâk ettiği için, Amerikanın yanı başında kendi, serbest verilmiş kararı ile yer almaktadır.
Velhası, Türkiye Amerika ile, mecbur olduğu için, yanyana durmadığı gibi Amerika da Türkiyeye, Amerikalıların kendi tabiriyle «mavi gözlerimizin hatırı için» yardım etmemektedir. Türk Amerikan dostluğu, ayni geminin içinde, ayni tehlikelere maruz bulunduklarını idrâk eden ve tehlikelerin mahiyeti ve bunlara karşı alınacak tedbirler hususunda anlaşmış olanların hakikî dostluğudur.
Biz Türkler, Amerikalıların niyetlerinin halisaneliğini anladığımız gibi Am er i kal il ar da bizim hakikaten güvenilir dostlar olduğumuzu anlamışlardır. Hele Kore Harbî hem hükümetler, hem de fertler seviyesinde bu anlayışı ve itimadı arttırmıştır.
İşte kısaca belirtmeye çalıştığımız bu sebepler Bayarm Amerika seyahatinin bir maddi menfaat temin etme veya dost avlama seyahati olmadığını göstermeye kâfidir sanırız. Cumhurbaşkanımızın seyahati, esasen sağlam temeller üzerine kurulmuş, hakiki bir dostluğun, yeni bir ifadesi, ve takviye edilişi olacaktır.
Açız tadiyle başarılan iş:
23/1/1954 tarihli (Zafer) den:
Yedi şeker fabrikasının birden ihalesi rekordur, fakat yarın 20 çimento fabrikasiyle bu rekorumuzu da kırarak Türk milletinin emrinde ona lâyık olmanın şeker gibi tatlı zevkini duyacağız.
Kayseri, Erzurum, Susurluk, Burdur, Malatya, Erzincan ve Elâzığda kurulacak olan yedi tane şeker fabrikasının ihalelerinin yapılmış olduğunu okuyan vatandaşların, bu haberden fevkalâde bir haz duyacakları muhakkaktır. Bîr günde 350 milyon değerinde yedi fabrikanın birden ihalesi bir rekordur; ve bir iki gün sonra da yine tek bir günde yirmi adet çimento fabrikasının ihale edilmesi ise, yepyeni ve muazzam bir rekorumuz olacaktır.
Hükümet bu fabrikaların yerini tesbit ederken, hiç bir siyasî kayguya kapılmadığını, Malatya ve Erzincan gibi Halk Partisine rey vermiş olan bölgelerimizi de dikkat nazarına almak suretiyle ispat etmiş bulunuyor. Bir iki sene evvel senede 120 bin tonu geçnıiyen istihlâk bu yıl 202 bin tonu bulmuştur. İtiraf etmek lâzımdır ki, bu miktar dahi azdır. Dün senede adam başına beş kilo şeker isabet ederken, son üç senelik gayretler neticesi bu istihlâk miktarı 10 kiloyu aşmış bulunmaktadır. Vasati olarak adam başına yılda 6070 kilo şeker yiyen memleketlerin mevcudiyetini göz önüne alacak olursak bu sahada daha çok gayret sarfetmemiz icabedecektir.
Grafiklere bakılacak olursa, yurtta verem hastalığının azalıp çoğalması ile buğday, şeker ve et istihlâkinin eksilip artması arasında esaslı münasebetlerin de mevcut olduğu görülür. Hatırlardadır ki harp içinde her türlü gıdadan mahrum kalan vatandaşlar, üstelik şekeri beş liraya yemek zorunda kalınca, istihlâk adamakıllı düşmüş ve hastalık grafikleri de ayni tarihlerde sipsivri yükselmişlerdi.
Demokrat Parti iktidara gelince, ilk iş olarak şeker fiyatlarını indirdi. Memlekette ve bilhassa köylümüzdeki refah seviyesinin artması dolayısiyle şeker istihlâki de hemen kısa bir zamanda bir misline çıktı. İşin dikkate şayan tarafı şudur ki, bir taraftan şeker istihlâki artarken, diğer taraftan da hükümetin aldığı iktisadî tedbirler neticesinde buğday, pirinç ve et istihlâki çoğaldı ve verem grafiği de başaşağı seyretmeğe başladı.:
Yeni kurulacak olan yedi şeker fabrikası tamamiyle hususi teşebbüse mal edilmiş bulunmaktadır. Bunların ihaleleri fevkalâde uygun şartlarla yapılmıştır. Ezcümle ihale bedellerinin yüzde onu ilk altı ay zarfında ödenecek, diğer yüzde doksanı ise fabrikalar işlemeğe başladıktan sonra; 1961 yılma kadar yine fabrikaların kendi kârları ile itfa edilecektir.
Bu muamele ise başka bir nokta üzerine parmak basmak lüzumunu bize hissettirmiştir. Görülüyor ki, Alman ve Fransız firmaları yedi fabrika kurmak hususunda Türkiyeye geniş krediler açmışlardır, yarın yine ecnebi firmalar yirmi tane çimento fabrikası için yine böyle uzun vadeli ve kendi istîhsaliyle borçları itfa edecek fabrikalar inşası için krediler sağlıyacaklardır. Bu susturucu manzara karşısında muhalefetin, memleketin itibarının yıkılmış olduğu hakkında yaptığı muzır propaganda ve neşriyatın ne kadar yersiz olduğu da fiilen ispat edilmiş bulunmaktadır. Gerçi, dış ticaretimizde, kalkman ve tesislere para kapatmak mecburiyetinde olan her memlekette olduğu gibi, tediye zorlukları vardır. Fakat, memleket ekonomisini, maaşlı memurun ev ekonomisi gibi dar zaviyeden ele alanlar eski kısır sisteme dönmemek için istihsale hız vermek icabettiğini de şu misallerle artık tatbikî bir surette öğrenmelidirler.
Bizimle iş. gören memleketlerin sermayedarları buralarda yeni teşebbüslere girerek ve yeni müesseseler kurarak bu hakikati muhaliflerden daha iyi görüp anladıkları için, onların yıkıcı ve ürkütücü neşriyatına rağmen, memleketimize gelmekten çekinmemişlerdir.
Yeni yedi fabrika daha kurulunca, şeker fabrikalarımızın adedi on beşe ulaşmış olacaktır. Demokrat Parti dört fabrika ile ele aldığı şeker sanayiini 1954 seçimlerine kadar geçen dört senelik müddet içinde dört ile zarbetmek kudretini göstermiş bulundu. Birkaç yıl sonra 38 vilâyet ve 197 ilçe pancar ziraatinin nimetlerinden istifade edecek ve köylümüze senevi 150 milyon Türk lirası raddesinde yeni bir kazanç mevzuu eklenmiş olacaktır.
Demokrat iktidar vatandaşların itimadına mazhar olmak ve memlekete hizmet edebilmek için bu yolda çalışmalarına şevkle, aşfela, hızla devam ederken, bundan üzülüp yüksünen muhalefet, ne yazık ki, paslanmış dudaklarla bu şekerin tadını alamamakta ve zehir gibi bir ağızla marazı bir ruh haletinin zebunu olarak her şeyi inkâr etmektedir.
Biz susalım Çimento konuşsun 24/1/1954 tarihli (Zafer) den:
Evvelki gün, yirmi çimento fabrikası birden, ihale edilmiştir.
Buna, sanayi sahasında, kütlevi bir tesis hareketi diyebiliriz. Garbin sanayici memleketlerinde dahi, bu Ölçüde bir teşebbüse nadiren rastlanır.
Şimdi gelelim böyle bir işin, bizde, nasıl ve neden gerçekleşebildiği noktasına:
1950 senesinde, yani Demokrat Parti iktidarı iş başına geldiği sıralarda, memleketin çimento ihtiyacı, senede 535 bin tondu. Mevcut fabrikalar, bunun 395 bin tonunu, yani, ancak dörtte üçünü imal edebiliyordu.
1953 de, istihlâk edilmesi lâzım çimentonun miktarı 2 milyon tona çıktı. Bu demektir ki, Demokrat iktidarın üç küsur sene içinde yaratmaya muvaffak olduğu iktisadî hareket' ve bunun yanında barajlar, limanlar v.s. gibi büyük ölçüdeki âmme tesisleriyle cihazlsnmalardan tutun da en küçük köprüler, mahallî su işleri ve köy içme sularına kadar vücut bulmaya başlıyan tesisler, memleketin çimento ihtiyacını, birden dört misline çıkarmıştır.
Eğer ayni üç buçuk sene içinde, mev; cut fabrikalar süratle tevsi edilmemiş ve bunlara hattâ yenileri de ilâve edilmemiş olsaydı, bir buçuk milyon ton çimentonun bedelini, döviz olarak olduğu gibi harice ödemek lâzım gelecekti. Fakat, hükümet bu tevsi ve tesisleri temin eylediğinden, fabrikalarımızın istihsal kapasitesi, 1953 te, bir milyon yirmi beş bin tona çıkarılmış oldu.
Oldu ama, mütebaki bir milyon tonun, yine ya hariçten ithali, yahut, başlamış bulunan büyük kalkınma hamlesinin durdurulması lâzım geliyordu. Hükümet, tabiatiyle birinci şıkkı tercih etti. Ve, çimento ihtiyacımız meselesini, kökünden halletmiye matuf kararlar aldı.
Bir kere, 1950 de ,535 bin ton pekâlâ kâfi gelirken, 1953 te, neden acaba 2 milyon ton ancak kâfi gelecek görünüyor ve neden, bütün hesaplar, memleketin daha da fazla çimentoya muhtaç bulunduğunu gösteriyordu?
Tetkikler gösterdi ki, artmakta olan çimento ihtiyacı, memleketimizin modem bir iktisadî bünyeye geçmesi ile atbaşı gitmektedir ve iktisadî inkişafımızın sadık bir müş'iresinden ibarettir.
Filhakika, modern medeniyetin en büyük farikası, çelik demir beton üzerine kurulmasıdır.
Büyük barajlar, köprüler, limanlar, su isaleleri, hülâsa her inşa, demir, çelik ve çimentoya ihtiyaç göstermektedir. Çünkü modern medeniyetin en küçük tesislerini dahi kerpiç, taş ve tuğla ile inşa etmiye imkân yoktur.
Başka şahide lüzum yok
Sadece çimento ihtiyacımızın, üç buçuk sene içinde, 500 küsur bin tondan 2 milyon tona çıkması, çimentodan hususî meskenler de istifade ettiğine göre memleketimizde, hummalı bir kalkınma hareketinin hem dikine, hem de enine ve boyuna başlamış bulunduğunu susturucu bir ifade ile ispat etmektedir.
Bu ise, 1953 te 2 milyon ton civarında görünen ihtiyacın hiç te bu noktada duramıyacağmı ve çimentoya olan ihtiyacın, gözümüzü açıp kapayıncaya kadar muhakkak iki misline ve biraz sonra tekrar iki misline çıkacağını gösterse gerektir.
Ayni müddet içinde iki misline çıkmış hububat rekolteleri, pamuk mahsulleri, dış ticaret hacimleri ve bütçeler, dâvanın _eğer bir veçhesi ise, yeni ve yekpare bir memleket yapısının bunlara muvazi olarak âdeta topraktan fışkırması ve, limanları, barajları anbariarı v.s. ile birlikte, vatandaşın gören gözleri önünde, bir başka Türkiye mürteseminin dikilmesi ayni kalkınma ve yeniden kurulma dâvasının, öteki veçhesidir.
İşte bu inkişafı gören hükümet, memleketi çimentosuz bırakmanın yahut artmakta olan çimento ihtiyacını ithal çimentosu ile karşılamanın zararlarını önceden görerek ve buna dair tedbirleri önceden düşünerek, şu gördüğümüz kütlevi çimento sanayii tesisi hareketine girişmiştir.
İşletmeler Vekilinin izahatından anlıyoruz ki 1) Memlekette bugün, yerin uzaklığına göre, İSO 250 lira arasında satılmakta olan çimentonun tonu, memleketin her tarafında kurulacak bu fabrikalar sayesinde, 80 90 liraya satılacaktır. Bu, istihlâk ettiğimiz ve edeceğimiz çimento bedeli esas alınınca tam iki misli bir paranın tasarruf edilmesi yani, ayni para ile, bir silo yerine üç silonun inşası demektir. (Tabiî, yalnız çimento zaviyesinden).
2) Bu fabrikalar çalışmaya başladıktan sonrs, çimento istihsalimiz, 1950 nin 395 bin tonuna mukabil, 3 milyon 275 bin tona yükselecektir. Yani, on misline
3 i Fabrikaları 7 senede yüzde 4 faizle ödeyebileceğimiz noktası ki, çimento ithalinden yapacağımız tasarruflar da gözönüne getirilince, hükümet teşebbüsünün hem malî, hem de teknik bakımdan nasıl bir şümul arzettiği derhal anlaşılır.
Fakat bunların hepsi bir yana, biz yine bir tek nokta üzerinde duralım:
Otuz küsur sene zarfında 395 bin ton çimento istihsaline mukabil, üç buçuk sene içinde, bunun tam on misli
Yeni bir Türkiyenin, çelik demir beton üzerine inşa edilmekte olduğunun ve bu işin, yalnız .çimento zaviyesinden, bizleri tam on misli bir gayrete daha bugünden mahkûm ettiğinin bundan daha susturucu bir delili olabilir mi?
Böyle mahkûmiyetlere can kurban
Manen de kalkınmaktayız
25/1/1954 tarihli (Zafer) den:
Memleketimizin maddî ve manevî kalkınması, büyük bir hızla devam etmektedir. Önümüzdeki on yılın sonunda, Türkiye, «Büyük devlet» temelleri üzerine kurulmuş müreffeh, hareketli ve iktisadî bakımdan her tarafı mekşuf, her noktası dünya pazarlarına bağlı bir memleket olacaktır.
Daha bugünden, düne kadar dünyanın çarşısında (Tütünü, üzümü, inciri, fındığı ile) bir nevi kuru meyvacılık yapan eski Türkiyenin yerini, bol miktarda hububat, pamuk, yağlı tohumlar ve maden satan daha ileri ve daha müstahsil feir Türkiye almıştır.
Birkaç gün önce, tam yirmi tane çimento fabrikasının birden ihale edilmesi, âdeta yerle beraber kerpiç devrini kapadığımızı ve memleketin her tarafına dağıttığımız bu fabrikalarla, iki katlı, üç katlı bir Türkiyenin vücut bulabilmesi için elzem bir inşaat sanayiini kurmaya koyulduğumuzu ispat etmektedir.
Eğer hakkiyle ziraatçi ve ayni zamanda maden ihracatçısı bir memleket olmak vasfını kazanırsak, buna inzimam edecek hayvancılık ile beraber, hatırı sayılır bir iştira kuvvetine kavuşacağımız, muhakkaktır. Bu iştira kuvvetinin, bizi vakit kaybetmeden çok verimli bir sanayie kavuşturacağı, keza muhakkaktır. Çünkü, Türkiye, büyük bir talih eseri olarak, hem çeşitli ham madde kaynaklarına hem de keza çeşitli enerji kaynaklarına maliktir. Bugün enerji politikasında, kömürlerimize ve başı boş akan sularımıza el koymuş bulunuyoruz. Yarın kömür ile elektriğe, petrol de katılacaktır.
Ne kadar büyük bir inkişafa doğru ilerlediğimizi bilmeliyiz. Bunun heyecanını duymalıyız, imanını ve şevkini taşımalıyız. Ancak bu suretle, başlıyan terakkiye adım uydurmuş olabiliriz.
Meselâ, 20 çimento fabrikasının bize, iki üç sene sonra 3 küsur milyon ton çimento vermesine mukabil, 1949 da 110 bin ton şeker istihlâk eden memleketimizin 1953 te 202 bin ton şeker "istihlâk etmiş bulunması bize göstermektedir ki, şehirlerin istihlâki pek artamıyacağma göre, fazladan olan bu yüz bin ton şekeri, iştira kuvveti artan köylümüz yemektedir.
Yani fasit dairenin aksine olarak, iktisadî inkişafımızın neticesi, istihsalde olsun istihlâkte olsun, 1949/50 rakamlarının hemen her sahada geride bırakılarak bunların yerine en az iki misillerine tekabül eden rakamların ikame edilmiş "bulunmasıdır.
İşte bu maddî inkişafa muvazi olarak, Türkiye, manevî bakımdan da büyük terakkiler kaydetmektedir. Şehirlerimizde ve kasabalarımızda, çok daha güzel meskenler inşa edilmektedir. Şehircilk, henüz genç olmakla beraber, kasabalarımıza kadar yerleşmiştir.
Yarın, çiftçi ve köylümüzün kazançları daha da artınca, köylü meskeni de ticari bir değer arzedecek ve ipotek kredisi, yolunu köylere kadar bulacaktır.
İşte böylesine vaitkâr bir umumî inkişafın içinde, sanat eserlerine değer vermemiz ve sanatkârları korumamız kadar tabiî bir hareket olamaz.
Zenginleşen, şehir ve kasabalarını yeniden kuran, mesken zevkine artık vâsıl olmuş olan bir Türkiyenin, mimar, ressam, heykeltıraş ve dekoratörlerini, hem çoğaltması hem de daha dereceli ve daha kabiliyetli kılması lâzımdır. Aksi takdirde, çok para harcamamıza rağmen, çirkin şehirlerin çirkin binaların da yaşamıya, kendimizi mahkûm etmiş oluruz. Çirkinlik ise, ruhları kurutur ve insanlar, ilhamsız, heyecansız, hamlesiz yaşar.
İşte bu bakımdan, hâlen Mecliste bulunan bir kanun teklifinin, tam zamanında ele alındığına kaniiz.
Bu kanun «Devlet resim ve heykel müzeleri için satın alınacak sanat eserleri ve resmî binaların sanat eserleri ile bezenmesi» hakkındadır.
Gayesi, devamlı ve tarafsız bir jüri heyetinin vukuf ve yardımiyle, müzelerimizi ve resim galerilerimizi tamamlamak ve bir de, temsilî devlet binalarını, keşif bedellerinin meselâ yüzde ikisini sanat eserlerine tahsis etmek suretiyle, süslemektir.
İleride, memleket muayyen bir refah seviyesine gelince, zaten herkes, inşa ettirdiği apartman, köşkü, yalıyı v.s., sanat eserleri ile daha da güzel bir hale sokmak merakına düşecektir. Daha bugünden, birçok aile ocaklarının duvarlarım, salon ve yemek odalarını kendi ressamlarımızın tabloları sıcak ve munis bir hale koymuş bulunmaktadır. İleride bu, çok daha fazla taammüm edecektir.
Yani sanat,' devlet himaye ve yardımından başka, vatandaşlarımızın hususî alâka ve sevgisine mazhar olacaktır. Fakat bu devir gele dursun, mevcut sanatkârlarımızın mevcut yollardan himayesi, nihayet sanat vadisindeki gayretlerimizin de, dünyaya karsı, yüz ağırtacak bir seviyeye gelmesini kolaylaştıracağından, buna dair bîr kanunun lüzumu yıllardanberi ileri sürüldüğü halde bunun bir türlü tahakkuk etmemiş olması üzüntüsüne nihayet verilerek, bu işin de Demokrat iktidar tarafından halledilmiş olması, kanaatimizce yerinde bir hareket olacaktır.
Çünkü, bize çok yakın bir istikbalin vâdetmekte olduğu büyük Türkiye, maddesinde olduğu kadar, ruhunda ve mânasında da, kudret, zevk ve ihtişam ifade etmelidir.
DIŞARIDA
4 Ocak 1954
— Madrid :
Dünya futbol kupası maçları için 6 ocak günü İspanyol millî takınıiyle karşılaşmak üzere buraya gelmiş olan Türk milli takımı şerefine bu akşam Madritteki Türkiye Büyükelçiliğinde tir kabul resmi" tertip edilmiştir. Bu kabul resminde tanınmış bir çok İspanyol şahsiyetleri de hazır bulunmuştur.
Türk futbolcuları öğleden sonra Chamartin stadyumunda son antrenmanlarını yapmışlardı. Oyuncuların hepsi formunda görünmektedir.
7Ocak 1954
— Ria de Janeiro :
Dün Brezilya Dışişleri Vekâletinde toplanan bir hususî talî komisyon biri 100 bin, diğeri 50 bin ton olmak üzere iki partide 150 bin ton Türk buğdayının satın alınmasını tavsiye etmiştir.
Bu muamele, son günlerde Brezilya bankasiyle Türkiye Merkez Bankası arasında imzalanmış olan tediye anlaşması çerçevesi içinde icra edilecektir.
8Ocak 1954
— Washington :
27 ocakta resmî bir ziyaret için Washington'a gelmesi beklenen Cunıhurreisi Cçlâl Bayan karşılamak maksadiyle gerekli hazırlıklar yapılmaya başlanmıştır.
Bu ziyaretle ilgili merasimlerin teferruatını tesbit maksadiyle bugün Washington'da 110 şahsiyetin iştirakiyle özel bir komisyon kurulmuştur. Dün de Amerikan Dışişleri Vekâletinde ayni maksatla bir toplantı yapılmış ve buna vekâlet basın bürosu mensuplarıyla, Basın Yayın ve Turizm Genel Müdürü Dr. Halim Alyot da katılmıştır.
9Ocak 1954
— Lefkoşe :
Akdenizde bir gezi yapmakta olan 470 Türk turisti bugün Tarsus gemisiyle iki günlük bir ziyaret için Lefkoşeye gelmiştir.
10Ocak 1954
— Washington :
İyi haber alan çevrelerden bugün bildirildiğine göre, Türkiye Cumhurreisi Celâl Bayarm Birleşik Amerikaya yapacağı seyahatte kendisini resmi kabullerle beraber siyasî bir mesai beklemektedir.
Celâl Bayarm bu resmî seyahati için gerek Washington gerekse ziyaret edeceği diğer şehirlerdeki merasim hazırlıkları nihayetlenmek üzeredir.
Türk Basın Yayın Umum Müdürü Dr. Halim Alyot bu hafta sonunda New York'a hareket edecek ve buradaki hazırlıklara iştirak eyliyecektir.
NewYork, yalnız NewYork şehrine mahsus bir karşılama programı hazırlamaktadır. Şehrin kahramanlar ile dünyanın büyük adamlarını karşılamak için yaptığı konfeti ve serpantin atılması gibi hazırlıklar bu cümledendir.
Cleveland ve Şikagoda belediye reisleri, ticaret odaları ile diğer resmî ve gayri resmî teşekküller Alyotun ziyaretini beklemektedirler.
Halim Alyot, önümüzdeki hafta bu şehirlere giderek Türkiye Cumhurreisinin bu şehirlerdeki karşılanma programının hazırlanmasına yardım edecektir.
Washington programına şunlar dahildir:
Beyaz Sarayda ziyafet, Celâl Bayar tarafından Eisenhower şerefine verilecek bir yemek, Kongrede iki meclisin müşterek bir toplantısında Bayarın yapacağı hitabe ile diğer toplantılar.
Resmî formaliteler listesine dahil olmıyan bir madde, Eisenhower'in Bayarla, Türkiye, Irak ve Pakistan arasında bir savunma paktı projesi hakkında yapacağı askerî bir yardımı da derpiş eden bu mahiyette bir paktın hazırlıkları büyük bir ilerleme kaydetmiştir. Fakat henüz halledilmesi icap eden birçok mesele daha,mevcuttur.
Buradaki yetkili çevrelerde hâkim olan kanaate göre, Eisenhower ile Bayar arasında siyasî ve diğer mevzular üzerindeki karşılıklı görüşme gayet faydalı olacaktır.
— "Washington :
"İyi haber alan kaynaklardan bugün bildirildiğine göre, Orta Doğu yeni müdafaa proj esi hakkında İsrailin duyduğu endişelerin Başkan Eisenhower ile Türkiye Cumhurreisi Celâl Bayar arasında yapılacak görüşmede bahis mevzuu edilmesi muhtemeldir.
Celâl Bayar, resmî ziyarette bulunmak üzere iki haftaya kadar buraya gelecektir.
Siyasî çevrelere göre Celâl Bayarm mütalâası alınacak meseleler arasında Arap İsrail gerginliği ile OrtaDoğu müdafaa paktının yer alması muhtemeldir. Bu hususta belirtildiğine göre geçen sene içinde Türkiyenin İsraile karşı hareket hattı, İsrail bakımından umumiyetle memnuniyet verici olmuştur.
Türk Pakistan Irak paktı projesi karşısında İsrailin endişesi muvacehesinde Türkiyenin tepkisi burada büyük bir alâka ile karşılanmıştır.
Türkiye Cumhurreisi Celâl Bayarm seyahatinin bu meseleyi daha fazla aydınlatacağı kanaati hüküm sürmektedir.
— İstanbul :
Bugün saat 17.30 da Yunan konsoloshanesinde yapılan bir merasimle kadın gazetecilerimizden Bayan Karasuya Türk Yunan dostluğuna yaptığı hizmetlerden dolayı, Yunan hükümetinin tevcih etmiş olduğu liyakat madalyası Yunan Başkonsolosu tarafından verilmiştir.
Bu merasimde güzide bir davetli kütlesi hazır bulunmuştur.
15Ocak 1954
— Raleigh (Kuzey Carolina) :
Reisicumhur Eisenhower'İn daveti üzerine Amerikaya gelecek olan Türkiye Reisicumhuru ekselans Celâl Bayar, Amerika dahilinde yapacağı seyahat meyanmda olarak 18 ve 19 şubatta Raleigh'ı de ziyaret edecektir.
Bayarm 27 ocaktan 20 şubat tarihine kadar sürecek olan bu seyahatinde Raleigh, ziyaret edeceği yegâne Güney şehri olacak, kendileri buraya Dallasdan geleceklerdir.
Vali William Dumstead, resmî karşılama programının hazırlandığını, şehirdeki resmî şahsiyetlerin ve eyalet ileri gelenlerinin karşılama merasiminde hazır olacaklarını bildirmiştir.
Bayar, Amerika dahilinde seyahatini trenle yapacaktır. Ziyaret edeceği şehirler arasında NewYork, Cleveland, Toledo, Chicago, San Francisco, Los Angeles, Las Vegas, Dallas ve Raleigh vardır.
Tütün, Türk iktisadî hayatında mühim bir rol oynadığı için, Bayar, Kuzey Carolinaya yapacağı bu seyahat vesilesiyle Amerika ' tütün sanayiinin merkezini de ziyaret etmiş olacaktır,
16Ocak 1954
— Londra :
Amerikaya gitmek üzere pazartesi, günü Bum hava meydanına gelecek olan Türkiye Reisicumhuru Celâl Bayar, İngiltere hükümetinin gayri resmi misafiri olarak iki gün BourneMouth'da kalacak, çarşamba günü deniz yoliyle Amerikaya hareket edecektir.
Celâl Bayan Burn hava alanında kraliçe namına Wellington Dükü, Dışişleri Vekâleti namına da Lord Reading karşılayacaklardır.
Çarşamba günü Mauretania transatlantiği ile Amerikaya hareket edecek olan Celâl Bayar Bournemouth'dan askerî merasimle teşyi edilecektir.
I
— Washington :
Amerikan dış muameleler idaresi, Amerika menşeli motorlu nakil "vasıtalarının mubayaasında istimal edilmek üzere dün Türkiyeye 50.000 dolarlık bir kredi açmıştır.
— Washington :
Dış faaliyetler dairesi bugün, 1954 malî yılı müdafaa ihtiyaçlarının karşılanması maksadiyle dolar bölgesinde sınaî ve ziraî mamul satın alabilmesi için Türkiyeye 21 milyon dolarlık bir kredi tahsis etmiştir. 30 haziran 1953 tarihinde sona eren geçen malî yılda Türkiyeye bu meblâğın büyük bir kısmının mahsul kaldırma ve depolama işleri, liman ve yükleme, boşaltma İslâhatı ve ziraî malzeme sahalarına sarfetmişti.
19 Ocak 1954
— Karlsruhe :
Türkiye Adalet Vekâleti temsilcisi Dr.
Kemal Reisoğlu Federal Alman hükümeti yüksek mahkemesi faaliyetlerini tetkik etmek üzere dün buraya gelmiştir.
20 Ocak 1954
— Berlin :
İngiltere Dışişleri Vekili Anthony Edenin Berline 22 ocak günü saat 15 e doğru gelmesi beklenmektedir.
— Ankara :
Arjantin hükümeti tarafından Türk askerî pilotlarına, askerî fahrî pilot diplomalarının tevzii bugün saat 11 de Arjantin sefaretinde seçkin bir davetli kütlesi huzurunda yapılmıştır. Fahrî askerî pilot diploması alan havacılarımız şunlardır:
Emekli Orgeneral Muzaffer Göksenin, Tuğgeneral Enver Akoğlu, yüzbaşı İrfan Serdaroğlu.
— Lecce (Güney İtalya) :
İtalyada 'bir tetkik seyahati yapmakta olan ve hava generali Fevzi Uçanerin başkanlığında bulunan Türk askerî heyeti Les Pouilles eyaletinde Lecce'ye gelmiştir.
İtalyan Hava Kurmay Başkanı General Aldo Urbani'nin refakat ettiği Türk askerî heyeti bir uçak sergisini gezdikten sonra avcı teşkillerinin himayesinde hareket eden bombardıman uçakları tarafından yapılan taktik talim ve gösterileri takip etmişlerdir.
Gösterinin sonunda General Uçaner meçhul asker âbidesini ziyaretle bir çelenk koymuştur.
22 Ocak 1954
— Belgrad :
Tanyug Ajansının bildirdiğine göre, Türk vatandaşlarının Yugoslavyadaki mallarının tazmini hususunda bugün Belgradda her iki memleketin temsilcileri arasında bir anlaşmaya
varılmıştır.
İki ay devam etmiş olan bu müzakereler Türk vatandaşlarının Yugoslavyada devletleştirilmiş olan mallarının kıymetini tesbite imkân vermiştir.
27 Ocak 1954
— Ankara :
Hükümetimiz tarafından evvelce Afganistana hediye olarak gönderilen ve koyunların kelebek hastalığında kullanılan 10.000 doz distofajin haplarının mezkûr hükümetçe çok faydalı ve tesirli görülmesi üzerine bu defa bedeli mukabilinde hükümetimizden üç milyon adet distofajin kapsülü istenmektedir.
Etlik veteriner bakteriyoloji enstitümüzde imal olunan bu haplar, ancak memleket ihtiyacına yeter miktarda istihsal olunabildiğinden Afganistanın bu isteğini yurdumuzda serbest ellerde yapılan ilâçlarla karşılayabileceği bildirilmiştir
30 Ocak 1954
— Washington :
Türkiye Dışişleri Vekâleti Umumî Kâtibi Cevat Açıkalm ve Washington Büyükelçisi Feridun Cemal Erkin, dün öğleden sonra Dışişleri Vekâletinde Vekil yardımcısı Henry Byroade tarafından kabul edilmişlerdir.
Her iki diplomat da Vekâletten ayrılırken gazetecilerin sorduğu sorulara cevap vermekten çekinmişlerdir.
Büvük dâvaların istediği sorumluluk
Yazan: M. Nermi
30/1/1954 tarihli (Yem İstanbul) dan :
Eisenhower'in Celâl Sayar şerefine çekilen ziyafette bir konuşma yaptığını Anadolu Ajansından öğreniyoruz. Söylenen sözler, Türk gönüllerinde derin yankılar uyandıracak bir kudrettedir. İkinci Dünya Savaşının büyük kahramanı, hür yurdumuzdan bahsederken, aşağı, yukarı, şöyle diyor: «Tek bir nesil çerçevesi içinde başlıyan gelişme, zamanımızın hârikalarından biridir. Bir zamanlar, çok az tanıdığımız Türkiyeyi bugün müttefikimiz diye adlandırırken gurur duyuyoruz.»
Türk tarihi, hiç şüphesiz, yığın yığın hârikalarla doludur. Vefakârlığın, kahramanlığın en yüksek örneklerini vermişizdir. Varlığımız uğrunda giriştiğimiz bütün güreşler erkekçedir. Fakat tek bir nesil çerçevesinde başardığımız iş, neden, kahramanlık olayları arasında, uçurumlarını heybetle seyreden bir dağ tepesi gibi yükselmektedir? Büyük Amerikalının bize hatırlattığı bu heyecan verici gerçeklik üzerinde biraz durmak isteriz.
İlk Dünya Savaşından korkunç bir bozgunla çıkan memleketimizin inanılmaz bir irade kudretiyle derlenerek insanlık tarihinin zafer kazanmış en büyük ordularına karşı hürriyetini savunmaktan çekinmemesi başlı başına bir hârikadır. Eşsiz bir kurtuluş imanı bu kahraman hamlede bulut karanlığını yararak alev yolunu açan bir şimşektir sanki. Zaman ölçüsünde bir irade ve yaşayış hamlesidir bu.. Zamanın kültür değerlerini dile getiren her kudret dostun da, düşmanın da hayranlığını uyandırır. Fakat bizim yaptığımız şey, yalnız kahramanlık meydanlarında kalmamış, ayni zamanda, toplumsal benliğimizi de yaratıcı hamlesinin içine almıştır. Biz bir yandan kurtulmuş yolumuzun engellerini kıyılarına bakmayan bir. ırmak gibi süpürürken, öte yandan da, irade kaynağımızı kurutan görünmez kuvvetlere karşı çevrilmeyi de bilmişizdir. Dünya tarihinde, dış zaferi iç zaferle, kültür zaferiyle tamamlayan böyle bir hamleye rastlanmaz. Millet oluşumuzda ve kendimize dönüşümüzde, içinden dünyalar doğan ve taşan kudretiyle alevi ve dumanı yoğuran bir ilk kaos heybeti vardır. Zaman geçip te her şey duruldukça yapılan işin ne olduğunu daha iyi anlıyoruz. Yurdumuzun dünya ölçüsünde gördüğü anlayış ve saygı, millet oluşumuzla doğrudan doğruya ilgilidir.
Türk Milletinin, zaman Ölçüsünde doğmasiyle, yeni dâvaların, yeni ideallerin ve, nihayet, kendi yaratıcı mantığından başka bir şey tanımayan yeni bir hayat anlayışının doğması anlaşılır bir şeydir. Yaratılış düzeni İkisiortası çözülüşlerden hoşlanmaz. Zamanını dolduran çöker ve yerini dinamik hamleye bırakıı1. Politikanın gayesi de ancak, dinamik hamlenin yolunu hazırlamak olabilir. Biz, dâvalarımızı böyle anlıyoruz ve gözlerini gerilere doğru çevirenleri, büyük dâvalar için, bir tehlike sayıyoruz, hem tek taraflı değil, çok taraflı bir tehlike. Çünkü: gerilerde arayacağımız bir şey yoktur ve olamaz da. Yaşamak iradesinin yöneleceği zaman genişlikleri geleceklerden ve yarınlardan başka ne olabilir?
Her hayat sisteminin oldusu gibi, her devlet şeklinin de gerçekleştirmek zorunda olduğu gayeler ve idealler olmalıdır. Bütün dâvalarımızın temelleri böyle bir gerçeklik temeli üzerine kurulabilir. Bu bakımdan, sorumluluğumuzun gelecekler ve yarınlar çerçevesi içinde anlaşılması gerekir. Genç devletimiz, genç cemiyetimiz gelişmelerinin henüz başlangıcındadır. Tehlikeli politika taktikleriyle, atılan h^yanlış adım, bizi, kısa bir zaman için olsa bile, gayelerimizden uzaklaştırabilir. Bunun tarih karşısında ne büyük bir sorumluluk olduğunu düşün, mek lâzımdır. Biz, onun için, genç hayat hamlemize karşı yapılan gelenekkundakçılığı ile en sert bir güreşi göze almak zorundayız. Büyük millet dâvalarına inanmış vatandaşlar bu noktada birleşmelidirler. Biz Türküz. İdeallerimizi, imanımızı olduğu gibi, geleneklerimizi de ancak bu kutsal sezgi kaynağından çıkarabiliriz.
Bayarın Kongre nutku Yazan: Selim Ragıp Emeç
31/1/1954 tarihli (Son Posta) dan:
Sayın Bayarın Birleşik Amerika Devletleri kongresinde evvelki gün vermiş olduğu nutuk önümde durmaktadır. Dünyanın en nazik şartlar içinde bulunduğu bir sırada vukubulan bir ziyaret vesilesiyle söylenen bu demecin her bir kelimesi ve bunların birleşmesinden hâsıl olan cümlelerin ifadesi kadar böyle bir durumu mânalandıran pek az nutuk dinlenmiştir, dersem; asla mübalâğa etmiş sayılamam.
Nutku okuduğum zaman bende bıraktıği intiba, işte, bu, oldu.
Herkes gibi ben de biliyorum ki, hür dünyayı parçalamıya çalışan şer kuvvetlerine karşı önderlik âlemini taşıyan Birleşik Amerikada, Ayan Meclisi, en yüksek yetkilerin sahibi bir teşekküldür.
Uzun ve çetin hizmet yollarının en liyakatli memleket evlâtlarını birleştirdiği bu Mecliste konuşan Devlet Reisimizin ifadesi de, böyle bir heyetin anlayışına lâyik, vakurane yapılmış, kısa ve o nisbette veciz bir izah olmuştur.
Sulhçu kuvvetleri felce uğratmayı hedef tutanlara karşı Amerikanın giriştiği savaşta, onunla beraber hareket eden ve istiklâllerine sıkı sıkıya bağlı memleketlerin bu yolda yürüyebilmelerini temin maksadîyle Amerikanın bunlara yaptığı yardım, hiç şüphesiz, tarihin hiç bir devrinde, hiç bir memleket tarafından göze alınmış değildir.
Bu bahiste, bizim için ihtiyar olunan fedakârlığa mukabil büyük dostumuza milletimiz adına teşekkürlerimizi ifade ederken, bundan, âzami şekilde faydalanmaya çalışmış ve çalışmakta bulunmuş olduğumuzun belirtilmesi de, elbette ki, yerinde olurdu.
Sayın Bayar bu noktaya tahsisen işaret ederken teknik imkânların ortadan kaldırdığı mesafe mefhumile mahallî tehdit ve tehlikelerin artık şümullü bir mahiyet aldığına ve tecavüze uğrayacak meselâ Amerikaya dost bir Türkiyenin bizzat Amerikanın ve dostlarının taarruza uğraması demek olduğunu söylemekle de, durumun ehemmiyetine yerinde bir işaret yapmıştır.
Bu sözlerle, kuvvetli bir Türkiyenin bizzat Amerikanın ve dostlarının kuvvetli olması demek istenmiş olduğu elbette ki izahtan varestedir.
Vaziyeti bu yolda mütalâa eden Bayarın müşterek güvenlik teşkilâtına olan sarsılmaz bağlılığımızın üzerinde durması ve sulhu muhafaza için bir taraflı gayret sarfetmenin netice itibariyle serap yaratmadan başka bir layda temin edemiyeceğini söylemesi, umumi vaziyetin sarahate kavuşturulması temennisinden ibarettir ki, bu noktada, umulur ki, son Milletlerarası temaslar neticesinde aydınlanmış olsun.
Sayın Bayar nutkunu çok güzel bağlamış:
Ne bir talep, ne de toir tavsiye: Sadece belli ve tehlikeli bir dâva üzerinde müşterek bir görüşe işaret.
Bundan ötesine ait neticeleri çıkarmak büyük dostlarımıza düşüyor. Kararlarından emin olarak bütün itimat ve muhabbetimizle bekliyoruz.
II — BİRLEŞMİŞ MİLLETLER
4 Ocak 1954
— Birleşmiş Milletler :
Azınlıkların korunması işiyle vazifeli Tali Komisyon bugün altıncı toplantı devresinin açılışında başkanlığa Danimarka delegesi Max Sorensen'i, başkan yardımcılığına da Mısır delegesi A. Muhammedi seçmiştir. İnsan Haklan Komisyonuna bağlı bulunan bu komisyon yarınki hususî toplantısında kat'î gündemini tesbit edecektir. Geçici pründemde muhtelif mevzular arasında, eğitim ve iş hayatında ırk farkı gözeten tedbirlerin tetkiki ve azınlıkları korumak için hükümetler tarafından alman tedbirlerin incelenmesi hususları bulunmaktadır,
11Ocak 1954
— Birleşmiş Milletler (NewYork) :
Birleşmiş Milletler Genel Kurul Başkanı Bayan Vijaya Lakşimi Pandit, Kore meselesinin umumî alâkayı çekecek bir mahiyet arzetmesi üzerine, genel sekreter Dag Hammarskj old'a bir telgraf çekerek genel kurulun 9 şubatta toplantıya çağırılmasmı istemiştir.
Mütareke anlaşması mucibince Korede memleketlerine dönmek .istemiyen bütün harp esirleri 23 ocak tarihinde serbest bırakılacaktır. Birleşmiş Milletler kumandanlığı esirlerin tesbit edilen tarihte tahliyesinde ısrar etmektedir. Kızıllar ise esirlerin sulh konferansı töplanmcaya kadar tarafsız devletler nezaretinde muhafazasını talep etmektedirler.
Buradaki müşahitlere göre, esirlere nezaret etmekle vazifeli bulunan Hin distan, esirlerin 23 ocakta serbest bırakılmasına itiraz etmektedir.
Bayan Panditin Genel Kurulu toplama kararı, esirler meselesinden ziyade Kore sulh konferansı hazırlıklarının çıkmaza girmesi ile alâkalıdır. Bilindiği gibi Kore ihzari müzakereleri yılbaşından birkaç gün önce, Birleşmiş Milletler delegesi Arthur Dean tarafından kesilmişti.
12Ocak 1954
— Birleşmiş Milletler (NewYork) :
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri M. Dag Hammarskjold dün Birleşmiş Milletler âzası memleketlere müracaat ederek Genel Kurulun Kore meselesini görüşmek üzere 9 şubatta toplantıya çağırılması hususunda mutabık olup olmadıklarının 22 ocak tarihinden evve] Genel Sekreterliğe bildirilmesini istemiştir.
Genel Kurulun toplantıya çağırılması hususundaki talep kurulun hâlen başkanı bulunan madam Pandit tarafmdan ve Hint hükümeti adına yapılmıştır. Bu talebin Birleşmiş Milletler âzalarının çoğunluğu tarafından tasvip edilmesi gerekmektedir.
Genel Kurulun Kore meselesini müzakere için toplantıya çağırılması hususundaki müracaatinde madam Pandit, Birleşmiş Milletler âzalarının:
1— Bitaraf mübadele komisyonuna ve hususiyle bu komisyonun Hintli başkanına ve esirlerin muhafazasına memur Hintli kıtalarına terettüp eden ağır mesuliyetleri verir
2— Kore meselesinin diğer safhalarının içinde bulunduğu çıkmazı, nazarı dikkate almalarını istemiş bulunmaktadır.
13Ocak 1954
— Birleşmiş Milletler (NewYork) :
Türkiye baş murahhası Büyük Elçi Selim Sarper, Birleşmiş Milletler Hukuk İşleri merkezinde yapılan kısa bir merasim esnasında kadının siyasi haklarına dair Birleşmiş mukavelenamesini imzalamıştır.
Kadınların oy verme hakkına sahip olmalarını ve umumî hizmetlere, erkeklere tanınan haklar derecesinde seçilebilmelerini derpiş eden bu mukavelename, altı hükümet tarafından tasdik edilmesini müteakip yürürlüğe girecektir. Mukavelename şimdiye kadar 33. hükümet tarafından imza edilmiş ve Yunanistan, milliyetçi Çin ve Dominik cumhuriyeti tarafından tasdik olunmuştur.
— Birleşmiş Milletler (NewYork) : Vesayet Konseyinin dilekçe komitesi, bugünden itibaren Birleşmiş Milletler merkezinde toplantılarına başhyacaktır: Komitenin gündeminde, geçen toplantı devresinden beri gönderilmiş olan 68 yeni dilekçe ile evvelki devre zarfında görüşülememiş olan 101 dilekçe vardır.
Dilekçe Komitesi, Vesayet Konseyinin 12 âzası tarafından seçilmiş altı azadan müteşekkildir. Bu azalar, Avustralya, Belçika, San Salvador,'Suriye, ingiltere ve Sovyetler Birliğidir. Komiteye San Salvador murahhası M. Roberto Quros başkanlık etmektedir.
14Ocak 1954
— Birleşmiş Milletler (NewYork) :
Korede çarpışan on altı memleketin murahhasları dün burada bir toplantı yapmışlardır. Bu toplantı sonunda neşredilen bir tebliğde, genel kurulun Kore meselesini görüşmek üzere hususî bir toplantıya çağırılması hakkında Başkan Madam Pandit tarafından yapılan teklif üzerinde fikir teatisinde bulunulduğu bildirilmiştir. Ayni tebliğde, murahhaslardan bir çoğunun henüz hükümetlerinden talimat almamış bulundukları ve mesele üzerinde istişarelerin devam edeceği ilâve olunmaktadır.
15Ocak 1954
— Birleşmiş Milletler :
Kuzey Kore Dışişleri Vekili General Nam İl, Birleşmiş Milletler Genel sekreterliğine gönderdiği bir telgrafta, yurtlarına dönmek istemiyen esirlere verilecek «izahat» müddetinin uzatılmasını, PanMunJom ihzarî müzakerelerine tekrar başlanmasını ve Kore meselesini Çin Halk Cumhuriyeti ve Kuzey Kore mümessillerinin huzunyle tetkik etmek üzere Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun içtimaa davetini talep etmiştir.
General Nam İlin Pekin tarafından geçen pazar günü Birleşmiş Milletlere gönderilen telgrafa müşabih olan bu telgrafında, beşli bir konferansın aktedilmesi hususundaki Sovyet teklifine Kuzey Korenin iştirak ettiği kaydedilmektedir.
Ocak 1954
— Birleşmiş Milletler (NewYork) :
Türkiyenin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine üye seçilmesi münasebetiyle yaptığı bir konuşmada Türk temsilcisi Selim Sarper, memleketinin Birleşmiş Milletlere karşı duyduğu derin ve samimî ilgiyi bir defa daha tebarüz ettirmiştir. Konseyin bu sene yaptığı, bu ilk toplantıda Ürdün nehri suları üzerinde Suriye İsrail arasındaki anlaşmazlık müzakere edilmektedir. Selim Sarper, Türkiyenin yeniden Güvenlik Konseyine seçilmek arzusunun Türkiyenin Birleşmiş Milletlere karşı duyduğu derin ilgiden ileri geldiğini söylemiş, ve memleketi ile delegasyonunun bütün üye devletlerle ahenkli bir işbirliği yapmağa devam edeceği ümidini izhar etmiştir.
— Birleşmiş Milletler :
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri M, Dag Hammarskjold bugün yaptığı bir basın toplantısında, şunları söylemiştir:
Mütareke anlaşmasının taraflarından Diri olan İsrail hükümeti resmen talep ettiği için hukukî bakımdan İsraille Ürdün arasında bir konferans tertip etmek zorundayım. Faydalı olacağı kanaatinde bulunursam bu konferansa şahsen ben de iştirak etmeye hazırım.»
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri böyle bir konferansın son derece faydalı olacağı kanaatini izhar etmiş, fakat konferansın toplanması hususunda Ürdüne yapmış olduğu ikinci müracaatine de henüz bir cevap alamamış olduğunu beyan etmiştir.
— Birleşmiş Milletler (NewYork) :
Güvenlik Konseyi 1954 yılının ilk toplantısını dün üç yeni üye ile yapmıştır. Çünkü toplantıda Türkiye, Brezilya ve Yeni Zelandaya bu münasebetle hoş geldiniz denilmiş ve bu yeni üyeler sitayişkâr ve dostane ifadelerle karşılanmışlardır.
Başkan Lübnan delegesi Charles Malik ilk olarak hoş geldiniz demiştir. Başkana cevaben Türk delegesi Selim Sarper şunları söylemiştir:
«Nazik ve samimî sözleriniz için teşekkür ederim. Bu fırsattan istifade ederek, memleketimin Birleşmiş Milletlerin faaliyetlerine iştirak etmek hususundaki samimî ve derin arzusunu tekrar etmekten büyük bir haz duymaktayım.
23 Ocak 1954
— Birleşmiş Milletler (NewYork) :
Güvenlik Konseyi, Şeria nehri üzerinde yapılan tesisat dolayısiyle Suriye tarafından İsrail aleyhine yapılan şikâyetin tetkikine devam etmek üzere dün saat 15 (mahalli saat 13 te toplanmıştır.
Bu mesele münasebetiyle konseye biri üç Batılı büyük devlet ve diğeri de Lübnan tarafından olmak üzere iki karar sureti tevdi edilmiştir.
İlk söz alan Sovyet delegesi M. Andrei Visinski, tevdi edilen Batılı takririnde tadilât yapılmadıkça bu takrire karşı vetosunu kullanacağını ihsas etmiştir. M. Vişinskinin ileri sürdüğü tadil teklifine göre, Filistindeki Birleşmiş Milletler heyeti başkanı General Bennike Lew, alâkadar iki tarafın yani İsrail ile Suriyenin mutabakatları hâsıl olmadıkça İsrailliler tarafından girişilen hidroelektrik tesisatı inşaatına devam edilmesi hususunda hiç bir karar alamıyacaktır.
Sovyet murahhası üç Batılı murahhastan, tevdi ettikleri takririn oya konulmasında ısrar etmemelerini istemiş ve buna mukabil Lübnan tarafından veriimiş olan teklifi desteklediğini söylemiştir. Lübnan teklifine göre General Bennike sadece ihtilâf halindeki tarafları uzlaştırmak imkânlarını araştırmağa davet edilecek ve kendisine bu hususta sarih bir talimat verilmiyecektir.
Birleşmiş Milletler (NewYork) :
Üç Batılı devlet takriri oya. konulduktan ve Sovyet vetosundan sonra 'söz alan İngiliz murahhası Sir Gladwyn Jebb, Sovyetler Birliğinin doğuya taallûk eden meselelerde vetosunu ilk defa kullanmış olmasından dolayı teessürlerini bildirmiştir.
Bunu müteakip Sovyet delegesi konuşmuş ve sözlerini şöyle neticelendirmiştir: «Anayasanın bana bahşettiği hakkı istimal etmekten başka bir şey yapmadım.»
Birleşmiş Milletler (NewYork)
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri M. Dag Hammarskjold, Güvenlik Konseyinde nadiren vaki bir müdahalede bulunarak konsey azasına yaptığı bir hitabede, general Bennike'nin Suriye İsrail ihtilafında barışçı ve memnuniyet verici bir hal çaresi araştırmasını mümkün kılacak bir kararın süratle alınmasını istemiştir.
III _ ARAP BİRLİĞİ
4 Ocak 1954
— Kahire :
Arap devletler kurmay başkanları konferansı bugün Kahirede Mısır silâhlı kuvvetleri genel karargâhında başlamıştır. Mısır ordusu Kurmay Başkam General Muhammed İbrahimin başkanlık ettiği konferansta, Arap Birliği Konseyinin 9 ocaktaki konferansiyle ayni zamanda toplanacak olan Arap devletleri müdafaa konseyinin programı hazırlanacaktır.
11 Ocak 1954
— Kahire :
Arap Birliği askeri sekreter yardımcısı General Muhammed İbrahim burada verdiği beyanatta, Arap birliği yüksek müdafaa konseyinin bugünkü toplantısında Arap ordularının müdafaa komutanlıklarını, silâh ve üniformalarını birleştirmek işini görüştüğünü söylemiştir.
Konsey Arap birliği üye devletleri dış ve Savunma Vekillerinden kurulmuş bulunmaktadır.
Müteaddit toplantılarını bu sonuncu oturumunda, konsey, hudutlarında İsrailin herhangi bir tecavüzünü durdurabilmesi için Ürdüne silâh teminini derpiş eden bir tasarıyı, ve askeri harekât masraflarını karşılamak üzere de müşterek bir müdafaa fonu plânını tasvip ve kabul etmiştir.
12 Ocak 1954
— Kahire :
Arap Birliği, ingiliz Mısır ihtilâfında bütün Arap memleketlerinin Mısı rı desteklediğini resmen bildiren bir tebliğ neşretraiştir.
14 Ocak 1954
— Kahire :
Müzakerelerini tamamlayan Arap Birliği Müdafaa Konseyi bir tebliğ yayınlayarak Arap devletlerinin silâhlı kuvvetlerini birleştirmek hususunda bazı kararlar alındığını bildirmiştir.
— Kahire :
Arap Birliği siyasî komitesine bağlı talî bir komite, İsrail ile Ürdün arasmda hudut meseleleri mevzuunda doğrudan doğruya müzakereler yapılması hususundaki Birleşmiş Milletlerin yeni müracaatının reddedilmesini karar altına almıştır.
Arap Birliği Konseyindeki Lübnan delegesi Dr. Fuat Ammun bu kararı tefsir ederek mezkûr müracaatın Araplara karşı bir «suikast» olduğunu söylemiştir.
20 Ocak 1954
— Kahire :
Arap Birliği siyasi komitesi, dün mesaisini bitirmiş ve birlik konseyine şu üç tavsiyeyi yapmağa karar vermiştir:
1 — Kuzey Afrika milletlerine malî yardımda bulunulması.
2 — Asya ve Lâtin Amerika memleketleriyle münasebetlerin sıkılaştırılması.
3 — Şeria nehrinden faydalanmak için hazırlanan Johnston plânı yerine Arap mühendisleri tarafından hazırlanacak bir programın kabul edilmesi.
IV — AVRUPA BİRLİĞİ
7 Ocak 1954
— İstanbul :
Avrupa hareketi daimî delegesi ve Avrupa kömürçelik birliği meclis başkanı Paul Henri Spaak'm muavini Robert Drapier, bugün saat 15 te Konak otelinde bir basın toplantısı yapmıştır.
Drapier, Avrupa birliği fikrinin geçirdiği safhaları ve bunun tahakkuku yolunda yapılan çalışmalar hakkında geniş izahat vermiş ve ezcümle şöyle demiştir:
«Birinci dünya harbinden evvel Avrupa her bakımdan önder durumda idi. Siyasi, iktisadî ve sosyal faaliyetlerin merkezi hep Avrupa idi. Çünkü iktisadî bakımdan çok kuvvetli bulunuyordu. Başkalarından daha fazla istihsal ediyor ve daha fazla satıyordu, battıklarından kazandığı parayı da yeni yeni kâr getiren işlere yatırıyordu.
Birinci dünya harbi sonundan 1939 a kadar olan devrede ise Avrupa artık yükselme devrinde olmayıp bir duraklama devrine girmiş bulunuyordu. Artık istihsal nisbeti eskisi derecesinde olmadığından sattıklarından elde ettiği kazanç mahdut idi. Ancak yabancı memleketlerde daha evvel yapmış olduğu yatırımlardan gelen para ve turizm gibi kaynakların geliri iktisadî muvazenesini idame ettirmesine yardım ediyordu.
Harp bittiğinde Avrupa insan ve madde olarak bir harabe halinde idi. Dış memleketlerdeki gelir kaynaklarını tamamiyle kaybetmiş bulunuyordu. Satacak bir şey olmadığı gibi alacak parası da yoktu. O zaman, Amerikanın Avrupaya yardım elini uzatması gerekti. Ve 1945 ten 1951 e kadar olan zaman zarfında A.B.D. Avrupaya 30 milyar dolarlık bir yardım yaptı. Bu rakamın haşmetini şu misalle gösterebiliriz: İsa ile beraber doğmuş olan bir adam gece gündüz demiyerek ömrünün her bir dakikasında kumbarasına 100 Türk lirası atmış olsaydı ancak bu kadar bir para biriktirebilirdi. Bunun neticesi tabiatiyle çok kötü idi. Zira iktisadî yıkıntılar siyasi ve sosyal felâketlere sebep olur.
İşte bu duruma çare arayanlar yegâne kurtuluş yolunu Avrupa hareketi olduğunu görmüşlerdir.
Bu derde çare ararken evvelâ sebebini teşhis etmek gerekir.
Bu inkırazın sebebi her halde Avrupa milletlerinin, bütün hasletlerini birden bire kaybetmiş olması değildi. Sebep, Avrupanm, daha doğrusu dünyanın bu asrın başından beri teknik alanda iktisadî bir ihtilâl geçirmekte olmasaydı bu ihtilâl, eskisinden daha çok istihsal, daha iyi istihsal ve daha ucuz istihsali icap ettirirdi. Bununiçin geniş istihsal sahalarına, bu sahada yaşayanların iyi müstahsil ve büyük müstehlik olmaları lâzımdı. Bu şartlar hiç bir Avrupa devletinde mevcut olmadığından, bu şartlara bağlı iktisadî durumda gün geçtikçe kötüleşmiştir.
Askerî sahada bu durum daha da kötüdür. Hiç bir Avrupa devleti bugün kendi kendini koruyamaz. Nitekim Rusya ve peyklerinin askerî gücünün Fransanm askerî gücüne olan nisbeti 12/1115. Belçika ise 6/175 tir. İşte biz Avrupa birliğinin kurucuları diyoruz ki, şayet Avrupa memleketleri birleşecek olursa diğer iki büyük devletti, A.B.D. ve Rusyayı her sahada, geçmemiz mümkündür, Meselâ Marshall plânı direktörü Hoffman'm 1949 da verdiği rakamlara göre 150 milyon Amerikalı 260 milyar dolar para kazanabilmektedir. Halbuki 270 milyon Avrupalının kazancı sadece 160 milyar dolardır. Şayet Avrupada birleşmiş olaydı ayni nisbetler dahilinde 270 milyon Avrupalının 400 milyar dolar kazanması mümkündü.
Bütün bunlar gösteriyor ki, ister iktisadî, ister sosyal ve ister siyasi isterse de askerî sahada olsun tek kurtuluş çaresi birleşmektir, Yoksa bütün Avrupa milletleri mahvolacaktır.
Bunun içindir ki, Avrupa hareketi fikri benimsenmiş ve denebilir ki ilk beş seneki faaliyetlerimiz tarihte hiçbir fikre müyesser olmamış bir başarı kaydetmiştir.»
7 Ocak 1954
— Paris :
Avrupa camiası üyesi altı memleketin mütehassısları bir Avrupa siyasî camiası tasarısının tetkikine devam etmek üzere bu sabah saat 10 da Fransız Dışişleri Vekâletinde toplanarak çalışmalarına başlamışlardır. Talî komisyonlardan iktisadî ve müesseseler talî komisyonları hemen çalışmalarına başlamıştır. Altı Dışişleri Vekili 30 martta Brükselde toplanarak bu çalışmaların neticesini tetkik edecektir.
KORE MESELESİ
1 Ocak 1954
— Seul :
Gayri askerî bölgede muhafaza altında bulundurulan 22.500 komünist aleyhtarı Cinli ve Koreli esir, 22 ocak tarihinde hürriyetlerine kavuşabilmeleri hususunda kendilerine yardım edilmesi için Fransa hükümetinden talepte bulunmuşlardır.
Bu talebi ihtiva eden ve Cin edebiyat dili ile yazılarak «komünist aleyhtarı Çin ve Koreli esirler imzasını taşıyan mektup, Hint kızılhaçı ve tarafsız komisyon kanallarından geçip Güney Kere postası ile müttefik kumandanlık nezdindeki Birleşmiş Milletler Fransız subayına vasıl olmuştur.
Esirler, bu mektupta bütün Fransız asker ve subaylarından, hürriyetlerine, kavuşmaları lâzım gelen tarihte «kendilerine dost elini uzatması» için Fransız hükümeti nezdinde teşebbüse geçmelerini rica etmektedirler.
Mektupta bundan başka «insanlığın iyiliği ve barışın muhafazası için Korede çarpışmış olan Fransız askerlerine yeni yıl ve noel için iyi temennilerde bulunulmaktadır.
3 Ocak 1954
— Pan Mun Jom :
Harp esirlerini memleketlerine iade etmekle vazifeli tarafsız komisyonun başkanı Hintli general Timaya, esirler hakkında bugün aşağıdaki beyanatta bulunmuştur :
Bu meselenin 22 ocak tarihinden evvel halledilmesi lâzımdır. İki taraf bu hususta mutabık kalmalıdır, aksi takdirde büyük karışıklıklar husule gelebilir.
General, şahsen birçok esirle konuştuğunu ve bu esirlerin durumunu dikkatle tetkik ettiğini ve gerek komünist aleyhtarı kampta gerekse komünist kamplarında pek iyi mâna veremediği baz: hâdiselerin cereyan etmekte bulunduğunu, bununla beraber esirlere tazyik icra edildiği hakkında herhangi bir delil ele geçiremediğini söylemiştir.
Uzun zaman memleketine dönmeyi reddettikten sonra bir ocak tarihinde Amerikaya dönmeyi kabul eden onbaşı Batchelor'dan da bahseden General Timaya ezcümle şöyle demiştir:
Bu askeri, serbest bırakıldıktan pek az sonra gördüm. Benden evvel kimse onunla konuşmamiştı. Beraber bulunduğu Amerikalı esirleri sordum, bana bir şey söylemedi.
Hintli generale göre Kuzey Koreli kampında bulunan 350 esir «iliklerine kadar komünist olmuşlardır». Diğer taraftan general Timaya, hariçten ve dahilden esir kamplarında bir takım münasebetsiz hâdiselerin cereyan ettiğini söylemiş, bununla 'beraber, bu hâdiselerden Birleşmiş Milletler Kumandanlığının asla mesul olmadığını ve kumandanlığın bu işe karışan her hangi bir hareketinin görülmediğini ehemmiyetle belirtmiştir.
General sözlerine son verirken Korede iki taraf 22 ocaktan evvel bir anlaşmaya varmazsa, muhafazası altında bulundurduğu esirleri ancak silâh zoru ile zaptedebileceğini ve bu yüzden belki de pek çok insanın öleceğini ileri sürmüş ve sözlerine şöyle devam etmiştir:
Vicdanım rahattır. Beni hükümetimden sorsunlar. Aldığım vazifeyi yapacağım. Bu yüzden insan ölürse kabahat bende değildir. Birleşmiş Milletlerin verdiği kararın tatbikatcısıyım. Şimdi iki taraf bu ağır durumu görerek anlaşmalıdır. İş benim elimde değildir.
— Providence ıRhode İsland) :
«Providence Journal» Pan Mun Jomdaki müzakerelerde Amerikan heyeti başkam olan Arthur Dean ile muıabik kalarak, Amerikanın Çin hakkında ne gibi bir siyaset gütmesi lâzım geldiği hususunda Amerikan fevkalâde Büyük elcisinin görüşlerini açıklamaktadır. Gazeteye göre, Dean, komünist Çini, askeri bir harekete başvurmaksızın Rusyadan ayırmak maksadiyle Amerikan siyasetinde bir değişiklik yapılması için hükümetin yetkili şahsiyetleri nezdinde ısrarda bulunmaktadır. Büyük elçi, görüşlerinin su şekilde açıklanmasına muvafakat etmiştir :
Dean, Cindeki komünizmin Rusyada, ki komünizmden ayrı olduğunu iddia eden Amerikan ve İngiliz uzmanlariy'le mutabık değildir. Dean için komünizm, komünizmdir.
Dean şöyle demektedir:
«Hâlen Çini tanımamız lâzımgeldiğini sanmıyorum. Bunun için Amerika, komünist Çinin sözünde duracağına emin olmalıdır. Halbuki şimdilik buna imkân yoktur. Diğer taraftan Güney Doğu Asya üzerinde yapacağı tesir bakımından komünist Çinin tanınması şimdilik bahis mevzuu olamaz. Komünist Çinlilerin, Milletlerarası komünizmden ziyade kendi memleketlerinin gelişmesiyle alâkadar bulunmaları mümkündür;. Bundan istifade ederek komünist Çinlilerle Rusyayı ayırmak mümkünse bunu tecrübe etmemiz lâzım geldiği kanaatindeyim.»
Nihayet, komünist taraftarı olduğu yolundaki tenkitlere cevap veren Dean demiştir ki:
«Ben, yüzde yüz komünizm aleyhtarıyım. Fakat komünist Çini Rusyadan ayırmak için askerî harekâta girişme den bir çare mevcutsa, bunu yakından incelememiz lâzım geldiği kanaatindeyim.»
9 Ocak 1954
— Seul:
Güney Kore Dışişleri Vekâleti, arkadaşlarını Öldürmekten sanık komünist aleyhtarı sekiz Güney Koreli harp esirinin bir Hint mahkemesi tarafından yargılanmasını şiddetle protesto etmiştir. Dışişleri Vekili basma verdiği beyanatta, Hintlilerin ancak tahkikat yapmaya ve bu tahkikatın neticelerini, 22 ocaktan sonra bu esirler tarafından seçilecek hükümete bildirmeye salâhiyettar olduklarını söylemiştir.
— Seul :
Güney Kore Millî Meclisi Hintli kontrol kuvvetlerinin komünistleri iltizam eden hattı hareketini protesto ve komünist aleyhtarı harp esirlerinin kayıtsız şartsız en geç 22 ocak gece yarısında serbest bırakılmalarını talep eden bir karar suretini oy birliği ile kabul etmiştir.
Karar suretinde Hintli kuvvetlerin komünist taraftarı her türlü faaliyete itiraz etmeleri talep olunmaktadır.
10 Ocak 1954
— Panmunjom :
Mütareke askerî komisyonundaki müttefik ve komünist delegeler, bugün yaptıkları iki saatlik toplantı sonunda, 22.000 harp esirinin serbest bırakılması için 23 ocak tarihi üzerinde mutabakata varamamışlardır. Müttefikler esirlerin 22 ocakta gece yansını bir dakika geçe Hintli muhafızlar tarafından kayıtsız şartsız serbest bırakılmalarını istemişler, ÇinKoreliler ise, izahat müddetinin uzatılmasında ısrar etmişlerdir.
Kuzey Koreli general Lee Sang Che, Birleşmiş Milletler kumandanlığına karşı ileri sürdüğü ithamların çoğunu, bitaraf komisyonun ekseriyeti tarafından 28 Aralıkta her iki tarafa sunulan rapora dayamıştır. Müttefik delegesi general Lacey ise, cevabında azınlığın raporunu zikretmiştir. (İsviçre ve İsveç delegeleri).
Komünistler bu raporun mesnetsiz olduğunu ve kaale almamıyacsğını iddia etmişlerdir.
General Lacey, konferansa son verirken, Birleşmiş Milletler kuvvetleri kumandanı general John Hull'm, esirlerin 23 Ocakta serbest bırakılması lâzım geldiğini söylemekle, bitaraf komisyon tarafından sorulan bütün suallere cevap verdiğini teyit etmiştir. Toplantı esnasında komünistler, Birleşmiş Milletler Kumandanlığının «esirlerin kaçırılması» mesuliyetini bertarafa yetkili olmıyacağını tekrarlamışlar ve bu suretle 23 ocakta serbest bırakma tasavvurunu ima etmişlerdir.
Toplantıdan sonra, general Lacey, gazetecilere verdiği demeçte, komünistlerin, dün askerî mütareke komisyonunun toplanmasını isterken güttükleri hedeiin, bitaraf mübadele komisyonundaki ekseriyet raporunun mühim kısımlarını bu komisyon tarafmaan kaydettirmek olduğunu söylemiş ve toplantıda talî ehemmiyette bazı meselelerin ortaya atıldığını bildirerek demiştir ki;
Komünistler, müttefiklerin, hudut hattında 116 defa hava ihlâlinden iuçiu olduklarını iddia ettiler, halbuki «dikkatsizlik» yüzünden yalnız 12 ihlâl vakası kaydedilmiştir ve komünistlerin ithamlarının çoğu asılsızdır. General Lacey komünistleri 28 defa havaları ihlâl etmekle suçlandırmış, halbuki komünistler bunun birini kabul etmişlerdir.
Nihayet, her iki taraf, sivil ahalinin mübadelesinin 1 martta başlaması için 29 aralık tarihli geçici anlaşmayı resmen kabul etmişlerdir.
11 Ocak 1954
Panmunjom :
Tarafsız komisyondaki İsveç üyesi an tikomünist harp esirlerinin, Amerikanın arzusu veçhile 23 ocakta serbest bırakılmasını teklif etmiştir.
Tarafsız komisyon üyeleri, yirmi dakika süren toplantıdan sonra mevzuu tetkik etmek üzere ayrılmışlar, İsveç temsilcisi ,teklifinin mümkün olduğu kadar kısa bir zaman zarfında görüşülmesini istemiştir. İsviçre delegesinin İsveç tarafından vaki teklifi desteklediği tahmin edilmektedir.
Komisyon başkanı Hindistan generali Thimaya teklif hakkında herhangi bir tefsirde bulunmaktan kaçınmıştır.
12 Ocak 1954
— Seul :
Birleşik Amerika Dışişleri Vekâleti Uzak Doğu mütehassısı Kennetlı Young kızıllara bir nota göndererek, Waslıingtondan gereken talimat ve müsaadeyi aldıktan birkaç dakika sonra irtibat sekreterlerinin toplanmalarını teklif etmiştir.
Nota, Kuzey Kore murahhası Ui Sok Bok ile kızıl Çin murahhası Huang Huaya yollanmıştır.
— Seul :
Güney Kore Meclisi Millî Müdafaa Komisyonu, Koreden iki Amerikan tümeninin geri alınmasını takbih eden bir karar suretini ittifakla kabul etmiştir.
İyi haber alan çevrelere göre, bu karar sureti, «Amerikan kıtalarının çekilmesinin ahalinin maneviyatına vahim bir şekilde tesir edeceği» yolunda Müdafaa Vekilinin beyanatına dayanmaktadır.
13 Ocak 1954
— Panmunjom :
Askerî mütareke komisyonunun bu sabahki toplantısında, komünist delege general Lee Sang Cho, vatanlarına iadeyi reddeden esirlere izahat vermeğe devam edilmesini yeniden resmen istemiş ve bu esirlerin 23 ocakta serbest bırakılması için müttefiklerin giriştikleri hazırlıkları protesto etmiştir.
Komünistler, askerlikten tecrit edilmiş bölgenin müttefiklere ait kısmında, Amerikan bahriyelileriyle birlikte devriye gezmek üzere Amerikanın Güney Kore jandarmasına müracaat etmiş olmasını şiddetle protesto etmişler ve komünist delege şöyle demişti:
Kore durumu tehdit edici bir mahiyet almıştır, zira siz esir kamplarındaki ajanların faaliyetini teşvik ettiniz ve müracaatlarımızı dinlemiyerek serbest bırakma işini hazırladınız.
Müttefik delege General Lacey, müttefik başkomutanı General John Hull'm esirlerin 22 ocakta serbest bırakılacağını bildiren 6 ocak tarihli beyanatını okumakla iktifa etmiştir.
Diğer taraftan komünistlerin yarı resmi sözcüsü gazeteci Ailen Winnington, Panmunjom müzakereleri için temasa geçmek üzere 14 ocak tarihini komünistlerin kabul ettiâini bildirmiştir.
vermeğe devam edilmesini yeniden resmen istemiş ve bu esirlerin 23 ocakta serbest bırakılması için müttefiklerin giriştikleri hazırlıkları protesto etmiştir.
Komünistler, askerlikten tecrit edilmiş bölgenin müttefiklere ait kısmında, Amerikan bahriyelileriyle birlikte devriye gezmek üzere Amerikanın Güney Kore jandarmasına müracaat etmiş olmasını şiddetle protesto etmişler ve komünist delege şöyle demişti:
Kore durumu tehdit edici bir mahiyet almıştır, zira siz esir kamplarındaki ajanların faaliyetini teşvik ettiniz ve müracaatlarımızı dinlemiyerek serbest bırakma işini hazırladınız.
Müttefik delege General Lacey, müttefik başkomutanı General John Hull'm esirlerin 22 ocakta serbest bırakılacağını bildiren 6 ocak tarihli beyanatını okumakla iktifa etmiştir.
Diğer taraftan komünistlerin yarı resmi sözcüsü gazeteci Ailen Winnington, Panmunjom müzakereleri için temasa geçmek üzere 14 ocak tarihini komünistlerin kabul ettiâini bildirmiştir.
14 Ocak 1954
— PanMunJom :
Bu sabah mahallî saatla 11 de yapılan toplantıdaki ilk temasta, müttefik ve komünist görüşleri arasındaki tam zıddiyet meydana çıkmıştır. Müttefik Hey'eti Başkam M. Kenneth Young, komünist mümessillerine hitap eden notasında ihzari müzakerelerin yeniden başlaması şartlarının görüşülmesini istemiştir. Komünistler verdikleri cevabî bir notada toplantıda ancak ihzari müzakerelerin başlayacağı tarihin tesbiti meselesinin görüşülebileceğini bildirmişlerdir.
PanMunJom :
Hindistan, müttefik ve komünist kumandanlıklara, vatanlarına iadeyi reddeden 22.000 esiri 20 Ocak'ta kendilerine teslim edeceğini bildirmiştir.
16Ocak 1954
— PanMunJom :
Kore harb esirlerini muhafaza İle mükellef Hindistan kumandanlığının, memleketlerine dönmek istemeyen bütün harb esirlerini müttefik ve komünist kumandanlıklarına teslim edeceğini ve sulh konferansında bunların mukadderatları tayin edilinciye kadar serbest bırakılmamaları Hususunda dün verdiği kararın müessif neticeler doğurmasından endişe edilmektedir.
Hindistan birlikleri kumandanı General Thimaya, 22.500 harta esirini muayyen tarihten üç gün evvel müttefik ve komünist kumandanlıklarına teslim edeceğini bildirmiş, Birleşmiş Milletler yahud komünist kumandanlıklarının bu esirleri serbest bırakmasının mütareke anlaşmasını ihlâl edeceğini söylemiştir.
Birleşmiş Milletler Uzak Doğu kumandanı General Hull, Hindistan Generalinin bu kararından evvel verdiği bir beyanatta, 14.400 antikomünist Çinli harb esirile 7.700 Kuzey Koreli komünizm aleyhtarı harb esirinin serbest bırakıldıkları tarihten itibaren 43 saat zarfında Formoza ve Güney Kore'ye nakline başlamak üzere bütün hazırlıkların tamamlandığını bildirmiştir. Haber verildiğine göre General Hull, bu hususta Washington'dan kat'î talimat beklemektedir.
Müşahidlerin bildirdiklerine göre son Hindistan kararı karşısında Birleşmiş Milletlerin başvuracağı 3 çare vardır:
1— Hindistan'ın ileri sürdüğü şartlar altında esirleri kabul ederek sulh konferansı toplanmcıya kadar onları elde tutmak.
2— Esirleri kabul ettikten sonra Hindistan'ın şartlarının kabul edilemeyeceğini bildirerek tasarlandığı gibi esirleri serbest bırakmak.
3— Esirleri kabul etmiyerek 23 Ocak ta vukuu muhtemel hâdiselere intizar etmek.
Komünistler 348 komünizm taraftarı harb esirini ne yapacakları hakkında bir malûmat vermemişlerdir.
Birleşmiş Milletler, 120 günlük müddet 23 Ocak'ta sona erer ermez esirlerin serbest bırakılmasını istemekte, komünistler de izahat müddetinin uzatılması ve sulh konferansının bunların akıbetini tâyin edinciye kadar esirlerin tarafsız komisyonun nezareti altında kalması hususunda İsrar etmekte idiler.
Hindistan kumandanı her iki tarafa müracaat ederek esirleri 20 Ocak'ta kabule hazır olup olmadıkları hakkında Cumartesi gününe kadar cevab vermelerini istemiştir.
17Ocak 1954
— Seul:
Resmî bir tebliğde bildirildiğine göre, komünist aleyhtarı 14.400 Çinli harb esiri için, İnchon limanı yakınında «Ascom City» denen yerde dün akşam bir kamp kurulmuştur. Dikenli tellerle çevrili bu kampta 1400 çadır vardır ve esirler, Hint muhafız kuvvetleri tarafından gönderildikleri tarihten Formoza'ya hareketlerine kadar burada kalacaklardır.
— Seul:
Güney Kore Cumhurreisi Syngman Rhee dün yaptığı basın konferansında, «Kore'nin birleştirilmesi» siyasetinin hedeflerini yeniden teyit etmiş ve bu birleşmenin silâhlı kuvvetlere müracaatla yapılması ihtimaline dair bir tarih tespit etmekten yine kaçınmıştır.
Komünist aleyhtarı diğer Asya memleketleriyle askerî ittifak tasarıları meselesine temas eden Rhee, Japonya'yı resmen hariç tutmuş, «Zira Japonya bizim komünizmden ziyade düşmanımızdır» demiştir.
17 Ocak 1954
— Pusan :
Güney Kore deniz istihbarat kaynaklarından bugün bildirildiğine göre, Güney Kore polisi yüksek rütbeli hükümet erkânını öldürmek ve büyük ölçüde bir isyan hareketi tertiplemek isteyen Kuzey Koreli bir casus şebekesine mensup 26 kişiyi tevkif etmiştir.
Casuslar yazı makineleri ve risaleleriyle birlikte yakalanmışlardır. Şebekenin elebaşısı, Kuzey Kore ordusu yarbaylarından ve geçen Haziran'da komünist aleyhtarı olarak tahliye edilen 26 bin harp esirinden biridir. Yarbayın serbest bırakıldıktan sonra Güney Kore yeraltı komünistleri reisliğine tayin edilmiş olduğunu, yine aynı kaynaklar bildirmektedirler.
18Ocak 1954
— Tokyo :
Birleşmiş Milletler kuvvetleri Başkumandanı General John Hull, bugün Hintli general Timaya'ya gönderdiği mektupta, Birleşmiş Milletler kumandanlığının, komünist taraftarı esirleri, Hintlilerden teslim alır almaz sivil olarak serbest bırakacağını bildirmiştir.
Bu mektup general Timaya'mn dünkü mesajına cevap teşkil etmektedir. Bilindiği gibi, General Timaya, bu mesajında, eğer Birleşmiş Milletler, komünst aleyhtarı esirleri bitaraf bölge dışına nakillerinden sonra serbest bırakırsa, mütareke anlaşmasını ihlâl etmiş olacaklarını bildirmişti.
— Tokyo :
Pekin radyosunun bildirdiğine göre, Kore harp esirleri hakkında general Timayaya komünistlerin verdiği cevabı Kuzey Koreli General Kim İl Sung ile Çinli Peng Teh Huai imzalamışlardır. Cevapta, esirleri her iki taraf kumandanlığına iade etmeyi hedef tutan Hint kararının, tarafsız komisyonun selâhiyeti dışında olduğu söylenmekte ve netice olarak bu kararın geri alınması istenmektedir.
Komünist kumandanlar verdikleri cevapta tarafsız mübadele komisyonundan aşağıdaki isteklerde bulunmuşlardır:
1 — Esirlere izahat vermek için tesbit edilen, fakat bu maksatla kullanılmıyan 90 günün telâfi edilmesi,
2 — Esirlerin muhafazası meselesinin gelecek siyasî konferansa bırakılması ve bu esirlerin akıbetinin konferansın açılışından itibaren 30 gün içinde tayin edilmesi,
3 — Yukardaki şartlar tahakkuk edinceye kadar esirlerin muhafazasına tarafsız mübadele komisyonunun ve Hintli kuvvetlerin devam etmesi.
Seul :
Güney Kore millî polisi bir komünist casusluk şebekesini ele geçirdiğini bugün bildirmiştir. Bu casusluğun hedefi hükümete karşı kütle halinde ayaklanmayı teşvik etmek ve Güney Kore idarecilerinden çoğunu katletmektir.
Polisin tasrih ettiğine göre, 27 üyesi olan şebekenin reisi, geçen haziran ayında başkan Rhee'nin tek taraflı hareket ederek serbest bıraktığı 27 bin esirden biridir. Bu, 1952 nisanında müttefiklere istiyerek teslim olan Kuzey Kore ordusundan bir yarbaydır. Şebeke, emirleri doğrudan doğruya Kuzey Koreden almakta, bilhassa memleketin güney batısında faaliyette bulunmakta ve yıkıcı mahiyette beyannameler neşretmekte idi.
— Panmunjom :
Kore tarafsız milletler mübadele komisyonu başkanı Hintli General Thimaya dün verdiği beyanatta demiştir ki:
«Birleşmiş Milletler, beş gün içinde tarafsız komisyona teslim edilmesi icap eden esirleri derhal serbest bıraktığı takdirde Kore mütareke anlaşmasını ihlâl etmiş olacaktır. Diğer taraftan gerek Birleşmiş Milletler, gerekse komünistler esirlerin durumu için yeni bir tasarı bulmalıdırlar. Aksi halde. Kore siyasî konferansı toplanan bütün esirler izahata davet olununcaya kadar bunlar nezaret altında kalmalıdır.»
Hintli General Thimaya bu beyanatını bir mektup halinde Birleşmiş Milletler Başkomutanı General John Hull'a bildirmiş ve bunun tarafsız komisyonun noktai nazarı olduğunu ilâve etmiştir.
19Ocak 1954
— Panmunjom :
Hintli komutanlık, Birleşmiş Milletlere iade edilen komünist aleyhtarı harp esirlerinin resmî kat'î sayısını bugün yayınlamıştır. Buna göre: iade edilenlerin yekûnu 14.217 Çinli ve 7.582 Kuzey Koreli dahil 21.809 esir.
Komünistlere iltihaklarına müsaade edilenlerin yekûnu: 72 Çinli ve 32 Kuzey Koreli Çinli kamyonlarla închon'a sevkedilmiş, oradan da Formozaya nakledilmek üzere Amerikan gemilerine bindirilmişlerdir. Kuzey Koreliler trenlerle Güney Koredeki yeni iskân merkezlerine gönderilmişlerdir.
— Panmunjom :
Hint muhafız kıtalarımuhafazaları kendilerine tevdi edilmiş bulunan 22 bin antikomünist esirin müttefiklere teslimi muamelesine bu sabah mahalli saatle 9 da başlamışlardır.
— Panmunjom :
Bu sabah Hintli kuvvetler tarafından müttefik makamlara teslim edilen 500 Çinli esirden ilk grup Güney Kore topraklarına girdiği zaman 150 kişiden müteşekkil bir milliyetçi Çin heyeti ve bir polis müfrezesi tarafından karşılanmıştır. Serbest bırakılan esirler Çan Kay Şek ve Sun Yat Sen'in resimlerini taşımaktaydılar. Esirlerden bazıları kamyonlara binerken Birleşmiş Milletler askerlerine ve gazetecilere komünist istilâsına karşı savaşmış olan Birleşmiş Milletler askerlerini öven ve komünizme karşı mücadelenin devam edilmesini istiyen beyannameler dağıtmışlardır. Diğer taraftan Kuzey Koreli esirler Güney Koreli yüksek, memurlar ve Amerikalılar tarafından karşılanmışlardır. Başbakan Paik Too Chin bu münasebetle şunları söylemiştir:
Bugün Kore için çok bahtiyar bir gün olarak kalacaktır. Adamlarımızın bir gün bize döneceklerinden hiç bir zaman şüphe etmedik. Hepsine hoş geldiniz, derim.
Hintli sözcülerden biri bu sabah verdiği beyanatta esirlerin devri işine ara verilmeden devam edileceğini ve saatte vasati olarak 1500 esirin teslim edileceğini bildirmiştir. Sözcü kamptan iki kilometre mesafede komünist topraklarına yerleştirilmiş hoparlörlerin bütün gece esirlere, Güney Kore topraklarına döndükleri takdirde komünist topçusu tarafından öldürüleceklerini devamlı olarak ihtar etmiş bulunduklarını söylemiştir. Hoparlörlerden şunlar ilâve edilmekteydi: «Hintlilerin sizi güneye göndermeye hiç bir hakları yoktur. Bu sizin son şansmızdır. Geri dönün.»
Bununla beraber Hintli sözcü kurtuluşlarının arifesinde olan esirlerin sevinç çığlıklarının ye yaptıkları gürültünün hoparlörlerin sesini işitilmez bir hale koyduğunu belirtmiştir.
Kuzey Koreli esirler müttefiklere teslim edildikleri zaman Amerikan Ordu Bakanı Robert Stevens, Birleşmiş Milletler Kuvvetleri Başkumandanı General John Hull ve 8 inci ordu kumandanı general Maxwell Taylor da gayri askerî bölgenin hududunda hazır bulunmaktaydılar.
General Hull basma verdiği beyanatta «şimdiye kadar her şey yolunda gitti» demiştir.
Mahalli saatle 11 de, bin Kuzey Koreli ve iki bin Çinli müttefiklere teslim edilmiş bulunuyordu.
— Seul :
Güney Kore Cumhurbaşkanı Syngman Rhee bu sabah müttefiklere iade edilen komünist aleyhtarı esirlere aşağıdaki mesajı neşretmiştir:
«Birçok haksızlıklara ve zulümlere, hür insanlara yaraşan bir vakar ve cesaretle tahammül ettiniz. Yapılan korkunç baskıya rağmen komünizmi reddettiğinizden dolayı sizinle iftihar ediyoruz. Komünistleri, tesirleri Ölçülemiyecek kadar büyük bir ideolojik bozguna uğrattınız, İster sivil, ister silâhlı kuvvetlerimizin mensubu olun, hepiniz hoş geldiniz.»
20Ocak 1954
— Panmunjom :
Hint heyetinden bir sözcünün beyanına göre, dün sabah mahallî saatle 9 dan gece yarısını 55 dakika geceye kadar Korede Birleşmiş Milletler makamlarına ceman 21809 esir teslim edilmiştir.
Ceman 104 esir Kuzey Koreye gönderilmelerini istemişler ve bunlar tecrit edilmişlerdir.
Hintli sözcünün ilâve ettiğine göre 14227 Çinli ve 7582 Kuzey Koreli müttefik makamlarına teslim edilmiş ve 72 Çinli ile 32 Kuzey Koreli memleketlerine iade edilmelerini istemişlerdir.
Sözcünün ayrıca tasrih ettiğine göre mübadele kamplarında 200 küsur esir kalmıştır. Bunlar memleketlerine iade edilmelerini isteyen 104 esir ile tarafsız memleketlere gönderilmelerini istiyen 93 ve katil suçundan takibata uğrayıp alıkonulan 3 esirdir. Ayrıca şahitliklerine lüzum görülen bir kaç esir daha bu alıkonulmuş olanlar arasındadır.
21Ocak 1954
— Seul:
Güney Kore Millî Meclisinin 182 milletvekilinin hepsi bu ay aylıklarının yüzde onunu serbest bırakılmış olan 7.500 Koreli antikomünist harp esirlerine vermeyi karar altma almışlardır.
Güney Koreli milletvekillerinin aylığı beş dolar civarındadır. Müşterek aylıklarının yüzde onundan beher esire 1 cent düşmektedir.
— Tokyo :
Resmen bildirildiğine göre, Birleşmiş Milletler Kuvvetler Kumandanı General Hull, teslim alman 22.000 komünist aleyhtarı esirin sivil statüye avdetini teyit etmiştir. Bilindiği gibi bu esirler tarafsız komisyonun nezareti altında silâhtan tecrit edilmiş bölgede bulunuyorlardı. Bilâhare Birleşmiş Milletler Kumandanlığına teslim edilen bu esirlerin şimdi bu suretle serbest bırakıldıkları teeyyüt etmektedir.
— Panmunjom :
Komünistlerin General Timayaya verdikleri cevap komünist taraftarı esirleri kabulden imtina ve gecen çarşamba günü komünist aleyhtarı esirlerin Birleşmiş Milletler kumandanlığına teslim edilmiş olması keyfiyetine itiraz mahiyetinde olup, komünistler «meselenin hallolunmamış» bulunmasına teessüf etmekle yetinmektedirler.
Hint kumandanlığına mensup bir sözcü, Hintli muhafızların bu gece yarısı şimal kampını, kapılarını kapayarak terkedeceklerini teyit etmiş ve şunları söylemiştir: «Bu gece yarısından sonra adamlarımızdan hic biri bu kampa girmiyecekîer ve esirlerin yarınki yemek ihtiyaçları komünistler tarafından temin edilecektir.» Binaenaleyh, sözcünün ilâve ettiğine göre, komünistler askerlikten tecrit edilmiş olan bu bölgeye girmekle mütareke şartlarını da ihlâl etmiş olacaklardır.
25 Ocak 1954
— Panmunjom :
Bitaraf mübadele komisyonundaki beş delege, bugünkü toplantılarında komünist aleyhtarı 22.000 harp esirinin 23 ocakta Birleşmiş Milletler Kumandanlığı tarafından serbest bırakılması hakkında görüşlerini bildirmişlerdir. Hintli. Çekoslovak ve Polonyalı de legeler bunu tasvip etmemişler, İsveç ve İsviçre delegeleri ise tasvip etmişlerdir.
Bitaraf komisyonun bu sabahki toplantısı hakkında izahat veren Hint sözcüsü, komisyonun bu hususta henüz hiç'oir resmî harekete karar vermemiş olduğunu söylemiş ve arkadaşlarını öldürmekten suçlu olarak Hint kıtaları tarafından elan muhafaza edilen Çinli ve Koreli esirlerin mukadderatı hakkında Birleşmiş Milletler Kumandanlığına bir mektup hazırlamakta olduğunu ilâve etmiştir.
Komisyon Öbür gün yeniden toplanacaktır.
26 Ocak 1954
— Panmunjom :
300 den fazla komünist taraftarı harp esiri bugün Kuzey kamplarından çıkarak, mütareke anlaşmasının imzalandığı mahalde bir basın konferansı yapmışlardır.
Müttefik, Hintli ve komünist gazeteciler, mahallî ssatle 11 de başlayıp 12.45 te hâlâ sona ermemiş olan bu toplantıya iştirak etmişlerdir.
Bilindiği gibi, komünist taraftarı 347 harp esiri (225 Koreli, 21 Amerikalı ve bir İngiliz) Hint muhafız kıtalarının gidişinden sonra kendi istekleriyle Kuzey kampında kalmışlardır.
27 Ocak 1954
— HongKong :
Çin resmî ajansının bildirdiğine göre, Korede çarpışan Çin kuvvetleri Başkumandanı General Peng Teh Huai komünist parti politbüro âzalığma seçilmiştir.
29 Ocak 1954
— Tokyo :
Pekin radyosunun bildirdiğine göre, askerî mütareke komisyonundaki komünist delege, Kuzey Koreli General Lee Sang Cho, müttefik harp esirlerinin zorla komünist birliklere kaydedilmeleri hususunda tahkikat açılmasını istiyen General Lacey'in son talebini yine reddetmiştir.
Kuzey Kore delegesi, General Lacey'e dün gönderdiği bir mektupta, Amerikan talebini hakaret âmiz ve esassız olarak vasıflandırmakta ve Amerikan kuvvetlerinden, geçenlerde serbest bırakılan 21.000 harp esirini bitaraf komisyona ve 1953 haziranında Syngmann Rhee tarafından serbest bırakılan 27.000 esirin de komünist makamlara iadesini istemektedir.
— Seul :
Cumhurreisi Syngman Rhee, Birleşik Amerika ile karşılıklı müdafaa paktını bugün imzalamış ve vesikayı Washington'a göndermiştir. Başkan Eisenhower'in imzalıyacağı vesika da Vashington'dan Seul'e gönderilecektir.
Güney Kore resmi çevrelerinde, pak tın 10 şubatta yürürlüğe gireceği sanılmaktadır.
30 Ocak 1954
— Seul:
Resmî bir tebliğde bildirildiğine göre, Güney Kere "Cumhurreisi Syngman Rhee, bugün, Amerikan hükümetinden, Pasifikteki Anti Komünist ittifaka Japonyayı kabul etmemesini istemiştir.
Syngman Rhee, bundan başka, Japonyayı Asyanm en kudretli devleti haline getirmeğe matuf plânlara karşı ikazda bulunmuştur.
— Washington :
Ordu Vekâletinden bu gece bildirildiğine göre, Kore harbinde kayıp olarak kaydedilen 56 Amerikan askerinin Korede maktul düştükleri tesbit edilmiş ve bu suretle Koredeki Amerikan zayiatı 30.722 kişiye varmıştır.
YANKILAR
Geri alınan iki tümen:
Yazan: Mücahit Topalak
25/1/1954 tarihli (Zafer) den:
Geçen ay Başkan Eisenhower, Korede bulunan Amerikan kuvvetlerinden iki tümeni geri çekeceğini haber verdiği zaman, bu karar çeşitli tefsirlere yol açmış ve ezcümle, kara kuvvetlerini azaltmak hususunda Cumhuriyetçi idarenin kabul ettiği yeni sistemle izah olunmuştu. Bununla beraber, Başkanın beyanatının akabinde, Uzak Doğu Başkumandanı General Hull de dahil olmak üzere birçok Amerikalı yetkili şahsiyetler, bu kararın derhal tatbik edilemiyeceğini bildirmişlerdir. Hattâ o zamanlar, Koreden çekilecek olan bu iki tümenin Amerikada yeniden teçhiz edilerek başka yerlere meselâ Hint Çinine gönderileceğini zannedenler olduğu gibi, Başkan tarafından yapılan bu açıklamanın tamamen dahili politika mülâhazalarına istinat ettiğini ileri sürenler de görülmüştür. Her halde bahis konusu tümenlerin 6 aydan evvel Koreyi terkedecekleri sanılmıyordu. Halbuki cumartesi günü, Koredeki 8 inci Ordu Kumandanı General Maxwell Taylor bu tümenlerden birincisinin 15 şubatta Amerikaya müteveccihen yola çıkacağını, diğerinin onu takiben hareket edeceğini resmen bildirerek hakikî bir sürpriz yaratmıştır.
Bu anî kararın sebepleri araştırılırken hatıra ilk gelen ihtimal şudur: Başkan Eisenhower, geçen perşembe günü 954/55 .bütçe mesajını Kongreye tevdi ettiği zaman, savunma bütçesinde kara kuvvetlerine ayrılan tah sisatın kısıldığı görülmüş, binaenaleyh, uçak ve atom bombası imali lehine olarak ordunun daraltılması prensipi resmen teeyyüt etmiştir. Koreden iki tümenin geri alınması hakkındaki kararın derhal mevkii tatbike konması, pek çok muarızı bulunan bu prensip üzerindeki münakaşaları fiiliyatla kapatmağa ve muhatapları iskât etmeğe matuf olabilir.
Diğer taraftan, geçen sonbahar Amerika ile Güney Kore arasında imzalanan müdafaa paktının Güney Kore Parlamentosunca tasdik edilmiş olması ve Amerikan Kongresince de tasdik yoluna gidilmiş bulunması, her hangi bir komünist tecavüzüne karşı kâfi teminat addedilerek Koredeki kuvvetlerden iki tümenin ayrılmasında mahzur görülmemiş olması da mümkündür. Filhakika, elde böyle bir müdafaa paktı olunca, Güney Koreye vaki bir tecavüzün bu kere Kore hudutlarına mahsur kalmaksızın ve binaenaleyh daha müessir bir şekilde cevaplandırılması mümkün olacaktır. Zira bu kere, verilecek cevap, Birleşmiş Milletlerin tecavüzü defetmek prensipi çerçevesini aşarak doğrudan doğruya Amerika ile Güney Kore arasındaki bir ittifakın tatbiki icabatmdan olacaktır. Bu itibarla iki Amerikan tümeninin Koreden derhal çekilmesi mahzursuz görülmüştür denebilir.
Nihayet, hürriyeti seçen Kuzey Koreli 7.500 harp esirinin Güney Kore ordusunu takviye etmiş olmaları da belki bu karara kısmen saik olmuştur,
Koredeki tümenlerden ikisini geri almak kararının kısa zamanda tatbikinde yukarıda derpiş olunan ihtimallerin her biri kısmen âmil olmuştur, denebilir. Fakat Öyle görünüyor ki asıl sebebi Beründe, bugün toplanmakta olan Berlin Konferansında aramak lâzımdır. Amerikalılar tümenlerin hareket tarihini ilân etmekle, Berlin konferansmda komünist propagandasını karşılamak ve Koreden bütün yabancı kuvvetlerin çekilmesi hakkındaki hükme uyduklarım ve bu işe başladıklarını göstermek istemişlerdir.
Filhakika Berlin konferansında esâs itibariyle yalnız Almanya ve Avusturya meseleleri konuşulacaktır. Fakat konferansın havası Kore ile yüklü oltjugu gibi, Sovyetlerin bu işi doğrudan doğruya ortaya atmaları ihtimali varittir,
VI — BALKAN PAKTI
7 Ocak 1954
—Belgrad :
Yugoslavyaya üçlü iktisadi yardımın 30 Haziran 1954 e kadar devam etmesi için bugün Belgradda bir anlaşma imzalanmıştır. Bu sene yapılacak yardımın miktarı henüz belli değildir.
Bu anlaşma, Dışişleri Vekaleti Müsteşarı M. Koca Popovic ile İngiliz, Fransız ve Amerikan Büyük Elçileri arasında mektup teatisi suretiyle aktedilmiştir.
YANKILAR
Balkanlarda yeni bir gelişme
Yazan: Altemur Kıhc
1/1/1954 tarihli (Vatan) dan:
Üçlü Balkan paktının, hukukî ve siyasî bazı mülâhazalarla nisbeten dar bir çerçeve içinde kaleme alınmış olan metinden çok daha dinamik ve ileri bir ruhu bulunduğu, daha başlangiçtanberi aşikârdı. Şimdi, Pakt memleketlerinin, muhtemel tecavüz Hareketlerine karşı müşterek tedbirler almak hususunda çok ileri bazı adımlar atmayı tasavvur ettikleri, daha doğrusu karar bile vermiş oldukları anlaşılmaktadır. Haber verildiğine göre geçen bir, iki ay zarfında, Türkiye, Yunanistan ve Yugoslavya, askerî temsilcilerinin yaptıkları toplantılarda aralarındaki anlaşmaya yepyeni ve ileri bir mahiyet vermeyi kararlaştırmışlardır. Önümüzdeki ay, Ankara ve Belgradda yapılacak askerî ve siyasî toplantılarda, bu tasavvurların vuzuh kesbetmesi çok muhtemeldir.
Anlaşıldığına göre, üç memleketin siyasî ve askerî makamları, Bulgaristan tarafından, veya Bulgaristandan doğru başka bir memleket tarafından, üç memleketten herhangi birine vâki olabilecek bir tecavüzün, hepsi tarafından sanki kendilerine tecavüz edilmiş addedilmesi gerektiğinde müttefiktirler. Balkan Paktına verilecek yeni mahiyetin esası da, işte bu, olacaktır.
Bu zımnî anlaşmanın, şimdiki halde Pakt metnine sokulamiyacağı ve tam askerî bir ittifak olmadığı aşikârdır.
Zira, evvelce de belirtilmiş olduğu gibi, Yunanistanla Türkiyenin, Nato üyeleri olarak diğer Nato memleketleriyle, karşılıklı taahhütleri bulunması hasebiyle, Yugoslavya ile de karşılıklı yazılı taahhütlere girişmelerine pek imkân vermemektedir. Bundan başka Trieste meselesinin de halledilmemiş olması, vaziyeti büsbütün güçleştirmektedir.
Halbuki bu şeklî ve arızî mâniler bertaraf, realiteler, hem Yugoslavyamn Yunanistan, Türkiye ve İtalyan ile askerî işbirliği yapmasını, hem de Natonun bütünü ile Yugoslavya arasında bağlar kurulmasını gerektirmektedir. Amerika Dışişleri Bakanı Dulles de 20 Kasımdaki nutkunda bu zarureti belirtmişti.
İşte bu zaruretleri müdrik olan Türkiye ve Yunanistan, Yugoslavya ile bağlarını askerî bir paktla da perçinleştirmek istemektedirler. Ancak şimdiki halde Yugoslavya Natoya üye olmayı pek arzu etmediği için, bir askerî pakta doğru atılabilecek en ileri adım, yukarıda izah ettiğimiz Bulgaristandan gelecek taarruzlara karşı bir anlaşma yapmak olacaktır.
Bu anlaşma bugünün hukukî ve siyasi şartları içinde atılabilecek en ileri adımdır. Bulgaristan, Yugoslavya, Yunanistan ve Türkiye ile hemhudut olan yegâne demirperde gerisi memleketidir, yani bir «müşterek alâka sahasıdır.»
Askerî işbirliği, «bu müşterek saha» esasından doğru çok gelişebilir. Fakat bu demek değildir ki, üç memleketin birbirlerine karşı mesuliyet ve taahhütleri sadece Bulgaristandan vâki olacak bir tecavüze münhasır olacaktır.
Kanaatimizce, üç memleket de nere den tecavüze uğrarlarsa uğrasınlar, birbirlerinin durumuna karşı anlaşmada tasrih edilsin, edilmesin lâkayt kalamayacaklardır. Diğer NATO memleketleri de, Yugoslavya’nın tecavüze uğraması karsısında uzun müddet hareketsiz kalamazlar,
Fakat, şurası muhakkaktır ki, üç Balkan Paktı memleketi arasındaki iş birliği ruhu gelişme halindedir.
7 Ocak 1954
— Berlin :
Berlindeki dört yüksek komiser mümessillerinin bugün İngiliz Genel karargâhında yaptıkları toplantıdan sonra aşağıdaki tebliğ yayınlanmıştır.
Almanyada bulunan üç'Batılı devlet yüksek komiseri mümessili Sovyet yüksek komiseri mümessili ile görüşmüşlerdir. Bu görüşmede, müstakbel Berlin konferansı ile ilgili teknik meseleler incelenmiştir.
Bu görüşe teatisinden sonra 9 ocak tarihinde yeni bir toplantı yapılması kararlaştırılmıştır. Bu toplantı AImany2daki Sovyet yüksek komiserinin işgal ettiği binada cereyan edecektir.
17Ocak 1954
— Berlin :
Yüksek komiserlik temsilcileri arasında varılan mutabakat üzerine yayınlanan dörtlü tebliğin metni aşağıdadır:
«Fransız, Amerikan, İngiliz ve Sovyet yüksek komiserliği temsilcilerinin İngiliz general karargâhında yaptıkları dünkü beşinci toplantıda, Berlinde 25 ocak tarihinde vukubulacak dört büyük devlet Dışişleri Vekilleri konferansının toplantı mahaallli meselesi müzakerelerine devam olunmuştur. Temsilciler ayni zamanda konferansa müteallik diğer teknik hususları da tetkik etmişlerdir.
Dört yüksek komiserlik temsilcileri Berlin konferansı toplantıları mahalli olarak iki bina üzerinde mutabık kalmışlardır. Bu binalardan biri, daha önce müttefikler tarafından kontrol konseyi olarak kullanılmış bulunan Elshotzstrasse'deki 32 numaralı " bina olup diğeri ise Almanyadaki Sovyet yüksek komiserlik binasıdır.
Temsilciler, konferansın birinci hafta zarfında eski müttefik kontrol konseyi binasında, ikinci hafta zarfında Almanyadaki Sovyet yüksek komiserlik binasında üçüncü hafta zarfında yine müttefik kontrol konseyi binasında toplanması hususunda mutabık kalmışlardır.
Daha sonraki toplantıların yapılacağı mahal konferans oturumlarında tesbit olunacaktır.
Bazı teknik hazırlıkların sağlanması maksadiyle bir mütehassıslar heyeti intihap olunmuştur.»
18Ocak 1954
— Berlin :
Sovyetler dört büyükler Berlin konferansında ileri sürecekleri ve buradaki Batılı diplomatlar arasında teessür ve can sıkıntısı uyandıran, önümüzdeki hafta yapılacak nazik görüşmelerin hattâ daha başlamadan bir çıkmaza girebilmek korkusunu arttıran taleplerini bugün ortaya atmışlardır. Bu talepler arasında şu maddeleri vardır:
1 — Çin ile birlikte beş büyükler toplantısı yapılması,
2 — İkiye bölünmüş Almanyada soğuk harbe nihayet vermek yolunda ilktedbir olmak üzere bütün Aîmanyaya şâmil bir hükümetin kurulması,
3 — Almanyanm birleştirilmesini müzakere etmek üzere bütün Aîmanyaya şâmil bir konferansın toplanması.
Bütün bu şartlar Batı için tamamiyle kabulü imkânsız olarak mütalâa edilmektedir. Ruslar, bu şartlarda ısrara karar vermiş olarak konferans masasına oturacak olurlarsa, Batılı diplomatlar: «Doğu ile Batı arasında bir sulh anlaşmasının tahakkuku pek imkân dahilinde girer» demektedirler.
Kızıl Çinin iştirakiyle beş büyükler arasında bir toplantı yapılması talebi, Moskova komünist teşkilâtının resmî organı Pravdanın bugünkü sayısında yer almıştır. Diğer maddeler de komünist kontrolündeki Sovyet bölgesi gazetelerinde ortaya atılmıştır.
— Washington :
Amerikan Dışişleri Vekili M.^John Foster Dulles dün Amerikan Ayan Meclisi Dışişleri Talî Komisyonlarından biri önünde yaptığı beyanatta komünist Cinden bahsederek «en iptidaî bir nezaketi» bulunmıyan hic bir hükümetin Birleşmiş Milletler âzası olamıyacağmı işaret etmiştir.
M. Foster Dulles'm bu beyanatını yaptığı talî komisyon, Birleşmiş Milletler anayasasını tadil çarelerini tetkikle meşgul olmak üzere teşekkül edilmiştir ve cumhuriyetçi ayandan AIexandre Willey'in başkanlığı altındadır.
Beyanatı sırasında şahsen Birleşmiş Milletler teşkilâtına olan devamlı inancını izhar eden M. Foster Dulles beyanatına şöyle devam etmiştir:
Birleşmiş Milletler teşkilâtı hiç olmamaktansa bugünkü şekli ile de mükemmel bir teşkilâttır. Birleşmiş Milletlerin en büyük zaafı, San Franciscoda da derpiş etmiş olduğumuz gibi, Güvenlik Konseyinin Milletlerarası sulh ve emniyeti idame mesuliyetini anayasanın 24 üncü maddesi gereğince deruhte etmeğe muktedir olamamasıdır. Güvenlik Konseyi, dünya sulh ve emniyetinin idamesi için 43 üncü madde gereğince kendi emrine verilmesi icabeden beynelmilel orduyu kurmak imkânını bulamamıştır.
Amerikan Dışişleri Vekili bunu müteakip anayasayı tadil bahsine temas ederek büyük devletler için bunu düşünmek zamanının gelmiş olduğunun büyük bir ihtimal dahilinde bulunduğunu kaydetmiş ve demiştir ki: «Birleşik Amerika, Birleşmiş Milletler ana yasasının tadili için bir konferansın toplanması lehinde olduğunu bildirmiş bulunmaktadır.»
Bunun üzerine anayasada tadili için çalışılması icabeden birçok noktaları kaydeden M. Poster Dulles veto bahsine de temas ederek şöyle demiştir:
Güvenlik Konseyine derpiş edildiği veçhile işliyememesinin en esaslı sebebi, Sovyetler Birliğinin veto kullanmakta gösterdiği suiistimaldir. Sovyetler Birliği Birleşmiş Milletlere âza olmak vasfını tamamiyle hâiz bulunan birçok memleketlerin bu teşkilâta girmelerine mâni olmak için bu veto hakkını kullanmak suretiyle böyle bir suiistimalde bulunmuştur. Sovyet vetosu Avusturya, Kamboç, Seylân, Finlandiya, irlanda, İtalya, Japonya, Ürdün, Kore Cumhuriyeti, Laos, Libya, Nepal, Portekiz ve Vietnamm Birleşmiş Milletlere alınmasına muhalefet etmiştir.
Amerikan Dışişleri Vekili sözlerine devam ederek demiştir ki:
Bununla beraber Birleşmiş Milletlerin müsbet icraat sahasında dikkate şayan baraşıları olmuştur. Sovyetlerin İranı tahliyesini, komünist taarruzlarına hedef olduğu zamanlarda Yunanistana yapılan yardımı, İsrail ile Arap memleketleri arasında daimî bir mütareke anlaşmasının akdini, Kore Cumhuriyetinin kurulmasını, Afrikadaki eski İtalyan müstemlekeleri mukadderatının tayinini, Libya devletinin teşkilini, Koredeki silâhlı tecavüze karşı tesirli bir mukavemetin teşkilâtlandırılmasını bu başarılar arasında zikredebiliriz. Kore, de Birleşmiş Milletler, silâhlı bir tecavüze karşı müşterek ve tesirli bir mukavemet göstermeğe muktedir olan ilk beynelmilel teşkilât olmuştur.
Silâhlanma bahsine de temas edsn M. Foster Dulles Birleşmiş Milletler anayasasının kabul edildiği tarihten beri atom enerjisi ve atom silâhlariyle kütle halinde tahrip imkânlarının dikkate değer bir şekilde fazlalaşmış bulunduğunu hatırlatarak demiştir ki:
1945 senesi ilkbaharında San Franciscc'da idim. Hiç aldanmadan .söyleyebilirim ki eğer o zaman San Francisco'da bulunan murahhaslar, atom harbi devrine girmiş bulunduğumuzu bilmiş olsalardı doğan bir yeni devrin ortaya çıkardığı meseleleri anayasanın daha müsbet bir şekilde mütalâa etmesini ısrarla istiyeceklerdi.
Amerikan Dışişleri. Vekili beyanatını şöyle bitirmiştir:
Silâhlanma meselesiyle ve bu meselenin anayasa mukaddemesinde izhar edilen ümitler için arzettiği korkunç tehlike ile daimî surette meşgul olmak üzere Birleşmiş Milletler teşkilâtında ekonomik konseyi ve vesayet konseyi gibi hususî bir teşekkül ihdasını düşünmemiz ihtimal ki zaruri olacaktır.
M. Foster Dulles bir atom birliği teşkili hakkında Başkan Eisenhower tarafından 8 Aralık 1953 tarihinde ileri sürülmüş olan teklifi de bu münasebetle hatırlatmıştır.
19Ocak 1954
— Paris :
Kudüs radyosunun bildirdiğine göre, İsrail Başvekili ve Dışişleri Vekili Moshe Sharett kendisine verilen bir sözlü soruya cevaben İsrail hükümetinin Berlin konferansına bir müşahit göndereceğini teyit etmiştir.
İsrail Başvekili, İsrail hükümetinin AImanyanm yeniden silâhlanması keyfiyetinden fazlası ile endişe duyduğunu ilâve ederek şöyle demiştir:
«İsrail hükümeti Alman militarizmi nin yeniden canlanması ile ortaya çıkacak tehlikeler hususunda dört büyük devletin nazarı dikkatini çekmiştir.»
— Berlin :
Dört devlet Dışişleri Vekillerinin Berimde aktedecekleri konferansla ilgili teknik meseleleri halletmeğe memur mütehassıslar Berlinde Karlshorst'ta Sovyet yüksek komiserliği karargâhında dün toplanmış ve gece yarısına kadar çalışmıştır.
Toplantıdan sonra neşredilen resmî tebliğ mütehassısların başlıca teknik meseleler üzerinde mutabık kalmış olduklarını bildirmektedir. Murahhaslar teknik meselelerin görüşülmesine devam etmek üzere bugün de Amerikan umumî karargâhında toplanacaklardır.
Batılı mahfillerde beyan edildiğine göre dünkü toplantı çok samimî bir hava içinde cereyan etmiş ve Sovyetler hüsnüniyet izhar eder görünmüşlerdir.
20Ocak 1954
— Berlin :
Amerikan Genelkurmayında dün 3 üncü toplantılarını yapan dört devlet uzmanları, Berlin konferansının hazırlığına dair bütün meselelerin incelenmesini tamamlamışlar ve bu sabah dörtlü bir tebliğ neşredilmiştir.
İdare, Güvenlik, Seyrüsefer ve Haberleşme meselelerinde prensip anlaşmasına varılmıştır.
Teferruat, yetkili uzmanlar arasında yapılacak doğrudan doğruya müzakerelerde halledilecektir,
— Viyana :
Resmen bildirildiğine göre, Berline gelmiş olan yarı resmî Avusturya heyetinin başkanı bugün dört büyük devletin temsilcilerine Avusturya hükümetinin bir notasını tevdi etmiştir. Bu notada dörtler konferansında Avusturya meselesi bahis konusu edildiği zaman konferans çalışmalarına Avusturyanm da katılması talep edilmektedir.
— Berlin :
İtalyan Dışişleri Vekili Dr. Cattalani dörtlü konferansa «müşahit» olarak katılmak üzere Berline gelmiştir.
24 Ocak 1954
— Berlin :
Batılı üç Dışişleri Vekilleri bugün ayrı, ayrı kiliselerde pazar âyinlerine iştirak etmişlerdir. Amerika Dışişleri Vekili Foster Dulles ve eşi Zeklendorfdaki Amerikan kilisesine, Fransa Dışişleri Vekili Georges Bidault ve eşi Fransız karargâhmdaki St. Louis kilisesine, İngiltere Dışişleri Vekili Anthony Eden ile eşi ise Anglikan St. Georges kilisesine gitmişlerdir.
25 Ocak 1954
— Berlin :
Dörtlü konferans münasebetiyle toplanmış bulunan dört büyük devlet Dışişleri Vekili, konferans salonuna, önde Georges Bidault, onu takiben John Foster Dulles, daha sonra Anthony Eden ve en sonra Vîaceslav Molotof olmak üzere girmişlerdir.
Molotûf evvelâ Foster Dulles'a doğru ilerliyerek, sanki kendisi ile birkaç dakika evvel hususi olarak görüşmemiş gibi Amerikan Dışişleri Vekilinin elini sıkmıştır. Daha sonra çok ciddî bir eda İle dört Dışişleri Vekili birbirleriyle selâmlaşmişlar, ve Dulles ile Eden karşı karsıya olmak üzere konferans masasında yer almışlardır.
10 dakika müddetle tercümanlar Vekillere gerekli teknik izahatı vermişler ve konferans resmen saat 14.15 te Georges Bidault'nun söze başlaması ile açılmıştır' Bidault'dan sonra konuşma sırası Edenindir.
— Berlin :
Bugün konferansın ilk oturumuna Amerika Dışişleri Bakanı Foster Dulles başkanlık etmiştir. Yarm sıra Georges Bidault'dadır. Ertesi gün Anthony Eden ve nihayet dördüncü gün de Molotof başkanlık edeceklerdir. Bu sistem pazara kadar devam edecektir. Önümüzdeki pazartesi günü toplantılar Sovyet kesiminde yapılmaya başlandığı zaman ilk oturuma Molotof başkanlık edecektir.
Toplantılar her gün GMT. ayariyle saat 14 te yapılacaktır. Sabahları ve gece toplantı yoktur. Prensip itibariyle her toplantının 4 saatten fazla sürmemesi kararlaştırılmıştır.
— Berlin :
Bugün burada toplanacak olan dört büyükler Dışişleri Vekilleri hakkında bazı ihzari malûmat vermek isteriz.
Toplantıya iştirak eden Dışişleri Vekillerinin ortalama yaşı 60 tır. Amerika Dışişleri Vekili 66 yaşındadır ve Vekillerin en ihtiyarıdır. En gençleri olan Fransız Dışişleri Vekili Bidault ise 54 yaşındadır.
Konferans binasını döşemek için 17 kamyon eşya lâzım olmuştur. Binanın kapısından toplantı salonuna kadar 27 metre uzunluğunda kırmızı bir halı serilmiştir.
Büfe için 900 parça tabak çanak temin edilmiştir.
Murahhaslar, gazeteciler, müşahitler dahil tahminen 5000 kişi müzakereleri takibe gelmişlerdir.
Umulduğu gibi konferans bir ay sürdüğü takdirde, Dışişleri Vekilleri, evlerinden konferans mahalline "gelip gitme esnasında takriben 4850 kilometre yol katetmiş olacaklardır. Müzakereleri takip eden gazeteciler bu devre esnasında, bütün dünyaya iki milyon kelime tutacak kadar haber yayacaklardır.
— Berlin :
Berlin konferansının açılışında ilk söz alan Fransız Dışişleri Vekili Georges Bidault sözlerine şöyle başlamıştır.
«Fransız hükümetinin her zaman temenni etmiş olduğu toplantının başladığı şu anda, hükümetim adına her şeyden evvel şunu beyan etmek isterim ki, milletlerimizin ümit ve intizarı boşa çıkmiyacaktır. Buna eminim. Bu konferansın, Milletlerarası münasebetlerin salâh bulması yolunda ilk merhaleyi teşkil etmesini ve bugün bir son verilmesini temenni ederim.. Burada toplanmamız dahi başlı başına iyi bir' iklim yaratmaktadır.»
Fransız Dışişleri Vekili bundan sonra Kcnrede sktedilmiş olan mütarekeyi hatırlatarak, dünyanın bir noktasında mümkün olan şey diğer noktalarda imkânsız değildir, demiş ve her yerde sulh arzusu vardır. Nitekim Amerika Başkanının atom meselesi hakkında cesurane teklifi de bunu göstermektedir. Sözlerini ilâve etmiştir.
Silâhsızlanma ' dâvasının Birleşmiş Milletler teşkilâtı dahilinde halledilmesi lâzım geldiğini işaret eden Bidault sözü Asya meselelerine naklederek şunları söylemiştir:
«Silâhsızlanma meselesi ile ilgisi aşikâr olan Asya dâvaları da en kısa zamanda halledilmelidir. Fakat bu dâvaları kendi çerçevelerinden çıkarıp sun'î şekilde Avrupa meseleleri ile bağlarsak, içinden çıkılmaz bir karışıklığın meydana geleceği şüphesizdir.»
Bidault Avrupa meselelerinden bahisle demiştir ki:
«Savunma gayretlerimiz müzakere ve pazarlık mevzuu olamaz.»
Fransız Dışişleri Vekili Batı güvenliği üzerinde Jnüzakere kabul edilmiyeceğini söylemekle beraber, başkalarının meşru güvenlik hakları ile de ilgilendiğini ve bunlara hak verdiğini belirtmiş ve şöyle devam etmiştir:
Halledilmesi gereken mesele herkesin güvenliğini sağlamaktır. Ve emniyetli bir sulhun şartlarını yaratmaktır.
Fransız Dışişleri Vekiline göre dörtlü konferans müzakereleri seri bir hal tarzı bulunabilecek meselelerin heyeti umumiyesine şâmil olmakla beraber bilhassa Almanya ve Avusturya meselelerine ehemmiyet vermelidir.
Fransız Vekiline göre Avusturyada bir hükümet vardır, fakat Almanyada bütün memlekete şâmil bir hükümet mevcut değildir. Evvelâ bu hükümeti seçimlerle meydana getirmek lâzımdır.
— Berlin :
Dört Dışişleri Vekilleri toplantısının açılışı vesilesiyle Fransa Dışişleri Vekili George Bidault'dan sonra bir konuşma yapan İngiltere Dışişleri Vekili Anthony Eden şunları söylemiştir:
«Sovyetler Birliğine karşı teveccüh edecek bir taarruz hareketine muhalefette bulunacağımıza dair şimdiye kadar bir çok defalar söz verdik. Sovyet güvenliği ne bizim, ne de müttefiklerimizden her hangi biri tarafından tehdit altındadır. Eğer bütün bu teminatlara rağmen Sovyet hükümeti, güvenlik gayesiyle aldığımız tedbirlere karşı daha fazla teminat ihtiyacını hissediyorsa, bu mevzuu kendileriyle görüşmeğe hazırız.»
Eden, Batının, bütün Almanyaya şâmil seçimler yapılması hususundaki noktai nazarından vazgeçmiyeceğini tasrih edip, sulh anlaşmasının ancak bütün Almanyayı temsil eden bir hükümetin temsilcisi ile görüşülebileceğini söylemiş, mühasematm sona erdiği dokuz seneden sonra dört büyükler tarafından hazırlanacak ve zorla Almanyaya kabul ettirilecek bir sulh andlaşmasınm muvafık olmıyacağmı tebarüz ettirerek: «Bunun içindir ki, ilk adım olarak serbest seçimlerin yapılması hususunda ısrar ediyoruz.» demiştir.
Bütün Almanyayı içine alan bir hükümetin teşkiline kadar Batı ve Doğu Almanya hükümetlerinin iş başında kalmasının lüzumlu olduğuna işaret eden Eden; demiştir ki:
«Almanyanm hür, sulhsever ve demokrat bir devlet halinde birleşmesi, sulh andlaşmasınm böyle bir Almanya ile yapılması olan müşterek gayemizin tahakkuku için en müsait imkânları hazırlamak ve bulmak üzere çalışmaya hazırız.» Eden, İngilterenin Sovyet Rusya ile ikinci dünya harbi esnasında akdettiği ittifaka sadık olduğunu belirtmiş, bu andlaşmanın ve İngilterenin Birleşmiş Milletlere üye oluşunun ne müştereken bir taarruza, ne de Sovyetler Birliğinin güvenliğine bir tehdit teşkil etmeğe imkân vermiyeceğini söyliyerek, bu garantiler Moskova tarafından kâfi addedilmediği takdirde Batının daha başka teminatları da görüşmeğe hazır olduğunu tebarüz ettirmiştir.
— Berlin :
Bugün dörtlü konferansın açılışında söylediği nutukta Sovyet Dışişleri Vekili Molotof evvelâ Almanya meselesine temasla şöyle demiştir :
Bu meselenin tetkiki, Avrupa güvenliğinin garanti edilmesi meselesi ile ayrılmaz surette bağlıdır. Ancak böyle bir hal tarzıdır ki devamlı ve âdil olabilir. Ve Avrupada sulhun takviyesini temin eder.
Bundan sonra Molotof Almanya meselesinin halledilmesi için ilk şart olarak şu hususu ileri sürmüştür: «Üeüncü bir dünya harbine sebep olabij lecek şekilde Alman militarizminin her türlü teşebbüs imkânı bertaraf edilmelidir.
Bundan sonra Alman militarizminin tekrar canlanmasına manî olan ve Almanyanm sulhsever yoldan yeniden kalkınmasını derpiş eden Yalta ve Potsdam anlaşmalarına temasla Sovyet Dışişleri Bakanı sözlerine şöyle devam etmiştir:
Sovyet milleti ve Fransız, İngiliz, A' merikan milletleri Almanya meselesinde hükümetlerinin akdetmiş oldukları anlaşmalara uygun kararlar almak zorundadırlar.
Molotof bundan sonra başlıca hedefin Avrupa güvenliği olduğunu söylemiş ve sözlerine şöyle devam etmiştir:
Almanyanm birliğini tesis etmek ve bütün Almanyaya şâmil bir hükümet teşkil etmek meseleleri şu suale bağlıdır: Birleşik bir Almanya demokratik ve sulhsever bir devlet mi olacaktır, yoksa yeniden militarizme kapılarak tecavüze mi girişecektir. Bu itibarla Almanyanm tamamı veya bir kısmı, Avrupa savunma camiası gibi bir grup Avrupa memleketinin diğer Avrupa memleketlerine yönelttikleri bir teşekküle dahil olamaz.
Molotof sözlerine devamla, Avrupa savunma camiasının ihdasının sadece Almanyanm birleştirilmesine mâni olmakla kalmayıp ve fakat ayni zamanda Avrupada yeni bir harp tehlikesini de arttırdığını ileri sürmüştür.
Alman militarizmini önlemek bahsinde hayale kapılmamak lâzım geldiğini söyliyen Molotof devamla demiştir ki:
Sözde Avrupa ordusunun yahut daha açık konuşmak lâzım gelirse Batı Avrupalı birkaç memleketin teşkil ettikleri ordunun meydana çıkması ancak bu orduda Batı Almanyanm başlıca kuvvet haline gelmesi ve intikamcı ve mütecaviz gayelerine ulaşmaya çalışmasına imkân verir. Bu ise diğer Avrupalı memleketleri, güvenliklerini garanti altına almak maksadiyle tedafüi bir birlik kurmaya sevkedecektir.
Molotof, bu takdirde Avrupa memleketlerinin iki askerî grupa ayrılacaklarını ve bu ayrılığın harp tehlikesi yaratacağını Heri sürmüştür.
Molotof sözlerine devamla demiştir ki:
Bilhassa Sovyet Rusya ve Fransa gibi kıta Avrupası memleketleri böyle vahim bir durumun ortaya çıkmasını gözönünden uzak tutamazlar. Onun içindir ki, Fransada Avrupa ordusu aleyhtarlarının çoğalması kolaylıkla anlaşılır. Zira bu Avrupa ordusunda hâkim rol Hitlerci generallerin idare edecekleri Batı Almanya ordusuna ait olacaktır. Bunlar ise Fransız topraklarını işgal ettikleri zaman ne olduklarını göstermişlerdir.
Molotof ancak sulhsever olursa Birleşik bir Almanyanm meydana gelebileceğini, bunun için de, Fransız Sovyet, İngiliz Sovyet, Potsdam kararları gibi Almanyanm silâhlanması na mâni olan kararlara istinat etmek lâzım geldiğini söylemiştir.
Bunu müteakip Molotof,. komünist Çinin de iştiraki ile Beşli bir konferans akdetmek meselesine temasla şunları söylemiştir:
Sovyet hükümeti şuna kanidir ki. bu mesele Berlin konferansı tarafından en büyük dikkatle tetkik edilmeye değer.
Mclotofa göre Çin milletinin meşru temsilcisi olan halkçı Çin hükümeti Birleşmiş Milletler teşkilâtında temsil edilmedikçe Milletlerarası güvenlikle ilgili hiç bir önemli karar alınamaz ve hiçbir tedbir tatbik edilemez.
Sovyet Dışişleri Vekili bundan sonra, komünist Çinin Birleşmiş Milletlere girmesine mâni olduğu iddiası ile Amerikaya hücum etmiştir.
— Berlin :
Molotof beşli konferans bahsine devamla, silâhlanma yarışma bir son vermek için bu konferansın zarurî olduğunu ve bu silâhlanma yarışma da Amerikanın başlamış olduğunu iddia ederek sözlerine şöyle devam etmiştir:
Bazı devletler çok uzun vadeli plânlar kuruyorlar ve yabancı memleketlerde, kendi hudutlarından uzak ülkelerde askeri üsler tesis ediyorlar. Bu üslerin tedafüi maksatlar için kurulduğu söyleniyor. Fakat buna. söyliyenler kadar dinliyenler da inanmıyorlar. Herkesin malûmudur ki Amerikanın birçok Avrupa memleketlerinde, Kuzey Afrikada ve Yakın ve Orta Doğu memleketlerinde kurduğu üslerin tedafüi gayelerle hiç bir alâkası yoktur.
Molotof bundan sonra atom enerjisi bahsine temasla şunları söylemiştir:
Atom ve hidrojen silâhlarının ve diğer kütle halinde öldürücü silâhların menedilmesi için kararlar almak zarureti vardır.
Tekrar Çin meselesine avdet eden Molotof Korede anlaşmaya varümıyorsa bunun sebebinin komünist Çinin mevcudiyetini inkâr etmek olduğunu söylemiş ve bu münasebetle harp esirleri bahsinde mütareke anlaşmasının kaba bir şekilde ihlâl edildiğini ileri sürmüştür.
Sovyet Dışişleri Vekili devamla demiştir ki:
Asyada bir tek müstakil devlet kalmamıştır ki halkçı Çin hükümetiyle siyasî münasebat kurmasın veya böyle bir niyete sahip olmasın. Büyüklü küçüklü 25 memleket halkçı Çin hükümetiyle münasebettedir. Ve bunların ceman nüfusu bir milyarı bulmaktadır. Ancak Kuzey ve Güney Amerikada bu hususta hâlâ bir karar alınmamıştır. Bu vaziyet karşısında izahata lüzum yoktur. Vakıalar konuşmaktadır. Sovyet hükümeti bu durumun devam edemiyeceğine kanidir.
Diğer taraftan Molotof konferansta Avusturya meselesinin de konuşulmasının yerinde olacağım ve bu meselenin de dört devlet arasındaki anlaşmalar gereğince halledilmesi lâzımgeldiğini söylemiş ve şunları ilâve etmiştir: «Bu mesele o şekilde halledilmelidir ki, Avusturya tecavüz kuvvetlerinin elinde ve bilhassa Alman militarizminin elinde bir vasıta haline gelmesin.»
Nihayet Molotof konferansa şöyle bir gündem sunmuştur:
1 — Milletlerarası münasebetlerde bir ferahlık temin etmek için tedbirler alınması ve beşli bir konferans toplanması.
2 — Almanya meselesi ve Avrupa güvenliğini sağlıyacak tedbirler.
3 — Avusturya ile aktedüecek sulhmeselesi.
Molotof sözlerini bitirirken Bidaultnun ve Edenin nutuklarını büyük bir dikkat ve alâka ile dinlemiş olduğunu da söylemiştir.
26 Ocak 1954
— Berlin :
Dörtlü konferansın ikinci oturumu bugün Öğleden sonra Grinviç ayarı ile saat 14'de açılmıştır
Amerikan Dışişleri Vekili Foster Dulles'm nutku 17 dakika devanı etmiştir. Bu nutku müteakip Dulles, müzakerelerin esas mevzuu olarak Molotof'un dünkü nutkunda teklif ettiği gündemi kabul etmiş olduğunu bildirmiş, fakat bunun Komünist Çin'in de iştiraki ile bir beşli konferans toplantısı fikrini tasvip etmiş olduğu mânasında anlaşılm amasın a işaret etmiştir.
— Berlin :
Üç batılı müttefik, Sovyet Dışişleri Vekili Molctof'un, Amerikan müdafaa üsleri ve Avrupa ordusunun bir yana atılması, yokedilmesi hususunda yapmış olduğu teklifi bugün, nöbetleşe cerh ve reddedeceklerdir.
Batılı çevrelerin bildirdiklerine bakılırsa müttefikler, Kızıl Çinin Birleşmiş Milletlere kabul ve bir beşli konferansa davet edilmesi yolundaki Sovyet ısrarına da karşı koyacaklardır.
Dört büyükler Dışişleri Vekilleri konferansı, bugün Gmt âyarile saat 14'te ikinci oturumuna başlayınca Amerika Dışişleri Vekili Foster Dulles ilk sözü alacak, onu Fransız Dışişleri Vekili Georges Bidault ve İngiliz Dışişleri Vekili Anthony Eden takib edecekler, bu suretle Molotof'un dünkü nutkuna üçüzlü cevab verilmiş olacaktır.
Müttefiklerin, Molotofa nutkunda yeni birşey bulunmadığını şayet gerçekten bir anlaşmaya varmak arzusunda ise müzakerelere esas olabilecek teklifler serdi ile sıkı pazarlığa oturmasını söyliyeceklerdir.
Molctof'un, dünya sulhunu tesis bedeli olarak batılıların kabul ile mükellef oldukları iddiası ile ileri sürdüğü bir takım teklifler arasında şunlar da vardır :
1— Avrupa müdafaa camiası ve Batı Almanya'nın yeniden silâhlanması tasavvurlarının terk edilmesi,
2—Amerikan müdafaa üslerinin ortadan kaldırılması,
3—Doğu Batı ticaretindeki bütün tehdidlerin kaldırılması,
4—Almanya'nın sulhçu, demokratik bir devlet haline ifrağı,
5— Yeniden birleştirmeğe matuf ilk âdım olmak üzere bütün Almanya'yı içine alan bir hükümetin kurulması,
6—Kızıl Çinin tanınması ve Birleşmiş Milletlere kabulü,
7—Kızıl Çin'in iştirâkile bir beş devlet toplantısı yapılması, .
8—Silâh ve cephanelerde büyük ölçüde kısıntı yapılması,
9—Atom, hidrojen bombalarının ve büyük tahribat yapan diğer silâhların yasak edilmesi.»
Batılı çevreler, «Şayet, asla uzlaşmaya veya pazarlığa girişmeğe yanaşmıyacakları şartlar hakikaten bunlarsa konferansın herhangi bir başarı elde etmesi ümidi pek az görünmektedir.» demektedirler.
— Berlin :
Foster Dulles'dan sonra söz alan. Molotof, Amerika Dışişleri Vekilinin iddialarını birer birer cevaplandırmaya teşebbüs etmiş ve arada bilhassa Sovyet Rusya'nın Fransa ile Almanya'nın arasını açmak istediği yolundaki iddiayı reddederek şöyle demiştir :
Sovyet Rusya Almanya ile Fransa arasındaki dostluğu teşvik etmek için elinden gelen herşeyi yapmıştır. Sovyet Rusya, ayni zamanda diğer Avrupalı memleketlerle dostluğunu takviye etmek için her çareye başvurmuştur. Bu çok güç fakat şerefli bir vazife olmuştur.
Nihayet Molotof Potsdam, anlaşmalarının bazı hükümlerinin eskimiş olduğunu kabul etmiştir ki bir Sovyet diplomatı ilk defa olarak bunu itiraf etmektedir.
Bundan sonra Almanya meselesi hakkında ortalama bir hal tarzının mümkün olmıyacağmı beyan eden Eden'in sözlerini ele alarak Sovyet Dışişleri Bakanı, hal böyle ise konferansı kapatmaktan başka çare olmadığını söylemiş, bununla beraber olgunlaşmış olan meseleleri incelemek lâzımgeldiğini ve bir hal tarzını sağlamıyacak olan diğer hususları şimdilik bir tarafa bırakmak gerektiğini sözlerine ilâve etmiştir.
Almanya meselesine temas eden Molotof bu meseleyi Avrupa'nın güvenliği ile birlikte mütalâa ederek istendiği kadar münakaşa ,ve müzakere edebileceğini söylemiş ve Poster Dulles'e dönerek demiştir ki :
Sisin indinizde Postsdam anlaşmaları da Versailles muahedeleri de hatalı olmuştur. Sovyet Rusya Versaüles'de temsil edilmemiştir. Binaenaleyh bunun mesuliyetini yüklenemez, fakat üç defa Amerika Başkanlığına seçilen Roosevelt ile iki defa Başkan olan Truman Yalta anlaşmalarını tasvib etmişlerdir.
— Berlin :
Dört büyük devlet Dışişleri Vekilleri toplantısının ikinci oturumunda Amerikan Dışişleri Vekilinden sonra Molotof konuşmuş ve müteakiben saat 16.16'da oturuma ara verilmiştir.
— Berlin :
Bugün Öğleden sonra dörtlü konferansta söylediği nutukta Amerika Dışişleri Bakanı Foster Dulles, dün Bidauît'un ve Eden'in nutuklarında .tek bir şikâyet ve ittiham olmadığını belirttikten sonra, buna mukabil Sovyet Dışişleri Vekilinin irat ettiği nutku esefle karşıladığını bildirmiş ve demiştir ki :
Molotof'un söyledikleri eski ittihamlar ve eski şikâyetlerdir. Bunların, tarihe yeni bir fasıl ilâve edecek olan bu konferansın açıldığı sırada tekrarlanmış olması hakikaten üzücüdür.
Dulles, Bidault ve Eden'in söyledikleri nutuklardaki esas ve muhtevaya mukabil Molotof'un nutkunun ne kadar boş kaldığını anlatmış, Fransız ve İngiliz Dışişleri Bakanlarının, kendi hükümetini kendi seçecek ve modası geçmiş militarizmden ve milliyetçi ihtiraslardan azade birleşmiş bir Almanya istediklerini söylemiş, buna mukabil Almanya'nın parçalanmasının menşeini teşkil eden Yalta konferansının bugün tekrar zikredilmesinin, şayanı teessüf olduğunu belirten Dulles, Yalta amitlerinden birinin, o devirde hakim olan kin ve merareti canlandırmak hevesinde olduğunu, Versailles andlaşması hatalarına tekrar düşülmemesi lâzım geldiğini hatırlatmıştır.
Foster Dulles'a göre Fransa altı Avrupa memleketini birbirine yaklaştırmış ve bir Kömür Çelik Birliği kurmuş, bundan başka Avrupa savunma camiasını düşünüp ortaya atmış ve nihayet Avrupa siyasî birliğinin inkişafını teşvik etmiştir.
Dulles sözlerine devamla demiştir ki: îVîolotof, Avrupa savunma camiasının Alman militarizminin hakimiyeti altına girmesinden korkuyor. Halbuki Avrupa savunma camiası ile Alman militarizminin ihtirasları önlenmeye çalışılmaktadır. Bu plân sayesinde millî bir Alman ordusunun ve bir Alman kurmayının meydana gelmesine mani olunacaktır. Ve bu, tarafların kabul edebilecekleri bir şekilde tasarlanmıştır. Şunu kabul etmek lâzımdır ki Avrupa savunma camiasının yerine konulacak yedek bir hal tarzı mevcut değildir. Fransa ile Almanya birbirlerine düşman oldukları içindir ki Sovyet Rusya bunca ızdırap çekmiştir. Şimdi Sovyet idarecilerinin bu eski kini körüklediklerini görmek hakikaten üzücüdür. Sovyet idarecileri, uyanık Avrupalı adamların nesiller boyunca tahayyül ettikleri ve tahakkuk ettirmeye çalıştıkları bir ideali yani sulhu birlikte aramak ide' alini baltalamaya çalışıyorlar.
Foster Dulles, Avrupa ordusu ve Atlantik Birliği karşısında diğer Avrupalı memleketlerin de bir pakt tesis edeceklerini ve Avrupamn bu suretle iki askerî bloka ayrılacağını söyleyen Molotof'un fikrini tenkit etmiş ve bunun tarihi tahrif etmekten başka bir şey olmadığını belirtmiştir.
Nihayet Komünist Çin meselesine de temas eden Foster Dulles demiştir ki :
Sovyetlerin, Komünist Çin rejimini beş büyük devletten biri olarak kabul ettirmek hususunda sarfettikleri gayretleri boşunadır ve fakat bu Molotof'un nutkunda cesaret kırıcı bir nokta teşkil etmektedir.
Sovyet komünizminin bir müsveddesi olan bu rejim Kore'de bir tecavüz hareketine girişmiştir ve bu yüzden Birleşmiş Milletler tarafından resmen mütecaviz ilân olunmuştur. Komünist Çin Hindiçinî'de girişilen komünist tecavüzünü de faal surette desteklemektedir. Çin'in komşuları kendilerini tehlikede hissetmektedirler ve bu rejimin mütecaviz niyetleri gizlenemez bir hal almıştır. Şurasını açıkça söylemek lâzımdır ki, Amerika mütecaviz Komünist Çin ile beş büyük devlet konferansını kabul edemez ve bu memleketle umumî olarak dünya sulhu meselesini görüşemez. Buna sebep Komünist Çin rejimini ve onun kudretini bilmemezlikten gelişimiz değildir. Amerika bunu pek iyi bilir." Kore'de verdiği 150 bin ölü ve yaralı bunun delilidir. Fakat kötülüğü bir vakıa olarak kabul etmek, kötülüğü iyilik olarak kabul etmek demek değildir. Bundan başka Amerika beş büyük devletten herhangi birinin dünyayı kendi basma idare etmek hakkına sahip olduğunu kabul edemez. Birleşmiş Milletler Anayasası bu hakkı hiçbir devlete tanımamaktadır. Adalet ve hakkaniyet de böyle bir şey tanımaz. Amerika, büyük devletlerin özel mesuliyetlerini kabul etmekle beraber Birleşmiş Milletler Anayasasına sadıktır ve bu Anayasa büyüklü küçüklü bütün devletler arasında müsavi hükümranlık haklarını tanımıştır. Bununla beraber çalışmaya başlamamızı istiyorum. Molotof bir gündem teklif etti bu elbetteki Amerika'nın teklif edeceği gündem değildir. Fakat biz bu konferansı uzun münakaşalara boğmak istemiyoruz. Amerika, Molotof gündeminin birinci maddesini derhal ele almak ve bu maddeden kurtulmak ister.
Neticede Foster Dulles mesai arkadaşlarını vakit geçirmeden çalışmaya davet etmiş ve milyonlarca insanın ümit bağladığı bu konferansta mesuliyetlerini idrâk etmeleri lüzumunu belirtmiştir.
— Berlin :
Bugün öğleden sonra Berlin konferansının ikinci oturumu başladığı zaman, başkanlık mevkiinde bulunan Fransız Dışişleri Vekili Bidault, sözü Amerika Dışişleri Vekili Foster Dulles'a vermiştir. Foster Bulles'm 17 dakika süren nutkunu müteakip Bidault ayağa kalkarak, umumi mahiyetteki nutukların bitmiş olduğu hususunda mutabakata varılıp varılmadığını sormuştur.
Bunun üzerine Molotof söz alarak uzun bir nutuk söylemiş ve neticede, 1954 yılı mayıs ve haziran ayla , rmda beşli bir konferansın içtimaa daveti hususunda bir karar sureti tasarısı tevdi etmiştir. O zaman Foster Duîles müdahale ederek şu suali sormuştur: Gündem üzerinde mutabık kaldık mı? Bidault bunu şu sözlerle cevaplandırmıştır: Delegelerden her biri umumî mahiyette bir nutuk söylemiştir. Fakat henüz hiçbir gündem kabul edilmiş değildir.
Toplantının bu safhasında delegelere istirahat etmeleri için, müzakereye ara verilmiş, bu sırada murahhas. lar kahve ve viski içerek dinlenmişlerdir.
Celse tekrar başladığı zaman Eden söz alarak, Dulles ve Bidault gibi istem iye istemiye, Molotof tarafından teklif edilen gündemi kabul etmeye hazır olduğunu bildirmiştir.
Moîotcf'un gündemi kabul edildikten sonra Başkan Bidault şunları söylemiştir :
Yarın, gündemin birinci maddesinin müzakeresine başlanması hususunda mutabıkız zannediyorum.
Bunun üzerine celseye son verilmiştir. Yarın Bakanlardan her biri gündemin birinci maddesi üzerinde konuşacaktır. Bu birinci madde milletlerarası münasebetlerdeki gerginliği izale etmek çarelerinin araştırılması ve Komünist Çin'in de iştiraki ile bir beşli konferans toplanması meseleleri ile ilgiliydi.
27 Ocak 1954
— Berlin :
Dörtlü konferansın üçüncü oturumuna başkanlık eden İngiliz Dışişleri Vekili Anthony Eden derhal sözü Molotof'a vermiş ve kendisini gündemin birinci maddesi hakkındaki fikirlerini beyana davet etmiştir.
Molotof Çin'in iştiraki ile bir beşli konferans toplanması ve milletlerarası gerginliğin azaltılması hususunda alınacak âcil tedbirler hakkındaki fikirlerini dün izah etmiş olduğunu, buna ilâve edilecek bir şeyi bulunmadığını bildirmiştir.
Bunun üzerine söz alan Amerikan Dışişleri Vekili dün ve evvelki gün Molotof tarafından Komünist Çin'in iştiraki ile bir beşli konferans toplanması hususunda hemen müzakerelere girişilmesi lüzumu hakkında ileri sürülen delilleri reddetmiş ve demiştir ki : «Biz buraya dünya meselelerini konuşmak için toplanmadık, vazifemiz şu iki bellibaşlı meseleyi halletmektir : Almanya'nın birleştirilmesi ve Avusturya barış andlaşması.»
Cin hükümetinin, şimdiye kadar milletlerarası müzakerelere kabul edilmesini icabettirecek derecede hüsnüniyet sahibi bulunduğunu gösterememiş olduğu hususunu ispat etmenin sırası olmadığına işaret eden Dulles, biz dört işgal devleti temsilcileri buraya Almanya ve Avusturya mevzularını konuşmak üzere toplanmış bulunuyoruz, demiş ve ezcümle şöyle devam etmiştir: «Eğer Çin meselesi bahis konusu olsaydı Çin ile müzakere etmeğe muhalif olmazdım. Kaldı ki biz bu hususta da kendimize düşen vazifeyi yaparak Kore münasebeti ile böyle bir teklifte bulunduk, fakat Rusların desteklediği Çinin tıkama siyaseti ile karşılaştık. Çin meselesi normal diplomatik yollarla Birleşmiş Milletlerde bahis konusu edilemez mi?»
Üç batılı devletin Berlin'de UzakDoğu meselelerini görüşmek üzere toplanmış olmadıklarını tekrar eden Amerikan Dışişleri Vekili, konferansın sarih surette hudutlandırilmış iki mevzuu bulunduğunu belirterek Sovyet Dışişleri Vekilinin UzakDoğu meselelerinin hemen müzakere olunması hususundaki teklifini reddetmiş ve Almanya'nın mukadderatı meselesi olan gündemin ikinci maddesine geçilmesini teklif etmiştir.
— Berlin :
Dün öğleden sonra tekrar toplanacak dörtler konferansının bir evvelki celsesi kapanmadan evvel M. Eden, M. Molotof'a verdiği kısa bir cevapta, seçimlerin serbestliği meselesi hariç olmak üzere Almanya meselelerinde bir uzlaşmaya varmak fikrine muarız olmadığını söylemiştir.
Konferans mesaisi için teklif edilen Sovyet gündemini beğenmemiş olduğunu ifade eden M. Eden, M. Bi"dault'nun beyanatını açık ve sarih bulduğunu kaydederek bu beyanatla tamamen mutabık olduğunu söylemiş ve müteakiben M. Molotof'a teveccühle mutebessımane şunları söylemiştir :
«Bir uzlaşma zihniyeti içinde konuşacağız. Bu uzlaşma zihniyetini hâkim kılabilmek için M. Molotof'la aramda hakikî bir yarışma olacağını ümit ediyorum. Bakalım ikimizden hangimiz daha fazla uzlaşma kabiliyeti göstereceğiz.»
Nihayet celseyi bugün toplanmak üzere kapattığını bildiren M. Bidault bugünkü toplantıda Sovyet gündeminin birinci maddesinin görüşülmesi için murahhas hey'etler arasında mutabakat hasıl olduğunu söylemiştir. Bilindiği gibi Sovyet gündeminin birinci maddesi, «Milletlerarası münasebetlerde bir ferahlık temin etmek için tedbirler alınmasını ve beşli bir konferansın toplanması» nı derpiş etmektedir.
— Berlin :
Bugün Berlin konferansının üçüncü oturumunda, Molotofun dün söylediklerine ilâve edecek birşey olmadığını bildirmesi üzerine Amerika Dışişleri Bakanı Foster Dulles söz almışta1. Dulles'in nutkundan başlıca parçalar aşağıdadır :
Eğer Molotofun söylediklerini iyi anladımsa onun 5 büyük devlet arasında aktedilmesini istediği konferansın gayesi şudur:
Büyük devletlerin dünyayı idare etmek selâhiyetlerinin mevkii tatbike konması, fakat 1945'te SanFransisko'da Birleşmiş Milletler Anayasasını hazırlıyan konferans böyle bir zihniyeti red etmiştir. Dünyanın idaresi 5 büyük devlete tevdi edilemez. Güvenlik Konseyinde yalnız beş büyük devlet yoktur. Aynı zamanda altı üye daha vardır. Anayasa ilgili tarafların herhangi bir ihtilâfta münakaşaya iştiraklerini müstelzimdir. Molotof, dörtlü bir toplantı yapıldığı gibi beşli bir toplantının da yapılacağını ve bunun da meşru olacağını söylüyor. Halbuki biz dört devlet mümessilleri burada toplanıyorsak bunun sebebi Almanya'yı işgal altında bulundurmamızdır. Amerika Komünist Çin'in de iştirak edeceği bir Kore konferansının tertibi için faal surette çalışmaktadır. Fakat Amerika milletlerarası münasebetlerdeki gerginliğe son vermek maksadı ile beşli bir konferans prensibini reddeder.
Duiles'in nutkundan diğer parçalar da şunlardır :
Asya meselesine gelince, bu meseleye Kore ve Hindicini de dahildir ve bu iki yer UzakDoğuda gerginliğin başlıca sebebini teşkil etmektedir. Bu .zamana kadar olup bitenler, Hindicini ve Kore meselesine kabul edilebilir bir hal tarzı bulmak yolunda Komünist Çin'in işbirliğine hazır olduğuna bizi ikna edememiştir. Komünis Çin Asya ile ilgili diğer herhangi bir meselede de hüsnüniyet göstermiş değildir. Komünist Çin, Sovyet Rusya'nın müzaheretile Kore mütareke anlaşmasında derpiş olunan siyasi konferansın toplanmasına her türlü vasıta ile mani olmaya çalıştıkça Asya için diğer bir konferans bahis mevzuu olamaz. Molotofun bahsetti ği diğer meseleler için müzakere yeri olacak başka teşekküller vardır. Sovyet Rusya Birleşmiş Milletler usulünü ve mutasavver konferansı kabul etmezse normal diplomatik yollar da vardır. Bütün meseleler bu yollardan müzakere edilebilir, fakat yeni bir konferans toplamak faydasızdır. Bize öyle geliyor ki, bu beşli konferans teklifi her şeyden evvel Komünist Çin rejimine milletlerarası teşekküllerde lâyık olmadığı yeri kazandırmaya matuf bir manevradır. Binaenaleyh Amerika, gündemin birinci maddesi hakkında bir karar alınmamasını ve ikinci, üçüncü maddelerdeki Almanya ve Avusturya meselelerine geçilmesini talep eder.
— Berlin :
Dörtlü konferansın bugünkü celsesinde batılılar, Kızıl Çin'in iştiraki ile gelecek baharda bir sulh toplantısı yapılmasını kat'İyetle reddetmişlerdir.
Birleşik Amerika Dışişleri Vekili Dulles, bu husustaki Sovyet teklifinin müzakeresine son verilmesini ve gündemdeki diğer meselelere geçilmesini istemiştir.
Sovyet Dışişleri Vekili Molotofun konuşmasından sonra söz alan Foster Dulles şunları söylemiştir :
Birinci maddedeki beşler konferansı teklifini müzakere etmek boşuna vakit kaybetmektir. Almanya ve Avusturya meselelerini hallettikten sonradır ki daha güç meselelerin müzakeresine yer verebiliriz.
Dulles, Kızıl Çin'in Almanya veya Avusturyada işgal kuvvetleri bulundurmadığına işaret ederek, bu dâvalarla doğrudan doğruya alâkalı olmayanların konferansa almamıyacağmı belirtmiştir.
— Berlin :
Berlin konferansının üçüncü oturumunda en son söz alan Sovyet Dışişleri Vekili Molotof bir gün evvel meseleleri vaz ediş şeklini tamamen değiştirerek iktisadî meselelere temas etmiş ve bu konuda çok uzun bir nutuk söylemiştir.
Molotof'a göre, meselelerin sadece siyasî veçhelerine temas etmek kâfi değildir. Berlin konferansı üç ayrı fasıl ihtiva etmelidir.
Askeri meseleler ve bu arada bilhassa silâhsızlanma meselesi, siyasi meseleler ve beşli konferans, nihayet iktisadî meseleler.
Molotof bütün bu noktaları birer birer izaha çalışmış ve demiştir ki :
800.000.000 Rus ve Çinlinin dünya piyasalarından ayrı kalmaları normal değildir.
Aradan yarım saat geçtiği halde Molotof el'an iktisadî meselelerden bahsetmekteydi.
Konuşma tam iki saat sürmüştür. Bu konuşmada Sovyet Dışişleri Vekili beşli konferans lüzumu üzerinde daha şiddetli İsrar etmiş ve bu konferansın büyük devletleri ilgilendiren bütün meseleleri halledebileceğini söyledikten sonra şimdiden böyle bir konferansın gündemini hazırlamalıyız, demiştir. Molotof bu teklifi 25 ocak tarihli tebliğinde de yaptığını tekrarlamıştır.
Sovyet Rusya, Çin ve halkçı demokrasilerin 800 milyon nüfusu olduğunu, bu nüfusun milletlerarası pazarlardan uzak kaldığını, bu fark gözetici muamelenin doğru olmadığını söyleyen Molotof sözlerine şöyle devam etmiştir:
Sovyet Rusya hariçle olan ticaretini inkişaf ettirmek ister. Dün Anayasadan bahsettim. Birleşmiş Milletler Anayasası, Çin de dahil olmak üzere büyük devletlerin hususî mesuliyetleri olduğunu kabul eder. Nitekim bunu Bidault da söylemiştir. Bu büyük devletlerin hususî imtiyazları yoksa da hususî mesuliyetleri vardır. Binaenaleyh toplanıp milletlerarası meseleleri görüşmelidirler. Dörtlü bir konferans toplanıyor da niçin beşli bir konferans toplanmasın? Molotof, Poster Dulles'in Berlin'de yalnız.Almanya ve Avusturyadan bahsedileceğini söylemiş olduğunu hatırlatmış, halbuki Eden'in başka meselelerin de bahis mevzuu edileceği fikrinde olduğunu söylemiştir.
Molotof sözlerine devamla demiştir ki :
Madem ki Güvenlik Konseyinde beş büyük devletin hususi mesuliyetleri vardır, o halde bu mesuliyete Asyamn iştirak etmemesi doğru mudur? Esasen beşli konferans toplanırsa tamamen Asya'ya ait meselelerden başka meseleler de konuşulabilir. Bu arada silâhsızlanma, atom, milletlerarası ticaret ve büyük devletlerle küçük devletler arasındaki münasebetler de bahis mevzuu edilebilir.
Molotof bunun üzerine Bidault'ya dönerek, 16 kasımda Fransa'ya vermiş olduğu notada, dörtlü konferansta Kore konferansının da konuşulacağını bildirmiş olduğunu söylemiştir. Molotof'a göre Fransa hükümeti bu meselelerin de dörtlü konferansta görüşülebileceği cevabında bulunmuştur.
Molotof un bu sözleri üzerine Fransız murahhas heyetinden bir üye kalkarak bu iddiayı tekzip etmiştir.
Molotof sözlerine devamla Kore siyasî konferansının gecikmesinden Sovyet Rusya'nın asla mesul olmadığını, Komünist Çin'in de bundan mesul tutulamıyacağım, çünkü böyle bir konferans fikri ortaya atılırken Çin'in hazır bulunmadığını söylemiş, hakiki mesuliyetin siyasî realiteleri gözönünden uzak bulunduranlarda olduğunu ileri sürmüştür. Molotof bundan sonra mesai arkadaşlarının nutuklarından neticeler istihraç etmeğe çalışmış ve demiştir ki:
Bundan sonra ilk yapacağımız iş beşli konferansın gündemini hazırlamaktır. Mevzular 25 ocak tarihinde, konferansın açılış günü verdiğim nutukta mevcuttur. Bunlara ehemmiyetli görülen diğer hususlar da ilâve edilebilir.
— Berlin :
Molotof'un dün akşam Georges Bidault'ya verdiği akşam ziyafeti üzerinde ehemmiyetle durulmaktadır. Aynı şekilde Eden'in Molotof'u dün akşam için yemeğe davet etmiş olması da dikkati çekmektedir. Mclotof bu davete çabuk cevap vereceğini vâde tmiş, fakat sonunda reddetmiştir,
Molotof'un Fransız Dışişleri Vekili Bidault'ya karşı hususî bir yakınlık gösterdiği kanaati hasıl olmaktadır.
28 Ocak 1954
— Berlin :
Bugünkü oturumda Foster Dulles ve Bidault'dah sonra söz alan İngiltere Dışişleri Vekili Eden, Dulles'in fikrine uyarak gündemdeki birinci maddenin terkedilmesini ve Almanya ile Avusturya'yı ilgilendiren ikinci ve üçüncü maddelere geçilmesini' teklif etmiş, bununla beraber Almanya ve Avusturya meselelerinde terakki kaydedildiği takdirde, milletlerarası münasebetlerdeki gerginliği izale ve beşli bir konferansı içtimaa davet etme hakkındaki birinci maddeye tekrar dönülebileceğini ilâve etmiştir.
Eden, Molotofun, bahis mevzuu "beşli konferansın umumiyetle bütün dünya meselelerini değil, fakat sadece UzakDoğu meselelerini müzakere edebileceğini hatırlatarak demiştir ki :
Eğer iyi anlıyorsam Molotof bu suretle çok geniş gündemli bir konferans teklif etmiş olmaktadır.
İngiliz Dışişleri Vekili bu teklifi gayri kabili tatbik bulmaktadır ve ilk kararından dönmiyeceğini, milletlerarasındaki münasebetlerde görülen gerginliğin, gerek Asya'da ve gerek Avrupa'da ancak meseleleri teker teker incelemekle mümkün olacağını söylemiştir. Eden'e göre birkaç devlete inhisar ettirilecek konferans bütün dünyayı ilgilendiren meseleleri halledemez. Molotof silâhsızlanma ve milletlerarası ticareti inkişaf ettirme meselelerinden bahsetmiştir. Bu meselelerin ikisi de dörtlü konferansın dışında kalan birçok memleketleri doğrudan doğruya ilgilendirmektedir. Üstelik birinci mesele Birleşmiş Milletler teşkilâtının selâhiyeti cümlesindendir. İkinci meseleye gelince, milletlerarası ticareti inkişaf ettirmenin birçok yolları ve çareleri vardır. Beşli bir konferansın ayni zamanda silâhsızlanmayı, siyasî ve iktisadî meseleleri halletmesi beklenemez.
Eden sözlerine devamla demiştir ki :
«Siyasi meselelere gelince Kore ve Hindicini meseleleri burada bulunan mümessiller için hususî bir ehemmiyeti haizdir. Ben şahsen bu meselelere bir hal tarzı bulabilecek olan usulleri araştırmaya taraftarım. Mesai arkadaşlarımın da ayni kanaatte olduklarını zannediyorum. Şüphesiz ki bunu yapmamız lâzımdır. Fakat gözönünden uzak tutmamamız lâzım gelen müşküller de vardır. Meselâ Kore meselesi Birleşmiş Milletlerin bir çok karar suretlerine mevzu teşkil etmiştir. Ve bu dâvada 16 memleketin askeri kanlarını dökmüşlerdir. Canlarını ve mallarını tecavüze karşı koymak için feda etmişlerdir. Bu memleketlerin haklarım ve menfaatlerini unutamayız.
Eden sözlerine şöyle devam etmiştir :
Bidault çok haklı olarak dikkatimizi bu pratik şartlar üzerine çekmiştir. Nutku durumun ciddî realitelerini aydınlatmış bulunmaktadır. Eminim ki, onun görüşü en isabetli görüştür. Bu mesele üzerinde fikrimizi teksif edersek bu konferansta meseleye pratik bir hal çaresi bulmamız ihtimali vardır. Fakat bu yolda basiretli davranmak lâzımdır. Arkadaşlarıma şu hususu teklif ediyorum : Bugünkü müzakerelerimiz sonunda gündemin birinci maddesini terkedelim ve Avrupa meselelerine geçelim. Bu suretle düşünmek ve fikir teatisinde bulunmak fırsatını da sağlamış oluruz. Avrupa meselelerinde terâkki kaydedilirse birinci maddeye dönmek'her zaman kabildir.
— Berlin :
Molotof söze başlayınca şimdiye kadar mesai arkadaşlarımdan hiçbirinin, milletlerarası münasebetlerdeki gerginliği azaltmak bahsinde Sovyet teklifine dair kat'î bir tavır takınmamış olduğunu, halbuki bu meselenin yalnız dörtler için değil, diğer memleketler için de mühim olduğunu söylemiştiy. Sovyet Dışişleri Bakanı bundan bg?şka teklif edilen beşli konferansın daimî bir teşekkül haline gelerek Birleşmiş Milletlerin yerine geçeceği hakkında mesaî arkadaşları tarafından sarfedilen endişeleri de yersiz bulduğunu ve nihayet bugünkü konuşmasında Foster Dulles'in sabahleyin erkenden Birleşmiş Milletler Anayasasını tekrar okumuş olduğunun anlaşıldığını söylemiş ve demiştir ki :
Anayasayı sabah akşam okumalı. Çok faydalı şeydir. Fakat mânasını tahrif etmemeli. Bunu tatbik etmek lâzımdır.
Molotof Anayasadan maddeler zikrederek ve Genel Kurulun beşinci oturumundaki kararlarını zikrederek mutasavver beşli konferansın gayet sağlam hukukî esaslara istinat edeceğini iddia etmiştir.
— Berlin :
Bugün Berlin konferansının dördüncü oturumunda evvelâ Amerika Dışişleri Vekili Foster Dulles söz alarak şunları söylemiştir :
Gündemin birinci maddesi üzerinde görüş teatisi kâfidir. İkinci maddeye geçerek Almanya meselesine temas etmenin zamanı gelmiştir.
Foster Dulles bu suretle eski fikrinde İsrar etmiş olmaktadır.
Dulles sözlerine şöyle devam etmiştir :
Milletlerarası münasebetlerdeki gerginliği izale etmek ve beşli konferans toplamak hakkında söylenenler hatırımdadır. Fakat şimdi Almanya meselesini ele almak lâzımdır.
Dışişleri Vekili müstehzi bir eda ile konuşuyordu. Bu arada dört sene evvel bir kitap yazdığını ve bu kitapta Molotof'un diplomasi sahasındaki maharetini övmüş olduğunu söyliyerek şunları ilâve etti :
Molotof'un o günden bu yana maharetini kaybetmemiş olduğunu görmekle bahtiyarım. Dün aksam, bir hokkabazın şapkasından tavşan çıkartması gibi, bize bir nefeste Kore sulhunu, Hindicini sulhunu, silâhsızlanmaya son verilmesini, atom silâhlarının men'ini, milletlerarası gerginliğin izalesini ve iktisadı refaha avdeti sayıp dÖküverdi.
Dulles sözlerine devamla şunları söylemiştir :
Molotof'a bakılacak olursa bütün bu parlak neticeler, Şu En Lai'yi konferans masasına davet etmekle elde edilecektir. Başka bir şey lâzım değildir. Fakat bu mösyö Şu En Lai kimdir? Harbe dayanan bir rejimin şefi değil mi? O rejim değil midir ki Cinde milyonlarca kurban vermiş ve ayakta kalabilmek için koskoca bir ülkeye sefalet ve ızdirap getirmiştir. Kore'de tecavüze girişen ve silâh yardımı suretile Hindiçinî'deki tecavüzü teşvik eden rejim o rejim değil midir? Doğu memleketlerinin sulha ve refaha hasret çektikleri muhakkaktır. Fakat bu memleketler ahlâkî prensiplere riayet etmesini bilirler. Aklımız bize şunu söylüyor ki Molotof'un çizmiş olduğu tablo bir hayal mahsulüdür. Ahlâkî duygularımız, Molotof'un bize teklif ettiği münasebet tarzlarını men eder.
Molotof tarafından teklif edilen beşli konseyin Birleşmiş Milletler teşkilâtının yerine geçeceğini söyliyen Dulles: «Molotof bu konseye Birleşmiş Milletlerin başlıca vazifelerini devretmek istiyor» demiş ve şöyle devam etmiştir :
Molotof agöre beşli konsey sade siyasî meselelerle değil fakat ayni zamanda askerî ve iktisadî meşelerle de meşgul olacaktır. Fakat şunu unutmamak lâzımdır ki, Birleşmiş Milletler Anayasasının 11'inci maddesi silâhsızlanma ve silahlanmayı tanzim hususlarını Genel Kurula havale etmiştir.
Foster Dulles müteakiben beşli konseyin Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ile ayni işi görmek istidadını gösterdiğini isbat maksadiyle Anayasanın muhtelif maddelerini zikretmiş ve devamla şunları söylemiştir Aşikâr olarak görünüyor ki, Molotof'un teklif ettiği beşli konferans muvakkat mahiyette kalamaz. Biz dördümüz, hattâ muhterem. Şu En Lai de bize katılsa Birleşmiş Milletler teşkilâtının 9 senedir halletmeye çalıştığı siyasî, iktisadî ve askerî meseleleri çözemeyiz. Molotofun konferans için ileri sürdüğü vazifeler bu konferansı, tâli komisyonlar ve uzmanlariyle, daimî bir teşekkül haline getirecektir ve bu teşekkül Birleşmiş Milletlerin yerine geçmek istidadını gösterecektir. Birleşmiş Milletler teşkilâtı Komünist Çin gibi bir mütecavizi topluluğu içine kabul etmediği içindir ki şimdi Molotof teşkilâtın salâhiyetlerini bu mütecavize devretmek suretiyle intikam almak istiyor. Bu yolda Molotof bize abesi makul göstermek hususundaki maharetini isbat etti. Fakat biz buraya eğlenmeye gelmedik. Ciddî işler görmiye geldik. Benim kanaatim şudur ki, bu konu üzerinde ilk konuşmalar bitmiştir. Söylenenleri hatırımdan çıkarmaksızm şimdi artık gündemin ikinci ve üçüncü maddelerine geçerek Almanya ve Avusturya meselelerini ele almalıyız.
— Berlin :
Toplantı sonunda, Molotof, önümüzdeki hafta dört Dışişleri Bakanlarının, mütehassısların iştiraki olmaksızın toplanarak Almanya ve Avusturya meselelerinin müzakeresi yolunda bir usul tayin etmelerini kabul etmiştir.
— Berlin :
Konferansın dördüncü toplantısı sonunda Foster Dulles her türlü yanlış anlayışa mani olmak maksadı ile Amerika'nın beşli konferansa aleyhtar olduğunu tekrar etmiştir.
Bidault Hindicini harbine son verecek bir konferansa aleyhtar değildir. Fakat beş Dışişleri Bakanları konferansının toplanmasına muarızdır.
Eden, bu noktada anlaşmaya varılamadığma göre, gündemin ikinci maddesine geçilmesini teklif etmiş ve sonradan tekrar birinci maddeye dönülebileceğini söylemiştir.
Bunun üzerine Molotof müdahale ederek şu telkinde bulunmuştur: Gündemin birinci maddesindeki meseleleri incelemek Üzere bir komite kurulmalıdır.
Neticede dört Dışişleri Bakanı ileride gizli bir toplantı aktetmeyi kararlaştırmışlardır. Sovyet murahhas heyeti bu toplantıda komite meselesini tekrar ortaya atmak hakkını muhafaza etmektedir.
Bu meseleler konuşulduğu sırada Molotof yeni bir tasarı ile ortaya çıkmış ve Birleşmiş Milletler teşkilâtı çerçevesi içinde bir silâhsızlanma konferansı aktedümesini istemiştir. Molotofa göre bu konferansa Birleşmiş Milletlerde temsil olunmıyan memleketler de iştirak edebileceklerdir.
— Berlin :
M. Molotof dörtler konferansının dünkü toplantısına riyaset eden M. Anthony Eden'e, Alman meselesinin konferansta tetkiki sırasında Batı ve Doğu Almanya murahhaslarının da hazır bulunması hususunda Doğu Almanya hükümeti tarafından verilen bir muhtırayı tevdi etmiştir.
Sovyet Dışişleri Vekili, bu muhtıranın konferansça dikkate alınmasını ve bu hususta bir cevap verilmesini teklif etmiştir,
— Berlin :
Bugün Berlin konferansının dördüncü oturumunda Foster Dulles'den hemen sonra söz alan Fransız Dışişleri Vekili Bidault ezcümle şöyle demiştir :
Şöyle bir vakıa ortaya çıkmış bulunuyor: Gündemin milletlerarası münasebetlerdeki gerginliği, bilhassa Asya meselelerini gözönünde tutarak, haletmek hususundaki birinci maddesinde acilen bir hal tarzı ariyan meselelerin hakikaten halli mümkündür. Bu zamana kadar vaki görüş teatileri şimdi düşünceyi ve muhayyileyi gerektirmektedir. Hepimizin sarfedeceği gayretler sayesindedir ki nihaî muvaffakiyete erişebiliriz. Daha şimdiden, bu müzakerelerin bende bırakmış olduğu intiba üzerinde anlaşmamız mümkün değil midir? Şu hususu kaydedemez miyiz? Durumlarımız birbirinden ne derece uzak olursa olsun, ben şuna inanmak istiyorum ki, bazı noktalar üzerinde görüşlerimizi birleştirmek imkânsız değildir.
Fransız Dışişleri Vekili beşli bir konferansın toplanmasına muarız olduğunu bildirmekle beraber şu hususları da hatırlatmıştır :
«Fransız hükümeti, Hindicinizde sulhu temin edebilecek herhangi bir fırsatı, Hindicini ortak devletleri ile mutabık kalarak, fevtetmemeye karar vermiştir. Kore'de mütarekeyi takip edecek müzakereler sırasında bu nokta üzerinde sulhu temin edebilecek olan terakkileri teshil etmeye ve bunları iyi karşılamaya hazırdır.»
29 Ocak 1954
— Berlin :
Bugün konferansın beşinci oturumu başlar başlamaz Sovyet Dışişleri Vekili Molotof söz almıştır. Halbuki sıraya göre Molotof'un üçüncü olarak konuşması gerekiyordu. Molotof bu konuşmasında, bir gün evvel teklif ettiği silâhsızlanma tasarısı hakkında fikirlerini söylemiştir. Sovyet Dışişleri Vekiline göre dünya ölçüsünde tasarlanan bu konferansa, Komünist Çin gibi, Birleşmiş Milletler teşkilâtına üye olmıyan memleketler de katılabileceklerdir.
Bu suretle Molotof konferansı bir kerre daha mevzuundan ayırmak imkânını bulmuştur. Toplantıya başkanlık eden Amerika Dışişleri Vekili Dulles, bu vaziyet karşısında, bugün Almanya'nın birleştirilmesi hakkındaki batı plânının Eden tarafından izah edilecek olduğunu söylemiştir.
Fakat bu arada Fransız Dışişleri Vekili bir karar sureti sunmak suretiyle teşebbüsü ele almıştır. Karar sureti silâhsızlanmaya mütealliktir. Bu vesikada Bidault, şunu teklif etmektedir: Moîotof'un telkin ettiği konferansın muvaffakiyet şanslarını temin edebilmek için daha evvel dört Dışişleri Bakanı Birleşmiş Milletler çerçevesi dahilinde, silâhsızlanmanın hiç olmazsa umumî prensipleri üzerinde bir anlaşmaya varmak üzere gayret sarfetmelidirler. Ve bu gayreti sarfetmek teahhüdüne girmeleri lâzımdır.
Fransız Dışişleri Vekilinin silâhsızlanma hakkında sunduğu bu karar sureti tasarısında ezcümle şöyle denilmektedir :
Dört Dışişleri Bakanı Birleşmiş Milletler teşkilâtının silâhsızlanma komisyonunda esaslı bir anlaşmaya varmak için gayret sarfedeceklerdir. Bu anlaşmalar sayesinde, Genel Kurulun 1952 yılı 11 ocak tarihinde kabul ettiği karar suretine uygun olarak umumi bir silâhsızlanma konferansının muvaffakiyet şansları sağlanmış olacaktır.
— Berlin :
Helsinki olimpiyatlarının barış meleği 27 yaşındaki Barbara Pleyer dün gece kiliseden polis marifetile çıkarılmıştır.
Pleyer dün bütün gün Berlin konferansının muvaffakiyeti için dua etmiştir. Kilisenin papazı genç kızın gece de orada kalmaya niyetlendiğini görünce nazik bir şekilde kiliseyi terketmesinin icap ettiğini kendisine ihtar etmiştir.
Fakat genç kızın bunu sessizce reddetmesi üzerine, «Ben bir genç kızın bütün gece kilisede kalmasının mesuliyetini üzerime alamam demiş ve polise vaziyeti anlatmıştır.
Barbara Pleyer, Berlin konferansında Dışişleri Vekillerinin muvaffakiyetli bir neticeye varmaları için bir hafta müddetle yiyip içmeden ve konuşmadan dua etmeye karar verdiğini söylemiştir.
— Berlin :
Sovyet Dışişleri Vekili Molotof, üç batılı Dışişleri Vekili ile birlikte resminin çekilmesine müsaade etmemiştir
Konferansın açılışından beri ilk defa olarak dört Vekilin toplu bir fotoğrafım almaya gelen yirmi kadar gazeteci teşebbüslerinde muvaffak olamamışlardır.
30 Ocak 1954
— Berlin :
Dörtlü konferansa iştirak eden Sovyet murahhas heyetinin basın servisi şefi İliçef bugünkü oturumdan sonra beyanatta bulunarak şöyle demiştir:
Pazartesi günü tekrar toplanıldığı zaman, Molotof, Almanya'nın birleştirilmesi hakkında mukabil tasarısını sunacaktır.
Sözcüye, millî bir Alman ordusunun kurulması bahsinde Sovyet görüşünün ne olduğunun sorulması üzerine İliçef şu cevapta bulunmuştur :
Molotof'un bugünkü sözleri ve itirazları tamamen ihzari mahiyette idi. Vekil, gelecek toplantıda Sovyet Rusya'nın nokta: nazarını mufassalan arzedecektir. Ancak o zaman herşey aydınlanacaktır.
— Berlin :
Bugün Berlin konferansının müzakere safahatını şu suretle sıralamak mümkündür.
1—Celseye Bidault başkanlık etmekte idi. Molotof'un yanında bu sefer Gromiko değil, Sovyet Rusya'nın Almanya Yüksek Komiseri Semiyenof ile Almanya'daki Sovyet Kuvvetleri Başkumandanı Greçko bulunmakta idi.
2—Doğu ve Batı Almanya mümessillerinin konferansta görüşlerini açıklamalarına müsaade edilip edilmemesi hakkında kısa bir münakaşa cereyan etmiş ve batılılar Molotof tarafından ileri sürülen bu teklifi reddetmişlerdir. Bunun üzerine Almanya'nın birleştirilmesi ile ilgili plân üzerinde müzakereye geçilmiştir. Bilindiği gibi bu plân eden tarafından sunulmuş bulunuyordu.
3—Molotof söz alarak iki noktaya temas etmiştir.
Sovyet Dışişleri Vekili evvelâ, ' Almanya seçimlerinin teşkilâtlandırılması işinin dört büyük işgal devletine tevdi edilmesini garip bulmaktadır. Diğer taraftan Molotof, müstakbel Almanyanın Paris ve Bonn anlaşmalarına riayet edeceği mânasını çıkarmaktadır. Sovyet Dışişleri Vekili Batılıların beyanatından anladığı bu hususa muterizdir.
4—Dulles müdahale ederek Eden plânını desteklemiş ve Molotofun iddialarını reddetmiştir. Dulles'a göre Eden plânı Almanlara kendi müesseselerini kendileri seçmek serbestisini vermektedir. Almanya hiç kimseyi tehdit etmiyen bir güvenlik sistemine iltihakta serbest olacaktır.
5—Müzakerelerin bu safhasında toplantıya yarım saat ara verilmiştir.
6—Tekrar toplanıldığı zaman Fransız Dışişleri Vekili görüşünü izah etmiş ve Eden plânını desteklemiştir. Bidault'ya göre bir sulh andlaşmasma varmak lâzımdır. Bunun için de serbest seçimler neticesinde teşekkül etmiş bir Alman hükümeti lâzımdır.
7—Eden mesai arkadaşlarının izahlarına teşekkür etmiş, fakat Molotofun, müstakbel Alnıanyanm Milletler arası vecibeler hakkındaki sözleri yanlış tefsir ettiğini söylemiştir. Edenegöre müstakbel Almanya Doğu ve Batı ile imzalanmış andlaşmalarla bağlı olmıyacaktır. İntihapta tamamen serbest kalacaktır.
8—Bidault tekrar söz alarak vaktin geç olduğunu, toplantıya son verilmesini söylemiş ve özlerine şunları ilâve etmiştir :
Yarınki pazar günü tatil yapacağız. Yarın düşünmeli, ayrı ayrı çalışmalıyız.
Konferans pazartesi günü GMT. ayariyle saat 14.00 te, daha evvel kararlaştırılmış olduğu veçhile Sovyet kesiminde Molotofun başkanlığında tekrar toplanacaktır.
9—Bu neticeye varıldıktan sonra dört Dışişleri Bakanı arasında bir nezaket yarışı başlamıştır. Esas itibariyle başkanlık sırası Edende olduğu için, Molotof: «sıra Eden'dedİr, ben ona ancak yardım edebilirim ve bunu memnuniyetle yaparım» demiştir. Fakat diğer Vekillerin ısrarı karşısında Molotof başkanlığı kabule razı olmuştur. Önümüzdeki pazartesi günü konferans Sovyet kesiminde Sovyet yüksek komiserliği binasında tekrar toplanacaktır.
— Bonn :
Federal Almanya Başvekili Adenauer bu akşam basma tevdi ettiği yazılı bir beyanatta, dörtlü konferansa Doğu ve Batı Almanya mümessillerinin iştirak etmelerine dair Molotof tarafından ileri sürülen teklifin Batılılarca reddedilmesinden ötürü duyduğu memnuniyeti belirtmekte ve bu reddin Federal Almanya Meclisi tarafından müteaddit defalar izhar edilen görüşe uygun olduğunu ilâve etmektedir.
Adenauer beyanatında ezcümle şöyle demiştir :
Batı Almanya Meclisi görüşünü izhar ederken ancak Federal Cumhuriyetin bütün Almanyayı temsile saİahiyettar olduğunu belirtmiştir. Bu noktai nazar Batılı hükümetler de sarahaten kabul etmiş bulunmaktadırlar.
Başvekil beyanatına şöyle devam etmektedir:
Sovyet bölgesindeki hükümet, bu bölge halkının demokratik esaslara göre tesis ettiği temsilî bir teşekkül değildir. Doğu Almanya halkının büyük bir kısmı bu hükümeti kendi mümessili olarak tanımamaktadır.
— Berlin :
Üç Batılı devlet Dışişleri Vekili, Doğu ve Batı Almanya delegelerinin dörtlü konferansa beyanda bulunmaları hususunda Sovyetler tarafından ileri sürülen bir teklifi, reddetmeye karar vermişlerdir.
Batılılar ayni zamanda, Almanya birliğinin bütün Almanyaya şâmil hür seçimlerin sonunda temin edilmesine dair İngiliz noktai nazarını muvafık bulmuşlardır.
Bu husustaki İngiliz plânı dünkü toplantının sonuna doğru İngiltere Dışişleri Vekili Anthony Eden tarafından konulmuştur.
Üç Batılı Vekil bu sabah toplanarak, bugünkü celsede müdafaa edecekleri fikirleri görüşmüşler ve şu hususlarda anlaşmışlardır:
1—Doğu ve Batı Almanya delegelerinin dörtlü konferansa izahat vermeleri hususunda Sovyet Dışişleri Vekili Molotof tarafından yapılan teklifi reddedilecektir.
2—Birleşik Amerika .ve Fransa Dışişleri Vekilleri Edenin dün ileri sürdüğü teklifi destekliyeceklerdir.
— Berlin :
Bugün açılan Berlin konferansının altıncı oturumuna Georges Bidault riyaset etmiş ve Batı ve Doğu Almanyanın konferansa iştiraki meselesi hakkında dört Dışişleri Vekili sıra ile söz alarak her biri kendi noktai nazarı üzerinde ısrar etmiştir.
Saat 16.00 ya doğru, Georges Bidault Almanyamn birleştirilmesi ve serbest seçimler hakkında bir konuşma yapmıştır. Fransız Dışişleri Vekili dün hazırlamış olduğu bu nutkunda, dün Anthony Eden tarafından izah olunan Batılı tasarısı hakkında Fransanm ncktai nazarını açıklamış ve «bu tasarının Alman meselesinin inceden inceye tetkiki için çok lüzumlu bir esas teşkil ettiğini» ifade etmiştir.
— Berlin :
Doğu Almanya hükümeti dörtlü konferansa bir muhtıra göndermiştir. Bu muhtırada, Almanya meselesinin sulhsever yoldan halli bahsinde Doğu Almanya hükümetinin noktai nazarı açıklanmaktadır.
— Berlin :
Bütün memleketi içine alan serbest seçimlerin icrasından sonra Almanyanm birleşmesini gerçekleştirmek yolunda Batılıların teklif ettikleri plânı müzakere etmek üzere dört büyük devlet Dışişleri Vekilleri bugün toplanmışlardır.
Sovyet Dışişleri Vekili Molotofun bu plânı reddedeceği muhakkaktır ki,, bu da bütün Almanyanm Sovyet Rusya için ebediyen elden çıkması mânasını tazammun edecektir.
Mamafih, Amerika Dışişleri Vekili Foster Dulles ile Fransız Dışişleri Vekili Georges Bidault, dün İngiliz Dışişleri Vekili Anthony Edenin teklif ettiği plânı Almanya delegelerinin konferansta dinlenmesine dair Sovyetlerce vaki talebe karşı koymakta ittifak etmişlerdir.
Dört büyük devlet Dışişleri Vekilleri, altıncı toplantılarına bugün (GMT) ayariyle saat 14 ten biraz sonra başlamışlardır.
Gelecek haftadan itibaren, bütün toplantılar, Doğu Berimde Sovyet Büyük elçiliği binasında yapılacaktır.
YANKILAR
Başladı
Yazan: Ö. Sami Coşar
26/1/1954 tarihli (Cumhuriyet) İstanbuldan:
Dörtler konferansı hiç te ümit verici bir şekilde başlamadı. Daha ilk toplantıda hangi meselelerin daha evvel görüşüleceği mevzuunda eski ihtilâf tazelendi. Batılı Dışişleri Bakanları, Berimde Avrupa meselelerinin müzakere edilebileceğini, bunların halledilmesi ile dünya gerginliğinin azalmasına doğru kafi bir adım atılmış olacağını belirttiler. Molotof ise bu dörtlü konferansa komünist Çinin de çağırılmasmı ve onun da iştirakiyle beşli toplantılar yapılmasını istedi, böylelikle dünya gerginliğinin hafifliyeceğini ileri sürdü.
Batılılar şunu istemektedirler:
—Evvelâ Avusturya ile barış andlaşmasmı imzalayalım ve sonra da bütün Almanyaya şâmil serbest seçimler hususunda mutabık kalıp, bu seçimleri yapalım.
Mclotof işe buna şu şekilde mukabele etmektedir:
—Evvelâ komünist Çini çağıralım, onunla beşli konferans akdedelim. Bundan sonra da Almanya ve Avusturya meselelerini ele alalım.
Sovyet Dışişleri Bakanının nutku, Stalin devrinde sık sık şahit olduğumuz diplomatik manevranın Malenkov devrinde de tekrarlanmakta olduğu hissini uyandırmıştır.
1951 yılında, Dışişleri Bakan vekilleri Pariste Pembe Mermer sarayında içtima etmişler, Dış Bakanlar konferansı için bir gündem hazırlamağa çalışmışlardı. İngiliz, Fransız, Amerikan ve Sovyet temsilcileri doksan gün, hangi meselenin daha evvel görüşülmesi lâzım geldiği hususunda tartışmalar yapmışlar, hiç bir neticeye varamadan dağılmışlardı. Şimdi de ayni hâdiseye Berimde mi şahit olacağız?
Molotofun dünkü ilk toplantıda söylediği nutuk, bir taraftan komünist Çin. diğer taraftan Almanyanm silahlandırılması yani Avrupa ordusunun kurulması meseleleriyle Batılılar arasında ciddî anlaşmazlıklar çıkarmak maksadiyle Sovyet Dış Bakanının Berline geldiği kanaatini kuvvetlendirmiştir.
Molotofa göre, Avrupa ordusu Rusyayı tehdit () etmektedir ve bu sebeple de bundan vazgeçilmelidir.
Bundan sonraki toplantılarda, Almanyanm yeniden silâhlanmasını Fransa için de tehlike addeden Paris hükümetine cazip görünebilecek bazı tekliflerin Molotof tarafından ileri sürülmesi ihtimali mevcut mudur? Avrupa ordusu projesinin Fransada da muhalifleri çoktur. Sovyet Dışişleri Bakanının bu durumdan faydalanarak, müşterek ordu projesini torpillemek niyetinde bulunduğu anlaşılıyor.
Diğer taraftan Malenkofun temsilcisine göre, Almanya ve Avusturya meseleleri «Yalta havası» içinde ele alınmalıdır. Bu «hava» içinde ele alman Bulgaristan, Romanya seçimleri meselelerinin ne şekilde halledildiği () göz önündedir, unutulmamıştır.
Dörtler konferansının ilk günü ve Moiotofun ilk nutku, bu görüşmelere büyük ümitle bakanları daha şimdiden hayal kırıklığına uğratmıştır.
Neye hayal kırıklığı?
Yazan: Nadir Nadi
27/1/1954 tarihli (Cumhuriyet) İstanbuldan:
Dört büyükler arasında haftalardan beri yapılması beklenen toplantıya nihayet evvelki gün başlandı. İlk tefsirlere dair dün yayınlanan haberler, genel olarak kötümser bir hava taşıyor. Molotofun nutku Batılı çevrelerde «hayal kırıklığı» doğurmuştur.
Bizi hayrete düşüren de işte bu «hayal kırıklığı» dır.
Batılı çevreler Molotoftan acaba nasıl bir nutuk bekliyorlardı? Sayın Sovyet devlet adamı, şimdiye kadar savunduğu düşüncelerin tersini mi yüklenmeliydi? Meselâ, Bidault'dan ve Eden'den sonra söze âgaz eylediği zaman şöyle mi demliydi?
«— Arkadaşlarımın hakkı var. Burada ilkönce Avrupa meselelerini görüşelim. Asyaya ait konuşacaklarımızı ileriye bırakırız. Avrupanın en mühim dâvası olan Almanya barışı konusunda sayın müttefiklerimize hak veriyoruz. Bu memlekette serbest seçimler yapılmalı, DoğuBatı Almanya ayrılığı ortadan kaldırılmalı, bir Alman militarizminin bir gün yeniden basımıza belâ kesilmesini Önlemek için Almanyayı Avrupa topluluğu içine almak doğrudur. Bu hususta sayın Bidault'nun sözlerine hükümetim namına iştirak ediyorum. Dokuz yıldır sürüp giden soğuk harbe artık bir son vermek uğruna biz de Avrupa birliği çerçevesinde üzerimize düşen vazifeyi kabule hazırız. İyi niyetlerimizi size ispat etmek istiyoruz. Bu maksatla haksız olarak «Demir Perde gerisi» diye adlandırdığınız bütün memleketlerde serbest seçimler yaptıracağız. Avrupa birliği gerçek çehresini bulacak ve yakında o kadar hasretini çektiğimiz genel barış devri yürürlüğe girecektir.»
Molotof Berlinde böyle konuşsaydı, «hayal kırıklığı» değil, fakat «hayal patlaması» işte o zaman görülürdü. Onun böyle bir dil kullanmasını kimse ummadığına göre sayın Sovyet temsilcisinden ne bekleniyordu? Doğu ile Batı arasındaki farklar gece ile gündüz farkma benzer. Büyük demokrasiler ilkönce Avrupa dâvasını çözelim derken Sovyetler Asya diye tutturuyorlar. Ötekiler «Almanyada önce seçim yapılsın, sonra hükümet kurulsun» dedikçe berikiler «hayır, önce hükümet kurulsun seçim sonra yapılır» diye direniyorlar. Batılılar büyük meseleleri .Sovyet Rusya ile başbaşa görüşme&e heveslendikçe Kremlin «İllâ Kızıl Çin de beraber olacak» diyor.
Bu şartlar altında Berlinde, Pariste, Londrada veya Moskovada dört Bakan, hattâ dört Devlet Başkanı bir araya gelip üç beş gün karşılıklı nutuk çekmiŞj neye yarar?
Demokrasilerin nesine yaradığı bilinmez, fakat bu kısır toplantılardan Kremimde büyük faydalar sağlandığı muhakkaktır. Böylelikle Sovyet Rusya, içeride ve dışarıda muhtaç olduğu propaganda malzemesini tazeleyip bol bol kullanmakta, ayrıca kendi uzun vadeli programını yürütebilmek için vakit kazanmaktadır.
Bizimkiler ise bu oyuna göz göre göre boyun ilmektedirler. «Hayal kırıklığı» nın asıl sebebi de bu olsa gerek. lar ve 20 ocakta Southampton limanından gemiye binerek 27 ocakta NewYork limanına varacaklardır.
VVashington'da üç gün kaldıktan sonra NewYork, Tonedo, Cnewland, Chicago, San Francisco, Palo Olto, Los Angeles, Las Vegas, Dallas, Şimali Karolinayı ziyaret edecek olan Reisicumhurumuz 27 şubatta deniz yoluyla NewYorktan ayrılacaktır.
Bu seyahat zarfında isimleri aşağıda zikredilen zevat kendilerine refakat edeceklerdir:
Hariciye Vekâleti Kâtibi Umumisi Büyükelçi Cevat Açıkalm, Washington Büyük Elçimiz Feridun Cemal Erkin, (Büyük elçi Erkin heyete Amerikada iltihak edecektin, Nato Konseyi nezdinde Türkiye daimi delegesi Büyük Elci Fatin Rüştü Zorlu, Korgeneral Rüştü Erdelhun, Riyaseticumhur hususi kalem müdürü Fikret Belbez, Riyaseticumhur Başyaveri Kurmay Yarbay Nurettin Fuat Alpkartal, Dışişleri Vekâleti İkinci Daire Umum Müdürü Orhan Eralp.
15 Ocak 1954
— Ankara :
Dost İran hükümeti Türkiye İran transit anlaşmasını meriyete koyduğunu hükümetimize resmen tebliğ etmiştir. Memleketimizdeki tasdik muameleleri esasen tamamlanmış bulunduğundan derhal meriyete girecek olan bu yeni anlaşma, her iki tarafa mühim iktisadi ve ticarî menfaatler sağhyacak hükümler ihtiva etmektedir. Bu vesika, iki memleketin mütehassısları tarafından, uzun zaman süren inceleme ve çalışmalarlardan sonra, karşılıklı dostluk ve anlayış havası içinde cereyan eden müzakereler neticesinde tanzim edilmiştir. Mal ve yoleu nakliyatı ile transit ticaretinin kolaylaştırılması, iki memleket arasındaki yolların ıslâhı, durak yerlerinde lüzumlu tesislerin inşası, transit ticaretini teşvik edecek tedbirlerin sağlanması, bu anlaşmanın başlıca gayelerindendir. Bu gayelerin tahakkuku ile, İran transit nakliyatı yeni yollarımızdan da istifade suretiyle bir taraftan Trabzon, diğer taraftan İskenderun limanlarımız üzerine tevcih edilebilecek ve bu suretle İran ihracatına kısa ve ucuz bir transit yolu temin edileceği gibi, bu sevkiyattan limanlarımız, kara ve deniz ulaştırma şebekemiz ve nakliyat işleri ile ilgili vatandaşlarımız faydalanacaklardır.
Her iki tarafın iktisadi menfaatlerine uygun olan bu anlaşma ayni zamanda iki komşu memleket arasındaki dostluk bağlarının takviyesine de hizmet edecek mahiyettedir.
Dışişleri Vekâleti nezdinde kurulan Vekâletlerarası bir komisyon, önümüzdeki bahar aylarında başlıyacak olan transit mevsiminde bu anlaşmaların en verimli şekilde tatbiki için alınacak tedbirler üzerinde çalışmalara başlamıştır.
— İstanbul :
Viyanada tedavi edilmekte iken, bir kalb krizi neticesinde vefat eden Moskova Büyükelçimiz Hüseyin Faik Hozar'm cenazesi bu gece saat 22.15 te uçakla şehrimize getirilmiştir. .
Nâşm uçaktan indirilişi esnasında merhumun ailesi efradı ve dostları hazır bulunmuşlardır.
— İstanbul :
Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Doçenti Dr. Necdet Sezere göz hastalıkları sahasındaki çalışmaları dolayısiyle Amerika Körlükle Mücadele Millî Konseyi tarafından 2000 dolar mükâfat verilmiştir.
Dr. Necdet Sezer bu mükâfatı çalıştığı Ziya Gün Enstitüsüne bırakmıştır.
— İstanbul :
Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Şükrü Kanatlı, bu akşam saat 18.05 te duçar olduğu hastalıktan kurtulamiyar ak Allanın rahmetine kavuşmuştur. İstanbul Vali ve Belediye Reisi Prof. Gökay, kederdide ailesini ziyaret ederek tâziyette bulunmuştur lonun havasının elektriklenmesine sebep olmuştur. Bunun üzerine İsrail delegesi zivi Jaffe söz almış ve şöyle demiştir:
«Hâdiseden dolayı müteessirim. Fakat zannımca siyasî meselelerin bizim konferansımızla hiç bir alâkası yoktur. Umumî toplantıda İsraille işbirliği yapan Lübnanlıların herhangi bir komisyonda da beraber çalışmaktan kaçınmamaları lâzım gelir. Zeki bir millet ve hür talebeler olarak bildiğimiz Lübnanlıların, hükümetlerimiz arasında mevcut anlaşmazlıkları bu konferansta unutmaları lâzım gelmektedir. Biz bütün Arap memleketleriyle dostluğu kendimize hedef bildiğimiz için bu toplantıda da onların delegeleriyle birlikte sulh için çalışmaktan zevk duyacağım.
Belki de talebeler arasındaki bu sembolik dostluk memleketlerimiz arasında da bir dostluk bağının kurulmasına yardımcı ve başlangıç olacaktır.»
İsrail delegesinin sözleri alkışlarla karşılanmış ve neticede âzalıklara Türkiye ile İsrail seçilmiştir.
10 Ocak 1954
— İstanbul :
43 milletten 120 delegenin iştirak ettiği 4. Milletlerarası talebe konferansı bugün de Şale köşkünde çalışmalarına devam etmiştir. .
Konferansın bu ikinci gününde idarî komite seçimi yapılmış ve âzalikları Kanada, Yugoslavya, İsveç, Altın Sahili, Hollanda ve Kostarika delegeleri kazanmışlardır.
Müzakereler daha ziyade kontrol ve koordinasyon komitelerinin raporları üzerinde cereyan etmiş ve çok gürültülü olmuştur. Bazı prensip anlaşmazlıkları zaman zaman kongreye çok sinirli bir havanın hâkim olmasına sebebiyet vermiştir.
Bu arada, Yunanistan Altın Sahili, Lübnan, Malta ve Malaya millî talebe birlikleri de ilk defa olarak resmen tanınmışlardır.
Diğer taraftan, dünkü açılış merasiminde tam Vali ve Belediye Reisi Fahrettin Kerim Gökay nutkunu okuyacağı sırada salonu terketmiş bulunan Uruguay ve Arjantin delegeleri bugün konferansta bir açıklamada bulunarak bu hareketin bilhassa hiç kimsenin şahsını istihdaf etmediğini, fakat bu iki devletin millî talebe birliklerinin evvelce Stokholm konferansında, talebe işleri ve hiç bir siyasî kuvvetin karıştırılmaması hususunda almış bulundukları kararın neticesi olduğunu belirterek özür dilemişlerdir.
12 Ocak 1954
— İstanbul :
Dördüncü Milletlerarası talebe konferansı Şale köşkünde çalışmalarına devam etmektedir. Dün gece bazı komisyonlar ellerindeki mevzuların müzakeresini bitiremedikleri için sabahın dört buçuğuna kadar çalışmak mecburiyetinde kalmışlardır.
Bu arada basın ve istihbarat komisyonu «Student Mirror» mecmuasının İspanyolca olarak ta neşredilmesi, şeklinin değiştirilmesi, Cosec neşriyatının genişletilmesi mevzularını görüşmüştür.
Sosyal dâvalar komisyonu ise Lâtin Amerika talebelerinin raporlarını müzakere ile diktatörlük altındaki memleketlerde talebelerin durumunu, Avrupadaki talebelerin faaliyetleri, herkesin okumak imkânlarının sağlanabilmesi ve talebelerin sıhhî "şartları mevzularında tetkiklerde bulunmuştur.
Bu arada dün İsrail delegesiyle arasında ufak bir hâdise geçmiş olan Lübnan delegesi bir açıklamada bulunarak, İsrail delegesinin şahsına karşı hiç, bir itirazları olmadığım, fakat Orta Şark dâvalarını daha ziyade millî ve milletlerarası meseleler olarak kabul ettikleri için bunların hallini hükümetlerine bırakmanın daha doğru olacağını düşünerek sadece bu komisyondan çekilmek istediklerini belirtmiştir.
Diğer taraftan Filipin delegasyonu bir merhaleyi de aşmış durumdadır. Diğer taraftan Türk mîlleti en az diğer milletler kadar istidat ve liyakat sahibidir. Lâyik olduğumuz mevkii şüphe yek ki bu sahada da alacağız. Nitekim iş hayatımız gün geçtikçe genişlemektedir. Sizin hayatta muvaffak olmanız için biz devlet adamları elimizdeki her türlü imkânları sizlere vermeğe hazırız. Sizlerin elinde bu memleketin yükseleceğine inanıyoruz. Biz yaşlılar hayatımızın son yıllarını yaşıyoruz. Tek emelimiz bu vatanı sizin çok ahlâklı ve sağlam ellerinize tertemiz teslim etmektir. Bu yönden de müsterihim. Çünkü gençlerimiz Türk milleti için hayırlı olmak yolundadır.»
Reisicumhurumuzun bu hitabesi salonu dolduran talebelerin sürekli alkışları ve sevgi tezahürlerine vesile olmuştur.
Reisicumhurumuzun konuşmalarını müteakip Öğrenciler İstanbul Vali ve Belediye Reisi Prof. Gökaym bir konuşma yapmasını istemişler ve öğrencilerin gösterdiği bu ısrarlı isteği Reisicumhurumuz da arzu ettikleri için Prof. Gökay kürsüye gelmiş ve:
«Atatürkün hayatta en yakın arkadaşı ve büyük Atamızın ebediyete kavuşurken memleket idaresini emanet ettiği ve gözlerini kapadığı dakikada yanında bulunmak mazhariyetine erişmiş olan sayın Reisicumhurumuzdan Atamızın iktisadî gelişmeler üzerindeki güzel vecizelerini dinledikten sonra beni konuşmaktan mazur görmenizi rica ederim. Türk türesi bunu âmirdir. Ben sizin sadık bir işçinizim ve daima aranızdayım. Diğer bir fırsatta konuşurum» demiştir.
— İstanbul :
194S de 20. asır vakfı namına, Türkiyede dört ay kalarak sosyal ve ekonomik durumumuz hakkında bir rapor hazırlamış olan Max Thornburg beş senedenberi kaydedilen terakkileri tesbit etmek üzere tekrar memleketimize gelmiştir.
Thornburg bugün saat 18.30 da İstanbul Gazeteciler Cemiyetinde bir basın toplantısı yaparak, müşahedelerini muhtelif misallerle izah etmiştir.
«Tetkiklerime esas olmak üzere memleketin muhtelif kısımlarını dolaştım. Konya, Adana ve Kayseri şehirleri büyük bir terakki yapmışlar, buralarını ilk seyahatimden çok farklı buldum.
Bilhassa Konya civarında o kadar çok îabrika gördüm ki ömrümde hiç bir zaman ve hiç bir yerde bu kadar çok fabrüfca görmedimdi.
Fakat bence asıl mühim olan nokta bu fabrikalar değil, buraya para yatıranlar ve yatırılan paradır. 1948 de de Türkiyede anlamadığım bir sebepten harekete geçmiyen bir kapitalin mevcut olduğunu biliyordum.
Şimdi bu fabrikaların kuruluşunda rol oynayan paranın menşeini araştırdım. Gördüm ki bu krediyle temin edilmiş olmayıp müteşebbislerin kendi paralarıdır.
Adanada 20 iş adamının hazır bulunduğu bir toplantıda «neden şimdi paralarını bu işlere yatırdıklarını» sordum. Çünkü artık hükümete itimatları olduğunu söylediler. «Gelecek seçimler neticesinde başka bir partinin iktidara gelebileceğini düşünmüyor musunuz?» dedim. Güldüler, zira aralarında bir de Ç.H.P. li varmış. O zaman anladım ki bahsettikleri itimat bir Demokrat Partilinin parti hükümetine gösterdiği itimat değil, bir iş adamının hükümete gösterdiği itimattır.
Yine Adanada daha yeni yapılan bir fabrika yanmış. Hükümet ve iş adamları, sahibine «acaba yardıma ihtiyacın var mı?» diye sormuşlar. «Hayır param var, mezara götürecek değilim ya yeni bir fabrika daha yaparım» diye cevap vermiş. Bu ruha Amerikadan sonra ilk defa olarak Türkiyede rastlamış bulunuyorum.
İş adamlarına hangi işlere para yatırdıklarını sordum. Memlekette o kadar çok talip ve o kadar çok iş var ki dediler.
Fabrikalardan daha mühim bir mevzu, müstehliki tetkik etmek istedim. Gezdiğim bir çok köylerde gördüm ki köylü ayağına iyi ayakkabı, sırtına iyi elbise giymekte, tavuğunu, yumur gören Amerikan elçilerinin perşembe sabahı Amman'da Amerikan Büyükelçiliğinde başlıyan toplantıları bugün öğleden sonra nihayete ermiştir. Bütün toplantılar Amerika'nın Ürdün Büyükelçisi Malury'nin başkanlığında yapılmıştır.
teb
Konferanstan sonra neşredilen ligde şöyle denilmektedir :
Amerika'nm OrtaDoğu memleketlerinde vazife gören Diplomatik Heyet Başkanları Amman'da toplanarak OrtaDoğu memleketlerinin iktisadi meselelerini görüşmüşlerdir. Diplomatik Heyet Başkanları, nezdinde vazife gördükleri memleketlerin noktainazarlarını bildirmişler ve Filistin mültecileri, sulama işleri, tabii kaynakların işletilmesi gibi bu memleketlerin karşılaşmakta oldukları meseleleri incelemişlerdir. Diplomatlar Amerika'nın, bu meselelerin halline büyük ölçüde yardım edebileceği ve mezkûr memleketlerdeki hayat seviyesinin yükselmesinde âmil olabileceği neticesine varmış bulunmaktadırlar.
30 Ocak 1954
— Amman :
Amerikan Büyükelçiliğinden bugün bildirildiğine göre OrtaDoğu Amerikan siyasî heyetleri arasında üç gündenberi devam eden müzakereler sona ermiştir.
Amerika'nın Ürdün, Lübnan, İrak, Mısır ve Suriye Büyükelçilerinden müteşekkil heyet OrtaDoğu memleketlerinin karşılaştığı iktisadî meseleleri gözden geçirmişler, bu memleketlerin tabiî kaynaklarının işletilmesi ve Filistin mültecileri meselesini müzakere etmişlerdir. 4 Ocak 1954
— Washington :
Amerikan orduları eski Genel Kurmay Başkanı General Lawton Collins Pazar akşamı televizyonla yayınlanan bir konuşmasında şu beyanatta bulunmuştur:
«Atlantik Paktı askerî kuvvetleri, Sovyetler tarafından Avrupanm istilâsı maksadıyle yapılacak herhangi bir âni taarruza mani olacak bir kudrete erişmişlerdir.»
General Collins'e göre Batı Avrupa derhal harekete geçmeğe hazır halen 16 ilâ 18 tümene ve 2000 savaş uçağına malik bulunmaktadır.
Diğer taraftan Avrupaya son defa gönderilmiş olan atom toplarının fevkalâde tesirlerinden ve bunların stratejik faydalarından bahseden General «Bununla beraber muharebe meydanında kullanılacak daha kuvvetli atom toplarının da» bulunduğunu ima etmiştir.
General Collins nihayet Fransa'nın muha lef etine rağmen Almanya'nın da Atlantik Paktına girmesine muhtemelen müsaade edileceğine kani bulunduğunu söylemiş ve şunu ilâve etmiştir: «Zira Almanların kendilerinin ve Avrupanm geri kalan kısmını koruyacak bu müdafaa teşkilâtına iştirakleri zaruridir.»
5 Ocak 1954
— Napoli :
Güney Avrupa Bölgesi Müttefik Hava Kuvvetleri Komutanı General Schlatter Ocak ayı ortalarında Türk ve Yunan Hava Kuvvetleri Kurmay Baş kanlarıyle görüşeceğini bildirmiştir. Nspolideki genelkarargâhta yapılacak olan bu görüşmeye Güney Avrupa Hava Komutanlığı kurmayına mensup subaylar katılacak ve bu bölge ile ilgili hava stratejisi meseleleri görüşülecektir. Bu nevi görüşmeler her yıl tekrarlanacaktır.
8 Ocak 1954
— Paris :
Avrupadaki Atlantik Kuvvetleri Başkumandanı General Alfred Gruenther dün mümtaz davetli olarak hazır bulunduğu American Cİub'un öğle yemeğinde irad ettiği hitabede ezcümle demiştir ki:
Atlantik kuvvetlerinin bugünkü tesir dereceleri, bundan tam üç sene evvel General Eisenhower'in bu kuvvetlerin kumandasını ele aldığı anda olduğundan üç beş defa daha fazladır.
General Grunther 1951 bidayetinde Atlantik ordusunun 18 tümenlik ve 18000 uçaklık bir küveti bulunduğunu tasrih etmiş ve 1951 de 15 den ibaret bulunan hava meydanları sayısının şimdi 120 ye baliğ olduğunu ve Atlantik Paktı memleketleri müdafaa bütçelerinin beş buçuk milyar dolardan 11 milyar 600 milyon dolara yükseldiğini ilâve etmiştir.
General Grunther izahatına devamla şöyle demiştir :
Bununla beraber Atlantik Paktı memleketleri, Sovyetlerin bütün vasıtalarını kullanarak yapacakları bir hücu
mu karşılayacak bir kuvvete henüz malik bulunmamaktadırlar. Sovyetler bugün dünyanın en ehemmiyetli silâhlı kuvvetlerine maliktirler. Deniz kuvvetleri büyük devletler arasında ikinci gelmektedir.
Atlantik Paktı memleketlerinin en ehemmiyetli üstünlüklerinden birini, Amerikan stratejik hava kuvvetleri teşkil etmektedir. Atlantik Paktı memleketleri birinci sınıf tepkili uçaklara maliktirler. Bunlar henüz kemiyet itibariyle az fakat keyfiyet itibariyle ehemmiyetlidirler.
Alman kuvvetlerinin Avrupanm müdafaası için lüzumlu bulunduklarını söyleyen General Grunther, Avrupa müdafaa camiasının hususiyle Fransa'da müşkül siyasî mes'eleler ihdas ettiğini ve bunun Avrupa memleketlerinde de huzursuzluk yaratmakta olduğunu ilâve ederek «Batı dünyası müdafaa kalkanının bilhassa Orta Avrupada ihtiyaca uygun derecede kuvvetli olmadığını» belirtmiş ve şöyle demiştir:
Alman mes'elesine bir hal çaresi bulacağız. Fakat bunu çabuk bulmak lâzımdır. Zira son üç sene zarfında aldığımız hızı kaybetmemekliğimiz lâzımdır.
Müteakiben atom silâhları mes'elesine temas eden General Grunther demiştir ki:
Bu silâhlar sayesinde geniş ölçüde artan bir ateş kudretini ve daha büyük bir müdafaa kabiliyetini haiz bulunuyoruz. Fakat bu demek değildir ki şu kadar atom bombası bir tümenin yerini tutar. Ayni zamanda atom silâhlarının günün birinde «Kanun dışı» edilebilecekleri ihtimalini de göz önünde tutmak lâzımdır.
General Grunther hitabesini bitirirken Atlantik memleketleri kuvvetleri tarafından hazırlanan plânların tamamı tedafiî olan mahiyetleri üzerinde İsrarla durmuştur.
— Ankara :
Milli Savunma Vekâleti Temsil Bürosundan bildirilmiştir:
Avrupa Yüksek Müttefik Kumandanı Alfred M. Grunther, Korgeneral Paul W. Kendall'ı, Korgeneral Villat G, Wyman'm yerine GüneyDoğu Avrupa Müttefik Kuvvetleri Kumandanlığına inha etmiştir.
General Wyman, Amerika'ya dönerek Şubat ayında 6'ncı Amerikan Ordusu Kumandanlığını deruhte edecektir. General Kendall, yeni vazifesine Ocak ayı sonunda başlıyacaktır.
9 Ocak 1954
— Londra :
Resmî kaynaklardan bildirildiğine göre, İngiltere Kuzey Atlantik Paktına tesbit olunan 1969 yılından daha uzun bir vâde verilmesine taraftardır. Fakat İngiltere hükümeti bu hususta herhangi bir resmî taahhütte bulunmamıştır.
Bu resmî açıklamaya, son günlerde Amerika ile İngiltere'nin Atlantik Paktı vâdesinin 20 seneden 50 seneye çıkarılması hususunda Fransa'ya bir resmî garanti vermeği kararlaştırmış olduklarına dair ortada dolaşan söylentileri cevaplandırmak maksadı ile lüzum görülmüştür.
Umumiyetle iyi haber alan bir kaynaktan öğrenildiğine nazaran, Atlantik Paktı müddetinin uzatılması hususunda ilgili hükümetler arasında son aylar zarfında bazı müzakereler cereyan etmiştir.
İngiliz yetkili çevreleri bu sabah Londra hükümetinin bu husustaki noktai nazarını şu şekilde ifade etmişlerdir: İngiltere Atlantik Paktı müddetinin 1969 yılından daha ileri tarihlere kadar uzatılmasına taraftardır. İngiltere hükümeti bu paktı, aynı ideal ve prensiplerden ilham almış memleketleri birleştiren bir bağ olarak telâkki etmektedir ve paktın bahis konusu memleketlerin prensip ve idealleri değişmediği müddetçe muteber kalması icabettiği kanaatindedir. Binaenaleyh İngiltere, atlantik Paktı, vâdesi sonunda şeklen temdit görmiyecek dahi olsa bu antlaşmaya vücut veren manevî bağların âza memleketleri birbirine bağlamakta devam edeceği fikrindedir.
Bu hususta Amerikan hükümetinin ne düşündüğünün bilinmediği belirtilmekle beraber siyasî çevreler, John Fos ter Dulles'in 14 Aralık tarihinde Paris'te yaptığı beyanatı hatırlatmaktadırlar.
Amerikan Dışişleri Vekili, Amerikan hükümetinin Atlantik Paktı müddetinin, Avrupa müdafaa camiası andlaşması vâdesi gibi 50 seneye çıkarılmasını muvafık bulup bulmadığı hususunda kendisine sorulan suale şu şekilde cevap vermişti; «Kuzey Atlantik andlaşması sonsuz sürelidir. 20 yıla bağlanan müddet sadece âza memleketlerin pakttan ayrılabilmelerini mümkün kılacak olan tarihtir.»
11 Ocak 1954
— Paris :
Nato Başkomutanı General Alfred Grunther, bugün burada Nato nezdindeki Muhabirler Cemiyetinin verdiği Öğle yemeğinde söz alarak Batı müdafaasını gözden geçirirken, müttefiklerin atom taşıyan uzun menzilli hava kuvvetlerine karşı Sovyet Rusya halen mukabele edecek durumda değildir, demiş ve sözlerine şöyle devam etmiştir:
Müttefik uçakları bilhassa yeni B 47 tipi Amerikan tepkili bombardıman uçakları Sovyetler gerisinde büyük hasarlar yaratacak ve herhangi bir komünist tecavüzünü pahalıya maîedecek kudrettedir.
İşte Batı hava kuvvetleri ordusunun bu meydana gelişidir ki, Kuzey Atlantik Paktı liderlerine harp tehlikesinin, Nato teşkilâtının kurulduğu dört yıl evveline nazaran daha uzak olduğu hususunda bir tahminde bulun.mak imkânını vermiştir. Bundan dört sene evvel müttefiklerin hava kuvvetleri hemen hemen hiç de kuvvetli değildi ve tesirli bir durumda bulunmamakta idi.
Şimdiki müttefik uçakları öyle hızlı ve yüksekten uçmaktadırlar ki Sovyetlerin yapacakları müdafaa müdahaleleri zerrece tesir edememekte ve atom bombalarını bir hayli isabetle atabilecek vasfı taşımaktadırlar.
12 Ocak 1954
— Paris :
Shape teşkilâtında tasrih edildiğine göre, 12 Ocakta Atlantik Genel Karargâhında toplanacak olan Genel Kurmay Başkanları, evvelce bildirildiği gibi Atlantik Paktına üye 14 memleket Genel Kurmay Başkanları değil, Avrupadaki müttefik kumandanlığına bağlı 4 kumandanlık Genel Kurmay Başkanlarıdır.
Shape'e bağlı dört kumandanlık şunlardır: Orta Avrupa, Kuzey Avrupa, Güney Avrupa ve Akdeniz.
15 Ocak 1954
— Ankara :
Millî Savunma Vekâleti Temsil Bürosundan bildirilmiştir:
Üç Güney Avrupa Nato memleketi olan Yunanistan, İtalya ve Türkiye Hava Kuvvetleri Başkanları yarın Airsouth karargâhında Güney Avrupa Müttefik Hava Kuvvetleri Kumandanı Korgeneral Schlatter ile görüşeceklerdir.
Bu konferans, bu tip konferansların ikincisi olacaktır. Yunan, İtalyan ve Türk Hava Kuvvetleri Başkanları Nato kurulduğundan beri ilk defa olarak Ağustos 1952 yılında karşılaşmışlar ve o zaman Floransa'da bulunan, Airsouth karargâhında General Schlatter ile görüşmüşlerdir. Bu müzakereler esnasında, 1953 yılında Güney Avrupa'da Nato çerçevesi dahilinde başarılmış işler gözden geçirilecek ve 1954 yılında zuhur edecek problemler müzakere edilecektir.
Yunan Kraliyet Hava Kuvvetleri Kurmay Başkanı Hava Mareşali E. T. Kelaidis, İtalya Hava Kuvvetleri Kurmay Başkanı Orgeneral Aldo Urbani ve Türk Hava Kuvvetleri Kumandanı Korgeneral Fevzi Uçaner konferansa iştirak etmektedir.
— Napoli :
Napolide Nato Teşkilâtı Güney Avrupa Kesimi Müttefik Hava Kuvvetleri Kumandanı General David Cchlatter'in başkanlığında cereyan eden Türkiye, İtalya ve Yunanistan Hava Kuvvetleri Kurmay Başkanları konferansına iştirak etmiş olan General Fevzi Uçaner, Napoli civarındaki havacılık müessese ve tesislerini ziyaret etmiştir.
Türk Generali öğleden sonra da İtalya Hava Ordusu Kurmay Başkanı General Aldo Urbani ile birlikte Havacılık Akademisini gezecektir.
16 Ocak 1954
— Napoli :
Napoli'de, Nato Teşkilâtı Güney Avrupa Kesimi Müttefik Hava Kuvvetleri Kumandanı General David M. Schlatter İle Türkiye, İtalya ve Yunanistan Hava Orduları Kurmay Başkanlarının konferansı bu sabah sona ermiştir.
Resmen bildirildiğine göre, konferans müzakereleri muvaffakiyetle neticelenmiş ve bilhassa Nato çerçevesi dahilinde halli gereken millî ve milletlerarası birçok meseleler üzerinde malûmat teatilerinde bulunulmuştur.
Napoli konferansı gündeminde, ilgili memleketlerin hava müdafaası ve Nato emrine verilecek milli hava birliklerinin eğitimine ait meseleler yer almaktaydı. Tetkik ve münakaşa konusu edilen meseleler mey anında bilhassa lojistik, muhabere, hava müdafaası sistemleri arasında müessir bir şekilde işbirliği temini usulleri ve Nato çerçevesi dahilinde bir müşterek hava müdafaası sisteminin tahakkuku meselesinin halli imkânları bulunmakta idi.
Nato teşkilâtının halihazır durumu tetkik olunduğu sırada, Türkiye, İtalya ve Yunanistan'ın müşteren müdafaanın takviyesine kendi millî hava kuvvetleri vasıtasiyle azamî yardımda bulunmuş oldukları müşahede edilmiştir.
25 Ocak 1954
— Washington :
Avrupa Müttefik Orduları Başkumandan Muavini Feldmareşal Bernard Montgomery, bugün burada U. S. News and World Report mecmuasında yayınlanan bir mülakatında, Avrupada bir harp olduğu takdirde, gerek Rus, gerekse Batılı müttefiklerin atom silâhlarını kullanacaklarını sandığını söylemiş ve şunları ilâve etmiştir:
«Nato, artık Rusların, tecavüze kalkışmaları halinde, kolayca kazanabileceklerine emin olanııyacakları bir seviyeye gelmiş bulunmaktadır. Fakat Avrupa müdafaası için gerek Alman ve gerek Fransız askerlerine ihtiyaç hasıl olacaktır.
— İzmir :
Nato Müttefik Kara Kuvvetleri Kumandanlığına tâyin olunan Paul W. Kendall bugün öğleden sonra saat 16'da, beraberinde refikası olduğu halde hususî uçağı ile Cumaovası hava meydanına gelmiştir.
Alanda, Vali Muavini Alâaddin Eriç, Korgeneral Wyman, Muavinleri, Tümgeneral Ekrem Akalın, Yunanlı Muavini Athassios Geramanis, Altıncı Taktik Hava Kuvvetleri Komutanı Tümgeneral Robert E. L. Eaton, Nato Karargâhı Kurmay Başkanı Tümgeneral Hamdullah Suphi Göker, İkinci Yurdiçi Bölge Kurmay Başkanı Kurmay Yarbay Enver Uluğ, Emniyet Müdürü, Ulaştırma Okulu Komutanı Albay Hilmi Yaşmkaya, Hava Teknik Okulu Komutanı Albay Necmi Alagür, Akdeniz Üsler Komutanı Albay Tevfik İnci ve basın mensupları tarafından karşılanan Paul W. Kendall, uçaktan indikten sonra ihtiram kıtasını teftiş etmiş ve askeri türkçe olarak «Merhaba asker» diye sel aralamıştır.
Müteakiben kendisini karşılamaya gelen mülkî ve askerî erkânla konuşan yeni Nato Komutanı, basın mensuplarına şu beyanatı vermiştir:
«Türkiye'de olmak ve arkadaşım General Wyman'm başında bulunduğu bu temsili grupun samimi hoş geldiniz temennisini işitmekle bahtiyarım. Generalle en son çok değişik bir muhit içerisinde görüşmüştüm. Kore'de ben Birinci Kolordu Kumandanı iken, kendisi Dokuzuncu Kolordu Kumandanı idi. O zamanki karşılaşmalarımız, Birleşmiş Milletler kuvvetlerinin mütecaviz komünistlere karşı şiddetle çarpıştığı Kore harp meydanlarındaki şartlar altında vuku buldu.
Muhasematm bitiminden biraz evvel Tokyo'daki Amerikan Orta Doğu Kuvvetleri Kumandan Muavinliğine tâyin olundum. Washington, Paris ve Napoli'ye biraz uğrayarak Tokyo'dan buraya uçakla geldim. Türkiye'de daha evvel bulunmayı tasarlamıştım. Fakat bildiğiniz gibi fena hava şartları yüzünden biraz geç kaldım.
Müttefik Kara Kuvvetleri GüneyDoğu Avrupa Kumandanı ve General Wyman'ın halefi olarak buraya gelmek için seçilmiş bulunmam büyük bir şeref ve mazhariyettir. Bu kumandanlık, Nato camiası içinde ağır rnes'uliyetler taşımaktadır. Türkiye ve Yunanistan'ın Birleşmiş kuvvetlerinin ve ayni surette taktik hava kuvvetleri kumandanlarının gayretlerini idare etmek için seçilmiş olmakla bahtiyarım.
Bugün burada gösterdiğiniz alâkadan çok mütehassis oldum. General Gruenther ve Amiral Fecheteler'den öğrendiğim veçhile, bu jest General Wyman'a da gösterdiğiniz arkadaşça işbirliği ve hakiki yardımın bir nisanesidir. Bütün samimiyetimle temenni ederim ki, ayni yardımı bana da göstermekte devam edesiniz.
General Wyman ile şenelerdenberi arkadaşlık etmekteyiz. Birleşik Devletler Harp Akademisinde beraber okuduk ve o zamandanberi askeri vazifelerimiz dolayısiyîe birçok defalar karşılaştık.
Türkiye ve Yunanistan'ın kuvvetleri ile Shape çevriminin sağ cenahında kuvvetle yerleşmiş kadronun ilk kumandanı olarak kendisi o kadar gıpta edilir bir hatıra bırakmıştır ki, izlerini takip etmek hiç de kolay bir is olmayacaktır. Türkiye ve Yunanistan'ın kuvvetlerini kaynaştırarak birleşik bir kuvvet haline getirmek ve buradaki karargâhı bir tim olarak çalışan Türk, Yunan ve Amerikan personeli ile kurmakta, kendisi ve yardımcıları bu işe en baştan başlayıp büyük adımlar atmıştır. Bu zaman zarfında kendisini yalnız askeri ve mülki eşhasa değil, ayni zamanda komünist tehdit, tazyik ve hareketlerine devamlı bir surette karşı koyarak büyük şecaat gösteren azim sahibi Türk ve Yunan halkına da sevdirmiştir.
Bu, benim, Türkiye ve Yunanistan'a ilk seyahatim olmakla beraber. Türk ve Yunan askerlerini gayet iyi tanımaktayım. Muharebede beraber bulunmanın tevlit ettiği arkadaşlık İle onların yüksek iktidarını, iyi disiplinini ve büyük çarpışma ruhunu Öğrenmiş bulunuyorum. Birinci Kolordudaki vazifem esnasında Yunan taburunun kumandam altında bulunmasından gayet memnundum. Diğer kumandanlıklarla olan alâkam hasebiyle de Türk tugayının yüksek iktidarını ve yiğitçe çarpıştığını öğrendim ki, o zaman Türkler General Wyman .kumandası altında bulunan Dokuzuncu Kolorduya bağlı bulunuyorlardı. Herkes Türklerin ne yaptığını biliyor. Bilhassa Türk tugayının Kunuri savaşındaki kahramanca hareketi Türklerin oradaki yardımının hakiki bir örneğidir. O zaman Türkler Atatürk'ün nasihatine uyarak düşmanın felâketine mal olan süngülerini kullandılar. Burada bulunduğuma memnunum. Şüphesiz ki öğreneceğim birçok şey var. Türkiye ve Yunanistan'da askerî ve mülkî eşhasla tanışacağım. Vaktimi, iki memlekette ve Napoli'deki müttefik kuvvetleri Güney Avrupa karargâhmdaki şahıslarla tanışmak için uçakla seyahatte geçireceğim. Nato'ca ileri adımlar atıldığına müşterek hedef ve emniyete doğru gidildiğine kaniim. Son üç sene içinde Nato kuvvetlerinin gelişmesi de Sovyetlerin tansiyonunun zayıflamasının sebebidir. Esas gayemiz hür dünyanın sulh ve hürriyetini müdafaa etmek ve buna erişen yolda muhkem bir azimle kuvvetlenmektir. Böylece kuvvetlenmek sulh ve emniyeti temin edecektir. Ben de Müttefik Kara Kuvvetleri GüneyDoğu Avrupa Karargâhının yeni kumandanı sıfatiyle bütün gayretimi bu yolda sarfedeceğim.»
27 Ocak 1954
— Ankara :
Bu sabah İzmir'den uçakla Ankaraya gelen Kuzey Atlantik Paktı GüneyDoğu Avrupa Kara Kuvvetleri Komutanı General Paul W Kendall ve selefi General Wyman saat 10'da AnitKabire giderek Atatürk'ün manevi huzurunda ihtiram duruşunda bulunmuş ve bir çelenk koymuşlardır.
Müteakiben Nato GüneyDoğu Kuvvetleri Komutanı ve selefi sırasiyle Millî Savunma Vekili Kenan Yılmaz'ı, Erkânı Harbiye Komutan Vekili Orgeneral Nurettin Baransel'i ve Erkânı Harbiyei Umumiye İkinci Reisi Orgeneral Zekâi Okan'ı makamlarında ziyaret etmişlerdir.
Bu tanışma ziyaretlerinden sonra Kara Kuvvetleri Komutan Vekili Orgeneral Nurettin Baransel tarafından Ankara Palas'ta Generaller şerefine bir Öğle yemeği verilmiştir.
Ankara'daki temaslarını müteakip General Kendall ve selefi General Wyman saat 15'de hususi uçakları ile İzmir'e dönmek üzere Ankara'dan hareket etmişlerdir.
Generaller Etimesgut askeri hava alanında kendilerini karşılayan askerî zevat tarafından uğurlanmış ve başta bando bulunan bir merasim kıt'ası selâm resmini ifa etmiştir.
— Ankara :
Kuzey Atlantik Paktı GüneyDoğu Avrupa Kuvvetleri Komutanlığına tâyin edilen ve evvelki gün İzmir'e gelen General Paul W. Kendall ve selefi Korgeneral Wyman Millî Savunma Vekilini, Erkânı Harbiyei Umumiye İkinci Reisini ziyaret etmek üzere hususi bir uçakla bu sabah İzmir'den Ankara'ya gelmişlerdir.
General P. W. Kendall ve General Wyman, Etimesgut askeri hava alanında Millî Savunma Vekili adma Tümgeneral Muzaffer Alankuş, Erkânı Harbiyei Umumiye adına Korgeneral İhsan Eriş, Garnizon Kumandanı Tümgeneral Mithat Akçakoca, Merkez Kumandanı Albay Hidayet Baştuğ ve yüksek rütbeli subaylar tarafından karşılanmış ve başta bando bulunan bir ihtiram kıtası selâm resmini ifa etmiştir.
General Paul W. Kendall ve General Wyman şehrimizdeki ziyaretlerini müteakip bugün öğleden sonra uçakla îzmir'e döneceklerdir.
— Roma :
Türkiye Hava Küvetleri Kumandanı General Fevzi Uçaner uçakla Ankara'ya hareket etmiştir.
BATI AVRUPA
İNGİLTERE
1 Ocak 1954
— Londra :
Şerlinde 25 Ocakta dört devlet toplantısı yapılması hakındaki Sovyet teklifine batılıların muvafakatini bildiren nota, bu sabah Kremlin'e tevdi edilmek üzere, Moskova'daki batılı temsilcilere dün gece yollanmış bulunmaktadır.
Birleşik Amerika, İngiltere ve Fransa evvelce 4 Ocakta yapılması teklif edilen toplantının üç hafta tehir edilmesi hususundaki Sovyet talebini kabul ettikleri gibi, münasip bir toplantı yeri seçmek ve konferans hazırlıkları için gereken etraflı tertibatı almak üzere de yüksek komiserler temsilcilerinin yakında buluşmaları noktasında da muvafakatlarını bildirmişlerdir.
Nota hakkında, Federal Almanya Başvekili Kondrad Adenauer ve Avusturya hükümetiyle istişarelerde bulunulmuş ve tasvipleri alınmıştır.
4 Ocak 1954
— Londra :
Dışişleri Vekâleti sözcüsü, bugün, Süveyş Kanal Bölgesindeki İngiliz askerlerinin geri çekilmesi meselesi hususunda Amerika ile İngiltere arasında görüş ayrılıkları meydana gelmiş olduğu hakkındaki söylentileri yalanlamıştır.
Sözcü bu hususta Amerika'nın İngiltere'ye hiçbir şekilde baskı yapmamış olduğunu beyan etmiştir.
Bundan sonra sözcü, Amerikan hükümetinin Mısır'a askeri ve ekonomik yardımda bulunmayı tasarladığı hususunda Washington'dan gelen haberler hakkında sorulan bir soruya şu şekilde cevap vermiştir:
«Amerikanın Mısır'a askeri veya ekonomik bir yardımda bulunmak hususundaki kararından haberdar değilim.»
— Londra :
Metni bugün İngiliz Dışişleri Vekâletine gelen son Sovyet notasına İngiliz yetkili çevrelerinde büyük bir ehemmiyet atfedilmemekte, sadece notanın tamamiyle şeklî mahiyeti haiz olduğu ve protokol icabı gönderildiği belirtilmektedir. Bu arada, Sovyet notasının mevcut durumda herhangi bir değişiklik husule getirmediği yalnız Sovyetler tarafından teklif olunan 25 Ocak tarihini kesinleştirdiği beyan edilmektedir. Bundan başka bunun Kremlin tarafından bir batınotasma verilen en süratli ve en kısa cevap olduğu da belirtilmektedir. Bu suretle, Almanya ve Avusturya meselelerini görüşmek üzere dört Dışişleri Vekilinin toplanması hususunda 17 Temmuz 1953 günü başlamış olan nota teatisi bu suretle nihayet bulmuş olmaktadır.
7 Ocak 1954
— Londra :
Buradaki salahiyetli çevrelerden bugün haber verildiğine göre, Birleşik Amerika, İngiltere ve Fransa; Almanya ve Avusturya meselelerinin alacağı şekil ve kaydedeceği gelişmelere bağlı olmak şartiyle, Berlin konferansında, Sovyet Rusyaya güvenlik garantisi teklifinde bulunmak hususunda anlaşmışlardır.
Yeniden silâhlandırılmış Almanya tarafından herhangi bir tecavüz korku ve endişesini gidermek maksadiyle Sovyetlere verilecek teminatın şekil ve şartları hakkında üç batılı büyük devlet arasında ittifak hasıl olduğu evvelce bildirilmişti. Fakat bu garanti teklifinin fiilen ileri sürülmesi bu ay sonlarında Berlinde yapılacak Dışişleri Vekilleri toplantısının İlk safhalarında tecelli edecek gidişata bağlı olacaktır.
İngiliz çevrelerinin kanaatince, verilecek garantinin, Alman hükümetinin ayni mealde bir taahhüdünü muhtevi olarak bir tebliğ şeklinde yayınlanacağı sanılmaktadır.
— Londra :
İngiltere kabinesi bugün, yeni seneden beri ilk defa olarak mahdut kadrolu bir toplantı yapmıştır. Toplantıya Sir Winston Churchill başkanlık etmiştir.
Kabine toplantısı gizli cereyan etmekle beraber, alman haberlere göre bu toplantıda, Berlin konferansının arifesinde mevcut milletlerarası durum müzakere edilmiştir.
Bundan başka kabinede şu husus da bahis mevzuu olmuştur: Başkan Eisenhower'in atom enerjisinin milletlerarası bir birliğe tevdi edilmesi hakkındaki teklifi üzerine Sovyetlerin bu meseleyi müzakereye razı olmaları. Bilindiği gibi, Sovyet Rusya bu hususta Amerika ile müzakereye başlamak niyetinde olduğunu bildirmiş, bununla beraber İngilterenin bu müzakereiere katılmayacağı anlaşılmıştır.
Kabine toplantısında bundan başka, Berlin konferansının ihzarı ile ilgili teknik teferruat da görüşülmüştür.
8 Ocak 1954
— Londra :
Resmî çevrelerden açıklandığına göre İngiltere ile Sovyet Rusya arasında varılan bir anlaşma gereğince Sovyet Rusya, İngiltere'ye geniş mikyasta iki stratejik madde olan demir ve manganez ihraç etmeğe karar vermiştir.
Yine aynı çevrelerden bildirildiğine göre harpten beri ilk defadır ki Sovyet Rusya ile böyle bir anlaşma yapılmaktadır. Sovyet gemileri ile yapılacak olan nakliyatın ilk partisi halen yolda bulunmaktadır. Anlaşma sterlin esasına dayanmaktadır. Malların bedeli sterlin ile ödenecektir.
Sovyetler son iki üç aydanberi İngiltere ve diğer Batı Avrupa memleketlerine 125.000.000 dolar tutarında altın, gümüş ve platin sevketmişlerdir. Bütün bunlar Sovyetlerin batı dünyasından satın alma gücünü arttırmak için sterline olan ihtiyacını göstermektedir. Geçen ay müzakeresi yapılan İngiltereye demir ve manganez ihracı Rusya'nın her ne pahasına olursa olsun batı ile alış veriş yapmak gayesini ortaya koymaktadır.
İngiliz Demir ve Çelik Federasyonu Rusya'dan 100.000 ton ham demir satın alındığını ve sevkiyatm gelecek aylar içinde tamamlanacağını açıklamıştır.
9 Ocak 1954
— Londra :
«National Coal Board» m iktisadî müşaviri M. Schumaeher dün Londra'da verdiği bir konferansta enerji istihsali sahasında atom enerjisinin kömür yerini ne dereceye kadar tutabileceği hakkındaki fikirlerini ortaya atmıştır.
Hatibe göre, bundan yirmi sene sonra atom enerjisi İngiltere'de senevi 200 milyon ton kömür istihsaline lüzum gösteren enerji istihsalâtınm ancak, bir ilâ iki milyon ton kömürle temin edilen bir kısmın yerini tutabilecektir.
M. Schumaeher konferansında, içinde bulunduğumuz asrın nihayetlerinde de kömürün başlıca enerji istihsal menbaı olmakta devam edeceğini beyan etmiş ve şunu ilâve eylemiştir:
«Her ne kadar atom enerjisi teknik sahada mevcudiyetini göstermişse de iktisadî sahada kullanılmaktan henüz çok uzakta bulunmaktadır.»
10 Ocak 1954
— Londra:
Sunday Times gazetesinin Washington muhabirine göre İngiltere, Başkan Eisenhower tarafından teklif edilen «Atom birliği» nden mes'ul yeni bir beynelmilel teşekkülün kurulmasını Birleşik Amerika'ya teklif etmiştir. Bu teşekkül, Dünya Bankası adıyla tanınmış olan İmar ve Kalkınma Bankasmınkine müşabih bir dahilî nizamnameye malik olabilecek ve Birleşmiş Milletlere bağlı olmakla beraber Birleşmiş Milletlerin diğer teşekküllerinden tamamen ayrı bir mahiyette olacaktır.
Sunday Times'in muhabirine göre İngiltere'nin bu teklifi henüz iki hükümet arasında resmî görüşmeler mevzuu olmamıştır.
13 Ocak 1954
— Londra:
Yetkili kaynaklardan bugün öğrenildiğine göre, İngiltere, harp esirlerinin tahliyesini takiben Hintli muhafız kıtalarının Koreden geri çekilmesini istemiştir.
İngiltere, aynı zamanda esirlerin tahliyesi için 23 Ocak tarihinde Amerikayı destekleyeceğini bildirmiştir.
Aynı kaynaktan bildirildiğine göre, Kore meselesini görüşmek üzere Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun toplantıya çağırılması hususunda İngiltere, Birleşik Amerika ile istişare etmektedir.
Hintli muhafız kıtalarının Koreyi derhal terketmesi hususunda İngilterenin görüşü dün Dışişleri Vekili Eden tar rafından açıklanmıştır. Eden, aynı zamanda esirlerin serbest bırakılması meselesinde hiçbir pazarlığa girişilmiyeceğini belirtmiştir.
16 Ocak 1954
— Tahran :
Walter Benson Stevens'in İngilterenin Tahran Büyükelçiliğine tâyinine İran hükümetinin agremanını vermediği resmen bildirilmektedir.
Aynı kaynaktan tasrih edildiğine göre, İran hükümeti Londra Büyükelçisini henüz tâyin etmemiştir.
21Ocak 1954
— Londra :
Lordlar Kamarasının tanınmış şahsiyetlerinden ve ilk uçak gemisinin mucidi Montrose Dükü bu sabah İskoçya'daki ikametgâhında ölmüştür. Dük 76 yaşındaydı.
— Londra :
İran'ın İngiltere'deki Büyükelçiliği bugün merasimle yeniden açılmıştır. Merasimde İran'ın yeni maslahatgüzarı Afşar Kasımî, Elçilik mensupları ve İran Kolonisi hazır bulunmuştur.
Kasımı dün, Dışişleri Vekili Anthony Eden'le bir görüşme yapmış ve tâyin vesikasını takdim etmiştir.
24 Ocak 1954
— Londra :
Kanal Bölgesinde iki İngiliz askerinin daha kaybolduğuna dair gelen haberler bugünkü İngiliz basınında büyük Önemle tebarüz ettirilmiştir. Son iki kayıpla beraber Kanal Bölgesindeki zayiat 10 kişiye baliğ olmuştur. Bunlardan üçü katledilmiştir. Yedisi de kayıptır. Kahiredeki İngiliz Büyükelçisi Sir Ralph Stevenson son iki gün içinde ikinci defadır ki durumu Mısır hükümeti nezdinde protesto etmektedir. Muhafazakâr Sunday Times gazetesinin siyasi muhabiri, Londradaki kanaatin Mısır hükümetinin alacağı kararı beklemek üzere daha birkaç gün geçmesi icabettiği merkezinde olduğunu yazmakta ve demektedir ki :
«Kanal Bölgesindeki hadiselerin artması Mısır polisinin bu mmtakadan çekildiği günlere tesadüf etmektedir. Maamafih Mısır hükümetinin bu gibi hadiselerin önüne geçecek, tedbiri alacağı ümid edilmektedir. Bununla beraber akamete uğradığı için, bu gibi hadiselerin çıkmasına sebeb olduğu tahmin edilen Kanal mevzuundaki görüşmelerin tekrar başlayacağına dair hiçbir emare mevcut değildir.
22Ocak 1954
— Londra:
Üç kişilik gayri resmî bir parlamento heyeti OrtaDoğuya yaptıkları seyahatta sekiz memleket gezdikten ve Mısır Başvekili Muhammed Necib'le görüştükten sonra bugün buraya dönmüştür.
Heyet Reisi Liberal Mebuslardan Joseph Grimond gazetelere verdiği beyanatta ezcümle şöyle demiştir :
«General Necib gayet samimi ve dost davrandı. Necib, Kanal Bölgesi ihtilâfının hallini halisane istemekte ve müzakerelerin başarı ile neticeleneceğini ümid etmektedir.
Şayet bu yolda bir anlaşmaya varılırsa, Mısır ile İngiltere arasındaki dostluğun istikbali büyüktür.
Diğer taraftan, Arablar, petrol gelişmelerinde büyük hamleler sağlamaktadır. İntibamız şudur ki. Arablar umumiyet itibariyle İngiltere ile dost geçinmek istemektedirler.»
29 Ocak 1954
— Londra :
Geçici rakamlara göre, Angloİranian Petrol Şirketinin İngiltere'deki tasfiyehaneleri 1953'te 9.100.000 ton petrol işlemiştir. 1952'de istihsal 6.600.000 ton idi.
Şirket, Aden'deki yeni tasfiyehanenin henüz tamamlanmamış olduğunu ve sene sonuna doğru biteceğini bildirmiştir.
15 Ocak 1954
— Londra :
Mareşal Montgomery, Lancashire eyaletinde Bolton'da irat ettiği bir nutukta ezcümle demiştir ki:
«Beş seneden beri yapılmış olanların neticesinde halen bir tecavüz harbir tehlikesi uzaklaşmaktadır. Bizim istediğimiz bütün evlâtlarımızın barışçı bir dünyanın hemşerileri haline gelmesinden ibaretti ve şimdi edinmeğe başlamış olduğumuz intiba ise bu isteğin gerçekleşebileceği merkezindedir.»
Müteakiben sözü Atlantik Paktına nakleden Mareşal Montgomery, pakta dahil muhtelif kuvvetleri perçinlemek lüzumundan bahsetmiş ve müdafaa halkasının arkasında kurulmuş olan teşkilâtın daha mükemmel bir hale gelmesinin temini icap ettiğini, bunun ise Almanya'nın iştiraki olmadıkça tamamlanmasının mümkün olmıyacağını söylemiştir.
Feldmareşal Montgomery, Avrupa müdafaasının bir kısmı olarak, atom silâhlarına muhtaç olduğumuza hiç şüphe yoktur, demiştir.
Atom silâhlarının yasak edilmesine dair son günlerde çıkan haberler hakkında ne diyeceği sorulan Montgomery şu cevabı vermiştir: Bu beni ilgilendirmeyen siyasî bir meseledir. Fakat, bir harp halinde, iki tarafın da, ellerinde atom silâhları olduğu takdirde, bunları kullanacakları düşünülebilir, bu benim şahsî fikrimdir. Şurasını da belirteyim ki, ne Korede gördüklerimiz, ne de herhangi başka bir olay, atom silâhlarına malik bulunuyoruz diye, batının daha az miktarda silâhlı birliklerle yetinebileceğini henüz ispat edememiştir. Mesele tetkik halindedir ve öyle sanıyorum ki, bu mevzuun kuvvetlerimizin sayısına ve askerî kadrolarımıza ne suretle tesir edebileceği cevabını bu yıl içinde herhalde almış olacağız.
Natonun, harbe karşı bir mania vücude getirmek vazifesi büyük ölçüde başarı ile neticelenmiş bulunmaktadır. Bu silâh, belki istediğimiz kadar büyük olmayabilir. Amma epeyce keskin olduğuna şüphe yoktur. Bundan beş sene evvel herhangi bir mütecaviz kolaylıkla bir başarı elde edebilirdi. Fakat bugün buna kadir olamıyacaktır, bir maceraya girişmeden önce ihtimal ki, iki defa düşünecektir.
Natonun siyaset ve tabiyesi, Kızıllar Nato milletlerinin halkını esir ve topraklarını işgal etmeden evvel, Rus mütecavizini durdurmaktır.
«Onları kaç hafta veya ay durdurabilir, ve ne zaman geri püskürtmeğe başlayabiliriz, bu ayrı bir dâvadır ve bu iş ihtiyat kuvvetlerimizin durumuna kadar batılı milletler, uzun vadeli bir müdafaa potansiyeli temin etmek için, faal kuvvetlerle, derhal silâha sarılmağa hazır ihtiyat kuvvetler arasında hakikî bir muvazene kurmalıdırlar.
Batı Almanyayı da ihtiva eden bir Batı Avrupa müdafaasını, Almanyanın iştiraki olmaksızın başaramazsınız. Almanyanm bu müdafaaya katılması işinin halli, şu anda en büyük ve mühim mesele olarak karşımıza çıkmaktadır.»
Mareşal Montgomery, Amerikan birliklerinin Avrupadan geri alınmayacakları ümidini izhar etmiş ve; «Bu hususta bir hayli sözler dolaşıyor, fakat Amerikalıların veya İngilizlerin askerlerini geri çekmeleri gerektiği hususunda herhangi müşahhas bir teklif veya fikir ileri sürülmüş olduğundan haberim yok» demiştir.
«Avrupa müdafaa camiası andlaşması tasdik edilmediği takdirde, Almanların askerî işbirliklerini temin etmek çaresi var mıdır?» sualine, Mareşal Montgomery şu cevabı vermiştir :
«Bu takdirde ikinci şık ne olabilir bilmem. Hem bu siyasî bir meseledir. Bana sormanızın faydası yok. Başvekile sorunuz.»
«Avrupayı, Fransa olmaksızın müdafaa mümkün müdür?» sualini Mareşal şöyle karşılamıştır :
«Fransızlar hiç kale almaz ve onlara, size güle güle dersiniz mi, demek istiyorsunuz. Hayır, hayır... Haritada Fransanm kapladığı geniş araziye bakıyorum. Bu olmaz. Fikrim şu ki, Fransanm iştiraki olmaksızın Batı Avrupayı müdafaa edemezsiniz.»
«Amerikada bazan, acaba Fransızlar harp ederler mi? diye sorulmaktadır, siz Fransız kuvvetlerini teftiş ettiniz. İyi asker midirler?» sualine Mareşal şu cevabı vermiştir:
«Elbette, Fransızlar iyi, doğuşken bir ırktır. Fransızların bir çok gaileleri olmuştur. Fransızların iyi asker, muharip olmadıkları rivayetleri bence saçma, tamamen asıl ve esastan uzaktır. Gidiniz millî hizmette vazife gören gençleri görünüz. Hepsinin birinci sınıf mükemmel gençler olduklarını anlayacaksınız. Norveçli, Danimarkalı, Hollandalı, Belçikalı, Fransız ve İtalyan gençlerinin hepsi de mükemmel varlıklardır. Fransızların harp edemeyecekleri fikri nereden ve nasıl doğuyor, anlamıyorum.»
İngiltere'de Sosyal Durum.
Yazan : Mücahit Topalak
20/1/954 tarihli (Zafer) den :
İngiltere'de 30 bin kadar elektrik işçisinin 24 saatlik bir grev ilân etmesi bu ayın "başmdanberi sendikalarla patron birlikleri ve hükümet mümessili arasında cereyan eden müzakerelerin akametini ifade etmektedir. 24 saatlik grevden sonra bir kısım amele işbaşı edecek fakat bunlardan 18 bini müddetsiz olarak greve devam edecektir. Bu arada demir çelik işçilerinin de harekete katılmaları beklenmektedir. Grev, atom merkezleri, petrol tasfiyehaneleri, enerji santralleri ve kömür işletmelerini müteessir edecek bir şümuldedir. Grevin sebebi ücretler meselesindeki anlaşmazlıktır.
Esas itibariyle elektrik işçileri tarafından başlanılan bu hareket, iki yıl evvel Muhafazakâr Parti iktidara geldiğinden beri 4 milyona yakın işçiyi temsil eden sendikalarla patron birliklerini karşılaştıran büyük bir dâvanın sadece bir veçhesidir ve muhafazakâr hükümet, işçi ile patron arasına girmemek hususundaki umumî prensibe sadık kalmakla beraber, hakikatte bu ihtilâfa hakemlik edecek duruma girmiştir. Bu ise, ihtilâfı otomatik olarak siyasî sahaya götürmektedir.
Zira, geçen sonbaharda elektrikçiler yine bugünkü gibi bir seri grevlere teşebbüs ettikleri zaman ihtilâfa el koyan hakem mahkemesi gerek patronların gerekse sendika idarecilerinin tutumunu aynı derecede şiddetle tenkid etmiştir. İki tarafın durumlarının bugün de aynı olduğu bildirilmektedir.
Bu durum nedir? Komünist temayüllü olan sendika idareeileriyle diğerleri arasında işçi mutalebelerinin şümul ve derecesi bahsinde mutabakat yoktur. Komünist idareciler bu İstekleri Çok ileri götürmektedirler. Buna mukabil işçi mutalebeleri tatmin bahsinde patronlar arasında da görüş birliği bulunmadığı anlaşılıyor. Bunlardan bir kısmı sendikalara meydan okumak taraftarıdırlar ve bunu yaparken de muhafazakâr hükümetin müzaheretine güvendikleri şüphesizdir. Diğer bir kısım patron birlikleri ise, işçilerin dileklerini mümkünmertebe nazarı itibare almak taraftarıdırlar. İki zümrenin de haklı mucip sebepleri vardır. Birincilerin kanaatine göre, sendikalarla mücadele sadece bir sosyal prensip meselesi veya kâr mülâhazası olmayıp, ancak millî iktisadiyatın hayrını sağlamak maksadına matuftur. Zira, işçi ücretlerine yapılacak zam maliyet fiatlarmı otomatik olarak yükseltecek ve İngiltere'nin ihracatını baltalıyacaktır. Yine bu sanayicilerin kanaatince, bilhassa şu zamanda İngiltere'nin beynelmilel pazarları kaybetmesi bir felâket olur.
Diğer zümre ise, işçi mutalebelerine kulak asmamanın muazzam bir amele hareketine yol açacağını ve millî iktisadiyatı mefluç bırakacağını ileri sürmektedir.
İşte, muhafazakâr hükümetin şimdi hakemlik edeceği durum budur. Hükümet işe doğrudan doğruya müdahale etmemekle beraber reyi ve görüşü şüphesiz ki, kat'î mahiyette olacaktır. Churchill hükümeti bunu yaparken serlerin ehvenini seçmek durumundadır. Fakat işin bir de siyasî tarafı vardır ki, bu, muhafazakâr parti için hakikî bir imtihan olacaktır. Hükümet sendikalar tarafını tutacak olursa, bu, kendisine seçimlerde işçilerin reyini kazandıramaz, zira sendika mensupları her hal ve kârda reylerini işçi partisine vereceklerdir. Buna mukabil, sendikaların talebine baş eğmemek taraftarı olan muhafazakâr sanayicilerin ve onların kontrol ettikleri kesimler, bu kere muhafazakâr partiyi gereği gibi hararetle desteklemiyeceklerdir.
Son grevlerin bazı veçheleri bunlardır.
FRANSA
1 Ocak 1954
— Paris :
26 Aralık tarihli Sovyet notasına cevaben Fransız hükümeti, 1 Ocak günü Moskova'da Sovyet hükümetine aşağıdaki notayı tevdi etmiştir:
«Fransız hükümeti, Fransız, Amerikan, İngiliz ve Sovyet Dışişleri Vekillerinin bir toplantısında Sovyet hükümetinin kendisini temsil ettirmeyi kabul eylediğini bildiren 26 Aralık 1953 tarihli notasını aldığını bildirir, Fransız hükümeti toplantı için teklif olunan 4 Ocak tarihinin kabul edilmemiş olmasına esef etmekle beraber, Sovyet hükümeti tarafından ileri sürülen 25 Ocak tarihini kabul eder.
Fransız hükümeti, toplantının yapılacağı bina meselesi de dahil olmak üzere, maddî hazırlıkla ilgili meselelerin yüksek komiserler temsilcileri tarafından müzakere edilmesini de kabul eder. Fransız hükümeti bunun için gerekli bütün talimatı Fransız yüksek komiserine vermiştir. Toplantı mahalline gelince, Fransız hükümeti müttefik kontrol komisyonunun bundan önce kullanmakta olduğu binanın gerekli bütün kolaylıkları haiz olduğu kanaatindedir.
Fransız hükümeti, bu toplantı ve müzakere edilecek meseleler hakkındaki görüşünü bundan önceki notalarında açıklamış bulunmaktadır. Bu sebepten Fransız hükümeti, yakında dört memleketin Dışişleri Vekilleri arasındaki görüşmelere mevzu teşkil edecek olan bu meselelere avdeti lüzumlu bulmamaktadır.»
Amerikan ve İngiliz hükümetleri de Sovyet hükümetine ayni şekilde bir cevap vermişlerdir.
3 Ocak 1954
— Paris :
İstifasının Reisicumhur tarafından reddedilmesini haber aldıktan sonra Başvekil Laniel, Auriol'e tekrar müracaatta bulunmuştur. Başvekil mutlaka Meclise başvurmak zorunda olduğunu söylemekte ve Cumhurreisine yazdığı mektupta şunları da ilâve etmektedir: «İstifamı vermek için 17 Ocak tarihini beklemedim. Çünkü o tarihe kadar bir hükümet buhranı başlarsa Fransa Berlin konferansında temsil edilemez. Benim niyetim Meclisten tekrar itimat istemek değildir. Bermuda konferansından evvel müzakere edilen mevzuları Meclise arzetmek istiyorum.»
4 Ocak 1954
— Paris :
Alman işgali sırasındaki faaliyeti yüzünden yüksek mahkeme tarafından 6 haziran 1947 günü idama mahkûm edilmiş olan Jacques Benoist Mechin'in «Şarta bağlı olarak» tahliye edildiği Adalet Vekâleti tarafından bir tebliğle bildirilmiştir.
Hâlen 53 yaşında bulunan Benois Mechin 1940 yılında Amiral Darlan ile Fransız Alman görüşmelerine katılmış, Vichy hükümetinde Başvekil yardımcısının Genel Sekreteri olmuş, 1942 yılında da Pierre Laval tarafından Başvekâlet Devlet Müsteşarlığına tâyin edilmişti. 1944 yılında tevkif olunan Benoist Mechin hakkındaki idam cezası Ağustos 1947'de müebbet ağır hapse, bir müddet sonra da Cumhurbaşkanı tarafından 20 yıl hapse çevrilmişti.
6 Ocak 1954
— Paris :
Bugün Meclis huzurunda güven oyunu tazelemek maksadiyle konuşan Fransız Başvekili Daniel, dış siyaset bahsine de temasla Hindicini meselesinden bahsetmiş ve demiştir ki:
Hindiçinî'de müzakereye girmeyi temenni ederiz. Fakat bu bahiste şimdiye kadar hiçbir mutabakat elde edilmemiştir. Ve bir konuşmaya başlamak için gereken resmî muamelâttan hiçbiri ifa olunmamıştır.
Daha sonra, atom enerjisinin kontrolü hakkında Başkan Eisenhower tarafından Sovyet Rusyaya yapılan teklife temas eden Başvekil Laniel, bu teşebbüsü memnuniyetle karşıladığını ve Fransa'nın da bu yolda cereyan edecek müzakerelere en yakın yardımı yapacağını söylemiş ve demiştir ki :
Bermuda konferansında müzakerelere devam ettiğimiz sırada, Fransız umumi efkârı nezdinde Avrupa savunma teşkilâtını meşru ve mübrem kılacak hususların belirtilmesi için daima İsrarda bulundum. Beraberimde bulunan Dışişleri Bakanı Bidault dahi, müttefiklerimizin o sırada giriştikleri tetkikleri dikkat ve ehemmiyetle gözden geçirmiştir. Hükümetimiz, Başkan Eisenhower tarafından, atom enerjisini kontrol etmek bahsinde Sovyet Rusya'ya yapılan teklife pek yakında resmen müsbet cevap verilmesini sağlamaya çalışacaktır. Diğer taraftan şunu da belirtmek isterim ki, ancak Berlin konferansının inikadını takip eden haftalar içindedir ki Millî Meclis hakikî kararlarını almak durumuna girecektir. O takdirde Avrupa savunma camiası anlaşmasının tasdiki hususunda herhangi bir temerrüt yersiz olacaktır.
— Paris :
Meclis, Başvekil Laniel'in, bütün istizahların sona bırakılması hakkındaki teklifini 249 aleyhte oya karşı 319 oyla kabul etmiştir. Bu rey, itimat reyi sayılmaktadır.
7 Ocak 1954
— Paris :
Fransız Dışişleri Vekâleti sözcülerinden birinin bugün burada bildirdiğine göre, Fransız hükümeti, Faşta tethişçilerin faaliyetlerini teşvik ve teşci eden Mısır radyo yayınları ile gazetelerde çıkan makalelerde kullanılan ifade tarzına karşı Mısır hükümeti nezdinde Kahiredeki Büyükelçi vasıtası ile şifahî protestoda bulunmuştur.
11 Ocak 1954
— Paris :
Fransız Cumhuriyetçi halk hareketinin millî komitesi tarafından komitenin mesaisi sonunda kabul edilen nihaî bir takrirde şöyle denilmektedir: «Cumhuriyetçi halk hareketi, Avrupa müdafaa camiası anlaşmasının tastiki için parlâmentoda müzakerelerin bir an evvel açılmasını ve bu müzakerelerin hiç bir tereddüde meydan vermeyecek bir tastik oyuyle ne.ticelenmesini ister.»
Takrirde dış siyaset için ileri sürülen temenni, halen «iç ve dış siyasette müşahede edilen tearuz dolayısiyle» tesbiti imkânsız bir halde bulunan rabıtalı bir umumî siyasetin muhtelif partiler arasında vakit geçirmeden tesbit edilmesi merkezindedir.
12 Ocak 1954
— Paris :
Meclis başkanlığı seçimi için yapılan birinci turun akim kalması üzerine komünist parti parlâmento grubu, kendi adayından vaz geçerek sosyalistlerin namzedi Le Trouduer'i desteklemeye karar verdiğini bildirmiştir.
— Paris :
Cumhuriyet Konseyi Başkanı, Radikal Sosyalist Gaston Monnervtlle, ikinci defa olmak üzere ve ilk turda başkanlığa yemden seçilmiştir.
13 Ocak 1954
— Paris:
Fransız Milli Meclisi Başkanının seçilmesi İçin yapılan üç turda M. Andre le Troquer 300 oyla başkanlığa seçilmiştir.
M. Pierre Pflimlin 251, muhtelif adaylar da 6 oy almışlardır. 564 mebus oya iştirak etmiş 7 oy da beyaz ve hükümsüz addedilmiştir.
— Paris:
Başkanlık seçimi sona erdikten sonra Mülî Meclisin saat 23,50 de yapılan müteakip celsesinde en yaşlı mebus M. Marcel Cachin, seçim neticesini resmen bildirmiş ve M. Le Troquer meclisin alkışları arasında riyaset kürsüsüne çıkmış ve söze başlamıştır.
M. Le Troquer evvelâ meclisin en yaşlı mebusu M. Marcel Cachin'e hitap ederek komünist lideri (1920 den evvel» aynı partide siyasî mücadeleye girdiği devri yâdetmiş ve müteakiben meclise mutat nutkunu perşembe günü irad edeceğini bildirerek şunu ilâve etmiştir: «Bu meclisteki müzakerelere bir derece incilâ ve vakar havası vermeğe çalışmak niyetindeyim.».
Yeni başkan bundan sonra Başkan Herriot'dan sitayişle bahsederek şöyle demiştir:
«Başkan Eduard Herriot'ya meclisin hürmet ve muhabbetle meşbu selâmlarını bugünden bildirmek isterim.»
Bu sözleri bütün meclis ayağa kalkarak alkışlarla karşılamıştır.
M. Le Troquer sözlerine şöyle devam etmiştir:
«M. Herriot, hasta olmasaydı o şimdi benim bulunduğum bu yerde olacaktı. Başkanlık divanının ilk toplantısında bu büyük cumhuriyetçiye hürmetlerimizin resmen iblâğını ve kendisine Milli Meclisin fahrî başkanlığı unvanının verilmesini teklif edeceğiz.
M. Le Troquer'nin bu sözleri de alkışlarla karşılanmıştır.
15Ocak 1954
— Paris :
M. Edouard Herriot, kaydı hayat şartiyle Fransız Millî Meclisinin fahrî başkanlığına seçilmiştir.
16 Ocak 1954
— Paris :
Fransanm yeni Cumhurreisi Rene Coty bugün saat 9,30 da yeni vazifesini devralmıştır.
Yetkilerini Vincent Auriol'den Coty'ye nakli, Elysee sarayında muhteşem bir merasimle yapılmıştır.
— Paris :
Ticaret kaynaklarından açıklandığına göre, Fransa bu sene Rusyaya 5000 ton donmuş et satacaktır.
Bu sevkiyat, 15 Temmuz Fransız Rus ticaret anlaşması dışında, Doğubati ticaret bağlarını inkişaf ettirmektedir.
16Ocak 1954
— Muret (Haute Garcnne) :
M. ve Mme. Vincent Auriol, halkın coşkun tezahüratı ve alkışları arasında Muret'deki eski evlerine dönmüşlerdir.
Kapının önünde başkanın dostları toplanmıştı. Bunların en genç ve en yaşlılarından 2'şer kişi göz yaşlarını zaptedemiyen M. Vincent Auriol'e bir sepet kır çiçeği vermişlerdir. Eski başkan sevdikleriyle yeniden buluşmaktan duyduğu zevki belirtmiş ve demiştir ki; «Bir kimsenin devletten en yüksek mevkilerine erişip vazifelerini ifa ettikten sonra tekrar alelade bir vatandaş sıfatını alması demokrasinin büyük kudretine işarettir. Cumhuriyete ve Fransaya olan güvenimizle bütün güçlükler ve tehlikeler yenilecektir. Cumhuriyet, vatan ve barış yolunda sonuna kadar vazifemizi yapimya devam .edeceğiz.»
Bundan sonraki tasarıları hakkında gazetecilerin sorduğu sorulara M. Auriol şöyle cevap vermiştir: «Kütüphanem ve dosyalarım tertiplenmiye muhtaçtır.»
19 Ocak 1954
— Paris :
Yunan Başvekili Mareşal Papagos bu sabah Doğu Ekspresiyle Parise gelmiştir.
— Paris :
Yunan Başvekili Mareşal Papagos,Şerlinde yakında yapılacak dört büyükler konferansı ile, bunun mütesavver Balkan müdafaa teşkilâtı üzerindeki tesiri hakkında bugün Fransız Dışişleri Vekili George Bidault ile görüşmüştür.
Papagos, beraberinde Yunan Dışişleri Vekili Stephanos Stephanopulos olduğu halde, Grenviç ayariyle saat 15,30 da başlamak üzere Bidault İle 90 dakika görüşmüştür.
Bu sabah Fransız Cumhurreisi Rene Coty ile Başvekil Joseplı Laniel'i ziyaret eden ve bu gece de Fransız Dışişleri Vekâleti tarafından şereflerine verilen ziyafete davet olunan Yunanlı devlet adamları 25 ocakta Berlinde Sovyet Rusya ile batı arasında yapılacak toplantıda görüşülecek Balkanlar nıeselesinin rolü hakkında israna durmuşlardır.
Sovyet Rusyanm Avusturya anlaşmasını, Triestenin halli meselesine bağlamak ihtimali, ki bu keyfiyet Yunanistamn 1953 Balkan anlaşmasını ortaklaşa imzalayan Yugoslavyaya hayatî derecede tesir eder, rivayetleri arasında Parisin meşhur Le Monde gazetesi, bu ihtilâfı, kavga halledilmedikçe, İtalya, Yugoslavyanm Kuzey Atlantik teşkilâtı ile doğrudan doğruya askerî işbirliği yapmasına şiddetle husumet besleyecektir, demekte Ve şöyle devam etmektedir:
«Bütçesinin yüzde ellisini teşkil eden askerî masrafları azaltmamak imkânını yaratacak bu Balkan askerî anlaşmasının muvaffkıyetie yürütülmesinde Yunnistanm çok büyük menfaati vardır.
20 Ocak 1954
— Paris :
Fransız kabinesi bugünkü toplantısında, hâlen Fransada olan Yunan'Başvekili Mareşal Papagos'a en yüksek askerî mükâfat olan (Medaille militaire Françe)'i tevcih etmek kararını vermiştir.
— Paris :
Fransa Dışişleri Vekili Georges Bidault, Faştaki durumu görüşmek üzere bugün İspanyanın Paris büyük elçisi Kont Casa Rojas ile ikinci bir toplantı yapmıştır.
Bugünkü toplantı hakkında basma izahat veren Dışişleri Vekâleti sözcüsü görüşmelerin dostane bir hava içinde cereyan ettiğini söylemiştir. Bundan evvelki toplantıda Bidauît, Sultanın selâhiyetlerini tanımamak gibi bir hareketin mevcut antlaşmaları ihlâl edeceğini bildirmişti. Bildirildiğine göre İngiltere ve Amerika hükümetleri Bidault'nun hattı hareketini tasvip etmektedirler.
22Ocak 1954
— Paris :
Fransız Cumhurreisi ve hükümeti, İspanyol Fasmdaki vezirler heyetinin protestosuna cevaben aşağıdaki mesajı yayınlamıştır:
Mahallî hükümetin mesajında zikredilen durum Fransız dikkatini çekmektedir.
Fransa Cumhuriyeti hükümeti, resmen imzalanmış olan antlaşmalar mucibince, mahallî hükümet başkanlarına karşı deruhde etmiş olduğu vazifeyi müdriktir ve taahhütlerini yerine getirmek için gereken bütün tedbirleri almış ve almakta devam edecektir.
Fransız hükümeti, Fas halkının etrafında toplandığı Muhammed Ben Arafa'ya haklarının müdafaası ve Fas topraklarında barışın idamesi için Fransanm desteğine güvenebileceğini temin eder.
— Paris :
Dışişleri Vekâleti, Fransız Yunan görüşmelerine dair aşağıdaki nihaî tebliği yayınlamıştır:
Yunan devlet adamları, Fransız Başvekil ve Dışişleri Vekiliyle, milletlerarası durumu gözden geçirmişlerdir. Müzakereler esnasında Berlin konferansına temas edilmiş, Atlantik ittifakının gelişmesi ve milletlerarası konjonktüre intibakı imkânları, incelenmiştir.
Bundan başka, Balkanlardaki durumun muhtelif veçheleri, Balkan Paktının Batı müdafaa teşkilâtı dairesinde gelişmesi ve bu paktın tedafüi tesirini artırmak için ilgili üç devletin sarfettiği gayretler de bahis mevzuu edilmiştir.
Fransız ve Yunan devlet adamları, hükümetlerinin, insanlık, barış ve hürriyet ideallerine dayanan siyaset leri arasında tam mutabakatı yeniden müşahede etmişlerdir.
— Paris :
Mareşal Papagos, Parisin 12 mil batısında Müttefik Başkomutanlık karargâhına giderek General Alfred Grünther ile görüşmüştür.
Bildirildiğine göre, Mareşal Papagos Yunanistanm stratejik ehemmiyeti haiz Doğu Akdenizde batı müdafaasına mümkün olan her türlü yardımı yapacağını Müttefik Orduları Başkomutanına temin etmiştir.
Ayrıca General Grünther ile Mareşal Papagos'un Balkan Paktı hakkında da fikir teatisinde bulundukları bildirilmektedir.
Mareşal Papagos çarşamba günü Brüksel'e hareket edecektir.
23Ocak 1954
— Paris :
Tetuan hâdiseleri üzerine Fransa'nın Madrit büyük elçisi M.. Jaque Meyrier tarafından İspanyol Dışişleri Vekâleti Müsteşarı M. Emilio Navasques'e dün öğieden sonra tevdi edilen notanın çok nazik bir lisanla kaleme alındığı siyasî mahfillerde beyan edilmektedir.
Bununla beraber Fransız hükümeti bu notada görüş tarzını sarih ifadelerle izhar etmektedir.
Bu mahfiller, bahis mevzuu İspanya hükümetinden bir cevap isteyen bu notanın metni hakkmda malûmat vermekten imtina etmektedirler.
İki taraf ta haklı Yazan: Mücahit Topalak
6/1/954 tarihi (Zafer) den:
Fransız Başvekilinin istifasını reddeden Reisicumhur Auriol, şu hususa istinat etmektedir: Laniel, Başvekil sıfatiyle Bermuda konferansına giderken meclisin itimadını haizdi. Şimdi ise, bu konferansta verilen kararlar ve Sovyet Rusya'ya gönderilen nota neticesinde 25 Ocakta Şerlinde toplanması kabul olunan dört dışişleri vekili konferansına da aynı selâhiyeti haiz olarak iştirak etmelidir.
Reisicumhur, bu beyanatında haklıdır, lâkin, Bermuda ile Fransa Cumhurreisliği seçimi arasına giren hâdiseler ve bu son seçimlerde meclisin tezahür eden temayülü, Laniel'i tam mânasiyle «ortada bırakmıştır». Zira, hatırlarda olduğu gibi, mecliste, reisicumhur seçimleri, bir kaç unsurun da mevcudiyeti bariz olmakla beraber, Avrupa ordusuna taraftar olanlarla bu tasarının aleyhinde olanlar arasında tam bir mücadele manzarası arzetmiş ve sonunda «sağcı» ların Fourcade ve Jacquinot ile giriştikleri manevraları müteakip Coty darbesiyle partiyi vurmalarına müncer olmuştur. Ama, herkes bilmektedir ki, bu, «sol» un mağlûbiyeti olmadığı gibi sağ cenahın zaferi de değildir. Bu arada Laniel de, Bermuda konferansına iştirak etmesine imkân vermiş olan çoğunluğun şimdi dalgalanmış bulunduğunu elbette ki müdriktir. Bermuda konferansında, Avrupa savunması ve Avrupa ordusu hakkında alınacak kararlar müzakere edilir ve Sovyet Rusyaya karşı bu konuda ne gibi bir hareket hattı takip edileceği görüşülürken günlerce siyasî bir hastalığa tutulup müzakerelere iştirak edemiyen başvekilin, şimdi belki de Rusya'ya karşı tam bir cephe alınma sı melhuz bulunan bu konferansa bugünkü meclis çoğunluğunu temsilen gitmesi elbette ki kolay değildir.
Başvekil Laniel, böyle bir günde istifa etmek ve meclis çoğunluğunu tazelemek iddiasiyle ortaya çıkmak hususundaki karariyle müşküller çıkarmağa teşne bir şahsiyet gibi görünebilir. Keza, Reisicumhur Auriol'un Başvekile verdiği cevap da lüzumundan fazla sert telâkki olunabilir. Lâkin, iki devlet adamı da ancak Fransız meclisindeki karışıklığın vehametini ifade etmektedirler. Zira Laniel pek iy bilir ki, Berlinde, meclisin kabul etmiyeceği taahhüdlere girmek zorunda kalırsa, meclis kendisini iskat etmekle kalmayıp aylarca yeni bir başvekil arar. Auriol ise, bu keyfiyeti bilmemezlikten gelmeğe, daha doğrusu bilip de, böyle bir hal yokmuş, gibi vatandaşlarına görünmeğe mecburdur. Hâdise bundan ileri gelmektedir.
ATOM ENERJİSİ ETRAFINDA:
Sovyet Rusyanm, 8 aralık tarihinde Başkan Eisenhower tarafından Birleşmiş Milletler genel kurulunda atom enerjisinin milletlerarası bir topluluğun kontrolüne verilmesi hakkında ileri sürülen teklifi kabul ettiği ve bu bahiste müzakereye yanaştığı bildirilmektedir.
Dünya efkârında akisler yapan bu ha ' berin hiç bir ehemmiyeti olmadığı ortadadır. Zira: Başkanın teklifi, bu korkunç kudretin tetkiki ve kullanılması sayesinde Sovyet Rusyayı mutlaka ortak etmeğe matuf değildir. Bu teklif sadece, Rusya'ya karşı sonunda bu bahsin tek taraflı olarak mütalâa edileceğine ve bütün müttefik memleketlerin ortak edileceğine dair bir ikazdır. Rusya'nın bu teklifi kabul etmesine gelince, bu, Batı ile müzakere imkânlarını asla kaybetmemek siyasetinin bir neticesidir,
Yirmi veya elli yıl Yazan:
Mücahit Topalak
11/1/954 tarihli (Zafer) den:
Fransa Hariciyesi, iki gündenberi iki defa bir mesele hakkında malûmatı olmadığını bildirmek lüzumunu hissetmiştir. Bu mesele, Atlantik Paktının müddetinin uzatılması ile ilgilidir. Fransa, Amerika ve İngilterenin, teminat mahiyetinde olmak üzere Atlantik Paktının 20 seneden 50 seneye çıkarılması hakkında teklifte bulunduklarından malûmatı olmadığını açıklamaktadır. Buna karşılık, yetkili İngiliz mahfilleri de yarı resmî ifadelerle durumu tavzih etmişlerdir: Atlantik Paktının 50 sene müddetle uzatılması bahis mevzuu değildir.
Meselenin esası hakkında bir fikir edinebilmek için geçen ay Pariste toplanan Atlantik Paktı konseyinin safahatını hatırlamak faydalıdır. Bu toplantıda Fransız Dışişleri Vekili Georges Bidault, Avrupa savunma camiasının Fransız Millî Meclisinde tasdik edilebilmesi için, Fransamn bazı teminat istediğini söylemişti. Fransızların nazarında bu teminat, bilhassa Atlantik Paktı ile mutasavver Avrupa savunma camiası andlaşmasmm bir hizaya getirilmesi sayesinde mümkün olabilecektir. Atlantik Paktı 20 seneliktir. Halbuki, Alnıanyanın da iştirakile 6 Avrupalı memleketin kurması tasarlanan savunma camiası 50 senelik tanzim edilmiştir. Fransa, Avrupa kıtası üzerinde iktisadî ve aske rî bakımdan kendisinden daima üstün olmağa müsait bir memleketle mukadderat birliği yaparken, diğer taraftan İngilterenin ve Amerikanın 1969 yılından sonra, bu işbirliğine bigâne kalmaları ihtimalini gözönünde tutmaktadır. Savunma camiasının Fransız millî meclisinde bugüne kadar tasdik edilememesinin başlıca sebeplerinden biri budur ve Bidault, Atlantik Konseyinde bu hususta teminat istemiştir.
Konseyin toplandığı günlerde gerek müzakerelerin hülâsasından, gerekse aynı tarihte Amerikan Dışişleri Vekili Foster Dulles'in Avrupa savunması hakkındaki beyanatından anlaşılan şudur ki, Bidault'nun talebi kabul edilememiştir. Meselenin. bugün tekrar ortaya çıkmasının sebebi ise, Öyle 'görünüyor ki, Fransada beliren hükümet buhranı ihtimalleri ve Berlin konferansı konj onktürlerinin umumi efkârı tazyik etmesidir. Filhakika, önümüzdeki 17 Ocak tarihinde Fransada Reiscumhur salâhiyetleri Auriol'dan Coty'ye nakledildiği zaman Laniel'In Berlin konferansı için selâhiyet meselesini tekrar ortaya atması beklenmektedir.
Gelecekteki bu buhran ihtimalinin tesiriyledir ki, bazı mahfiller, Fransaya teminat verileceği haberlerini yaymakta fayda mülâhaza etmişlerdir. Bugün Fransa hükümetinin yalanladığı ve İngilizlerin de tekzip ettikleri haberlerin taallûk ettiği meselenin bazı veçheleri bunlardır. Durumda bir değişiklik yoktur.
ROMA
3 Ocak 1954
— Napoli :
Kraliyetçi Parti Başkanı olan Napoli Belediye Başkanı Achille Lauro bu gün kendi partisini tutan bir gazetede neşrettiği bir makalede hükümete bir formül teklif etmektedir. Belediye Reisi bu teklifinde bilhassa eski Başbakan De Gasperiye hitap ederek şöyle demektedir: «Hâdiseler göstermiştir ki, İtalya da, Hristiyan Demokrat Partisi komünizmi önlemeye kâfi gelmemektedir. Bu vaziyet dahilinde gayet ciddî tedbirler almak ve yerinde tertiplerde bulunmak lâzımdır. Ben bugün görüyorum ki hal böyle değildir. Hepimiz birleşirsek elbette ki bu mücadeleyi kazanırız. Şuna emin olunuz ki, İtalyan mileti hür kalmak ister ve ileride ferah bir hayat için lâzım gelen şartları teinin etmek ister. Bunun için milletin çoğunluğunun sizden istediği şeyi ben talep ediyorum.»
5 Ocak 1954
— Roma :
Bugün istifasını Reisicumhura takdim eden İtalya Başvekili Giuseppe Pella, böyle bir karara varmadan önce iki hafta partisini sağ cenaha temayülü kabule çalışmıştır. Nihayet dün gece kuvvetli sağ cenah partisi kralcıların parlâmentoda müzaheretini temin edecek bir kabinenin teşkili hususunda anlaşmaya varılabilmişti. Yeni kabinede Hristiyan Demokrat Partisinin muhtelif cereyanlara salik temsilcileri yer alacaklardı.
Fakat içinde solcu unsurların bulun duğu parti meclis grupu bu akşam Başvekile yeni listeyi kabul etmiyeçeklerini bildirmişler, bilhassa şimdiki sol cenah mensubu Ziraat Vekilinin sağ temayüllü bir şahısla değiştirilmesine itiraz etmişlerdir. Başvekilin, toprak reformu programının tatbikine devam edileceğine dair verdiği teminata rağmen grup değişikliği kabulden imtina etmiş, bunun üzerine Giuseppe Pella da istifasını Reiscumhur Luigî Einaudiye takdime mecbur kalmıştır.
5 Ocak 1954
— Roma :
Gmt ayariyle saat 18,40 ta sona eren Vekiller toplantısını müteakip Başvekil Giuseppe Pella Cumhurbaşkanı Luigi Cinaudi'yi ziyaret ederek hükümetinin istifasını kendisine vermiştir.
8 Ocak 1954
— Roma :
Hıristiyan Demokrat Partisi idare heyeti, kabine buhranından mütevellit vaziyeti tetkik etmek üzere Castelgandolfo'da parti genel sekreteri M. Alcide de Gasperi'nin başkanlığında toplanmış ve yeni hükümetin programına ve icraatına esas teşkil edecek olan aşağıdaki noktaları ittifakla tasvip etmiştir.
1— Tevessül edilmiş bulunan İslahata ve kararlaştırılmış olan içtimai tedbirlere devam edilmesi ve bunların ikmali.
2— Bir iş ve istihsal politikası takip edilmesi ve bunun âzami bir gayretle ve serî ve tesirli tedbirlerle gerçekleştirilmesi.
3— Hürriyetin zamanı olarak ve demokratik müesseselerin takviyesi için, cumhuriyet otorite ve prestijinin şiddetle müdafaası.
4— İtalyan menfaatlerinin, Atlantik ve Avrupa işbirliği ittifakları çerçevesi dahilinde ve barış garantisinin aranması yolunda sarfedüen gayretlerle hemahenk olarak sıkı bir surette müdafaası.
Diğer taraftan Cumhuriyetçi Partinin icra komitesi, partinin parlâmento grupları temsilcilerinin de iştirakiyle bir toplantı yapmış ve şu karara varmıştır:
«Kabine buhranı, memleketin âcil mahiyetteki içtimai meselelerini cumhuriyetin hür müesseselerini sıkı bir şekilde müdafaa ve Avrupa Birliği siyasetine müspet bir se'kilde devam prensipleri dahilinde karşılamak arzusunda bulunduğunu temin edecek bir hükümetin kurulması suretiyle halledilmelidir.»
— Roma :
Resmen teyit edilmeyen haberlere göre İtalyan, hükümeti gizli bir yerde mahfuz tutulan Mussolini'nin nâşını bilâhare tesbit edilecek bir tarihte ailesine teslim etmeyi taahhüt etmiştir.
— Padoue :
Padoue askerî mahkemesi Giovanni Amadio adında 29 yaşındaki bir İtalyanı, casusluk suçundan 7 sene 10 ay hapse mahkûm etmiştir. Amadio, yabancı bir devletle haberleşme ve askerî mahiyette malûmat elde etmeğe çalışma ile itham edilmiştir.
12 Ocak 1954
— Roma :
Hıristiyan Demokrat Partisi sol cenah mensuplarından 45 yaslarında Amintore Fanfanı, İtalyada bir haftadanberi hüküm sürmekte olan hükümet buhranına nihayet vermek üzere yeni kabineyi kurmayı kabul etmiştir.
Eski bir üniversite profesörü olan ve harb sonrası hükümetlerinde sık sık vekillik eden Fanfani, parti, hükümet ve milleti hafifçe sola doğru kaydırma taraftarıdır ve bu hamlenin temsilcisidir.
Fanfani, demokratik partilerden ayrılarak, komünist ve komünist taraftarı Sosyalist camialarına endişe verecek derece ve nispette çoğaltan, az gelirli seçmenlere daha fazla sosyal ve iktisadî menfaatler sağlamayı terviç edenlerdendir.
15 Ocak 1954
— Roma :
Roma'da çıkan gündelik «İl Tempo» gazetesi, Napoli'ye bir Sovyet gemisinin gelmesinin endişelere yol açtığını yazmakta ve şöyle demektedir:
Dört ay evvel «Andrew» adlı Rus gemisi Napoli limanına girmiş ve tamire ihtiyacı olduğunu bildirmiştir. Geminin kaptanı yapılan tamiratın fena olduğu bahanesiyle, işçilerin hayret karşısında gemiyi yeniden tamir ettirmiştir. O zamandanberl gemi limanda demirli bulunmaktadır ve mürettebatın tavru hareketi ahaliyi biraz şüphelendirmiştir, zira bunlar sık sık Romadaki Sovyet büyük elçiliği memurlarım ziyaret etmektedirler.
Şimdi de «Stırikov» adlı ikinci bir Sovyet gemisi 24 saat evvel limana girerek o da tamir yaptırmak istemiştir.
Sovyet gemileri niçin Napoli limanını meselâ Cenovaya tercih, etmektedirler? Bu gayet basit. Zira Nato genel karargâhı Cenova'da değil Napolide bulunuyor.
19 Ocak 1954
— Roma :
Yeni Başvekil Amintore Fanfani ve kabine üyeleri bu sabah Cumhurreisi Luigi Einaudi'nin huzurunda and içmişlerdir.
30 Ocak 1954
— Roma :
Fanfani hükümeti güven oyu alamamıştır. Tasnif neticesinde oyların 303 aleyhte, 260 lehte 'kullanılmış olduğu görülmüştür. 12 kişi çekimser kalmıştır.
31 Ocak 1954
— Roma :
İtalya bugün yedi ay zarfında beşinci hükümet buhranı ile karşılaşmaktadır. Bu buhranlardan artık gına getirmiş olan halk Fanfani hükümetinin istifasını yazan hususî baskıları bile almak zahmetine katlanmamıştır.
Reisicumhur Einaudi pazartesi günü tekrar parti liderleriyle görüşmeye başlayacaktır. Bütün zihinleri işgal eden. nokta hali hazırdaki parlâmento ile sağlam demokrat bir hükümetin kurulup kurulamıyacağıdır.
— Roma :
Pompeide devam etmekte olan araştırmalar neticesinde dört villâ harabesi daha meydana çıkarılmıştır. Bu villâlardan biri 1.875 sene evvel şehrin en tanınmış zevk ve eğlence merkezi olan Julia Feliev'in evidir.
Pompei şehri milâttan sonra 79 ncu yılın 24 ağustosunda Vezüv yanardağının indifaı neticesinde yedi metre kalınlıkta bir kül tabakasına gömülmüştü. Cehrin 20,000 kişilik nüfusundan iki bini bu felâket esnasında ölmüşlerdir.
Bir müddettenberi, son 200 sene içinde kazılan bölgenin yanında İtalyan hükümetinin desteklediği araştırmalar yapılmakta idi. Geçenlerde bu kısımda beş tane heykel meydana çıkarılmıştır. Bu meyanda Phidias'm eseri olduğu tahmin edilen 80 santim yüksekliğinde mermer bir venüs heykeli de bulunmuştur. Fakat tanınmış arkeolog profesör Amedeo Majuri, heykelin sanat kıymeti ifade etmesine rağmen Yunan heykelcisinin eseri olmaktan çok uzak bulunduğunu ifade etmiştir.
YANKILAR
Yeni yıla buhranlı siren memleket...
Yazan: Ömer Sami Coşar
9/1/954 tarihli (Cumhuriyet)ten:
Birkaç gündenberi İtalya hükümetsizdir. Başbakan Pelia, muhalefetin değil de kendi partisi dahilindeki cereyanın kurbanı olmuş, istifa etmiştir.
Geçen sene haziran ayında yapılan genel seçimleri Hristiyan Demokrat Partisi kazanmış, fakat De Gasperinin liderliğinde bulunan bu siyasî grup mecliste mutlak ekseriyeti temin edememişti. Bu hedefe varmak için hazırlanan yeni seçim kanunundan da istifade edilememişti. Bu kanuna göre verilen reylerin yüzde 51 ini alan parti veya birleşmiş partiler meclisteki yerlerin üçte ikisini de otomatik şekilde kazanmış olacaklardı.
De Gasperi'nin, komünistlerin manevrasına kurban gitmesi, reylerin yüzde 51 ini temin etmesini mümkün kılacak bir kaç bin reyin «siliktir» diye gayrimuteber addedilmesini kabul eylemesi Hristiyan Demokra tPartisini diğer partilerin yardımı ile memleketi idareye mecbur etmiştir. Koalisyon ya (Merkez sol) veya (merkez sağ) olarak teş.ekkül edebilirdi. 1953 seçimleri sola doğru bir kayış gösterdiğinden parti idarecileri daha çok muhafazakâr olan Hristiyan Demokratların solundaki komünist aleyhtarı gruplarla işbirliği yapılmasını tavsiye etmişlerdi. Partinin sol cenahında bulunan De Gasperi, seçimi müteakıb bu zaviyeden sekizinci kabinesini teşkil etmiş, fakat bunun Ömrü kısa olmuştu.
1953 yılı ağustos ayında başlayıp 45 gün süren ciddi bir buhran sonunda, sabırsızlanan, geciken bütçe yüzünden endişelenen Hristiyan Demokrat Partisi bu sefer de sağcı addedilen maliyeci Pella'nm (merkez sağ) koalisyonu kurmasına rıza göstermiş, böylelikle kralcılarla işbirliğine gidilmişti.
Fakat Pella hükümetinin «geçici teknisyenler hükümeti» olduğu da açıkça belirtilmişti. Hattâ bu hükümet meclisten itimad oyu almadan işe başlamıştı. Fakat Pella, 1954 yılma İtalyanın geçici değil de sağlam bir hükümetle girmesi lâzımgeldiğini söylemiş, partisinin kendisini tamamiyle desteklemesini istemiş, bakanlar arasında değişiklikler yapmaya başlamıştı. Bu arada, toprak reformunu tatbik etmekte olan ve sol cenahın tuttuğu Ziraat Bakanı Salome'yİ uzaklaştırmış ve yerine bu reform aleyhinde cephe alan sağcı Aldisio'yu getirmişti.
İşte bu tâyin, Pella'nm istifasına, 1954 yılma İtalyanm buhranla girmesine yol açmıştır.
Avrupa İktisadi İşbirliği teşkilâtı tarafından neşredilen son rapor da göstermiştir ki, İtalya ekonomik buhranı izale edememiş, memlekette işsizlik alabildiğine yayılmıştır. Pella'nm sağa meyyal ekonomik politikası Hristiyan Demokrat partisine bağlı sendikaları da, grev mevzuunda, komünist sendikalarla işbirliğine sevketmiştir. Diğer taraftan bu politikanın bir neticesi olarak 1952 yılının ilk dokuz ayında 506 milyon doları bulan ticaret açığı 1953'ün ilk dokuz ayında daha da yükselmiş, 576 milyon dolar olmuştur.
Bu durum, Başbakan Pella'nm kendi partisi tarafından reddedilmesine yol açmıştır. Şimdi ne olacaktır? Hristiyan Demokrat Partisi, buhrana rağmen, birliğini muhafaza edip gene De Gasperinin reisliğinde sola meyyal bir hükümetin teşkiline imkân verecek midir? Fakat komünist aleyhtarı sol partiler öyle tavizler istemektedirler ki, De Gasperi, bunların, kabineye iştirak etmemek için bile bile ileri sürüldüğü kanaatindedir.
İtalya gayet ciddî bir ekonomik buhranı dağıtmak mecburiyetindedir. Bu hedefe, yarım tedbirlerle, muhtelif siyasî grupları veya menfaatleri kollayan uzlaştırıcı programlarla varmak imkânsızdır. Bunu düşünerek De Gasperinin bir defa daha halkın reyine başvurması ihtimal dahilindedir.
İtalyada hükümet değişikliği
Yazan: Ö. Sami Coşar
19/1/954 tarihli (Cumhuriyet) ten:
İtalyada kurulan yeni hükümet sola doğru kayma olduğunu göstermektedir. Parlâmentoda en kuvvetli parti olan Hristiyan Demokratların sağ cenahını temsil eden Pella Başbakanlıktan çekilmiş, yerini daha çok sol cenahın liderlerinden biri olan Fanfani almıştır.
İtalyan parlâmentosunda Hristiyan Demokrat Partisi 262 reye sahiptir. Fakat bunların tam ekseriyeti sağlayabilmeleri için daha 40 reye ihtiyaçları vardır. Pella, sağ cereyanı temsil ettiğinden 48 mebuslu Kralcılar grupu tarafından desteklenmekteydi. Muhakkak ki bugün sol cereyanın adamı olan Fanfani'yi kralcılar tutmıyacaklar, yeni Başbakan daha çok komünist aleyhtarı sol partilerle işbirliğini temine çalışacaktır.
Pella, yalnız kendi partisi içindeki buhr?.n yüzünden düşmüştür. İkinci Cihan Harbindenberi sekiz defa Başbakan olan De Gasperi, geçen yılın ağustos ayında yerini Pella'ya bırakmış, fakat partinin genel sekreterliğini eline alarak, yeni Başbakanın takip etmeğe başladığı yolu tenkid etmişti. Nihayet aralık ayında, Pella, kabineyi tadile kalkışıp, ziraat reformu aleyhtarı olarak tanılan bir şahsı sırf kralcılara hoş görünmek için Ziraat Bakanlığına getirmeye teşebbüs edince buhran patlak vermiş, Hristiyan Demokrat Partisi içindeki mutedil ve sol cereyanlar duruma hâkim olmuşlardır.
İtalyada toprak reformunun tatbikinde en mühim rolü oynıyanlardan biri de şimdi Başbakan olan Fanfani'dir. Diğer taraftan Dışişleri Bakanlığına getirilen Piccioni de sol cereyanı temsil etmektedir. Şiddetli komünist aleyhtarı bulunan bu şahısların, bilhassa Pella tarafından ihmal edilen sos•yal dâvaları ele almaları bekleniyor. İtalyada İşsizlik ve hayat pahalılığı devamlı surette artmaktadır. Cereyan eden son grevler de şümullü olmuştur. Diğer taraftan ticaret açığı da daimi bir şekilde artmaktadır.
Fakat bir hafta sonra meclis önüne çıkacak olan Fanfani kabinesi komünist aleyhtarı olan sol partilerden bazılarının desteğini temin edebilecek inidir?
İtalyada iki sosyalist partisinin bulunması son derece karışık bir durum yaratmakta ve bundan komünist partisi her zaman faydalanmaktadır. Bu sosyalist' partilerinden biri Nenni idaresinde ve komünist nüfuzu altındadır. Nenni, kızıl lider Togliatti ile bir pakt akdetmiştir. Diğer tarafta ise, komünist aleyhtarı sosyalist (Saragat partisi) bulunmaktadır.
Son. seçimlerde nispeten gerilemiş olan Saragatçi sosyalistler, Hristiyan Demokrat Partisi ile işbirliğinden kaçınmakta, bu muhafazakâr hükümetleri desteklediği takdirde, taraftarlarının öteki Sosyalist Partisine gitmelerinden endişe etmektedir.
Bu sebepledir ki, İtalyan siyasî bünyesi zayıftır. Hristiyan Demokrat Partisi içinde mevcut bir grup, yeniden seçimler yapıldığı takdirde bu çıkmazdan kurtulmanın mümkün olacağını söylüyorlar.
21 Ocak 1954
— Tetuan İspanyol Fas'ı :
Sabahtanberi devam eden şiddetli yağmur ve rüzgâra rağmen Faslılar kalabalık gruplar halinde mahallî şarkılar söyleyerek kabile reislerinin toplanacakları mahalle doğru yürümekte idiler.
Öğleden sonrası için hazırlanan bir çok açık hava merasiminin yağmur yüzünden yapılamıyacağı anlaşılmaktadır.
Öğrenildiğine göre İspanyol Fası Yüksek Komiseri General Garcia Valincya bütün İspanyol Fası ileri gelenlerinin imzalarını taşıyan bir muhtıra takdim edilmiştir. Bu muhtırada imza sahipleri, Fransız Fasmdaki durum devam ettiği müddetçe her iki bölgenin ayrılmasını teklif etmektedirler. İspanyol Fasında yaşayan bir milyon Faslıyı temsil eden şahsiyetler tarafından imzalanan muhtırada Fransanm Fas siyaseti şiddetle tenkid edilmekte, halkın İspanyaya olan bağlılığı ve yeni Sultanın selâhiyetinin tanınması hedefini güden İspanyol siyasetine minnettarlığı izhar edilmektedir. Muhtırada esas gaye olarak Fas'ın birleşmesi prensipi ileri sürülmektedir.
Diğer taraftan 30,000 kişilik bir kalabalık Önünde konuşan Faslı kabile reisleri, bir muhtıra ile İspanyol Yüksek Komiserine arzettikleri hususları halk önünde de tekrar ederek İspanyol Fasının Fransız Fasından ayrılması tezini ileri sürmüşler ve yeni Sultanın selâhiyetini tammıyacaklarını bildirmişlerdir.
Halen Fas üç bölgeye ayrılmış bulunmaktadır. Fransız, Fası, İspanyol Fası ve beynelmilel bir idare altında olan Tanca.
Sultan, Fransız Fasmdaki karargâhından her üç bölgeye de nazarî olarak hükmetmektedir. İspanyol Fasında kendisini bir halife, Tancada da bir delege temsil etmektedir. Ayrıca Fransız Fasında bir Fransız umumî valisi, İspanyol Fasında da bir İspanyol Yüksek Komiseri bu bölgelerde hükümetlerinin talimatlarını yerine getirmektedirler.
Fransanm iddia ettiğine göre Fasın ayrılması 1906 Cezair andlaşmasını ihlâl edecektir. Bu andlaşmaya Amerika, Rusya ve diğer büyük devletler de imza koymuşlardır. Fransa'nın asıl itirazı bütün Fasın birleşmesidir.
Rabat'taki Fransız şahsiyetleri böyle bir gösteriye mâni olunmadığı için teessüflerini beyan etmekte ve her iki bölgenin ayrılması hususunda ileri sürülen iddiaların tedhiş hareketlerini arttıracağını söylemektedirler. Fakat herhangi bir hâdise çıkmamasından ötürü memnuniyetlerini de gizîememektedirler.
Bugünkü toplantı mahallini dolduran 30,000 Faslı, Fas'ın muhtelif yerlerinden gelmişlerdir. Berberi süvarileri harb naraları atıp havaya boş kovanlar sıkarak dört nala Hipodromdan geçtikleri sırada tezahürat son haddine varmış, halk yeni Sultan ile Fransız Fasmdaki umumi vali aleyhinde gösterilerde bulunmuştur.
General Franco yarın kabinesini toplantıya çağırmıştır. İspanyol Fasmdaki Yüksek Komiserin de hükümete izahat vermek üzere yarın Madrid'e gitmesi muhtemeldir. Amerika ve İngiltere durumla yakinen ilgilenmektedirler. Fransa Dışişleri Vekili Bida ult, statüde herhangi bir değişikliğinvahim neticeler doğurabileceğini söylemiştir. Rabat'taki yeni sultan ve kabinesi İspanyol Fasmdaki bu hâdiseleri Fransa hükümeti nezdinde şiddetle protesto etmiştir.
Bütün bu hâdiselerin mihverini teşkil eden eski sultan Sidi Muhammed ise Korsika adasındaki inzivasında yaşamakta ve meşru iki karısından birisinin yapacağı doğumu beklemektedir. Sıkı bir muhafaza altında olan sürgün sultan, nadiren dışarı çıkmakta, haftada üç defa hususî filmler seyretmekte ve arasıra da kendi eliyle Fas yernekleri pişirmektedir.
— Madrid :
Franco hükümeti, İspanya Faslılarının, Fransız Fasından ayrılma talebi karşısında ne gibi bir hareket hattı takip edileceği ve tedbir alınacağı hususunda bu gece sükûtu muhafaza etmiştir. İspanya Yüksek Komiseri Garcio Valino bugün Tetvan'da yaptığı konuşmada Fransızların himaye ettiği şimdiki Fas sultanı Parisin kuklasından başka bir şey değildir demekle İspanyanın bu husustaki düşüncesine tercüman olmuştur.
İspanyol müşahitler, Tetvan beyanatının bütün Arap dünyası boyunca İspanya lehinde tepkiler uyandıracağını ummaktadırlar. Bu müşahitler, Fransanm Fas bölgesinde askerî birlikler ve harb gemileri tahşid etmesini aşırı tedbirler olarak vasıflandırmışlardır.
Güvenilir kaynaklardan bildirildiğine göre, Amerika büyük elçisi James Dunn ve İspanya Dışişleri Vekili Martin Artajo dün gece verilen resmî bir ziyafette Faştaki gelişmeleri sathi surette görüşmüşlerdir.
22 Ocak 1954
— Madrid :
Dün Tetuvan'da cereyan eden hâdiselerle ilgili olarak Fransa İspanya hükümetine bir nota vermiştir. Nota bu akşam Fransanm Madrid büyük elçisi Jacqueş Meyrier tarafından İspanya Dışişleri Bakanlığı müsteşarına tevdi olunmuştur.
23 Ocak 1954
— Madrid :
General Franco, perşembe günü Tetuan'da yapılan miting hakkında Faştaki İspanyol Yüksek Komiseri General Rafael Garcie tarafından gönderilen rapora bir telgrafla verdiği cevapta «Tetuan şehrinin sahne olduğu muazzam ve heyecanlı hâdise dolayısiyle devlet başkanının duyduğu büyük memnuniyet» ifade edilmektedir,
— Madrid :
İspanyol hükümetinin bir sözcüsü şunları söylemiştir:
Faslıların Tetuan'da yaptıkları nümayişi protesto eden Fransız notası, Fas'ın birliğini bozanların ve Cezayir anlaşmasına aykırı hareket edenlerin Fransızlar olduğunu dünyaya ispat etmek fırsatını İspanya hükümetine vermiştir.
26 Ocak 1954
— Madrid :
Madrid'de çıkan akşam gazetelerinin hepsi dün Madrid'de İngiliz Büyük Elçiliği binası önünde yapılan nümayişlere ait haberleri neşretmektedirler. Bununla beraber bu gazetelerden hiç biri, silâhlı polis kuvvetleriyle talebeler arasında çıkan ve 20 polisle elli kadar talebenin yaralanmasına sebep olan karışıklıklardan bahsetmemekteüirler.
«Alcazar» gazetesi, «Hükümetin Cebelüttank siyasetine iştiraki ifade eden bir talebe nümayişi» başlığı altında hâdiseyi nakleden yazısında nümayişe 20 bin kişinin katıldığını bildirmektedir. «Phalangîste Pueblo» »gazetesi ise nümayişlerin 30 bin kadar olduğunu nakletmekte ve bunların İngiliz Büyük Elçilik binası yakınlarına geldikleri sırada binayı muhafaza eden polis kuvvetleri tarafından dağıtıldıklarını ilâve etmektedir.
27 Ocak 1954
— Madrid :
23 ve 25 Ocakta nümayişler sırasında talebelerin İngiliz elçilik binalarında hasara sebep olmaları, İngiltere Büyük Elçiliği tarafından bu sabah Gmt. ayariyle 11,30 da İspanya Dışişleri Vekâletine verilen bir nota iip protesto edilmiştir.
28 Ocak 1954
— Madrid :
Salı ve çarşamba günleri Madrid'de cereyan eden hâdiseler hakkında dün gece neşredilen resmî bir tebliğ, üniversite muhitiyle alâkası olmayan bazı yabancı unsurların, nümayişlerin asıl mânasını tahrif etmek ve siyasî bir karışıklık çıkarmak hedefiyle talebe arasına kasten karışmış olduklarını ifade etmektedir.
30 Ocak 1954
— Madrid :
Öğrenildiğine göre dün akşam top lanan İspanyol Vekiller Heyeti, Madrid polisiyle üniversite talebeleri arasında hâdiselere sebep olan son nümayişler üzerinde durmuştur.
Hükümete yakın mahfillerin ifadesinden anlaşıldığına göre, açılan tahkikat nümayişçilerin İngiliz Büyük Elçilik binasını yakmak tasavvurunda bulunduklarını ve bazı profesyonel kışkırtıcıların, bu arada da bilhassa «Yabancı milliyetten bir ajanın» talebeler arasına karışmış olduğunu göstermiştir. Pazartesi günkü nümayişler esnasında İngiliz Büyük Elçiliği binası yakınlarında tesadüfen arızaya uğramış gibi görünen ve şoförleri ortadan kaybolan taş ve çakıl yüklü iki kamyonun mevcudiyeti buna delil teşkil etmiştir.
Aynı malililerin bildirdiğine göre çarşamba günü Madrid üniversitesi civarında vukubuîan hâdiseler sırasında bir çok talebelerin yaralanmasına sebep olan kursuların da polis tabancalarına ait olmadığı ve daha küçük çaptaki tabanca kurşunlan olduğu tesbit edilmiştir.
Nihayet hükümet mahfilleri, Madrid'te sükûnetin yeniden teessüs etmiş olduğunu da kaydetmektedirler.
İSVİÇRE
9 Ocak 1954
— Bern :
Mısır Ekonomi Vekilinin başkanlığında Mısır hükümeti yüksek memurları ve ekonomi mütehassıslarından müteşekkil bir heyet hâlen İsviçrede bulunmaktadır.
Mısırlı delegeler iki memleket arasın daki ekonomik bağların takviyesi maksacüyle isviçre ekonomi ve malî çevreleri ile temaslarda bulunmuşlardır. Mısır heyeti İsviçreye pamuk, bazı ziraat mahsulü ve çiçek ihraç etmek, buna mukabil İsviçreden kimyevi endüstri mamulleri ve bilhassa gübre ithal etmeyi teklif etmiştir. Heyetin İsviçre bankaları ile yaptığı temas neticesinde bilhassa İsviçre sermayelerinin Mısıra yatırılmasının kolaylaşacağı sanılıyor.
DOĞU AVRUPA
SOVYET RUSYA
1 Ocak 1954
— Londra:
Bu sabah bütün Sovyet gazeteleri, Milletlerarası Haberler Servisi muhabiri Smith Kingsbury'nuı Başvekil Malenkof ile yaptığı bir mülakatı yayınlamıştır.
Malenkof, 1954 yılı için Amerikalılara ne temenni edersiniz sualine şu cevabı vermiştir:
Amerikan halkına bütün kalbimle saadet ve refah dolu bir hayat temenni ederim. Amerikan milletine, diğer milletlerle kurduğu dostane münasebetlerde muvaffakiyetler ve bu dostluğun dünya sulhunu vikaye etmesini temenni ederim.
— Yeni yılın Birleşik Amerika ile Sovyetler Birliği arasındaki dostluk bağlarını kuvvetlendireceğini ümit ediyor musunuz?
— Bütün milletler hakikî bir sulh arzu etmektedirler. 1954'ün milletlerarası gerginliği azaltacağını ümit ederim.
Hükümetler, bilhassa dünyanın mukadderatını ellerinde tutan büyük memleketlerin hükümetleri, tam ve gerçek bir sulh arzu eden büyük halk kitlelerinin sesini inkâr edemezler. Sovyet hükümeti olarak bizler, dünyayı sulh ve sükûna kavuşturmak, milletlerarası gerginliği gidermek için elimizden geleni yapıyoruz ve yapmakta devam edeceğiz.
— Dünya sulhunu temin için 1954 te verilmesi gereken en mühim karar ne olabilir?
1954 yılında sulha doğru atılacak en mühim adım, kitle halinde imha edici atom ve hidrojen silâhlarının kullanılmasını menedecek devletlerarası bir anlaşma teşkil edebilir.
Bu anlaşma, atom enerjisinin harb maksatları için kullanılmasını önliyecek milletlerarası bir kontrol teşkilâtı kurulmasını karar altına almalıdır.
Sovyet hükümeti, bundan başka bütün harb vasıtalarının ve silâhlı birliklerin azaltılmasını gerçek bir sulh için elzem telâkki etmektedir.
Bu suretle hükümetlerin askerî masrafları azalmış olacak ve büyük halk toplulukları iktisadî refaha kavuşmuş olacaktır.
— Moskova :
Üç Batılı Devlet büyük elçilikleri bugün mahallî saatle 13'te son Sovyet notasına cevap teşkil eden ve Berlin konferansının 25 ocak tarihinde toplanması hususunun kabul olunduğunu bildiren notalarını Sovyet hükümetine tevdi etmişlerdir.
4 Ocak 1954
— Moskova :
Moskovadaki İngiliz, Fransız ve Amerikan büyük elçilikleri bir ocak günü Sovyet hükümetine verdikleri notayı cevaplandıran Rus notasını aldıklarını bugün, bildirmişlerdir. Bilindiği gibi Batılılar bir ocak tarihli notalarında Berlin konferansının 25 ocakta başlamasını kabul ettiklerini ve konferansın hazırlanması işini dört yüksek komisere bıraktıklarını haber vermişlerdi. Rusların buna verdikleri cevabın metni çok kısadır ve 50 kelimeden ibarettir. Bu notada Moskova hükümeti Batılı notasının alındığını ve Sovyet Yüksek Komiserinin Berlin deki temsilcisine gerekli malûmatın gönderildiğini bildirmektedir.
Mahallî saatle 16,30 da alman bu nota derhal Washington, Londra ve Parise bildirilmiştir.
5 Ocak 1954
— Paris :
Kudüs radyosunun bildirdiğine göre, Sovyetlerin İsrail elçisi Abramof bugün İsrail parlâmentosunu resmen ziyaret etmiş ve meclis başkaniyle protokol müdürü tarafından karşılanmıştır. Abramof bu münasebetle yaptığı konuşmada Sovyet Rusya ile İsrail arasındaki münasebetlerin iyileşmesinden memnunluk duyduğunu bildirmiştir. Elçi meclisten çıkarken halk tarafından alkışlanmıştır.
8 Ocak 1954
— Londra :
Sovyet Rusya Başvekili Georgi Malenkof bugün 52 yaşma basmıştır.
Demirperde müşahitlerinin kanaatlerine bakılırsa, geçen haziranda Berianın yıldızının sönüşündenberi, Maienkof şimdi mevkiini daha da sağlamlaştırmış bir durumda bulunmaktadır. Kremlinin kavgacı liderleri arasmda, bir arabulucu, müzakereci vasıfları ile nüfuzu gittikçe artmaktadır.
9 Ocak 1954
— Londra :
Sovyet Başvekili Georgi Malenkof'un dün 52 yaşma basmış olmasına rağmen ne Sovyet basınında ve ne de radyosunda bu hususta herhangi bir neşriyata raslanmamıştır. Doğudaki peyk devletler de Malenkof'un doğum yıldönümünü sükûtla karşılamışlar yalnız kominformun münzevi ileri karakolu sayılan Çekoslovakya ile küçük Arnavutlukta hâdiseden kısaca bahsedilmiştir.
10 Ocak 1954
— Moskova :
İzvestia gazetesinin bildirdiğine göre, Sovyet Yüksek Şûrası, Rusya Cumhuriyetinde 5 ve Ukraynada 1 yeni idarî bölge tesisini ve Beyaz Rusyada da 5 bölgenin idaresine son vermeyi kararlaştırmıştır.
17 Ocak 1954
— Bombay :
Sovyet Kültür Vekili Yardımcısının başkanlığında 29 kişilik bir kültür heyeti bugün uçakla Romadan buraya gelmiştir.
Heyet başkanı Hindistana sanat eserlerini tetkik etmek için geldiklerini söylemiştir.
— Moskova :
Sofyada toplanan Bulgar Sovyet teknik işbirliği komisyonunun bugün yayınladığı bir tebliğde, Sovyet Rusyamn Bulgaristana ziraî ve sınaî yardımda bulunacağını bildirmiştir.
— Paris :
Moskova radyosu, Mısır Harbiye Vekili Muavini General Hasan Rugab'm başkanlığı altında bulunan bir ticaret heyetinin dün Moskovaya geldiğini bildirmektedir.
19 Ocak 1954
— Moskova :
Sovyetler Birliği Komünist Partisi Kontrol Komisyonu Başkanı M. Çiryatof ölmüştür.
— Moskova :
Birleşmiş Milletler teknik yardım programı müdürü M. Hugh Keenleyside dün akşam Helsinkiden uçakla Moskovaya gelmiştir. M. Keenleysidenin Moskovaya gelişi Sovyetler Birliğinin bahis mevzuu teşkilâta ödemesine karar verdiği bir milyon dolarlık tahsisat meselesiyle ilgilidir.
25 Ocak 1954
— Moskova :
Sovyet Rusya ile Çin arasında dün burada, 1950 yılı anlaşmasını temdit eden yeni bir ticaret anlaşması İmzalanmıştır. Anlaşmayı Sovyet Ticaret Vekâleti Vekili Borisof ile Çin Ticaret Vekili Tsi Chuan imzalamışlardır.
28 Ocak 1954
— Moskova :
Sovyet Rusya, paraşütle atlama dünya rekorunu kırdığını iddia etmektedir. Bu iddiaya göre, Ukraynalı bir paraşütçü takımı, sıfırın altında 54 hararet derecesinde 7000 metre irtifadan atlamışlardır.
31 Ocak 1954
— Moskova :
Moskova radyosu dün geceki neşriyatında, Sovyet Rusyanm bayrağını değiştireceğini bildirmiştir.
Bu habere göre yeni Sovyet bayrağında kırmızı zemin üzerine sol kenarda açık mavi şakuli bir çizgi olacak ve komünist remzi orak çekicin yanında kenarı altın yaldızlı bir yıldız bulunacaktır.
— Paris :
Moskova radyosunun bildirdiğine göre, Moskova Pekin demiryolu bugün işletmeye açılmıştır. Bu münasebetle vagon restoranı da bulunan pencereleri ipek ve kadife perdeli bir tren Pekin'e müteveccihen Moskovadan ayrılmıştır.
İki başkenti birbirine bağlıyan bu ilk trenin hareketinde Sovyet Ulaştırma Bakanı ile Moskovadaki Çinli diplomatlar ve bir çok Sovyet ve Çinli şahsiyetler hazır bulunmuşlardır.
Başsavcının bir makalesi:
Moskova : 5 Ocak 1954
Pravda gazetesi bu sabah, Başsavcı Rudenko'nun «Sosyalist mevzuatı takviye etmek lâzımdır» başlıklı uzun bir makalesini neşretmiştir. Rudenko bu makalesinde Sovyet Anayasasının, adlî makamların karan olmadan kimsenin tevkif edilemiyeceğine dair 127'nci maddesini hatırlatmakta ve millet ve hükümet düşmanlarının hükümet mekanizmasının bazı bölümlerine girdiklerini, yıkıcı hareketlerde bulunulmasını mümkün kılacak bir durum yaratmak maksadiyle Sovyet mevzuatını bozmak için ellerinden geleni yaptıklarını kaydetmekte ve Beria ve suç ortaklarının da bu şekilde hareket ettiklerini yazmaktadır.
Rudenko, hükümet dahilindeki bütün parti teşekküllerinin ve bilhassa İçişleri Vekâletinin devamlı ve sistemli kontrolünü temin ve Sovyet mevzuatına riayeti tesis için Komünist Parti Merkez Komitesinin ve hükümetin, gereken bütün tedbirleri aldığını belirtmekte ve şöyle demektedir:
Sovyet mahkemesinin, mevzuatı kontrol hususundaki çalışması kifayetsizlikler arzetmiştir ve teşriî makamlar kanunu ihlâl edenlere karşı savaş için gereken tedbirleri her zaman almamışlardır.
Bundan başka burjuva ideolojisinden kalma bazı itiyatları muhafaza etmekte olduğumuz müşahede edildiği gibi, yine cürüm olarak telâkki edilebilecek bilfarz devlet mallarının israfı, hırsızlıklar ve cüretkârlıklar da burjuva ahlâk ve psikolojisinin hâlen aramızda eski mahiyetinde yaşamakta olduğunu göstermektedir.
Sovyet hukuk ve adalet mevzuatı sosyalizmden komünizm safhasına geçmek için gerekli vasıflan sağlamak maksadiyle her Rus vatandaşına icap eden bilgi ve terbiyeyi vermektedir. Bunlar arasında iş disiplini, hükümete karşı namuskâr olmayı, şahsî ve ferdî mesaide iş mesuliyetini müdrik bulunmayı ve bilhassa sosyalist camiasına ve sosyalistlerin mânevi varlığına saygı göstermeyi emretmektedir.
YANKILAR
Sovyet Elçisi Değişirken
Yazan: Ö. Sami Coşar
20/1/954 tarihli (Cumhuriyet) den:
Moskova radyosu 1948 yılmm şubat ayında, Ankara daki Sovyet büyük elçisi Vinagradov'un «başka bir vazifeye alındığını» bildirmişti. Yerine, Dışişleri Bakanlığı Balkanlar masası şefi felsefe profesörü Lavrişef tâyin edilmişti.
1954 yılının ocak ayında Rus radyoları, Lavrişef'in «başka bir vazifeye alındığını» açıklamışlardır. Yerine de, Rus Dışişleri Bakanlığı Avrupa masası şeflerinden Boris Federoviç Podserob'un tâyin edildiğini ilâve etmişlerdir.
Lavrişef'in Türkiyeye Sovyet büyük elçisi olarak ayak bastığı sıralarda Birleşik Amerika kongresine Dışişleri Bakanlığı tarafından verilen bir raporda şu husus bilhassa belirtiliyordu; «Rus hudutları etrafında bolşevik baskısına dayanmaya muvaffak olan ender memleketlerden biri Türkiyedir.» Bu baskı, İkinci Cihan Harbinin sonunda başlamıştı. O tarihte Sovyet Rusyayı Ankarada büyük elçi olarak Vinagradov temsil ediyordu. Moskova, 19 mart 1945 te bizimle olan ademi tecavüz paktını tek taraflı olarak feshediyor. Boğazlarla ilgili taleblerini ileri sürüyordu. Uzun bir harbden çıkan, barışa susamış bulunan demokrasilerin Karadenizde «mevzii» bir hâdiseye müdahaleden kaçınacaklarını, Türkiyenin de bunu hesaba katarak Bolşevik taleblerini nazarı itibara alacağmı düşünmüş olacaklar ki, Sovyet Büyükelçisi Vinagradov'a Türkiyenin teşkil ettiği cepheyi çökertmek vazifesini veriyorlardı,
Moskovanm bu şekilde plânlar kur masında Büyükelçi Vinagradov'un mühim bir rol oynadığı muhakkaktı.
Ankaradaki Sovyet Elçiliğinden gönderilen raporlara bel bağlayarak, Türkiyenin, tek başına. Sovyet baskısına dayanamıyacağı, tavizler vereceği tahmin olunmuştu.
1948 yılında Vinagradov, yanlış hesaplarının cezasını gördü ve Moskovaya geri çağırıldıktan sonra uzun müddet ortalarda görülmedi, «başka bir vazifeye tâyin» edildiği bildirilmişken bunun ne olduğu hiç bir zaman açıklanmadı.
Vinagradov'dan sonra Ankaraya, Moskovadan, felsefe profesörü Lavrişef gönderildi. O tarihte, Türkiye Batı memleketleri ile aynı safta yer alıyor, Amerika ile işbirliğini genişletiyor ve Yunanistan ile de sağlam bir pakt kurmak için temaslar yapıyordu. Diğer taraftan Tito, Kominformdan ayrılmış, Balkanlarda Sovyetlerin durumu iyice zayıflamıştı. Lavrişef, Rus Dışişleri Bakanlığının Balkan masası şefi olarak, bu durumu düzeltmek vazifesini almıştı.
Vinagradov'un hezimete uğradığı sahada Lavrişef'in muvaffak olmasına imkân yoktu. Çünkü, Ankaradaki Sovyet Büyükelçileri değişiyor, fakat Kremlİndeki Bolşevik dış politikası kat'iyyen değiştirilmiyor, gene yayılma plânlarını hedef ittihaz ediyordu.
O tarihten bugüne kadar Türkiye evvelâ Atlantik Paktına katılmış, müdafaasını sağlamlaştırmış ve daha sonra Yugoslavya ve Yunanistanm da iştiraki ile Balkan Paktını tesis etmiştir. Diğer taraftan memleketimiz dahilinde komünist beşinci kol yeni bir darbe yemiş, bütün plânları fiyasko iîe neticelenmiştir. Moskovanm bundan da Lavrişef'i mes'ul tuttuğu muhakkaktır.
Türkiyeden, Boğazlarda üs ve Şarkta da bazı şehirlerini istiyen Stalin hükümetinin Ankara Büyükelçisi Lavri şef idi. Rus diktatörünün ölümünden sonra barış () kampanyasına başlı yarak «Türkiyeden toprak istemiyoruz, Boğazlarda üs istemiyoruz, taleplerimizden vazgeçtik» diyen Malenkov hükümetinin Büyükelçisi de Lavrişef idi.
Bu Rus barış taarruzu, diğer bazı memleketlerde netice elde ederken bizden hak ettiği cevabı almıştır. Bu da, Lavrişef'in geri alınmasında rol oynamıştır.
1 Ocak 1954
— Berlin :
Berlinüeki Sovyet makamları bir kaç seneden beri ilk defa olmak üzere Batı Berlindeki üç müttefik komutanının yeni yılım tebrik etmişlerdir. Tebrikler Sovyet Yüksek Komiserinin Berlindeki temsilcisi Denguin tarafından gönderilmiştir.
— Berlin :
Batı Berlin resmî çevreleri, 1953 yılı içinde Almanyanm Sovyet bölgesinden bîr alayın mevcudu kadar polisin kaçarak Batıya sığındığını bildirmektedir. Batı Berlin polis makamları 4713 komünist polisin kaçmış olduğunu tespit etmiştir. Bunların 269 u subaydır. 1952 de 2250, 1951 de ise 1293 komünist polis Batıya iltica etmiştir.
4 Ocak 1954
— Washington :
Amerikan Dışişleri Vekâleti erkânından birinin beyan ettiğine göre Doğu Almanya'da geçen haziranda vukubulan ayaklanmaya iştirak etmiş olanlardan binlercesi, kadın ve çocuklar da dahil olmak üzere trenlere bindirilerek Sovyetler Birliğine sevkedilmişlerdir.
Bu beyanatı yarjan Dışişleri Vekâletinde Almanya İşleri Müdürü M. Geoffrey Levis'tir ve beyanatını Vekâletin bülteninde nesretmiştir.
M. Levis'in ilâve ettiğine göre Doğu Almanya'da karışıklık devam etmektedir ve Komünist Partisi âsilere karsı müsamaha ile hareket edilmesine taraftar bulunan bazı parti şeflerini tasfiye etmek mecburiyetinde kalmıştır.
Doğu Almanya'da tevkiflerin devam ettiğini ve Sovyetler Birliği için faydalı malzeme imal eden fabrika ve imalâthanelerde grev hareketlerinin nihayet bulmadığını yazısına ilâve eden M. Levis son olarak «17 Haziran ayaklanmalarına gelince bunların yüzlerce Alman'ın ölmesine veya yaralanmasına sebep olduğunu hepimiz biliyoruz» demektedir.
5 Ocak 1954
— Berlin :
Doğu Almanya Komünist Partisinin Agfa film fabrikasındaki «Düşman ve nümayişçi unsurlara» karşı bir temizleme harekâtına giriştiği parti gazetesi Neues Deutschland tarafından bugün bildirilmektedir. Gazeteye göre bu fabrika 17 Haziran faşist ihtilâli.nin merkezi olmuştur. Bu ihtilâli çıkaran şebekenin liderleri derhal yakalanmış, fakat Komünist Parti, gizlenmiş olan müşevvikleri bulamamış ve bunlar faaliyetlerine devam etmişlerdir.
Gene ayni gazete, parti teşkilatındaki zayıf noktaları meydana çıkarmak üzere iki gün süren bir toplantı yapıldığını ve bir Politbüro azasının da buna katıldığını bildirmektedir.
— Bonn:
Adenauer'in 78'inci yıldönümünü tebrik etmek İçin dünyanın her tarafından gelen mektup ve telgraflar arasında bilhassa Fransız Dışişleri Vekili Bidault'nunki manidardır.
Bidault, tebrik mesajında şöyle demektedir :
«Yeni sene zarfında her iki memleketimizin müşterek gayretleri sayesinde birleşik, sulhsever ve kardeş bir Avrupanm gerçekleşeceğini ümit ederim.»
10 Ocak 1954
— Herleshausen :
Sovyetler Birliği tarafından serbest bırakılan ve aralarında Alman ordusunun eski generallerinden Kurt Flugbell ile Erieh Preu de bulunan 26 Alman esiri dün Batı Almanyaya, Herleshs usen hudut bölgesi karakoluna gelmişler ve buradan Friedland'taki misafir tahkikat kampına gönderilmişlerdir.
11 Ocak 1954
— Berlin :
Antikomünist Haberler Bürosunun bidlirdiğine göre Sovyet Rusya 10.000 kadar tahmin edilen Romen ve Rus Yahudisini Kuzey Sıberyadaki esir çalışma kamplarına sevketmiştir.
12 Ocak 1954
— Kolonya :
Batı Almanya Ulaştırma Vekâleti ile Alman İsrail komisyonu arasında, tazminat gereğince İsrail'e tahsis edilen malzemenin yüklenmesi hususunda dün bir anlaşmaya varılmıştır. Anlaşmaya göre, 1954 ekiminden itibaren malzemenin yüzde 50'si Alman gemilerine yüzde 50'si de İsrail gemilerine yüklenecektir.
14 Ocak 1954
— Berlin :
Sovyet İşgal Bölgesi Haberler Ajansı ADN'nin bildirdiğine göre Doğu ^Almanya Ticaret Vekili Kurt Gregor, halen Doğu Almanya'da bulunmakta olan General Hasan Ragıp'm başkanlığındaki Mısır ticaret heyeti şerefine bir kabul resmi tertip etmiştir.
Ajans, bu toplantıda Mısır ile Doğu Almanya arasında gittikçe gelişen ticari münasebetlerin tam bir dostluk havası içinde görüşüldüğünü bildirmiştir.
16 Ocak 1954
— Berlin :
Doğu Almanya Başvekâlet Basın Servisinin bildirdiğine göre, Sovyet makamları 6.143 Almanı serbest bırakmaya karar vermişlerdir. Bunlar 9 Mayıs 1945'den beri işgal kuvvetlerine karşı islenen suçlardan ve harp suçlarından dolayı Sovyet askerî mahkemeleri tarafından mahkûm edilmişlerdi.
Serbest bırakılacak Almanlar 1945'den beri Sovyet askeri mahkemeleri tarafından hapis cezasına çarptırılmış esirlerin çoğunluğunu teşkil etmektedir.
Ağır suç işliyenler serbest birakılmıyacaklardır.
Esirlerin serbest bırakılması Doğu Almanya Adalet Vekâletinin nezareti altında yapılacaktır. Serbest bırakılanlar Doğu Almanya vatandaşları ile aynı haklara sahip olacaklardır.
17 Ocak 1954
— Berlin :
Bugün burada yurtlarına iade edilen Almanlar cemiyetinden bildirildiğine göre 1945 yılından beri Doğu Almanya'da, Sovyet askeri mahkemelerinin harp suçlarından ve Sovyet işgal kuvvetlerine karşı işledikleri cürümlerden dolayı 10 seneden 20 seneye kadar ağır hizmet cezasına çarptırılan 2000 kadar mahpus, umumî af kanununa uyularak serbest bırakılmıştır.
22 Ocak 1954
— Frankfurt :
Batı Almanya gazetelerinin üstad casus diye adlandırdıkları Vladimirovich Khorunzi adındaki 36 yaşında eski bir Sovyet teğmeni, Rusya hesabına casusluk yaptığı sabit olduğu için buradaki bir Amerikan mahkemesi tarafından 23 yıl hapse mahkûm edilmiştir.
24 Ocak 1954
— Berlin :
Doğu Almanya Dışişleri Vekili Doktor Lothar Bolz dört büyük devlet Dışişleri Vekillerine, Doğu Almanyanm dört isteğini bildiren bir mektup gönderecektir.
Bîr Doğu Almanya sözcüsü, sekiz milyon kişinin tasvibini taşıdığı söylenen bu talepleri şöyle sıralamıştır:
1 — Almanya ile derhal bir sulh andlaşması yapılması ve bunu müteakip bütün işgal kuvvetlerinin çekilmesi.
2 — Demokratik esaslarla Almanya birliğinin temini.
3 — Batı Almanyanm silâhlandırıl masından vaz geçilmesi
4 — Dört Dışişleri Vekilleri konferansına Doğu ve Batı Almanya temsilcilernin iştirak ettirilmesi.
25 Ocak 1954
— Brunswick :
Çelik Miğferler Teşkilâtına mensup 4000 kişi dün öğleden sonra bu teşkilât başkanı ve eski Alman Mareşali Albert Keserlinğ'in riyasetinde toplanmıştır.
Alman ordusunun eski mareşali bu münasebetle yaptığı bir hitabede, teşkilâtın artık askerî bir mahiyet taşımamakta olduğunu ve ancak hakikî mânasmdaki askerî faziletlerin bir bekçisi olmakta devam ettiğini söyle miş, Avrupa ordusuna da taraftar olduğunu bildirerek bu fikrini şu şekilde ifade etmiştir: «İlk umumî harpte Bavaryalılar ile Prusyalıların Alman ordusunda nasıl idiyseler şimdi ise Alman ve Fransızlar da Avrupa ordusunda öyle ve dirsek dirseğe olacaklardır.»
Bununla beraber Kesserling, Alman makamlarını, Avrupa ordusuna katılacak Almanları toplarken çok acele hareket etmekten tevakkiye davet eylemiş ve bu bahiste de şöyle demiştir: «Bir çok Almanlar bugün üniforma taşıyabilirler, fakat bunların hepsinin Alman askerinin bütün dünyaca tanınmış ananevi ahlâkî ülküsüne sahip olup olmadıkları bilinemez.»
Çelik Miğferlilerin bu toplantısı hâdisesiz geçmiştir. Toplantıyı tertip edenler, teşkilât mensuplarının şehir dahilinde bir geçit resmi yapmalarını tasavvur etmişlerse de, işçi sendikaları bu takdirde mukabil tezahürat yapacaklarını bildirmiş olduklarından Belediye makamları bu geçit resminin icrasına müsaade etmemiştir.
28 Ocak 1954
— Berlin :
Komünist Doğu Almanyalılar bütün bavul ve çanta kilitlerinin standart bir tipte imâl edilmesinden şikâyet etmekte, «Bütün anahtarların aynı olması tren yolcularında huzursuzlukların artmasına sebep olmaktadır» demektedirler.
— Berlin :
Doğu Almanya şehirleri caddelerinden pek çoğunun ismi komünistler tarafından değiştirilmiş olduğu için Berlin'in Sovyet kesimine giden Batı Berlin'deki taksi şoförleri yollarını kaybetmektedir.
Komünistler, dörtler konferansı devam ettiği müddetçe Batılıların Doğu Berlin'e serbestçe girebileceğini ilân etmiştir. Fakat Batılı şoförler meşhur caddelerin isimlerinin değiştirilerek yerlerine Stalin, Lenin isimleri konulması karşısında yollarını şaşırmaktadırlar.
ÇEKOSLOVAKYA
5 Ocak 1954
— Washington :
İmar ve Kalkınma Bankası, Çekoslovakya'yı bir sene müddetle muameleden menetmeğe karar vermiştir. Bu karara sebep Çekoslovakya'nın banka sermayesine iştirak hissesi olan 625.000 doları son mühlet 1 Ocak 1954 tarihine kadar yatırmamla bulunmasıdır.
Çekoslovakya bu borcunu 31 Aralık 1954 tarihine kadar ödemediği takdirde banka üyeliğinden ihraç edilmiş addedilecek ve bu takdirde bankaya ilk hissedar yazılışında ödemiş olduğu meblâğ Çekoslovakya'ya iade edilecektir.
Bu münasebetle şu cihetler hatırlatılmaktadır:
1Çekoslovakya demir perde memleketleri arasında Bretton Woods teşekküllerile rabıtasını henüz idame ettirmekte bulunan en son memlekettir.
2Bu karar, banka sermayesine iştirak hissesi olan 625.000 doların 31 Ara lık 1953 tarihine kadar tesviyesinin Çekoslovakya'dan istenmesi ve aksi takdirde bu tarihten itibaren muameleden menedilmesi hususunda banka umum müdürlerinin geçen eylülde yaptıkları toplantı esnasında varılmış bulunan mutabakata istinat etmektedir.
12 Ocak 1954
— Viyana :
Prag gazetelerinden öğrenildiğine göre Komünist Çekoslovak Parlamentosu bütün Çeklerin 10 gün zarfında ellerindeki döviz ve altın paraları Merkez Bankasına yatırmaları hususunda bir kanun çıkarmıştır. Döviz ve altın paraların vaktinde yatırılmasını temin maksadile sahiplerine bunları nereden bulduklarına dair hiçbir sual sorulmıyaeağı ilân edilmektedir. Bunların mukabilinde Çek kronu ödenecektir. Gazete, paraların bankaya yatırılmasının kendi menfaatleri icabı olduğunu halka ilân etmektedir.
AVUSTURYA
4 Ocak 1954
— Viyana :
Reisicumhur General Theoclor Koerner bugün itimatnamesini takdim, eden yeni Lübnan Elçisini kabul etmiştir.
Başkan Koerner, Birleşmiş Milletler nezdindeki Lübnan heyetinin, Avusturya barış anlaşmasının bir an evvel imzalanması hususunda karar sureti hazırlanması hakkında teşebbüse geçmeleri dolayısı ile Lübnan hükümetine teşekkürlerinin bildirilmesini rica etmiştir.
9 Ocak 1954
— Viyana :
Avusturya hükümeti Amerikan, İngiliz, Fransız ve Rus Büyükelçiliklerine Berlin dörtlü konferansında, fevkalâde vazifeli olarak Dışişleri Vekâleti Siyasi Daire Şefi Dr. Joseph Schoener'i bulundurmak niyetinde olduğunu bildiren birer nota göndermiştir. M. Schoener, dört Dışişleri Vekilleri ile gayri resmî temaslarda bulunacak ve sonuna kadar kendileri ile, irtibatı muhafaza edecektir.
Bu notada Viyana hükümeti dört devletten, teklifi kabul edildiği takdirde, Berlin konferansı delegelerine bu hususta talimat vermelerini taleb etmiştir.
13 Ocak 1954
— Washington :
Batılı müttefikler, dört büyük Dışişleri Vekilleri toplantısında Avusturya andlaşmasmm süratle tahakkukuna çalışılacağı hakkında Avusturyayı temin etmişlerdir. Amerika Dışişleri Vekâleti tarafından yayınlanan bir tebliğde Avusturyanm bu hususta emin olması, Amerika hükümetinin Avusturya dâvasını bütün samimiyetiyle desteklediği tebarüz ettirilmiştir."
Batılı müttefikler, Avusturyadaki işgal kuvvetlerinin çekilmesi ve bu hale bir son verilmesi hususunda müteaddit defalar Sovyetler nezdinde teşebbüse geçmişler, Amerika, İngiltere, Fransa ve Sovyet temsilcileri İkinci Dünya Harbinin sona ermesinden beri 60 defa toplanarak bu hususta bir karara varılması için çalışmışlarsa da muvaffak olamamışlardır.
14 Ocak 1954
— Viyana :
Avusturya polisinin bu gece bildirdiğine göre, Ruslar geçen Ekimde tahliye etmiş oldukları mühim bir ileri karakol bölgesini tekrar işgal etmişlerdir.
Yeni Sovyet hareketi Avusturya hükümet makamlarında hayret uyandırmıştır.
Sovyetler, yeni siyasetlerinin ilk dostluk hareketi olmak üzere geçen Haziranda hudut hattı boyunda kontrolü kaldırmışlar ve daha sonra da kendi işgal masraflarını Ödemeye başlamışlardı.
Müşahitler yeni hareketin sebebini tâyin edememişlerdir.
MACARİSTAN
OLAYLARIN TAKVİMİ
15 Ocak 1954
— Viyana :
Macar gazetesi Esti Budapest'te bu gün çıkan bir yazıda ekmekten şikayet edilmekte ve şöyle denilmektedir:
«Komünistlerin verdiği ekmekler ağıza alınmayacak kadar bozulmuştur. Bu ekmekler yassıdır, serttir ve bıçak kesmiyecek kadar serttir, içlerinden çoğu zaman pislik ve kiremit ve tuğla parçaları çıkmaktadır.
POLONYA
OLAYLARIN TAKVİMİ
3 Ocak 1954
— Berlin :
Batı Berlin'de intişar eden «Telegraph» gazetesi, Polonyalı çetecilerin Noel akşamı Sovyetler Birliğine gidecek: iki marşandiz trenini havaya uçurttuklarını haber vermektedir.
Aynı gazeteye göre bu iki trenden biri «Öder» in doğusunda istihkâm hatları inşaatında kullanılacak malzemeyi nakletmekte idi ve bu tren yol üstündeki bir köprünün çeteciler tarafından tahrip edilmesi üzerine bir dereye düşerek parçalanmıştır.
12 Ocak 1954
— Berlin :
Batı Berlin Haberler Bürosunun bil dirdiğine göre, Polonyalı iki piskopos casusluk suçu ile Rusyada on yıl hapis cezası yemişlerdir.
Memleketlerine dönen Alman harp esirlerine atfen verdiği haberde, Antikomünist Haberler Bürosu Wilnah 70 yaşlarındaki piskopos Miecdam Reinys Moskova yakınlarında askerî Vladimir hapishanesindedir. Piskopos Jodop Slipyi de Moskovanm 480 kilometre güneybatısmda Mordova nahiyesinde Potlerde bir kampta mahpustur.
İtalyan rahibi Lenomic de meşhur Vorkuta köle işçi kampında bulunmaktadır. Lenomic, İkinci Dünya Harbinde düşmanla işbirliği ettiği iddiası ile 10 yıl hapse mahkûm edilmiştir.
BALKANLAR
A: BULGARİSTAN
OLAYLARIN TAKVİMİ
14 Ocak 1954
— Sofya :
Dün Sofyada, Bulgaristan ile Doğu Almanya arasında 1954 senesi için bir kültür anlaşması imzalanmıştır.
15 Ocak 1954
— Sofya :
Yeni mebusları 20 Aralık tarihinde seçilmiş olan Bulgar Millî Meclisi Sobraniye açılış celsesini dün öğleden sonra yapmış ve riyaset divanını seçmiştir.
Başkanlığa seçilen M. Kosofski celseyi kapamadan evvel Başvekil M. Çenverkof'un bir mektubunu okumuştur. M. Çenverkof bu mektubunda Bulgar anayasası gereğince Sobraniye'ye hükümetinin istifasını bildirmekte idi.
Bulgar Millî Meclisi bugün tekrar top lanarak yeni Başvekili tâyin edecektir.
16 Ocak 1954
— Sofya :
Yeni Sobraniye bugün fevkalâde bir toplantı yaparak dün anayasa gereğince istifasını vermiş olan M. Valko Çevrenkof'u yeniden Başvekilliğe seçmiştir.
M. Çevrenkof yeni kabinesinin listesini yarın Sobraniye'ye bildirecektir.
17 Ocak 1954
— Sofya :
Bulgar Millî Meclisi Sobraniye dünkü toplantısında Başvekil M. Çevrenkof tarafından kendisine sunulan yeni kabinenin listesini ittfakla tasvip etmiştir. Bazı tadiller hariç, yeni Bulgar kabinesi eskisinden farksızdır.
b : YUNANİSTAN
1 Ocak 1954
— Atina :
Yunan Kralı Paul yeni sene münasebetile Yunan milletine ve bilhassa son zelzele felâketine uğrayanlara temennilerini bildiren bir mesaj yayınlamıştır.
Kral Paul bu mesajında «Bütün Yunanlıların insanlığın iyiliği ve vatanın terakkisi için daha fazla çalışmalarını ve bu suretle beynelmilel .sulha hizmet etmelerini istemiştir.»
10 Ocak 1954
— Atina :
Pire'deki gizli komünist teşkilâtının şefi olduğu tahmin edilen Dimitri Kardassıs'in tevvkif olunduğu İçişleri Vekâletinden bildirilmiştir.
Henüz 30 yaşında bulunan Kardassis ihbar üzerine sekiz aydan beri takip olunmaktaydı. Kendisinin Yunanistana, Ağustos ayında ölüme mahkûm edilen komünist lideri Plumbidis'in tevkifinden sonra gelmiş olduğu sanılmaktadır.
Dimitri Kardassis ile birlikte, polis 22 kişi daha yakalamıştır.
13 Ocak 1954
— İnchon :
Keredeki Yunan seferi kuvvetlerini tugay derecesine çıkarmak üzere bugün buraya iki Yunan taburu gelmiştir.
Sekizinci ordu sözcülerinden biri, «Sayısı artan Yunan birliği, Koredeki Birleşmş Milletlerin topyekûn kuvvetinde bir değişiklik vücuda getirmiyecektir. Çünkü yeni gelen Yunan birlikleri, yurtlarına dönen kuvvetlerin yerine kaim olmaktadırlar.» demiştir.
Kore harbi boyunca, Yunanistan savaşlara yalnız bir taburla iştirak etmişti.
16 Ocak 1954
— Atina :
Fransa Maliye ve Ekonomi Vekilinin Yunanistana yaptığı ziyaret hakkında müşterek bir tebliğ yayınlanmıştır.
Bu tebliğe göre, Bakan, iki memleket arasındaki iktisadî münasebetlerin halihazır durumu üzerinde Yunanlı meslekdaşlarile görüş teatisinde bulunmuştur.
13 ekimde Pariste imzalanan protokol hükümlerinin gerçekleşmesiyle bu münasebetlerin daha çok inkişaf edeceğine işaret edilmektedir.
Her iki Vekil de gelecekteki Fransız Yunan iktisadi işbirliğinin gelişmesi çarelerinin araştırılması hususunda bir anlaşmaya varmışlardır.
22 Ocak 1954
— Paris :
Müttefik Kuvvetleri Başkumandanı General Alfred Gruenther'in daveti üzerine müttefik karargâhını ziyaret eden Yunan Başvekili Mareşal Papagos, Snape Kurmay Heyetine Balkanlardaki müdafaa meselelerine dair izahat vermiştir.
— Paris :
Yunan Başvekili Mareşal Papagos Le Monde gazetesine verdiği beyanatta, Sovyetlerin sulh taarruzlarında samimî olduklarında şüpheliyim, zira sürgündeki Yunanlı komünistlere hükümetime karşı propagandaya tekrar başlamalarına müsaade edilmiş bulunmaktadır, demiştir.
Mareşal Papagos sözlerine şöyle devam etmiştir:
«Türkiye ve Yugoslavya ile bir müdafpa andlaşmasmm süratle kuvveden fiile çıkarılması yolunda Yunanistan elinden gelen herşeyi yapacaktır.
Öyle umuyorum ki, normal siyasî münasebetlerin iadesi yolunda ileri sürdüğümüz tazminat bedelleri ve tabiatiyle esirlerimizin ve kaçırılmış bulunan çocuklarımızın iade ve memleketlerine avdetlerinin temini gibi şartları Bulgaristan kabul edecektir.
Kıbrıs hakkındaki Yunan iddialarına da temas eden Papagos şöyle demiştir:
Bu hususta İngiltere ile bir anlaşmaya varılmadığı takdirde Yunanistan haklarını elde etmek için hiçbir meşru vasıtaya başvurmaktan kaçınmayacaktır. Doğu Akdenizde Fransız Yunan işbirliği sahasında hudutsuz imkânlar vardır.
25 Ocak 1954
— Atina :
Yunan Dışişleri Vekâleti çevrelerinden bugün haber verildiğine göre Atina ve Peloponez yarımadasına gitmek için önceden müsaade . almak icab ettiği Sovyet Rusya Büyükelçiliğine bildirilmiştir.
Sö^cü, bu emrin Moskovadaki batılı siyasî memurların seyahat serbestilerinin tahdidine karşı bir misilleme olmak üzere, Nâto üye devletler arasında varılan anlaşmaya dayanılarak verildiğini bildirmiştir.
1 Ocak 1954
— Belgrad :
Yugoslav Cumhurreisi Tito, dün gece Yugoslav halkına hitaben yayınladığı yeni yıl mesajında dünya sulhu henüz temin edilmemiştir. Fakat insanlığı tazyik eden kara bulutlar arasından ufukta daha fazla bir aydınlık belirmektedir demiştir.
Mareşal Tito, bütün Yugoslav radyo istasyonları tarafından yayınlanan mesajına şöyle devam etmiştir:
«Sulhun zsferi, henüz bütün sulhsever dünyayı huzursuzluk içinde yaşatan harb tehlikesine galebe çalmış değildir.
3u tehlikenin, uzak ve yakın istikbal için bertaraf edilmesi, dünya mukadderatını elinde bulunduran mesul şahısların elindedir.
Yugoslav lideri, yer yüzünde sulhun zafer kazanması için çalışmaya ve sulhsever memleketler halkı ile işbirliği yapmaya and içmişlerdir. Bu gayenin tahakkuku için giriştiğimiz fedakârlıklar halkımızın yenilmez sulh arzusunu isbat etmektedir, demiştir. 1954 yılında Yugoslavya demokratlaşma yolunda büyük ilerlemeler kaydetti. 1954 yılı bu değişiklikleri gözle görünür üir hale getirecektir.
Memleketimizin çehresi talihsiz devirleri geride bırakarak günden güne değişmekledir.
Her vatandaş sosyal sistemimizi mükemmelleştirme yolunda kendisine düşen vazifeyi lâyıkı ile yapmağa devam ettikçe, giriştiğimiz bütün teşebbüsler 1954 yılı içinde müspet neticeler verecektir.
10 Ocak 1954
— Paris :
Tanjug Ajansı, Mareşal Tito'nun Associadet Press Ajansı Belgrad muhabirine verdiği beyanatın metnini dün akşam yayınlamıştır. Ajansın tasrih ettiğine göre Yugoslav Cumhurreisi bu beyanatını yabancı basınlarda Yugoslavya aleyhinde yapılan neşriyata cevap teşkil etmek üzere vermiştir.
Yugoslav Cumhurreisi, evvelâ Yugoslavyanm açık bir dış politika takip ettiğini ve bütün beynelmilel meselelerde ittihaz etmiş olduğu hareket hattını muhafaza edeceğini beyan ettikten sonra, Yugoslavya aleyhindeki neşriyat hakkında Associadet Press muhabirine: «Bu neşriyatın, maalesef muhtelif memleketlerin nüfuz sahibi bazı şahsiyetleri tarafından geniş ölçüde idare edilen ve yeni Yugoslavyanm kazandığı beynelmilel şöhret ve itibarı bütün vasıtaları kullanarak ihlâl etmek kasdiyle yapılan yalan neşriyat» olduğunu söylemiş ve bununla beraber kendilerinden bu suretle bahsedilen şahsiyetlerin isimlerini açıklamaktan imtina etmiştir.
Müteakiben Yugoslavya ile Sovyetler Birliği arasında bir gizli anlaşma mevcut bulunduğu hakkındaki iddiadan bahseden Mareşal Tito şöyle devam etmiştir:
«Yugoslavya ile Sovyetler arasında gizli bir anlaşma bulunduğu ve gizli müzakereler cereyan ettiği yolundaki yalan neşriyat evvelâ îtalyada başlamış ve sonradan Almanya ve Amerika gibi diğer memleketlere de sirayet etmiştir. Bu neşriyatı yapanlar yalnız Yugoslavyanm beynelmilel itibarını ihlâl etmeğe değil aynı zamanda onun
Batı Avrupa memleketleriyle işbirliği yapmasına mâni olmağa, bu memleketlerin kendisine olan itimatlarını sarsmağa ye Yugoslavyanın Birleşik Amerika, İngiltere ve Fransada gördüğü yardımı kaybetmesine çalışmaktadırlar. Bundan maada Trieste meselesinin Yugoslavya zararına halledilmesini temin arzusunu gütmektedirler.»
Mareşal Tito sonunda Yugoslavya aleyhine girişilen entrikanın akim kalmağa mahkûm bulunduklarını söylemiştir.
24 Ocak 1954
— Belgrad :
Yugoslav .Komünistler Birliği içinde, Mareşal Tito'nun bir hafta evvel haber verdiği tasfiye hareketi Hırvatistanda başlamıştır. Cilas'm tesiri altında kaldıkları bildirilen bazı gazeteciler bugün Hırvat Komünist Komitesi sekreteri Brikiç tarafından bu komiteye verilen bir raporda ittiham edilmektedirler. Gazetecilere atfolunan suçlar «Küçük burjuva» temayülleri uyandırmak ve komünistler birliği üyelerine menfi tesirlerde bulunmaktır.
Bu gazeteciler arasında bulunan Diminiç İstirya mebustur. Aynı zamanda Hırvat merkez komitesinin üyesi olduğu gibi Nabrijet adlı derginin de baş muharrirliğini yapmaktadır.
Sekreter Brikiç aynı zamanda sosyalist aleyhtarı fikirler besliyenlerin ve ideolojik bakımdan yabancı olanların tasfiye edilmelerini istemiştir.
Mebus Biminiç, Cilas'm fikirlerine iştirak etmediğini ve komünist birliğini tasfiye hususunda parti memurlarını teşvik etmediğini söylemek suretiyle kendini müdafaa etmiştir.
29 Ocak 1954
— Paris :
Tanjug Ajansının Paristen zaptolunan yayımında Mareşal Tito'nun Yugoslav Reisicumhurluğuna yeniden seçilmiş olduğu bildirilmektedir.
— Belgrad :
Mareşal Tito bugün Millî Meclis huzurunda, perşembe günü Federal İcra Komitesi adına mebuslara verdiği raporda bahis konusu edilen hususlar hakkında iki saat müddetle izahat vermiştir.
Dahilî siyasete hasrettiği nutkun birinci kısmında, Tito, Sosyalist Demokrasinin ekonomik, sosyal ve siyasî gelişmelerinin muhtelif cephelerine temas etmiştir.
Bundan sonra dış siyasete geçen Mareşal, perşembe günkü raporunda adı geçen hususları teker teker ele almıştır.
Önce, Yugoslav hükümetinin dış siyasetinin değişeceğine dair dolaşan söylentilere cevap veren Tito şöyle demiştir:
«Yüksek asambleye şunu arzetmek isterim ki, siyasetimiz yine son senelerde denediğimiz esaslara istinat etmelidir, zira bunların tatbikinden gerek istiklâlimiz ve bütünlüğümüzün muhafazası, gerek bize karşı kurulan iktisadî ablukaya karşı mukavemet edebilmemiz ve son harbde harap olan memleketimizi kalkmdırabilmemiz bakımından gayet iyi neticeler almış bulunuyoruz.
Binaenaleyh, şimdiye kadar bizimle müsavat esasları dahilinde işbirliği yapan ve gelecekte de aynı arzuyu gösteren memleketlerle işbirliği yapmak siyasetimizi değiştirmek için hiç bir sebep görmemekte ve ihtiyaç duymamaktayız. Tabiatiyle işbirliği yaptığımız memleketlerin içişlerimize müdahalesine veya istiklâlimize hürmette kusur etmelerine asla müsaade etmiyeceğiz.»
Mareşal daha sonra Yugoslavya ile münasebetlerinin normalleşmesini arzu eden komünform memleketlere temas etmiş ve daha geçenlerde Yugoslavya ile hiç bir münasebette bulunmak istemiyen bu memleketlerin şimdi politikalarını değiştirerek siyasî münasebetler tesisi yolu ile Yugoslavya ile normal irtibat temini arzusunu izhar etmekte olduklarını ifade etmiştir.
BİRLEŞİK AMERİKA DEVLETLERİ
a. AMERİKA
1 Ocak 1954
— Washington :
Dış Faaliyetler İdaresi 600,000 dolarlık esas anlaşma mucibince İspanyaya yeni bir fon vereceğini "bildirmiştir.
İspanyaya gidecek olan malzemenin Okyanustan naklini istihdaf eden bu fon hakkında fazla malûmat verilmemiştir.
— Washington :
Dışişleri Vekâleti tarafından bugün yayınlanan resmî "bir tebliğde bildirildiğine göre, Birleşik Amerika, İngiltere ve Fransa 25 Ocakta Şerlinde Sovyet Dışişleri Vekiliyle görüşmeyi kabul etmişlerdir.
Bugün Moskovaya tevdi edilen kısa bir notada müttefikler, daha önce yaptıkları teklife uygun olarak toplantının 4 ocakta başlayamaması dolayısiyle «Teessürlerini» ifade etmişlerdir. Bununla beraber müttefikler toplantının Sovyetler tarafından teklif edilen 25 Ocak tarihinde yapılmasını kabul etmişlerdir.
Üç Batılı devlet aynı zamanda mezkûr toplantının yeri ve diğer teknik teferruatını tesbit etmek üzere Berlindeki yüksek komiserlerin vazifelendirilmelerini kabul etmişlerdir.
3 Ocak 1954
— NewYork :
Bu gece radyoda 1954 yılı hakkındaki görüşlerini tebarüz ettiren Amerika Dışişleri Vekili Foster Dulles gelecek günlerden iyimserlikle bahsederek, dünya sulhu mevzuunda daha emin adımlar atılacağını söylemiş, Sovyetlerin Berlin konferansında Almanya ve Avusturya meselelerini görüşmeye hazır olduklarına dair emarelerin mevcut bulunduğunu ve Avrupa ittifakının tahakkukuna doğru gidildiğini ifade etmiştir.
Bir saat süren ve Newsweek dergisi ile Amerika radyo şirketi tarafından hazırlanan bir programda, Batı Almanya Başvekili Konrad Adenauer, Amerika Müşterek Kurmay Heyeti Başkanı Amiral Radford, Nato Başkumandanı General Gruenther, Amerikanın Kore kuvvetleri kumandanı General Hull, Fransız devlet adamları Paul Reynaud ve Jean Monnet İle yapılan mülakatlar da yayınlanmıştır.
Dulles'in sözleri, komünizm tehlikesine karşı 1954 yılında da müteyakkız olmayı tavsiye eden Gruenther, Hull ve Radford'un beyanlariyle tezat teşkil etmekteydi. Keza Adenauer de bu teyakkuzu ileri sürerek Dulles kadar iyimser olmadığını göstermiş ve: «Bilmem tarihin bir dönüm noktasına ulaştığımızın farkında mıyız?» demiştir."
Reynaud ve Monnet, ikist de Avrupa Birliği taraftarı olan bu Fransız devlet adamları, noktai nazarlarını tekrar müdafaa etmişler, Monnet şunları söylemiştir:
«Benim ümidim, Reisicumhur Eisenhower'in atom mevzuundaki teklifinin, atomun sulh gayeleri için kullanılmasına yol açmasıdır. 1954'ün Avrupa birliğinin tahakkuku hususunda en müsait zemini hazırlıyacağı kanaatindeyim.»
Reynaud ise bellibaşlı iki meselenin Hindicini ve Avrupa ordusu dâvası olduğunu söylemiştir.
Kendisi ile yapılan mülakatta 1954 yılı için çok iyimser olduğunu söyleyen Dulles, Eisenhower'in atom mevzuundaki nutkuna da temas ederek, Sovyetler bir müzakereye bu nutkun yaklaştırdığını, söylemiştir.
4 Ocak 1954
— Washington :
Başkan Eisenhower bu akşam radyo ve televizyonla yayınlanan bir nutkunda Cumhuriyetçi idarenin ilk faaliyet yılı zarfında kaydettiği 12 başarıyı sıralamıştır.
Bu başarıların en başında Kore'de savaşlara son verilmiş olması ve «Atom enerjisini insanlığın barışçı gayelerine tahsise matuf plânın» hazırlanmış olması gelmektedir.
Diğer taraftan Eisenhower hükümetin, «Amerikan milletinin refahını» sağlamak için her türlü vasıtaya her an başvurmaya hazır olacağını temin etmiştir. Nihayet Başkan, dahili sahada hükümetin «Teşebbüs zihniyetini baltalamıyacağı gibi Amerikalıların refahiyle ilgili meseleler karşısında bürokratik bir kayıtsızlığa da saplanmıyacağmı» belirtmiştir.
Başkan Eisenhoyrer'in hükümeti tarafından tahakkuk ettirildiğini bildirdiği 12 başarı şunlardır:
1 — Kore harbinin nihayet bulması.
2 — Hür dünyanın savunma tertibatının komünist tecavüzüne karşı takviyesi.
3 — Devlet memurlarına iş emniyetinin sağlanması.
4 — Tasarlanan masraflarda 13 milyar dolarlık bîr tasarruf yapılması.
5 — Vergilerin hafifletilmesi.
6 — İktisadî kontrol tedbirlerinin kaldırılmış olması.
7.— Zirai mahsul fiyatlariyle hayat pahalılığının artması hakkındaki muvazenesizliğe nihayet verilmiş olması.
8 — Enflâsyonun durdurulmuş olması.
9 — İcraî ve teşrii kuvvetler arasındaki münasebetlerin tesbit edilmesi.
10 — Bazı muhacirlerin Amerikaya girmesine müsaade eden bir kanunun müstaceliyetle kabul edilmiş olması.
11 — Dünya meselelerinde inisiyatifi kazanmaya ve muhafazaya matuf kuvvetli ve mütecanis bir dış politikanın tahakkuku.
12 — Atom enerjisini insanlığın barışçı gayelerine hasretmeye matuf bir plânın hazırlanmış olması.
Washington :
Bugün burada haber verildiğine göre, Birleşik Amerika Orta Doğu ve Güney Asyada muhtemel Sovyet taarruzuna karşı bir kalkan vücude getirmek maksadiyle İrak, Suudi Arabistan ve Pakistanla askerî yardım anlaşmaları aktı mevzuunda görüşmelerde bulunmaktadır. Amerikan resmî şahsiyetleri, İngiltere ve Fransa gibi başlıca hükümetler bir doğu müdafaa teşkilâtı kurmak yolunda Amerikaya katılana kadar, bu fevkalâde stratejik bölgeye herhangi silâh gönderme teşebbüsünü oyalayarak, geciktirip durmakta idiler. Gelen haberlerde ilâve edildiğine göre, Amerikan dış politika ve müdafaa komisyonları, Arapların muhalefeti yüzünden Orta Doğu müdafaa camiasının artık akamete uğradığı kanaatine varmışlar ve netice itibariyle, alâkalı devletlerle ayrı ayrı askerî yardım anlaşması müzakerelerine girişerek güvenliği takviyeye çalışmayı kararlaştırmışlardır. İrakla bir askerî yardım anlaşmasının imzalanmasına daha aylar istemekle beraber Amerikan resmî şahsiyetleri böyle bir anlaşmağa varılacağına emin bulunmaktadırlar.
Hâlen, Mısır, İsrail, Lübnan ve Suriyeye âcil surette askerî yardım sağlamak düşünülmemektedir. Zira bu memleketler Sovyetlerin bu bölgeye yapacağı muhtemel tecavüzün takip edeceği istikamette bulunmamaktadırlar. Bu itibarla da Amerikan resmî şahsiyetleri, şimdilik bu memleketlerin ihtiyaçlarına daha az ehemmiyet vermektedirler. Bu resmî şahsiyetler, İsraile halen herhangi bir silâh yardımında bulunmayı düşünmediklerini, zira İsrailin silâh kuvvetlerinin oldukça iyi teçhiz edildiğini beyan ile, İsraile yapılacak bir Amerikan yardımının Arap memleketlerinin şiddetli itirazlarına mâruz kalacağını ve Müslüman hükümetleriyle muhtemel müzakereleri balatalayacağını sözlerine ilâve etmektedirler.
6 Ocak 1954
— Washington :
Dışişleri Vekâleti, Amerikanın Moskova Büyük Elçisi Charles Bohlen'in bugün Sovyet Dışişleri Vekili Molotof ile Reisicumhur Einsenhower'in atom mevzuundaki teklifinin müzakeresi hususunda görüşmelerde bulunduğunu teyit etmiştir.
Bu hususta gazetecilere malûmat veren Vekâlet sözcüsü Henry Suydam Büyük Elçi Bohlen'den bir rapor alındığını açıklamış, fakat bu mevzuda herhangi bir tefsirde bulunmaktan imtina etmiştir.
Rusya, Eisenlıower'in teklifi hakkında görüşmelerde bulunmayı kabul ettiğindenberi. ikinci defadır ki Bohlen ve Molotov buluşmaktadırlar. İlk görüşme 31 aralık tarihinde vâki olmuştu. Vekâlet sözcüsünün gazetecilere okuduğu tebliğde şöyle denilmekte idi:
«Sovyet Dışişleri Vekili Molotov'un gösterdiği arzu üzerine bugün Amerikanın Moskova Büyük Elçisi Charles Bohlen saat 15 te Dışişleri Vekâletinde Molotov'u ziyaret etmiştir. Bu görüşmede atom enerjisinin sulh gayelerinde kullanmak üzere müzakerelere başlanması hususunda Reisicumhur Eisen'hower tarafından vâki teklif mevzuu bahis edilmiştir.
7 Ocak 1954
— Washington :
Amerikan Dışişleri Vekâleti tarafından çarşamba akşamı yayınlanan resmî beyanatın metni şudur:
«Dışişleri Vekâleti, Sovyetler Birliği Dışişleri Vekili M. Molotof'un atom enerjisi meselesine müteallik müstakbel müzakerelerde takip edilecek usuller hakkında görüş teatisinde bulunmağa Sovyetler Birliği hükümetinin hazır bulunduğunu Birleşik Amerikanın Moskova büyük elçisi vasıtasiyle bildirmiş olduğunu teyit eder. Bu görüş teatileri Washington'da büyük elçi Zarubin delaletiyle yapılacaktır. Dışişleri Vekili M. John Foster Dulles, Sovyetler Birliği hükümetinin yapılmasını kabul ettiği bu usule mütedair görüşmelere yakın bir tarihte başlamak tasavvurundadır. Sovyetler Birliğinin kabul ettiği bu görüşmeler, Amerikan Dışişleri Vekili Foster Dulles tarafından Sovyetler Birliği Dışişleri Vekili M. Molotof a bu hususta vâki teklifin Sovyetler Birliği hükümetince kabulünü tazammun etmektedir.
8 Ocak 1954
— Phoenisx: (Arizona) :
Kıdemli siyasî muhabirlerden ve Uzak Doğu işlerinde ihtisası bulunan Ernest Haberecht, Arizona gazete naşirlerinin dün geceki basın ziyafetinde okunan nutkunda, tarih, komünistlerin Cindeki zaferlerinden dolayı, Birleşik Amerikanın en aşağı yüzde elli nispetinde mesul olduğunu zamanla gösterecektir» demiştir.
Haberecht sözlerine şunları ilâve etmektedir :
«Asyanın bu bölgesinde aynı hataların tekrarlanmasını önlemek için Amerika halkı daimî tam malûmat sahibi olmalı, memleketlerini kuvvetli bulundurmalı ve hariçte lâyıki veçhile temsil edilmekte olunduğuna emin bulunmalıdır.
Cindeki son 25 yılın katî tarihi yazıldığı zaman, burada olup bitenlerden Amerika yüzde elli mesul tutulmıyacak olursa, çok garip kaçacak, Amerikanın milliyetçi Çine vadedilenlerin hemen hemen hepsini vermediğini gösteren gitgide daha fazla deliller ortaya çıkmaktadır.
Çine ulaşması gereken yardımların çoğu iddia ettiği veçhile, pek de Öyle bütün bütüne milliyetçilerin eliyle olmadan komünistlere tevcih edilmiştir. Çin komünistleri Ruslar, Hindicini hududu boyunca güney Cinde silsile ha: linde hava üsleri kurmuşlardır, Buralarda büyük sayıda Rus uçakları bulunmaktadır.
— Washington :
Hükümet tarafından bugün bildirildiğine göre, şimdikilerden on defa daha kuvvetli ve âdeta inkılâp yaratacak mahiyette yeni bir atom parçalama makinesi yapılacaktır.
Atom enerjisi komisyonunun NewYork'da Brookhavende millî laboratuarında beş altı senede tamamlanacak olan bu makine, 25 milyar elektron volta kadar enerjide protorları parçalıyacaktir.
Yeni makine, takriben 233,3 metre kutrundadır ve 20 milyon dolara mal olacaktır.
— Washington :
Haber verildiğine göre, Birleşik Amerika Dışişleri Vekili Foster Dulles, Ayan Dış Münasebetler Komisyonunda iki buçuk saat kalarak dünya durumu ve kongrenin geçen ağustosta tatile girişindenberi vukua gelen milletlerarası gelişmeler hakkında izahat vermiştir. Dulles, bu izahat sırasında Pakistanla Hindistan arasındaki münasebetlerin, Orta Doğu müdafaa ittifakının kurulmasını köstekliyen başlıca güçlüğü teşkil ettiğini söylemiştir.
Komisyon reisi Alexander Wiley, toplantıdan sonra gazetecilere verdiği yazılı beyanata şunları eklemiştir:
«Dışişleri Vekilinin izahatından öğrendiğimize göre, Koredeki Amerikan kuvvetlerinin azaltılmakta bulunması oradaki kuvvet «Hacminin» herhangi bir ölçüye kıyasen aşın derecede büyük olmasından ileri gelmektedir.
Mütarekedenberi, munzam Kore birlikleri yetiştirilmiş bulunmaktadır. Fakat mütareke hükümlerine göre askerî kuvvetleri arttırmak yasak olduğundan, Amerikan kuvvetleri geri çekildiği ve teçhizatı orada bırakıldığı takdirde bu Kore birliklerini teçhiz etmek imkân dahiline girebilir.
Hindicini meselesine gelince, Amerikalıların büyük masraflara katlanması suretiyle, mahallî kuvvetlerin meydana getirilmesi işi devam etmektedir.
Avrupada ise, Nato mükemmel durumdadır ve Foster Dulles Avrupa müdafaa camiası anlaşmasının tasdikten geçeceğini ummaktadır. Fakat ne yazık ki, ortada, zayıf temellere dayanan muhteşem bir «Üstün yapı» yükselmektedir. Çünkü Almanyanm iştiraki için gereken şartlar temin edilmemiştir.
Dış Münasebetler Komisyonu Reisi Wiley'in beyanatında şu noktalar da belirtilmektedir:
İrandaki durum, geçen yazdanberi bariz surette gelişmiştir. Pakistan, İran ve bu bölgede muhtemel diğer devletlerle bir savunma ittifakı hakkında gayri resmî müzakerelere devam olunmuştur. Dışişleri Vekili Foster Dulles, Pakistana Amerikan askerî yardımı hususunda hiç bir karara varılmadığını bilhassa belirtmiştir.
9 Ocak 1954
— Washington :
Amerikan Ayan Meclisinin askerî tesisat ve inşaat tâli komüsyonu, dünkü toplantısında, İspanyada inşa edilecek Amerikan üsleri için ilk tahsisat olarak elli milyon doların derhal verilmesini tasvip etmiştir.
— Washington :
Bugün öğrenildiğine göre . Reisicumhur yardımcısı Richard Nixon, Komünist Çine karşı tatbik edilen siyasette herhangi bir değişiklik yapılmaması hususunda hükümeti ikaz.etmiştir. Nixon Dışişleri Vekil Yardımcısı Walter Robertson gibi, komünist Çinin tanınmasına şiddetle muhalefet etmektedir. Nixon keza, Komünist Çinin tanınması gibi, Birleşmiş Milletlere alınmasına da son derece muarızdır. United Press muhabirine bir beyanat veren Reisicumhur Yardımcısı, Kore ve Hindicimde sulh temin edilmeden böyle bir şeyin düşünülemiyeceğini söylemiştir.
İyi haber alan çevrelerin bildirdiklerine göre Richard Nixon, Komünist Çinin tanınmasının yahut Birleşmiş Milletlere kabulünün Sovyet Rusya ile müzakerelerde Amerikanın vaziyetini zayıflatmasının mümkün olduğunu söylemiştir. Nixon son Uzak Doğu seyahatinde Formoza hükümetine Amerikanın yegâne tanıdığı Çin hükümetinin kendileri olduğu hususunda teminat vermişti.
Diğer taraftan Dışişleri Vekili Foster Dulles burada tertip ettiği bir basın konferansında Komünist Çinin ilerde tanınmasını mümkün kılacak bir lisan kullanmış, fakat bilâhare Amerikanın Komünist Çine karşı takip ettiği siyasette hiç bir değişiklik olmayacağı hususunda Nixon'u temin etmiştir.
— Mexico :
Öğrenildiğine göre, Troçkinin katili Jacques Mornard hapishane arkadaşlarından birinin tecavüzüne uğramıştır.
Chavez adında tehlikeli bir haydut elinde kalın bir sopa olduğu halde «seni öldüreceğim» diye bağırarak Mornard'm üstüne atılmıştır. Chavez'İn, radyo tamir atölyesi şefliğinden alınarak yerine Mornard'm tayin edilmesine kızdığı ve bu sebepten katili öldürmeye teşebbüs ettiği zannedilmektedir. Bununla beraber Mornard'm hâlen tahliyesini sağlamaya çalıştığı ve bazı gizli ajanların, belki de eski suç ortaklarının kendisini öldürmek istedikleri bilinmektedir.
10 Ocak 1954
— Washington :
Senatör Paul H. Douglas, bugün Birleşik Amerikanın iktisadi bir gerileme halinde olduğunu söylemiş ve «bunun ne gibi bir vaziyete götüreceği şimdiden tayin edilemez» demiştir.
Birçok gazetelerin bu açıklamaya şiddetle hücum ettiklerini söyleyen Senatör, Amerikan iktisat cemiyeti âzalarının kendisiyle ayni fikirde olduklarını, bildirmiş ve demiştir ki:
«Bugün iktisadî bir gerileme içindeyiz ve bu zincirleme bir reaksiyon halinde depresyona kadar gidebilir.
Gerileme olduğunu düşündüren sebepler şunlardır"
1 — Tarım âletleri istihsali düşmüştür.
2 — Otomobil istihsali geçen seneye nazaran yüzde 12 azalmıştır.
3 — Çelik istihsalinde azalma görülmektedir.
4 — Kamyonla yük nakli gecen .seneye nisbetle yüzde 12 azalmıştır.
5 — İş hayatında muvaffakıyetsizlik nisbeti yüzde 50 dir.
Douglas, 1929 32 devresi ile bu devir mukayesesinde yegâne değismiyen taraf hükümet ve iş muhitlerinin vaziyeti mükemmel surette göstermek istemeleridir, demiştir.
— Washington :
Resmen bildirildiğine göre, Birleşik Amerikanın dış ekonomi politikasını tetkik etmeğe ve bu hususta bir rapor hazırlamağa memur başkanlık komisyonu raporunun nihaî metnini kaleme almak üzere dünkü cumartesi günü Wsshington'da iki yeni toplantı yapmıştır. ".
Bu iki toplantıdan sonra hiç bir tebliğ neşredilmemiştir. Ancak, öğrenildiğine göre, komisyon başkanı M. Randall bu toplantılarda raporun tadil edilmiş bir projesini arkadaşlarına tevdi etmiştir.
Bu projede ezcümle şu hususlar teklif edilmektedir:
1 — Birleşik Amerikanın dış ekonomi politikasının tedricen ve bir hudut dahilinde liberalleştirilmesi.
2 — Böyle bir liberalleştirmenin tesirlerine maruz kalabilecek Amerikan ekonomi sektörlerine hükümetçe yardım edilmesi.
3 — Amerikan hususî sermayesinin yabancı memleketlerinde yatırımın teşvik olunması.
Resmî olmamakla beraber doğru haber alan bir kaynaktan bildirildiğine göre komisyonun son toplantılarını önümüzdeki hafta zarfında yapması ve mesaisine son vermesi muhtemeldir.
Filhakika M. Randalî'm teklif ettiği rapor projesi Üzerinde süratle ve mümkün olduğu geniş bir mutabakat temin etmeğe çalıştığı söylenmektedir. Bu suretle komisyon raporunu bu ay nihayetinden evvel yani muayyen tarihten İki ay evvel hazırlamış ve vermiş olacaktır.
Randall komisyonun azaları arasında mevcut fikir ayrılıkları yüzünden komisyon mesaisinin sonunda, çoğunluğa dayanan tek bir rapor değil azınlıkta kalan asaların da kaleme alacakları bir veya birçok azınlık raporlarının da verilmesi çok muhtemel bulunmaktadır.
Filhakika komisyon azalarından bir çoğunun M. Randall kadar liberal görüş sahibi olmaktan uzak oldukları bilinmektedir. Esasen bu muhalefet kongrede de görülmektedir ve parlâmento, mahfillerinde tahmin edildiğine göre Temsilciler Meclisiyle Ayan Meclisinde komisyonun tavsiyeleri üzerinde cereyan edecek müzakereler, yalnız çok hararetli olmakla kalmıyacak ayni zamanda ehemmiyetli kararlar alınmasına da pek az bir ijıtimal bırakacaktır.
12 Ocak 1954
— Washington :
Donanma Kumandanlığı, Amerikaİspanya andlaşması gereğince İspanyadaki inşaat işlerini deruhte edecek olan üç Amerikan firmasının isimlerini açıklamıştır. Bir deniz ve müteaddit hava üsleri için sarfedilecek pa
ranın miktarı 190.000.000 dolardır.
İnşaat iki ilâ üç sene sürecek, mümkün olduğu nisbette yerli işçi kullanılacaktır.
— Washington :
Amerikan hava kuvvetleri Erkânı Harbiye reisi muavini ve kıdemli bir havacı olan general James H. Doolittle, uçak sanayi cemiyeti mecmuasının dünkü sayısında neşredilen bir yazısında 25 seneye varmadan atom enerjisiyle işleyen uçaklar devrinin açılacağını söylemekte ve havacılığın istikbali hakkında şu tahminleri ileri sürmektedir:
1 — 1960 senesine varmadan Amerikan nakliyat kumpanyaları, büyük bir sürate malik ve geniş bir uçuş sahası dahilinde çalışabilecek tepkili nakliyat uçakları kullanmak mecburiyetinde kalacaklardır. Yine 25 seneye varmadan uçuş kabiliyetleri bazı şartlar tahtında saatte 100O mil kadar olabilecek akil vasıtalarına malik olmamız lâzım gelecektir.
2 — Önümüzdeki elli sene zarfında, uçakların hareketlerini idare edecek otomatik ve elektronik eçhizat bakımından muazzam terakkilere şahit olacağız. Bu devir gelince askerî uçaklardan bir çoğu areket ettikleri andan yere indikleri ana kadar otomatik bir kontrol ile seyredeceklerdir.
3 —Aradan pek fazla sene geçmeden helikopterler sahasında da büyük terakkiler olacak ve birçok motörlerle mücehhez ve yüz kadar yolcuyu nisbeten kısa mesafeler dahilinde nakledebilecek çok miktarda büyük helikopterler kullanılması lâzım gelecektir.
4—50 ilâ 100 ton kadar kıymetli ticaret eşyasını nakledebilecek kabiliyette eşya nakliyat uçaklarının çoğalması, ticari nakliyat temposunu arttıracak ve halen deniz yoluyle yapılmakta bulunan bu nakliyatın mühimbir kısmının hava kumpanyalarını faydalandıracaktır.
5 — Daha hafif ve hararete karşı daha dayanıklı malzeme ile ve yeni teknik usullerle imal edilecek uçakların şimdikilerden çok yüksek süratlerle seyredebilmelerine şahit olabileceğiz.
6 — Telsiz idare cihazları tekemmül ettirildikçe, pilotsuz uçaklar kıta dahilinde ve kıtalar arası posta nakliyatını ses süratinden beş ilâ on misli bir hızla nakledebilecek bir kabiliyet kazanacaklardır.
7 — 50 seneye varmadan arza bir peykinşa edilebilmesi tamamen muhtemel olduğu gibi o zaman aya kadar gidebilecek vasıtaların fezaya gönderilmesinin tecrübe edilmesi mümkün olabilecektir.
General James H. Dcolittle yazısını şöyle bitirmektedir:
«Bütün bu tahminleri yalnız muhtemel saymak doğru değildir. Fikrimce bunların bir çoğu gerçekleştirilecektir.
14 Ocak 1954
— Washington :
Ticaret Vekili Sinclair Weeks, üç aylık dış ticaret raporunda, «Amerikan siyaseti,' daima, komünist memleketlere stratejik ehemmiyeti hâiz olmıyan maddeler ihracını tasdik etmek olmuştur» demiştir.
Weeks, Sovyet Rusya ile ticaretin çok az olmasının, Amerika tarafından konulan tahditlerden ziyade, Sovyet blokunun stratejik olmıyan maddelere alâka göstermemesinden ileri geldiğini söylemiştir.
Ticaret Vekilinin raporunun bu iki fıkrası V/ashington'da çok alâka uyandırmıştır, zira bir Amerikan ticaret odasının Rusyaya sadeyağ ve pamuk yağı ihraç etmek için Ticaret Vekâletinden müsaade istediği haberinin yayınlandığı güne tesadüf etmiştir.
15 Ocak 1954
Washington :
Ticaret Vekâleti bugün yayınladığı tebliğde HongKong ile yapılan ve stratejik mahiyette olan ticaret mevzuundaki bazı tahditlerin kaldırıldığını bildirmiştir.
Amerika ihracatçılarının münferit ihracat permisi olmaksızın HongKonga seykedebilecekleri mallar listesine yün, kâğıt, kömür, soba, ziraî âlet ve edevat ve kauçuktan mamul maddeler de ilâve olunmuştur,
Vekâlet erkânı Amerikadan yapılan sevkiyatm Kızıl Çine ulaşmaması hususunda İngiliz makamlarının azamî dikkat gösterdiklerini fakat yine de kaçakçılığın büyük ölçüde devam ettiğini söylemişlerdir.
Diğer taraftan Ticaret Vekâleti, dost milletlere, yapılan stratejik mahiyette olmıyan diğer 56 madde ihracatı İçin de permi tahdidatını gevşetmiştir. Fakat HongKong, Macao ve demir perde memleketlerine bu listedeki maddelerin ihraç edilmemesi hususundaki sıkı tahdidat devam edecektir.
Amerikan ile Kızıl Çin ve KuzeyKore arasında her türlü ticarî alış veriş menedilmiş bulunmaktadır. Fakat Sovyet Rusya ve Avrupadaki peyk devletleriyle mahdut ölçüde stratejik mahiyette clmıyan maddeler üzerinde ticarî muamele yapılmaktadır.
Diğer taraftan siyasi şahsiyetlerin bugün bildirdiklerine göre, yabancı faaliyetler idaresi, bu ay İtalyaya karşılıklı güvenlik andlaşması hükümlerine uyarak 18 milyon dolar tutarında pamuk, tütün, ve hayvani yağlar bağışlamayı tasarlamaktadır.
— Londra :
Financial Times gazetesinin bildirdiğine gÖre; Amerika, İngiliz kraliyet hava kuvvetlerinin modernleştirilmesini mümkün kılmak üzere, İngiltereye, önümüzdeki 2 veyahut 3 sene içinde 900 milyon sterlin tutarında dolar verecektir.
— Washington :
Birleşik Amerika ile Güney Kore arasındaki emniyet paktının tasdiki lehinde Amerikan Harbiye Vekili M. Robert Stevens ile Erkânı Harbiye Reisi General Matthew Ridgway'tn Ayan Meclisi Dışişleri Komisyonu önünde verdikleri izahat, kendileriyle ayan âzası arasında bası fikirlerin teatisine vesile olmuştur.
Bunun üzerinedir ki, general Ridgway, Koreden iki tümenin geri alınması hakkındaki Amerikan Kararının Birleşmiş Milletlerin bu bölgedeki durumunu kafiyen zayıflatmış olmıyacağmı tasrihen beyan etmiştir. Diğer taraftan henüz Kuzey Korede bulunan Çin kuvvetlerinin bir milyon kadar olduğunu tahmin eden General Ridgway, bununla beraber komünist kumandanlığının bazı birlikleri geri çekmiş bulunduğunu, fakat buna mukabil komünistlerin 38 inci arz dairesinin kuzeyinde bulunan hava meydanlarını ıslâh etmek suretiyle bir nevi muvazene temin etmiş olduklarını söylemiştir
General Ridgway müteakiben tarafsız bölgenin kuzeyinde komünistler tafmdan girişilmiş olan tahkimattan bahsederek bu tahkimatın tamamen tedafüi mahiyette olduğuna kani bulunduğunu ifade etmiş ve bu münasebetle hâlen mevcudu 600.000 e baliğ olan Güney Kore silâhlı kuvvetlerinin askerî kıymetine olan itimadını bir kere daha izhar eylemiştir.
Sözü nihayet Hindiçiniye getiren general Ridgway «Birleşik Amerikanın durumu büyük bir endişe ile takip etmekte olduğunu» işaret etmiştir.
General Ridgway'den sonra Harbiye Vekili M. Stevens'ten, Singman Ri hükümetince muhasemata tekrar başlamak yolunda alınacak bir kararın arz edebileceği tehlike hakkında ne diyeceği sorulmuştur. M. Stevens buna cevaben Birleşik Amerikanın ilk yapacağı işin Güney Korede bulunan kuvvetlerinin emniyetini sağlamak olacağını söylemekle iktifa etmiştir.
Bunun üzerine ayan dışişleri komisyonu başkanı, Amerikan hükümetinin tek taraflı her hangi bir askerî hareketten tevakki edilmesi lüzumunu Başkan Singman Ri'ye tereddüde mahal birakmıyacak bir şekilde bildirmiş olduğuna dikkati çekmiştir.
Amerikan Ayan Meclisi Dışişleri ko misyonu pazartesi günü tekrar gizli celse halinde toplanarak Birleşik Amerika ile Güney Kore arasında emniyet paktının tasdiki hakkındaki müzakerelerine devam edecektir.
19 Ocak 1954
— Washington :
Birleşik Amerika Dışişleri Vekili Foster Dulle.s bugün yaptığı basın toplantısında, Berlinde yakında yapılacak 4 büyük devlet Dışişleri Vekilleri toplantısının Sovyetlerin bu toplantıya yapıcı bir hüviyetle iştiraki halinde büyük tarihî bir mâna taşıyabileceğini belirtmiştir.
Foster Dulles, Berlinde Sovyet Dışişleri Vekili Molotofla, hâlen Sovyetlerle Amerikalılar arasında cereyan etmekte bulunan atom müzakereleri ile alâkalı esaslı meseleleri görüşmek niyetinde olmadığını söylemiştir.
Dışişleri Vekili basın toplantısının başında, Berlin konferansına hareket etmek üzere bulunduğu sıradaki duygularını ifade eden yazılı bir beyanat okumuştur. Foster Dulles, 1949 da yapılan en son dört büyük Dışişleri Vekilleri toplantısından beri, Sovyet politika ve tabiyesi yapıcı neticeler vermekten ziyade Batılı, milletleri ayırmak ve zayıflatmayı araştırmıştır, demiş ve şöyle devam etmiştir:
«Umduğumuz gibi Sovyet liderleri bu konferansa yapıcı bir zihniyet ile yaklaşacak olurlarsa, bizleri karşılarında uysal bulacaklar, ondan sonra da yapılacak birçok işler meydana çıkacaktır.
Avusturyanın serbest bırakılması lâzımdır. Bunu kuvveden fiile çıkarmaktan başka ortada esaslı bir engel yoktur.
Almanyanm birleştirilmesi iktiza etmektedir. Birleşmiş bir Almanyanm serbest seçimle bütün Almanlara şâmil bir hükümet kurabilmesi için dört işgal kuvveti maniaları yıktıkları takdirde buna imkân hâsıl olur. Üç batılı devlet bunu is'afa hazırdırlar. Tek başlarına yapamazlar, Sovyet Rusyanın uyması şarttır, esastır.
Sovyetler, yakında yapılacak konferansta ayni tabiyeyi kullanacak olurlarsa, konferans hiç bir işe yaramıyacaktır. Hepimiz vaktimizi boşa harcamış olacağız ki, bu hal Sovyet liderlerine de şâmildir. Zira, Batılı devletier, 80 milyon halkını biricik yekpare bir askerî blok halinde pekiştirip, birleştirmiş olanlar tarafından tatbik edilen ayırma tabiyesine kanmıyacak kadar ergindirler.»
Foster Dulles, Kore meselesini görüşmek üzere Birleşmiş Milletler asamblesinin 9 şubatta fevkalâde bir celse akdetmesi hususunda Birleşmiş Milletler genel asamble reisi bayan Vijaya Lakşmi Pandit tarafından ileri sürülen talebi hâlen kabule hazır olmadığını sözlerine ilâve etmiştir.
Dışişleri Vekili, Berimden Vaşingtona ne zaman döneceğini kestirmekten imtina ile, şimdiki hazırlıklar, konferansın üç hafta sürmesini derpiş etmektedir. Umarım ki konferans bu müddet zarfında nihayet bulur, demiştir.
Foster Dulles, heyetin diğer başlıca âzasiyle birlikte perşembe günü öğle vakti, cumhurreisi Eisenhower'jn hususî uçağı ile buradan ayrılacaklarını söylemiştir.
Amerika Dışişleri Vekili, bir suale cevaben Berline, Almanyayı tekrar birleştirmek yolunda bir anlaşmaya varmak ümidiyle gitmekte olduğunu ve bu gayeye erişmek için de elinden geleni yapacağını tebarüz ettirmiştir.
Bir muhabirin, Dışişleri Vekilleri, Almanyada hattı fasılm ötesinde halkın serbestçe hareket etmeleri, ticaretin kolaylaşması gibi ba2i ehemmiyetsiz gelişmeleri temin suretiyle yetinebilmek ihtimalleri mütalâasına Foster Dulles, şiddetli bir ifade ile, Birleşik Amerika, büyük hedefe ulaşmak babında muvaffakiyetsizliğe uğramaya hiç te hazır değildir ve ehemmiyetsiz uzlaşmalara yanaşmayı düşünmemektedir, demiştir.
Foster Dulles, atom gelişmelerini muslihane yoldan teminde müşterek bir işbirliği yapılması hususunda cumhurreisi Eisenhower'in teklifleri dairesin ce Sovyet Rusya ile yapılan müzakereler hakkında geçici tasavvurların; izahı ile, bugün öğleden sonra Sovyet büyük elcisi Georgi Zarubin ile mukarrer görüşmelerde yakın bir istikbaldeki gelişmeleri şekillendirmeğe çok faydası dokunacağını belirterek, her hal ve kârda Berlinde esaslı meseleleri görüşecek değilim. Zira bunu lâyiki ile yapabilmek için, beraberimde götürmek niyetinde olmadığım hususî bir müşavir ve teknisyen kadrosunun mevcudiyeti lâzımdır. Mamafih, böyle esaslı müzakerelerin zamanı gelince de konferansın teknik ve fennî bilgi kaynaklarının kolaylıkla el altında bulunacağı burada yapılmasını tercih ederim, demiştir.
20 Ocak 1954
— Washington :
Ziraat Vekâletinden dün bildirildiğine göre hükümetin elinde bulunan 1.500.000 dolarlık ziraî mahsuller fazlası Batı Avrupa memleketlerine gönderilecek ve buna mukabil alman kimyevî gübre dış yardım programı gereğince Koreye devredilecektir.
— Washington :
Eisenhawer'in Cumh.urreisli.gi vazifesine başlamasının yıldönümü hediyesi olmak üzere, Föyne erkânı, kendisine üzerine meslek hayatının çeşitli safhaların